Dokunmadan - Nermin Yıldırım Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Dokunmadan kimin eseri? Dokunmadan kitabının yazarı kimdir? Dokunmadan konusu ve anafikri nedir? Dokunmadan kitabı ne anlatıyor? Dokunmadan PDF indirme linki var mı? Dokunmadan kitabının yazarı Nermin Yıldırım kimdir? İşte Dokunmadan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Nermin Yıldırım
Yayın Evi: Hep Kitap
İSBN: 9786051920429
Sayfa Sayısı: 320
Dokunmadan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Adalet, yirmi dokuz yaşında genç bir kadın. Hayata ve insanlara dokunmadan, ne mutlu ne mutsuz, öylesine yaşayıp gitmektedir. Ta ki doktoru, ölümcül bir hastalığa yakalandığını söyleyene dek...
Hastalığı için kendini suçlayan Adalet, hayatını didik didik ederek, ilk günahını, masumiyetini kaybettiği ilk gerçek suçunu bulmaya çabalar. Bu uğurda çıktığı yolda kendiyle de, içinde yaşadığı ülkeyle de yeniden tanışacaktır.
Dokunmadan, kahramanın hayatı sorguladığı, değişimi yaşadığı ve belki de aşka rastladığı sürükleyici bir yolculuğa davet ediyor okuru.
Dokunmadan Alıntıları - Sözleri
- Anlasana, herkes birbirinin katili.
- Sahi, sen beni duyuyor musun ? Sesimi gören var mı ?
- Çünkü siz tek birinin sıcaklığının peşindeyseniz, koca dünya sarıp sarmalasa ne fayda ! Üşümekten kurtulamazsınız.
- Neresi olduğunu bilmediğim bir yerim sızlıyor.
- Evet, her şey geçiyor. Sevmek bile, acı çekmek bile, kanamak bile, yaşamak bile, dünya bile, azalmayı dahi beklemeden bitiveriyor.
- Herkes neden hep yanlış yerdeydi ?
- Dışarısı çirkinleştikçe, bir kaplumbağa gibi kapanmıştım sert kabuklu kendime. Ağırdı kendim, ezilmiştim. Ne kimseyi içeri almış ne çıkarabilmiştim. Mahpus kalmıştım adına emniyet dedigim o müemmen sürgüne. Kendi kendime. Dünyaya karşı uyuşmuştum böyle böyle.
- "Zaman geçirmek için mi tanışıyoruz ,yoksa tanışmak için mi zaman geçiriyoruz? İki insan neden tanışmak ister ? Birbirinden nefret etmek için mi ? Kim sahiden tanıdığı birine sempati besleyebilir ki ?"
- Hiçbir ateş sonsuza dek yakmıyor.
- Prensip olarak böbürlenmem; daha ziyade hayıflanmayı bilirim. Varoluşsal hakikatim, derin bir suçluluk duygusuna dayanır.
- Hiçbir ateş sonsuza dek yakmıyor.
- Yastığın üzerinde uykusuzluk lekesi, kalpte kimliği meçhul ağrı, kursakta bekleyen taş gibi kalır. BENDE DE KALDI...
- Evrendeki en hacimli kalabalığı, yalnızlıktan gebermek üzere olan insanlar oluşturuyor.
Dokunmadan İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz) Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı. Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telâşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklınıza gelmezdi. Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz Yahut vakit olmadı.... Evet, erteledik...Önce çocuklarımızın başını okşamayı, onlara vakit ayırmayı, sevgimizi sonuna kadar göstermeyi, erteledik.. Sevgisiz, mutsuz, ruhsuz, hayali arkadaşlar ile konuşan onlarla paylaşan, herkese boş gözlerle bakan duygusuz çocuklar yetiştirmeye başladık. Annemizi, babamızı, eşimizi, dostumuzu erteledik...Önce bayramdaaan bayrama ziyaret sonra onlarda bitti yılda bir görsek yeter, dedik. Merhabalarımızı, günaydınlarımızı, nasılsınlarımızı erteledik... Ahhhh ! Nasıl da çok nasıl da bitmeyen işlerimiz vardı. Telâşların koşturmacanın içinde bi' baktık ki hayatımızı erteledik.. Şu her şeye yetişme telâşı içinde ne çok şeyi kaçırdık. Kendimizi ve sevdiklerimizi nasıl da yarım bıraktık. Hayat kelimesinin sözlük anlamını değiştirdik. Artık " Hayat = Keşke daha önce yapsaydım, gitseydim, sevseydim, söyleseydim..." bizim için. Gidenin ardından hep bi' bitmeyen pişmanlık... " İnsan kendini sevmeyi bilmeyince, başkalarınca sevilebileceğine de ihtimal veremiyor işte. " dedi Adalet. Mutluluğun anahtarı dediğim kelimeyi ne güzel yorumladı. " Kendini sev, özüne değer ver."derim hep çünkü insan kendini sevince kimseden bir beklentisi olmuyor ve beklenti yoksa mutsuzluk size uğramıyor. Sürekli bir anlam arayışı içindeydi Adalet. Onunla birlikte mutlu oldum onunla mutsuz. Kurgunun içinde bir yerlere sıkıştırdım kendimi hikâyeye dahil oldum sardım sarmaladım Adaleti, ben yanındayım ben seni seviyorum,dedim. O görmedi ama ben ona DOKUNDUM. Bütün sayfaların altını çizmek istedim. Bütün satırlarda tanıdık bir his, tanıdık bir yüz, tanıdık bir ses tuttu yüreğimden... Sonra o kadar yoğun o kadar anlamlı mesajlar vardı ki " Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. " diyen bir toplum olduk... Olmayın ! dedi yazar. Her türlü pisliğe şahit olup (taciz, şiddet, her türlü ahlaksızlık haksızlık) ben görmedim duymadımcı, suya sabuna "DOKUNMADAN" yaşayanlardan, susanlardan, korkanlardan, ezilenlerden, bilmiyorumculardan olmayın, diye bas bas bağırdı Nermin Yıldırım. Velhasıl demem o ki ; Birilerinin hayatına dokunun, duygularına dokunun, varlığına dokunun, hayatı ertelemeden anın tadını çıkara çıkara hissederek yaşayın.. Çünkü yaşayabileceğimiz başka bir hayat yok... Ve bu satırları çerçeveleyip kalbime astım; " Mucizelerin bile inanacak birine ihtiyacı yok mu? " (emine)
Selam herkese, Masumiyetinizi kaybettiğiniz, işlediğiniz ilk suçu hatırlıyor musunuz? Ben de düşündüm bunu. Aklıma bir sürü anı geldi, ben doğuştan azılı bir suçluymuşum meğer :) Daha benim hatırlamadığım yaşlarda, misafirliğe gittiğimizde evdeki beğendiğim tespihleri alıp annemin çantasına atarmışım. Kendimi savunmak için demiyorum ama bence masum ve tatlı bir hareket :) O zaman kimse her beğendiğim şeye bu kadar kolay ulaşamayacağımı söylememiş tabi. Çocuk aklı basit çalışır: Beğendiysen senindir. Bakkaldan annem için sakız aşırmalarımı da saymıyorum çünkü haklı sebeplerim var. Birincisi sakızlar alabileceğim hizaya konmuştu ve kimse onları parayla almam gerektiğini söylememişti, bedava sanıyordum :) İkincisi kendim için değil annemi mutlu etmek için yaptığım bir eylem olduğu için bence özünde hala masumiyeti barındırıyordu. İlerleyen zamanlarda arkadaşlarıma bir şeyler ısmarlamak için evden para aşırmalarım da yine bu masumiyeti ve iyi niyeti barındırıyordu. Bu yaşlardaki çocuklar yaptıklarının hırsızlık olduğunu bilmezler sadece dürtüsel hareket ederler. Ben de hep birilerini memnun etmeye çalışan küçük bir kız çocuğuy(d)um. Masumiyetimi kaybedip ilk işlediğim suçu düşününce, aklıma 5 yaşlarındayken hayal meyal hatırladığım bu anı geldi: Mahalleden kim olduğunu bile hatırlamadığım bir arkadaşımla duvara yaslı duran demir kepenklere tırmanma oyunu oynuyoruz. Arkadaşım tırmanırken birden kepenkle birlikte geri düşüyor ve kepengin altında kalıyor. Tabi avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor ve annelerimiz cama çıkıyor. Çocuğunu o halde gören annesi bana bağırıyor "Koş yardım et!" diye. Ama ben koşmuyorum. Yardım etmiyorum. O anki çocuk aklımla ne düşünerek böyle yaptım bilmiyorum ama gidip de o kepengi kaldırmamıştım. Arkadaşımı kıskanıyor muydum, bir hareketine mi kızmıştım, korkmuş muydum bilmiyorum ama bu benim bilerek yaptığım ve kendimi suçlu hissettiğim ilk anımdı. Hala her hatırladığımda hissettiğim bu suçluluk duygusunu sonraki zamanlarda da sıkça yaşadım ve "Neden o anda gerekeni yapmadım?" diye kendimi suçladığım zamanlar çok oldu, hala oluyor. İtiraf etmeliyim ki başlarken kitabın beni bu kadar etkileyeceğini düşünmemiştim. Hatta kitabın sonuna, Sadi Seber'in mektup kısmına gelene kadar da bana vasat bir romantik komedi/dram filmi tadı vermişti. Yazarın kullandığı edebi dil oldukça akıcıydı evet ama halk ağzından, yer yer argodan oluştuğu için ve bazı yerlerde kamyon arkası denebilecek kıvamda özlü sözler barındırdığı için bana göre kitabı basitleştirmişti. Ancak kitabı, konusu ve karakterlerin ruh halleriyle bir bütün olarak ele alınca bu üsluba alıştım ama yine de bana hitap ettiğini düşünmüyorum. 1 puanı da oradan kırdım :) Bir kitap bende yoğun duygular hissettirirse inceleme yazmaya kalkışıyorum. Bu yüzden kitabın içeriğinden değil bana hissettirdiklerinden bahsetmek daha doğru olur. Hani bazı kitapları okuduktan sonra içinize bir şeyler oturur ya, kitabı bitirdikten sonra benim de içime bir yumru oturdu. Başka bir zaman okusam bu kadar etkilemeyecekti belki ama umuda, güzel bir şeylere tutunma ihtiyacı hissettiğim bu günlerde, bu kitap beni taa yukarılara çıkarıp aşağı bırakmış gibi hissettim. Bıktık yav bir değişiklik olsun, tamam hadi her şey güzel olacak derken bir anda duvara toslamış gibi hissettim. Bir çocuğun anne-babasından göremediği sevgi eksikliğinin; yetişkinlikte karakterine zararlar verdiğini, çekingenlik, içe kapanıklık, suçluluk, güvensizlik, bağlanma korkusu vs. gibi bütün hayatını etkileyen psikolojik sorunlara yol açtığını güzel bir şekilde yansıtmış yazar. Ölümcül bir hastalıktan kurtulup hayata yeni bir sayfa açmak isteyen Adalet'in, çocukluğunda işlediği ilk suçu hatırlayıp bundan pişmanlık duyması ve bu suçu telafi etmek için yollara düşmesini konu alan, yer yer toplumsal sorunlara da dokunan bir romandı. Ben kitaplarda genellikle arka planda kalmış ve çoğunlukla erkek karakterlerle daha fazla empati kuruyorum. Her hikâyede de mutlaka bir yanan oluyor :) Bu hikâyede yanan da Sadi Seber oldu. Bütün içtenliğimle üzüldüm ona ve kitabın sonunda da bu karakterin geçiştirildiğini düşündüm bilmem diğer okuyucu arkadaşlar nasıl düşünür? Duygusal bir ponçik olmak isteyenler için güzel kitap, sürükleyici, çabuk okunuyor. Okuyacaklara iyi okumalar dilerim, geri kalan yarışmacı arkadaşlara da başarılar dilerim. Hoşçakalın (Saliha)
Dokunmadan PDF indirme linki var mı?
Nermin Yıldırım - Dokunmadan kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Dokunmadan PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Nermin Yıldırım Kimdir?
1980 yılında Bursa'da doğdu. Yalova, İstanbul, Ankara ve İzmit hattında büyüdü. 1987 yılında yazar olmaya karar verdi. İki sene sonra, ilk yazılarından ve şiirlerinden oluşan defteri "Yarını Bekliyorum" amcası tarafından daktiloya çekilip fotokopiyle çoğaltıldıktan sonra ciltlenerek kitap haline getirildi. Bu çalışma, kısa sürede ailenin en çok okunanlar listesinin üst sıralarına yerleştiyse de edebiyat dünyasında pek ses getirmedi.
1997 yılında gazeteci olmaya karar verdi; beş sene sonra da Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü'nden mezun olarak İstanbul'a yerleşti. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazdı, reklam ajanslarında metin yazarlığı yaptı. 2010 yılında Barselona'ya yerleşti.
İlk romanı Unutma Beni Apartmanı 2011, ikinci romanı Rüyalar Anlatılmaz ise 2012 yılında Doğan Kitap tarafından yayımlandı.
Sosyal Medya: https://www.instagram.com/nnerminyildirim
Nermin Yıldırım Kitapları - Eserleri
- Rüyalar Anlatılmaz
- Saklı Bahçeler Haritası
- Unutma Dersleri
- Dokunmadan
- Unutma Beni Apartmanı
- Misafir
- Ev
Nermin Yıldırım Alıntıları - Sözleri
- Sahi, ben hâlâ aynı kişi miyim ? (Unutma Beni Apartmanı)
- Hakikat yaşandığı an kadar, hatıra ömür boyunca. (Misafir)
- Ama tabii yine uyandım, çünkü topraklanmamış bütün uykular biter. Yine hatırladım, çünkü acı veren her şey hatırlanmayı seçer. (Misafir)
- Hayat bizden öncekilerin çıkardığı bir hırkadan başka bir şey değildi. Biz giyecektik, bizden sonrakiler giyecekti. Birbirimizin terini kokacaktık. Birbirimizin ayıbını, günahını ve sevabını taşıyacaktık. Hepimiz bir olacaktık. (Saklı Bahçeler Haritası)
- Çocuklar bulunmak için saklanır, yakalanmak için kaçarlar. (Ev)
- "İnsan en çok sevdiklerinden korkar, onları yitirmekten." (Misafir)
- Sakın üzülme. Üzülme ve bil ki dünya dediğin lüzumsuz bahçe, bazen her yer, bazen tek bir yer, bazen de hiçbir yerdir. İnsan dediğin kötü tohum, bazen her şey, bazen tek bir şey, bazen de hiçbir şeydir. Ama tuhaf olan bu değildir Behiye. Bu işteki asıl acayiplik, öyle ya da böyle oluşunun aslında hiç fark etmeyişidir. Ve işte tam da fark etmediğini fark ettiğin o nefti anda, alemin ritmi bozulur, içi boşalır, bir güvercinin karda bıraktığı ayak izlerine dönersin. Sonra azıcık kar yağar, silinirsin. Böyledir. Yani bütün uzun hikayeler bu kadarcıktır aslında. Ne kadar uzun başlarsan başla, sonunda hep kısacık bitersin. Bir rüyadan öbürüne devrilirken birdenbire nefesin kesiliverir. Ne bahçe kalır geriye, ne çiçek ne de tohum. Bitersin. (Saklı Bahçeler Haritası)
- Sakın üzülme. Üzülme ve bil ki dünya dediğin lüzumsuz bahçe, bazen her yer, bazen tek bir yer, bazen de hiçbir yerdir. İnsan dediğin kötü tohum, bazen her şey, bazen tek bir şey, bazen de hiçbir şeydir. Ama tuhaf olan bu değildir Behiye. Bu işteki asıl acayiplik, öyle ya da böyle oluşunun aslında hiç fark etmeyişidir. (Saklı Bahçeler Haritası)
- “ Masumiyet çoktan terk ettiğimiz bir şehir, sadece çocukların bildiği eski bir şiir ... “ (Saklı Bahçeler Haritası)
- Evrendeki en hacimli kalabalığı, yalnızlıktan gebermek üzere olan insanlar oluşturuyor. (Dokunmadan)
- ...bu gemideki herkesin kıyameti kendi içinde. (Misafir)
- Hiçbir ateş sonsuza dek yakmıyor. (Dokunmadan)
- Herkes neden her şeyi bilmek istiyor ki? Halbuki bildiğinin ağırlığıyla ezilir insan. Bildiğine ya teslim olur ya kurban. (Rüyalar Anlatılmaz)
- Kaçmak istediği neyse daima ona yakalanıyordu insan. (Ev)
- ...insan ne isterse onu görürdü.Sadece gelecekte değil,geçmişte de.Hakikat tekti,değişmezdi.Şans,kader,kısmet,bizim elimizde değildi.Ama yine de her şeye rağmen,karar verdiği duyguyu yaşamaya muktedirdi insan.Büyük yıkımlardan güçlenerek çıkanlar da,ufacık talihsizliklerde yok olup gidenler de buna örnekti.İnsan evvela ne istediğine karar vermeliydi.Hayat nasılsa geçiyordu.Onu kahrederek mi tüketecekti,yoksa zevk ederek mi?Çünkü mutsuz olmaya karar vereni,başına değil talih,ebabil kuşu bile konsa,yolundan çeviremezdi.Hayata kahretmeyi tarikat edinmiş olan,her türlü güzellikte bir çirkinlik,her türlü sevinçte bir mahzunluk bulmayı,sadece ve sadece onu solumayı becerirdi....Yaşıyorsak,acı hep olacak.Ama altında ezilmemeyi öğrenebilir insan.Acısında kaybolmadığı günler dileyebilir gelecekten.Yani kimisi mesela,mutlu olmak için özel bir sebep de aramaz.Mutsuz olmadığını fark etmek yeter mutlu hissetmesine. (Unutma Dersleri)
- Demek bir şarkıyı mırıldanamamak, onca sene bir ukde gibi büyüyebiliyor insanın kalbinde. Okunmamış şiirlere benziyordur belki söylenmemiş şarkılar da. Bir şeylerin eksik kaldığını bilmenin kederi, neyi kaçırdığını bilememenin merakına karışıyordur ömür boyunca. (Misafir)
- Hayat hızla değişiyordu ve çevremdeki herkes geçmişi saklamaya değil, bir an evvel unutmaya çabalıyordu. (Saklı Bahçeler Haritası)
- Ne gidebildi, ne dönebildi... (Unutma Beni Apartmanı)
- Yastığın üzerinde uykusuzluk lekesi, kalpte kimliği meçhul ağrı, kursakta bekleyen taş gibi kalır. BENDE DE KALDI... (Dokunmadan)
- Kendi payına düşene razı gelmeye alışkın bir sabırla devam ediyordu yaşamaya. (Rüyalar Anlatılmaz)