diorex

Dokuz Yüz Katlı İnsan - Mustafa Merter Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dokuz Yüz Katlı İnsan kimin eseri? Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabının yazarı kimdir? Dokuz Yüz Katlı İnsan konusu ve anafikri nedir? Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabı ne anlatıyor? Dokuz Yüz Katlı İnsan PDF indirme linki var mı? Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabının yazarı Mustafa Merter kimdir? İşte Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.08.2022 05:00
Dokuz Yüz Katlı İnsan - Mustafa Merter Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Mustafa Merter

Yayın Evi: Kaknüs Yayınları

İSBN: 9789752560963

Sayfa Sayısı: 450

Dokuz Yüz Katlı İnsan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Tasavvuf ve Benötesi Psikolojisi (Transpersonal Psikoloji)

"Evet bu sensin! Ama sen sadece bundan ibaret değilsin..."

İsviçre ve Türkiye'de uzun yıllardır uyguladığı psikoterapi seanslarında ruhsal problemlerin envai çeşidine tanık olan Psikiyatr Dr. Merter, Dokuz Yüz Katlı İnsan'da sıradan insanı ansızın pençesine alabilen ruh sıkıntısının, içinde bulunduğumuz benlik düzeyine sıkışıp kalmaktan, bir başka deyişle "yükselmemekten" kaynaklandığını ileri sürüyor.

Kısacası ben, sağlık bir yaşam sürsem, sevdiklerimle huzurlu ilişkiler kursam, yeteneklerimi ortaya koyabileceğim bir işe sahip olsam, düzenli olarak dua ve ibadet etsem bile, bir an geliyor huzursuzlanmaya başlıyorum; kafese kapatılmış bir kaplan gibi "kendi katımda" bir aşağı bir yukarı asabi asabi dolanmaktan kendimi alamıyorum.

Ve bu, varoluşsal anlamda kendimi geliştirememekten kaynaklanıyor. Merter, modern psikolojiden postmodern bilinç katagorileri kuramcılarına ve tasavvuf literatürüne kadar oldukça zengin bir kaynakçaya dayanan eserinde, çok katlı ego/nefs modelini oraya koyuyor ve benötesi (transpersonal) psikolojisinin kendine özgü terapi teknikleri çerçevesinde "yükselmenin sırlarına" işaret ediyor.

(Tanıtım Yazısından)

Dokuz Yüz Katlı İnsan Alıntıları - Sözleri

  • Bu hareketleri psikanalitik açıdan değerlendirirsek, Orta Çağ karanlığından uyanan Avrupa insanı, başlangıçta köklerini antik medeniyet beşiğinde, yani eski Yunan ve Roma'da arayarak bir anlamda "ana rahmine" geri dönmek istemişti diyebiliriz.
  • Bu "çağdaş psikanaliz medeniyeti"nde, duyguların bile bir tüketim nesnesi hâline dönüştürülmesini esefle karşılıyorum.
  • Acaba akıl ve bildiğimiz beş duyu ötesi bir "görme" mümkün müdür?
  • İnsan sadece bir görüştür, gerisi ettir, kemiktir, yağdır.
  • “Ben ve o” dediğimiz andan itibaren mekân da yaratılmış olur.
  • …her duygu, görüş, tutum ve davranış, aslında kendini aldatma ve yalandan ibarettir. Herkes, kendi kendine en uzak olandır.
  • Anadolu’da depresyonu tarif etmek için insanlar “daral” tabirini kullanırlar, kalp bölgelerini işaret ederek “kalbim daralıyor” derler.
  • "Her şeyin başı kaos ve yok etmedir; yok etme kendisini yok ettiğinde varlık meydana çıkar."
  • …hep bir yönden ölüp başka yönlerden diriliriz.
  • Ahlak kurallarına tabi olunmadan nefsin cilalanması sonucu, 20. yüzyılın sonlarına doğru, yeni bir insan modeli oluşturulmaya başlandı. Bu model, ahlakı küreselleşme süreci sayesinde sessizce tüm dünyaya yayıldı. Duygusal açıdan sığ, derinliklerinden kopmuş, özellikle karşılıksız sevgi, diğerkâmlık, vefa, kadirşinaslık, sezgi, yaratıcılık, estetik ve bütünsel görüş gibi asli insanlık duygularına yabancılaşmış; insan ilişkilerinde yakın gibi görünse de aslında çok mesafeli, yalnız, menfaatçi, istismarcı, rekabetçi cinsel açıdan ahlaksızca çok eşli, hayasızlığı özgürlük ve cesaret sanan, yaşlanmaktan ve ölümden bucak bucak kaçan, psikosomatik hastalıklardan mustarip, kronik derecede kaygılı, çevresine ve kendi kendisine öfkeli bir insan...
  • Kur'an ulvi mesajları insanı alan varoluş konumundan, veren varoluş konumuna geçmeye teşvik eder.
  • Her an içinde oluşan olayların, o anın spesifik özelliklerine uygun olmaları gerekliliği prensibini savunan I Ching felsefesi, Jung’un dikkatini çekti. Bu prensipten hareketle Jung, senkronizite/eşzamanlılık kuramını oluşturdu. Senkronizite, İslam terminolojisindeki adıyla tevafuk, nedensellik yasalarına uymayan, çarpıcı rastlantı ve benzerliklere verilen addır.
  • …insanlığın temel hastalığının, bulunduğu yer/ontolojik konum ile tatmin olmayıp ötesini arama olduğunu söyleyebilir miyiz? (…) Temel patolojimiz yanlış yerde, yanlış şeyi “istemek” ve buna bağlı olarak acı hissetmek midir? Bedensel haz , duygusal haz, zihinsel-rasyonel haz arayışlarının temelinde bu garip ve yanlış istek mi yatıyor? Yoksa bizde Nasrettin Hoca hikayesinde olduğu gibi, ahırda kaybolan tesbihi, ışık daha fazla diye pazar yerinde mi arıyoruz?
  • Geçmiş ve gelecek zaman, sana göredir. Senin iki ayrı zaman sandığın geçmiş zaman ile gelecek zaman, Hakk’ın nazarında birdir, yani devam edip giden bir geniş zaman vardır. (Mevlana, Mesnevi)
  • Biz, ego veya ben denen insanın nefs yapısını, nefs-i emmare olarak anlıyoruz. Nefs-i emmare; nefs-i şehvani, nefs-i natıka, nefs-i derrake diye üç gelişim mertebesi çerçevesinde anlaşılır. Nefs-i şehvani, Freud’un id kavramına uyarlanabilir ve birincil süreç düşünme ve hareket tarzlarını temsil eder. Nefs-i natıka, konuşan/insani nefs manasına gelir ve hayatın ilk yıllarını ve erken çocukluk dönemlerini kapsar. Nefs-i derrake ise idrak eden, kavramsal işlevler gösteren nefs mertebesi olarak anlaşılır.

Dokuz Yüz Katlı İnsan İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Spoiler değil, eleştiridir! Amaç yoksa niye ilmi bir kitap yazıyoruz ki?! Bence şiir kitabı yazarsak çok daha iyi! Moda mı olmuş yoksa tasavvuftan yazmak veya herhangi konuların tasavvufta karşılığını bulmak çok rağbet mi kazandırıyor acaba?! Belki de tasavvuf bilmek batılı ilim adamlarına yukardan bakma olanağı sağlıyordur, bilmiyorum?! Ya onların yerinde sen olsaydın, senin yerinde onlar olsaydı?! Kıl gibi titre, şükret!.. Büyük bir sabırla ancak bitirdim. Hevesle, merakla almıştım ve çok iyi de başladı. Sonra gittikçe inanılmaz derecede "kibir kokusu" yaymaya başladı... Temel sağlam atılmadığında üzerine inşa edilen yapıt da sağlam olmayacaktır. Öncelikle, kitabın psikoloji/psikoterapi cephesinden hareketle yazıldığını belirtmek isterim. Artı tasavvufta eklenerek bu doğrultuda nefs konusu incelenmiş, galibiyet ikinciye verilmiş, insanın maddi boyutu, doğası görmemezlikten gelinmiştir. Ben eminlikle söylemek istiyorum ki, insanın doğası (biyolojisi, fizyolojisi, biyokimyası vb.) dikkate alınmadan ne modern psikoloji/psikoterapi ne de tasavvuf yazılabilir. Yazılsa da işte bunun gibi sağlam temele oturtturulamamış olur. Sadece nefs ve aşamaları, nefs terbiyesi, tasavvufi terimler, anlayışlar dışında kitabı sağlam bulmuyorum ve önermiyorum. Çok şey bilmenin "kibriyle" detaylara inerek apaçık gerçeklere göz yumma durumu sözkonusudur. 450 sayfalık bu kitabın belkide %50 İbni Arabi ve Mevlana Celaleddin Rumi'den alıntılardır. Ben amacın ne olduğunu anlayamadım ama eğer bu alıntılara açıklık getirmek amaçsa yukarıda anlattıklarımı silmiş olayım. Yine de bu iki büyük şahsiyete olan sonsuz sevgim ve saygım da bu kitabı benim "spoiler"imden kurtaramaz. Onlar da peygamber efendimizin (s.a.v), ümmetin "bulanık" [kaynak hadis olarak Mektubat-ı Rabbani'de] diye ifade ettiği döneminde yaşayıp yazmışlardır. Psikoterapist tasavvufla ne yapabilir ki?! Tasavvuf bir hedefe varma "yolculuğudur". Hedef ise taklidi imandan tahkiki imana geçiş ve şeriattır. Yazar farkında olarak veya olmayarak psikoterapistlere şu mesajı vermek istemiştir: Şeriat! Ama bunu da başaramamış. Kitabın arka kapağının iç tarafına el yazımla aşağıdaki alıntıyı yazacağım, ne bilmek olur ilerde başkasına verirsem çelişkiye düşerse bunu okur ve der ki, işte 450 sayfanın özeti: << Cemiyetteki ruh hastalıklarının sebebi, iman eksikliğidir. >> (Abdülhakim Arvasi) Sözü fazla uzatmak istemiyorum. Ne mantığı anladım ne de amacı. Umarım siz okurlar benim yapamadığımı yaparsınız; fayadalanır ve ona göre inceleme yazarsınız. (Ferman Mamedov)

Evet bir incelemeyle daha buradayım. Dm den kitap hakkındaki dusuncemle alakalı bir kaç soru geldi buraya ilistireyim. Kitap pek çok tartışmayı götürecek cinsten. Psikoloji ve psikiyatri eğitimi almış çevrelerden gelen eleştiriler bizi aşıyor. Sonuçta bu alana farklı pencereden bakmış. Kadim geleneğimizde uygulanan nefs terapisini bu sisteme dahil etmeye çalışmış. Bu çabayı takdir ettim. Geçmişte insanın var oluş sancılarını sadece din ile anlatmak nasıl yetersizse dinin bu alana vermiş olduğu katkıyı görmezden gelmek de psikolojinin bir yanını eksik bırakmak gibi oluyor. Freud anlatımı Jung anlayışı psikoloji okumayanlar için bile anlaşılırdi. Gelelim olumsuz elestirilere kitaptaki bazı konulardaki kendinden emin tavır acaba dedirtiyor. Tevazuyu anlatan kibri sezebiliyorsunuz ayrıca bir bilene (şeyh, ermiş) tabi olma fikri var. Başımıza ne geldiyse bu sorgusuz sualsiz tabi olmaktan gelmişken bir bilim insanının bunu tavsiye etmesi çok şaşırtıcı. Rüyalar konusu ilginçti bu kitaptan sonra rüyaları araştırmaya ve rüya gunlugu tutmaya başladım. Okumanızı tavsiye ederim. (İlknur Bora)

Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim ancak ilk kez okuduğunuzda sıkıcı ve sıradan bir kitap olarak yorumlarsanız; felsefe, psikoloji ve tasavvuf alanlarında daha fazla kitap okuyup tekrar bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Okuyucu, yazarın yazdıklarını kendi idraki ölçüsünde anlar. Bu kaideyi hatırlatmak isterim. Bir roman akıcılığı beklememenizi de tavsiye ederim. Makale tadında bir kitaptır. (KEZBAN ÇETİN)

Dokuz Yüz Katlı İnsan PDF indirme linki var mı?

Mustafa Merter - Dokuz Yüz Katlı İnsan kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Dokuz Yüz Katlı İnsan PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Mustafa Merter Kimdir?

1947 yılında İstanbul'da doğdu, ilkokulu Cihangir'de okudu. Ortaokula Avusturya Lisesinde devam etti. Orta 3'ten sonra tahsiline devam etmesi için ailesi tarafından İsviçre'ye gönderildi.

St. Moritz'de Montalya Lisesine ve daha sonra Lozan Lemania Lisesine devam ederek 1969 yılında İsviçre Federal Lise Diplomasını aldı. Lozan Tıp Fakültesinde tıp tahsilini tamamlayıp 1975 yılında mezun oldu. 1976-77 yıllarında Ankara'da 18 aylık askeri hizmetini tamamladı.

1977 yılında İsviçre'de tanıştığı Teresa Spescha ile evlendi ve bu evlilikten 1979 yılında oğlu Tahsin Can ve 1986 yılında da kızı Selma dünyaya geldi.

Almanya Wesel'de 2 sene dahiliye asistanı olarak çalıştıktan sonra, İsviçre'ye geri dönerek psikiyatri uzmanlık eğitimine başladı. Eğitimini Zürih Üniversitesi Hastanesi’ne bağlı Burghölzli Psikiyatri Hastanesinde ve psikiyatri polikliniğinde, doktorasını biyolojik psikiyatri alanında "Flufenazin Dekanoat" nöroleptik çalışması ile tamamladı. 1987 tarihinden itibaren Türkiye'ye yerleşti. Bodrum'da serbest psikiyatrist olarak mesleğini icra etti. Almanca, İngilizce ve Fransızca bilmektedir.

Psikoterapi alanında Zürih'te Jung'çu ve Varoluş Analizi ekollerinden etkilendi, daha sonra I.Yalom grup terapisi metodunu benimsedi. Son 10 senedir varolan tecrübesini Benötesi/transpersonal psikoterapisi alanına aktardı. Özellikle tasavvufi açıdan benötesi psikolojisini anlamaya gayret etti. Bu alanda uluslar arası araştırmalardan feyz alarak bir sentez oluşturmaya çalıştı. 2005 yılında İstanbul Üsküdar'da Türkiye Benötesi Psikolojisi Derneğini kurdu.

Mustafa Merter Kitapları - Eserleri

  • Dokuz Yüz Katlı İnsan
  • Nefs Psikolojisi

Mustafa Merter Alıntıları - Sözleri

  • Horney'e göre üç değişik stratejiye yönelebilir: 1. İnsana meyil etme 2. İnsandan geri çekilme 3. İnsana muhalif olma (Nefs Psikolojisi)
  • Biz, ego veya ben denen insanın nefs yapısını, nefs-i emmare olarak anlıyoruz. Nefs-i emmare; nefs-i şehvani, nefs-i natıka, nefs-i derrake diye üç gelişim mertebesi çerçevesinde anlaşılır. Nefs-i şehvani, Freud’un id kavramına uyarlanabilir ve birincil süreç düşünme ve hareket tarzlarını temsil eder. Nefs-i natıka, konuşan/insani nefs manasına gelir ve hayatın ilk yıllarını ve erken çocukluk dönemlerini kapsar. Nefs-i derrake ise idrak eden, kavramsal işlevler gösteren nefs mertebesi olarak anlaşılır. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • ... insan, günlük hayatında tevhid'den uzaklaştıkça, farkına varmasa da esrarengiz bir acı yaşamaya başlar. (Nefs Psikolojisi)
  • "Dostun kapısına ancak şükür götürür. Nimet, insana gaflet verir. Şükretmek ise uyanıklık getirir." (Nefs Psikolojisi)
  • ... edepsizlik, cesaret olarak yorumlanmaktadır. (Nefs Psikolojisi)
  • İnsan sadece bir görüştür, gerisi ettir, kemiktir, yağdır. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • …her duygu, görüş, tutum ve davranış, aslında kendini aldatma ve yalandan ibarettir. Herkes, kendi kendine en uzak olandır. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • Anadolu’da depresyonu tarif etmek için insanlar “daral” tabirini kullanırlar, kalp bölgelerini işaret ederek “kalbim daralıyor” derler. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • Her an içinde oluşan olayların, o anın spesifik özelliklerine uygun olmaları gerekliliği prensibini savunan I Ching felsefesi, Jung’un dikkatini çekti. Bu prensipten hareketle Jung, senkronizite/eşzamanlılık kuramını oluşturdu. Senkronizite, İslam terminolojisindeki adıyla tevafuk, nedensellik yasalarına uymayan, çarpıcı rastlantı ve benzerliklere verilen addır. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • "Kul" olunmadan hiçbir şey olunmaz. (Nefs Psikolojisi)
  • Bu "çağdaş psikanaliz medeniyeti"nde, duyguların bile bir tüketim nesnesi hâline dönüştürülmesini esefle karşılıyorum. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • “Ben ve o” dediğimiz andan itibaren mekân da yaratılmış olur. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • Geçmiş ve gelecek zaman, sana göredir. Senin iki ayrı zaman sandığın geçmiş zaman ile gelecek zaman, Hakk’ın nazarında birdir, yani devam edip giden bir geniş zaman vardır. (Mevlana, Mesnevi) (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • "... gel 'Lâ' kılıcını mâsivânın başına vur!" (Nefs Psikolojisi)
  • "Bu dünya nimetlerini, varlıklarını terk etmek, maddeyi ayak altına almak, insana ateş gibi yakıcı görünür. Fakat Hakk yolcuları, o ateşe ehemmiyet vermediler, yollarına devam ettiler; sonunda gördüler ki, o ateş değil, nur imiş." (Nefs Psikolojisi)
  • …hep bir yönden ölüp başka yönlerden diriliriz. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • Bu hareketleri psikanalitik açıdan değerlendirirsek, Orta Çağ karanlığından uyanan Avrupa insanı, başlangıçta köklerini antik medeniyet beşiğinde, yani eski Yunan ve Roma'da arayarak bir anlamda "ana rahmine" geri dönmek istemişti diyebiliriz. (Dokuz Yüz Katlı İnsan)
  • "Dünya malını alışınız da onu terk edişiniz de Allah (cc.) için olmalıdır." (Nefs Psikolojisi)
  • "Sabır ayının orucu ile her aydan üç gün oruç tutmak, göğüsteki kini giderir." (Hadis-i şerif) (Nefs Psikolojisi)
  • Kaygı, bir tür "boğulma"dır. (Nefs Psikolojisi)

Yorum Yaz