diorex
Dedas

Dol Karabakır Dol - Bedri Rahmi Eyüboğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dol Karabakır Dol kimin eseri? Dol Karabakır Dol kitabının yazarı kimdir? Dol Karabakır Dol konusu ve anafikri nedir? Dol Karabakır Dol kitabı ne anlatıyor? Dol Karabakır Dol PDF indirme linki var mı? Dol Karabakır Dol kitabının yazarı Bedri Rahmi Eyüboğlu kimdir? İşte Dol Karabakır Dol kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 11.07.2022 16:00
Dol Karabakır Dol - Bedri Rahmi Eyüboğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Bedri Rahmi Eyüboğlu

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9789754587807

Sayfa Sayısı: 484

Dol Karabakır Dol Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bedri Rahmi Eyüboğlu (1913-1975); İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi, Paris dönüşündeyse, aynı kurumda öğretim üyesi oldu.

Dol Karabakır Dolday'sa, Eyüboğlu'nun Yaradana Mektuplar'dan Karadut şiir ve resimlerine, Tuz'dan Yayımlanmamış Şiirlerine, Halk Edebiyatından özgün biçimde beslendiği sanatının bütün şiir verimi yer alıyor.

Dol Karabakır Dol Alıntıları - Sözleri

  • Bir yanım ben Bir yanım sen Senden yanayım.
  • Sen benim canımı mesken mi tuttun? Canımın cücüğünü yaktın kuruttun Yıktın mümkünümü çarelerimi
  • Biz dünyadan gider olduk Kalanlara selam olsun Ama hep böyle gidecekse bu dünya Kalanlara haram olsun.
  • İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe değil İnsanları sevdiği kadar yaşarmış. İnsanları seven mis Sevmeyen bir hoş kokarmış.
  • Bizim bir tutamı yeşermedik bahçelerimiz var
  • Ne güç bir ağaç misali meyve verebilmek Koruyabilmek tomurcuklarını kurttan kuştan Yapraklarını kurudan yaştan Ne güç mevsimlere dert anlatabilmek Sonra kendi ellerimizle devşirebilmek kendi meyvemizi Uzatabilmek insanlara; alın taze taze diyebilmek Bir ağaç kadar titiz, bir ağaç kadar temiz Bir ağaç kadar hilesiz hurdasız ve peygambercesine ahmak Sormadan çektiğimiz çilenin hesabını Meyvelerimizin cana değdiğini duymak.
  • Sevmek Güzel meslek Ama zor Can dayanıyor Dayanmasına Ama yürek Gitti gidecek
  • Bugün eflârlıyım açmasın güller Yiğidimden kötü haber verirler Demirden pencere taştan sedirler Döşek melul mahzun yastık batıyor. Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
  • Elveda benim her mevsim dalları kırılan Sıska çelimsiz Ama son yaprağına son eriğine kadar cömert erik ağaçlarım
  • Hay camına camekânına büyüsüne buğusuna aldıranın Kırmak mı dedin Kırmayanın..
  • Yaşadım! Erik ağaçları şahidimdir Yıldızlar şahidimdir.
  • Yarab! İnsan oğullarından çektiğim yeter Gökyüzünden benim hisseme düşeni ver
  • Şu renkler içinde morum birinci Kırmızıyla mavi halvet oluyor Dol karabakır dol.
  • Eskiden yeterdim kendime Artardım bile Şimdi ne yapsam nafile Olmuyor Olmuyor oğlu olmuyor İşin kötüsü bir günde Beş defa akşam oluyor Dol karabakır dol

Dol Karabakır Dol İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Evde denk geldim. 2011 senesinde vefat eden babam bu kitabı bana 2006'da olur da okurum diye almış. Kapağının arkasına candan sözler not etmiş. Detayına inmeyeceğim. Peşinen söyleyeyim, kitaba taraflı başladım. Bedri Rahmi Eyüboğlu, aynı zamanda ressam. Bu yüzden şairlik sanki doğasının bir gereğiymiş gibi yazıyor. Betimlemeleri öyle güçlü ki, renklerin kokularını biliyor. Toprağa, göğe, denize saplantılı tutkuları var; insanlara olan tutkusu ise ikinci planda. Sanki insanları da topraktan ötürü seviyor. İnsan sevgisi ihtiraslı değil, şefkatli. Görenin görmeyene, bilenin bilmeyene duyduğu beklentisiz bir şefkat bu. Misafirliğe gitmiş bir hayvansever gibi, evin kedisi konumunda olan biz insanlarla, aralıksız, hevesle ve sıkılmadan oynuyor adeta. Ne bu eve kediyi görmek için gelmiş, ne bu dünyaya insanları. Ama nasıl bir sürpriz olmuş olsa gerek onun kafa yapısındaki biri için, nasıl bir lütuf. Bu adam bir dahi, arkadaşlar. Uçarı kaçarı yok bunun. Böyle tarihlerarası yaşayan insanlar var. Bütün insanlık tarihini aynı yaşamda hissedebilen şanslı, yetenekli, narin böylesi ruhlar aslında hep aramızdalar. Ne mutlu bize ki, bazen bu çizgideki insanlar içinden, nadir çevrilen bir piyango sonucu kendilerini ifade edebilenler de doğuyor. Yayımlanmamış şiirlerine ayrılan kısımda bile vuruculuğu yakalayabilen Bay Bedri, kesinkes bu istisnalardan biri. Aklım almıyor, bir sanatçı ki milliyetçi olsun, kültüründen utanmasın, vatanseverliğini şefkatle pekiştirip önümüze sunsun ve günümüzde ayrıştırıcı hale gelmiş o zamane canavarını öylesine farklı bir çerçeveden görelim ki, gözlerimiz dolsun. Gözlerimiz! Aklım almıyor, bir sanatçı ki düşünün, cehalete tuttuğu aynanın açısını o denli denk getirsin ki yansımada suç değil, nefret değil, öfke, töre, çürüme, aşağılık kompleksi değil de safi saflık görelim! Hiçbir art niyete gebe kalmamış katıksız bir saflık! Anlayamıyorum, anlatmaya da dilim varmıyor! Bir sanatçı düşünün, kaleminden pastoral güzellemeler akan ve bunlarla size her türlü duyguyu yaşatabilen! İncir yapraklarını okurken sizi kahredecek, beyaz gülleri okurken korkutacak; elma kabuklarıyla güldürüp servilerle ağlatacak bir sanatçı düşünün, kolay değil. Böyle bir kişilikle karşı karşıya gelişimiz ömür boyu kaç kere olur? Bazen şiirlerin arasında aldatmaya, çokeşliliğe dair şeyler gördüm. Üç dize okudum, hak verdim. Hayat hikayesine ve aşklarına da baktım ve dedim, ana sütü gibi tertemiz olsun sevgin, hakkındır. Kulağa cinsiyetçi gelen yerler oldu mesela, irdeledim, övüyor. Bunları açmayacağım, okursanız görürsünüz. Hem tartışmaya açık konular olduklarından buraya dahil etmem ne kadar mantıklı olur zaten? Şu noktaya değinmek istiyorum ama. Bu örnekleri sadece modern ahlak anlayışında bize tuhaf ve demode gelen şeyleri anlatırken bile sanatçının yazılarında hüsnüniyet olduğunu belirtmek için verdim. Bu kısımlar yok denecek kadar az. Okusanız belki, benden daha farklı bir açıdan bakıp fark bile etmeyebilirsiniz. Benim nezdimde bu insan soykırım yapsa üstüne tek bir günah yapıştıramayız. Okuyun. Okutun. Kişisel olacak şimdi yazacağım kısım ama ülkecek içinde bulunduğumuz atmosfer ortada. Bu atmosferde sanatın ezilmiş ve sindirilmiş konumu ortada ve bu hali hazırda elimizden akıp gitmekte olan sınırlı sanatta naifliğe, gerçekten görmeye ve şefkate karşı azalan ilgi de ortada. Saflık bizi elimizden kaçırdığımız bir uçurtma gibi ivme kazana kazana terk ediyor. İyinin anlamını evirdik çevirdik, "iyi" diye tamahkarlık ettiklerimiz boğucu bir sis oldu. Ne önümüzü görebiliyoruz, ne nefes alabiliyoruz. Hayali düşmanlara bıçak sallarken birbirimize vurur olduk. Sevginin yerini alaycılık, irdeleyişin yerini yalapşap hükümler alıyor. Vakurluk ve hoşgörü bizi terk ediyor. İhtiyacımız olan şeyler var. İmaların güzelliğine olan kavrayışı diriltmeliyiz. Söylenmeyenin uhreviliğini tekrar hissetmemiz lazım. Dakikada 500 tane espri ya da her saniyesi dram olan, duyularımızı her yönden her an durmaksızın harekete geçiren ve bunun bedeli olarak da bizi duyarsızlaştıran abur cubur sanat anlayışı olsa olsa toplum mühendisliğidir. Kimin yaptığının ne önemi var? Damarlarımıza tüm kanallardan pompalanan içi boş değerlerin beraberinde getirdiği yıkıcı şevk, elimize aldığımız herhangi bir gazetenin bize verdiği içi boş gurur ya da öfke, atalet, kıskançlık her neyse... Narinliğimizi, sadeliğimizi, kendi kendimize yetmesek de yetinişimizi, empati duyma kudretini yitirdik. Bu yüzden, bu kitabı okuyun. Varoş mahallelerin arasında bir bank bulun, köpekler gibi soğuktan titreyerek okuyun. Uykusuz kalın, kafanızı kurcalayan tilkiler dayanamayıp gözlerini kapadıklarında siz dayanın; bilinç ve bilinçsizlik arasında raks ederken beyniniz, siz dansa katılmayın arkadaşlar ve okuyun. İlk başta kafasına girmeniz zaman alabilir, sıkıntı değil, 30 sayfa sonra içselleştirmeye başlarsınız, işte tam o anda başa dönün, tekrar okuyun. Hazmedin; üstüne düşünmeyin, hissedin. Belki abartıyorumdur, belki yazdıklarım sadece benim şahsıma münhasır bir etki olmuştur ve ben öylesine gaza gelmişimdir. Ama düşünsenize, küçük bir ihtimal de olsa, böyle bir damarı yakalama şansınız varsa, okumaya değmez mi? (RE:)

Bu kitabı 2.inci kez okuyuşum. Ve sanırım her okumamda ağlayacağım.. Çok seveceğiniz bir kitap.. her satırında aşk var, özlem var.. Bedri Rahmi Eyüpoğlu sevgilisi için yazdığı bir şiiri de var kitapta. Ve o şiirin çok açıklı, gerçek bir öyküsü var Bedri Rahmi Eyüpoğlu ve mari gerekmezyan aşkınız hiç unutulmadı, unutulmayacak (nebahat köse)

Kitaptaki şiirler oldukça keyiflendirici. İnsanın okudukça okuyası geliyor gerçekten. Tabi bir kasa domatesin içinden bir iki tane çürüğün çıkması da normal karşılanabilir bunu da belirtmek gerekir. Şiirlerin haricinde kitap içerisinde şair olduğu gibi aynı zamanda ressam olan üstadın resimlerine yer verilmesi de ilgi çekici olmuş bence. Şiir severlerin okuması gereken kitaplardandır. (Enes Sezer İslamoğlu)

Dol Karabakır Dol PDF indirme linki var mı?

Bedri Rahmi Eyüboğlu - Dol Karabakır Dol kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Dol Karabakır Dol PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Bedri Rahmi Eyüboğlu Kimdir?

1911 yılında babasının kaymakam olarak görev yapmakta olduğu Giresun'un Görele ilçesinde dünyaya geldi. Mehmet Rahmi Bey ve Lütfiye Hanım çiftinin beş çocuğundan ikincisi idi. Babası, Maçkalı Eyüboğlu ailesindendi. Asıl adı Ali Bedrettin iken zamanla Ali unutuldu ve ismi önce Bedir'e, sonra Bedri'ye dönüştü. Çocukluğu Anadolu'nun değişik yerlerinde geçti. Havza, Kütahya, Ankara, Artvin'de bulunduktan sonra babasının TBMM II. döneminde Trabzon milletvekili seçilmesi üzerine ailesi 1925'te Trabzon'a yerleşti. Trabzon Lisesi'nde öğrenim gördü. 1927’de okuluna resim öğretmeni olarak atanan ve yedi ay görev yapan ünlü ressam Zeki Kocamemi, yeteneğini keşfetti ve onda resme ilgi uyandırdı. Bir öğrenim bursu ile Fransa'ya gitmiş olan ağabeyi Sabahattin'in gönderdiği resim kitapları, ilgisinin devamını sağladı. Edebiyata da ilgi duyan Bedri Rahmi, ilk şiirlerini de lise yıllarında iken yazdı.

1929’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Nazmi Ziya Güran ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi oldu. Edebiyata ilgisini de sürdürerek Ahmet Haşim'den estetik ve mitoloji dersleri aldı. 1931'de diplomasını almadan, kendisiyle bursunu paylaşan ağabeyi ile beraber Fransa'ya gitti. Dijon ve Lyon'da Fransızcasını geliştirmek için çalıştı. Bu arada Gauguin ve El Greco gibi beğendiği ustaların resimlerini bulundukları müzelerden kopya etti. Van Gogh, Gauguin, Cezanne onu mesleğine bağlayan ustalar oldu. 1932 yılında, Paris´te bir ay kadar André Lhote Atölyesi´nde çalıştı; ilerde yaşamını birleştireceği Ernestine Letoni ile tanıştı. Matisse, Brague ve Chagal’ın resimlerini, Türk kilimlerini, minyatürlerini inceledi. 1933 yılında yaptığı Yavuzlu, Gülcemalli resimleri ses getirdi; o yıl Londra´ya gitti; yıl sonunda Türkiye´ye geri döndü.

Bedri Rahmi, yurda döndükten sonra 1934 yılında, Yeni Adam Dergisi'nde ressam olarak çalışmaya başladı. Aynı dönemde şiirleri edebiyat dergilerinde yayımlanmaya başlamıştı. Akademi diploma yarışmasında “Yol İnşaatı” konulu resmi ile üçüncü olan Bedri Rahmi, bu sonuçtan memnun kalmayarak yeniden yarışmaya hazırlanmak için mezun olmayı istemedi. 27 Aralık 1934 tarihinde 30 resim ile D Grubu Sergisi´ne katıldı. Bazı resimlerini de Ernestine'in resimleri ile beraber sergilenmeleri için Romanya'ya yollamıştı. Böylece ilk kişisel sergisi 1 Ocak 1935 tarihinde Bükreş´te Hasefler Galeri´sinde kendi katılımı olmadan açıldı. Bir firmada çevirmenlik yapmak için geçici bir süre gittiği Çerkeş'te çocukluğunun manzaralarını yeniden keşfetti. Tan Gazetesi'nde yazmaya başladığı yazıları Çerkeş'ten döndükten sonra yoğunlaştrdı. Artık İstanbul'a yerleşen ve “Eren” adını alan Ernestine Letoni ile 16 Nisan 1936 tarihinde evlendi. Tekel Genel Müdürlüğü´nde işe girdi. Vitrin düzenleyici olarak göreve başladı ve Sipahi Ocağı sigarasının kapağındaki “Koşan Mızraklı Atlar” figürünü tasarladı. Güzel Sanatlar Akademisi´nin 1936 yılında diploma yarışmasında “Hamam” adlı çalışması ile birinci olarak diplomasını aldı.

Sovyetler Birliği´ne götürülen ve Cumhuriyet devrinin ilk yurtdışı sergisi olan Türk Resim ve Heykel Sergisi´ne üç resim ile katıldı.

1937 yılında, Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü başkanı olan Fransız ressam Leopold Levy´in kendisine asistan olarak seçtiği birkaç genç ressamdan biri Bedri Rahmi oldu, böylece uzun yıllar sürecek akademik kariyeri başladı. Akademi Başkanı Burhan Toprak o yıllarda Türk ressamları hakkında kitaplar hazırlatıyordu. Bedri Rahmi, eski öğretmeni Nazmi Ziya Güran üzerine bir inceleme kitabı hazırlayıpkitap haline getirdi.

Bedri Rahmi, CHP Yurt Gezisi programı kapsamında Eylül 1938´de Edirne´ye gitti. Dönemin en önemli sanat atılımlarından olan bu gezi programını çok benimsemişti. Edirne'de insan figürü olmayan doğa resimleri çizdi., yöresel motifleri resmetti. 1 Kasım 1938 tarihinde çıkan Ses Dergisi yazarları arasında yer aldı. Resimlerini, desenlerini ve deneme yazılarını bu dergide yayımladı. 1939 ta Birinci Devlet Resim ve Heykel Sergisinde “Figür” adlı yapıtı ile üçüncülüğü Arif Kaptan ile paylaştı. 9 Kasım 1939 tarihinde, askerlik görevini yapmak üzere yedek subay okuluna alındı. Aynı yıl oğlu Mehmet Hamdi Eyüboğlu dünyaya geldi.

1941’de askerlik görevini tamamladıktan sonra ilk şiir kitabını "Yaradana Mektuplar" yayımlandı. Geleneksel halk sanatlarından seçtiği motifleri başarılı bir biçimde kullandığı gibi şiirlerinde de halk edebiyatının masal, deyiş gibi türlerine karşı duyduğu hayranlığı yansıttı.

1940’lardan sonra duvar resimlerine yönelen Bedri Rahmi, Paris’te İnsan Müzesi’nde ilkel kavimlerin sanatını inceledikten sonra güzelin yararlı, yararlının güzel olabileceği fikrini benimsedi ve eserlerinde bu görüşü yansıttı. 1942 yılında, CHP´nin yurtiçi gezileri programıns ikinci kez katılarak Çorum´a ve oradan İskilip'e gitti, İskilip'te iki hafta kaldı. Bu İskilip gezisi, onun resim anlayışını etkiledi ve değiştirdi. Resimlerinde yoğun olarak halay çekenler, han avluları, çocuk emziren kadınlar, saz çalan aşıklar temalarını işlemeye başladı. 31 Ekim 1942 tarihinde Dördüncü Devlet Resim ve Heykel Sergisi´nde ikincilik ödülünü kazandı.

Zamanla duvar resimlerine yönelen sanatçı 1943 yılında, Ortaköy Lido Yüzme Havuzu için ilk duvar resimlerini gerçekleştirdi. Mimari ile diğer güzel sanatlar yapıtlarının bir arada kullanılmasının güzel sonuçlar doğuracağına, mimar-sanatçı işbirliğinin gerekliliğine inanıyordu ve hayatı boyunca bunu savundu. 1945-1947 yılları arasında “Mari´nin Portresi”, “Alis I”, “Alis II” gibi önemli portre dizisini oluşturdu. Portrelerini kâğıt, bazen de tahta üzerine yapıyordu. 1946 yılında, Ankara Büyük Tiyatro´nun (operanın) girişindeki kapıların üstüne ikinci duvar çalışmasını yaptı (“Kız kaçırma” konulu bir fresk). 1946 yılı Kasım ayında UNESCO´nun Paris´te düzenlediği uluslararası sergiye gönderilen resimleri ilgi çekti.

Bedri Rahmi, asistan olarak akademik hayatına başladığı günlerden beri öğretmenlik görevini çok önemsemiş, usta-çırak ilişkisinin önemine inanmıştı. Bu düşünceyle 1947 yılında, genç sanatçılardan oluşan “10´lar Grubu”nun kurulmasına öncülük etti. Grubun üye sayısı bir yıl içinde otuzu geçti. Bedri Rahmi, kendisini tümüyle resme vermesi konusundaki telkinlere rağmen şiir yazmayı da hiç bırakmadı ve 1948 yılının Ağustos ayında ikinci şiir kitabı “Karadut” yayımlandı.

Eren Eyüboğlu ile birlikte 1947 yılında D Grubu'ndan ayrılmış olan sanatçı, o yıl portrelerini sergilediği bir sergi açtı; 1950 yılında ise Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi´nde 150 resimden oluşan “Retrospektif” sergisi düzenledi ve büyük ilgi gördü. Serginin ardından birkaç aylığına Paris'teki eşinin yanına gitti. 1933'ten beri ilk defa yurtdışına çıkan Bedri Rahmi, müzeleri gezdi ve İnsan Müzesi´nden çok etkilendi. Başörtüsü veya kilimin hem güzel, hem işe yarar olması gibi sanat eserlerinin bir iş görmesi gerektiği düşüncesi sanat anlayışını şekillendirdi. “Güzel yararlı olmalıdır” düşüncesinden hareketle “Yazmacılık” geleneğine yeni bir yorum getirdi. Eşi ile birlikte 1950'de yurda döndükten sonra İstanbul'da Maya Sanat Galerisi'nde sergi açtı. Aynı yıl, Kariye Camii düzenlemesini yaptıve Bizans mozaikleriyle ilgilenmeye başladı. 1951 yılında, “Küçük Sahne”yi süsledi. ve ilk “Yazma Sergisi”ni açtı. 1953 yılında Yazmaları ve özgün baskıları Philadelphia Print Club da sergilendi. 14 Eylül´de Time dergisi iki renkli sayfa ayırdı. 1954 yılında Bedri Rahmi “Türk Tepsisi” adlı motifi ile Steuben Glass adlı bir firmanın tertiplediği yarışmada ödül kazandı ve motif kristale oyularak teşhir edildi.

Yazı yazma tutkusunu ise 1951'de Yeni Sabah gazetesindeki yazılarıyla sürdüren Bedri Rahmi, yazarlığını bu gazetede sürdüremeyince Cumhuriyet gazetesine geçti ve 1952- 1958 yıllarında düzenli olarak yazdı. 1953'te üçüncü şiir kitabı "Tuz", 1956'da ilk düzyazı kitabı "Canım Anadolu", 1957'de “Üçü birden”adlı kitabını yayınladı yayımlandı.

1953-1960 arasında resim alanına çalışmalarını büyük boyutlu mozaiklerle sürdürdü. 1954-1957 yılları arasında Hilton ve Divan otellerinde ve KLM İstanbul merkezindeki panoları yaptı. 1957 yılında Tokyo özgün baskı Bienaline katıldı. 1958 yılında 1958 Brüksel Expo’sundaki Türk Pavyonu için yaptığı 227 metrekarelik çalışmasıyla altın madalya aldı. 1959 yılında, Paris´te Nato merkezine 50 metrekarelik bir pano hazırladı.

Bedri Rahmi, 1961'de aldığı Rockfeller Bursu ile iki yıl için eşi ile birlikte ABD'ye giderek çalışmalarını yurtdışında sürdürme fırsatı buldu. Bu dönemde zengin renklerle soyut biçimlere yöneldi. Görülmedik, bilinmedik renkler bulabilmek için denemeler yaptı, plastik tutkal - plastik boyalar – kum – talaş ve buruşturulmuş Japon kağıdı kullandı. ‘Amerika Dönemi´'nin sanatına başka bir boyut kazandırdığına ifade etti. Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley´de iki yıl misafir profesörlük yaptı. 1961 Ağustos´ta Unicef çocuklar yararına “Eşeğin Üzerinde Çocuklarını Taşıyan Anadolu Köylü Kadın” motifi Amerika´da kartpostal olarak basıldı. 1962 Aralık ayında New York Modern Sanat Müzesi “Zincir” adlı resmini satın aldı.

ABD dönüşü soyut resim ve renk düzenlemelerini bırakıp yeniden eski konularına döndü; gecekonduları, kahvehaneleri, hanları resmetti. 1963-1964 yıllarında Vakko fabrikası, Karaköy tatlıcılar, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı panoları yanında çeşitli malzemeleri denedi. Son panosu Etap Oteli girişinde ki “Güvercinler”'dir.

Kardeşi Sabahattin Eyüboğlu'nun 12 Mart sürecinde gözaltına alınması onu çok etkiledi. 1970 yılında, yeniden toplumsal içeriği ağır basan resimler yaptı. 1972 yılında, 33´üncü Devlet Resim ve Heykel Sergisi´nde birincilik ödülü aldı.

21 Eylül 1975 tarihinde İstanbul'da pankreas kanserinden yaşama veda etti ve Küçükyalı Mezarlığı'nda defnedildi.

Başlıca yapıtları 

Resimleri 

Paris, 1930

Mustafa Eyüboğlu, 1933

Yazılı Natürmort, 1936

Salı Pazarı, 1938

Eren, 1940

Nallanan Öküz, 1947

Düşünen Adam, 1953

Köylü Kadın (Tren-Yataklı Vagon)

Karadut Satıcısı, 1954

Çömelmiş Köylü, 1972

Ankara'nın Kavakları, 1973

Han Kahvesi, 1973

Mor Takkeli Hacı, 1974

Son Kahve, 1975

Anadolu hisarı

Çıplak

Ev İçi

Han, 1975 (son resmi)

Duvar resmi 

Lido Yüzme Havuzu'nda duvar resmi

İstanbul Hilton Oteli'nde duvar resmi

Divan Oteli'nde duvar resmi

Mozaik pano 

1958 Brüksel Expo’sundaki Türk Pavyonu için mozaik pano, 1958

NATO yapısında mozaik pano, 1959, Brüksel

İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ndeki seramik pano, 1959, Samatya/İstanbul

Etibank yapısında seramik pano, Ankara

Marmara Oteli'nde mozaik pano, Ankara

Vakko Fabrikası'nda mozaik pano, Topkapı/İstanbul

Duvar kabartması 

İstanbul Manifaturacılar Çarşısı'ndaki duvar kabartması, Unkapanı, İstanbul

Aksu İşhanı'nda duvar kabartması, Karaköy/İstanbul

Şiir kitapları 

Yaradana Mektuplar, 1941

Karadut, 1948

Tuz, 1952

Üçü Birden, 1953

Dördü Birden, 1956

Karadut 69, 1969

Dol Karabakır Dol, 1974

Yaşadım, 1977

7 Tane Erik Ağacı

Türküler Dolusu

Gezi ve deneme 

Cânım Anadolu, 1956

Tezek, 1975

Delifişek, 1975

Resme Başlarken, 1977 (ölümünden sonra)

Monografi 

Nazmi Ziya, 1937

Resim Albümü: Binbir Bedros, 1977 (ölümünden sonra)

Karadut, 1979 (ölümünden sonra)

Babatomiler, 1979 (ölümünden sonra)

 

Bedri Rahmi Eyüboğlu Kitapları - Eserleri

  • Kardeş Mektupları
  • Seni Düşünürken Bir Çakıltaşı Isınır İçimde
  • Resme Başlarken
  • Karadut
  • Dol Karabakır Dol
  • İnsan Kokusu
  • Aşk Mektupları 3. Cilt
  • Dost Dost
  • Kiraz Ayı
  • Aşk Mektupları 1. Cilt
  • Aşk Mektupları 2. Cilt
  • Körolası
  • Aşk Mektupları 4. Cilt
  • Dördü Birden
  • Yukulele'ye Mektuplar
  • Karadut 69
  • Bu Anadolu Var Ya...
  • Babatomiler
  • Delifişek
  • Resim Yaparken
  • Bir Tutam Mavi
  • Üçü Birden
  • Gece Yarısı
  • Pembe Vinç
  • Tezek
  • Al Gözüm Seyreyle
  • Yaradana Mektuplar

Bedri Rahmi Eyüboğlu Alıntıları - Sözleri

  • İnsan zekasının bir çift kanadı vardır. Bu kanatlardan birisi ilim, öteki de sanattır. (Resme Başlarken)
  • Benim hayatım seninkine öyle bağlandı ki ,fikirlerimiz de , ümitlerimiz de birbirleriyle sarmaş dolaş oldular. (Aşk Mektupları 2. Cilt)
  • Büyük müzelerdeki şaheserler yepyeni usullerle temizlendikçe telve rengi azalıyor. Bugüne kadar kahverengi ile yapıldığını zannettiğimiz birçok resmin bu renkle hiçbir ilgisi olmadığını, bazı boyaların kararması, birçok verniklerin evvela sararması yüzyıllar boyunca hepimizi aldatmış. (Pembe Vinç)
  • Param­ parça değil, gürül gürül tutuştu yüreciğim. Milyarlarca elma ağacı çiçek açtı... (Körolası)
  • Sana yalnızlıktan bahsedeceğim O gün bu gün yalnızlıktan ödümüz kopar Bir Allah tasavvur et yapayalnız Bir Allah tasavvur et ki henüz Kullarını yaratmamıştır Bir Allah tasavvur et ki Kullarından mahrum ola. Yeryüzünden mahrum. Gözleri var nur erişmez Kulakları var ses ulaşmaz Kolları var can kavuşmaz Ne burun deliklerinde bir tutam koku Ne derisinde gölgeler gezinir Bir Allah tasavvur et ki henüz; Kullarını yaratmamıştır. (Yaradana Mektuplar)
  • Dostum hayatımın en güzel günleri renkli turna sürüleri gibi süzülüp geçtiler. (Yukulele'ye Mektuplar)
  • Uçmalı bulutlar uçmalı Eş dost farkına varmadan Bu canım dünyadan nasıl göçmeli. (Karadut)
  • Kayseri’nin pastırması, kemir eşşoğlu eşşoğlu Yatak uzun yorgan kısa, büzül eşşoğlu eşşoğlu (Delifişek)
  • Ne atarsan aşına... o gelir kaşığına... değil mi? (Yukulele'ye Mektuplar)
  • Can kelimesi dilimizin en çok işlenmiş, en iyi bilenmiş, en lezzetli kelimelerinden biridir. (..) Can sıkılır, can çekişir, can çıkar. Can acır, can alınır, can verilir, can katılır, can atılır, can ister, can gider, can gelir. Canlanmak, canlı, canlı canlı, cansız, canla başla, canciğer, canını dişine takmak, canının içine sokası gelmek; iki canlı, yedi canlı, kırk canlı olmak, canını sokakta bulmak, can evin­den vurulmak; can yoldaşı, can pazarı, canım, canımın içi, canımın canı, ey can, canı cehenne­me, canına yandığım, can yongası, canlı cena­ze, can kurtaran, caneriği, canına değsin, vay ca­nına!.. (Delifişek)
  • Ah ne olurdu, bütün sevdiğimiz şiirlerin nere­de, nasıl, niçin söylendiğini, yazıldığını, dizildiğini öğrenebilseydik. (Körolası)
  • İnsanoğlu cennetlerin en güzeline Meyveleri ısırarak girer. (Yaradana Mektuplar)
  • “Elle yapılan eşyanın makine ile yapılanlarla mukayese kabul etmeyecek üstünlüğünü” anlatmaya çalışırken, misal olarak “rols roys” otomobilini ve bu otomobilin en mühim aksamının elle yapılmış olmasının dünyanın en pahalı ve en mükemmel otomobili oluşuna sebebiyet verdiğini anlatmış ve biz, “karanfil” şairinin “karbüratör” ve “şase” hakkında verdiği malumatı güzel bir şiir okuyormuşçasına dersini bir nefeste içip tüketmiştik. (Bu Anadolu Var Ya...)
  • Gözkapaklarımın arasında kalan masmavi bir gök parçasını Başımın içindeki karanlığa damlatarak Uyumak! (Karadut 69)
  • Sanatı bir ağaca benzetmek hoşuma gidiyor. Öyle bir ağaç ki dalları ve yaprakları aydın kafalardan örülmüş. Köklerini de derinlemesine halk içerisine salmış, işte hiçbir zaman sırtı yere gelmeyecek olan sanat ağacı. Ağacın böylesine can kurban. (Pembe Vinç)
  • Senden hiçbir zaman,sana doyarak ayrılmadım.Hep kalbimde seni tekrar göreceğim anı düşünerek yaşadım. (Aşk Mektupları 2. Cilt)
  • Seni kucaklasam,daha iyi olacak..Gel seni ağzından,küçük burnundan,koca yeşil gözlerinden ,kalbinden öpeyim.. (Aşk Mektupları 2. Cilt)
  • Hay camına camekânına büyüsüne buğusuna aldıranın Kırmak mı dedin Kırmayanın.. (Dol Karabakır Dol)
  • İstanbul deyince aklıma Yahya Kemal gelirdi bir eyyam Şimdi Orhan Veli gelir Deminden beri dilimin ucundasın Orhan Veli Deminden beri senin tadın senin tuzun Senin şiirin senin yüzün .... Deli eder insanı bu şehir deli Kadehlerin çınlasın Orhan Veli (Karadut 69)
  • Seni şimdiden çok özledim. (Aşk Mektupları 1. Cilt)

Yorum Yaz