diorex
sampiyon

Doppler - Erlend Loe Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Doppler kimin eseri? Doppler kitabının yazarı kimdir? Doppler konusu ve anafikri nedir? Doppler kitabı ne anlatıyor? Doppler PDF indirme linki var mı? Doppler kitabının yazarı Erlend Loe kimdir? İşte Doppler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 08.07.2023 01:00
Doppler - Erlend Loe Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Erlend Loe

Çevirmen: Dilek Başak

Orijinal Adı: Doppler (Doppler #1)

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750835292

Sayfa Sayısı: 124

Doppler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Merak uyandıran, huzursuz eden, duygu yüklü bir metin; yazar için yeni bir sanatsal başarı.”

-Stein Roll, Adresseavisen

“Loe’nun Naif. Süper’den bu yana yazdığı en iyi kitap.”

-Sindre Hovdenak, VG

“Uzun zamandır yayımlanan en komik kitap.” -Michael Nilsen, Politiken

Babam öldü.

Dün bir geyik avladım.

Ne diyebilirim.

Ya o ya ben, birimiz canından olacaktı.

Andreas Doppler: Bir başarı abidesi! İki çocuklu başarılı bir aile babası; başarılı bir tadilattan geçmiş güzel bir evi ve çok başarılı olduğu iyi bir işi var. Bir gün ormanda dolaşırken bisikletten düşüyor. Otların arasında yarı baygın bir halde uzanırken, uzun zamandır hissetmediği bir huzur doluyor içine: Neredeyse hiç tanımadığını fark ettiği babasının ölümü iyiden iyiye içine otururken, yeni banyo için fayans seçimi gibi banal düşüncelerden ve beynini kemiren o anlamsız çocuk şarkılarından kurtuluveriyor.

Birkaç gün sonra işini, evini ve ailesini terk edip ormana taşınıyor. Doğa güzel, karanlık ve derin; ayrıca Bongo var: Kendini geyikten başka her şey sanan ve kart oyunlarından zerre kadar anlamayan bu afacanla bir “avcı toplayıcı” gibi yaşamaya çalışan Doppler, yağsız süt krizine girince, bir adım daha ileri gidip takas ekonomisine geçiyor...

Norveç’in en çok okunan yazarlarından Erland Loe, 1969'da, Norveç’in kuzeyindeki Trondheim şehrinde doğdu. Normal bir Norveçli çocuğun gitmesi gereken bütün okullara ve birkaç tane de çocuk yuvasına devam etti. Öğrenci değişim programı çerçevesinde Fransa’da bulundu. Ayrıca üniversitede sinema ve edebiyat eğitim gördü. Askere gitmeyi reddedip sivil kuruluşlarda zorunlu hizmette yer aldı. “Stella Polaris” tiyatro topluluğunda her işe koşan adam olarak çalıştı. Kurt Kudurdu adlı çocuk kitabı 2001'de, Kadının Fendi adlı romanı 2007'de beyazperdeye aktarıldı. Senaryosunu yazdığı “Varoluş Mücadelesi” adlı dizi film, NRK kanalında halen gösterilmektedir.

(Aschehoug Ödülü, 2013)

Doppler Alıntıları - Sözleri

  • • Kafama taktığım en son şey insanların ne düşündüğü. Ne düşünürlerse düşünsünler.
  • Yalnız doğar, yalnız ölürüz.
  • Ne kimseyle konuşacak ne de kimseyi affedecek hali var.
  • • "Yalnız doğar, yalnız ölürüz."
  • • Kendimi yalnız hissediyorum, ben kendimi hep yalnız hissettim.
  • Çok acıklı. İnsan bir var, bir yok. Bir gün var, bir gün yok.
  • Dünya insanlara ait değil, insanlar dünyaya ait.
  • Herkes bir tuhaf olduğundan aslında normal olmak tuhaf...

Doppler İncelemesi - Şahsi Yorumlar

"Dünya insanlara ait değil, insanlar dünyaya ait. Çiçekler bizim kızkardeşlerimiz; at, büyük kartal ve geyiği saymıyorum bile, hepsi erkek kardeşlerimiz. Hava sıcaklığının ya da ağaçlardaki rüzgârın sesinin sahibi kim? Dallardaki bitki örtüsünün özlerinde, bizden önce yaşayanların hatıraları saklı." /S.50 Tüm bunları düşünebilmek, hissedebilmek ve farkına varabilmek için kitabın kahramanı Doppler gibi bir gün ormanda bisiklete binerken düşüp başımızı çarpmamız mı gerekiyor? Ya da sahip olabileceğimiz her şeyi elde ettikten sonra bir hiçliğin ortasına düşüp hayattan ve insanlardan kendimizi soyutlayıp ormanda bir çadırın içinde en ilkel şekilde mi yaşamımıza devam etmeliyiz? Nedir yaşam? Doğumumuzdan itibaren binbir mücadele içinde hep bir şeyleri elde etme çabası içinde, nerde noktalanacağını bilmediğimiz bir döngüde koşarken elimizden kaçırdıklarımız değil mi? Tüketilen doğal kaynaklar, tüketilen doğa, harcanan ilişkiler, harcanan sevgiler hep daha iyi bir yaşamın bedeli mi? Norveçli yazar Erlend Loe, Andreas Doppler'i anlatmış bize eserinde... Günümüz insanının geldiği son noktayı yüzümüze çarpmış kısaca...Tüketilen hayatların kısa bir özetini geçmiş, yer yer mizahi bir dille yumuşatmaya çalışarak hem de... Alt metni çok güçlü bu eseri okumanızı tavsiye ediyorum, inanıyorum ki kendinizden bir şeyler bulacaksınız ya da koşarken biraz yavaşlamanız gerektiğini hatırlatacak sizlere... Doppler gibi kaçacak bir ormanımız olmadığına göre, daha sade bir yaşamla, yeterince ve gerektiğince tüketerek bu işi kotarabiliriz diye düşünüyorum. Kimbilir belki de bizim de sığındığımız ormanımız kitaplarla dolu dünyamızdır... Sevgiyle... (Leman Altıner)

İnsan bir var, bir yok. Bir gün var, bir gün yok.: "Yalnız doğar, yalnız ölürüz." Doppler’da kayıp olan birkaç parçanızı bulacaksınız. Belki de tümünü bulabilirsiniz. Benim de kendi parçalarımı bulduğum anlamlı ve ultra komik bu kitabın incelemesi ile sizlerleyim. İnceleme komik olmayabilir ama kitap "gerçekçiliği ile" fazlasıyla komik. :) ShamRain: https://www.youtube.com/watch?v=wTRaZ0HYwc4 Hayatımızın birçok evresi var. Bebeklikten, yaşlılığa kadar birçok şey yaşayıp geçiriyoruz. Kısacası doğumdan ölüme uzanan inişli çıkışlı, bazen tepede bazen de en dipte yaşadığımız bir hayat ile dünyada var oluyoruz. Herkesin kendisine göre yükseldiği bir de düştüğü dönem veya dönemler vardır. Bu dönemlerde nasıl kararlar aldığımız, kararların sonucunda ne ile karşılaştığımız hep bir muamma. Yaşadığımız sürece vereceğimiz ufacık bir karar bile tüm yaşantımızı, çevremizdekilerin yaşantısını etkilemeye yeter. yazar/erlend-loe ‘nun hayatının değiştiği bu dönemde tam da bu bahsettiğim kararı alıyor. Bunu yaparken aldığı en büyük karar “bencillik” oluyor. Ormanda bisikleti ile gezerken bir kütüğe takılıyor, yuvarlanıyor ve bisikletten düşüyor. İşte gökyüzü ve Mrs. Doppler. Bu kitabın ana konusunun temeli işte tam bu noktada atılıyor. Yere düşmüş olan Doppler, gökyüzü ve yeni düşünceleri. Tik-tak, Tik-tak, Tik-tak… "Mutfak tezgahının üzerine, ormanda gezintiye çıktığımı, orada ne kadar kalacağımı bilmediğimi, beni yemeğe beklememelerini belirten kısa bir not bıraktım. Bu günlerde altı ay doluyor; o zamandan bu yana karımı birkaç defa görmüşümdür." Sy.25 Ormana gittiğinde harika bir işi, eşi ve biri kız biri erkek iki çocuğunu arkasında bırakıyor. Her ne kadar eşi ay da bir ormana yanına gelse de onları belirli bir süre için, belki de sonsuza kadar bırakacak düşünce ile yaşayacağı yeni hayatına adım atmış bulunuyor. Kısa bir tanımın ardından Doppler bize ne sunuyor, kitap ve yazar bize ne vaat ediyor, ne veriyor ona bir bakalım. "İnsan oturduğu dalın en ucuna gitmeye cesaret edebilmeli ve hatta bindiği dalı kesebilmeli." Sy.111 Başarı, daha çok başarı, daha da fazla başarı. Konfor alanı, bir ev, bir eş, çocuklar, iyi bir iş. Hayatımız teminat altında tamamdır. Evet, pembe bir tablo. Peki nereye kadar? Herkes bir konfor arayışı içinde olsa da dünya bu kadar basit bir şekilde işlemiyor. Evren basit düşüncelerle yola devam eden bir yapıya sahip olsa arayışta olan insan sayısı daha az olurdu. Herkes bir arayış içinde. Kahramanımız aradığını buluyor, hayatına yeni bir anlam kazandırıyor: Orman ve kendisi! Belirli bir süreliğine… Hesaba katmadığı küçük misafirleri de olacak çünkü… Kitap kapağında gördüğümüz geyiğin adı BONGO! Adamım Bongo, sizin de adamınız olacak. Cinsiyetçi bir adamlık değil, lafın gelişi bir adamlık diyelim buna. :) Bir geyik insanın yanında nasıl kalabilir? Normalde ondan ürküp kaçması gerekir hatta ve hatta küçük bir ses bile ormandaki tüm doğal akışı değiştirir ve geyiğin o önsezisi anında oradan yok olmasını sağlar. Ama bizim geyiğimiz Bongo, Doppler a bağlanıyor. Bu bağlanma aşaması hüzün barındırsa da hayatın bir gerçeği diye kabul edeceğimiz bir durum buna sebep oluyor. Spoilersız inceleme geleneğimi sürdürüp bu sürprize kitabı okurken ulaşacaksınız. İkinci ısınma turunu da attıktan sonra ana temalarını paylaşacağım asıl kısma geçelim. "İnsanlardan hoşlanmıyorum. Yaptıklarından hoşlanmıyorum. Temsil ettiklerinden hoşlanmıyorum. Söylediklerinden hoşlanmıyorum." Sy.24 Bir insan ormana neden sığınır? Eğer evsiz ve benzeri durumlar söz konusu değil ise ya doğayı seviyordur ya da hayat buna onu mecbur etmiştir ya da her şeyden sıyrılmak, insanlardan uzaklaşmak istiyordur. Doppler bunu kendisi seçiyor. Seçme sebebi hayatın akışında olan biten bütün her şey. Hemen aklımıza Dövüş Kulübünü getirelim. Ne der Tyler Durden? “…sizler işiniz değilsiniz, sizler paranız kadar değilsiniz, bindiğiniz araba değilsiniz, kredi kartlarınızın limiti değilsiniz, sizler iç çamaşırı değilsiniz, sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz…” Günümüz toplumunda artık insanlar birbirlerinden sıkılıyor. Kabul edelim her şey yapay geliyor. Bir de işin içine sorgulama girince ok yaydan çıkıyor. Genelde plansız atılan bu ok nereye gideceği belli olmayan yolda sağa sola savruluyor. Yanlışlıkla hedefi vurduğu da oluyor. Doppler hem kendi hayatını anlattığı hem de yeni hayatına bizi misafir ettiği, her şeyden arındığı ve huzuru bulduğu yeni yaşamına kucak açıyor. Orman, Orman ve daha fazla orman. Sessizlik, yağmur, kar, çadır ve BONGO! Evet efendim, küçük dostumuz Bongo! Düşünsenize ormanda kalmaya başlıyorsunuz ve çadırınız da küçük bir geyikle yaşıyorsunuz. Uysal bir kuçu kuçu gibi sizden ayrılmıyor. Şaşırtıcı derece imkansız gelse de bu oluyor. Artık Doppler, orman ve BONGO var. Yemek ihtiyacını ormandan karşılıyor. Erzak bittiğinde ise kendince çözümler üretmiş. Şehre iniyor ve en savunmasız evin bahçesine girerek, bir eve dalıyor, ihtiyacını karşılayacağı şeyleri (Ç)alıp çıkıyor. Şaka gibi gözükse de bunu büyük bir keyifle yapıyor ve savunuyor da. Özellikle tatlı krizi esnasında yaşadığı şey bizim normal hayatta yapamayacağımız bir rahatlık. Toblerone savaşı sizi çok güldürecek diyebilirim. Doppler ‘ın süt içmesi gerekiyor. Ama bu süt yağlı olmayacak, yarım yağlı olacak, çünkü onun için yarım yağlı süt çok önemli, bir nimet. Ormanda yaşadığı için parası yok, o yüzden büyük bir süpermarkete giriyor, daha sonra istediklerini elde etmek için süper marketin müdürü ile anlaşıyor. Taze geyik etine karşılık istediği birkaç şey ve yarım yağlı süt! İçerken enfes anlatıyor canınız çekebilir. Bu arada söylemekte yarar var, evi şehirde, istese gidip tüm ihtiyaçlarını karşılayabilir ama bu o durumdan uzak duruyor. Zaten kaçtığı şeye sığınmayı lüzum görmüyor. "Kafama taktığım en son şey insanların ne düşündüğü. Ne düşünürlerse düşünsünler. Onlardan zerre kadar haz etmiyorum zaten, fikirlerine de çok nadir saygı duyuyorum." Sy.25 Tam olarak bulunduğum nokta. Hayatın sizlere ne getirdiği ne götürdüğü ayrı meseledir özellikle bu alıntıda kendinizden bir şeyler görüyorsanız, hayatla aranızda koca bir çizgi var demektir. Artık onu umursamaz bir hale gelmişsiniz demektir. İnsanların fikirlerine saygı duyduğumuz çoğu zaman küçük rollere bürünürüz. Her insanın kendi tiyatrosu vardır. Günlük hayatında bunu keyifle oynarlar. Kısacası evden çıkmadan önce bir maske, eve geldikten sonra ayrı bir maske, yalnız kalındığında başka bir maske, sanal ortamda bambaşka bir maske. Olabildiğince “GERÇEKÇİ” olunuz. Bunu başlarda başaramayabilir, insanlar tarafından yadırganabilirsiniz. Önemli olan onların ne düşündüğü değil, sizin ne hissedip düşündüğünüz ve yaptığınızdır. “Herkesin canı cehenneme” diyebilmektir bazen aldığımız nefes. Bunu yapabilmeli HAYIR diyebilmelisiniz. Kendiniz için yaşadığınız halde, bir başkası için yaşadığınızı ve toplum kuralları gereğince normal davranışlar sergilediğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Koca bir yalanın içinde başka yalanlar uydurup bambaşka bölümler halinde yaşadığınız yalanlarınızla boğulacağınız ve batacağınız günü bekliyorsunuz sadece. Bu raddeye gelmeden, en basitinden bir ayna bulup kendinizle yüzleşmelisiniz. Ya da bisikletten düşüp, ağrıyan kolunuzu bacağınızı bir kenara bırakarak, gökyüzüne kilitlenip artık ne yapacağınızı düşünmeniz gerekmektedir. Boğulmadan önce ilk çıkış yolunuzu bulmanız gerekmektedir. “Bunları yazan ben, bir şeyler yapıyorum ki yazabiliyorum. İçiniz rahat olsun, maske ile dolaşmıyor, insanlarla çıkar ilişkisine hiç girmiyor ve en gerçekçi halimle varlığımı sürdürüyorum. Ve herkesin canı cehenneme diyebiliyorum. Bu özgürlük hepimizde var, kullanmayı bilmek lazım. Ve en önemlisi hiçbir insana bel bağlamıyorum.” Belki de hayata karşı soruyu yanlış sorduk. Bir de şunu deneyelim; “Ölümden önce hayat var mıdır?” Ne dersiniz? "...kendimi yalnızlığa alıştırıyorum, yalnızlıkla birlikte yaşamaya." Yalnızlık. İnsanı sürekli olarak belirli bir karar aşamasında bırakan durumdur. Yalnızlık mı iyi, yoksa yalnız olmamak mı? Her ikisinin de kendine göre avantaj ve dezavantajları vardır. Önemli olan konu kendimizin mi yalnızlığı seçtiği, yoksa seçmek zorunda mı bırakıldığı. Bu iki seçenek çok önemli. Eğer kendimiz değil de zoraki olarak bırakıldıysak, bunun başka evreleri vardır. En tehlikeli olanı da budur. Duygusal durumlar insanın en zor baş ettiği konulardır. Dışarıdan basit gibi gözüken bir ayrılık bile çok büyük yaralara yol açabilir, insanı dağıtabilir ve en kötüsü intiharın eşiğine getirebilir. Biz bu seçeneği eliyor ve kendi seçtiğimiz yalnızlığımız üzerine devam ediyoruz. Doppler kendi seçtiği yalnızlığı yaşamak için ormana sığınmıştır. İnsanların yalanlarından, düşüncelerinden, maskelerinden ve katlanmak zorunda olduğu her şeyden sıyrılıp ormana çadırını kurmuştur. Bu yalnızlık onun en büyük hazinesi olmuştur. Ormanda yaşıyorsanız sistemi ve insanlığı eleştirmek ve daha gerçekçi düşünebilme ihtimaliniz artmaktadır. “Göğü Delen Adam” kitabında olduğu gibi, önümüzde ki şehir hayatını ormanın tepesinden rahatça eleştirebilir, topluma istediğimiz suçu yıkabiliriz. Doppler başlı başına bir baş kaldırıdır. Bu başkaldırı konforlu bir hayata, sisteme, eşe, çocuğa, arkadaşlara ve aklınıza gelebilecek her şeyedir. Oğlu ve kızı ile diyalogları, daha sonra ufak oğlunun da yanına gelmesi, eşinin hamile kalması, eşi tatile gideceği için tekrar şehre inip okul toplantısına katılması, hırsızlık yaptığı evde tanıştığı ev sahibi, kendi evine hırsızlığa gelen hırsızla muhabbeti, ormanda ki adamla muhabbeti, geyiğimiz BONGO! Hepsi bambaşka bir karakter katıyor kitaba. Hem toplum eleştirisi, hem absürt bir komedi ürünü. Kitabı okurken sorguladığınız şeylerin yanında diyaloglara ve Doppler’ın düşüncelerine fazlasıyla güleceğiniz yerler bulacaksınız. Hatta abartıp kahkahayı bastığınız yerler de hiç az değil. Norveçli yazarlara düşkünlüğüm Karl Ove Knausgaard ile başladı. KAVGAM adlı 6 serilik bir New York Bestseller’a sahip. Ülkemizde Monokl tarafından 5 kitap yayınlandı. Son kitap en fazla 2019’da bizimle olacaktır. İskandinav coğrafyası soğuktur yalnız dizileri, filmleri ve kitapları bu soğukluğa meydan okuyacak derecede farklıdır. Kesinlikle uğrayacağınız bir durak olsun bu kültür. Kitabın devamı olan kitap/bildigimiz-dunyanin-sonu--112592 YKY den taze çıktı. Kitabı bitirdiğinizde hızlıca almak istersiniz diye belirtmek istedim. Şehir hayatı ve günlük bütün rutinlerinizi bir kenara bıraktığınız kısa bir yolculuğa çıkın “Doppler” ile. Size ufakta olsa bir ilham aşılayacaktır... Kitabı öneriyor, okuyacaklara iyi okumalar diliyorum. (Murat Ç)

Herkesin inişli çıkışlı dönemleri vardır ve düzene ayak uydurmaktan yorulanların elbet bir katarsis dönemi olur. Doppler bu dönemi öylesine kucaklıyor ki, geride bıraktığı hayat bugün pek çok insanın hayalini yansıtır. Başarılı bir iş, güzel bir eş ve çocuk. Ama huzuru böyle mi buluruz? Doğumumuzdan itibaren bir insanın geleceği için atılan adımlar, yapılan yatırımlar, hepsi bu mertebeye ulaşmak için midir? Öyleyse bile yeterli midir? İnsanoğlu doyumsuz bir varlıktır. Ne kadar etkileyici ve dışardan bakıldığında kusursuz bir hayata sahipmiş gibi görünürse görünsün, bu düzenin içinde olduğu sürece asla en iyisi olamaz. Çünkü en iyisi diye bir şey yoktur. İçinde yaşadığımız dünyada bizi bir adım daha atmaya zorlayan şey hırstır, bu yolda yanımızda olan ve/veya karşımızda olanların yarısından çoğu ise yapmacıktır ama doğa gerçektir. ''Yalnız doğar, yalnız ölürüz. Buna bir an evvel alışmak lazım.'' Yazarın hiciv sanatıyla icra ettiği eser önce Norveçce yayınlanıyor daha sonra İngilizceye "Geyik yaşam içindir … sadece Noel için değil" mottosuyla çevriliyor. Keyifli okumalar. (Furkan YILDIZ)

Doppler PDF indirme linki var mı?

Erlend Loe - Doppler kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Doppler PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Erlend Loe Kimdir?

Erlend Loe, 24 Mayıs 1969 Trondheim doğumlu Norveçli yazar. Yazarlığa başlamadan evvel önce bir psikiyatri kliniğinde, daha sonraları ise Adresseavisen isimli gazetede muhabir olarak çalıştı. Loe, şu günlerde Oslo'da yaşıyor. Yazar, 1998 yılından beri senaryo yazarları için kurulmuş bir topluluk olan "Screenwriters Oslo"'nun üyesidir.

1993'te ilk romanı Tatt av Kvinnen'i yayınlanan Loe, bu kitaptan bir sene sonra ise Kurt isimli bir forklift şoförü hakkında Fisken isimli bir çocuk kitabı yazdı. Loe'nin çoğu zaman naif olarak adlandırılabilecek, ayırt edilebilen bir tarzı vardır. Eserlerinde bol bol ironi, abartı ve mizah kullanan yazarın çocuk kitapları Kim Hiorthøy tarafından resimlenir.

En popüler kitabı olan Naiv.Super 15 dilde yayınlandı.

Erlend Loe Kitapları - Eserleri

  • Doppler
  • Bildiğimiz Dünyanın Sonu
  • Naif.Süper.
  • Kadının Fendi
  • Volvo Kamyonlar

Erlend Loe Alıntıları - Sözleri

  • Belki hayat daha güzel olabilir ama bir hikâye değil. (Volvo Kamyonlar)
  • Günlerin isimleri, yılların sayıları yoktu artık. Düşünceler gelip gidiyordu, düzensizce, yavaşça.. (Bildiğimiz Dünyanın Sonu)
  • "Yaşamım son zamanlarda azıcık tuhaflaştı.Her şeye karşı ilgimi kaybettiğim bir noktaya vardı." (Naif.Süper.)
  • Yoluna konulması gerekenler öyle az buz değil. (Naif.Süper.)
  • • Kafama taktığım en son şey insanların ne düşündüğü. Ne düşünürlerse düşünsünler. (Doppler)
  • Ama düştüğünü görüyorum. Yine ayağa kalkacaksındır. Dostun olabilirim. (Volvo Kamyonlar)
  • ...çocuklarınıza tek başına ayakta kalmayı öğretmiyorsunuz artık. Bu sizin sonunuz olacak... (Volvo Kamyonlar)
  • Dünyaya faydalı biri olmak isterdim. Harika olurdu. Ama bunun mümkün olup olmadığını bilmiyorum. Dünyaya faydalı olmak için ne gerektiğini bilmiyorum. Karşılaştığım herkese gülümsemenin yeterli geleceğinden de pek emin değilim. İkinci harika şey, fark yaratmayan biri olabilmek. Dünyaya ne iyi ne de kötü kılan biri. Bu belki pek tatminkâr değil ama bu kategoriye giren çok kişi var. Yalnız olmayacağım kesin. En kötü seçenek ise dünyayı daha da kötü bir yer haline getiren biri olmak. Bundan kaçmayı deneyeceğim ne pahasına olursa olsun. Ama o kadar kolay olduğunu sanmıyorum. Belki de dürüst olmayan fena insanlarla düşüp kalkarım. En iyilerimizin bile başına gelebilir. İşte o zaman takılıp kalırım. Dünya biraz daha kötü bir yer olur ve sokakta karşılaştığım insanların yüzüne bakamaz hale gelirim. Böyle şeyler gelir başa, hem de birdenbire. (Naif.Süper.)
  • Bazen bazı şeylerin birbiriyle bağlantısı eğlenceli oluyor. Bazen de bazı şeylerin birbiriyle bağlantısı daha az eğlenceli oluyor ya da hiç eğlenceli olmuyor. (Volvo Kamyonlar)
  • Stay close to me... (Volvo Kamyonlar)
  • "Hepimizin içinde boğuşmamız gereken bir karanlık var." (Kadının Fendi)
  • Mesafeyi genişletmek için sınırlarını kaydırmayı denemesi gerektiğini ima ediyorum (Kadının Fendi)
  • • Kendimi yalnız hissediyorum, ben kendimi hep yalnız hissettim. (Doppler)
  • "Bisiklete binen herkes benim dostumdur." (Naif.Süper.)
  • Hepimizin zor zamanları oluyor. Anlamsızlığın üzerimize çöktüğü, bizim her şeyi hor görüp alaycılık batağına saplandığımız günler. Sevgiye ve işlerin sonunda daha iyiye gideceğine inanmaktan vazgeçtiğimiz anlar. Böyle bir anda, cılız ve titrek bir çocuk sesinin güzel bir şarkı söylediğini duymak bir lütuf olmalı (Naif.Süper.)
  • Harika ve olasılık dışı şeyler her zaman aynı anda olur zaten ama çoğunlukla bundan haberimiz olmaz. (Volvo Kamyonlar)
  • “İnsanın aslında mutlu değilken mutlu olduğuna inanması oldukça yaygın bir yanılgı .” (Kadının Fendi)
  • Neredeyse bedava çalışıyorlar, kabul edilemez koşullar altında yaşıyorlardı, başka bir yaşamı seçme şansları yoktu ve bütün bunlar, bir dahaki sefere hülyalar içinde demli bir çayla keyif yaparken, aklımızın bir köşesinde olmalıydı. (Volvo Kamyonlar)
  • İnsanın aslında mutlu değilken mutlu olduğuna inanması oldukça yaygın bir yanılgı. (Kadının Fendi)
  • Ne kimseyle konuşacak ne de kimseyi affedecek hali var. (Doppler)

Yorum Yaz