Dörtlükler - Ömer Hayyam Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Dörtlükler kimin eseri? Dörtlükler kitabının yazarı kimdir? Dörtlükler konusu ve anafikri nedir? Dörtlükler kitabı ne anlatıyor? Dörtlükler kitabının yazarı Ömer Hayyam kimdir? İşte Dörtlükler kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ömer Hayyam
Çevirmen: Sabahattin Eyüboğlu
Yayın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9789754586923
Sayfa Sayısı: 216
Dörtlükler Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Ömer Hayyam: doğum ve ölüm tarihleri çeşitli kaynaklara göre farklılık gösterse de, II. yüzyılın ortalarında doğduğu, 12. yüzyılın ilk çeyreği civarında öldüğü kabul edilen İranlı şair, felsefeci ve bilim adamı. Günümüzde ise, daha çok "rubai" türünün yaratıcısı olarak kabul gören Hayyam'ın dörtlükleri, Türkçe'ye Yahya Kemal ve Abdülbaki Gölpınarlı başta olmak üzere pek çok kez çevrildi. Sabahattin Eyüboğlu'nun çevirisi de, bunlar arasında en sevilenlerinden biri.
Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973), Hasan Âli Yücel'in kurduğu Tercüme Bürosu'nun başkan yardımcısı ve Cumhuriyet döneminin en önemli kültür insanlarından biriydi. Tek başına ya da "imece" birlikteliğiyle yaptığı çeviriler, Hayyam'dan Montaigne'e, Platon'dan Shekespeare'e hep, dünya kültürünün doruk adlarındandı.
Dörtlükler Alıntıları - Sözleri
- "Varlığın sırları saklı senden, benden, Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben. Bizimki perde arkasında dedikodu, Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben." Ömer Hayyam
- Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam? Ben haramı helâlı karıştırmam: Seninle içilen şarap helâldir, Sensiz içtiğimiz su bile haram.
- Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler.
- İşte bir günü daha kayboldu ömrümün
- Sen; hiç gitmeyecek gibisin değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler
- “Can gözünü açınca görüyor ki insan En büyük düşmanıymış en çok güvendiği.”
- Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler.
Dörtlükler İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Sensiz içilen şarap haram Ömer Hayyam!: Ömer Hayyam; İranlı matematikçi,şair,filozof ve astronom; İran ve Doğu edebiyatında rubai türünün kurucusudur. Doğu’da şair kimliğiyle tanınsa da matematik bilgisi ve yeteneği zamanının çok ötesindeydi. Binom açılımını ve bu açılımlardaki katsayıları buldu. ‘’Celali takvimini oluşturdu. Çeşitli bilim dallarıyla ilgili eserler yazdı. En ilginci de, geçmişte yaşamış birçok insanın aksine doğum tarihinin günü gününe bilinmesidir, çünkü takvim konusunda uzmandır ve doğduğu tarihi kendisi araştırıp tam olarak bulmuştur! Müslüman dünyasının en aydınlık dönemlerinde yaşamış, felsefenin günah sayılmadığı devirde özgürce düşünmüş, İslam kültüründeki hakim anlayıştan sıyrılıp kendisi akıl yürütmüş ve onu sade fakat çarpıcı bir biçimde kağıda geçirmeyi başarabilmiştir. Şiirlerinde genellikle aşk, şarap, dünya, insan hayatının gelip geçiciliği, Tanrı, Tanrı’ya sitem gibi konular yer alır. Hayyam’a göre ikinci bir dünya yoktur, en şaşmaz ölçü akıldır, gördüklerimizdir. Dini yarım yamalak ve gösteriş için yaşayanları ve böyle din adamlarını eleştirir. Şiirlerinin çoğunda çoğunda şarap yer alır. Öyle ki, bazen, şaraba taptığını hissedersiniz. Ki zaten, kendisi de öyle söylemektedir: ‘’Ben içerim,ama sarhoşluk etmem: Kadehten başka şeye el uzatmam. Şaraba taparmışım, evet, taparım: Ama senin gibi kendime tapmam.’’ Dizelerini okurken şarap içesiniz gelir. Öyle güzel konuşur ki ağzınız sulanır, boğazınız yanar. Oturup Hayyam’la karşılıklı birer kadeh içmek, şiirler söylemek istersiniz. Şarabı sanki bir sevgiliyi anlatır gibi anlatır. Ona göre şarap haram değildir, ama içmesini biliyorsanız. Şarap onun Tanrı’sıdır, ölüp bedeni toprağa karışınca toprağından testi yapıp içtiğidir, İblis’in eğer içseydi Adem’in önünde secdeye yatacağıdır, Muhammed Mustafa’nın hamlara haram kılıp olgunlara helal kıldığıdır, içip içip kendinden geçtiğidir, içip içip kendini bulduğudur, mahşerde meyhanenin önüne gömüldüğüdür, uğruna cenneti reddettiğidir, o acıya ne tatlılar feda ettiğidir, üzüm kanı akıttığıdır, sevgiliyle kendinden geçtiğidir, ölünce yıkandığıdır, insanın testisi olduğu candır, yürekteki sıkıntıyı alandır, adının kötüye çıktığıdır, bir kerpici de olsa satıp içtiğidir, benlik kaygısını sildiğidir, beyindeki düğümleri çözdüğüdür, Tus saraylarına bedeldir, yıkık gönüllerin mimarıdır, kendinden geçtikçe kendine geldiğidir, her kadehi devirdikçe ayıldığıdır, yarın toprak onu güle kavuşturmadan elinin özlediği kadehi kavradığıdır, onunla dirilmek istediğidir, bir güzelin sunduğudur, dünya zehirlerinin panzehridir, Tanrı’nın haram kılıp da cennette vaat ettiğidir, bir damlasına Çin’i verdiğidir, bir yudumunu bütün dinlerden üstün tuttuğudur, dünyada ondan başka ‘’hoş’’ un olmadığıdır, içini doldurduğudur, günüdür güneşidir, aklını aldığıdır; kısacası her şeyidir! Dizelerini okurken sevgiliyi sevesiniz gelir. Onun gül yüzüne bakasınız gelir. Onu bir şarap gibi içesiniz, onunla dünyaya dalasınız gelir. O sevgili ki yüzü Çin güzellerini kıskandırır, bakışı büyüde Babil şahını devirir, yanağı Ağustos gülünü bastırır, yakut dudakları kızıl kızıl yanandır, güzelim kokusu cana can katandır, onunla içilen şarap helal, onsuz içilen su haramdır, tarak gibi diş diş olup da yüreğine batıp da yine saçına dokunduğudur, şarap içip güzel sevdiğidir, Ay gibi olan pırıl pırıl gülendir, güzeller bayram günü süslenir, sevgilinin yüzüyse bayramları süsler, elini elinden çekemediğidir, onunla dirilmek istediğidir, derdi derman edendir, yüzü canının kıblesi olandır, uğruna kara gözlü hurileri reddettiğidir, asla ayrılmadığıdır. ‘’Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz; İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende: Er geç baş başa verecek değil miyiz?’’ Hayyam ve Hayyam gibiler sevgiliden ayrılamazlar. Ne kadar ayrı gözükseler de, tek noktaya mıhlıdırlar. Eninde sonunda baş başa verirler. Bir tek bedenleri vardır, tek vücut olurlar. ‘’Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin; Şimdi: Çekil önümden diye ferman edersin; Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez; Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin?’’ Hayyam ve Hayyam gibilerinin Kabe değildir kıblesi, sevgilinin yüzüdür. Öyle bir şeydir ki o yüz, uğruna secde edilir, ibadet edilir, dua edilir. O canın kıblesidir, onsuz yön şaşılır, ayetler unutulur. ‘’Bir batman sarap, bir buğday ekmeği; Bir koyun budu, bir de ay yüzlü sevgili; Daha ne istenir bilmem şu dünyada: Padişah daha iyisini bulabilir mi?’’ Hayyam için bunlar yeterlidir. Dünyadan pek fazla bir şey beklemez çünkü insana sadece bunların yeteceğini bilir. Gerçekten de öyle değil midir? Nice insanlar, padişahlar, tüccarlar, işçiler, hamallar, zenginler, fakirler geçmiştir. Bu dünya kime kalmıştır? Ecel gelince başa, fısıldayınca perdenin ardından, bu dünya kimseye yar olmamıştır. Kimsenin sarayı, hanesi, parası, pulu, mevkii, makamı, koltuğu yanına kalmamıştır. Herkes toprağa karışmış, mahşeri beklemeye koyulmuştur. O yüzden dünyada yaşamalıdır, şarap içmelidir, sevgiliyle koyun koyuna olmalıdır, mahşere dek sızıp kalmalıdır. ‘’Şu dünyada üç beş günlük ömrün var, Nedir bu dükkanlar, bu konaklar? Ev mi dayanır bu sel yatağına? Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?’’ ‘’Gönlümün dilediği gül yüzüne bakmak; Elimin özlediği kadehi kavramak. Her zerrem nasibini almalı dünyadan Yarın güle kavuşturmadan beni toprak.’’ ‘’ Bir su,bir damla suymuşuz,bele düşmüşüz; Şehvet ateşiyle dışarı savrulmuşuz; Yarın yel savuracak toprağımızı İçelim;hoş geçsin üç nefeslik ömrümüz’’ Dizelerini okurken Tanrı’ya çatasınız, sitem edesiniz, bazen de dua edesiniz gelir. O Tanrı ki Hayyam’ın kafa tuttuğudur, meyhanede buluştuğudur, şarabı haram etmesine sitem ettiğidir, arayıp göklere çıktığıdır, sonra içinde bulduğudur, kaybettiğidir. Tanrı nerededir, ne yapıyordur? O’nu aramaktan dünyanın başı derttedir. Ne zengine görünür, ne fakire görünür. O konuşur da biz sağır mıyızdır, o görünür de vardır da biz kör müyüzdür? Öldürmek de yaratmak da O’nun işidir, bu dünyayı gönlünce düzenleyendir. Hayyam kötüyse kabahat kimdedir, Hayyam’ı öyle yaratan O değil midir? Ne yapacağını yazan O değil midir, demek ki günah işleten de O’dur. Öyleyse cennet cehennem nedir? Dünyada günah işlemeyen var mıdır? Günah işlemeden yaşanır mı? Hayyam’a bu yüzden kötü deyip kötülük edecekse Tanrı, Hayyam’dan ne kalır farkı? Tanrı niye gizlenir kimselere görünmez, bazen de renk renk dünyalarda görünür yüzü? Kendi kendine sevişmek değil midir O’nunki. Seyreden de O’dur, seyredilen de O’dur çünkü. Tanrı Hayyam’ın merhametinden emin olmak istediğidir, yüz yıl günah işleyip de bilmek istediğidir. Günahlar mı sonsuzdur, yoksa O’nun rahmeti mi? Tanrı Hayyam’ın merhametinden emin olduğudur. Günahı var diye tasalanmaz, dertlere düşmez. Günah olmalıdır ki, Tanrı bağışlasın. Yoksa rahmet neye yarar günah olmayınca? Tanrı, karanlık içindeyken ışığını aradığıdır. Rahmetinden ötürü günah işlemekten korkmadığıdır. Azığı O’ndandır, çaresiz kalmadığıdır. Mahşerde lütfuyla ak pak olursa yüzü, kara defterine aldırmadığıdır. Tanrı Hayyam’ın sitem ettiğidir. Cenneti ibadetle kazanacaksa, Tanrı’nın bu işte ne cömertliği kalır? Dizelerini okurken iki yüzlü din adamlarına, para uğruna dini kullananlara sövesiniz gelir. Hayyam onlara bir güzel çatar, siz de alkış tutarsınız. O iki yüzlü softa ki, şarap içenleri kınayandır, şarap içmem diye övünüp her türlü haltı yiyendir, sabaha karşı aşıkların iniltisi onun ezanından güzeldir, onun kitabını minberini tutmayı bırakıp kadehten elini çekmediğidir, hırkasına tespihine postuna seccadesine Tanrı’nın kanmadığıdır, dünyayı bilmek isteyenlere, Yaradan’ın sanatı peşinde olanlara taş atandır, aklı fikri abdest bozan şeylerde olandır, görüldüğü gibi olmayandır. ‘’ Şeyh fahişeye demiş ki: Utanmaz kadın; Her gün sarhoşsun, onun bunun kucağındasın. Doğru, demiş fahişe, ben öyleyim; ya sen? Sen bakalım şu göründüğün adam mısın?’’ ‘’ İçin temiz olmadıktan sonra Hacı hoca olmuşsun, kaç para! Hırka, tesbih, post, seccade güzel Ama Tanrı kanar mı bunlara?’’ Daha eleştirdiği birçok şey var Hayyam’ın. Ama bunlar en çok ağırlık verdiği konulardı. Hayyam’ın dizeleriyle kendi yorumlarımı karıştırdım. Bu kadar sade ve mükemmel anlatılır mı bir düşünce… Bana kalırsa şair dediğin böyle olmalı. Açık seçik anlatmalı, asi olmalı, kafa tutmalı, bazen alaya almalı, bazen gülmeli, bazen düşündürmeli. Şiir de usta da değilim, görüş bildirmek ne haddime… Fakat Ömer Hayyam’ı okuyunca insan, iki kelam etmeden geçemiyor. Kitabı kesinlikle okuyun derim, oradan buradan dörtlüklerini açıp okumak yerine bir yerde bulunsun. Bir gün mutlaka işimiz düşer. Yanınıza bir kadeh şarap da alın ham değilseniz eğer, bir de gül yüzlü sevgili, için şarabı ve sevgiliyi, takmayın bu gelip geçici dünyayı… Dinleyin ne diyor Hayyam: ‘’ Bilmem, Tanrım, beni yaratırken neydi niyetin, Bana cenneti mi, cehennemi mi nasip ettin; Bir kadeh, bir güzel, bir çalgı bir de yeşil çimen Bunlar benim olsun, veresiye cennet de senin.’’ (marie sklodowska)
“Gül der ki yüzüm yüzlerden güzelken Ezer suyumu çıkarırlar bilmem neden. Bülbül de şöyle der ona sanki içinden: Bir yıl dert çekmeden var mı bir gün sevinen?” Ömer Hayyam, Horasan- Nişabur doğumludur. Hayatının büyük bir kısmı da burada ve Semerkant’ta geçmiştir. Selçuklu Sultanları ve Vezir Nizamülmülk Sarayında da görev yapmak istememiş, kendini bilime ve ilime adamıştır. Semerkant, Buhara, İsfahan ve Belh gibi sanat ve bilim merkezlerinde yol almıştır. Nişabur’da, 85 yaşları civarında da vefat ettiği tahmin edilmektedir. Ömer Hayyam, Batı’da Doğu’nun en fazla hayranlık duyulan şairi ve en tanınmış alimlerinden de bir tanesidir. Matematik ve analitik geometrinin gelişimi üzerindeki etkisi çok büyüktür. Öklid dışı geometrilerin kurulmasına öncülük etmiştir. Denklemleri de kapsayan birçok cebirsel denklemi sınıflandırmış ve bunların çoğuna çözüm teklif etmiştir. Üçüncü dereceden denklemleri sistemli bir şekilde çözdüğü için Hayyâm cebirde Hârizmî’nin gerçekleştirdiği gelişmenin ötesine geçmiştir. Astronomiye de büyük katkıları olan Hayyam, Celali takvimin ortaya çıkmasına da katkı sağlamıştır. Bunun yanı sıra fizik ve tıpla ilgilenmiş, müzik ile uğraşmış ve adını ölümsüzleştirecek olan rubailerini kaleme almıştır. Eserde, oldukça kinayeli, ama bir o kadar da haklı ve yerinde bir söylem var. Okurken bir rahatlık ve umursamazlık seziliyor ancak derinlerde de o kırgın ve somut sebepleri hissediyorsunuz. Zaten bu kadar ilim irfan peşinde olan birinin bir boş vermişlik sıfatında olması imkansız. Okurken özel bir fikir dünyasına tutulacağınız eserde, kadın, şarap, varlık, tanrı, yaradılış, insan bünyesi, fikirler, edep gibi konuları bütün olarak; düşünerek, inceleyerek ve sorgulayarak ele alıyorsunuz. Hem şimdiden, hem geçmişten hem de gelecekten biraz sunuyor Hayyam. Okurken çok keyif alacağınız, eğlenceli ve bir o kadar da okunması gereken bir eser. “ Bilgenin yüreğinde her dilek, Anka kuşu gibi gizli gerek. Damla nasıl inci olur denizde: Sedefler içinde gizlenerek.” Keyifli okumalar diliyorum… (İnci Holben)
Ömer Hayyam, Doğu edebiyatında rubai türünün kurucusu olarak bilinir. İranlı şair, felsefeci ve bilim adamıdır. Ben, pek çok kişi tarafından çevrilen dörtlükleri Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisinden okumayı tercih ettim. Kitaba geçerken önsözleri görmezden gelmek istemiyorum açıkçası. Çünkü Hayyam’ın “Dörtlükler” hakkında birçok eleştiri ve varsayım var. Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisinde 3 önsöz vardır. İlk önsözde S. Eyüboğlu’nun kendince bazı noktalarda aydınlanamadığı ve Abdülbaki Gölpınarlı’nın çevirilerinden sonra kafasının karışıklığının açığa kavuştuğunu ifade ediyor. İkinci önsözde Hayyam’ın Doğulu bir şiir adamı olmasına rağmen neden Batı’da gerçek değerini bulduğunu bizlere aktarmaya çalışıyor ve bunu şu şekilde ifade ediyor, daha doğrusu yine bir varsayım üzerine konuşuyor: “Başkalarından çok kendini söylediği, dünya ötesini inkar ettiği, bilgin olduğu kadar bilimden kuşkulandığı için mi? Bunu düşüneduralım.” Ek olarak kendi düşüncesinden hareketle birkaç fikrini daha beyan etmiş bulunuyor ve ben de bu düşündüklerine kesinlikle katılıyorum. Hayyam’ın dedelerimiz tarafından ermiş bir din adamı yahut sadece bir keyif adamı olarak gördüklerini ortaya atıyor ve Doğu’da Hayyam’ın şiirlerinin okunmadığını açık şekilde söylüyor. Abdülbaki Gölpınarlı’nın yayımladığı rubailer en eski kaynaklardan alınmış olmasına rağmen hangileri Hayyam’ın, hangileri Hayyamca başkalarınındır, bu noktada kesin olarak bir şey söylenemiyor. Anladığım kadarıyla, Hayyam, o kadar sivri dilli ve açık sözlü bir adammış ki birçok şair kendi söylemekten çekindiği şeyleri Hayyam’a söyletmiş. Bir yandan II. önsözde, bazı dörtlüklerinin fazla saldırgan olduğu için Hayyam’ın olmadığı düşünülüyor. Abdülbaki Gölpınarlı’nın çevirileri en inanılır kaynaklardan alındığı söylenmesine rağmen birkaç noktada A.Gölpınarlı’yı dahi şüpheye düşürüyor. Mesela bu noktada Rıza Tevfik, şarabı öven dörtlülerinin kendisine ait olmadığını öne sürüyor. Abdullah Cevdet, Hüseyin Rıfat’ın da bu konuyla ilişkin bazı iddiaları ve düşünceleri var. S.E dediği gibi Hayyam’dan hiçbir yazı kalmadığı için bu konular üzerinde ne kadar tartışılsa da boş. Sonuç itibariyle o onundur, o onun değildir laflarını bir kenarıya itip başta da değindiğim gibi Doğu edebiyatında rubainin kurucusu olmasına rağmen neden Batı’da daha fazla ilgi görmüştür? Doğu’da türlü sebeplerden yaygınlaşamamış ve aşılamamış mazeretler… Batı’da insana ve insan düşüncelerine yardım ederken Doğu’da körleştirilmiş. Hayyam Batı’da kendini aşmaya, Doğu’da kendini silmeye götürmüş; aynı Hayyam Batı’da bir devrimci olarak yorumlanmış ancak Doğu’da durum pek de aynısı olmamış ve “uyarıcı” denilmiş. Üçüncü önsöze geçerken S.Eyüboğlu’nun büyük cesaretine şahit olmuş olacağız çünkü kendisi bu çevirilere defalarca başlayıp, defalarca yarıda bıraktığını ifade ediyor. Tüm varsayımları anlık unutalım ve dörtlüklere dönelim bakalım. Kişisel olarak düşündüğüm bir şey var ki bu da Hayyam’ın dörtlüklerinde eleştirdiği kişiler din adamları yahut dini yaşayanlar değil bunu “yapıyormuş gibi” davrananlara karşı bir hicivdir. Ben büyük üstat Hayyam’a cesaretinden dolayı hayran kaldım çünkü dönemin şartlarına göre gayet açık sözlü bir tavır sergileyerek topluma kulaklarını tıkamış. Onun gözünden dünyaya bakabilmek çok farklı bir eylem. Okurken ön yargılarınızı bir kenarıya bırakıp okumanız gerektiğini düşünüyorum çünkü ahiret inancına bakış açısı ve şaraba beslediği sevgi sizi yanılgıya düşürmesin keza eminim ki birçok dörtlüğüne öfke duyarken, birçok dörtlüğüne de hayranlık duyup benimseyeceksiniz. (Zehra)
Kitabın Yazarı Ömer Hayyam Kimdir?
Gıyaseddin Eb'ul Feth Ömer İbni İbrahim el-Hayyam veya Ömer Hayyam (Farsça: عمر خیام; d. 18 Mayıs 1048 - ö. 4 Aralık 1131), İranlı şâir, filozof, matematikçi ve astronom.
Hayyam, Nişabur doğumludur. Yaşadığı dönemin ünlü veziri Nizamül-Mülk ve Hasan Sabbah ile aynı medresede zamanın ünlü alimi Muvaffakeddin Abdüllatif ibn el Lübad'dan eğitim görmüş ve hayatı boyunca her ikisi ile de ilişkisini kesmemiştir. Bazı kaynaklar; Hasan Sabbah'ın Rey kentinden olduğu Nizamül-Mülk'ün de yaşça Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah'tan büyük olduğunu ve böylece aynı medresede eğitim görmediklerini belirtmektedir. Yine de Ömer Hayyam, Hasan Sabbah ve Nizamül-Mülk'ün ilişki içinde olduklarını inkar etmemektedir. (Kaynak: Semerkant-Amin Maalouf Amin Maalouf'un bu kitabında Hasan Sabbah ve Nizamül-Mülk ile Ömer Hayyam'ın ilişkisini ve hikâyelerini kurgulamış olabileceği de düşünülmelidir. Hayyam'ın kendi dilinden yazılı böyle bir açıklaması yoktur.)
Ömer Hayyam, birçok bilim insanınca Bâtınî ve Mu'tezile anlayışlarına dâhil görülür. Evreni anlamak için, içinde yetiştiği İslam kültüründeki hâkim anlayıştan ayrılmış, kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir edebi başarı ile dörtlükler halinde dışa aktarmıştır.
Hayyam aynı zamanda çok iyi bir matematikçiydi. Üçüncü dereceden bilinmeyen denklemlerle ilgili yazdığı cebir adlı eserinde bilinmeyen rakamın yerine Arapçada "şey" anlamına gelen kelimeyi kullanmıştır. Daha sonra bu eseri diğer dillere çevrilirken İspanyolcaya "Xay" olarak geçmiştir. Bu kelime ilk harfine indirgenerek bilinmeyen rakamın simgesi "x" olarak kullanılmaya başlamıştır. Binom açılımını ilk kullanan bilim insanıdır. Hayyam, genelde şiirlerindeki eğlence düşkünlüğünün belirgin olmasından dolayı rubaileri ile ünlenmiştir.
Geçmişte yaşamış birçok ünlünün aksine Ömer Hayyam'ın doğum tarihi günü gününe bilinmektedir. Bunun sebebi, Ömer Hayyam'ın birçok konuda olduğu gibi takvim konusunda da uzman olması ve kendi doğum tarihini araştırıp tam olarak bulmasıdır.
Rubailerinde; dünya, var oluş, Allah, devlet ve toplumsal örgütlenme biçimleri gibi hayata ve insana ilişkin konularda özgürce ve sınır tanımaz bir şekilde akıl yürüttüğü görülmektedir. Akıl yürütürken ne içinde yaşadığı toplumun ne de daha öncesi zamanlarda yaşamış toplumların kabul ettiği hiçbir kurala bağlı kalmamış, kendinden önce yaşayanların insan aklına koymuş olduğu sınırları kabullenmemiş, bir anlamda dünyayı, insanı, var oluşu kendi aklıyla baştan tanımlamış; bu nedenle de çağını aşarak "evrenselliğe" ulaşmıştır. Ancak unutmamak gerekir ki Hayyam'ın yaşadığı dönem, kendisi gibi çağları aşan ve tarihin gördüğü en büyük düşünürlerden birini yaratacak sosyo-kültürel altyapıya sahipti. Kendi tarihinin belki de en aydınlık dönemlerini yaşayan İslam dünyasında felsefenin hak ettiği ilgiyi gördüğü, Selçuklu saraylarında ise sentez bir Orta Doğu kültürü (Türk-Hint-Arap-Çin-Bizans) oluşmaya başladığı bir dönemde yaşayan düşünür, böylece nispeten yansız ve bilimsel bir öğrenim görmüş, felsefeyi günah saymayan bir toplum içinde özgürce felsefe ile ilgilenebilmiştir.
Hayyam, aynı zamanda dünya bilim tarihi için de önemli bir yerdedir. Günümüzde kullanılan Miladi ve Hicri Takvimlerden çok daha hassas olan Celali Takvimi'ni hazırlamıştır. Okullarda Pascal üçgeni Fransız matematikçi Blaise Pascal'ın soyadıyla olarak öğretilen matematik kavramı aslında Ömer Hayyam tarafından oluşturulmuştur. Matematik, astronomi konularında dünyanın önde gelen bilim insanlarındandır. Birçok bilimsel çalışması olduğu bilinmektedir. Öklidi yorumlamıştır ve Horasan'da da bir yıldız evi vardır. Kendisi Yunan biliminin savunucusuydu ve İbn-i Sina'nin düşüncelerinin takipçisiydi.
Pek çok rubai ünü sebebiyle Hayyam'ın rubailerine karıştırılmıştır, bilinen kadarıyla rubailerinin sayısı 158'dir. Fakat kendisine mâl edilenler binin üzerindedir.
Ayrıca Ömer Hayyam için tarihteki ilk bilinen savaş karşıtı eylemci yakıştırması da yapılmaktadır.
Rubailerinin Türkçeye çevirisi birçok farklı çevirmen tarafından yapılmışsa da rubaileri Türk halkına sevdiren çeviri Sabahattin Eyüboğlu tarafından yapılmıştır.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Ömer_Hayyam
Ömer Hayyam Kitapları - Eserleri
- Dörtlükler
- Çek Şarabı, Sev Güzeli
- Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer
- Farsça Asılları ve Türkçesiyle Rubailer
- Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz
- Rubailer
Ömer Hayyam Alıntıları - Sözleri
- Bir çöl rüzgarı ömrümüz! Akıp giden bir ırmak. Giden günün, gelecek yarından bir farkı yok benim için! (Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer)
- Yarın ne gelecek başına? Endişeli misin? Kaygılanma. Acıların korkularını haklı çıkarır yoksa! Hiçbir şeye bağlanma! Sorun etme kişileri, kitapları. Akıl sır ermez alınyazımıza! (Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer)
- "Var mı dünyada günah işlemeyen söyle: Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle; Bana kötü deyip kötülük edeceksen, Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle." (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
- Bir geldi mi derin ölüm uykusu, Biter bu dünyanın dedikodusu. (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
- Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende... (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
- Gül çehreye nevruzda vuran rüzgar ne hoştur (Farsça Asılları ve Türkçesiyle Rubailer)
- Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam? Ben haramı helâlı karıştırmam: Seninle içilen şarap helâldir, Sensiz içtiğimiz su bile haram. (Dörtlükler)
- Her bilimi gönlüm anladı bildi demişim. Bilgisizliğim ne denli az diye ne kadar mağrur imişim. Yazık ki bir de akıl gözüyle bakıp gördüm; Geçti yaşam boyu anladım ki hiçbir şey bilmemişim. (Rubailer)
- "İnsan hayata bir kez geliyor, onu da başkalarını memnun ederek tüketmemelidir." (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
- "Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin Tekkede, manastırda eremezsin. Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada Cennetin cehennemin üstündesin." (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
- Mutluluk bekleme, bir an sürecektir yaşaman. (Çek Şarabı, Sev Güzeli)
- Tanrım bir geçim kapısı açıver bana; Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana; Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni Haberim olmasın gelen dertten başıma. (Çek Şarabı, Sev Güzeli)
- Düşümde bir bilge dervişi gördüm: dedi ki "Yatma!" Mutluluğun gülü açmaz ki bağda uzanıp uyumakla... Uyku bir anlamda yarı ölmektir, bu nasıl iş dostum? Hiç tükenmeden kara toprakta uyuyacaksın nasıl olsa! (Rubailer)
- " Var mı dünyada günah işlemeyen, söyle Yaşanır mı hiç günah işlemeden, söyle Bana kötü deyip kötülük edeceksen Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle" (Farsça Asılları ve Türkçesiyle Rubailer)
- "Şarapla olmuşsam ben sarhoş, öyleyim, Kâfir, ateşperest, putperest öyleyim; Herkesin bir zannı var hakkımda benim, Ben kendime aidim, nasılsam öyleyim!" (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
- İşte bir günü daha kayboldu ömrümün (Dörtlükler)
- Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler. (Dörtlükler)
- Ey dost yarından yana üzülüp tasalanma Ömrünü ganimet bil, geçmiş zamana yanma Binlerce yıl önce göçenlerle beraber, Biz de ederiz yarın köhne cihana veda (Farsça Asılları ve Türkçesiyle Rubailer)
- "Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş! Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş! Şu durmadan kurulup dağılan evrende Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!" (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
- Cenneti ve cehennemi arıyordum, dünyanın ve sonsuzluğun ötesinde. Görkemli bir ses yankılandı göklerde: “ Ne arıyorsun? Cennet de sendedir, cehennemde !” (Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer)
Editör: Nasrettin Güneş