Dr. Rıza Nur Dosyası - Turgut Özakman Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Dr. Rıza Nur Dosyası kimin eseri? Dr. Rıza Nur Dosyası kitabının yazarı kimdir? Dr. Rıza Nur Dosyası konusu ve anafikri nedir? Dr. Rıza Nur Dosyası kitabı ne anlatıyor? Dr. Rıza Nur Dosyası kitabının yazarı Turgut Özakman kimdir? İşte Dr. Rıza Nur Dosyası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Turgut Özakman
Yayın Evi: Bilgi Yayınevi
İSBN: 9789754945157
Sayfa Sayısı: 168
Dr. Rıza Nur Dosyası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
... Bazı çevrelere göre Dr. Rıza Nur'un Hatıraları, "hezeyan"; bazı çevrelere göre de, "yakın tarihimizin bakir gerçekleri üzerine ışık tutan müthiş ifşaat", "Türk tarihine kıymetli bir vesika", "Cumhuriyet dönemine ilişkin sivil belge", "çok kıymetli, zengin ve ibret dolu tarihi vesikalar yığını", "alternatif tarih için çok önemli bir kaynak"tır.
Kim haklı?
"Turgut Özakman", "Dr. Rıza Nur dosyası" adlı incelemesinde bu soruları, yine Dr. Rıza nur'un yardımıyla yanıtlıyor.
(Arka Kapak)
Dr. Rıza Nur Dosyası Alıntıları - Sözleri
- Rıza Nur, Mustafa Kemal Atatürk'ün Nutuk'unu Pariste(1928) okumaya başladıktan sonra hatıralarını yazmaya karar vermiş, gittikçe artan bir kin, kıskançlık ve gazapla da yazmaya başlamıştır.
- Kendisi hakkında bile tutarlı ve doğru bilgi veremeyen aklı karışık, tutarsız biri, bir dönemin güvenilir tanığı olarak benimsenebilir mi?
- Bir doktor olarak diyorum ki bu zavallı hastayı tarihe emanet edelim ve artık rahatsız etmeyelim. Çünkü böyle bir hastanın anılarını ve tanıklığını ciddiye almak tıbben mümkün değildir.
- Rıza Nur kadar şahsi kin ve hırsını, memleket menfaatine karşı kullanacak ve kendisine verilecek vazifeyi yersiz ve asılsız olarak destek yapacak bir adam pek bulunmaz. İttihadçı olarak mebus çık, değiş itilafçı kesil, oradan da ayrıl Atatürkçü görün, bunu da tep bambaşka bir işe giriş. Bu az zamanda ister siyasi, ister ilmi veya ahlaki olsun, bu derece değişme, eskiyi tepme, yeniden dönme, ayrıldıklarının kanına susama, normal bir gelişme değildir.
- "Abdülhamid'in çok korkak bir adam olduğunu o vakit gözümle gördüm."
- "İstanbul'da Vahidettin ve Ferit'in başında bulunduğu hükümet var, fakat [İkisi de] İngilizlere esir ve alet. [558] Padişahın hiyanetinden münevverler pek güzel haberdardı. [567]"
- "İçtiğim vakit, Abdülhamit'e ve idaresine küfür ederdim. [91]"
- "Demek bu ailede bir fert bile kalmamış. Bunlar yalnız rahat ve keyif düşünüyorlar. İşte bu vak’adır ki o gün beni Osmanlı Hanedanını bu milletin başından atmak lüzumuna tamamıyla kani etmiştir. Saraydan başka yerde yaşayamıyorlardı. Kadınlaşmış şeylerdi. Gelip de millet için çalışır mı? Görüldü ki artık bu aileden hayır yok. Bu ailenin mahvına birinci sebep Vahidettin, ikinci sebep Mecid’dir. [674/675]"
- "Benim gayem, devleti asrileştirmek idi. M. Kemal, laik tabirinden bir şey anlamıyordu. Hepsi birden teklifimi reddettiler. (1920). [614]"
- "Osmanlı imparatorluğunu münkariz eden de, yeni bir Türkiye devleti doğurtan da, ”Teşkilat-i Esasiye Kanunu ile hukuk-u hükümraninin millete ait olduğunu tesbit eden de benim [972]"
- "Evliliğin beni Öldürüp çiğnenmiş bir paçavra gibi pörsütüp bitiren kara dertleri içindeyim [312]. Tefekkürattan bir hale geliyorum ki, dimağım tutuşmuş, yanıyor gibi, öleceğim. Çünkü tenebbuhat-ı dimağiye müthiş. Miğdem her gün bozuk. Karnım gazdan dolu gibi. Biteviye aşağıdan gaz çıkıyor. [..] Tırnaklarım cadı tırnağı gibi uzuyor, içi de simsiyah kir. Her gün keseyim diyorum, fakat bir türlü vakit bulamıyor, yarın diyorum. Bu suretle bir-iki ay kalıp Çinli tırnağı gibi oluyor. Sakalım da öyle. Papaz gibiyim. Evde banyo var. Fakat lüzumu kadar banyo da alamıyorum. Çünkü vakit alıyor. Hasılı pis bir adam oldum. Halime ben de iğreniyorum [1415]. Takriben iki ayda bir, okuduğumu anlamaz hale geliyorum. Sersem gibi oluyorum [1416]."
- M. Kemal yanıma geldi: “Yahu! Sen ne müthişmişin be! Bilmezdim.” dedi. Sade güldüm. (Sakarya Savaşından az önce) [850]
- "Bir arkadaşım, benim hizmetçimi gebe bırakmış. Kızdım. İntikam almadan rahat edemeyeceğim. Bir gece evine misafir gittim. Ben de onun hizmetçisini baştan çıkardım. İntikamımı aldım ve gönlüm ferahladı. İkimizin yaptığı da ahlaksızlık. Fakat bunu bana yaptıran intikam hissidir. [317]"
- "Abdülhamid hilekar bir insandı. Pek cahildi."
- "Lozan şu suretle de mühimdir ki, Padişah ve ricalinin, altı yedi asırdır gelen hatalarını, yığılmış mülevves belalarını tasfiye etmiş, sırtından atmıştır. [1243] Hiç olmazsa cahil, mütereddi (dejenere) bir aileden kurtuluyoruz.[1278]"
Dr. Rıza Nur Dosyası İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Tarihe Düşülen Notlar: Yalanlar, İftiralar, Sövgüler ve Cevaplar: “Herkes keyfine, fantezisine, kendi maksadına, menfaatine, aldatacağına, ve aldatıldığına göre yazar.” Dr. Rıza Nur, I. Baskı, Sayfa 523, Hayatım ve Hatıratım Bu hatıratta okuduklarımızın temel özeti işte Rıza Nur’un kendi ifadesinde bize sunulmuştur. Yani okuyacağımız hatırat için bize şunları demektedir; Bu hatırat, benim keyfime, benim fantezime yani hayal dünyama, kendi maksadıma yani kişisel hırs ve amaçlarıma, kendi menfaatime, okuru aldattığım ve aldatacağım kadar yazılmıştır. Falih Rıfkı Atay, “Zeytindağı” kitabında "1913’de bir Mustafa Kemal, yüzyıl sonrası için bile hayaldi, fantazi romanlarında bile yeri yoktu." demiştir. gonderi/31744296 Lakin, 1960 yılından sonra yayınlanacak bu hatıratı nereden bilebilirdi? İşte böyle bir fantezi romanında Mustafa Kemal kendisine yer bulmaktaydı, tamamen yazanın hayal gücüne ve sövgüsüne maruz kalmaktaydı, baş kahraman ise Rıza Nur idi… Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığının ana materyallerinden birisi Rıza Nur’un “Hayatım ve Hatıratım” adlı kitabıdır. Bu kitap, Kadir Mısıroğlu (Fesli), Mustafa Armağan (Çukur Tarihçi), Yavuz Bahadıroğlu, Ayşe Hür ve türevindeki yazar adını alan kişilerin baş ucu kaynağı, dayanağıdır. Yalnız bu kaynak temelsiz ve vesikasız olmakla birlikte, hezeyan dolu hatalı bilgiler içermektedir. Bu hatıratta yazanlara göre alternatif tarih üretimi yaparak, “Resmi Tarih” olgusunu yıkmak, Cumhuriyet değerlerine saldırıp, bu değerleri değersiz kılmaya çalışarak kendilerince başarıya ulaşmayı hedeflemektedirler. Dünyada tek bir tarihçi yoktur ki, tarihi gerçekten yazabilsin ya da aktarabilsin. Birincil elden kaynak dediğimiz vesikaların dahi, devleti müşkül duruma düşürecek değil de onu zaten haklı gösterecek materyallerden oluştuğu bilmek gerekir. İster Cumhuriyet olsun ister Osmanlı olsun, tarihçinin ya da tarihi yorumlayanın; güncel siyasi görüşü, ideolojisi, bakış açısı ve düşüncesi, anlattığı döneme sempatisi ya da antipatisi yazdığı metne direkt etki edecektir. İşte bu durumlar göz önüne getirildiğinde, kim yazmış olursa olsun, hatıratlar ve günlükler asla tarihi öğreneceğimiz metinler olamaz. Günlükler veya hatıratlar asla anı anına yazılamaz, unutulan ya da eklenen birçok konu olabilir. Bir odanın içine beş kişi koyalım, konuşmalar, tartışmalar ve birtakım olaylar olsun, beşi de yaşananları farklı anlatacaktır. Tarihi ne kadar öğrenmeye çalışırsak çalışalım, asla gerçeği öğrenemeyiz. Günümüzde dahi gerçeklerin kimin gerçeği, yalanların da kimin yalanları olduğu konusunda ortak bir birleşme olmadığına göre, yüz sene öncede böyle olduğunu anlamanız gerekiyor. Tarihçi bir yalanı rahatlıkla satabilir, kendi yalanını doğru gibi aksettirebilir, binlerce belgeden tek bir belgeyi amaçlarına uygun olduğu için kullanabilir, tarihçi olmasına bile gerek yoktur; hatıratlarda bunun için kullanılabilir, tıpkı Rıza Nur’un hatıratı gibi… Paylaştığım alıntılara karşılık birçok okurun şaşırdığını, bu saçmalıkların -yazılmış olmasının- gerçek olup olmadığını sorguladığını, bazılarının ise bu alıntılara yorumlar yazarak şaşkınlıklarını dile getirdiğini gördüm. İncelemede şu soruları sorup yanıtlamaya çalışacağım. Dilerseniz soruları okumadan da incelemeye başlayabilirsiniz. 1- Rıza Nur kimdir, neden belirli bir kesim tarafından bu kadar önemli bir hale gelmiştir? 2- Rıza Nur neden böyle bir hatırat yazdı ve neden kendisi değil de 1960 yılında yayınlaması için “British Museum” a verdi. Bu hatıratı kendisi mi götürüp verdi, yoksa başkaları mı onun adına verdi? 3- Hatıratı Türkiye’de ilk kim haber yaptı, üzerine ilk kim yazı yazdı ve ilk hangi yayınevi bastı, yayınevinin sahibi kimdir? Hatıratın içeriğinde vesikalar bulunuyor mu? 4- Hatıratın iki farklı kopyası neden var? Üzerinde sonradan oynandı mı? 5- Hatıratın yazım şekli, üslubu ve içeriğindeki hakaret dolu ifadeler, Rıza Nur’un yayınlamış olduğu 12 ciltlik Türk Tarihi kitabı ile benzer mi, farklı mı? Rıza Nur’un kayıtlara geçen meclis konuşmaları ile benzerlik içeriyor mu, yoksa farklı bir üslup mu bulunmaktadır? 6- Yukarıda belirttiğim alternatif tarih yazma peşinde koşan kişiler, hatıratın içeriğinden hangi kısımları alıp, hangi kısımları bırakıyorlar? 7- Rıza Nur’un Osmanlı ve padişahları hakkındaki genel görüşü nedir? 8- Yurt dışına kaçmadan önceki Rıza Nur fikirleri ile Hatıratta ki fikirler benzerlik gösteriyor mu? 9- 1932 yılında yayınlanan ve içeriğinde Atatürk’e iftiralarında bulunduğu Bozkurt Mustafa Kemal kitabı ile benzerlikleri var mı? 10- 1932 yılında yurt dışı teması olan bir yayınevi, Kazım Karabekir ve Rauf Orbay ‘ın hatıratlarının peşine neden düşmüştür, Rıza Nur 1932 yılında neden İngiltere’ye gitmiştir? 11- Rıza Nur hatıratını kendi orijinal metinde 1930’da bitirdiğini söylemesine karşın neden 1932,33,34 yıllarında devam ediyor ve bu hatırata ekleme yapılıyor mu? 12- Fransız Kütüphanesinde “Hayatım ve Hatıratım” dışında Rıza Nur’a ait başka bir kitap var mı? 13- Bu hatırat yazılırken Rıza Nur’un ruh hali ve sağlığı yerinde miydi? Rıza Nur nasıl bir kişilikti, hayatı kendi anlatımı ile nasıldı? 14- Rıza Nur’un Kuvayı Milliye, Milletvekilliği, Lozan Görüşmelerine katılması nasıl gerçekleşti? Bu ve benzeri soruları sorarak bu inceleme siz okurlara sunulmuştur. Okuyacağınız her şey hatıratın içinde olmakla birlikte, Cengiz Özakıncı’nın yayınlanmış olan programında da irdelenmiş konuların birer özeti olacaktır. Rıza Nur’un daha önce yayınlamış olduğu ve Atatürk’ün de okuduğu kitapların içerisinde olan 12 ciltlik “Türk Tarihi” adlı eseri bulunmaktadır. Bu eser, kurtuluş mücadelesini ve sonraki durumu anlatan detaylı bir kitaptır. Bu kitapta yazılanlar elbette bir tarihçinin elinden çıkma bir eser olmamakla birlikte, günümüzde okuduğumuz bilgilerin çoğunu içermektedir. Bu 12 ciltlik eserde ne Cumhuriyet, Ne Atatürk, ne İsmet İnönü, ne rejim ne de diğer paşalar ile ilgili herhangi bir sövgü içermemektedir, tam tersi bu mücadeleyi anlatan, döneminde derslerde okutulan bir içeriğe sahiptir. Bu satırları okuyan sizler nasıl yani sorusunu sorabilir ve haklısınız, çünkü Rıza Nur iki farklı kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu hatırat yayınlanana kadar tekrar edeyim ne Cumhuriyet ne de kurucuları üzerinden herhangi bir sövgüsü ya da eleştirisi bulunmamaktadır. Nasıl oluyor da böyle bir hatırat ortaya çıkıyor, nasıl oluyor da ülkemizde yayınlanıyor, nasıl oluyor da bu hatıratı yayınlayan yayınevi tarihe hizmet ettiğini söyleyerek bu küfrü bizlere ulaştırıyor. Rıza Nur 8 Eylül 1942’de vefat etmiştir. Yazmış olduğu söylenen hatırat ise 29 Şubat 1949’da Fransız Milli Kütüphanesine veriliyor. Yani bu hatıratı veren kişi Rıza Nur değil, araştırıldığında, sorulduğunda, bu hatıratı kim verdiyse bir kayıt çıkması gerekiyor lakin bizzat kütüphaneye bu durumu soran Cengiz Özakıncı cevap alamıyor, hatıratı kimin bıraktığı bilinmiyor, yani ANONİM! Böyle bir şeyin izahı var mıdır, elbette yoktur. Bir Milli Kütüphane, bünyesine aldığı eserin kaydını tutmaz mı, tutar ama bu hatıratı kimin bıraktığına dair herhangi bir belge yok. Fransız Milli Kütüphanesi bu eseri çevirmek istiyor ve çevirmen olarak kimi buluyor dersiniz? 150’liliklerden, Vahidettin’in İstanbul Polis müdürü Hasan Tahsin İşkora. İlginç değil mi, dünyada çevirmen yok, böyle bir isim çevirmen olarak bu hatıratı Osmanlı yazısından çeviriyor. Hadi çevirsin, bu hatıratın içerisinde boş sayfalar var, bazıları ardı ardına bazıları ile farklı farklı. Siz boş kağıda ya da deftere yazdığınız bir yazıyı bitirdiğinizde, boş sayfalar bırakır mısınız? O boş sayları ya yok eder ya da doldurursunuz, bir hatırat yazıyorsanız böyle mi yaparsınız? Hatıratın Fransız Milli Kütüphanesi kopyasının kenarlarında farklı el yazısıyla notlar bulunuyor. Bu yazılar Rıza Nur’a ait değil ve latin harfleri ile yazılmış, farklı renk kalemler kullanılmış. Rıza Nur hatıratını bitirdim dediği tarihten sonra hatıratını bırakıyor ise -ki bunu kendisi yazıyor, bu sayfa kenarlarında bulunan yazılar neden Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine ilişkin sövgüler barındırıyor? Orijinal metinde bu sövgüler neden yok? Bu notlar ve eklemeler kim veya kimler tarafından yapılıyor? Bibliothèque nationale de France ile British Museum’a ait kopyalar neden birbirinden farklı, Fransa Milli Kütüphanesi kopyalarından üzeri çizilmiş yani hatıratı yazan kişi tarafından çizildiğini varsaydığımız metinler, neden Fransız kopyalarında neden çıkarılmış, İngiltere de yayınlanan kopyalarından neden olduğu gibi bırakılmış? Sorular sormaya devam edelim. British Museum’a 1960 yılında yayınlanması için verilmiş olan bu hatırat nasıl ülkemizde ortaya çıktı ve kim, hangi gazete yayınladı? Türkiye’de ilk kez Cumhuriyet Gazetesi yazarı Cavit Orhangil bu hatırattan bahsediyor ve birkaç sayfasını yayınlıyor. Daha sonra 1964 yılında Milliyet Gazetesi yazarı Mustafa Ekmekçi iki sayfa yayınlıyor. Başlığı ise “Patrikhanenin Kalması Rıza Nur”un sayesinde imiş. Bu iki yazarın görüşleri tahmin ettiğiniz gibi sağ ya da islami yazarlar çizgisi değil, sol, sosyalist görüşte insanlar. İşte bu iki yazar ülkemizde bu hatıratları ilk ortaya çıkarıyor. Peki nasıl ellerine geçti? Cavit Orhangil birgün British Museum’da araştırma yaparken, bir görevli gelir, ya bizde Rıza Nur’un hatıratları var, 1960 yılında yayınlanması için bize vermişti der ve hatıratları alır. Yalnız bu hatıratın British Museum’a verilişi, belgesi vs. yoktur, birisi vermiştir ve 1960 yılında yayınlanması istenmiştir. Siz bir kütüphaneye gidiyorsunuz, ve birisi size diyor ki falanın bizde hatıratı var, sizde aaa ne güzel verin bana yayınlayalım diyorsunuz. Yahu böyle bir saçmalığa kim inanır, hangi kütüphane görevlisi kime gelip böyle bir hatırat verir, bırakın hatıratı tek sayfa kopya bile vermez. Bu yayınlardan sonra Dursun Satılmışoğlu’nun sahibi olduğu Altındağ Yayınları tarafından basılır. Bu baskıda Cavit Orhangil’e methiyeler vardır, Satılmışoğlu bolca teşekkür eder ve Yayınevi bu kitabı şu şekilde okuyucusuna sunar; Osmanlı sövgülerinin olduğu kısımlar için şu uyarıda bulunur; “Mesela Sultan Abdülhamid, Sultan Vahidettin, son Halife Abdülmecit Efendi, saltanat ve hanedan-ı al-i Osman hakkında söyledikleri KISMEN YETİŞME ŞARTLARI ve KISMEN de haber kaynaklarının çürüklüğü yüzünden UMUMİYETLE YANLIŞTIR.” İşte yanlış olduğu düşünülen kısımlardan birkaç alıntı; gonderi/79140003 gonderi/79139463 gonderi/79139232 gonderi/79138523 gonderi/79138304 gonderi/79094207 gonderi/79093859 gonderi/79093585 Ama Mustafa Kemal sövgülerine ise sahip çıkar ve der ki; “yakın tarihimizin bakir gerçekleri üzerine ışık tutan MÜTHİŞ ifşaat ve vesikalar.”dır der. Aynı şekilde, gerçekleri saklamanın yanlış olduğunu, Mustafa Kemal’in su götürmez bir İngiliz Ajanı olduğunu, belgeli ve delilli olarak Kurtuluş Savaşı’nın bir savaş değil karşılıklı danışıklı dövüş olduğunu aktarır. Yani Abdülhamid sövgüleri bir yanlış ama Mustafa Kemal ve Cumhuriyet ve diğer Paşalara yapılan sövgüler tarihe ışık tutan müthiş ifşaatlardır. Sözde hatıratı nereden tutarsanız tutun elinizde kalıyor, bir hatırat kin ve nefret, kıskançlık içerebilir, o günkü döneme ilişkin kıskançlık kaynaklı veya istediği konuma gelemediği için hezeyan dolu olabilir lakin ben böyle bir kurmacayı ne fantastik ne de bilimkurgu kitaplarında okudum. Yazarın akli dengesini sorgulamak bizim işimiz değildir, bu konuya yorum yapmak dahi görmediğimiz, bilmediğimiz bir kişi hakkında yorum yapmamız gerçekten mantıktan uzaktır lakin söylemleri ve yazdıkları kendisini ele vermektedir. Kitabın sonunda hatıratı inceleyen Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı Dr. Hasan Behçet Tokol’un tetkiklerini okuyacaksınız, kitabın sonunda olması çok yerinde olmuş, eğer dikkatli okursanız bu hatıratı, doktorla aynı fikirde olduğunuzu göreceksiniz sadece Tıp terimlerinin adlarını bilmediğiniz içinde kendinizce hastalık adlarını zikredeceksiniz. Rıza Nur’un Atatürk veya İsmet İnönü aleyhinde tek bir görüşü yoktur bu hatırat ortaya çıkana kadar, yazmış olduğu 12 Ciltlik Türk Tarihi kitapları bolca övgü ve kahramanlık doludur. Bu kitaplar Atatürk’ün kütüphanesinde bulunmaktaydı ve kendisi tarafından okunmuştur. Demek ki Kurtuluş Mücadelesine katılan Rıza Nur, Lozan heyeti içinde bulunan, milletvekili olan, bakan olan Rıza Nur gayet keyfi yerinde bir kişiymiş lakin daha sonra böyle bir hatırat yayınlamış ve şerh koymuş, 1960’da yayınlansın! Neden? Çünkü o yıllarda iftira attığı kim varsa ölmüş olacak ve cevap veremeyecekti, peki öyle mi olmuştur, tabii ki olmamıştı, hala hayatta olanlar vardır. En başta İsmet İnönü 1973’te vefat etmiştir. Hatırat ile ilgili yayınevi vesikalardan bahsetmiştir, yıl olmuş 2020 hala o vesikalar ortaya çıkmamıştır. Rıza Nur Hatıratı yazarken kendi duyduklarını ya da gördüklerini değil, cümlelere şu şekilde başlayan hezeyanlarla doldurmuştur ve bu hezeyanların tarihleri asla yoktur; “(Lord Curzon) bir gün beni çağırmıştı.” “Bir akşam İsmet’in yanına girdim.” “Bir sabah beni uykumdan uyandırdılar. Polis memuru gelmiş.” “Yahya Kemal bir akşamüzeri bana dedi ki.” “Baktım, bir gün İsmet’le görüşüyor.” “Bir sabah.” “Bir gün.” “Bir gün Mustafa Kemal.” “Bir gün Lozan’da.” “Bir gün Meclis’te Mustafa Kemal’in yanındayım.” Hangi gün, hangi tarih, hangi saat, bu nasıl tarihe ışık tutan bir hatırat, nasıl bir tarihi vesikadır? Vesikaların olduğu söylenen hatıratta 666,688 ve 770 vb. sayfalarda şöyle demektir; “Hatırımda kaldığına göre…” Yani hatırında kaldığına göre, fantezi ile bezediği hatırat, gerçekten uzak, hatırında kaldığına göre süslediği bir masal. “Galiba hatırımda iyi kalmamış…” (380) “…zabitin adı hatırımda kalmadı.” (810) “İsmet birkaç kelime söylemeye başladı. Hatırımda tutamadım.” (1151) İki bin sayfaya yakın olan bu hatıratı “hatırımda kalmadı” diyen Rıza Nur yazmıştır. Rıza Nur kendisini tarif ederken hatıratının 47’inci sayfasında “Boyum 1 metre 69 cm” diyor. 134’ncü sayfasında ise “Bir metre 74 santim boyundayım” diyor. 134’üncü sayfa da “Babam mavi gözlü idi. Ben de öyleyim” derken, 1528’inci sayfada ise “Sarı gözlü bir adamım” diyor. Daha kendisini bile tarif edemeyen bir adamdan bahsediyoruz, tarihe nasıl ışık tutacak? Rıza Nur hatıratı yazarken, nasıl yazdığını da itiraf ediyor; “Bundan böyle yazacağım şeyler, gazetelerde gördüğüm ve Paris’e gelen bazı kulağı delik kimselerden işittiğim malumattır.” (1398/1399) Devam edelim, hayali kişilerden, hayali havadisler alıyor, “Bazı zabitler diyorlar ki..” (563) “Bunu bana orada hazır olan biri anlattı.” (753) “Bazıları dediler ki..” (947) “Mühim yerden haber aldım..” (1286) “Hikaye ettiler ki..” (1341) “Herkes bunu diyor..” (1361) “Biri..” (1370) “Yine bir havadis: Mustafa Kemal Müslümanlığı kaldıracakmış. Bunu Falih Rıfkılar, Y. Kadrilerle filan konuşuyormuş.” (1373) “Mustafa Kemal birine söylemiş..” (1374) “Ağızlarda türlü havadis.” (1380) “ORADA BULUNAN BİRİ, BİRİNE ANLATMIŞ, o da bana anlattı. M. Kemal …” (1446) “Birine rastgeldim, dedi ki..” (1640) “İstanbuldan biri gelmiş, anlattı..” (1645) Devam edebiliriz ya da kendiniz okuyabilirsiniz, 4 ciltlik hatırat incelemenin sonunda sizlere sunulacaktır. Şimdi, kimin dediği belli olmayan, ne dediği belli olmayan, tarihi olmayan, gerçekliği olmayan, hayalen uydurulmuş bu birileri, dediler ki takımını ciddiye alıp, bu hatıratın tarihe ışık tuttuğunu söyleyenler hangi ışığa maruz kalmışlardır? Bu kitabın iç yüzü yukarıda anlattığım kadar değil, daha fazlasıdır, yazarın fantezileri üzerine kurgulanmış bir metindir. Bu metin gerçekten Rıza Nur’a mı aittir, işte o kısım şüphelidir, birileri öyle olduğunu iddia ediyor, kitabı yazanın üslubuna uygun bir yorum oldu sanırım. Kitap ile ilgili paylaştığım onca alıntıyı kenara bırakırsak, paylaşılmayan ve okuru şaşkına uğratacak iki bine yakın hezeyan dolu yazılar vardır. Bu hatırata deli saçması demek yerine okumak, ona cevap vermek, onu ciddiye alıp savlarını çürütmek önemlidir, bunu ilk yapanda Turgut Özakman’dır, daha sonra ise Cengiz Özakıncı bu konuya eğilmiş ve hala araştırmaya devam etmektedir. 2018 yılında yapmış olduğu programı izlerseniz burada anlattığım bir çok konunun o programda işlendiğini göreceksiniz. https://www.youtube.com/watch?v=EmHSzU9jpmE Şimdi biraz toplayalım, hatıratta ne var, ne yok? 1. Tarih yok, 2. Vesika yok, 3. Birincil elden kaynak yok, 4. Gerçeklik yok, 5. Havadis var, 6. Fantezi var, 7. Ego var, 8. Kıskançlık var, 9. Nevrotik bozukluk var, 10. Travma var, 11. Şehvet düşkünlüğü var, 12. Tacize uğramış bir yazar var, 13. Cinsiyeti ile ilgili kafa karışıklığı var, (bir dönem kadın olmak istediğini söylüyor) gonderi/79093689 14. Masal uydurma var, 15. Kendine hayran olma var, 16. Yalan söyleme var, 17. Kişilik bozukluğu var, 18. Kadın düşmanlığı var… Yukarıda aktardığım var ile yoklar, hatıratı okuyan her aklı başında okurun ya da kişinin varacağı sonuçlardan sadece bir kaçıdır. Nasıl oldu da, gerçekliğe aykırı bir şekilde inşa edilmiş bu hatırat ülkemizde bu kadar merak uyandırdı ve belirli bir kesimin işte gerçek dediği yol haritasını oluşturdu. Cevabı oldukça basit, yıllarca Atatürk ve Cumhuriyet ve onun ilkelerinin, paşalarının içleri boşaltılmaya çalışıldı, Atatürk’ü herkes kullandı ve her şeyde ona sığındı, iyi olanda kötü olanda ona sarıldı, kullanmayanı kalmadı, hal böyle olunca neredeyse unutulmaya yüz tutmuş tarih; bu hatıratla beraber islami kesimin ilgi odağı oldu. Amaçları gerçek değil, yalan olduğu için kendi içlerindeki toplantılarda, kendi yayınlarında -yazılı ya da görsel- kullanıldı, ücretsiz dağıtıldı, kara propaganda yapıldı. Bu hatırat yayınlandıktan 1 yıl sonra tüm kopyaları toplatıldı, basımı yasaklandı. Ülkemizde yasaklı olan bu kitap 1982 yılında SANSÜRSÜZ adını alan baskısıyla tekrar yayınlanıyor. Almanca değil, Türkçe olarak yayınlanıyor. 1987 yılında Uğur Mumcu bu hatıratın İslami Örgütler tarafından satıldığını ve kendilerine finansman sağladığını yazıyor. O tarihte, yayınlanan bu hatırattan 756 Milyon TL gelir elde ediliyor, kitabın fiyatı 40 Mark civarında. Aynı yıl Suudi Arabistan da “Put Adam” kitabı yayınlanıyor, aynı masal onda da var, ülkemizde hala yasaklı bir kitap. Bu hatıratın dışında “Hatıratımın Özeti” adında bir Rıza Nur kitabı daha var ama ona ulaşamıyoruz. Kitabın bulunduğu yer Bibliothèque nationale de France. https://archivesetmanuscrits.bnf.fr/ark:/12148/cc94564p Arşiv linki yukarıda ama hiçbir şekilde inidirilemiyor veya ulaşılamıyor, neden? Bu özet ortaya çıkarsa, orijinal metin gerçekten kendisine mi ait yoksa değil mi bir karşılaştırma yapılabilir ama Rıza Nur’un yazdığı eserlere eklediği bu kitap, henüz ortalarda yok, neden sorusunu tekrar soruyoruz neden yok? Rıza Nur’un tutanaklara geçen birkaç meclis konuşmasına baktığımızda hatıratın dilinden çok uzaktadır, Aynı şekilde 12 ciltlik “Türk Tarihi” kitaplarına bakarsak aynı şekildedir, Bir üslup bu kadar değişebilir mi? Bir insan birden başka bir üslupla, savunduğu hatta üzerine 12 cilt kitap yazdığı görüşleri bir anda reddedip, herkese sövgüler dizer mi? Rıza Nur bu hatıratı yazarken bütün her şeyi üzerine almıştır, Padişahlığı kaldıran kendisidir, Laikliği getiren, Hilafeti ve Saltanı kaldıran kendisidir, Latin Harflerine geçen kendisidir, Cumhuriyet fikri kendisine aittir, Kurtuluş Savaşı esnasında Ordu’yu idare eden odur, Alkış kıyamet kopan konuşmalar yapan yine kendisidir… Peki bütün her şeyi Rıza Nur yaptıysa, neden günah keçisi Atatürk ilan edilmektedir? : ) Gülsek mi ağlamasak mı bilmiyoruz ama bu soruları soruyoruz, cevabı da basittir, Atatürk’e olan Sövgüler Tarihe ışık tutarken, Osmanlı’ya yaptığı sövgüler yayınevi tarafından tamamen gerçek dışı olarak nitelendirilmiştir. Bu hatıratı tarihi bir vesika kabul edip, ölene kadar savunan, keşke Yunan galip gelseydi diyen Kadir Mısıroğlu ve yandaşları Atatürk ve Cumhuriyet sövgülerini alıp, Osmanlı sövgülerine hiç dokunmamışlardır. Aslında ortada kabak gibi gözüken, hatıratta sadece tek bir konu Rıza Nur’un önceden savunduğu ve söylediği konularla paraleldir, onlarda Osmanlı ve Padişahlarına, yönetimlerine olan sövgülerdir, bir tek bunlar tutarlılık gösterirken, diğer hiçbir konu tutarlı değildir. Lakin buna rağmen Lozan bir hezimettir, ama Lozan’ı da Rıza Nur’a borçlu olduğumuzu kendisi söylemektedir, madem öyledir neden Lozan eleştirileri Rıza Nur’a değil de, İsmet İnönü’ye yapılmaktadır, cevap yine yukarıdakilerle aynıdır. Hezeyan dolu bir hatıratın ve biraz geçmişine göz attığımız incelemenin sonuna geldik. Değindiğim konudan daha fazlası bulunmaktadır, bunları da okuyan kişilerin keşfetmesi ve paylaşması önemlidir. Rıza Nur hakkında Cihan Oktay çok önemli bir araştırma yapmıştır. Bu araştırma Düşünce ve Tarih dergisinde 2015’te 1 bölüm, 2016’da 2 bölüm olmak üzere 3 bölüm olarak yayınlamıştır. Bu dergileri henüz bulamadım ama yakın zamanda temin edeceğim. Rıza Nur’un kendisi hakkında belirttiği görüş ve anılar ilginçtir. Cinsel eğilimi, tacize uğraması, kadınlar hakkında ki olumsuz görüşleri mevcuttur. Daha önce başka bir erkek tarafından tacize uğradığını kısa kısa belirtmektedir, bu bizim için önemli değildir elbette ama bunu yaşayan bir kişinin hayata normal bir şekilde devam etmesi pek normal olamayabilir. Son olarak diyeceğim şudur, anıları ile ilgili geçmişe dönüp, onları kendi kafasında tekrar oluşturduğu ve bunlar üzerinden bir hatırat yazdığı söylenebilir. Bunu yaparken de savunduğu ne varsa alaşağı etmeye çalıştığı gözlemlenmektedir. Bu ve benzeri hatıratların, anıların, günlüklerin tarihe hiçbir şekilde ışık tutması söz konusu değildir. Sadece hezeyan dolu bir metin olarak önümüze çıkmakta, Atatürk’e saldırmak isteyen kişi veya kurumların hayallerini süsleyen yazılar olması nedeniyle kullanılmaktadır. Bunların önem arz eden hiçbir yere gideceği yoktur, gideceği tek yer çöptür. Bu çizgide yayın yapan tarih dergileri ve yayınevleri hala vardır. Bu hatıratlardan yola çıkarak Zübeyde Hanım hakkında iftiralar atan kişilerde yakın zamanda ortaya çıkmışlardır, mahkemeye çıkınca da kuzu kesilmişlerdir. Yalan ve iftira hiçbir zaman sonlanmaz, iç veya dış düşman asla bitmez, minnet duymayıp hakaret edenler de bitmez… İlber Ortaylı Rıza Nur’un hatıratı ile ilgili şu yorumu yapmıştı, “Bu gibi olaylar balkanlara, bizlere mahsustur. Dışarıda böyle iftiralar olmaz, atılmaz.” Onca yabancı asker anısı, hatıratı okudum ve okuyorum. Hitler hakkında sövgü dolu olana rastlamadım. Yapılan onca şeyi sonradan öğrenenler dahi bunu yapmamıştır, yargılamayı tarihe bırakmıştır. Ama bizde bu böyle değildir, din devreye girdiği için, kendi düşmanlarımızı yaratmaktayız, yaratmaya da devam etmekteyiz. Neye inanıp, neye inanmayacağınız sizin bileceğiniz iştir, tarih dipsiz bir kuyudur, her araştırma bir başkasını ortaya çıkarır, bazen de kaynak yetersizliği ile çamura saplanırsınız, tarihçi dediğimiz kişi size ne sunuyorsa, sizin öğrendiğiniz tarih odur, neyi gizliyorsa bilmediğiniz tarihte odur. Tarihçi isterse yalancı çoban, isterse de hakikat çizgisinde olabilir, bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz çünkü herkes kendi düşünce yapısına yakın şekilde yazar. Objektif tarihçilik zor iştir, sübjektif olması da çok doğaldır. Herkes öyledir demek elbette çok ciddi bir ithamdır ama büyük bölümü böyledir. Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Fevzi Çakmak ve niceleri, eleştirilemez asla değildir, birlikte gittikleri ve ayrıldıkları yollar zaten ortadadır, lakin Cumhuriyet’in var olabilmesi için yapılan onca şeyi, yalan ve iftiralar ile temelsiz bir şekilde çürütmeye çalışmak gerçeklikten kopmaktır, bu bir yanılsamadır, hayallerinde verdikleri bir savaştır. Tıpkı bu hatırat üzerinden yapmaya çalıştıkları gibi. Kazım Karabekir'in hatıratlarına göz atanlar da benzer kıskançlıkları ve benciliği rahatlıkla görebilecektir. Ahmet Taner Kışlalı şu şekilde ifade etmiştir; "Mustafa Kemal 'i bilimsel olarak değerlendirebilmenin yöntemi açık: Hangi koşullardaydı? Ne yapmak istiyordu? Ne yaptı? Sonuç ne oldu?” gonderi/35304135 Tarihi okuması ve öğrenmesi kolay iş değildir, her dönem farklı farklı ele alınıp okunmalı her dönemin kendisine has üslubu ve dili olduğunu anlaşılmalıdır. Tek bir kitap veya yazardan alacağınız bal sizin için yeterli değildir. Rıza Nur'un kurmayı palnladığı partinin parti programını okurken şok geçirip bayılmanız içten bile değildir. Yapacağı şeylerin en başında, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü'nün cezalandırılması, derhal halifeliğin geri getirilmesi, eski harflere geri dönülmesi, kadınların kapanması ve evden dışarı çıkmaması, çalışmaması, Nutuk'un toplatılması, İzmir Suikasti'ni yapanların affedilmesi, Mustafa Kemal'in heykellerinin acilen kaldırılması, Cumhuriyet bayramlarının yasaklanması ve kaldırılması, dalkavuk diye adlandırdığı gazetecilerin cezalandırılması ve dalkavukluğun kaldırılması... Bu parti programına Falih Rıfkı Atay "Bir Hasta" başlıklı köşe yazısında şöyle cevap vermiştir; " "Mütareke günlerinde, ortaklarından olduğum Akşam gazetesindeki odamda oturuyordum. 'Rıza Nur Bey geldi!'dediler. Meşrutiyet Meclislerinden adını bilirdim. Hürriyetve İtilaf soysuzlarıyla birlikte Ulah, Bulgar, Rum. Sırp, Ermeni ve istiklalci Arnavut ve Arap mebusları ile işbirliğiederek Osmanlı İmparatorluğu bütünlüğünü parçalamaya çalışanlar arasında idi. Böylelerinden bir haylısı İttihatçıların listesinden seçilerek Meclis'e gelmişler, aradıkları ikbali bulamayınca 1908 devrimcilerine karşı Türklüğün bütün yıkıcıları ile elbirliği etmişlerdir. [ .. ] Biz Türkçüler için o bir Türk düşmanı idi. Akşam gazetesinden ne isteyeceğini merak ettim. İçeri girdi. Sinop'tan adaylığını koyacakmış. Bize bir kitap yazmış, getirmiş. Yazdığı eser Hürriyet ve İtilaf Partisinin İçyüzü ve bütün dedikoduları idi. Anadolu'da Kuva-yı Milliyecilik geçtiği için bu yazılar onun seçim propagandasında işine yarayacaktı. Mütareke hükümetlerini durmadan tenkit eden bir gazete için eski bir Hürriyet ve İtilafçıdan, kendilerinin rezalet hikayelerini öğrenmek pek işimize geldi. Onu böyle tanıdım. İngilizlerin o Meclis'ten birtakımını Malta'ya sürmeleri üzerine Ankara'ya giderek Mustafa Kemal'e sığınanlar arasında idi. [ .. ] Bakanların Meclis'te milletvekilleri tarafından seçildiği rejimde ikinci grubun işbirliği ile hükümet koltuklarından birine oturdu. [ .. ] Eski arkadaşları arasında akılsızlığı ile, arasıra hırsından gösterişçi atılganlıklar da bulunuşu ile, deli saçması fikirler ortaya atması ile, hiçkimse ile uyuşmazlığı ile tanınmıştır. Doğrusunu isterseniz bu bir ruh hastası idi. [ .. ] Sonra kaybolup gitti. Avrupa'da vermiş kendini ırkçılığa. [ .. ] [Programı] hangi tarafından, neresinden tutar da tenkit edebilirsiniz. Düşününüz, biz hilafeti geri getireceğiz de Araplar ve Asya Müslümanları, Türkiye Türklerinin halifesini tanıyacaklar. Yahut Sovyetler Birliği'nin Türkler oturan bütün ülkelerini, Irak'ın, Bulgaristan'ın Türk vilayetlerini geri almak davasını güdeceğiz. Sonra da öz Türkiye Türklerini bile Anadolucu, Rumelici diye ikiye ayıracağız. [ .. ] Türkü ve Türkiye'yi kurtaranlar, Türkçülük ve Türkçeciliği kuranlar Türk değil de, son Türk imparatorluğunu dağıtıp batıranlar, Osmanlı geleneğini ve müesseselerini hortlatmak isteyenler Türk!" 22.03.1694, Falih Rıfkı Atay Gerçeklerden değil de, hayallerden feyz alanlar kurgudan öteye gidemeyeceklerdir. "Bu ülkede Atatürk'ü yıkarak olumlu bir şeyler yapabileceğini sananların, kendi küçük dünyaları içinde büyük bir yanılgıyı yaşadıklarını sanıyorum." gonderi/35304724 Sağlıcakla… Faydalandığım Kaynakçalar; http://kaynakca.hacettepe.edu.tr/eser/264306/hayat-ve-hatiratim-cilt-i http://kaynakca.hacettepe.edu.tr/eser/37942259/hayat-ve-hatiratim-cilt-ii http://kaynakca.hacettepe.edu.tr/eser/37942325/hayat-ve-hatiratim-cilt-iii http://kaynakca.hacettepe.edu.tr/eser/37942503/hayat-ve-hatiratim-cilt-iv https://www.youtube.com/watch?v=EmHSzU9jpmE (Murat Ç)
Turgut Özakman bu kitabında Rıza Nur'un 14 ciltlik Türk Tarihi kitabından ve Paris'te yazdığı Hayat ve Hatıratım adlı eserinden alıntılar yaparak Rıza Nur'un hayatı hakkında bilgilere de yer vererek okuyucusunu aydınlatmaktadır. Rıza Nur, Milli Mücade döneminde İstanbul'dan Anadolu'ya geçerek birçok kritik görevde bulunmuştur. Bu süreçte yazdığı Türk Tarihi kitabında Milli Mücadeleyi, Atatürk'ü ve İsmet Paşa'yı övmüştür. Aynı zamanda Lozan görüşmelerine İsmet Paşa ile katılmış ve antlaşmanın imzalanmasında kritik rol almıştır. Aynı zamanda belli bir süre Sağlık Bakanlığı görevini de yürütmüştür. Cumhuriyet'in ilanından sonra kendisine verilen görevleri reddetmiş mecliste de çok pasif bir politika izlemiştir. Ruhsal sıkıntılarının başladığı bu dönemde hükümetten iyice uzaklaşıp soğumuştur. Bu süreçte hükümetten Paris sefirliğini istemiş ama bu isteği kabul görmemiştir. Daha sonra Mısır'a ordan da Paris'e yerleşmiş sıkıntılı süreçler geçirmiştir bu sıkıntılı süreçler ruh sağlığını iyice alt üst etmiştir. 1928 yılında Atatürk'ün Nutuk adlı eseri yayınlandıktan sonra Pariste Hayat ve Hatıratım adlı eserini kaleme almıştır. Bu eserinde, Türk Tarihi adlı eserinde Milli Mücadele, Atatürk ve İnönü hakkında söylediklerinin tam tersini iddia etmiş. Atatürk'ü aşağılayarak annesi hakkında ağıza alınmayacak iddialarda bulunmuştur. Hatiratında her konuda baştan sona çelişkili temelsiz ve mantıksız iddialarda bulunmuştur. Kendisini yine kendisinin daha önceden kaleme aldığı Türk Tarihi adlı eseri yalanlamaktadır. Atatürk'e muhalif olan çevreler olaya bilimsel ve mantıksal bir düzlemde yaklaşmadan bu yersiz ve temelsiz iddialar üzerinden dönemin canlı tanığı diyerek çeşitli kitaplar yazmışlardır. Bu kişiler Rıza Nur'un hayatını araştırma zahmetinde bulunmamışlar, Türk Tarihi kitabını dahi okumamışlardır. Çevremizde ve sosyal medyada sürekli gördüğümüz resmi tarih yalan diyen kesimin doğru kabul ettiği tarih ruhsal bunalım ve sıkıntı içinde yazılan bir Hatırattır. Atatürk ve dönemi tabiki eleştirebilir ve eleştirilmelidir de ama bu kinle düşmanlıkla yazılan çarpıtılmış alternatif tarih ile değil akıl ve bilimin rehberliğinde olmalıdır. İyi okumalar dilerim... (Şeref Namalır)
Mitomani ,fabilasyon fanteziler , megalomani,paranoid reaksiyonlar ,kin,intikam, saldırganlık ve öfke kokan bir şizofrenin hayal ürünlerini nihayet okudum . Bu delinin iddiaların binde birini ben söylesem , beni tımarhaneye tıkarlarlar ama adama kitap basmışlar .Basmakla kalmamışlar bir de günümüzde bu delinin hayalleri referans olarak gösterilir olmuş . Cehalet büyük bir düşmandır . Ancak bundan daha büyük düşman vardır ki bu gibi yalan kaynakları kendine referans alanların , olmayan tarihi gerçekmiş gibi yaşayarak bir yalan rüzgarında gezmeleridir. ️Neyse susayım da şimdi mezarından kalkıp karısının burnunu ısırdığı gibi benim burnumu da ısırmasın sinirlenip (Lina)
Kitabın Yazarı Turgut Özakman Kimdir?
1 Eylül 1930 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu'na dramaturg olarak girdi. TRT'de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve 1983 - 1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 yılları arasında Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu'nda üyelik ve başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde (DTCF Tiyatro) kadrolu öğretim görevlisi olarak çalıştı ve Dramatik Yazarlık dersleri verdi.
28 Eylül 1998'de, üstün hizmetleri nedeniyle Anadolu Üniversitesi'nce, 2006 yılında Ege Üniversitesi'nce ve 2007 yılında, mezun olduğu ve uzun yıllar görev yaptığı Ankara Üniversitesi'nce 'fahri doktor' unvanı verilen Özakman, sayısız esere imza attı.
Nisan 2002'de Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya 'Turgut Özakman Sahnesi' adını verdi. 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özakman'a Üstün Hizmet Ödülü verdi. 2005 yılında piyasaya sürülen , 50 yıla yakın bir sürenin emeği olan ve Kurtuluş Savaşı'nı romansı bir dille anlatan Şu Çılgın Türkler (Bilgi Yayınevi) adlı belgesel-romanı, Uğur Dündar'a göre cumhuriyet tarihinin en çok satan kitabı oldu. Haftalarca çok satanlar listelerinde ilk sırada kaldı.
Turgut Özakman'ın üç çocuğu ve dört torunu vardır. 28 Eylül 2013 tarihinde tedavisi devam etmekte olduğu Özel Güven Hastanesinde vefat etmiştir.
Turgut Özakman Kitapları - Eserleri
- Şu Çılgın Türkler
- Diriliş
- Romantika
- Cumhuriyet - Türk Mucizesi Birinci Kitap
- Cumhuriyet - Türk Mucizesi İkinci Kitap
- Korkma İnsancık Korkma
- Çılgın Türkler - Kıbrıs
- Dersimiz: Atatürk
- 19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da
- Çanakkale Geçilmez
- Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele
- Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği
- Dr. Rıza Nur Dosyası
- Bütün Oyunları 3
- Başbakan Sayın R.T. Erdoğan'a ve Herkese Açık Mektup
- Toplu Oyunları - 1
- 1881-1938 Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi
- Bütün Oyunları 5
- 19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da
- Bütün Oyunları 4
- Bütün Oyunları 1
- Bütün Oyunları 7
- Fehim Paşa Konağı
- Dersimiz: Atatürk - Resimli Öykü-Tarih Kitabı
- Bütün Oyunları 6
- Ah Şu Gençler
- Unutulmaz Şiirler
- Atatürk ve Cumhuriyet Kronolojisi
- Duvarların Ötesi
- Ocak
- Güneşte On Kişi
- Bütün Oyunları 2
- Radyo Notları
- Bizi Dinler Misiniz?
Turgut Özakman Alıntıları - Sözleri
- "Memleket bugün idare edilebilir durumda olmaktan çıkmıştır. İşler çoktan laçka olmuştur. Adliye işlemez hale gelmiş, idare acze düşmüştür." (Çılgın Türkler - Kıbrıs)
- Kadınlarımız hayata katılmazlarsa, milletvekili, vali, profesör olmazlarsa, uçak bile yapsak yine ilkel kalmışız demektir. (Cumhuriyet - Türk Mucizesi İkinci Kitap)
- "Osmanlı imparatorluğunu münkariz eden de, yeni bir Türkiye devleti doğurtan da, ”Teşkilat-i Esasiye Kanunu ile hukuk-u hükümraninin millete ait olduğunu tesbit eden de benim [972]" (Dr. Rıza Nur Dosyası)
- "Evliliğin beni Öldürüp çiğnenmiş bir paçavra gibi pörsütüp bitiren kara dertleri içindeyim [312]. Tefekkürattan bir hale geliyorum ki, dimağım tutuşmuş, yanıyor gibi, öleceğim. Çünkü tenebbuhat-ı dimağiye müthiş. Miğdem her gün bozuk. Karnım gazdan dolu gibi. Biteviye aşağıdan gaz çıkıyor. [..] Tırnaklarım cadı tırnağı gibi uzuyor, içi de simsiyah kir. Her gün keseyim diyorum, fakat bir türlü vakit bulamıyor, yarın diyorum. Bu suretle bir-iki ay kalıp Çinli tırnağı gibi oluyor. Sakalım da öyle. Papaz gibiyim. Evde banyo var. Fakat lüzumu kadar banyo da alamıyorum. Çünkü vakit alıyor. Hasılı pis bir adam oldum. Halime ben de iğreniyorum [1415]. Takriben iki ayda bir, okuduğumu anlamaz hale geliyorum. Sersem gibi oluyorum [1416]." (Dr. Rıza Nur Dosyası)
- “Yüreğimde bir şeyin, toprağını sevmiş bir tohum gibi gittikçe köklenip büyüdüğünü fark ediyorum..” (Romantika)
- "Kemal Atatürk yalnız bu yüzyılın en büyük adamlarından biri değildir. Biz Pakistan'da onu, gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. O yalnız sizin ulusunuzun sevgili önderi değildi. Dünyadaki bütün Müslümanlar, gözlerini sevgi ve hayranlık duygularıyla ona çevirmişlerdi. O, Müslüman dünyasında, yeniden siyasi uyanış yönünde ileriye doğru, cesur bir adım atan bir avuç insandan biriydi." (Devlet Başkanı Eyüp Han, Pakistan, Atatürk İçin Diyorlar ki, s.281) (Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele)
- Bugün vatan bizden razı olacak Asker şehit,ordu gazi olacak. (Çanakkale Geçilmez)
- Vahidettin’in Rauf Orbay’a söyledikleri: “Millet koyun sürüsü. Bu sürüye bir çoban lazım. İşte o da benim!” (16.03.1920) (19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da)
- Yani padişah-halifeler, Müslümanlara değil, emperyalizme yardım ediyorlar! Durum böyle olduğuna göre, İngilizler, hilafete neden karşı olsunlar? (19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da)
- Bir kapıdan geçerken hanımlara yol veren kaç kişi kaldı? Günde en az iki kadın bıçaklanıyor (2013 Ağustos 20 kadın). (Başbakan Sayın R.T. Erdoğan'a ve Herkese Açık Mektup)
- Ben mi tuhaftım, yoksa hayat mı? (Korkma İnsancık Korkma)
- "Aslı bozuk işin taklidi bu kadar olur.Şimdi de üçüncü örneğe geçiyoruz.Fotoromantik üslupta.." Ve cuf cuf cuf Ebeveynler çocuklarının yanında kavga yapmamayı onlarla birlikte oynamayı öğrenirler. (Bütün Oyunları 3)
- Liman Paşa’ya bağlı ve ordunun genel ihtiyatı olan ve M. Kemal’in komuta ettiği 19. Tümen ise, merkezde bir yerde bulunuyor (Bigalı-Maltepe); fakat Ordu Komutanının izni olmadan kullanılması mümkün değil. Liman Paşa, o sabah, asıl çıkarmanın Saros-Bolayır kesimine yapılacağını tahmin ederek, oraya gitmiş, bu tümenin nasıl kullanılacağı konusunda bir talimat da bırakmamıştır.* (Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele)
- "Öğretmenler, her vesileden istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı, halk öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmadığını anlamalıdır. Eğitimi yetersiz bir toplumda buna çok ihtiyacımız var." (Cumhuriyet - Türk Mucizesi İkinci Kitap)
- İsmet Paşa ayaküstü durumu özetledi: "Esir olmayı kabul etmedik." (Cumhuriyet - Türk Mucizesi Birinci Kitap)
- “Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır..” (Romantika)
- … İçlerinden biri şöyle sızlanacaktı: “Yahu, ne sıkı yönetim ilan edildi, ne olağanüstü hal. Ne tutuklama var, ne tehdit. Adam sadece konuşuyor ve biz iki gündür rüzgara tutulmuş kavak ağaçları gibi titriyoruz. Neden?” Oysa nedenini iyi biliyordu. Yıllardan beri yalanla, dolanla, safsatayla tarihin ırmağını tersine çevirmeye çabalayıp durmuşlardı. Sonunda tarih isyan etmişti! … (19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da)
- Ne acımasız bir dünyaydı bu! (Korkma İnsancık Korkma)
- Kısacası kazanmak için çalışmak ve Allahın yardımını, esirgemesini, korumasını hak etmek gerek. (Diriliş)
- Yurt sevgisinin yenemeyeceği güçlük yoktur. (Dersimiz: Atatürk)