Dünyanın Istırabı Üzerine - Arthur Schopenhauer Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Dünyanın Istırabı Üzerine kimin eseri? Dünyanın Istırabı Üzerine kitabının yazarı kimdir? Dünyanın Istırabı Üzerine konusu ve anafikri nedir? Dünyanın Istırabı Üzerine kitabı ne anlatıyor? Dünyanın Istırabı Üzerine kitabının yazarı Arthur Schopenhauer kimdir? İşte Dünyanın Istırabı Üzerine kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Arthur Schopenhauer
Çevirmen: Ferhat Jak İçöz
Yayın Evi: Kafka Yayınevi
İSBN: 9786054820634
Sayfa Sayısı: 172
Dünyanın Istırabı Üzerine Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Zevkin bu dünyada acıya ağır bastığı veya en azından, bu ikisinin eşit ağırlıkta olduğu yönündeki iddianın doğru olup olmadığını kısa süre içinde anlamak isteyen, bir başka hayvanı yiyen hayvanın hisleriyle, yenilen hayvanın hislerini karşılaştırsın.
Dünyanın Istırabı Üzerine
Tanrısız, anlamdan yoksun bir dünya karşısında verilen körlemesine mücadelede sanatın, ahlakın ve öz-farkındalığın önemi konusunda Schopenhauer’ın getirdiği bakış açısı, bireye dair anlayışımızı radikal biçimde değiştirdi ve bugün de insanlık durumuna dair yakıcı bir görüş olmayı sürdürüyor.
Tarih boyunca bazı kitaplar dünyayı değiştirdi. Bununla kalmayıp; bizleri ve birbirimizi görme biçimimizi etkiledi. O kitaplar ki tartışmalara, muhalif fikirlere, savaş ve devrimlere esin kaynağı oldular. Aydınlattılar, harekete geçirdiler, kışkırttılar, teselli ettiler. Yaşamımızı zenginleştirdiler ve bizleri ayrı ayrı kendi yaşamlarımızı sorgulamaya yönelttiler. Şimdi Kafka Kitap sizlere uygarlığı sarsan, insanlık tarihine yön veren ve kendimizi keşfetmemize yardım eden fikirleriyle; büyük düşünürlerin, çığır açanların, radikallerin ve ileriyi görenlerin eserlerini sunuyor.
Dünyanın Istırabı Üzerine Alıntıları - Sözleri
- "...istencimize karşı çıkan, onu engelleyen ve ona direnç gösteren her şeyi, yani nahoş ve acı veren her şeyi doğrudan, hemen ve çok belirgin bir biçimde duyumsarız. Tıpkı vücudumuzun bütünlüğünün sağlık durumunu değil de ayakkabının vurduğu o küçücük yeri hissedişimiz gibi. Aynı şekilde, tamamen yolunda giden işlerimizi değil de sinirimizi bozan önemsiz ve küçük şeyleri takarız aklımıza."
- "Her felaket bir istisna gibi görünür, oysa felaket kaidedir."
- Bu sıkılma hali varoluşun kendi içinde değersiz olduğunun dolaysız bir kanıtıdır, çünkü sıkılma hali varoluşun boşluğunu algılamaktan başka bir şey değildir.
- ...kadın, dertlere boğulmuş ve kaygılar yüklenmiş erkeği eğlendirmek ve eğer ihtiyaç varsa teselli etmek için biçilmiş kaftandır.
- "Neden yaşayan şeylerin geçiciliği için yas tutarsın? Eğer benden önce gelen kendi türümden olanlar ölmeseydi ben nasıl var olabilirdim?"
- Her felâket bir istisna gibi görünür, oysa felâket kaidedir.
- Dünya cehennemin ta kendisidir ve insanlar da bir yandan zulüm gören ruhlar, öte yandan cehennemdeki şeytanlardır
- les grandes pensées viennent du coeur* Büyük düşünceler kalpten gelir.
- "İnsan her yerde bir düşman bulur, daimi bir çatışma içinde yaşar ve elinde silahıyla ölür."
- " Doğumundan önce ne idiysen ölümünden sonra da o olacaksın. "
- Kadınlar olmasa hayatımızın başlangıcı güvenlikten, ortası hazdan, sonu teselliden mahrum kalırdı.
Dünyanın Istırabı Üzerine İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Öncelikle uzun bir inceleme olacağını söylemek isterim. Kendimden bir çok çarpık düşünceyi yazacağım. Aynı zamanda kitaptan bir çok düzgün düşünceyi yazacağım. O yüzden okumaya başlayacaksanız eğer, kaybedeceğiniz ve/veya sıkılacağınız zaman dilimleri için beni suçlamayın. Çünkü uyarımı yaptım. "Her şey bir sperm hücresinin yumurtalığa düşmesiyle başladı." diye bir giriş yapmış olsaydım, muhtemelen hepiniz hayat hikâyemin geleceğini düşünürdünüz. Fakat öyle bir şey olmayacak. Ne yazıya oradan giriş yapacağım ne de hayat hikâyemi anlatacağım. Tam tersine, sizlerin hayat hikâyesini anlatmaya çalışacağım. Evet, doğru okudunuz. Sizlerin. Hiç tanımadığım, biraz tanıdığım veya çok tanıdığım sizlerin. Ama bu tanıma derecesi hayat hikâyesini anlatabilecek kadar olabilir mi? Tabii ki hayır. Mevzu da burada zaten. Her biriniz benim içimde yaşıyorsunuz. Ben de her birinizin içinde yaşıyorum. En büyük farklılıklarımız kapladığımız alanların büyüklüğünde ve/veya diğerleriyle olan bağların sayısı ile farkındalığında. Şimdi, ben sizi algıyorum. En ufak bir etkiniz bile, o etkiyi taşıyan olgular sayesinde zihnime giriş yapıyor. Yani sizler, benim varoluşumun devam etmesini sağlıyorsunuz. Tabii, aynı zamanda sonlandırmaya da neden olabilirsiniz. Zihnimde ve dolaylı ya da direkt yoldan bedenimde yarattığınız etkilerden dolayı düşünce karmaşası içine düşüyorum. Gerçekten ben kimim? Neden sizlere bağlı bir durumdayım? Varoluşun kendisi neden bu kadar saçma ki? Gibi saçma sapan sorularla kendimi manyak ediyorum. Ancak hepsinden bağımsız bir sorun var. Sizinle olan bağlarım ve sizin benim üzerimde bıraktığınız tesirin farkındayım. Bu farkındalık da düşüncelerimin bana ait olup olmadığını sorgulatıyor. Yani aslında, sorduğum soruları geçtim, soruların doğmasını sağlayan düşüncelerin (sizinle olan bağlarım ve etkilerin vs.) yine sizlerden kaynaklı olup olmadığı konusunda muallakta kalıyorum. Zihnimde geriye doğru gitmeye ihtiyaç duyuyorum. Beynimin oluşmaya başladığı ilk zamanlara ve dışarıdan anlam yağmurlarının başladığı zamanlara. Keşif. Bu kelimenin bendeki değeri çok büyüktür. En ufak bir gerçeklikten, en büyüğüne kadar hepsinde kendim keşfetmeye çalıştım. Özellikle kendimdekileri. Bir yaramın iyileşmesini, futbol topu peşinde koşma isteğimi, karıncaları izlemenin verdiği zevki, doğanın güzelliğinin büyüleyici tesirini, insanları anlamanın zorluğunu vb. bir çok olguyu kendi içimde çözmeye çalıştım. Kendi zihnimde çıplak olmayı denemeye başlamıştım. Kıyaslama ve bağlama yapıyordum. Kendimi, algıladığım her şeyin içine, yanına, üzerine veya altına bağlayarak yapıyordum. Parça içindeki bütün, bütün içindeki parça. Hangisi olabilirim ki? Belki ikisi birdenim. Emin olamamanın ve kesinliğe olan açlık yüzünden her ikisini de benimsedim. Artık ben vardım. Kendi içimde sizlerden ve her şeyden bağımsız bir ben vardım. Orada neler olduğuna dair bir fikrim yoktu. Ancak keşfetmeye açıktı. İşte, her şeyi birbirine bağlayarak kendi içimde de yolculuğa başladım. Basitlik ve güzellik arttıkça ilgim de artıyordu. Karmaşıklık ile çirkinlik ise tam tersi etki yaratıyordu. Bir muzun kabuğunu açınca kokusunu almam, güzelliğinden etkilenmem ve tadına bakınca haz duymam kadar basitti. Dışarıdaki gerçeklik gibi açıklamalarım ve düşüncelerim de basit olmalıydı. Ama her yerde kaos vardı. Çünkü insanlar vardı. Her şeyi karmaşık bir hâle getiren ve özünden uzaklaştıran insanlar. Ve sürekli konuşuyorlar, bir şeyleri değiştiriyorlar, bir şeyleri çarpıtıyorlar, bir şeyleri ayırıyorlar, bir şeyleri bir yerlere yerleştiriyorlar vb. birçok saçmalığa yapışıp duruyorlar. Beni değiştirebiliyorlar. Çünkü dünyamı değiştiriyorlar. Adapte oluyorum. Adapte oluyorum. Hâlbuki bunu istemiyorum. Ben, dünyamı olduğu gibi yaşamak istiyorum. Başkalarının sonu gelmez etkileri karşısında kendimden vererek değil. Birinci sınıf öğrencisinin matematik öğrenmesi için gerekli duyduğu kaynağın sürekli değişmesi gibi oluyor. Hangi birini anlamaya çalışayım? Hepsini geçtim neden anlamak zorunda kalayım? Kafamın içindeki sesimin yükselişini sağlayan bir çok unsur var. Şimdi, burada duygular devreye giriyor, düşünceler devreye giriyor, toplum dayattığı saçma sapan ahlâk ya da kimlik devreye giriyor veya gerçek benliğimden devreye giriyorlar. Günün sonunda ise bunların hiçbir önemi kalmıyor. Dışarısı gibi içim de kaosa sürükleniyor ve karmakarışık bir hâle geliyor. Uzun yıllar böyle de devam ettim. Kendimden kayıp bir şekilde veya çözülemez bir şekildeydim. Ta ki Arthur amcama denk gelene kadar. Bu okuduğum son kitabıyla Arthur amcamı, yaşamış en büyük düşünce insanı ve varlık olarak görmüş bulunuyorum. Çünkü saf olan gerçeklikleri ve her şeyle olan bağlarımı fark etmemi sağladı. Kendi düşünceleriyle de benim düşünmemi sağlayarak da bunu yaptı. Tıpkı bir hücrenin kendisi için gerekli olanın gizli bileşenlerini bilerek geçiş kapısını ona göre ayarlaması ve ihtiyacı olanın geldiğinde direkt oradan geçiyor olması gibi zihnim de onun çarpttırdığı gerçeklerle doydu. Tekrardan ihtiyaç duyunca ise kendi kendine arayışa geçti. Hücre, bedeni terk etti. Şu anda da buradayım. Sizlere onu anlatmayı deneyecektim. Bunu gerçekten istedim. Ama yapmadım. Çünkü aşağıya onunla bağ kurmanız için ondan düşünceler yazdım. Böyle daha iyi olacağına kanaat getirdim. Bu zamana kadar okuduklarım arasında zenginlik ve güzellik açısından en büyük olan kitap, buydu. O yüzdendir ki, direkt olarak onun tesirine vereceğiniz tepkiye göre hareket etmeniz en iyisi olacaktır. Yukarıda bahsettiğim saçmalıklara aldırmayın. Hepsini Arthur amcanın yanında boşa kürek çektiğimi kanıtlamak için yazdım. Ve belki sizi incelemeye bağlar ya da benim saçmalığım bile olsa kendi başınıza bunun üzerine düşünürsünüz diye. İki yüzlü gibi davranarak karmaşıklık oluşturduğum için de özür dilerim. Velhasıl kelam Arthur amcacım, adamdır! Okuyun ve okutun! İlk Başlık: Denemeler 1-) Dünyanın Istırabı Üzerine "İnsan, entelektüel hazların keyfini çıkarmak kapasitesiyle hayvanları gölgede bırakır. Ve bu hazlar insan için, en basit latife ve sohbetlerden, zihnin en üst düzey başarılarına kadar birçok farklı derecede mümkündür. Ancak bu karşıt bir ağırlıkla dengelenir. İnsanda, ıstırap cephesinde, can sıkıntısı mevcuttur. Bu, hayvanların bilmediği bir şeydir, en azından doğal hallerinde. En zekice evcilleştirilmiş olanlarda ise çok az sezilebilir. Öte yandan can sıkıntısı insan için hakiki bir beladır. İhtiyaç ve can sıkıntısı elbette insan hayatının ikiz kutuplarıdır." 2-) Varolmanın Beyhudeliği Üzerine "Varoluşumuzun, uçup giden şimdiki zaman haricinde dayanabileceği bir temeli yoktur. Bu yüzden, biçimi, esas olarak kesintisiz harekettir ve sürekli peşinden koştuğumuz o sükûnet haline ulaşma ihtimalimiz yoktur. Durum dağdan aşağı koşan bir adamın gidişatına benzer; adam durmaya çalışırsa düşer, ayakta kalmanın tek yoluysa koşmaya devam etmektir. Ya da parmak ucunda dengede tutulmaya çalışılan bir çubuğa veya yörüngesinde karşı konulamaz şekilde ileri doğru atılmayı keserseniz güneşinin içine düşecek bir gezegene benzer. Bu nedenle hareket ve kargaşa, varoluşun temelidir." 3-) Kendinde Şey ve Şeyin Görünüşü Arasındaki Zıtlık Üzerine "Hayatlarımızı içinde sürdüğümüz kararlılıktan şikâyet ediyoruz: Genel olarak varoluşun doğasını anlayamıyoruz; özellikle de kendimizle varoluşun geri kalanı arasındaki ilişkiyi bilmiyoruz. Hayatımız kısa olmakla kalmıyor, bilgimiz de tamamen bu hayatla sınırlanmış durumda, zira ne doğumumuzdan öncesini ne de ölümümüzden sonrasını görebiliyoruz, bu yüzden de bilincimiz geceyi bir an için aydınlatan şimşeğin parlak ışığı gibi adeta: Gerçekten de bir şeytan daha öteye dair bütün bilgilerin yolunu tüm kötücüllüğüyle bize kapatmış da, huzursuzluğun uzun keyfini çıkarıyor sanki." 4-) Yaşama İstencinin Olumlanması ve İnkârı Üzerine "Biraz daha derin düşünme yetisine sahip biri çok geçmeden anlayacaktır ki, insan arzuları birbirleriyle şans eseri karşılaşmalarında zarar ve kötülüğe yol açtıkları anda birbirine günah sayılmazlar; aksine, bu arzular, eğer böyle bir şeye yol açılıyorlarsa, o zaman temelde ve özlerinde günah ve kınanasıdırlar, bu nedenle bütün yaşama İstencinin kendisi de kınanasıdır. Dünyayı dolduran tüm zulüm ve acı aslında sadece, yaşama istencinin somutlaşarak aldığı biçimlerin zorunlu sonucudur ve dolayısıyla da yaşama istencinin olumlanmasına getirilmiş bir yorumdur. Bizzat varoluşumuzun örtük bir suç taşıdığını, ölüm olgusu kanıtlamaktadır." 5-) Gerçek Varlığımızın Ölüm Tarafından Yok Edilmezliği Üzerine "Bir insan öldüğünde, bir kendinde şeyin hiçliğe dönüştüğüne nasıl inanılabilir? İnsanlar, bir insan öldüğünde sadece bir fenomenin son bulduğunu, bu son bulmanın da sadece bütün fenomenlerin biçimi olan zamanda gerçekleştiğini doğrudan ve sezgisel olarak bilirler. Kendinde şey bu olandan etkilenmez. Hepimiz hissederiz ki bizler, birilerinin bir zamanlar hiçlikten yarattığı bir varlıktan daha başka şeyizdir. Ölümün hayatımızı sonlandırabilecek olsa da varoluşumuzu sonlandıramayacağı yolundaki o güven de işte buradan yükselir.", 6-) İntihar Üzerine "Genelde görülür ki, hayatın dehşeti, ölümün dehşetini geçtiği zaman insan hayatına son verir. Ancak ölümün dehşeti kayda değer bir direnç gösterir. Çıkış kapısında muhafız gibi durur. Bu son, sadece negatif bir şey, varoluşun aniden kesilmesi niteliğinde bir şey olsaydı, muhtemelen hayatına çoktan son vermemiş kimse kalmazdı. Fakat bu sonun içinde pozitif bir şey de vardır, o da bedenin yok oluşudur. Beden yaşama istencinin fenomenal biçimi olduğu için de bu caydırıcı bir unsurdur." 7-) Kadınlar Üzerine "Dünyanın bize ait olan tekeşli kısmında, evlenmek, haklarını yarı yarıya kaybederken vazifelerini ikiye katlanan demektir. Oysa yasanın, kadınlara erkeklerle eşit haklar tanırken, onları aynı zamanda erkeklerin aklı gücüyle de donatmış olması gerekirdi. Gerçekte olan ise şudur ki: Yasanın kadınlara tanıdığı hak ve ayrıcalıklar onlar için doğal olanı aştıkça, bu ayrıcalıklardan yararlananların sayısı gitgide düşmektedir. Bu nedenle de geri kalanlar, azınlığa verilen fazlanin miktarı nispetinde kendi doğal haklarından mahrum kalmaktadır. Zira, tekeşliliğin ve tekeşliliğe eşlik ederek kadınları erkeklerle bir tutan (ki hiçbir surette öyle değillerdir) medeni kanunun bir sonucu olarak kadınların keyfini sürdüğü bu gayri tabii ayrıcalıklı konum yüzünden, ihtiyatlı ve dikkatli erkekler, böylesi büyük bir fedakârlık yapıp da son derece eşitliksiz bir anlaşmaya girmekte sık sık tereddüt etmektedirler; öyle ki çokeşliliğin kural olduğu halklardan her kadının geçimi ve bakımı sağlanırken, tekeşli toplumlarda evli kadınların sayısı sınırlıdır ve böylece geriye, geçimi sağlanmayan belli sayıda bir kadın grubu kalır. Söz konusu kadınlar üst sınıflarda ise yaramaz kız kuruları olarak ot gibi yaşarken, aşağı sınıflarda ya bünyelerine uygun düşmeyen, emek yoğun işleri üstlenmek zorunda kalırlar ya da filles de joie (hayat kadını) olurlar. Hayat kadınlarının hayatları da joie'dan (sevinç, mutluluk) olduğu kadar onurdan da yoksundur, ancak mevcut durum göz önüne alınınca, bu kadınlar erkek cinsiyetinin tatmini için gereklidirler. Böylece, kendilerinin geçimini sağlayacak bir erkek bulmuş veya bulmayı makul bir şekilde ümit edebilecek kadınların, yani kaderin kayırdığı kadınların iffetini korumak gibi özel bir vazifeye sahip, varlığı tanınmış bir sınıf meydana getirirler. Sadece Londra'da 80.000 hayat kadını vardır. Peki tekeşliliğin sunağında birer kurban değillerse, nedir bunlar? Bu zavallı kadınlar, bütün küstahlık ve kibriyle Avrupalı hanımefendinin hem kaçınılmaz zıddı hem de tamamlayıcılarıdır. Dolayısıyla kadın cinsiyeti bir bütün olarak ele alınacak olursa, çokeşliliğin kadınlar için gerçek bir faydası vardır. Öte yandan karısı kronik bir hastalıktan mustarip olan, çocuk doğuranmayan veya çok yaşlanan bir erkeğin ikinci bir eş almaması için hiçbir mantıklı bir gerekçe yoktur." 8-) Kendi Kafanla Düşünmek "Birinci sınıf zihinlerin alametifarikası, bütün muhakemelerinin dolaysızlığıdır. Ürettikleri her şey kendi kafalarıyla düşünmenin sonucudur ve dile getirildikleri her yerde böyle bir düşünüşün eseri olduklarını ilan ederler. Gerçekten kendi kafasıyla düşünen kişi, bir hükümdar gibidir. Kendinden üstün kimseyi tanımaz. Vardığı hükümler, tıpkı bir hükümdarın kararları gibi, doğrudan doğruya kendi sınırsız gücünden gelir. Bir hükümdar nasıl emir almazsa o da otoriteleri kabul etmez ve kendi teyit etmeden hiçbir şeyin geçerliliğini kabul etmez." İkinci Başlık: Aforizmalar 1-) Felsefe ve Akıl Üzerine "Sorgulamadan doğru kabul ettiğimiz ve sorgulamayı istesek bile onlara geçici olarak şüpheli dememiz gerekeceği için ciddi ciddi sınayamayacağımıza çok kesin olarak ikna olduğumuzu düşündüğünüz belli önermelere mantığın emri adını veririz. Bu önermelere büsbütün güveniriz, çünkü konuşmaya ve düşünmeye başladığımız andan itibaren bu önermeler bize sürekli söylenegelmiştir. Böylelikle dokumuza yerleşmişlerdir. Öyle ki, onları düşünme alışkanlığımız, tek başına düşünme alışkanlığımız kadar eskidir ve bu ikisini birbirinden ayıramayız." "Akıl bir genişlik boyutu değil, yoğunluk boyutudur. Bu açıdan bakınca, bir insan rahatlıkla on bin kişiye bedel olabilirken, bin ahmağın bir akıllı adam etmemesinin nedeni budur." 2-) Estetik Üzerine "Müzik her yerde anlaşılan gerçek evrensel dildir, bu nedenle de tüm ülkelerde ve yüzyıllardır hiç kesintiye uğramadan büyük bir şevk ve gayretle konuşulagelmiştir. Çok şey anlatan önemli bir melodi kısa zamanda bütün dünyaya yayılır, öte yandan anlam bakımından zayıf kalan ve doğrudan anlattığı hiçbir şey olmayan bir melodi dönüp gider:: Bu da melodinin içeriğinin pekâlâ çok iyi anlaşılabildiğinin bir kanıtıdır. Ancak müzik şeylerden bahsetmez, onun yerine salt iyi ve kötüden bahseder ki bunlar istenç için yegâne gerçekliklerdir: Müziğin kalbe bu kadar çok hitap ederken doğrudan doğruya akla söyleyecek hiçbir şeyinin olmaması bu yüzdendir ve ondan akla da bir şeyler söylemesini talep etmek müziğin kötüye kullanımıdır, nitekim bütün piktoral müziklerde böyle olmuştur, bu da sonuç olarak kesinlikle uygunsuz bir şeydir, hatta her ne kadar Haydn ve Beethoven yoldan saparak böyle besteler yapmış olsalar bile: Bildiğim kadarıyla Mozart ve Rotasını hiçbir zaman bunu yapmamıştır. Zira tutkuların dışavurumu ile şeylerin tasviri bambaşka şeylerdir." 3-) Kitaplar ve Yazarlık Üzerine "Yazarlar; meteorlar, gezegenler ve sabit yıldızlar diye içe ayrılabilir. İlk gruptakiler anlık bir etki yaratırlar. Kafanızı yukarı çevirip "Bak!" diye haykırırsınız ve sonra sonsuza dek kaybolurlar. İkinci gruptakiler, yani hareket eden yıldızlar, çok daha uzun süre dayanırlar. Yakınlıkları nedeniyle çoğu zaman sabit yıldızlardan daha parlak ışıldarlar ve cahiller de onları sabit yıldızlarla karıştırır. Ama bu hareket eden yıldızlar da sonunda yerlerini boşaltmak zorundadırlar, dahası bunlar sadece ödünç alınmış bir ışıkla parıldarlar ve etki alanları sadece kendi yol arkadaşlarıyla (çağdaşlarıyla) sınırlıdır. Sadece üçüncü gruptakiler değişmez mahiyettedir, bunlar gök kubbede sabit ve sağlam durur, kendi ışığıyla parlar ve bütün çağları eşit derecede etkilerler. Çünkü görünüşleri bizim bakış açımız değişince değişmez, zira paralaksları, yani gözlemciye göre yer değiştirme özellikleri yoktur. Diğerlerinin aksine sadece tek bir sisteme (millete) ait değillerdir: Onlar evrene aittir. Ancak ışıklarının yeryüzü sakinlerinin gözlerine ulaşmasının genelde uzun yıllar sürmesi tam da bunca yüksekte oldukları içindir." "İfadenin belirsizlik ve müphemlihi her zaman ve her yerde kötü bir işarettir: Çünkü bu türden yüz örneğin doksan dokuzu da ifadenin müphemliği düşüncenin müphemliğinden kaynaklanır, düşüncenin müphemliği de düşüncenin kendi içinde olan asli bir uyumsuzluk ve tutarsızlıktan gelir, yani hatalı oluşundan. Doğru bir düşünce zihinde belirdiğinde derhal açıklık peşinde koşarak ve çok geçmeden buna ulaşacaktır. Berrak bir şekilde düşünülmüş olanda kendine uygun ifadeyi kolaylıkla bulur. Bir insanın düşünme kapasitesinin sonucu olan düşünceler her zaman kendilerini çok net, anlaşılır ve kesin kelimelerle ifade ederler. Zor, belirsiz, karmaşık ve müphem söylemler meydana getirenler, aslında ne söylemek istediklerini bilmezler. Söylemek istedikleri şey konusunda, düşünce olmak için mücadele veren hayal meyal bir bilinçten ötesine sahip değillerdir: Ancak aynı zamanda bu insanlar çoğunlukla aslında söyleyecek hiçbir şeyleri olmadığını hem kendilerinden hem de diğerlerinden saklamak isterler." Dip Not: Yorumlarda veya özelde tartışmayı memnuniyetle karşılarım. Çekingenliği ve kapalılığı sorularla açığa çıkartabiliriz. (Quidam)
Kitap farkli bölümlerden oluşuyor. daha çok sanki bir deneme tarzinda yazılmış içinde : dünyanın ıstırabı üzerine , intihar ,kadınlar ,kitaplar ..... vs gibi bir çok bölüm var. Gerçekten çarpıcı bilgiler veriyor her bölümünde hayati sorgulatiyor. Ama ayni zamanda da hayattan soğutuyor ben niçin burdayım neden yaşıyorum diye sorgulamaya başliyorsun.. en sevdigim bölümleri ise kadınlar ve intihar üzerine çok çarpıcı bilgiler veriyor. (Coin Servisi)
Borsanın en tepe zirvesini görmüş bir hissenin durmak bilmeyen bir düşüş ivmesi kazandığına şahit oluruz. Bu önlenemez düşüşün bazı alametleri vardır. Hisse gün içerisinde -2, -3, hatta -4 kayıpları görür. Seans bittiğinde bir bakmışsınız ki + kapatarak sözde bir değer kazanmış. Ertesi gün tekrar + açar, akşam seans bitince siz + kapatmasından çarkın içine girmiş biri olarak mutlu olmuşken, bir bakmışsınız - kapatmış, vs. Bu rakamsal oynaklıklar, aslında önlenemez olan düşüşün alameti farikasıdır. Ancak bu oynak riskli rakamsal hareketlerin içerisinde dahi kendisine yatırım yapacak birilerini bulur. Önlenemez düşüşün başladığı bu sarmalda bile hareket kesilmez, borsa kendi çekim alanını oluşturur. Halbuki hisse önlenemez bir düşüş içerisindedir. Dünya bulunduğu zaman dilimi itibariyle tam da bu noktada. Ömrünü yitirmiş bir araba motorunun bir müddet idare etmesi ve bir süre daha hareket edebilmesi için rektifiye yapılır. Ancak belli bir süre sonra yağ kaçırmalar başlar, sürüş düzeni bozulur, duman kaçırır vs. Aracın ömrünün tükendiğinin alameti farikası ise yağ kaçıran bir motordur. Arthur Schopenhauer bu kitapta, modern dünyanın kurguladığı insan modelinin aklından çekip alınan, acı, hüzün, ıstırap keder, ölüm, ölüm ve ötesi, gibi kavramlarla ancak ve ancak var olunabileceği gerçeğini gözler önüne sermiştir. İnsanoğlunun bu zevki sefa, bu şatafat, bu lüks yaşamın hiç bitmeyecek gibi yaşaması da bu hakikatlerin ellerinden, beyinlerinden,ruhlarından çekip alındığının delilidir. İnsanın sınırsız istek ve hiç bitmeyecek zevki sefa içerisinde yaşamalarının alameti farikası ise, insan olma vasıflarının ellerinden çekilip alınmasıdır, unutturulmasıdır. Hangi inanca sahip olursanız olun, insanoğlunun değiştiremediği ve koşulsuz inandığı tek gerçek ölümdür. En basitinden bu koşulsuz kabul ettiğimiz gerçeği bile aklımıza getirdiğimiz, yani bu duyuyla yaşadığımız günler iki elin parmağını geçmez. schopenhauer bu hakikatleri ustalıkla tespit ederken, bir yerde acı ve zevk ile ilgili kurguyu şöyle betimlemiştir; “Zevkin bu dünyada acıya ağır bastığını, veya en azından bu ikisinin eşit olduğu yönündeki iddianın doğru olup olmadığını kısa sürede anlamak isteyen, bir başka hayvanı yiyen hayvanın hisleriyle, yem olan hayvanın hislerini karşılaştırsın” Yani bir Kurdun bir kuzuyu yerken yaşadığı zevkin, koyunun çektiği acıya bir an olsun üstün geldiğini düşünüyorsak, yani zevk ve ıstırap kavramlarına böyle umursamaz ve vicdandan yoksun bir gözle bakıyorsak, insan olma vasıflarına giden yolların kapatılması bize; sözde sorunsuz, acısız bir hayatın parıltılı resitali gösterilip geri çekilmek suretiyle, tehdit edilerek teklif edilmiş demektir. Bu vicdani halleri hayatından çıkarmayı, zevk ve acı örneğindeki gibi, zevkin acıya üstün geldiğini kabul edenlere,karşılığında kariyer basamaklarını hızlıca tırmanma vaadi, yüksek gelirle süslenmiş kusursuz yaşama sahip bir hayat sunulmuştur. İnsanın aşağılık bir varlık olduğunun alameti ise, insan olmasıdır. Arthur Schopenhauer! Yazmış olduğun bir kitabı senin bu noktaya gelmeni sağlayan babana ithaf ederken nasıl övgüyle başladınsa, işini köprüsüz yerine getiremeyenlerin neleri hayatlarından çıkardıklarını, bizimde yerine neleri koymamız gerektiğini anlamamı sağladığın için övgüyle teşekkür ediyorum. Babasının ölüm acısına birde annesinin umursamaz tavırlarının eklendiği bir yaşam sürmüş biri için oldukça etkili muhalif bir kitap olmuş. Ayrıca kadına ve intihara dair tespitlerini okumakta fayda görüyorum. 19.12.2020 02:58 (Mehmet Sabri Çırak)
Kitabın Yazarı Arthur Schopenhauer Kimdir?
Arthur Schopenhauer (d. 22 Şubat 1788, Danzig - 21 Eylül 1860, Frankfurt), Alman filozof, yazar ve eğitmendir. Aynı zamanda Immanuel Kant'ın en çok değer verdiği öğrencisiydi. Schopenhauer, Alman felsefe dünyasındaki ilklerdendir ve dünyanın anlaşılmaz, akılsız prensipler üzerine kurulu nedenselliklerinin olduğunu söyleyerek dikkatleri çekmiştir.Ayrıca Schopenhauer, Nietzsche'nin ilk akıl hocasıdır.
Arthur Schopenhauer Kitapları - Eserleri
- Bilmek ve İstemek
- Düşüncenin Çağrısı
- Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar
- İnsan Doğası Üzerine
- Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine
- Bilim ve Bilgelik
- Felsefe Tarihinden Kesitler
- Hayatın Anlamı
- Aşkın Metafiziği
- Fikirlerin Bilgisi Üzerine
- Eristik Diyalektik
- Akıl Sağlığı
- Ölümün Anlamı
- Din Üzerine
- İdeal ve Gerçek
- Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine
- Güzelin Metafiziği
- Okumaya ve Okumuşlara Dair
- Ölüm ve İçsel Doğamızın Yok Edilemezliği ile Olan İlişkisi
- İstencin Özgürlüğü Üzerine
- Merhamet
- Üniversiteler ve Felsefe
- Hiçliğin Mutlu Sessizliği - Aforizmalar
- Arthur Schopenhauer - Bir Filozofun Huzurunda
- Hukuk, Ahlak ve Siyaset Üzerine
- Hayatın Bilgeliği
- İsteme ve Tasarım Olarak Dünya
- Okumak Yazmak ve Düşünmek Üzerine
- Akıl Zayıflığı
- Varolmanın Acısı
- Aşk ve Cinnet
- Mantıksal Düşünce Doktrini
- Edebiyat Dersleri
- Parerga ile Paralipomena
- Arthur Schopenhauer - Toplu Eserler 2
- Arthur Schopenhauer - Toplu Eserler 1
- Kişilik Oluşumu ve Sorunları
- Yaşamın Bilgece Deneyimleri
- Aforizmalar
- Ruh Görme Üzerine
- Dünyanın Istırabı Üzerine
- İrade Felsefesi
- Mutlu Olma Sanatı
- Kötümserlik Üzerine
- Fikir Mimarları Dizisi 19
- On Women
- Müxtəlif Predmetlər Haqqında Düşüncələr
- The Horrors and Absurdities of Religion
- Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine
- Studies in Pessimism
- Parerga ve Paralipomena 2
- Seçme Yazılar
- Mutluluk Kendi Kendine Yetenlerindir
- Düşünceler
- Kadınlar ve Diğer Konular
- The Art of Literature
- Aklın Yolu
- Writings Of Schopenhauer On Various Themes, Vol. 1
- Aşkın Metafiziği
- Həyat Müdrikliyi Aforizmləri
- Cinsel Aşkın Metafiziği
- Metafizik İhtiyacı
- Doğadaki İsteme Üzerine
- Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar
- Kant Felsefesi Eleştirisi
Arthur Schopenhauer Alıntıları - Sözleri
- les grandes pensées viennent du coeur* Büyük düşünceler kalpten gelir. (Dünyanın Istırabı Üzerine)
- “Her şeyin niçin olduğunun bir temeli vardır.” (Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine)
- Güzelin nadiren yararlı olanla birleştiğini görürüz. Uzun ve narin ağaçlar meyve vermez, meyve ağaçları ufak tefek, bodur ve çirkindir... En güzel binalar, kullanışlı, işe yarar binalar değildir; bir tapınak barınacak bir mesken değildir. (Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine)
- Hafıza düşünülmüş bir şeyi düşünür. (Düşüncenin Çağrısı)
- Okumaksızın geçen boş zaman bir tür ölüm, insanın canlı canlı gömülmesidir(Seneca, 82) (Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine)
- Bir düşüncenin esas yaşamı sadece kelimelerin sınır noktasına varıncaya kadar sürer. Orada taşa dönüşür, donakalır ve hayatı sona erer, fakat hayvan ve bitki fosilleri gibi ölümsüzdürler. Geçirdikleri kısa yaşamları bir kristalin kesilme anına benzer. Çünkü düşüncemiz kelimeleri bulduğu andan itibaren içtenliğini kaybettiği gibi ciddi olmaktan da çıkar. Başkaları için varolmaya başladığı andan itibaren içimizde yaşamaya devam etmesi son bulur, tıpkı bir bebeğin annesinden kopup kendi benliğine adım atmaya başlaması gibi. Şairin de dediği gibi: "Beni itirazla şaşırtmayın! İnsan konuşmaya başladığı anda yanılmaya da başlar." (Edebiyat Dersleri)
- Dünya cehennemin ta kendisidir ve insanlar da bir yandan zulüm gören ruhlar, öte yandan cehennemdeki şeytanlardır (Dünyanın Istırabı Üzerine)
- Dar kafalılık ve ahmaklık her zaman ve her yerde, bütün durum ve koşullarda, anlayıştan, zekâdan ve yetenekten nefret ettiği kadar şu dünyada başka hiçbir şeyden böylesine içten ve yürekten nefret etmez. (Üniversiteler ve Felsefe)
- Kendisinin görgül karakterine dair edindiği kesin bilgi kişiye edinilmiş karakter denilen şeyi sağlar. O kişi iyi ya da kötü kendi özelliklerini ve bu yüzden kendisine ne için inanıp inanamayacağı ya da kendisinden ne beklenip beklenemeyeceğini kesinlikle bilir. Görgül karakteri sayesinde önceden sadece doğallıkla oynadığı rolünü artık artistik ve yöntemli bir şekilde ciddiyet ve kayrayla, söylendiği gibi karakterine hiç vefasızlık etmeden oynar. Kişi ne zaman karakterine sadık kalmazsa kendisi hakkında yanılır. (İstencin Özgürlüğü Üzerine)
- Doyum dilenciye atılan sadaka gibidir, sadaka onu bugün canlı tutar, böylece onun sefaleti yarına uzatılabilir. (İsteme ve Tasarım Olarak Dünya)
- “Yaptığımız her eylemde ilk önce “İnsanlar ne der?” diye düşünmekteyiz. Hayat sıkıntılarının neredeyse yarısı sırf bu yüzden oluşmaktadır.” (Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar)
- Keder içerisinde neşe, neşe içerisinde keder. (Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine)
- Hayat. hayat ismiyle anılır, ama gerçekte ölümdür o. (Hayatın Anlamı)
- Voltaire “Saadet sadece bir rüyadan ibarettir.” der ve ekler:Sinekler örümcekler tarafından,insanlarsa acılar tarafından yenilmek üzere vardırlar. (Merhamet)
- Kavrayışı bir suç, doğumu bir ceza, yaşamı bir iş ve ölümü de bir gereklilik olan bir insan, kendisiyle nasıl gurur duyabilir ki? (İnsan Doğası Üzerine)
- Çünkü her nesne gölge verir; her cisim kesinlikle özgül ağırlığına karşılık gelen bir ağırlıkla düşer... (Ruh Görme Üzerine)
- Hayal gücü mahsulü olan her eser işkenceler içerisindeki insan yüreğinin kasılmalarını ve çırpınmalarını seyrettiğimiz bir gösteri kutusudur. (Hayatın Anlamı)
- Zihinsel bir uğraşı içermeyen boş zaman ölümdür ve diri diri gömülmektir." (Aforizmalar)
- Felsefe, sığınılacak bir limandan çok çıkılan bir yolculuğa benzer. (Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine)
- Bu sıkılma hali varoluşun kendi içinde değersiz olduğunun dolaysız bir kanıtıdır, çünkü sıkılma hali varoluşun boşluğunu algılamaktan başka bir şey değildir. (Dünyanın Istırabı Üzerine)