Edebiyat Mutluluktur - Zülfü Livaneli Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Edebiyat Mutluluktur kimin eseri? Edebiyat Mutluluktur kitabının yazarı kimdir? Edebiyat Mutluluktur konusu ve anafikri nedir? Edebiyat Mutluluktur kitabı ne anlatıyor? Edebiyat Mutluluktur kitabının yazarı Zülfü Livaneli kimdir? İşte Edebiyat Mutluluktur kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Zülfü Livaneli
Yayın Evi: Doğan Kitap
İSBN: 9786050911473
Sayfa Sayısı: 244
Edebiyat Mutluluktur Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Zülfü Livaneli, Vatan gazetesindeki köşesinde çok zevk aldığı, hayatını adadığı edebiyat konusunda görüşlerini paylaşmak ve özellikle de "yüreğini kanatlandıran sözlere sevdalanmış" yazar adaylarına faydalı olmak için "Edebiyat Notları" yazmaya başlamıştı. Don Kişot'tan Karacaoğlan'a, Tolstoy'dan Yaşar Kemal'e, Güneş-Dil Teorisi'nden Nâzım Hikmet'e, film müziklerinden @ işaretine kadar pek çok kişi ve konuya değinen bu yazılar kısa sürede büyük ilgi gördü, sadık bir okur kitlesi oluşturdu. Edebiyat Mutluluktur'da bu yazılardan ince elenip sık dokunarak seçilmiş yazıları ve Livaneli'nin "Benim Gözümden Yaşar Kemal" ve "Edebiyat Üzerine" başlıklı iki konuşmasını bulacaksınız.
(Tanıtım Bülteninden)
Edebiyat Mutluluktur Alıntıları - Sözleri
- "Dünyada okunmayı bekleyen o kadar iyi kitap var ki." Anthony burgess
- "Anlamayı öğreniyorum inanmayı yitirmenin pahasına" Nâzım Hikmet
- Ne var ki, çağımızda kapitalizm, edebiyat sanatına kötülük ederek iki ayrı edebiyat yarattı. Kitabı metalaştıran piyasa, edebiyatı “popüler edebiyat” ve “yüksek edebiyat” olarak ikiye böldü. Ve sonunda iş öyle aşırı bir noktaya geldi ki, büyük okur kitlelerine sabun köpüğü gibi eften püften eğlendirici kitaplar sunulurken, kimsenin okumadığı ve “gerçek edebiyat” olduğu sanılan bazı eserler yayıncılar, ajanslar ve kendini seçkin gören bir avuç insanın oyun malzemesine dönüştü.
- Hayatta yapılan her güzel iş gibi, kitap da zevk alarak okunmalı. Edebiyat, ne kadar derin düşünceler anlatılırsa anlatılsın, bunları okura zevk verecek, sayfaları sabırsızlıkla çevirtecek, hatta “Aman bitmesin” dedirtecek bir biçime büründürme sanatıdır.Bütün büyük yazarlar, bunu başardıkları için büyüktürler. Siz hiç Cervantes, Dostoyevski, Tolstoy, Dickens, Gogol, Flaubert, Stendhal, Márquez okurken sıkılan, öf pöf eden birini gördünüz mü? Ben görmedim.
- Ey sevgili okur! Eğer bir kitap kendini okutamıyorsa, ilerlemiyorsa, o zaman derhal o kitabı kaldırıp atmak ve dünyada okunmayı bekleyen nitelikli eserlere yönelmek en iyisi. Kapitalizmin kafa karıştırıcı ürün pazarlama tekniklerinden kurtulmanın tek yolu, kendi okuma zevkinize güvenmektir.
- Kapitalist dünyanın gerçek edebiyatı halk kitlelerinden uzaklaştırmasının ve bunu bir “entelektüel oyun” haline getirmesinin bir amacı var elbette. Çünkü söz sanatları, her zaman tehlikeli sayılmıştır. İnsanları düşünmeye, sorgulamaya, bilinçlenmeye, başkaldırmaya davet eder. Her iklimde, her rejimde ve yüzyıllar boyunca şairlerin, yazarların hapsedilmesinin hatta öldürülmesinin temel nedeni budur. Ama bugün gelinen nokta, böyle yöntemlere gerek bırakmıyor. Çünkü edebiyat ikiye bölünerek halktan söküldü, dışarı atıldı, oyuncak haline dönüştürüldü. Türkiye, bu konuda en dikkat çekici ülkelerden biri. Devletin onlarca yıllık temel amaçlarından biri, halkın siyasetle ve sanatla ilgilenmemesini sağlamaktı. Özellikle de edebiyatın halktan uzaklaştırılması önemliydi.
- İnsan soyunun en korkunç edebiyati: öldürmek, en kötü huyu ise alışmak.
- Yalan, utançtan çok daha büyük bir kusurdur
- Huzursuzluk sadece, evreni ve kendini sorgulayan “bilinç”e bağlıdır. Bu yüzden bilinç hastalıktır, bilinçsizlik ise sağlık. Rus edebiyatı bu temayla doludur; insanlar sürekli kıvranır, huzursuzluğa kapılır, bir düşünce ve ruh cehenneminde yaşar. Bugünkü maddeci dünyamıza benzemiyor, değil mi! Evet, benzemiyor ama bu düşünce ortamı geçerliliğini yitirdikten, böyle tipler dünya yüzünden silindikten sonra bile, 19. yüzyılın büyük Rus romanı görkemini korumakta.
- Edebiyatın öldürülüşü, saflıktan, aymazlıktan ya da sadece züppelikten gelmiyor. Edebiyat bilinçli olarak öldürülüyor. Çünkü “Önce söz vardı” kuralı gereği söz sanatları, kitleleri düşündüren, harekete geçiren ve isyan ateşini körükleyen en köklü sanat.Tanrı bile insanlara kitaplar yoluyla seslendi.Darwin, Marx, Freud, Einstein dünyayı kitaplarla değiştirdi.Bu yüzden gerçek edebiyat “kapitalist diktatörlük” için tehlikeli bir tür.
- Siz hiç Cervantes , Dostoyevski,Tolstoy ,DickensGogol,Flaubert,Stendal,Margueez okurken sıkılan öf pöf eden birini gördünüz mü???ben görmedim
- Farklı görünme çabası sıradanlığın göstergesi değil midir? Gerçekten farklı olan bir kişi, neden farklı olduğunu kanıtlamaya uğraşsın?
Edebiyat Mutluluktur İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Postmodern edebiyat ya da farklı tür eserlerin verilebilmesi için öncelikle olağan edebiyatta ustalığını göstermek gerektiğine katılıyorum. Picasso'nun realist çizim konusunda da gayet başarılı olduğuna eminim. İnsanlar nedense her konuda uçmak istiyor kanatlanmadan. Ayrıca Postmodern düşünceleri ve yazıları olan kimselerin gereksiz kasıntılılaştıkları da çokça görülüyor çünkü direkt farklı olmak amaçlanıyor. nasıl yazmalıyım sorusunun birinci cevabı "farklı yazmalıyım" oluyor. Farklı aşırı iyi yazmanın olağan bir sonucu ve aşırı iyi yazmanın gerekliliklerindendir. Lakin ilk eserlerinde bir yazarın mükemmeli yaratamayacağı apaçık değil midir? O halde neden boyunuzdan büyük işlere kalkışıyorsunuz, Postmodern edebiyat büyük kalemlerin işidir , geleceğin büyük kalemlerinin işi değil. Ki zaten devrimsel olan her eser postmoderndir ve her büyük eser de devrimseldir yani her büyük eser Postmoderndir. Livaneli beğenilmeyle iyi olmak arasında ilişki olmadığını söylüyor ama muhtemelen kendisi de kendisini bu kadar kişi beğendiği için beğendiğinin farkında değil. bu kadar kişi beğeniyorsa herhalde beğenilmeye değerimdir düşüncesine engel olamazsın,bu imkansiz . Bu yüzden gözler önünde olmak kötüdür. aşırı düşük seviyeleri arasında orta seviye Nirvana gibi gözükür bu yüzden Livaneli kendisinin inanılmaz bir yazar olduğunu sanıyor. Kitabın yarısı 3 kuruşluk, herkesin bileceği bilgiler ile ilerliyor ve inanılmaz bir sığlıkta. Düşüncelerinin gerçekten de bir sistemin sonucu olarak ortaya çıkmadığı apaçık ortada. Pek bir düşüncesi de yok açıkçası, ki zaten olmasını da bekleyemeyiz çünkü Livaneli gayet sıradan bir adam. insanlar tarafından sevilişi ya da övülüşü bu gerçeği değiştirmez. Jane austenin reddedilişi Çoğu klasik eserin aslında klasik olmasından dolayı sevilmeye devam ettiğinin kanıtıdır, Jane Austen'e laf etmiyorum, müthiş bir yazar ancak okurların bir çoğu bu eserleri "Beğenildiği" için beğeniyor, koyun psikolojisi zaman içerisinde birike birike, çok sevilen eserler ortaya çıkartıyor. Şunu da fark etmek lazım, editörler satılacak kitapları arıyor, başyapıtları değil, bu yüzden Jane Austen'in şu anki editörler tarafından reddedilmesi anormal değil, Edebiyat gibi, Müzik gibi, Resim gibi Sanat alanlarının piyasası olması tek tip güzellik algısı yaratılmasına neden oluyor, elbette bu kadınlar ve moda için de geçerli. Güzel olarak etiketlenen kadınların aslında güzel değil "Kusursuz" olduğunu görmek zor değil, o dönemki güzellik algısı neyse tam olarak ona uygun kadınlar yaratılıyor. Yalnızca kendisi üzerinde yaratılan güzellikle varolan kadınların da benliği kayboluyor. (Polycephaly)
zülfü livaneli, kitapların 'okunması için' okunabilir olması gerektiğine inanan ve bunu kitaplarına tutarlı bir şekilde geçirebilen bir yazar. süslü dil ve anlatımın yazarın bir ego tatmini olduğunu, bunun okunurluğu azalttığını düşünüyor. ayrıca sırf kitap yazmış olmak için değil, anlatacak bir şeyinin olması gerektiği için yazmak lazım diyor. "her şeyde olduğu gibi edebiyatta da modalar egemen oluyor ama bunlar benim hiç ilgimi çekmiyor. son otuz kırk yılda, kitapların kendi içinde bir oyun oynaması, bir kitaptan başka bir kitap çıkarmak veya bir kişiliğin ikiye bölünmesi gibi öğelere ağırlık veren postmodern edebiyat modası var. bir de kitap ne kadar zor okunursa derinliği o kadar fazla olur anlayışı egemen. bu anlayış yanlıştır. buna karşı hepimiz mücadele edelim" livaneli, sadece türkiye'de yaşayıp dar kalıplarda yaşamış bir entelektüel değil; müzik için, düşünceleri için, yazmak için zorlu yollardan geçen, bu uğurda hapis yatmış olan hümanist bir insan. avrupa'da, amerika'da, asya'da konferanslara katılıp çok sayıda çok yönlü insan tanıyan bir yazar, düşünür, müzisyen, yönetmen, politikacı. kendi deyimiyle bir polimat. edebiyattan felsefeye, mitolojiden insanlık tarihine, sanattan gündelik yaşamın sosyolojik eleştirisine kadar ve birçok enteresan anektodlarla dolu bu denemesini öneririm. onun da dediği gibi, bir kitabı elinize aldığınızda kendini okutamıyorsa o kitabı bir kenara atın ve başka birine yönelin. dünyada okunacak sayısız kitap var. işte bu kitap, kenara atılacak türden değil, kendini okutabilen bir kitap. hemen her sayfada altını çizmek isteyeceğiniz kelimeler, isimler, anektodlar, pasajlar var. hatta baktım bazı not etmelik kısımların altını çizmek yetmiyor, sayfayı yıldızlayıp bir yere not ettim. bu yerleri yazayım: syf 30 -> seçtiği kitaplar syf 75-77 -> rönesans ve polimatlık syf 135-139 -> faşizm, entelektüellik, komünizm syf 190-191 -> felsefe ve şiirin doğu-batı kıyası syf 201-206 -> türkiye ve dünyada aristokrasi syf 230-232 -> tek yönlü kültür alışverişi sözün özü: deneme, kişinin bilgi donanımı açısından biçilmiş kaftan bir edebiyat türü. zülfü livaneli de bu örneğinde hakkını iyi vermiş. okuyalım.. (dr. kadirpamuk)
EDEBİYAT MUTLULUKTUR kitabin ismi başli başına bir efsane. En azından benim için böyle. Gerçekten edebiyat mutluluktur. Deneme kitaplarını seviyorum. Zülfü Livaneli'de bu isi güzel yapmış. Okuduğum ikinci kitabı yazarın. Deneme anlamında daha iyilerini okudum kesinlikle. Ancak Livaneli' nin kitabı sık sık tekrara düşmüş konularla dolu. Bununla birlikte genel olarak sevdim. Deneme sevenler için önerebilirim. . . .Kapitalizmin kafa karıştırıcı ürün pazarlama tekniklerinden kurtulmanın tek yolu, kendi okuma zevkinize güvenmektir. (Sh 21) . .Edebiyatta en büyük marifet, süsleme başarısını veya yazar yeteneğini değil, hikayenin duygusunu hissettirmektir. (Sh 49) . . .O dönemlerde mesela kelimesi dışlamıştı. Yerine "örneğin" denilmesi isteniyordu. Ne var ki "örneğin" , "mesela" nin dilimizde tuttuğu yeri karşilamiyordu. ( sh 208) (Aysel Akkanat)
Kitabın Yazarı Zülfü Livaneli Kimdir?
Zülfü Livaneli, (d. 20 Haziran 1946, Ilgın), Türk müzisyen, senarist, politikacı, yazar ve yönetmen.
İlk yılları
Tam adı Ömer Zülfü Livanelioğlu’olup, aslen Artvin’in Yusufeli ilçesinden olan Livanelioğlu ailesinin büyük dedeleri Ömer Efendi 93 Harbi’nde Artvin’in Ermeni ve Rus işgaline uğraması üzerine Erzurum’a gelerek Ahmet Muhtar Paşa’nın ordusuna katılmıştır.
Ömer Efendi Harput Redif Taburu’na mülazım rütbesiyle atanır. Daha sonra burada çıkan çatışmada şehit düşer. Ömer Efendi’nin tek oğlu olan Zülfü Efendi, Türkiye’nin muhtelif yerlerinde sorgu hakimi olarak görev yapar. Soyadı Kanunu çıktığında babasının geldiği Artvin/Yusufeli/Livane Sancağına izafeten Livanelioğlu soyadını alır. Zülfü Efendi’nin erkek çocuklarından üçü de hakim olmuştur. En büyükleri ve Zülfü Livaneli'nin babası olan Mustafa Sabri Livanelioğlu, Yargıtay Başkanlığı’na kadar yükselmiştir.
Kariyeri
Ankara Cumhuriyet Lisesi mezunudur. Daha sonraki tarihlerde ABD Fairfax Konservatuarı'nı bitirmiştir. Zülfü Livanelioğlu bağlama çalmayı teyzesi Nazmiye (Türeli) Yücel'in eşi olan eniştesi Turhan Yücel'den Ilgın'da yaşadığı yıllarda ve yaz tatillerinde öğrendiğinde, eniştesi Turhan bey'in kendisine hayatını değiştirecek bir sermayeyi hediye ettiğinden haberi yoktu.
Zülfü Livaneli, müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı ve eserleri Joan Baez, Maria Farantouri, Maria del Mar Bonet, Leman Sam gibi onlarca yerli ve yabancı sanatçı tarafından yorumlandı. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300'e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.
Türkiye'den ansızın ayrılarak İsveç'e sürgün yıllarında bulaşıkçıklık dahil muhtelif işlerde çalışan Livaneli'nin en büyük arzusu bir gün Türkan Şoray ile tanışabilmek ve o zaman Türkiye'de suçlanan kişilerin uğrak yeri haline gelen İsveç'te bulunan ünlü yazar, gazeteci veya şairlerle karşılaşabilmekti.
Bugüne kadar dört uzun metrajlı film yönetti: "Yer Demir Gök Bakır", "Sis", "Şahmaran" ve "Veda". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "AltınAntigone" ödülüne layık görüldü. "Sis", "En iyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi birçok televizyon şirketine satıldı.
Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk-Kul Forumu'nda yer aldı.
Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov, Mikis Theodorakis gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.
1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, 1978 yılında yaptığı "Nazım Türküsü" adlı albümde Nazım Hikmet'in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.
"Arafatta bir çocuk", "Geçmişten Geleceğe Türküler", "Sis", "Orta Zekalılar Cenneti", "Diktatör ile Palyaço", "Sosyalizm öldü mü", "Engereğin Gözündeki Kamaşma" ve "Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm" ve "Mutluluk" ve Leyla'nın Evi, Sevdalim Hayat, Son Ada ve Sanat Uzun, Hayat Kisa, Serenad kitaplarının yazarı olan Livaneli, hâlen Vatan Gazetesi'nde köşe yazarlığına devam etmektedir. Sanatçı uluslararası kültür çevrelerinde tanınmakta ve saygı görmektedir.
Ömer Zülfü Livaneli Ülker Hanım'la evlidir ve bir kızı vardır. Kızı Aylin Livaneli eğitimi ve yaptığı pek çok işten sonra müzik ile ilgilenmiş. 5 albüme imza atmıştır. Müziğe ara veren Aylin Livaneli şuan yurt dışında ekonomi üzerine eğitim almaktadır. Yayınlanmış 3 kitabı bulunmaktadır. Livaneli vejetaryendir.
19 Mayıs 1997 tarihinde, Ankara Hipodrom meydanında verdiği konsere 500.000 kişinin katılmasıyla Türkiye'nin en büyük konserini gerçekleştirme ünvanını kazanmıştır.
Siyasi kariyeri
Livaneli 1994 yerel seçimlerinde, Sosyaldemokrat Halkçı Parti'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday oldu. Anavatan Partisi'nin adayı İlhan Kesici, Refah Partisi'nin adayı Recep Tayyip Erdoğan ve Doğru Yol Partisi'nin adayının Bedrettin Dalan olduğu çekişmeli seçim sürecinde oyların %20,30'unu alan Livaneli üçüncü geldi. Erdoğan ise %25,19'luk bir oranla Belediye Başkanı seçildi. Livaneli, 2002 genel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'den İstanbul milletvekili seçildi. Partinin 13. Olağanüstü Kurultayı'nda yeter sayıda imza bulamadığı için genel başkan adayı olamadı ve parti yönetimini ağır şekilde suçlayarak istifa etti. Livaneli, istifasını açıklarken şunları söyledi:
"CHP yönetimi, Atatürk'ün laik, devrimci, halkçı, çağdaş ve reformcu çizgisini 21. yüzyıla taşıyamadığı için ülkemizi içinden çıkılması güç bir siyasi karmaşaya sürükledi. Bu büyük tarihsel ve siyasi kaymayı engelleyebilmek ve CHP'yi özündeki devrimci, reformcu ilkelere tekrar kavuşturabilmek için, parti içinde her düzeyde büyük çaba harcadım. Ama ne yazık ki bu çabalar da diğerleri gibi sonuçsuz kaldı. Partideki muhalif fikir ve kişileri yok etme alışkanlığı, bu kurultaydan sonra da bir kıyıma dönüşerek devam ediyor. CHP içinde kalarak mücadele etme yolları artık tükendi. Parti, örneği görülmemiş bir şekilde antidemokratik ve oligarşik bir yapıya dönüştürüldü."
Zülfü Livaneli Kitapları - Eserleri
- Serenad
- Son Ada
- Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm
- Leyla'nın Evi
- Engereğin Gözü
- Mutluluk
- Edebiyat Mutluluktur
- Arafat'ta Bir Çocuk
- Harem
- Sevdalım Hayat
- Bütün Kuşların Uykusu
- Kardeşimin Hikayesi
- Son Ada'nın Çocukları
- Veda
- Konstantiniyye Oteli
- Diktatör ile Palyaço
- Sanat Uzun Hayat Kısa
- Orta Zekâlılar Cenneti
- Yaşar Kemal
- Dünya Değişirken
- Arkadaşıma Veda
- Gorbaçov'la Devrim Üstüne Konuşmalar
- Huzursuzluk
- Atatürk’ün İzinde
- Elia ile Yolculuk
- Sosyalizm Öldü mü?
- Gölgeler
- Nefesim Nefesine
- Rüzgarlar Hep Gençtir
- Sis
- Şapka
- Gökyüzü Herkesindir
- Bizi Sürükleyen Nehir
- Balıkçı ve Oğlu
- Mutluluk
Zülfü Livaneli Alıntıları - Sözleri
- Halkın "Kurtar bizi baba." diye sığındığı bir başbakan, depremde çöken hastane için "Canım, 29 yıl ayakta durmuş ya!" derse, kıyamet niye kopmaz? Deprem bölgesinde can çekişen insanların çadırını, ekmeğini dağıtamayan devlet, nasıl bir devlettir? Ve halk, televizyon kamerası karşısında, neden "Allah devletimizden razı olsun." der? Dünyanın her köşesinden gönderilen yardım malzemesini çalan halk, nasıl bir halktır? Erzincan'da gördükleri kabalık, becerisizlik, cehalet ve kötü niyet kargaşasından dehşete düşen İsviçreli ekip "Ne haliniz varsa görün!" diyerek çekip gitmekte haklı mıdır, değil midir? Dış ülkelerden gelen yardım ve ekip gönderme taleplerini 48 saat cevaplamayan Dışişleri Bakanlığı, ne derece başarılı bir bakanlıktır? Siz bu soruları soranlardan mısınız, yoksa bu sorulara kızanlardan mı? (Diktatör ile Palyaço)
- Her şeyi bırakıp uzaklara gitmek isteğim büyüyordu içimde... (Serenad)
- Nesine yar nesine Ölürüm ben sesine Bir daha vursa idi Nefesim nefesine" (Nefesim Nefesine)
- İyiler her zaman kötüleri yenecek kadar güçlüdür. Yeter ki, güçlerinin farkına varıp birleşsinler. (Son Ada'nın Çocukları)
- bu yaşam, en ufak bir çabaya bile değmezdi (Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm)
- "Aşk diye ballandıra ballandıra göklere çıkardıkları şeyin anlamıyor bir türlü." (Leyla'nın Evi)
- " Bir yer var iyiliğin ve kötülüğün ötesinde. Seninle orada buluşacağız." Mevlana (Huzursuzluk)
- Hep umutlu hep iyimsersin. Bunlar güzel özellikler ama bazen gerçekleri görmeni engelliyor (Son Ada'nın Çocukları)
- Her şeyini yitiren bir insanın son sığınağı onurdur. (Bizi Sürükleyen Nehir)
- Düşmanlık dolu bir dünyaydı bu. Niye bu kadar anlayışsızdı insanlar, birbirine karşı? Niye sırtlan gibi dişlerini gösteriyorlardı? (Arafat'ta Bir Çocuk)
- üzüntü çürütür insanı diye uyarıyor, ama kızmak iyi gelir, ferahlarsın diyordu: “Sakın ola hiçbir şey için üzülme ama bol bol kız, öfkelen, dövüş, savaş, küfret ama üzülme. İnsanı üzüntü çürütür.” (Elia ile Yolculuk)
- Köydeyken, çocuğun çok karnı agrirdi. Ağrıyı çeksin diye sabahları yalınayak toprakta yürütürlerdi. (Bütün Kuşların Uykusu)
- Keşke; kan revan, hapis, zulüm, ölüm orucu yerine, binbir çiçekli kültür bahçesinin mis kokuları arasında yaşayabilseydik. Yaşar Kemal'in türkülerini paylaşabilseydik. (Yaşar Kemal)
- "Tıpkı baban gibisin. Hep umutlu hep iyimsersin. Bunlar çok güzel özellikler ama bazen gerçekleri görmeni engelliyor." (Son Ada'nın Çocukları)
- Alçalmaya başladık, diyor pilot ah diyorum, çoktan be kaptan çoktan alçalmaya başladık biz. (Gökyüzü Herkesindir)
- Zayıflığını gösterecek kadar güçlü ol. (Bizi Sürükleyen Nehir)
- Doğrudur; kitap okumak karın doyurmuyor. Ancak karnı tok, beyni boş adamlardan çektiğimiz kadar hiç kimseden çekmedik. (Serenad)
- ...yüreğim sızlayarak seni özlediğimi bilmeni isterim. (Son Ada)
- Aşk, insanın içindeki karanlığa da çok yakın, aydınlığa da. (Sanat Uzun Hayat Kısa)
- "Ağzımı açtım sonra kapadım; o kadar korkmuştum ki bir şey söyleyemedim. Bildiğim tüm sözcükleri unutmuştum." (Şapka)
Editör: Nasrettin Güneş