Edebiyat Nasıl Okunur - Terry Eagleton Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Edebiyat Nasıl Okunur kimin eseri? Edebiyat Nasıl Okunur kitabının yazarı kimdir? Edebiyat Nasıl Okunur konusu ve anafikri nedir? Edebiyat Nasıl Okunur kitabı ne anlatıyor? Edebiyat Nasıl Okunur PDF indirme linki var mı? Edebiyat Nasıl Okunur kitabının yazarı Terry Eagleton kimdir? İşte Edebiyat Nasıl Okunur kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Terry Eagleton
Çevirmen: Elif Ersavcı
Yayın Evi: İletişim Yayınları
İSBN: 9789750517631
Sayfa Sayısı: 220
Edebiyat Nasıl Okunur Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bir edebi metnin özellikleri nelerdir? Hangi unsurlar bir metni edebi eser olarak okunmaya değer kılar? Karakteri tipten ayıran incelikler nasıl ortaya çıkar ve esere nasıl bir zenginlik katar? Bir kullanma kılavuzu ile bir edebi metni birbirinden ayırt eden noktalar nelerdir? Terry Eagleton Edebiyat Nasıl Okunur'da bu basit soruları ele alarak, edebiyat eleştirisinin temel çerçevesini çiziyor. Bir metnin açılış cümlesinden, eser içinde yer alan karakterlere, anlatının yapısı ve özelliklerinden eserin nasıl yorumlanacağına ve nihayet bir edebiyat eserini iyi, kötü ya da vasat olarak tasnif etmeye yarayacak ayrımları tek tek inceliyor. Eagleton metnini bir tekerlemeden günümüzün çoksatar eserlerine, Tolstoy'dan Nabokov'a, Hamlet'ten Harry Potter'a geniş bir örnek dökümü yaparak oluşturuyor. İroniyi ihmal etmeyen zengin bir bakışla yazılmış, zevkle okunan bir eleştiri klasiği…
Edebiyat Nasıl Okunur Alıntıları - Sözleri
- "Eğer bir yazar kraliyet sarayı "Buckingham"ı sürekli olarak "Fuckingham" şeklinde yanlış yazıyorsa, yazarın siyasi bir mesaj verdiğini varsayarız, mürekkep yalamadığını değil."
- "Birinin acısını paylaşmakla (sempati) hislerini hissetmek (empati) farklı şeylerdir."
- Edebi kişiliklerin geçmişi yoktur. Harold Pinter'ın oyunlarından birini sahneleyen bir tiyatro yönetmeni, yazara oyundaki karakterlerin sahneye çıkmadan önce neler yaptıklarını sorar. Pinter cevaben "Sana ne?" der. jane Austen'ın romanı Emma'nın kahramanı Emma Woodhouse biri onu okuduğu müddetçe vardır. Eğer belli bir anda okunmuyorsa yokluğa karışır. Emma, Emma'nın sonundan sağ çıkmaz.
- "Gerçekçi romanlar genellikle kurgu değil, yaşanmış olayların raporlarıymış gibi davranmaya çalışır. Okurun varlığını kabul etmek, yaratılan gerçeklik havasını bozma riski taşır."
- Sorun şu ki, eğer bütün erdemler normal karakterlere gidiyorsa, hayatın bütün renkleri de ucubelerin oluyor. Kimse Fagin'le biraları yuvarlamak varken Oliver Twist'le portakal suyu içmek istemez. Serserilik saygınlıktan daha caziptir her zaman. Viktorya dönemi orta sınıfı normalliği tutumluluk, sağduyu, sabır, iffet, uysallık, özdisiplin ve çalışkanlık şeklinde tanımladığından beri, bütün eğlencenin şeytana kalacağı belliydi. Böyle bir durumda en iyi seçenek anormalliktir.
- "Edebi" eser derken kastettiğimiz şey, kısmen, ne söylediği nasıl söylediğine dayanarak alınması gereken eserdir. İçeriğin, içeriğin sunulduğu dilden ayrı düşünülemeyeceği yazı türüdür. Edebi eserlerde dil, gerçekliğin yahut deneyimin basit bir aracı değil, esasıdır."
- Bu kısa eleştiri alıştırmalarında size edebiyat eleştirisinde uygulanabilecek farklı stratejileri göstermeye çalıştım. Bir pasajın ses dokusunu inceleyebilir, önemli görünen muğlaklıkların üzerine gidebilir yahut dilbilgisiyle sözdiziminin nasıl işe koşulduğuna bakabiliriz. Pasajın kendi sunduğu şeye karşı sergilediği duygusal tavırlar çözümlenebilir ya da ortaya çıkan paradokslara, uyumsuzluklara ve çelişkilere odaklanılabilir. Söylenen şeylerin üzerinde durulmayan içerimlerinin izini sürmek de kimi zaman önemlidir. Bir pasajın tonunu ve bu tondaki değişimleri ya da gidiş gelişleri değerlendirmek de bir o kadar verimli olabilir. Yazının kesin niteliğini belirlemeye çalışmak da faydalı olabilir. Yazı kasvetli, rahat, dolambaçlı, gündelik, kısa ve öz, bezgin, üstünkörü, teatral, ironik, lakonik, süssüz, rahatsız edici, duyumsal, güçlü ve daha pek çok şey olabilir. Bütün bu eleştiri stratejilerinin ortak noktası, dil karşısındaki yüksek hassasiyetleridir. Yalnızca ünlem işaretleri bile bir iki eleştirel yorum hak edebilir. Bunlara edebiyat eleştirisinin "mikro" yanları diyelim. Bir de karakter, olay örgüsü, tema, anlatı gibi "makro" meseleler var, şimdi sıra onlarda."
- "Zaten ahlâkın hislerle pek ilgisi yoktur. Kafasının yarısı uçmuş birini görünce midenizin bulanması, ona yardım etmeye çalıştığınız müddetçe önemli değildir. Buna karşılık, kanalizasyon çukuruna düşen biri için yoğun bir merhamet hissetmeniz, onu kurtarmak zorunda kalmamak için soluğu hemen yan sokakta alıyorsanız size yılın insanlık ödülünü kazandırmaz."
- Her şeyin anlatıya dökülebileceği, ama anlatıya dökülmesi gereken hiçbir şeyin olmadığı bir dünyada yaşıyoruz.
- Şu halde olay örgüsü anlatının bir parçasıdır, tamamı değil. Olay örgüsüyle genellikle bir hikayenin öne çıkan aksiyonunu kastederiz. Örgü, karakterlerin, olayların ve durumların birbirine nasıl bağlandığını gösterir. Anlatının mantığı yahut iç dinamiğidir. Aristoteles'in Poetika'sına göre, olay örgüsü "hikayedeki rastlantıların ya da yapılan şeylerin kombinasyonudur".
- Tarihte umut yoktur. Joyce'un Stephen Dedalus'unun sözlerini uyarlarsak, tarih, modernizmin uyanmaya çalıştığı bir kabustur.
- Ama niteliklerin kendileri ortak para birimi gibidir. Yalnızca benim delicesine kıskanç olabileceğimi iddia etmek, cebimdeki bozukluğa başka hiç kimse öyle demezken metelik demekten daha mantıklı değil.
- "Anlam dile aittir ve dil bizim kolektif bir şekilde dünyaya verdiğimiz anlamı süzer. Anlam serbest yüzmez. Aksine, gerçekliği işleme şekillerimize, toplumun değerlerine, geleneklerine, varsayımlarına, kurumlarına ve maddi koşullarına bağlıdır. Son kertede, konuştuğumuz şekilde konuşmamızın sebebi yaptığımız şeylerdir. Bir dili değiştirebilmek için en azından yaptığımız şeylerin bir kısmını değiştirmemiz gerekir. Kelimelere içkin, sabit bir anlam söz konusu değildir. Öyle olsaydı çeviri diye bir şey mümkün olmazdı."
- Belki her hikayenin merkezinde karanlık bir yürek vardır.
Edebiyat Nasıl Okunur İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bir kitap okumak, bir kitap yazmak kadar zordur.: "Edebiyat nasıl okunur?" Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Bu konu hakkında incelemeyi okuyacaklara vaaz verecek kadar kendimi yetkin görmüyorum. Bu incelemede yazacaklarım, İngiliz Edebiyat Eleştirmeni Eagleton'ın düşüncelerinin bende bıraktığı izlenimler olacaktır. Edebiyat hepimizin bu sitedeki ortak gayesi. Kimimiz günlük dertlerimizden, telaşlarımızdan kaçmak, kimimiz merakımızı gidermek, kimimiz bakış açımızı genişletmek, kimimiz de boş zamanlarımızı değerlendirmek için edebiyat şemsiyesi altına sığınmışız. Zaman zaman kendimize "Edebi bir metin nasıl okunur?", "Doğru bir okuma yapıyor muyum?" ya da " Okuduklarım neden aklımda kalmıyor?" gibi sorular sormaktayız. Ayrıca zamanımızın azlığından ve okunacak kitapların çokluğundan dolayı da serzenişlerde bulunuyoruz. Kabul edelim ki, okumayı düşündüğümüz bütün kitapları okuyamayacağız. Bu yüzden dar zamanımızda doğru kitaplara yönelmemiz gerekiyor. Arjantinli yazar Alberto Manguel, "Kendini yanlış yerde, yanlış kitapla bulan ruha acıyın." diyor. Yazar burada 'yanlış kitap' tabirini bilinçli olarak seçmiş. Kitaplara iyi ve kötü sıfatlarını yakıştırmıyor. Kaldı ki kitap, okuyan kişinin o anki ruh haline, okuma kültürüne, birikimine ve beklentisine göre değişir. Aynı kitabı okuyan farklı kişiler aynı duyguları hissetmediği gibi; aynı kitabı iki üç defa okuyan kişi de her okumasında farklı duygular hissedecektir. Kötü diye nitelediğimiz kitaplar belki de yanlış yerde, yanlış zamanda okuduğumuz yanlış bir kitaptır. Mesela okuma merdiveninin ilk basamaklarında Proust, James Joyce gibi yazarlar ile karşılaşırsak bu doğru bir zamanlama olmaz ve biz okuyucular bu yazarlar ve eserleri için "anlaşılmaz" ya da "zor" gibi ifadeler kullanırız. Bazı kitapların sırası, bazı kitapların ise zamanı vardır. Zamanından önce bir kitabı okuyup yazara haksızlık da edebiliriz. Öyle ki bazen bir kitabı okuyup anlamak için onlarca kitap okumak gerekir. Goethe'nin de dediği gibi, "Bir kitap okumak, bir kitap yazmak kadar zordur." Benim bu sözlerden anladığım, kitapların okunurken biraz daha emeğe ihtiyaç duyduğudur. Eagleton kitapta anlatı, örgü, karakter, dil, okur faktörü gibi birçok konuyu ele alarak okumanın çok yönlü bir uğraş olduğundan bahsediyor. Yazar okumanın bir etiği, nasıl okuduğumuzun bir anlamı olmalı derken "Edebi bir eser nasıl okunur?"u dört başlık altında toplamış. 1- Ön Hazırlık Okuyacağımız kitapların seçimi önemlidir. Yanlış yerde, yanlış zamanda, yanlış bir kitapla karşılaşmamanın ilk adımı kitap seçimidir. Yazar obur okuma diye adlandırabileceğimiz, yani bir konuya odaklanmadan önümüze her çıkan kitabı okumaya çalışmanın yanlış olduğunu söylüyor. Bu tür okumalar okumanın verimini düşüreceği gibi, zihnimizde bir dağınıklık da yapacaktır. Ön hazırlık aşamasında güvenebileceğimiz kaynaklardan yararlanmak gerekir. 2-Yazar ve Kitap Hakkında Araştırma Yapmak Yazarı ve kitabı belirledikten sonraki ikinci adım ise önce yazar, sonra ise kitap hakkında araştırma yapmaktır. Bana göre yazarı, yazıldığı dönemi ve ne için yazıldığını bilmek kitaptan verim almanın en önemli yoludur. Daha iyi anlaşılması için bu aşamayı, birçoğumuzun okuduğu Orwell'ın Hayvan Çiftliği kitabı ile örneklendirmek istiyorum. George Orwell ve yaşadığı dönem hakkında derinlemesine bilgisi olmayan bir okur, kitabı basit bir fabl tarzı yazılmış eser olarak görebilir. "Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir." alıntısının altında yatan sebepleri bilmeden, kulağa hoş gelen bir söz dizimi olarak okuyup geçiştirebilir. Ya da kitabın ana düşüncesi olan "Özgürlüklerini savunamayanların ödedikleri bedel ağır olur." cümlesi sıradan bir cümle olarak gelebilir. Halbuki Hayvanlar Çiftliği mecazi bir dille yazılmış, siyasi bir hiciv romanıdır. Kitabı okumaya başlamadan önce Stalin döneminin bilinmesi gerekir. Okuyucu, dönemi bilirse kitaptaki birçok karakterin de gelişigüzel seçilmediğini, herbirinin ayrı bir kişiyi temsil ettiğini görür. Yani kitabı okurken Koca Reis'in Karl Marx ve Lenin'i, Napolyon'un ise Stalin olduğunu anlamak, kitabın pembe bir kapak ve üzerindeki şirin bir domuz resminden çok daha fazlası olduğunu kavramaktır. 3-Derin Okuma Eagleton'a göre bir edebi eseri okuyan okur, kitabın atmosferine, söz sanatlarına, dil bilgisine, noktalama işaretlerine ve ve ritmine karşı her zaman hazır bulunmalıdır. Okumak biriktirmektir ve genel olarak tekrarlardan oluşur. Edebiyatın görevlerinden birisi de bize bildiğimiz şeylerin canlı imgelerini göstermektir. Şu ana kadar söylenmemiş ya da insanların hayalinde canlanmamış imge yok gibidir. Nasıl ki şimdiki zaman, geçmişin getirdikleri ise, gelecek zamanda şimdinin götürdükleri olacaktır. Özetle, yeni dediğimiz bir edebiyat eseri bile kendinden önceki metinlerin kalıntılarından oluşur ve değişim ile devam eder. Aslında çok kitap okumak farklı şeyler görmek değildir. Okuduğumuz kitaplardan farklı anlamlar çıkarabilmek için derin okumalar yapmak gerekir. Herakleitos, "Asla iki kez aynı kitabı okumazsınız " derken bir kitabı tekrar okurken farklı kişiler olduğumuzdan bahseder. Bizler derin okumalar sayesinde farklılaşırız. Bir kitabı okurken anlatılan konu ile ilgili bir film izlemenin, bir müzik dinlemenin ya da internette bir araştırma yapmanın kitabın bizde bırakacağı izleri kalıcı hale getireceğini düşünüyorum. Yani bir konu ya da olay hakkında ne kadar çok şeyi yaşantılarsak kitabı daha iyi sindirebiliriz. 4-Değerlendirme Değerlendirme, kitap bittikten sonraki aşamadır. Kitabı kapattıktan sonra üzerinde düşünme, mümkünse aklımızda kalanlardan notlar çıkarma, inceleme yazma ve kitabı tartışma kitaptan verim almanın en iyi yoludur. Çok yönlü bir sanat dalı olan edebiyatı dar bir yola sokup " Edebiyat işte böyle okunur." demenin de doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum tabii. Bunlar Terry Eagleton'ın düşünceleri üzerinden benim çıkarımlarımdır. Her okur edebiyat yolculuğunda zaman içinde değişip gelişerek kendi metodunu oluşturacaktır diye düşünüyorum. Herkese İyi okumalar. Edebiyat ile kalın. (Mustafa A.)
Kitapları Yorumlamak Üzerine: “Kitapları Nasıl Okumalı”dan sonra ikinci hayal kırıklığım. Bir kere kitabın başlığıyla içeriği uyumlu değil. “Edebiyat Nasıl Okunur” çok şey vaat eden iddialı bir başlık ki kitabın bu manada hakkını verdiğini düşünmüyorum. “Kitapları Yorumlamak Üzerine” gibi bir başlık çok daha uygun olurdu bence. İkincisi kitap Açılışlar, Karakterler, Anlatı, Yorum, Değer şeklinde beş bölümden oluşuyor ancak bir sistematik yok, giriş-gelişme-sonuç bile yok bölümlerde. Yazar kendini serbest çağrışıma bırakıp aklına gelenleri belli bir sıra gözetmeksizin yazmış sanki. Ben belirgin ana fikirler çıkaramadım bu bölümlerden. Parça parça yaptığım çıkarımların da kitap okurken ne işime yarayacağını kestiremiyorum. Açılış bölümünde çeşitli eserlerin giriş cümlelerini incelemiş. Romanların açılış cümleleri kitabın küçük bir modelini sunduğunu söylüyor. Sanırım buna çok itiraz eden olmaz. Sonraki bölümlerde karakter ve anlatının modernizm, realizm, romantizm, postmodernizm gibi edebiyat akımları bağlamında karşılaştırmasını yapmış. Bu akımları pek bilmiyorsanız onlar da bayağı havada kalıyor. Yorum kısmında yazarın oldukça ayrıntılı bir şekilde Büyük Umutlar’ı ve kısaca Harry Potter’ı çözümlediği bir yer vardı, kitapta en faydalı ve anlaşılır bulduğum kısım burası oldu. Ama yine aynı kısımda “Mee Mee Kara Koyun” isimli şiirin sayfalarca yorumlanmasına gerek var mıydı bilemiyorum. Son olarak değer bölümünde ise hangi kitapların okumaya değer olduğuna ilişkin sonuca bağlanmayan bir tartışma yürütülmüş. Eagleton, bir sanat eserinden zevk almakla ona hayranlık duymak aynı şey değildir diyor. Gerçekten mi? Kitabın ironik bir dille yazıldığı söylenmiş kitap tanıtımında. Evet, yazar zaman zaman günümüz popüler figürlerine atıf yapmış, esprili bir dil kullanmaya çalışmış ama bunun dozunun kaçtığı yerler de var bence. Örneğin, “Çin Seddi, bir muzun kabuğunu soyma becerisi olmaması açısından gönül yarası kavramına benzeyebilir mesela.” ne demek? Anlayan varsa beri gelsin. Şunu da belirteyim kitabın genelinde aşırı bir yorumlama durumu var. Ne alakası var ya, bundan bunu nasıl çıkarmış dediğim yorumlar oldu ama yazar yorumlamanın sınırsızlığını, hatta kitabı yazanı bile aştığını göstermek için bunu yaptığını söylüyor. Yine de fazla geveze bir üslup. İşin açığı bu gibi edebiyat kuramı ve eleştiri kitaplarını okumanın zamanlaması konusunda kafam karışık. Önemli eserleri okumadan önce okusanız anlamıyorsunuz, sonra okusanız bazı şeyleri unutmuş oluyorsunuz. Mükemmel bir zamanlama yapmak mümkün değil gibi görünüyor. Yine de bir tercih yapılacak olursa iyi bir edebiyat altyapısı oluşturduktan sonra bu tip kitapları okumak, anlamak için daha az enerji sarf etmenizi sağlayacaktır diye düşünüyorum. Ayrıca, bu kitabın Marksist eleştiri kuramına göre yazıldığını öğrendim ki bu tip kitapları anlamak için eleştiri kuramlarını ve eleştirmenin hangi kuramı benimsediğini de bilmek gerekiyor. Kimseyi yanıltmak istemem, yazara da haksızlık etmek istemem. Ben kendimi ancak edebiyata giriş seviyesinde görüyorum. Belki tüm önemli eserleri yalayıp yutmuş, eleştiri kuramlarına hakim sağlam bir edebiyat okuru olsaydım bu kitap bana daha fazla hitap edebilirdi. Bundan sonra bu tip kitaplara biraz daha mesafeli yaklaşacağım sanırım. Umarım bu yazım benim gibi edebiyat kuramı üzerine kitaplar okuyup okumama konusunda kafası karışık olanlara bir nebze faydalı olur. Çevirmene not: Konvansiyon sözcüğü kitap boyunca gözümü tırmaladı, böyle İngilizce’den bozma bir sözcük yerine Türkçe’de yerleşik bir sözcük kullanılabilirdi. (Yasemin)
Kitap okurken biraz tekdüze okuduğumu fark ettim ve bunun için internette biraz araştırma yapıp bu kitabı aldım. Yazar kitapta edebiyat eleştirisi nasıl olabilir bunu irdeliyor. Bir yazıyı –roman, şiir ya da tekerleme- farklı yönlerden bakıp değerlendiriyor. Bir kitapta belki de, kitabın yazarının bile aklına gelmeyen çeşitli bağlantılar kuruyor. Farklı edebi metinler üzerinden örnek gösterip anlatıyor. Edebiyat tarihinde oluşmuş farklı düşünceleri ve akımları da inceliyor. Okuru sıkmayan esprili bir anlatımı da var. Kitap okumaya farklı açılardan bakmak isteyen varsa öneririm. (seray şimşek)
Edebiyat Nasıl Okunur PDF indirme linki var mı?
Terry Eagleton - Edebiyat Nasıl Okunur kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Edebiyat Nasıl Okunur PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Terry Eagleton Kimdir?
Terence "Terry" Eagleton (d. 22 Şubat 1943, İngiltere), İrlanda asıllı İngiliz akademisyen ve yazar. Edebiyat ve kültür teorileri uzmanı. Özellikle Marksist edebiyat kuramı üzerine çalışmaları ile tanınır. Şu anda Manchester Üniversitesi'nde görevlidir.
Eagleton'ı özgün bir edebiyat kuramcısı olarak düşünmek mümkündür. Marksizm'e dayalı materyalist bir eleştiri teorisi oluşturmaya çalışmıştır. Kurduğu Marksist teori birçok eleştirmenin çalışmalarının kuvvetli ve etkili yönlerinin sentezinden oluşmaktadır. Genelde modernite ve modernizm üzerine eğilmektedir. Postmodernizme temel olarak itiraz etse de, yine de tümden yadsımamaktadır.
Eagleton doktorasını Cambridge Üniversitesi, Trinity Koleji'nde yaptı. Marksist edebiyat eleştirmeni Raymond Williams'ın öğrencisiydi. Kariyerine 19. ve 20. yy edebiyatları üzerine çalışarak başladı. Sonradan Williams'ın Marxist edebiyat kuramına yöneldi. Oxford Üniversitesi'nin Wadham, Linacre ve St. Catherine's Kolejleri'nde görev aldı. 1960'larda Slant etrafında toplanan sol eğilimli bir Katolik gruba katıldı ve birkaç teolojik makale ve bir de kitap yazdı, Towards a New Left Theology (Yeni Bir Sol Teolojiye Doğru). Bu eserin Türkçe çevirisi bulunmamaktadır.
Daha yakın bir zamanda Eagleton kültürel çalışmaları daha geleneksel edebiyat teorisiyle birleştirdi. Son zamanlardaki yayınları teolojik alanlara tekrar ilgi duyduğunu gösteriyor. Eagleton üzerindeki önemli bir diğer etki de psikanaliz oldu ve İngiltere'de Slavoj Zizek çalışmalarının önemli bir savunucusudur.
Halen New Statesman, Red Pepper ve The Guardian gibi önde gelen İngiliz yayınlarında politik olaylar üzerine yorum yazıları yayınlanmaktadır.
Terry Eagleton Kitapları - Eserleri
- Azizler ve Alimler
- William Shakespeare
- İngiliz Romanı
- Hayatın Anlamı
- İdeoloji
- Walter Benjamin ya da Bir Devrimci Eleştiriye Doğru
- Edebiyat Olayı
- Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi
- Tatlı Şiddet
- Kötülük Üzerine Bir Deneme
- Şiir Nasıl Okunur
- Marx Neden Haklıydı?
- Kültür Yorumları
- Kuramdan Sonra
- Estetiğin İdeolojisi
- Postmodernizmin Yanılsamaları
- Edebiyat Kuramı
- Tanrı'nın Ölümü ve Kültür
- Edebiyat Nasıl Okunur
- Aykırı Simalar
- İyimser Olmayan Umut
- Kapı Bekçisi
- Milliyetçilik Sömürgecilik ve Yazın
- Güç Mitleri
- Radikal Kurban
- Eleştiri ve İdeoloji
- Kültür
- Eleştirmenin Görevi
- Mizah
- Akıl, İnanç ve Devrim
- Trajedi
Terry Eagleton Alıntıları - Sözleri
- Belki de hayatın anlamı nefes alıp vermek kadar basit ve farkında olmaksızın şu an yapmakta olduğum bir şeydir. (Hayatın Anlamı)
- Bilgi, alışkanlık ve töre ürünüydü. Ahlak da, benzer şekilde, hiçbir metafizik temeli olmayan bir insan icadıydı. (Tanrı'nın Ölümü ve Kültür)
- Sanat, güncel toplumsal sorunlardan ne kadar uzaklaşırsa o kadar siyasileşir. (Kültür)
- Kısaca kültür, diğer insanlardır. (Kültür Yorumları)
- Nasıl bilimde bir doz mitoloji varsa mitte de Aydınlanmacı bir öğe vardır. (Akıl, İnanç ve Devrim)
- Karnaval keşmekeşi, tersyüz etme küstahlığı, putkırıcılığın kıkırdayışı: Bunlar tarihsel materyalizm için çelişkinin şakası ve onun haz verici salımı olan derin komedinin alternatifleri değil, uğraklarıdır. (Walter Benjamin ya da Bir Devrimci Eleştiriye Doğru)
- Kafayı çekiyorlardı. Yattıkları yerden aşağılanmanın acısını çekmektense, bu acıyı sırtlanmış oluyorlardı böylece. (Azizler ve Alimler)
- kendilerini kendi sırtlarında günlük bir yük gibi taşıyorlardı. (Azizler ve Alimler)
- Egoistlik doğal halimizdir; iyi olmak ise hayata dair bir dizi karmaşık beceri öğrenmemizi gerektirir. (Kötülük Üzerine Bir Deneme)
- "Birinin acısını paylaşmakla (sempati) hislerini hissetmek (empati) farklı şeylerdir." (Edebiyat Nasıl Okunur)
- İnsani kudretlerin modern çağdaki kadar serbest bırakıldığı başka tarihsel bir dönem yoktur; bunun sonucu olarak zincirlerinden boşaldığı o kudretlerce böylesi hükmedilme riski altında olduğu bir başka dönem de yoktur. Max Weber’in öne sürdüğü gibi, “Antik dönem tanrıları akın akın, büyübozumuna uğramış ve böylece gayrişahsi güçler haline gelmiş olarak mezarlarından çıkıyor, hayatlarımız üzerinde egemenlik kurma mücadelesi veriyor ve birbirlerine karşı ezelden beri devam eden savaşlarına kaldıkları yerden devam ediyorlar.” (Trajedi)
- Gelişmiş kapitalist sistem doğası gereği tanrıtanımazdır. (Akıl, İnanç ve Devrim)
- İyimserlik midemi bulandırıyor. Tam bir sapkınlık. Cennetten düştüğü günden beri insanın evrendeki işi bihakkın ıstırap çekmek olmuştur (İyimser Olmayan Umut)
- Tanrı ve evren toplanınca iki etmez. (Akıl, İnanç ve Devrim)
- “Tanrı’dan özerkliğini çekip alan insanlık, karşılığında tahtından Söylem ile indirilecektir.” (Edebiyat Olayı)
- Amerikan gençliginin konuşması- garip, iğrenç, acayip, ürkünç:- gerçekten de, modernizm ortaya çıkmadan önce edebi gerçekliliğini bulabileceğimiz en yetenekli hasmı olan Gotigin söylemidir. Kötü niyetli baronlar, şehvet düşkünü papazlar, kurban edilmiş bakireler, ürkütücü harabeler, küf kokan zindanlar: Bu abartılı tiyatro eserleri büyük edebiyat türleri olarak- özellikle akıl çağında baskı altındakileri temsil eden kadınların bakış açısından görülmüyor olsalar bile -aydınlanma anlayışının radikal eleştirisini dile getirmişlerdir.. Gotik, grotekstin merhametsiz ışıltısının yarattıgi ucube bir gölge, endişelerini ve bir türlü vazgeçemedikleri hayallerini kurguya emanet etmiş olan bir orta sınıf toplumunun politik bilinçsizliğidir. (Aykırı Simalar)
- Edebiyatta yaşanan yeni bir işbölümüyle roman, şimdi fikirler ve kurumlarla ilgilenen bir toplumsal form olarak görülmeye, şiirin ise kişisel hisleri muhafaza ettiği düşünülmeye başlanmıştı. Sanki lirik şiir bütün şiir türünü tanımlıyor gibiydi. (Şiir Nasıl Okunur)
- Hegel konusunda fazla bir şey bilmese de, Henry'nin de kendine göre bir felsefesi vardı. Kimi zamanlar, 'Burada bir tek biz yokuz,' diyerek kendi görüşünü bildirirdi. 'Burada' sözcüğüyle, çalıştığı mağazayı değil, evreni kastediyordu. Onda ayrıca, depoda çalışan ve kendisinden daha pragmatik olan iş arkadaşlarını rahatsız eden, yaslı ve metafizik bir taraf da vardı. Böylesine geniş kozmik yorumlarında, pezevenkçe bir şey vardı. Cinselliğe ve kadınlara o kadar düşkün değildi, ama cebinde, 'yetmiş altı santimlik kontrol edilemez bir alete' sahip Korsikalı bir balıkçı hakkında yazılan bir gazete haberinin küpürünü saklardı. Depodaki erkekler, bu uzunluğun gevşekken mi yoksa sertken mi ölçüldüğü konusunda ateşli tartışmalara girerlerdi. Fakat Henry'nin bu canavarımsı organa duyduğu ilginin, cinsellikle değil, bilimsellikle ilgili olduğunu hissediyordum. Bu, onun evrene duyduğu ilginin bir parçasıydı. Aynı zamanda, iş arkadaşları tarafından tartışılan çok kültürlü biriydi. Bana bir defa, etnik gruplara karşı olmadığını söylemişti. 'Lehler, İskoçlar, Amerikanlar, Hintliler, Yunanlılar ve hepsi.' Sonra bir süre düşünmüş ve eklemişti: 'Engelleyici İtalyanlar.' Liberal bir çoğulcuydu, fakat eleştiriden de uzak durmazdı. Bu da ortak yanlarımızdan biriydi. (Kapı Bekçisi)
- Kanserin tedavisini muhtemelen bulacağız ama cinayetin değil. (İyimser Olmayan Umut)
- İçinde yaşadığımız, Beckett'ın oyunlarını andıran evrendi, hem özenli hem de saçmaydı. Her şey hem açık seçik hem de silikti, tuhaf bir gizem ve saydamlık karışımından oluşuyordu. (Kapı Bekçisi)