Engereğin Gözü - Zülfü Livaneli Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Engereğin Gözü kimin eseri? Engereğin Gözü kitabının yazarı kimdir? Engereğin Gözü konusu ve anafikri nedir? Engereğin Gözü kitabı ne anlatıyor? Engereğin Gözü kitabının yazarı Zülfü Livaneli kimdir? İşte Engereğin Gözü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Zülfü Livaneli
Yayın Evi: Doğan Kitap
İSBN: 9786050904222
Sayfa Sayısı: 168
Engereğin Gözü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Hiç bu kadar güzel bir kitap okumadım.
-Elia Kazan-
Balkan Edebiyat Ödülü / 1997
Yıllardır Topkapı Sarayı'ndaki hücresinde kapalı tutulan Şehzade, hiç beklemediği bir anda tahta çıkarılır, böylece iktidarın tek sahibi olur.
Haremağası Süleyman ise Habeşistan'dan koparılıp hadım edilerek saraya getirildiğinden beri onun en sadık kulu ve "iktidarsızlığına rağmen" Harem'in tek hâkimidir. Valide Sultan'ın iktidar hesaplarıyla oğlunu yeniden hapsettirmesi, ilişkileri iyice içinden çıkılmaz bir hale sokacaktır.
Engereğin Gözü, Haremağası ile Padişah arasındaki köle-efendi ilişkisi aracılığıyla, "bakışıyla her canlıyı kımıltısız hale getiren bir engereğin bile gözünü kamaştıran" iktidarın büyüleyiciliği üzerine alegorik bir roman. Bir yanıyla da bir "dil şöleni": Zülfü Livaneli, Evliya Çelebi'nin, Naimâ'nın ve Türkçenin büyük dil ustalarının izini sürüyor.
(Tanıtım Bülteninden)
Engereğin Gözü Alıntıları - Sözleri
- Kimilerine eksik bir adam gibi görünsem de, yüreğim biliyor ki, şu anda dünyada, yaşamının anlamına varmadan kader rüzgârının önünde sürüklenip giden milyonlarca kişiye göre fazlalıklarım da var.
- "Mutluydum ve ömrüm böyle sona erecek sanıyordum, ama yanılmışım."
- "Kötülüğü yenmek, iyiliği yenmekten daha zor."
- "Kimilerine eksik bir adam gibi görünsem de, yüreğim biliyor ki, şu anda dünyada, yaşamının anlamına varmadan kader rüzgârının önünde sürüklenip giden milyonlarca kişiye göre fazlalıklarım da var."
- "Dirisinden esirgenen saygı ölüsüne gösterilecek."
- "Herkes bir ölüm görür."
- Zaman zaman, bana gösterdikleri saygı zekâmın ve bedenimin üstünlüklerine değil de sadece elimdeki sopayı bağlamış gibi geliyor; hepsinden kuşkulanıyorum ama sonra kimsenin bu kadar aptal ve kör olamayacağını düşünüp avunuyorum.
- Şimdi ,dirisinden esirgenen saygı ölüsüne gösterilecek.
- Gece ile gündüz birbirinin yardımcısıdır Hünkarım, onlar birbirine zıt değildir. Göster bakalım dünyada hangi şey kötüdür ki onda iyilik olmasın ve hangi şey iyidir ki onda kötülük bulunmasın?
- "Melek bilgisiyle, hayvan da bilgisizliğiyle kurtuldu, insanoğlu bu ikisi arasında keşmekeşte kaldı."
- Kafeste korkudan aklını kaçırmak üzere olan çocuğun, bir anda milyonlarca insan öldürmeye yetkili olması, ölümü bile anlamsız, sıradan ve olağan kılmıştı.
- Kötülük ve iyilik bir tek şeydir, parçalanamaz. İyilik, kötülükten ayrı değildir.
- Melek bilgisiyle, hayvan da bilgisizliğiyle kurtuldu, insanoğlu bu ikisi arasında keşmekeşte kaldı.
- Hırıldayan sesiyle "Ben kimim Ağa?" diye soruyordu bana. "Kafes arkasında idam bekleyen şehzade iken de aynı insandım, padişah iken de. Şimdi de aynı kulum. Kolum, bacağım, yüzüm, ellerim, ayaklarım, gözlerim aynı. Niye beni bir tahta çıkarıp bir öldürüyorlar? Demek ki kader benim elimde değil."
Engereğin Gözü İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Burda incelediğim ilk kitabım. Çok ilginç ki Engereğin Gözü de Zülfü Livaneli' nin ilk kitabı. Genel olarak Zülfü Livaneli kitaplarını beğeniyorum. Serenad'la başlayan serüvenim, Huzursuzluk, Kardeşimin Hikayesi, Leyla' nın Evi, Mutluluk' la devam etti. Bunu da beğendim. Tarih okumayı seven biri olarak okurken keyif aldım. Bu romanı Habeşistan' dan İstanbula cani bir şekilde hadım edilerek getirilen bir siyahi köle olan Süleyman' ın dilinden okuyacağız. İnsanın gözünü karartan iktidar hırsı en temel konusu. Anne oğlunu iktidarsız yapıyor, çinili köşke tıkıyor, abi 19 kardeşini öldürüyor falan. İnsan inanmak istemiyor bir ana öz evladına düşmanlık yapıyor falan. Her ne kadar yazar tarihi bir roman değil dese de tarihten bilgi ve izler mümkün. Deli İbrahim, IV. Murat, 17. yy. Nitekim o dönemle ilgili birçok bilgi barındırıyor. Osmanlı hanedanının vahşi yaşantısı gözler önüne seriliyor. Padişahımız çok yüce gönüllü, akrabalarını öldürmek yerine gözlerine mil çekiyor sadece. Yaşatarak cezaların en büyüğünü veriyor mübarek. Zaten bu dünyada adam öldürmeyen hükümdar mı olurdu ?Padişah Hazretleri kadın sevmediği için ne sarayda ne dışardan kadın görmek istemiyordu. Sırf bu yüzden topuklarına zilli papuçlar yaptırmıştı.Bu sesi duyan kadın korkudan en yakın yere saklanırdı nefesini tutarak? Harem güzel kadınların raks, müzik eşliğinde keyfi sefa ettiği bir yer değildi asla. On dört yaşında evinden yurdundan edilen ay beyaz tenli kadınların duvarın arkasını asla göremediği, en keyfi şekilde hamile bırakılıp denize atılan kadınlardı bunlar çığlıkları duyulmayarak. Velhasıl efendim yüzyıllar geçmiş fakat kadın olmanın zorluğu hala geçmemiştir. Cariyeler padişahın gözüne çarpar da onun yatağında geçirdikleri üç beş saat sonunda bir erkek çocuğuyla meyvelenirse talihleri değişiyordu. Kahve, tütün falan yasak tabi o dönemler. Kahve içtiği halde keyif veriyor diye yasaklayan bir Şeyhülislam efendi var! Yasak olan kahve valide sultana serbestmiş o ayrı hüsran!! Hele tütün içen birini bulup öldürmeyi zevkli bir oyun haline getirmişler. Bostancılar evin damına çıkar, bacaları koklarlar. Koku aldıkları evleri basar evin erkeğini kapının önüne sererlerdi. En beğendim Harut ile Marut, Leylek ile Yılan hikayeleri. Bir de insanın hem iyi hem kötü olduğu gerçeği kısımlarıydı. Melek bilgisiyle, hayvan da bilgisizliğiyle kurtuldu. İnsanoğlu ikisi arasında keşmekeşte aldı. Bu mesaj Apocalipto'yu getirdi aklıma. Gözü doymaz, yıkıcı, kararsız , insan. Kararsızlığı hem hayvan hem melek olmasında. Bu da iyiliğin de kötülüğün de parçalanamaz oluşunu, iyilik kötülükten ayrı değildir, gerçeğini gözler önüne seriyor.. Okuyun efendim. Ben bir günde bitirdim. Tam kafa dağıtmalık kitap falan filan işte.. (Leyla Kaplan)
Roman, Habeşistan Çöllerinden getirilip, yolculuğu esnasında acımasızca hadım edilen saraydaki bir zenci kölenin ağzından anlatılıyor. Engereğin gözü; osmanlı taht kavgasını, haremi, entrikaları, cellatları, iktidar hırsını ve dönem padişahı Deli İbrahim'i eşsiz bir üslupla anlatan Livaneli kitabıdır. Arka plan olarak osmanlı sarayı kullanılsada tarihi değil psikolojik bir roman okuyoruz. Her dönemin içinde farklı farklı hesaplaşmalarin ölümlerin dayatmalarin despotça yer aldığı zamanlar olduğu gibi bu kitapta da osmanlı döneminde işlenen kardeş katilliği üzerine pek çok cümle okuyacaksınız. Kitap güzeldi hayranlıkla anlatılan osmanlı saraylarının içine bir bakış gibiydi öve öve bitirilemeyen haremlere bir de bu kitaptan bakın derim… (İlhan avcı)
Bir solukta okuduğum ve her sayfasını büyük bir merakla çevirdiğim kitaplardan biri oldu. Osmanlı tarihinden yola çıkarak her dönemin anlatıldığı bir kitap.Bu kitapta tarih sadece bir arka plan ve bu tarih sahnesinde insan psikolojisinin derinliklerine inilmiş. İnsanlarin sahip olduğu güç onları bazen bir sultana bazen de bir köleye dönüştürebiliyor..Padişahlar değişir ama bu cümle aynı kalır: Padişahım çok Yaşa.. (Sirius...)
Kitabın Yazarı Zülfü Livaneli Kimdir?
Zülfü Livaneli, (d. 20 Haziran 1946, Ilgın), Türk müzisyen, senarist, politikacı, yazar ve yönetmen.
İlk yılları
Tam adı Ömer Zülfü Livanelioğlu’olup, aslen Artvin’in Yusufeli ilçesinden olan Livanelioğlu ailesinin büyük dedeleri Ömer Efendi 93 Harbi’nde Artvin’in Ermeni ve Rus işgaline uğraması üzerine Erzurum’a gelerek Ahmet Muhtar Paşa’nın ordusuna katılmıştır.
Ömer Efendi Harput Redif Taburu’na mülazım rütbesiyle atanır. Daha sonra burada çıkan çatışmada şehit düşer. Ömer Efendi’nin tek oğlu olan Zülfü Efendi, Türkiye’nin muhtelif yerlerinde sorgu hakimi olarak görev yapar. Soyadı Kanunu çıktığında babasının geldiği Artvin/Yusufeli/Livane Sancağına izafeten Livanelioğlu soyadını alır. Zülfü Efendi’nin erkek çocuklarından üçü de hakim olmuştur. En büyükleri ve Zülfü Livaneli'nin babası olan Mustafa Sabri Livanelioğlu, Yargıtay Başkanlığı’na kadar yükselmiştir.
Kariyeri
Ankara Cumhuriyet Lisesi mezunudur. Daha sonraki tarihlerde ABD Fairfax Konservatuarı'nı bitirmiştir. Zülfü Livanelioğlu bağlama çalmayı teyzesi Nazmiye (Türeli) Yücel'in eşi olan eniştesi Turhan Yücel'den Ilgın'da yaşadığı yıllarda ve yaz tatillerinde öğrendiğinde, eniştesi Turhan bey'in kendisine hayatını değiştirecek bir sermayeyi hediye ettiğinden haberi yoktu.
Zülfü Livaneli, müziği ile birçok ulusal ve uluslararası ödül aldı ve eserleri Joan Baez, Maria Farantouri, Maria del Mar Bonet, Leman Sam gibi onlarca yerli ve yabancı sanatçı tarafından yorumlandı. Kültür, sanat ve politika alanında Türkiye’nin önemli isimlerinden birisi olan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 300'e yakın besteye ve 30 film müziğine imzasını attı.
Türkiye'den ansızın ayrılarak İsveç'e sürgün yıllarında bulaşıkçıklık dahil muhtelif işlerde çalışan Livaneli'nin en büyük arzusu bir gün Türkan Şoray ile tanışabilmek ve o zaman Türkiye'de suçlanan kişilerin uğrak yeri haline gelen İsveç'te bulunan ünlü yazar, gazeteci veya şairlerle karşılaşabilmekti.
Bugüne kadar dört uzun metrajlı film yönetti: "Yer Demir Gök Bakır", "Sis", "Şahmaran" ve "Veda". Valencia Film Festivali'nde "Altın Palmiye" ve 1989'da Montpelier Film Festivali'nde "AltınAntigone" ödülüne layık görüldü. "Sis", "En iyi Avrupa Film Ödülü"ne aday gösterildi. Sanatçının filmleri Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İsviçre ve Japonya'da gösterime girdi ve BBC, WDR, İspanya, Kanada ve Japon televizyonları gibi birçok televizyon şirketine satıldı.
Ekim 1986'da Cengiz Aytmatov'un daveti üzerine Federico Major, Yaşar Kemal, Arthur Miller ve diğer ünlü sanatçı ve düşünürlerin katıldığı Kırgızistan ve daha sonra Wengen, Granada ve Mexico City'de toplanan Issyk-Kul Forumu'nda yer aldı.
Livaneli, Elia Kazan, Jack Lang, Vanessa Redgrave, Arthur Miller, Mikhail Gorbaçov, Mikis Theodorakis gibi ünlü kişilerle birlikte dünya kültürünün ilerlemesi ve dünya sanatlarının gelişmesine katkıda bulunmak üzere çalışmalarda bulundu.
1996 yılında Paris’te merkezi bulunan UNESCO (Birleşmiş Milletlerin Eğitim Kültür Bilim Kurulu) tarafından büyükelçilik verilen sanatçı Livaneli, 1978 yılında yaptığı "Nazım Türküsü" adlı albümde Nazım Hikmet'in şiirlerinden bestelediği şarkıları bir araya getirdi.
"Arafatta bir çocuk", "Geçmişten Geleceğe Türküler", "Sis", "Orta Zekalılar Cenneti", "Diktatör ile Palyaço", "Sosyalizm öldü mü", "Engereğin Gözündeki Kamaşma" ve "Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm" ve "Mutluluk" ve Leyla'nın Evi, Sevdalim Hayat, Son Ada ve Sanat Uzun, Hayat Kisa, Serenad kitaplarının yazarı olan Livaneli, hâlen Vatan Gazetesi'nde köşe yazarlığına devam etmektedir. Sanatçı uluslararası kültür çevrelerinde tanınmakta ve saygı görmektedir.
Ömer Zülfü Livaneli Ülker Hanım'la evlidir ve bir kızı vardır. Kızı Aylin Livaneli eğitimi ve yaptığı pek çok işten sonra müzik ile ilgilenmiş. 5 albüme imza atmıştır. Müziğe ara veren Aylin Livaneli şuan yurt dışında ekonomi üzerine eğitim almaktadır. Yayınlanmış 3 kitabı bulunmaktadır. Livaneli vejetaryendir.
19 Mayıs 1997 tarihinde, Ankara Hipodrom meydanında verdiği konsere 500.000 kişinin katılmasıyla Türkiye'nin en büyük konserini gerçekleştirme ünvanını kazanmıştır.
Siyasi kariyeri
Livaneli 1994 yerel seçimlerinde, Sosyaldemokrat Halkçı Parti'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday oldu. Anavatan Partisi'nin adayı İlhan Kesici, Refah Partisi'nin adayı Recep Tayyip Erdoğan ve Doğru Yol Partisi'nin adayının Bedrettin Dalan olduğu çekişmeli seçim sürecinde oyların %20,30'unu alan Livaneli üçüncü geldi. Erdoğan ise %25,19'luk bir oranla Belediye Başkanı seçildi. Livaneli, 2002 genel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi'den İstanbul milletvekili seçildi. Partinin 13. Olağanüstü Kurultayı'nda yeter sayıda imza bulamadığı için genel başkan adayı olamadı ve parti yönetimini ağır şekilde suçlayarak istifa etti. Livaneli, istifasını açıklarken şunları söyledi:
"CHP yönetimi, Atatürk'ün laik, devrimci, halkçı, çağdaş ve reformcu çizgisini 21. yüzyıla taşıyamadığı için ülkemizi içinden çıkılması güç bir siyasi karmaşaya sürükledi. Bu büyük tarihsel ve siyasi kaymayı engelleyebilmek ve CHP'yi özündeki devrimci, reformcu ilkelere tekrar kavuşturabilmek için, parti içinde her düzeyde büyük çaba harcadım. Ama ne yazık ki bu çabalar da diğerleri gibi sonuçsuz kaldı. Partideki muhalif fikir ve kişileri yok etme alışkanlığı, bu kurultaydan sonra da bir kıyıma dönüşerek devam ediyor. CHP içinde kalarak mücadele etme yolları artık tükendi. Parti, örneği görülmemiş bir şekilde antidemokratik ve oligarşik bir yapıya dönüştürüldü."
Zülfü Livaneli Kitapları - Eserleri
- Serenad
- Son Ada
- Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm
- Leyla'nın Evi
- Engereğin Gözü
- Mutluluk
- Edebiyat Mutluluktur
- Arafat'ta Bir Çocuk
- Harem
- Sevdalım Hayat
- Bütün Kuşların Uykusu
- Kardeşimin Hikayesi
- Son Ada'nın Çocukları
- Veda
- Konstantiniyye Oteli
- Diktatör ile Palyaço
- Sanat Uzun Hayat Kısa
- Orta Zekâlılar Cenneti
- Yaşar Kemal
- Dünya Değişirken
- Arkadaşıma Veda
- Gorbaçov'la Devrim Üstüne Konuşmalar
- Huzursuzluk
- Atatürk’ün İzinde
- Elia ile Yolculuk
- Sosyalizm Öldü mü?
- Gölgeler
- Nefesim Nefesine
- Rüzgarlar Hep Gençtir
- Sis
- Şapka
- Gökyüzü Herkesindir
- Bizi Sürükleyen Nehir
- Balıkçı ve Oğlu
- Mutluluk
Zülfü Livaneli Alıntıları - Sözleri
- Halkın "Kurtar bizi baba." diye sığındığı bir başbakan, depremde çöken hastane için "Canım, 29 yıl ayakta durmuş ya!" derse, kıyamet niye kopmaz? Deprem bölgesinde can çekişen insanların çadırını, ekmeğini dağıtamayan devlet, nasıl bir devlettir? Ve halk, televizyon kamerası karşısında, neden "Allah devletimizden razı olsun." der? Dünyanın her köşesinden gönderilen yardım malzemesini çalan halk, nasıl bir halktır? Erzincan'da gördükleri kabalık, becerisizlik, cehalet ve kötü niyet kargaşasından dehşete düşen İsviçreli ekip "Ne haliniz varsa görün!" diyerek çekip gitmekte haklı mıdır, değil midir? Dış ülkelerden gelen yardım ve ekip gönderme taleplerini 48 saat cevaplamayan Dışişleri Bakanlığı, ne derece başarılı bir bakanlıktır? Siz bu soruları soranlardan mısınız, yoksa bu sorulara kızanlardan mı? (Diktatör ile Palyaço)
- Her şeyi bırakıp uzaklara gitmek isteğim büyüyordu içimde... (Serenad)
- Nesine yar nesine Ölürüm ben sesine Bir daha vursa idi Nefesim nefesine" (Nefesim Nefesine)
- İyiler her zaman kötüleri yenecek kadar güçlüdür. Yeter ki, güçlerinin farkına varıp birleşsinler. (Son Ada'nın Çocukları)
- bu yaşam, en ufak bir çabaya bile değmezdi (Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm)
- "Aşk diye ballandıra ballandıra göklere çıkardıkları şeyin anlamıyor bir türlü." (Leyla'nın Evi)
- " Bir yer var iyiliğin ve kötülüğün ötesinde. Seninle orada buluşacağız." Mevlana (Huzursuzluk)
- Hep umutlu hep iyimsersin. Bunlar güzel özellikler ama bazen gerçekleri görmeni engelliyor (Son Ada'nın Çocukları)
- Her şeyini yitiren bir insanın son sığınağı onurdur. (Bizi Sürükleyen Nehir)
- Düşmanlık dolu bir dünyaydı bu. Niye bu kadar anlayışsızdı insanlar, birbirine karşı? Niye sırtlan gibi dişlerini gösteriyorlardı? (Arafat'ta Bir Çocuk)
- üzüntü çürütür insanı diye uyarıyor, ama kızmak iyi gelir, ferahlarsın diyordu: “Sakın ola hiçbir şey için üzülme ama bol bol kız, öfkelen, dövüş, savaş, küfret ama üzülme. İnsanı üzüntü çürütür.” (Elia ile Yolculuk)
- Köydeyken, çocuğun çok karnı agrirdi. Ağrıyı çeksin diye sabahları yalınayak toprakta yürütürlerdi. (Bütün Kuşların Uykusu)
- Keşke; kan revan, hapis, zulüm, ölüm orucu yerine, binbir çiçekli kültür bahçesinin mis kokuları arasında yaşayabilseydik. Yaşar Kemal'in türkülerini paylaşabilseydik. (Yaşar Kemal)
- "Tıpkı baban gibisin. Hep umutlu hep iyimsersin. Bunlar çok güzel özellikler ama bazen gerçekleri görmeni engelliyor." (Son Ada'nın Çocukları)
- Alçalmaya başladık, diyor pilot ah diyorum, çoktan be kaptan çoktan alçalmaya başladık biz. (Gökyüzü Herkesindir)
- Zayıflığını gösterecek kadar güçlü ol. (Bizi Sürükleyen Nehir)
- Doğrudur; kitap okumak karın doyurmuyor. Ancak karnı tok, beyni boş adamlardan çektiğimiz kadar hiç kimseden çekmedik. (Serenad)
- ...yüreğim sızlayarak seni özlediğimi bilmeni isterim. (Son Ada)
- Aşk, insanın içindeki karanlığa da çok yakın, aydınlığa da. (Sanat Uzun Hayat Kısa)
- "Ağzımı açtım sonra kapadım; o kadar korkmuştum ki bir şey söyleyemedim. Bildiğim tüm sözcükleri unutmuştum." (Şapka)
Editör: Nasrettin Güneş