diorex
Dedas

Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları - Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları kimin eseri? Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları kitabının yazarı kimdir? Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları konusu ve anafikri nedir? Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları kitabı ne anlatıyor? Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları kitabının yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu kimdir? İşte Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 11.03.2022 18:00
Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları - Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9789750507472

Sayfa Sayısı: 272

Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ergenekon adı altında topladığım yazılar(...) Millî Mücadele sıralarında, İkdam gazetesinde çıkmış makalelerden bir küçük kısımdır. (...) Günü gününe, üç yıllık bir devreyi dolduran yüzlerce makale içinden yalnız elli-altmış tanesini ayırıp bir kitap halinde yayımladım. (...) 1920 yılından 1923e kadar Türk milletinin geçirdiği vicdan ve fikir buhranlarını, ancak bu gibi yazılarla hatırlamak kabildir. İşte Ergenekonu teşkil eden parçaların yegâne kıymeti bu fikir ve vicdan krizlerini öbürlerinden daha bariz bir surette göstermesinden ibarettir. Bu itibar ile bu yazıları, o devrin mânevî manzaralarını, ateşten bir çizgi halinde aksettiren birer küçük aynaya benzetebiliriz.

Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları Alıntıları - Sözleri

  • Tarih, yeryüzünde kuvvetle fikrin ezeli ve amansız mücadelelerini hikaye eder. Yeryüzünde, ne vakit ki kuvvet galip geldi, kapkaranlık oldu. Ne vakit ki fikir galip geldi aydınlandı, şenlendi, nura ve huzura kavuştu.
  • Gittikçe zulümle dolan bu sefil dünyanın hiçbir kanununa boyun eğmeyeceğiz, ölüden daha kuvvetli insan yok, dedik.
  • Yeryüzünde hak tarafından, peygamberlikle gelmiş insanlar olduğu gibi peygamber milletler de vardır. Bunlar mutlaka Allah'ın alınlarına yazdığı emri yerine getirmekle mükelleftir. Gerek böyle insanlar ve gerek böyle milletler için dünyanın üzüntü ve sıkıntısına göğüs germek ikinci bir hayat vazifesidir.
  • O ordular ki, yıllardan beri demir yiyiyor ve çelik giyiniyordu. Akdeniz'in bütün limanları ona barut, gülle, mitralyöz, tayyare ve tank yetiştiriyordu. Nasıl oldu da bütün bu yardımlardan yoksun, barutsuz, güllesiz tayyaresiz ve mitralyözsüz bir ordu, yıllardan beri çektiği bin türlü zahmete, yıllardan beri gördüğü bin türlü sıkıntıya rağmen bu yorgun ve çıplak ordu, nasıl oldu da sonunda galebeyi çalan oldu? Çünkü hak onun tarafında idi, çünkü iman onda, onun kalbinde idi.
  • Demler var ki, yalnız öleceğim günü düşünerek teselli buluyorum.
  • Mustafa Kemal Paşa'nın yerinde hiçbir fert hesapla, kitapla böyle heybetli bir işe koyulamazdı, fakat sesini dinledi, milletin varlığında gizlenmiş yaşama gücünü hissetti, onun derinliklerine doğru eğildi, hamlara ve bedbahtlara kapalı duran manevi hazineleri değerini tarttı, milli ruha seslenmesini ve ondan ses almasını bildi...
  • Gürleyin, mübarek toplar Gürleyin!... Siz bu kanlı bayramın şenlik seslerisiniz. Üç yıldır zillet ve sefalet içinde bükülen boynumuz, ricave istirham vaziyeti de topraklara gömülen dizlerimiz ve korku, intizar endişesi ile kısılan sesimiz ancak sizin ceberrutunuz sayenizde doğrulacak , kalkacak ve açılacaktır.
  • Eskişehir'in işgal günü Atina'da atılan yüz bir pare top sesleri yalnız bu ordunun değil bütün Yunan milletinin son günlerini haber veren seslerdir. Karışık ve fena içkilerle sarhoş olan kimseler gibi bir türlü önünü ardını görmeyen bu sulu millet, kendine uzatılan sahte zafer şaraplarının son yudumunda bu hakikatin acısını mutlaka tadacaktır. Düşmanlarımız bu sözümüzü kuru bir kehanete atfetmesinler arkamızı dayadığımız Yalçın kayaların kovuklarında öyle sırlar vardır ki, o yalnız bize görünür.
  • Seviniyoruz. Çünkü Metristepe'de ayakta duran kahramanın seyrettiği meydanın arkasındaki manevi alemi görmekteyiz. Bu alem mahşerde örnektir. Bütün vatan şehitleri türbelerinden başlarını kaldırıyor,yüzyıllarca sisli şimal iklimlerinden esen rüzgarlar önünde yerle bir olan eski mübarek beldeler tekrar yeryüzüne çıkıyor, bütün mazlum milletler demir ve çelikten zincirlerini kırarak, karanlık zindanlarında dışarı fırlıyor.
  • "Hep bu merak ve endişe içindeyim."
  • "Ya Rab, bu kadar hüzün yetişir, artık tahammülüm kalmadı, diyordum."
  • "Hayatımda halk denilen insan kitlesinin bu kadar ahmaklaştığını, bu kadar bayağılaştığını hiç görmemiştim."
  • "...Bunlar her akan suyu sel sanarak önüne set çekmeye kalkışıyorlar..."

Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Eski baskısından okumanın farklı bir hava kattığı eserlerindendi. Yazara duyduğum saygıyı ve bizi onurlandırmasını da arttıran bir eser olduğunu da eklemek isterim. İkdam gazetesindeki yazıların oluşturduğu bu bütünlemeye çok dikkat etmek gerekiyor çünkü tam Milli Mücadele dönemine ışık tutacak, sansüre rağmen yolundan dönmeyen ve sonunda da bu mücadeleye kendi kılıcı olan kalemiyle katılan çok büyük bir insandan ve eserinden söz ediyoruz. Ergenekon çok önemli bir isim aslında. Bildiğim 3 seri halinde var bu kitap ve bu yeniden doğuşu verilebilecek en güzel isimle kutsamışlar adeta. O günlere, kimine rüya kimine kabus gibi gelen o günlere geri dönüşü, o günleri anmayı, yapılan mücadeleyi gözler önüne seren eserlerden birisidir bu eser. Siyasi bir eser olarak kabul edebiliriz, anı olarak kabul edebiliriz, neler yaşandığı ve o günlerdeki halktan çıkan yorumları öğrenme aracı kabul edebiliriz. Nereden baktığımıza bağlı. Yolculuğumuz 12 Ocak 1920’deki bir yazı ile başlayıp 31 Ağustos 1922’deki Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’ya yazılan mektupla son buluyor. Bu eseri bir ayna olarak görmek mümkün. O devre ve yaşananlara dair başta yazar olmak üzere fikirleri ve insanların düşüncelerini öğreniyoruz. Eleştiriler de var ancak bir korku hakim. Atatürk kitabında olduğu gibi çok kızgın olduğu Osmanlı hanedanına ağzına geleni söyleyememiş mesela. Gerçi oradaki saygısızlıktı. Ona yakışmadığı için. Çok güzel bir eser olduğunu düşünüyor, iyi okumalar diliyorum.. (Sadık Kocak)

Yakup Kadri’nin 1920-1923 yıllarında İkdam gazetesinde çıkmış yazılarından oluşuyor ve bizi eleştiriyor. Mütareke zamanlarındaki cahil Anadolu halkı, kurtuluşu teslimiyette gören aydınlar(!), kurtuluş mücadelesine karşı oynanan algı operasyonları şiddetle eleştirilmiş. Yazar, Anadolu’ya geçip Mustafa Kemal ve İsmet Paşa ile tanıştıktan sonra milli mücadeleye karşı var olan desteğini daha da arttırdığını, yazılarında açıkça belli ediyor. Ayrıca yazılar yayımlanmadan evvel İtilaf sansürüne uğradığını satır aralarındaki notlardan anlayabiliyoruz. (Behican Tekin)

Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları PDF indirme linki var mı?

Yakup Kadri Karaosmanoğlu - Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kimdir?

27 Mart 1889´da Kahire´de doğdu. İlköğrenimine ailesiyle birlikte gittiği Manisa´da başladı. 1903´te İzmir İdadisi´ne girdi. Babasının ölümünden sonra annesiyle yine Mısır´a döndü, öğrenimini İskenderiye´deki bir Fransız okulunda tamamladı. 1908´de başladığı İstanbul Hukuk Mektebi´ni bitirmedi. 1909´da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. 1916´da tedavi olmak için gittiği İsviçre´de üç yıl kadar kaldı. Mütareke yıllarında İkdam gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı´nı destekledi. 1921´de Ankara´ya çağrıldı ve bazı görevler verildi. 

1923´te Mardin, 1931´de Manisa milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını sürdürdü. Kadro Dergisi 1932´de Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934´te yayımına son vermek zorunda kalmasından sonra Tiran elçiliğine atandı. Daha sonra 1935´te Prag, 1939´da La Haye, 1942´de Bern, 1949´da Tahran ve 1951´de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960´tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. 13 Aralık 1974´te Ankara´da öldü. 

Yazı Hayatı: Karaosmanoğlu yazarlığa Ümit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i Âticiler´in `sanat şahsî ve muhteremdir` görüşünü paylaştığı ve `sanat için sanat` yaptığı bu ilk döneminde Nirvana adlı bir oyun, makaleler, denemeler, düzyazı şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında ülkenin durumu, sanat anlayışını değiştirmesine yol açtı. Türk toplumunun çeşitli dönemlerdeki gerçekliğini sergilemek istediği için bir ikisi dışında eserlerinde belli tarihi dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet´in, Sodom ve Gomore Mütareke döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet´in ilk on yılının, Bir Sürgün II. Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır. Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. Karaosmanoğlu 1920´lerden sonra iyimser bir devrimci görünümündeyken, sonra umutlarını yitirerek romancılığını devrimci yönde kullanmaktan vazgeçmiştir. 1955´ten sonra da anı kitaplarından başka bir şey yazmamıştır.Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban´dır. Nur Baba Nur Baba, Karaosmanoğlu´nun ilk romanıdır. 1922´de kitap olarak çıkmadan önce gazetede yayımlanmıştır. Ama yazılışı ondan sekiz dokuz yıl öncesine gider. O yıllar Karaosmanoğlu´nun Eski Yunan ve Latin edebiyatıyla ilgilendiği ve Çamlıca´daki bir Bektaşi tekkesine devam ettiği dönemdir. Nur Baba´yı Euripides´in Bakkhalar´ından esinlenerek ve tekkedeki gözlemlerine dayanarak yazmıştır.

Roman, öykü ve makaleleri ile Türk toplumunun Tanzimat’tan bu yana geçirdiği değişiklikleri anlatmış bir yazardır. Asıl ününü romanları ile sağlayan yazarın en ünlü romanları Nur Baba, Kiralık Konak ve Yaban'dır. Edebiyat yaşamının başında Fecr-i Ati edebiyat topluluğunun kurucu üyeleri arasında yer almış; daha sonra bireyci düşüncelerden uzaklaşarak toplumculuğu kabul etmiş bir yazar olarak değerlendirilir. Milli Mücadele yıllarında ve sonrasında etkin bir siyasal yaşam sürmüştür. Milli Mücadeleden itibaren Atatürk’ün yakın arkadaşları arasında yer almış; TBMM II., IV., XII. dönemlerde milletvekilliği yapmıştır. Kadro Dergisi'nin kurucularındandır. Dergi, devrin yöneticileri ile fikir ayrılığına düşüp Kemalizm’i değiştirmekle suçlanarak kapanmasından sonra diplomat olarak yurtdışında çeşitli görevlerde bulunmuştur. Anadolu Ajansı'nın kurucularındandır, ömrünün son yıllarında ajansın yönetim kurulu başkanlığını yapmıştır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kitapları - Eserleri

  • Yaban
  • Kiralık Konak
  • Sodom ve Gomore
  • Ankara
  • Atatürk
  • Hep O Şarkı
  • Nur Baba
  • Vatan Yolunda
  • Ergenekon 1 - Milli Mücadele Yazıları
  • Hüküm Gecesi
  • Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
  • Politikada 45 Yıl
  • Panorama
  • Milli Savaş Hikayeleri
  • Tiyatro Eserleri
  • Bir Serencam
  • Ahmet Haşim
  • Bir Sürgün
  • Zoraki Diplomat
  • Anamın Kitabı
  • Hikâyeler
  • Erenlerin Bağından
  • İzmir'den Bursa'ya
  • Alp Dağları'ndan ve Miss Chalfrin’in Albümünden
  • Atatürkçülük Nedir
  • Pasifik Seçme Öyküler Dizisi 4
  • Okun Ucundan
  • On Dördünde Bir Adam

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Alıntıları - Sözleri

  • "...sevmek, daima sevmek!" diyordu."Sonuna kadar, her şeye rağmen, ezalar, cezalar, hummalar ve gözyaşları içinde ve hastalıklar ve ölümler önünde daima sevmek." (Kiralık Konak)
  • Onun için insanlığın yegâne şiarı (işareti) yüksek bir edebî zevk sahibi olmaktı. (Ahmet Haşim)
  • "Dakikalar birer altın külçesidir; ey fani! Her külçenin altınını sızdırmadan bırakma!" (Okun Ucundan)
  • Bu kitabın neşrinden maksat, ne aleyhimizdekileri lehimize çevirmeye çalışmak, ne milletin kalbindeki gayz ve kini yeniden tutuşturmaktır; herkesten ziyade kendimizin habersiz olduğumuz Türk mazlumluğunun derecesi hakkında bizzat kendimizi aydınlatabilmektir. (İzmir'den Bursa'ya)
  • Bütün hayatınız ne kadar değersiz, ne kadar yapma hummalar içinde yıpranıp gidiyor... (Bir Sürgün)
  • Çünkü inanmak insanlar için ezeli bir ihtiyaçtır. (Bir Sürgün)

  • Ben, ne zamanın insanıyım? (Hep O Şarkı)
  • Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. (Yaban)
  • İşsiz ve yalnız saatleri o kadar çoktur ki bu küçük ayna için onun yegâne ve daimî bir meşgalesidir, diyebiliriz. (Hikâyeler)
  • kırılıp dökülen benim gönlüm (Hep O Şarkı)
  • Ağa Han’ın en büyük ve hatta başlıca gelir kaynağı gerilik ve cehalettir. Asya milletleri ve bunun en karanlık bir cüz’ü olan İsmaililer, Kemalist Türkiyesi’nin yaymaya çalıştığı aydınlıkla bir kere uyanıp gözlerini açtılar mı ve yılda bir kerre yarı Tanrı olarak tanıdıkları Ağa Han’ın ağır cüssesini çeken kantar ortadan kalktı mı, vay bizim milletler arası milyonerin haline!.. Artık ne birini bırakıp öbürünü aldığı genç matmazellerin boyunlarına sıra sıra inci gerdanlık takabilir, ne Cannes’teki, Nice’deki konaklarda yan gelip oturabilir. Geçmiş ola artık bu villaların, bu şatoların, bu konakların kapısında bekleyen “Rolls Roys”lara da. İşte, Ağa Han, Tahran’ın Pakistan Büyükelçisi Raca Gazanfer Han’la beraber Türkiye’de irticaı böyle bir akıbeti önlemek için istiyordu. Zira, hissediyor ve biliyordu ki, Kemalist inkılâpçılığı maddi ve manevi sömürgeciliğin sonu demektir. (Zoraki Diplomat)
  • "Saatler, dakikalar bir türlü geçmesini bilmiyordu." (Panorama)
  • Ona göre, sevgi öncesizdi, sevgi sonrasızdı (Ankara)

  • Batan bir gemide bile,herkes kumanda mevkiini ele geçirmek istiyor. (Atatürk)
  • “ Sevmek daima sevmek! Karşımızdakinden hiçbir şey beklemeksizin, daima kendimizden vermek, esef etmemek, pişman olmamak, sevmek, daima sevmek ! “ (Nur Baba)
  • “Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak… Haydi bunların hepsini yapayım. Fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? Nasıl onlar gibi hissedebilirim?” (Yaban)
  • Gel, demek isterdim ona ; gel sevgilim , daha yakına . Kaç zamandır hasretinle yanıp tutuşmaktayım. (Hep O Şarkı)
  • Her şey unutulup geçer diyenlere inanmayınız: Bizim şimdiki ruhumuz dünkü hâdisatın muhassalasıdır. (Bir Serencam)
  • "İnsan, evet, insan;" diyordu, "ona ne oldu? Onu ne yaptılar? (Panorama)
  • "Sevmeden sevilmek kadar büyük bir ruh işkencesi yoktur." (Hüküm Gecesi)

Yorum Yaz