Ermeni Tehciri - Yusuf Halaçoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ermeni Tehciri kimin eseri? Ermeni Tehciri kitabının yazarı kimdir? Ermeni Tehciri konusu ve anafikri nedir? Ermeni Tehciri kitabı ne anlatıyor? Ermeni Tehciri PDF indirme linki var mı? Ermeni Tehciri kitabının yazarı Yusuf Halaçoğlu kimdir? İşte Ermeni Tehciri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Yusuf Halaçoğlu
Yayın Evi: Babıali Kültür Yayıncılığı
İSBN: 9789758486151
Sayfa Sayısı: 192
Ermeni Tehciri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, orijinal tarihî belgelere dayanarak yazdığı Ermeni Tehciri isimli kitabında, ideolojik düşüncelerden uzak durup, tamamen ilmî kriterler ve objektif bilgilerden yola çıkarak, dünya tarihinin en önemli göç hareketlerinden biri olan Ermeni tehcirini ve etkilerinin günümüze kadar sürmesiyle uluslararası planda ciddi krizlerin yaşanmasına yol açan Ermeni meselesini inceliyor. Osmanlı Devleti, önce savaş sahasına yakın yerlerdeki Ermenilerden başlamak üzere mecburî iskân uygulamıştır. Daha sonra bu nakil, bir kesim hariç tutularak, bütün Ermenileri kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Binlerce insanın yerlerinin bir anda değiştirilmesi kolay bir şey değildir. Ancak, kafilelerin hangi güzergâhtan gideceği, toplanma mahallerinin önceden tespiti ve nakilde tren istasyonlarının merkez olarak seçilmesi gibi bütün özellikleriyle Ermeni tehciri, asrın en sistemli yer değiştirme hareketidir.
Ermeni Tehciri Alıntıları - Sözleri
- Nitekim Rus ve Ermeniler tarafından karsta 30.000 Müslümanın katledildiği belirtilmektedir.
- Osmanlı hükümeti seferberlik ilanından itibaren dokuz ay boyunca iyi niyetle ve küçük tedbirlerle işi çözmeye çalışmıştı. Ancak olayların önüne geçemeyince, Ermeniler konusunda köklü tedbirler almak zorunda kaldı. Van isyanının patlak vermesi üzerine bu olayları başlatan ve Ermeniler'i silahlandıran komite yuvalarını dağıtmak için 24 Nisan 1915'te vilayetlere ve mutasarrıflıklarına "acele ve gizli" kaydı ile genelge yolladı. Bu genelgede, Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, evrakına el konulması ve komite elebaşılarının tutuklanması bildirildi. 26 Nisan'da da Başkumandanlık tarafından bütün birliklere aynı mealde bir tamim gönderilerek elebaşıların askeri mahkemelere sevki ile suçluların cezalandırılması istendi. Bu emir üzerine İstanbul'da 2345 kişi tevkif edildi. Alman Büyükelçisi Wangenheim bir raporunda tutuklamanın, 24/25 Nisan 1915 gecesi ve ertesi günü akşamı olduğunu, İstanbul'da aralarında doktor, gazeteci, yazar, din adamı ve mebusların da bulunduğu 500 Ermeni'nin, Taşnak İhtilal Örgütü üyesi olmaları sebebiyle gerçekleştiğini ifade etmektedir. Komite ve teşkilatları için bir yıkım olan bu tutuklamadan dolayı Ermeniler, genelgenin çıkarıldığı bu tarihi, her yıl katliam günü olarak kabul ettiler.
- Osmanlı hükümeti seferberlik ilanından itibaren dokuz ay boyunca iyi niyetle ve küçük tedbirlerle işi çözmeye çalışmıştı. Ancak olayların önüne geçemeyince, Ermeniler konusunda köklü tedbirler almak zorunda kaldı. Van isyanının patlak vermesi üzerine bu olayları başlatan ve Ermeniler'i silahlandıran komite yuvalarını dağıtmak için 24 Nisan 1915'te vilayetlere ve mutasarrıflıklarına "acele ve gizli" kaydı ile genelge yolladı. Bu genelgede, Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, evrakına el konulması ve komite elebaşılarının tutuklanması bildirildi. 26 Nisan'da da Başkumandanlık tarafından bütün birliklere aynı mealde bir tamim gönderilerek elebaşıların askeri mahkemelere sevki ile suçluların cezalandırılması istendi. Bu emir üzerine İstanbul'da 2345 kişi tevkif edildi. Alman Büyükelçisi Wangenheim bir raporunda tutuklamanın, 24/25 Nisan 1915 gecesi ve ertesi günü akşamı olduğunu, İstanbul'da aralarında doktor, gazeteci, yazar, din adamı ve mebusların da bulunduğu 500 Ermeni'nin, Taşnak İhtilal Örgütü üyesi olmaları sebebiyle gerçekleştiğini ifade etmektedir. Komite ve teşkilatları için bir yıkım olan bu tutuklamadan dolayı Ermeniler, genelgenin çıkarıldığı bu tarihi, her yıl katliam günü olarak kabul ettiler.
- 1891 yılında II. Abdülhamid, Ermeniler için bir genel af çıkardı.
- Osmanlı topraklarında sosyal, ekonomik, dini, siyasi, idari ve kültürel hürriyetlere sahip olan ve memleketin hiçbir vilayetinde yeterli nüfus çoğunluluğuna sahip bulunmayan Ermeniler'i bir ayaklanmaya sevk edecek, yönetimden gelen herhangi bir baskı mevcut değildi.
- Savaşın sona ermesinden sonra ise isteyenler için geri dönüş kararnamesi çıkarılmış, dönenler için hukuki düzenlemeler yapılmış, tehcirden kurtulmak için din değiştirenlerin istedikleri takdirde eski dinlerine dönebilecekleri bildirilmiş, müslüman aileler yanında bulunan yetim Ermeni çocukları Ermeniler’den oluşturulan komisyona teslim edilmiş, dönenlere belli bir müddet iaşe yardımı yapılmış, şikayetler ve Ermenilere fenalıkta bulunanlar için tahkikat komisyonları kurulmuş, memleketlerine dönenlerin malları iade edilmiş, dönenlerin yol masrafları karşılanmış, bazı vergilerden muaf tutulmuş, resmî dairelerde geçici olarak muhafaza edilen eşyaları geri verilmiş ve geri dönenlerin mallarının iadesiyle ilgili komisyonlar kurulmuştur.
- Eğer iddia edildiği gibi, bir buçuk milyon insan katledilmiş olsaydı, bunların toplu mezarlara gömülmesi gerekmez miydi? Bu toplu mezarlar nerelerde bulunmaktadır? Türkler'e ait toplu mezarlar ortaya çıkarken, Van şehrinin yakılmış yıkıntısı bütün çıplaklığıyla ortada dururken, neden Ermeniler'e ait bir toplu mezar bulunmamaktadır? Yoksa bu gibi iddialar Fransa'nın Cezayir'de ve Adana’da Türkler'e, Îngiltere'nin Hindistan ve Afrika'da, Amerika'nın Kızılderililer'e ve diğer yerli halklara, Almanlar'ın Yahudiler'e, Rusya'nın önce Yahudiler'e, sonra da Türkler'e karşı uyguladıkları soykırım ve katliamlar unutturulmaya mı çalışılmaktadır?
- 1915 Mayısından 1916 Ekim ayına kadar yaklaşık bir buçuk yıl devam eden göç ettirme ve yerleştirme sırasında devlet, yukarıda belirttiğimiz talimatnamelerle ve mahallinde aldığı tedbirlerle, o günün zor şartlarına ve savaş içinde bulunulmasına rağmen, Ermeniler'in canlarını ve mallarını koruyabilmiştir. Âdeta yeni bir cephe açmış gibi idarî, askerî ve malî külfete girmiştir. Şayet Osmanlı yönetiminin gerçek hedefi soykırım olsaydı, büyük masraflara girmek yerine bulundukları yerlerde Ermeniler'i imha yoluna gitmez miydi? Buna karşılık aynı tarihlerde Rusya da, Kafkaslar'dan bir milyona yakın Müslüman göçmeni aç ve perişan bir şekilde Osmanlı topraklarına sürmüş, yollarda yüzbinlerce göçmen ölmüştür. Bu yüzden Osmanlı hükûmeti, bir yandan da bu Müslüman göçmenlerin yerleştirilmeleri ve iaşelerinin temini ile uğraşmak durumunda kalmıştır.
- I.Dünya Savaşı sebebiyle Kafkas Cephesi'nde bulunan Osmanlı ordularına ihanet eden ve Ruslarla birlikte hareket ederek Van, Kars ve Erzurum gibi Osmanlı vilâyetlerinin Rusların eline geçmesine yardımcı olan Ermenilere karşı, Osmanlı Devleti'nin tehcir uygulaması, her devletin tabii olarak kendini savunması olarak görülmelidir. Özellikle, Osmanlı Devleti'ni aralarında paylaşmayı düşünen Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa gibi Batı devletleri tarafından kışkırtılarak harekete geçirilen Ermenilerin, komiteler ve dernekler kurarak bağımsız bir Ermenistan oluşturma çabaları, savunmasız masum pek çok Türk’ün öldürülmesiyle sonuçlanmıştır. Öyle ki, Kars'ta, Van'da, İzmit'te, Erzurum'da, Bitlis'te ve diğer Osmanlı vilâyetlerinde akıl almaz hunharlıkla gerçekleştirilen katliamlar, işgalci Rus komutanları bile tiksindiren boyutlara ulaşmıştır.Nitekim Rus ve Ermeniler tarafından sadece Kars ve Ardahan'da otuz bin Müslümanın katledildiği belirtilmekte, bu sayı bütün Osmanlı vilayetleri genelinde düşünülecek olursa yüz binleri geçmektedir Osmanlı Devleti, bir tedbir olarak savaş müddetince, önce savaş sahasına yakın yerlerdeki Ermeniler’den başlamak üzere mecburi iskân uygulamıştır. Daha sonra bu nakil, Ermeni çetelerinin katliamdan vazgeçmemeleri ve Osmanlı Devleti aleyhine yabancı devlet mensuplarına bilgi aktarmaları sebebiyle, Katolik ve Protestan mezhebinde olanlar ile yetimler, kimsesiz kadınlar ve hastalar hariç olmak üzere, diğer bütün Ermenileri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bununla beraber devlete bağlılığı bilinen Ermeniler, bu kararın alınmasına rağmen tehcir harici tutulmuştur.
- Osmanlı idaresinde Ermeniler dini vecibelerini tam hürriyet içinde yerine getirirlerken, kendi din adamlarını da yine kendilerinin tayin etmelerine izin verilmiştir. (...) Anadolu'nun Türk idaresine girmesinden sonra burada yaşayan Ermeniler, kendi dillerini tam bir serbestlikle konuşmaya devam ettiler. Osmanlı yönetimi, diğer cemaatlere uyguladığı politikayı bunlara da uygulayarak Ermenice'yi ve Ermeni adlarının kullanılmasını serbest bıraktı.Buna bağlı olarak Ermeniler ,kendi dillerinde kültürel faaliyetlerini sürdürdüler. Türk matbaasının kurulmasından 160 yıl kadar önce Venedik’te matbaacılık eğitim görmüş olan Sivaslı Apkar adındaki bir papaza 1567 de İstanbul’da bir Ermeni matbaası açması için izin verildi. (...) 1908’de bütün ülkede Ermeni matbaası sayısı 38’e ulaşmıştı.Nitekim 1910 yılında İstanbul’da Ermenice beş gazete ve yedi dergi çıkarılmaktaydı.
- Buna karşılık Osmanlı Devleti'nin yukarıdaki kararları ve uygulamaları, soykırım düşüncesinde olan bir devletin alacağı kararlar olmadığı gibi ,Dahiliye Nezareti’ne bağlı Şifre Kalemi ve Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti gibi dairelerin gizli belgelerinin hiçbirinde de,değil katliam yapmak ,böyle bir kavramın ima bile edilmediği görülmektedir. Buna karşılık, başta Amerikan konsolosları olmak üzere, pek çok yabancı gazeteci ve misyon şeflerinin tehciri takip ettikleri, hatta fotoğraf çektikleri ve bir katliamdan söz etmedikleri belgelerden anlaşılıyor. Fakat ne gariptir ki, buna rağmen Avrupa'da ve Amerika'da, özellikle Amerika sefirinin raporları ve bazı batılı gazetelerin yayınları ile tehcir, bir Ermeni katliamı şeklinde kamuoyuna duyurulmuştur. Bunda Osmanlı Devleti'ni ve bilhassa Anadolu'yu paylaşmayı düşünenlerin, bu tehcirle emellerine belli bir süre set çekilmesi rol oynamış olsa gerektir. Yoksa İtilaf Devletler’i İstanbul'u işgal ettiklerinde, Osmanlı Devleti'nin bütün arşiv belgelerine sahip oldukları bir dönmede ,bunu zaman geçirmeksizin ortaya çıkarır ve sorumluları daha o zamandan mahkum ederlerdi. Nitekim İngilizler’in soykırımla suçladıkları Osmanlı ileri gelenlerinden pek çoğunu Malta'ya gönderdikleri ve muhakeme etmek için suçlayacak delil bulamadıkları ve bu kişilerin mahkeme edilmedikleri bilinmektedir.
- 4 Şubat 1902'de Paris'te toplanan I. Genç Türkler Kongresi'ne Ittihad ve Terakki'nin iki güçlü lideri Prens Sabahaddin ve Ahmed Riza Bey ile taraftarları yanısıra Ermeni delegeleri de katıldı. Kongrede alınan kararlardan biri inkılabın başarıya ulaşması için yabancı devletlerin müdahalesinin gerekli olduğu şeklindeydi. Bu kararı Ermeniler şiddetle istemekteydiler. Prens Sabahaddin de onlara katıldı. Ancak Ahmed Rıza Bey ve Genç Türkler'in çoğu ülkeyi parçalanmaya götürebilecek böyle bir karara karşı çıktılar. Kongre sonunda müdahale yanlıları Prens Sabahaddin'in etrafında ve karşı görüşte olanlar da Ahmed Riza Bey'in çevresinde toplandılar.
- Nitekim Rusya’nın Ermeniler'i kullanarak Doğu Anadolu'ya hakim olmak istedikleri Rus Büyükelçiliği'nden 26 Kasım 1912 tarihinde Rusya Dışişleri Bakanı S. D. Sazanof'a gönderdiği raporda açık olarak belirtilmektedir. Bu raporda, "... Bu anlatılanlar Ermeni halkının gittikçe Rusya tarafını tutmakta olduğunu göstermektedir ve bu isteğin gerçekten de içten ve samimi olduğu ortadadır. Rusya'ya olan sempati Ermeni burjuvası ve aydınları arasında da yaygındır. İhtilalci partiler artık gittikçe itibarını kaybediyor ve yerine konservatif programıyla yeni partiler kuruluyor. Van, Bayezid, Bitlis, Erzurum ve Trabzon konsoloslarımızın bildirdiklerine göre bu vilayetlerdeki Ermeniler'in hepsi Rusya tarafındadırlar ve bizim ordularımızı bekliyorlar. Veya Rusya'nın kontrolü altında reformlar yapılmasını istiyorlar. 21 Kasım Bayezid konsolosunun bildirdiğine göre, bütün Ermeniler, Türkiye'ye karşı düşmanca tavırda bulunuyorlar ve Rusya'nın protektörlüğünü, Ermeni topraklarını işgal etmelerini bekliyorlar. Ermeni Patriği, Rusya'ya, Türkiye'deki Ermeni halkınn kurtarması için yalvarmaktadır." denilmektedir ki, bu ifadeler, Ermeniler'in desteklenmesinin sebeplerini ve Rusya'nın emellerini bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
- Bütün bu zor şartlara ve imkânsızlıklara rağmen hükûmetin, tehcire tabi tutulan Ermeniler'i büyük bir intizam içerisinde yeni yerleşme alanlarına sevk etmeyi başardığı vabancı misyon tarafından da doğrulanıyor. Nitekim, Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915'te Büyükelçi Hanry Morgenthau'a gönderdiği raporda, Tarsus'tan Adana'ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu ve Adana'dan itibaren bilet alarak trenle seyahat ettiklerini, kalabalık yüzünden sefalet ve çektikleri zahmete rağmen hükûmetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekde olduğunu, şiddete ve intizamsızlığa yer vermediğini, göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını, muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu belirtmiştir. Amerika konsolosunun bu tespitleri, Osmanlı görevlilerinin merkeze gönderdikleri raporlarla da doğrulanmaktadır. Buna karşılık Ermeni komiteleri, tehcir sırasında bile, saldırılarına devam etmek suretiyle, âdeta tehcirde devletin ne kadar isabetli davrandığını göstermişlerdi.
Ermeni Tehciri İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bugün birileri çıkıp ortaya bir uydurma soykırım iddiası atıyorsa ve bunu bazı devletlerin meclislerinde kabul ettiriyorsa burada bizim de kabahatimiz var. Demek ki, tarihimizi iyi öğrenememiş, iyi anlatamamışız. Öğrenmemiz, öğretmemiz, göstermemiz lazım. Görmek istemeseler bile delilleri gözlerine sokmamız gerek. Bu soykırım iddiasının yalan,uydurma olduğunun çok fazla kanıtı var. Sadece zamanın yabancı diplomatlarının ülkelerine gönderdikleri mektupları okumak yeterli. Söylentilerin aksine Ermenilerin Türklere yaptığı katliamlar var. Türklere ait toplu mezarlar ortaya çıkarken, bir buçuk milyon ermeni katledildiyse neden hiç onlara ait toplu mezarlık yok? Yoksa bu gibi iddialar Fransa'nın Cezayir'de ve Adana'da Türklere ve Araplara, İngiltere'nin Hindistan ve Afrika'da, Amerikanın Kızılderililere ve diğer yerli halklara, Almanların Yahudilere, Rusya'nın önce Yahudilere, sonra da Türklere karşı uyguladığı soykırım ve katliamları unutturmak için mi o devletlerce bu kadar rahat kabul edilip, dillendiriliyor? (Ragif)
Bugün 24 Nisan, sözde Ermeni soykırımını anma günü. Yıllarca zulüm gören bizken, ASALA ile EOKA ile PKK ile ve nicesiyle uğraşmışken, asıl katledilen biz olmuşken Fransasından Amerikasına, Kanadasına, Uruguayına kadar tam 31 ülkenin soykırım olarak kabul ettiği sözde Ermeni soykırımı. Öncelikle 24 Nisan zaten olmayan bir soykırımın gerçekleştiğini iddia ettikleri bir gün değil. 24 Nisan, Ermeni komitacılarının ülke genelinde artan saldırılarına , silahlanmalarına, müslümanları katletmelerine karşı İstanbuldaki 2345 Ermeninin tevkif edildiği bir gün. Bu tarihi ülke genelindeki tutuklamaların ve tehcirin başlangıcı saydıkları için bu günü anma günü olarak kabul ediyorlar. Bu süreç Şark meselesi ile başlayıp ardı arkası gelmeyen anlaşma ve imtiyazlarla 1915 olaylarına kadar gelen uzun bir süreç. Peki ilk şiddet olayları nasıl başladı? “Osmanlı topraklarında sosyal, ekonomik, dinî, siyasî, idarî ve kültürel hürriyetlere sahip olan ve memleketin hiçbir vilayetinde yeterli nüfus çoğunluğuna sahip bulunmavan Ermeniler'i bir ayaklanmaya sevk edecek, yönetimden gelen herhangi bir baskı mevcut değildi. Bu gerçeklere rağmen bir isyan çıkartmak, maceraya atılmak demekti. Böyle olduğu halde, Îngiltere ve Rusya'nın kendi çıkarlarını ön plana alarak bu toplumu kullanmak isteyip kışkırtması ve bu gelişmeleri hızlandırıp yaymak için Ermeni çete ve derneklerinin Türk ve Ermeniler'e yönelik şiddet hareketleri, iki toplumu birbirine düşürmekte gecikmedi. Nitekim ilk ciddî olaylar 1890 yılında meydana geldi. Bu yılın Haziran ayında Erzurum'da Anavatan Müdafileri Cemiyeti üyelerinin ve Temmuz ayında da İstanbul Kumkapı'da Hınçak Partisi üyelerinin, Ermeni halkını kışkırtması sonucu patlak veren olaylarla, yüzyıllardır barış içinde yaşayan iki topluluk karşı karşıya geldi.İki taraftan on iki kişinin öldüğü olaylar, Avrupa basınında Ermeniler'e karşı yapılmış bir katliam olarak yeraldı. Bu tür yalan haberler, Avrupa'da Ermeniler lehinde bir kamuoyu oluşturma çabalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.” (s.34) Abdülhamit Hanın yoğun gayretiyle ve olağanüstü baskılara minimum hasarla dayanmasıyla 2.Meşrutiyete kadar gelindi. Abdülhamid Hanın hal edilip İttihatçıların yönetimi devralmasıyla Ermenilerin önündeki en büyük engel de kalkmış oldu. “Cemiyet, kurucularından Abdullah Cevdeť’in kaleme aldığı ilk beyannamesini duvarlara yapıştırarak varlığını duyurdu. Bu beyannamede baskı rejiminin yıkılması için ülkedeki bütün unsurların el ele vermeleri ve cemaat zihniyeti gütmemeleri gerektiği ilan edildi.”(s37) “İttihatçıların bu tür cemiyetlerle meşrutiyetin korunması uğruna münasebete girmesi, Taşnaksutyun gibi illegal cemiyetlerin legal hale gelmesine yardım etti. İttihatçıların "ittihad-i anâsır" uğruna verdikleri bu tavizler Ermeniler'in işine yaradı. II. Abdülhamid'in koyduğu silah ithali yasağını meşruti idare kaldırdığı için, Ermeniler hızla silahlandılar. İstanbul’da “Otuzbir Mart Vak'ası"nın çıkmasının ertesi günü, Adana'da Ermeniler de Müslümanları katletmeye başladılar (14 Nisan 1909)”(s.40) İttihatçıların bu sahte kardeşlik davası görüldüğü gibi tutmadı ve Ermeniler teşkilatlarındaki faaliyetlerini iyiden iyiye artırdılar ve Ruslarla işbirliğine giriştiler. Ermeni halk, komitacılar ve Ruslar tarafından kışkırtılıp müslüman halka karşı cephe aldı.Ağustos 1914teki seferberlikle beraber de askere katılmamaya, askerlikten kaçmaya başladılar. Hatta işgalci Rus birliklerine katılıp müslüman halka karşı katliamlara giriştiler. Tehcir kararının evvelindeki en büyük olay ise Van isyanları oldu. Ermeniler bu bölgede Vanın Ruslar tarafından işgalini kolaylaştırmak için her tarafta isyan etme hazırlığındalardı. Bu sırada ordu ülkenin dört bir yanında savaştaydı ve cephe gerisindeki bu isyanlara müdahele etme şansı pek yoktu. 17-20 Nisanda Bitlis ve Vanda büyük bir isyan başlattılar ve Müslüman halka, memurlara ve jandarma birliklerine saldırdılar. Nitekim mayısta da Van valisi bu saldırılara dayanamayıp geri çekilince Van Ruslar ve Ermeniler tarafından işgal edildi. Yüzlerce kişi katledildi ve 80000 müslüman yerlerinden oldu. Ermenilerin bu ihaneti sadece Vanın değil, Erzurum, Bitlis ve Trabzonun Ruslarca işgaline zemin hazırladı. gonderi/115094017 Tehcirin başlamasından önceki Ermeni hareketi özetle bu şekilde. Yani İttihatçıların baştaki dirayetsizlikleri, Rus ve İngiliz destekli Ermenilerin ihanetiyle birleşince devletin de bir nefsi müdafaa hali ortaya çıkmış oldu. Tehcir meselesini yazar “asrın en büyük ve en planlı yer değiştirme hareketi” olarak nitelendiriyor. Öyle ki devlet, tehcire tabi tutulan kafilelelerin her türlü ihtiyacının karşılanması için tedbirler almış, tüm güzergahlar ince hesaplarla ayarlanmış, yol boyunca olabilecek saldırılara karşı tedbirler alınmasını, görevi kötüye kullananların cezalandırılmasını bildirmiş varacakları yerdeki konaklamalarını ayarlamış , ağır savaş şartlarına rağmen adeta yeni bir cephe açarak tehcir için önemli bir bütçe ayırmış. Buna rağmen yollarda 25-30bin Ermeni salgın hastalıklardan, 10 bin kadarı da bölgedeki eşkıya saldırıları sonucu ölmüş. Tabi olarak bunlar tehcir kararını verenlerin istediği bir şey değil. Rumeliden Kafkaslardan olan müslüman göçlerinde de aynı şeyler yaşanmamış mıydı? Rus ve Ermeniler tarafından sadece Kars ve Ardahanda 30 bin, diğer şehirleri de hesaba katarsak 100bin müslümanın katledilmesini neden kimse bilmiyor? gonderi/116428809 Bu sayılar Amerikan, İngiliz ve Alman sefirler tarafından çarpıtılmış, abarttıkça abartılmış, ve olayları tam aksi yönde dünyaya servis etmişler. O zamandan şimdiye kadar da meselenin tahkik edilmesine yanaşmıyorlar. 1921 den 2001e kadar üç bin yabancı bilim adamının araştırma yaptığı Osmanlı arşivinin kapalı olduğunu iddia edecek kadar da utanmazlar. gonderi/116611828 Oysa sevk edilen Ermenilerin şehir şehir adetleri, nereye sevk edildikleri, ve en önemlisi savaştan sonra ne kadarının geri döndüğü arşivlerde mevcut. İstatiksel ayrıntılara girmeyeceğim, yazar bunları sayfalarca anlatmış ve tehcir edilen nüfusun büyük bölümünün yerlerine geri geldiğini de sayılarla kanıtlayarak soykırım iddialarını da kökten çürütmüş. Ayrıca kitap 118. sayfada bitiyor ve geri kalanı tamamen dönemin yazışma ve belgelerini içeren kanıtlardan oluşuyor. gonderi/117736523 “Eğer iddia edildiği gibi, birbuçuk milyon insan katledilmiş olsaydı, bunların toplu mezarlara gömülmesi gerekmez miydi? Bu toplu mezarlar nerelerde bulunmaktadır? Türkler'e ait toplu mezarlar ortaya çıkarken, Van şehrinin yakılmış yıkıntısı bütün çıplaklığıyla ortada dururken, neden Ermeniler'e ait bir toplu mezar bulunmamaktadır? Yoksa bu gibi iddialar Fransa'nın Cezayir'de ve Adana'da Türkler'e, İngiltere'nin Hindistan ve Afrika'da, Amerika’nın Kızılderililer'e ve diğer yerli halklara, Almanlar'ın Yahudiler'e, Rusya'nın önce Yahudiler'e, sonra da Türkler'e karşı uyguladıkları soykırım ve katliamlar unutturulmaya mı çalışılmaktadır?” Son olarak Ahmet Hikmet Müftüoğlunun kitap/caglayanlar--114968 kitabından iki alıntıyla bitiriyorum: “İşte bu nimetin şükranı bugünkü nankörlük oldu. O kırık asayı büyüttük, büyüttük, büyüttük... Bizi saran, ezen, boğan bir ejder yaptık. Sonuçta kendilerini koruyan, Türk kılıcını elimizden aldılar. Zincir yaptılar ve boynumuza taktılar.” “Bu ulu ağaç yerlerde sürüne sürüne kurudu ve etrafını dikenler, ısırganlar bürüdü. Bu otlar büyüdü ve o çürüdü. Zavallı koca asma! Talihsiz milletim!.. Bedbaht Türkler! Sizin elmas ruhunuz bir kuyumcu eline düşmemiş, yükselen alnınızı daima kaba taşçılar birer mezar taşı kazımak için çekiçlemişler.” (fatih)
Ermeni meselesi hep merak ettiğim fakat bir türlü kaynak eksenli araştırıp, tam manası ile vakıf olamadığım bir konuydu..Bu kitap her anlamda açlığımı giderdi..Zaten yazarımız Prof.Dr.Yusuf Halaçoğlu, cok donanimli Basbakanlik Devlet Arsivleri Genel Mudurlugu Osmanli Arsivi Daire Baskanligi dahi yapmis bir zât-ı muhterem ve sadece bu konuyla alakali bir kac kitabi mevcut.. Evvela sunu belirteyim ki kitap gayet objektif yazilmis ve her cumlesi kaynaklarla desteklenmis.Hatta kitabin sonuna tam 40 sayfa kaynaklarin orjinal fotograflari eklenmis.Yazarimiz kendi de ifade etmis inanmak istemeyene istedigin kadar kaynak sun, yine de inanmaz,cunku isine gelmiyordur,menfaatiyle cakisiyordur..Bunun tarihte cok fazla ornegi mevcut... Yazımın başında konuya hakim değildim desem de emin olduğum bir sey var ki o da Turklerin asla, bile isteye bir insana zulmetmeyecegi,bir toplulugu katletmeyecegi...Hangi ırktan olursa olsun "insan" kiymetlidir bizde,emanettir..Ne ırkına, ne dinine bakilir,insan olmasi yeterlidir..Oysa Batı oyle midir..Bati kendinden olmayana asla kiymet vermez hatta soyle orneklendirecek olursak Turklerde ve dahi muslumanlarda hirsizlik,Ahmed'den alsanda aynidir Hans'tan alsan da aynidir ikisinin de malini,parasini alamazsin,calamazsin... Batida bu biraz farklidir nasil mi? Hans'in malini alamazsin ama Ahmed'in alabilirsin...........Örnek cok lâkin biz bu kadariyla yetinelim... Ermenilere, diger topluluklara oldugu gibi devletimizde ciddi insiyatifler verilmis: Devlet kademelerine yerlestirilmis,dînî vecibelerini tam hurriyet icinde yerine getirirlerken,kendi din adamlarini da yine kendilerinin tayin etmelerine izin verilmis,ozel ibadethaneler tahsis edilmis,dillerini ozgurce konusabilmis ve en onemlisi de kendi matbaalarini kurmalarina izin verilmis..Dusunebiliyor musunuz dilini ozgurce konusabiliyorsun,kendi partini kuruyor,gazeteni cikarabiliyorsun..Daha ne ister ki insan?Tabiki de Devlet... Bu derece özgür olan,asla kisitlanmayan bir topluluk elbette:" Eee bu kadar oldu bir devletimiz eksik, o da olsun." der tabii ve bunun kimin eliyle olduguna da bakmaz..Bakmaz ki avci Ruslar hemen devreye girer... Birinci Cihan harbi tüm şiddetiyle devam ediyor.. Türk milleti tam manası ile ölüm kalım savaşı verirken devlet derdine düşen Ermeniler Ruslarin kışkırtmasıyla birçok ilde isyan çıkarırlar, Öyle ki pek çok masum Müslüman Köylü katledilir... bir tarafta Savaş, kıtlık, bir tarafta isyanlar... çok zor şartlar altında devletin çözmesi gereken bir konu olur Ermeni meselesi... ilk etapta ufak tedbirlere başvurulsa da üstesinden gelinemez... işler büyür de büyür... devlet her taraftan kuşatılmış, cephedeki askerlerimize erzak ve mühimmat götürülen yollar, yine Ermeniler tarafından kapatılmış.. yine ordudaki Ermeni askerler savaş sırasında Rusların tarafında geçivermiş... ihanet üstüne İhanet... Daha yazamadığım devleti adeta çökertmeye yönelik tüm bu olup bitenlere ciddi bir tedbir almak gerekti ve Başkumandan Vekili Enver Paşa çâre olarak Ermenilerin yine kendi ülkemizde başka bölgelere Tehcir fikrini ortaya sundu.... Batılılar bir milyon alti yuzbinden fazla Ermeni'nin katledildiğini iddia ediyor ki (Ermenilerin sayısı ülkemizde asla bir milyona ulasmamış) katledilen Ermenilerin toplu mezarları nerede? ya da şu soruyu soralım madem zamanında Ermeniler katledildi şimdiki Ermeniler kimin torunları? Cevaptan çok emin olduklarından sanırım Avrupa ülkelerinden onlarca araştırmacı gelip Osmanlı arşivinden kaynak toplarken nedense Ermeni meselesiyle alakalı bir tane bile araştırma yapılmamış.... Son söz Hakikatin elbet gün yüzüne çıkma gibi kötü huyu vardır, elbet gerçekler bir gün ortaya çıkacak... bize düşen Türklerin karalandıkları gerek Ermeni meselesi gerek diger meseleler ile ilgili bilgi sahibi olmak, Kendimizi tanımak ve gerektiğinde bunları sözlü ve yazılı olarak ifade edebilmek.... (H.Ozer)
Ermeni Tehciri PDF indirme linki var mı?
Yusuf Halaçoğlu - Ermeni Tehciri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ermeni Tehciri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Yusuf Halaçoğlu Kimdir?
Yusuf Halaçoğlu (d. 10 Mayıs 1949, Kozan), Türk tarihçi ve siyasetçi. Türk Tarih Kurumunun eski başkanlarından olan Halaçoğlu, Milliyetçi Hareket Partisi'nin Kayseri milletvekilidir.
Hayatı
Adana'nın Kozan ilçesinde, 10 Mayıs 1949 tarihinde doğdu. 1967'de liseyi, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yeniçağ Tarihi Kürsüsünden Fırka-i İslâhiye ve Kozanisimli lisans tezini hazırlayarak mezun oldu.
1974 yılında, mezunu olduğu İstanbul Üniversitesi'nde Yeniçağ Tarihi Kürsüsü asistanı oldu.1978 yılında XVIII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda İskân Siyaseti adlı doktora tezi ile doktor oldu. 1982'de yardımcı doçentliğe, Nisan 1983'te ise Osmanlı İmparatorluğu'nda Menzil Teşkilâtı ve Yol Sistemi isimli doçentlik tezini hazırlayarak doçentliğe yükseldi.1983-84 öğretim döneminde bir yıl süreyle 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 41. maddesi uyarınca Elâzığ'da Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde görev yaptı. 1986 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümüne geçti. 20 Mart 1989'da XVI. Yüzyılda Sosyal, Ekonomik ve Demografik Bakımdan Balkanlar'da Bazı Osmanlı Şehirlerikonulu takdim tezi ile profesörlüğe yükseldi. Aynı tarihlerde Türk Tarih Kurumu asıl üyesi seçildi.
1989 yılında Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığına tayin edildi, 17 Aralık 1990'da ise genel müdür yardımcılığına getirildi.Bu sırada, Osmanlı Arşivi'nin otomasyonunu başlattı. Bu görevinden 2 Mart 1992'de istifa etti ve Marmara Üniversitesi'ndeki görevine döndü.26 Ağustos 1992 tarihinde rektör yardımcısı oldu. 23 Ekim 1992'de rektör vekili ve Kasım 1992'de tekrar rektör yardımcılığında bulundu.Bu görevini sürdürürken 21 Eylül 1993'te Türk Tarih Kurumu Başkanlığına getirildi.23 Temmuz 2008'de, hâlen sürdürdüğü Gazi Üniversitesi'ndeki asli görevine iade edilmek üzere görevden alındı.
Siyasi kariyeri
28 Ocak 2011'de Milliyetçi Hareket Partisi'ne katıldı.Kayseri'den 1. sıra milletvekili adayı oldu ve 2011 Türkiye genel seçimleri sonrasında milletvekili seçildi.Öte yandan Halaçoğlu, Türkiye-Kırgızistan Parlamentolararası Dostluk Grubu saymanı ve Türkiye-İran Parlamentolararası Dostluk Grubu üyesidir.
Yusuf Halaçoğlu Kitapları - Eserleri
- Ermeni Tehciri
- Sürgünden Soykırıma - Ermeni İddiaları
- Tarih Gelecektir
- XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı
- Osmanlı Kimliği ve Aşiretler
- Anadolu'da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar
- Tarih Korkusu
- XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi
- Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme
Yusuf Halaçoğlu Alıntıları - Sözleri
- Bütün o savaş yollarında hiç kimsenin, Ermenilerin bile, Türkler kadar kanı akmamıştır. Artık savaş yılları sona ermiştir. (Sürgünden Soykırıma - Ermeni İddiaları)
- Erivan’dan ve Kafkasya’dan sürgün edilen Müslümanların mallarını da sormayı düşünmezsiniz; onların da Ermeniler gibi mağdur olup olmadıkları sizi hiç ilgilendirmez. Zira insanlık sadece Ermenilerin haklarını aramaktır size göre. (Tarih Gelecektir)
- Başlangıçta 600 binlerle ifade edilen, daha sonra 800 bin'e, bir milyona v nihayet 1.5 milyona çıkarılan Ermeni kayıplarına karşılık, savaş sonrasında ölmediği belirlenen ve değişik ülkelere göç etmiş bulunan bir milyon ikiyüz bin kişi tespit edilmiştir. (Sürgünden Soykırıma - Ermeni İddiaları)
- I.Dünya Savaşı sebebiyle Kafkas Cephesi'nde bulunan Osmanlı ordularına ihanet eden ve Ruslarla birlikte hareket ederek Van, Kars ve Erzurum gibi Osmanlı vilâyetlerinin Rusların eline geçmesine yardımcı olan Ermenilere karşı, Osmanlı Devleti'nin tehcir uygulaması, her devletin tabii olarak kendini savunması olarak görülmelidir. Özellikle, Osmanlı Devleti'ni aralarında paylaşmayı düşünen Rusya, İngiltere, Almanya, Fransa gibi Batı devletleri tarafından kışkırtılarak harekete geçirilen Ermenilerin, komiteler ve dernekler kurarak bağımsız bir Ermenistan oluşturma çabaları, savunmasız masum pek çok Türk’ün öldürülmesiyle sonuçlanmıştır. Öyle ki, Kars'ta, Van'da, İzmit'te, Erzurum'da, Bitlis'te ve diğer Osmanlı vilâyetlerinde akıl almaz hunharlıkla gerçekleştirilen katliamlar, işgalci Rus komutanları bile tiksindiren boyutlara ulaşmıştır.Nitekim Rus ve Ermeniler tarafından sadece Kars ve Ardahan'da otuz bin Müslümanın katledildiği belirtilmekte, bu sayı bütün Osmanlı vilayetleri genelinde düşünülecek olursa yüz binleri geçmektedir Osmanlı Devleti, bir tedbir olarak savaş müddetince, önce savaş sahasına yakın yerlerdeki Ermeniler’den başlamak üzere mecburi iskân uygulamıştır. Daha sonra bu nakil, Ermeni çetelerinin katliamdan vazgeçmemeleri ve Osmanlı Devleti aleyhine yabancı devlet mensuplarına bilgi aktarmaları sebebiyle, Katolik ve Protestan mezhebinde olanlar ile yetimler, kimsesiz kadınlar ve hastalar hariç olmak üzere, diğer bütün Ermenileri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bununla beraber devlete bağlılığı bilinen Ermeniler, bu kararın alınmasına rağmen tehcir harici tutulmuştur. (Ermeni Tehciri)
- Türk devlet felsefesindeki anlayış, Bilge Kağan’da da aynıdır, Şeyh Edebâli’nin Osman Gazi’ye verdiği öğütte de aynıdır. O da insanı insan olarak düşünen, insan olarak değerlendiren bir anlayışın devleti yücelteceği felsefesidir. Bilge Kağan “Açtınız doyurdum, çıplaktınız giydirdim” diyor. Ama Türklere mi sesleniyor böyle derken? Hayır! Diyor ki “Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında kişi oğlu oldu.” Türk demiyor, aksine “insan yaratıldı” diyor. Ya Şeyh Edebâli ne diyor: “Ey oğul! İnsana değer ver ki devlet yücelsin.” Aslında bu farklılık görüldüğünde bütün mesele rahatça anlaşılıyor. Bizim mimarî tarzımıza baktığımız zaman, orada Yaratıcı ile insanı birbirine rakip kılmayan bir anlayış sergilendiğini görüyoruz. Yaratıcıya ait yapılan binâlarda, yâni cami ve hayır müesseselerinde taşı kullanıyor Türkler. Çökmemesi, yıkılmaması için, çünkü Yaratıcı ebedîdir. Ama insanla ilgili yerleri, yâni kendi oturdukları yerleri yaptıklarında ahşap kullanıyorlar. Yâni rekabete girmiyorlar O’nunla, çünkü insan fânîdir, ölümlüdür. O’nunla rekabete giremezsiniz. Kremlin Sarayı’na, Louvre Sarayı’na baktığınızda, daha kapısından içeri girerken ezilirsiniz. Oysa Topkapı Sarayı’na girerken büyürsünüz, yücelirsiniz, insanı ezmeyen bir yapısı vardır. Orada halk ile hükümdar aynı seviyededir, bayramlaşırken halkla aynı seviyede oturur. Kabul salonuna, arz salonuna baktığınızda küçücük bir oda olduğunu görürsünüz. Ama Kremlin’e, Çar Sarayı’na gittiğiniz zaman, oradaki şaşaa ve gösteriş hükümdarla konuşan insanı küçültür. İşte devlet felsefeleri arasındaki fark budur. Böyle bir ruha sahip insanların bir topluluğu yok etmesini kimse bekleyemez, beklememelidir de. Türkler, Endülüs Emevi Müslümanlarını, onları yok eden İspanyollardan kurtarırken, aynı zamanda Yahudileri de alıp kurtarmıştır. Getirip İstanbul’a, Selânik’e, Edirne’ye yerleştirmiştir. Aynı zihniyet Macaristan’da Avusturya ve Alman İmparatorluğu’nun baskısı altındaki insanları da Osmanlı Devleti’ne kabul etmiştir. Aynı zihniyet İsveç Kralı’nı kabul etmiştir. Polonyalıları kabul etmiştir. Aynı zihniyet Almanya’dan kaçan Yahudileri kabul etmiştir. Nasıl olur da aynı dönemde tutar ve başka ırkı, bin sene barış içinde yaşadığı bir topluluğu yok edebilir? Böyle bir şey asla mümkün olamaz. Ruha baktığınız zaman bunun niçin olamayacağını anlarsanız. Buna karşılık Avrupalıların tarihinde birçok soykırım vardır. (Tarih Gelecektir)
- Bütün bu zor şartlara ve imkânsızlıklara rağmen hükûmetin, tehcire tabi tutulan Ermeniler'i büyük bir intizam içerisinde yeni yerleşme alanlarına sevk etmeyi başardığı vabancı misyon tarafından da doğrulanıyor. Nitekim, Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915'te Büyükelçi Hanry Morgenthau'a gönderdiği raporda, Tarsus'tan Adana'ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu ve Adana'dan itibaren bilet alarak trenle seyahat ettiklerini, kalabalık yüzünden sefalet ve çektikleri zahmete rağmen hükûmetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekde olduğunu, şiddete ve intizamsızlığa yer vermediğini, göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını, muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu belirtmiştir. Amerika konsolosunun bu tespitleri, Osmanlı görevlilerinin merkeze gönderdikleri raporlarla da doğrulanmaktadır. Buna karşılık Ermeni komiteleri, tehcir sırasında bile, saldırılarına devam etmek suretiyle, âdeta tehcirde devletin ne kadar isabetli davrandığını göstermişlerdi. (Ermeni Tehciri)
- Türk İstiklâl Savaşı’nda işgal kuvvetleriyle Osmanlı topraklarına geri dönen Ermeniler -işgal kuvvetlerinin Ermeni haklarını ve mallarını korumak düşüncesi bulunmamakla beraberne gariptir ki, mallarını fazlasıyla elde etmelerine rağmen, çocuk-kadın ihtiyar demeksizin binlerce Müslümanı katletmişlerdir. Ne garip tecelli! Bu hareket onlara 31 Aralık 1918 tarihinde çıkarılan geri dönüş kararnamesiyle sahip oldukları topraklarını ve mülklerini kaybettirmiş, yardım ettikleri işgal kuvvetleriyle birlikte terk-i vatan etmelerine sebep olmuştur. (Tarih Gelecektir)
- Elimizdeki mevcut belgelerin içeriği, Ermenilerin, yolların olumsuzşartlardan en az etkilenmeleri, mümkün olduğunca en az kayıpla şevkin tamamlanması, plânlanan yerlere ulaşmaları ve yerleştirildikleri yeni yerlerde hayatlarına devam etmeleri, savaş sonrasında da evlerine dönmeleri konusunda gerekli kolaylığın sağlanmasının hedeflendiğini göstermektedir. Bilhassa Ermeni göçmenlere, gerek ABD'den gönderilen para yardımlarının Osmanlı Hükûmeti'nin izniyle dağıtılması, gerekse Kızılhaç yetkilileri ile yardım kuruluşlarının yardım etmelerine izin verilmesi ve bilhassa bu tür yardımlar için ilgili yabancı kuruluşlara çağrı yapılması, savaşın olağanüstü şartlarına rağmen, Osmanlı Hükûmeti'nin Ermeniler hakkında bir art niyet beslemediğini belgelemektedir. (Sürgünden Soykırıma - Ermeni İddiaları)
- Doğu illerimizde yaptığımız toplu mezar kazılarında daha kundağında bebeklerin annelerinin kucağında katledildiğini görüyoruz. (Tarih Gelecektir)
- www.history.az/pdf.php?item_id=20100913015004972&ext=pdf (Sürgünden Soykırıma - Ermeni İddiaları)
- "Ermenilerin, yürüttükleri faaliyetler ile kendi Ülkelerine karşı dış güçlerle işbirliği yapmaları techir gibi bir kararın alınmasında önemli bir rol oynamıştır." (Sürgünden Soykırıma - Ermeni İddiaları)
- "Geçmişte ve günümüzde olduğu gibi, hırslarına mağlup olanlar yüzünden tarih tekerrür etmektedir." (Sürgünden Soykırıma - Ermeni İddiaları)
- Buna karşılık Osmanlı Devleti'nin yukarıdaki kararları ve uygulamaları, soykırım düşüncesinde olan bir devletin alacağı kararlar olmadığı gibi ,Dahiliye Nezareti’ne bağlı Şifre Kalemi ve Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti gibi dairelerin gizli belgelerinin hiçbirinde de,değil katliam yapmak ,böyle bir kavramın ima bile edilmediği görülmektedir. Buna karşılık, başta Amerikan konsolosları olmak üzere, pek çok yabancı gazeteci ve misyon şeflerinin tehciri takip ettikleri, hatta fotoğraf çektikleri ve bir katliamdan söz etmedikleri belgelerden anlaşılıyor. Fakat ne gariptir ki, buna rağmen Avrupa'da ve Amerika'da, özellikle Amerika sefirinin raporları ve bazı batılı gazetelerin yayınları ile tehcir, bir Ermeni katliamı şeklinde kamuoyuna duyurulmuştur. Bunda Osmanlı Devleti'ni ve bilhassa Anadolu'yu paylaşmayı düşünenlerin, bu tehcirle emellerine belli bir süre set çekilmesi rol oynamış olsa gerektir. Yoksa İtilaf Devletler’i İstanbul'u işgal ettiklerinde, Osmanlı Devleti'nin bütün arşiv belgelerine sahip oldukları bir dönmede ,bunu zaman geçirmeksizin ortaya çıkarır ve sorumluları daha o zamandan mahkum ederlerdi. Nitekim İngilizler’in soykırımla suçladıkları Osmanlı ileri gelenlerinden pek çoğunu Malta'ya gönderdikleri ve muhakeme etmek için suçlayacak delil bulamadıkları ve bu kişilerin mahkeme edilmedikleri bilinmektedir. (Ermeni Tehciri)
- Evet, tarihten korkmayalım. Zira tarih bilgisi tecrübe demektir, geleceğe daha emin bakmak demektir. Dolayısıyla bir bakıma tarih, geçmişten çok gelecek demektir. Bunun için tarihin günümüze taşınmaması ve geçmişte olanların günümüzde yaşanmaması ve yaşatılmaması gerekir. Böyle bir anlayışa sahip olan kişi tarihten korkar mı? (Tarih Korkusu)
- Yapılan iskân çalışmalarında çoğu defa coğrafî alanların iyi seçilememesi, yâni, konar-göçerlerin hayvanlarına gerekli otun ve suyun sağlanamaması, ayrıca zirâat için yerleştirilenlere tahsis edilen arâzinin verimsiz olması, onların yeniden konar-göçer hayata başlamalarına veya başka bir mahalle firar etmelerine sebep olmuştur. Bu şekildeki hareketin, emirlere muhalefet olarak tefsiri, bahis konusu konar-göçerlerin eşkıyâ telâkkisine yol açmış, böylece devlet yeni problemlerle karşı karşıya kalmıştır. (XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi)
- Osmanlı idaresinde Ermeniler dini vecibelerini tam hürriyet içinde yerine getirirlerken, kendi din adamlarını da yine kendilerinin tayin etmelerine izin verilmiştir. (...) Anadolu'nun Türk idaresine girmesinden sonra burada yaşayan Ermeniler, kendi dillerini tam bir serbestlikle konuşmaya devam ettiler. Osmanlı yönetimi, diğer cemaatlere uyguladığı politikayı bunlara da uygulayarak Ermenice'yi ve Ermeni adlarının kullanılmasını serbest bıraktı.Buna bağlı olarak Ermeniler ,kendi dillerinde kültürel faaliyetlerini sürdürdüler. Türk matbaasının kurulmasından 160 yıl kadar önce Venedik’te matbaacılık eğitim görmüş olan Sivaslı Apkar adındaki bir papaza 1567 de İstanbul’da bir Ermeni matbaası açması için izin verildi. (...) 1908’de bütün ülkede Ermeni matbaası sayısı 38’e ulaşmıştı.Nitekim 1910 yılında İstanbul’da Ermenice beş gazete ve yedi dergi çıkarılmaktaydı. (Ermeni Tehciri)
- 4 Şubat 1902'de Paris'te toplanan I. Genç Türkler Kongresi'ne Ittihad ve Terakki'nin iki güçlü lideri Prens Sabahaddin ve Ahmed Riza Bey ile taraftarları yanısıra Ermeni delegeleri de katıldı. Kongrede alınan kararlardan biri inkılabın başarıya ulaşması için yabancı devletlerin müdahalesinin gerekli olduğu şeklindeydi. Bu kararı Ermeniler şiddetle istemekteydiler. Prens Sabahaddin de onlara katıldı. Ancak Ahmed Rıza Bey ve Genç Türkler'in çoğu ülkeyi parçalanmaya götürebilecek böyle bir karara karşı çıktılar. Kongre sonunda müdahale yanlıları Prens Sabahaddin'in etrafında ve karşı görüşte olanlar da Ahmed Riza Bey'in çevresinde toplandılar. (Ermeni Tehciri)
- Osmanlı Devleti bir imparatorluk. Üniter yapıya sahip değil. 19. yüzyıla kadar böyle bir problem yoktur. 1863’ten itibaren misyonerlik çalışmaları eğitim kurumları açmaya yönelmiştir. İlk açılan Robert Kolej’dir. Bu, etnik grupları faaliyete geçirme örneğidir. Robert Kolej’in 1868’de verdiği ilk mezunlar Bulgar isyanının elebaşlarıdır. Bunu Anadolu’ya yayılan Amerikan okullarıyla değerlendirirseniz etnisite probleminin nasıl çıkarıldığını görmüş olursunuz… (Tarih Gelecektir)
- Amerika’nın Irak işgali konusunda da Osmanlı arşivinde birçok araştırmalar yaptıklarını görmek mümkündür. Osmanlı arşivleri bölge açısından çok önemlidir ve aslında bölgede meydana gelecek olayları önceden tesbit etmede son derece belirleyicidir. Mesela 1914’te Birinci Dünya Savaşı yeni başlarken Ortadoğu ile ilgili çizilen haritaları bugünkü durumla karşılaştırdığınızda, ne yapılmak istendiğini daha rahat anlayabilirsiniz. İşte tarih budur ... (Tarih Gelecektir)
- Ermeni tehciri sırasında görevini kötüye kullanan 1673 memur hükümet tarafından mahkemeye verilmiş. Yargılamalar sonucunda 67 kişi idama,524 kişi hapse,68 kişi kürek,para,paranga ve sürgün cezalarına çarptırılmıştır. Mahkeme kararları da gösteriyor ki hükümetin Ermenilerin iddia ettiği gibi soykırım düşüncesinde olmadığını ortaya koyuyor. (Sürgünden Soykırıma - Ermeni İddiaları)