matesis
dedas

Esir Şehrin İnsanları - Kemal Tahir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Esir Şehrin İnsanları kimin eseri? Esir Şehrin İnsanları kitabının yazarı kimdir? Esir Şehrin İnsanları konusu ve anafikri nedir? Esir Şehrin İnsanları kitabı ne anlatıyor? Esir Şehrin İnsanları kitabının yazarı Kemal Tahir kimdir? İşte Esir Şehrin İnsanları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 04.03.2022 00:00
Esir Şehrin İnsanları - Kemal Tahir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Kemal Tahir

Yayın Evi: İthaki Yayınları

İSBN: 9789752730762

Sayfa Sayısı: 437

Esir Şehrin İnsanları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Esir Şehir Üçlemesi" edebiyatımızın güçlü ve klasikleşmiş ismi Kemal Tahir'in başyapıtlarındandır. Her büyük ve klasik yapıt gibi, bir ya da birden çok problematiği mükemmel bir biçimde işleyen bu nehir roman dizisinin ilk kitabı olan "Esir Şehrin İnsanları"nda Kemal Tahir, Mütareke Dönemi Osmanlı aydınının ve İstanbul'unun destansı direnişinin ve mücadelesinin benzersiz bir fotoğrafını çekmektedir.

Kurtuluş Savaşı öncesinin anlatıldığı pek çok roman yazılmıştır kuşkusuz, ama hiçbiri bu denli edebi ve ölümsüz olamamıştır.

"Türkiye'yi, Türkleri sahiden tanımak isteyen yerli yabancı herkes Kemal Tahir'i okumak,

anlamak zorundadır."

 

Esir Şehrin İnsanları Alıntıları - Sözleri

  • Kafamda sürekli bir meydan savaşı var. Birlikler devriliyor, saflar biçiliyor.
  • hangi memlekette, erkekler, kadın yardımını küçük görmüşlerse; o memleket mahvolmuştur.
  • Ne aman isteyeceksin, ne aman vereceksin!” der. Mücadelenin ana kanunu budur.
  • aslında kendimizi acılara gene kendimiz sürüyoruz!
  • Bizim millet ıstıraba katlanmasını iyi beceriyor da ona karşı gelmesini bilmiyor.
  • Geçer ama, deler de geçer...
  • Bir kere sen benim için dünyanın en güzel kadınısın. Kadın her zaman, aklıyla, namusuyla, merhametiyle, cesaretiyle güzeldir. Boyayla, ipekle, hele etiyle cilvesiyle değil...
  • " Karışık zamanların yolları da karışık oluyor."
  • Bir türlü fikrimi tastamam, anlatamam! Huyum böyle...
  • İnsanoğlu gücünün yetmeyeceğini kestirdiği yerde çabalarsa alçaklık eder.
  • Acaba bir gün gelip sadece düşündüğünden, mesela evladını sevdiğinden dolayı da insanları mahpusa atacaklar mı? Şimdiden okuma-yazma, tehlikeli ve şüpheli sayılmaya başlandığına göre, herhalde böyle yalınkat, böyle insanlıktan, şefkatten nasipsiz bir devir pek uzakta olmasa gerek.
  • - Üzülmeyin canım...Bir türlü fikrimi tastamam anlatamam! Huyum böyle...

Esir Şehrin İnsanları İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ölü Adam: Osmanlı İmparatorluğu, 'ya tamam ya devam' diyerek girdiği Cihan Harbi'nden ağır bir hezimetle çıkmış, payitahtı dahil olmak üzere şehirleri İtilaf kuvvetlerince işgal edilmiş ve artık 'hasta adam'lıktan ölü adamlığa gerileyerek fişinin çekilmesini beklemekteydi. Tarih kitaplarımızda 'Almanya yenildiği için biz de yenik sayıldık' doğrultusunda bir anlatı halen bulunuyor mu bilmiyorum ancak artık kendimizi bu şekilde aldatmamamız gerektiğini düşünüyorum. Doğu cephesinde Rus İmparatorluğu tarafından her zamanki gibi büyük bir hezimete uğratılmıştık ve eğer Bolşevikler Rusya'da yönetimi ele geçirmese Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu'nun önemli bir kısmını ebediyen kaybetmiş olacaktık. Güney cephesinde de Kutül Amare ve birkaç direniş dışında İngiliz İmparatorluğu'na karşı hezimete uğrayarak asırlardır hakimiyetimizde bulunan toprakların büyük kısmını kaybetmiştik. Cihan Harbi'nde göğsümüzü kabartan ve sonuçları bakımından en büyük başarımız olan Çanakkale Muharebeleri ise mütarekeyle birlikte aleyhimize bir moral bozukluğuyla sonuçlanmıştı, çünkü onca şehit vererek savunduğumuz Çanakkale Boğazı'ndan İtilaf kuvvetleri birkaç sene sonra ellerini kollarını sallayarak geçmiş ve asırlardır başkentimiz olan İstanbul açıklarına demirlemişlerdi. Yenilginin baş sorumluları İttihatçıların başları yurt dışına kaçmış, padişah Vahdettin yönetime tek başına egemen olup İngilizlere tam bir teslimiyet göstererek kendi geleceğini koruma politikası izler olmuştu. En kötüsü bu duyguya memleketin aydın kadrosunun da iştirak ediyor oluşuydu ve Kemal Tahir'in bu üçlemesinin ilk kitabı olan "Esir Şehrin İnsanları"nın üzerine eğildiği ana konu da tam olarak budur. Kemal Tahir bu durumu, "Hiçbir memleket, aydınları tarafından bu kadar kancık­ça terk edilmemiştir,"(s.406) diyerek ifade eder. Romanın kahramanı Kamil Bey, bir paşa oğlu olup uzun yıllardır yurt dışında işleriyle meşgul olan halkından kopuk bir Osmanlı burjuvasıdır. Ekonomik durumu kötüye seyredince memlekete dönüş yapar. Eşi Nermin uzun yıllar sonra döndüğü İstanbul'u eskisi gibi görüp mutlu olurken Kamil Bey, kendisini farklı bir istikamete sevk edecek ilk işareti biz okurlara vererek hüzünle dolup bu şehrin eski İstanbul olmadığını düşünür. Sokaklarda yabancı devletlerin askerleri gezmekte, bir zamanların süper gücü Osmanlı Devleti, kendi şehrinin asayişini sağlamaktan aciz bir halde debelenmektedir. Köhnemiş İmparatorluğun adalet mekanizması çökmüş, kadınların sosyal konumu kara çarşafın ardına gizlenmiş, din adına insanlar kendi çıkarlarını sağlamaya girişmiş, gazetelerinde Ali Kemâl gibiler Padişah Vahdettin ile cisimleşmiş teslimiyetçi ruh halini ve Kuvayi Milliye'ye kustukları İttihatçılara duydukları öfkeyle halkı tamamen yılgınlığa sevk etmektedirler. Özetle, Kanuni Sultan Süleyman'ın uzun uzun sahip olduğu memleketleri bir üstünlük vurgusu olarak girişine yazdığı ve sonunda da "sen ki Fransa diyarının kralı Fransuva," diyerek aynı vurguyla bitirdiği mektubu yazan haşmetli Osmanlı İmparatorluğu artık İngilizlerin bir uç karakolu, sömürgesi ve uzantısı haline gelmekteydi. Kamil Bey, "Karadayı" adında Kuvayi Milliye'yi destekleyen bir gazete çıkaran eski okul arkadaşlarıyla karşılaştığında bir anlamda hayatında kırılma yaşanır. Bu noktadan itibaren kahramanın erginleşmesinin seyrini okuruz. Kemal Tahir, Kamil Bey üzerinden aydın kesimi eleştirir, yargılar ve mahkum ederken öte yandan onlara günah çıkarma fırsatı da tanımış olur. Kemal Tahir'in bu romanı, Kurtuluş Savaşı konulu kitaplarda zannederim pek rastlanılmayan bir noktaya eğildiği için bilhassa değer görmesi gereken bir eser; çünkü ağır mağlubiyetlerin ardından gelen büyük zaferin haklı gururuyla genelde zafer edebiyatı yapılır ve yaparız ancak Kemal Tahir, savaş zamanının arka planına, yani işgal altındaki İstanbul'un sokaklarına gözlerini diker ve o dönemki halkı anlamaya çalışır. Bu epey kıymetli bir çaba. Öte yandan toplumla alakalı nokta atışı tespitlerini de görüyoruz. Bunlardan ikisini aktarmak isterim: "Bizim millet ıstıraba katlanmasını iyi beceriyor da ona karşı gelmesini bilmiyor." (s.215) "Her milletin kendine göre davranışı olur. Bizim millet, her zaman kuv­vete tapmıştır. Eşkıyadan başka muhalif görmemiş bir memleket­te, Avrupa metodlariyle çalışılır mı?"(s.254) Keyifli okumalar... (Kaan)

Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehir serisinin ilk kitabı ve Kemal Tahir'in en sevilen, en bilinen eserlerinden bir tanesi... 2000'lerin başında TRT tarafından yanlış hatırlamıyorsam 6-7 bölümlük bir dizisi de çekilmişti. Bu eser, daha doğrusu bu seri pek çok açıdan önemlidir. Serinin diğer iki kitabını incelerken de kısaca değinmiştim. Bugüne kadar yakın tarihimizde yaşananları genellikle tarih okumaları üzerinden öğrendik. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ve kurtuluş mücadelesi çoğumuz için belli bir döneme kadar sadece bir ders konusu olarak kaldı. Bu durum eğitim sisteminin konusu ve üzerinde ayrıca tartışılabilir. Kemal Tahir ise, edebiyatın sonsuz olanaklarını ustalıkla kullanıp bu seriyi yazarak o günlere içeriden, hayatın kalbinden bakıp bizlere yeni ve alternatif bir tarih okuması hediye ediyor. Evet bir lider var, bir meclis var, düşmanlar var, savaşlar var... Ancak bir de günlük hayatını süren koca bir halk var. Zengini, fakiri, esnafı, okumuşu, cahili, mahpusu, aydını, kadını, genci, çocuğu, yaşlısı... Kısacası, günlük hayatını idame eden koca bir halk... İşte bu kitabın bu kadar değerli olmasının bir sebebi, o yıllara bir de halkın gözünden bakabilmemizi sağlamış olması. Hayatını dünyayı gezerek, kaygısız bir şekilde yaşayan mirasyedi bir Türk aydını, ülkesinde yaşanan kurtuluş mücadelesine kayıtsız kalamıyor ve tası tarağı toplayıp ülkesine dönüyor. Gördüğü manzaraya anlam vermekte ve uyum sağlamakta çok zorlanıyor. İşin maddi tarafı da var... Dışarıdan bakınca bilgili, kültürlü, 2-3 dil bilen, dünyayı görmüş bir aydın... Ancak böyle bir mücadelede nasıl bir katkı sağlayabileceğini kestiremiyor. O da eski arkadaşlarının aracılığıyla çareyi bir gazeteye girip mücadeleye oradan katkı sunmakta buluyor. Bu süreçte hayatına çok farklı karakterler dahil oluyor. Okur bir yandan Kamil Bey'in uyum sürecini takip ederken diğer yandan o dönemin insanlarını, ilişkilerini, dostluklarını, çakallıklarını, içimizdeki İrlandalıları, savaşın gölgesinde aile hayatını ve koca şehir İstanbul'un esaretini, yani kendi şehrine yabancılaşmayı daha yakından tanıma imkanı buluyor. Kemal Tahir kusursuz bir romancı... Dili en iyi kullanan yazarlarımızdan biri. Kendi zorluklarla geçen yaşam öyküsünden beslenerek, bunu kitaplarına en iyi şekilde aktarmayı başarabilmiş bir yazar. Aynı zamanda mükemmel bir gözlemci. Öncelikle, kendi tarihine her geçen gün biraz daha yabancılaşan gençlerin bu eseri mutlaka okumasını öneririm. Bir de, büyük kurtuluş mücadelesini anarken 'Atatürk ve onun silah arkadaşları' kadar 'Atatürk'ün silahsız arkadaşları'nı da tanımak ve yad etmek isteyenler de bu eseri mutlaka okumalı... NOT: Serinin diğer iki kitabına yaptığım incelemelere #25052159 ve #25006329 linklerinden ulaşabilirsiniz. Herkese keyifli okumalar... (Necip G.)

Kitabın Yazarı Kemal Tahir Kimdir?

13 Mart 1910'da İstanbul'da dünyaya geldi. Gerçek adı İsmail Kemalettin Demir'dir. Babası, II. Abdülhamit'in yaverlerinden Yüzbaşı Tahir Bey; annesi, Osmanlı sarayında Abdülhamit'in kızı Naile Sultan'ın hizmetinde bulunan Nuriye Hanım'dır (Saraydaki adı "Hubser" idi). Ailenin en büyük çocuğu idi.

Babasının görevleri nedeniyle ilk öğrenimini imparatorluğun değişik yerlerinde sürdürdü. Ailenin 1923'te İstanbul'a yerleşmesinden sonra eğitimine Galatasaray Lisesi'nde devam etti. Annesinin 1926 yılında veremden ölümü ve babasının ikinci bir evlilik yapması üzerine öğrenimini 10. sınıfta iken bıraktı; önce İstanbul'da avukat kâtipliği, sonra Zonguldak'taki kömür işletmelerinde ambar memurluğu yaptı.

Sol düşünceyi benimsemesi

1932'de İstanbul'a döndü, Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde röportaj yazarı, çevirmen, düzeltmen olarak çalıştı. 1933'de Kenan Şahabettin, İdris Ahmet, Ziya İlhan, Yakup Kadri, Nuri Tahir, Ertuğrul Şevket, Fakih Özden ve Arif Nihat Asya gibi yazar ve şairlerle "Geçit" adlı bir edebiyat dergisi çıkardı. Geçit Dergisi kadrosundan Ertuğrul Şevket (Avaroğlu), Babıali'de tanıştığı Kerim Sadi Türkiye Komünist Partisi üyesi olan komşusu "Sarı" Mustafa Börklüce ve onun aracılığı ile tanıştığı şair Nazım Hikmet gibi sosyalist aydınlarla arkadaşlığı sonucu sosyalist fikirleri benimsedi. 1934-1936 arasında Yedigün ve Karikatür dergilerinde sekreterlik yaptı. Varlık ve Ses dergilerinde takma adlarla şiirler yayımladı, Karagöz gazetesinde başyazarlık, Tan'da yazı işleri müdürlüğü yaptı.

İlk kitapları

İlk kitabı, 1936'da yayımladığı "Namık Kemal için Diyorlar ki" adlı kitapçık oldu. Kitapçık, Namık Kemal hakkında yaptığı yedi soruluk ankete çeşitli şair ve yazarlar tarafından verilen yanıtlardan oluşmaktaydı. Falih Rıfkı Atay, Vâlâ Nureddin, Hüseyin Cahit Yalçın, Peyami Safa, Ercüment Ekrem Talu, Sadettin Nüzhet Ergun, Kerim Sadi Cerrahoğlu, Dr. Fuad Sabit, Nâzım Hikmet, Hüseyin Avni Şanda ve Suat Derviş'in yanıtlarını ve Kemal Tahir'in onlar hakkındaki saptamalarını içeren kitapçık, edebiyat dünyasında geniş yankı buldu. 1937'de ikinci kitabı olan "Bir Çalgıcının Seyahati" adlı romanı yayınlandı.

İstanbul'un tanınmış gazeteciler arasına giren Kemal Tahir, 1937'de İzmir'de öğretmenlik yapan Fatma İrfan Akersin ile ilk evliliğini yaptı; bu evlilik Kemal Tahir'in 1938'de hapse girmesi nedeniyle devam etmedi ve 1940 yılında boşanma ile sonlandı.

Donanma Davası

Kemal Tahir, bahriyede görevli kardeşi Nuri Tahir, Nâzım Hikmet, Hamdi Alev, Emine Alev, Hikmet Kıvılcımlı, Fatma Nudiye Yalçı, Kerim Korcan, Mehmet Ali Kantan, Seyfi Tekbilek ve Hüseyin Durugün'le beraber "askeri isyana tahrik ve teşvik" suçlaması ile 13 Haziran 1938'de tutuklandı.

Suçlanmasının nedeni astsubay olan kardeşi Nuri Tahir'e Sabahattin Ali'nin bir kitabını vermek idi. "Donanma Davası" veya "Bahriye Olayı" diye adlandırılan bu dava nedeniyle Donanma Komutanlığı Mahkemesi'nde yargılandı, 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.

Cezaevi yılları

Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya cezaevlerinde 12 yıl hapis yattı. Hapishanedeki yıllarını okuyarak ve "sarı defterine" yazarak geçirdi. Takma isimle mizah öyküleri ve polisiye romanlar kaleme alan yazar, 1954 yılına kadar "Kemal Tahir" adını eserlerinde kullanamadı "Göl İnsanları"'na alacağı iki öyküsünü hapisteyken Cemalettin "Mahir" takma adıyla Tan'da yayımladı.

Hapishane yıllarında Fatma İrfan Hanım'a yazdığı mektuplar "Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar" adıyla; Nazım Hikmet'in kendisine yazdığı mektuplar "Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektuplar" adıyla basıldı.

Cezaevinden çıktıktan sonraki yaşamı

Yazar, 1950'de çıkan aftan yararlanıp serbest kaldı. Cezaevinden çıkar çıkmaz ikinci eşi Semiha Sıdıka Hanım ile evlendi. Çiftin evliliği Kemal Tahir'in 1973'teki vefatına kadar sürdü; çocukları olmadı 1950'li yıllarda Körduman, Bedri Eser, Samim Aşkın, F. M. İkinci, Nurettin Demir, Ali Gıcırlı gibi takma isimle kitaplar yayımlamayı sürdüren Kemal Tahir'in Amerikalı yazar Mickey Spillane'den çevirdiği "Mayk Hammer" dizisi büyük ilgi gördü. Orijinal kitapların tamamını çevirdikten sonra "Mayk Hammer'in Yeni Maceraları"'nı yazmaya devam etti; böylece Kemal Tahir'in kaleminden dört yeni Mayk Hammer romanı ortaya çıktı.

6-7 Eylül olayları sırasında bir kez daha tutuklandı, Harbiye Cezaevi'nde 6 ay yattı. 14 ay kadar Aziz Nesin ile birlikte kurdukları Düşün Yayınevi'ni yönetti. Metin Erksan, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz ile senaryo çalışmaları yaptı.

Kemal Tahir'in ilk önemli eseri olan 4 bölümlük Göl İnsanları uzun öyküsü Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlandı, eser 1955'te kitap olarak basıldı. Bu eserde yıllar sonra ilk defa kendi adını kullandı.

Romancılık dönemi

Göl İnsanları'nı yayımladığı 1955 yılında bir köy romanı olan Sağırdere romanı da yayımlandı. Sağırdere (1955) ve onun devamı olan Körduman'da (1957) Çankırı'nın Yamören köyünden Mustafa'nın serüvenini merkez alarak köylünün sorunlarını, etik değerlerini, köyün ekonomik yapısını, tarih içindeki bağlarından koparmadan sergiledi.

Mütareke dönemi İstanbul'unu konu alan Esir Şehrin İnsanları'ndan (1956) sonra yayımlanmış olan Körduman'ı; eşkıyalık olgusuna eğildiği Rahmet Yolları Kesti (1957), Çorum bölgesi insanlarını anlatan roman üçlemesinin ilk iki kitabı Yediçınar Yaylası (1958) ve Köyün Kamburu (1959) izledi (Üçlemenin son kitabı, 1970'de yayınlanan Büyük Mal adlı romandır ).

1960'tan sonra tüm dikkatini Osmanlı tarihi ve toplum yapısına yönelterek, devlet, Doğu-Batı çatışması, Batılılaşma ve mülkiyet gibi sorunları derinden kavramaya uğraştı; araştırmaları sonucu resmi tarih söyleminin karşısında, Osmanlı Devleti'nin kültürel ve siyasi mirasını sahiplenen bir romancı haline geldi.

Kemal Tahir'in kendisiyle, Osmanlı Devleti, Cumhuriyet ve Batılılaşma ile hesaplaşmasının sonucu olarak 1965 yılında Yorgun Savaşçı adlı romanı ortaya çıktı. Resmi tarih söylemine aykırı görüşler içeren bu eser, tarihi çarpıtmakla eleştirildi. 1980 yılında romanın TRT tarafından filme çekilmesi ile yeniden gündeme gelen eleştiriler, 1983'te filmin başbakan Bülent Ulusu'nun emri ile yakılmasına yol açtı.

1965 yılının Nisan ayında Cumhuriyet Gazetesi'nde tefrika edilen Bozkırdaki Çekirdek romanı, Kemal Tahir'in çok tartışılan eserlerinden birisi oldu. Bu eserde Köy Enstitülerinin tepeden inmeci bir yaklaşımla kuruluşunu eleştirerek iktidarla ters düştü.

1967'de en önemli eserlerinden birisi olan Devlet Ana yayımlandı. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu ele aldığı bu romanda "kerim devlet" kavramını ortaya attı. Batılılaşmayı eleştirdi. Yerli bir sosyalizm oluşturmaya çalışarak Marksistlerin tepkisini çekti.

1968'de Yorgun Savaşçı ile Yunus Nadi Armağanı'nı, Devlet Ana ile Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü kazandı.

Kemal Tahir, 1968'de aldığı davet üzerine SSCB'ye gitti. 1970'de akciğer ameliyatı geçiren Tahir, 21 Nisan 1973'te geçirdiği bir kalp krizi sonucu İstanbul'da yaşamını yitirdi. Cenazesi, Sahrayıcedit Mezarlığı'na defnedildi.

Ölümünden sonra

Yazarın "Namuscular", "Karılar Koğuşu", "Esir Şehrin İnsanları", "Dam Ağası", "Bir Mülkiyet Kalesi" romanları ölümünden sonra yayımlandı.

Kemal Tahir kitaplarının yayının devam etmesi için ölümünden sonra eşi tarafından "Kemal Tahir Vakfı" kurulmuş; Kadıköy'deki hayatının son yıllarını geçirdiği ev, ziyarete açılmıştır.

Yazarın kitapları Halit Refiğ, Metin Erksan, Atıf Yılmaz gibi yönetmenler tarafından sinemaya aktarılmıştır.

Düşünceleri

Düşüncelerindeki çıkış noktası Marksizm ile Türkiye gerçeği arasındaki bağlantı sorunuydu. Siyasi eylemlere de katılmış bir yazar olarak, Türkiye'de kendi algıladığı siyasal, sosyal, kültürel yapı ile Marksizmin sunduğu çözüm arasında bir çelişki görüyordu. Türk toplum yaşamına uymadığına inandığı batılılaşmaya ilişkin yargısı da Marksizmi yetersiz bulmasına bağlıydı. Çünkü Marksizm, "Türkiye'de 2. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin siyasal ve kültürel uygulamalarını bir ticaret burjuvazisi devriminin sonucu" olarak değerlendiriyordu. Kemal Tahir ise böyle bir sınıfın varlığından kuşkuluydu. Böylece hem Marksizmin, hem de batılılaşmanın ürünü olan cumhuriyet dönemi resmi tarih görüşünün aşılması düşüncelerinin temel noktası oldu.

Marx ve Engels'in doğu toplumlarıyla ilgili görüşlerini araştırdı. Cumhuriyet dönemi resmi ideolojilerinin dışında kalan Ömer Lütfi Barkan, Mustafa Akdağ, Halil İnalcık, Niyazi Berkes, Şerif Mardin gibi bilim adamlarının eserlerinden vardığı sonuca göre, Osmanlı-Türk toplumu, Marksizmin toplumların sosyo-ekonomik süreçte birbirini izleyen zorunlu aşamalar olarak gördüğü ilkel topluluk / kölecilik / feodalite / kapitalizm sürecinde yer almaz. Kendi kültürel ve sosyal yapısından kaynaklanan çok daha özel bir gelişme süreci, dinamikleri ile yapısal farklılıkları vardır. Bu nedenle batılılaşma, gerekli altyapısı olmayan bir topluma, soyut ve biçimsel bir üstyapı getirme çabasından başka bir şey değildir. Köklü bir ekonomik ve toplumsal devrim yapılmadan başlatılan tepeden inme uygulamalar taklitçiliktir.

Bu ana fikir çerçevesinde eserlerinde Osmanlı toplumunun kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine kurulduğunu anlatmayı amaçladı. Romanlarında da "Türk insanı ve Türkiye özeli" olgusunu ortaya çıkarmaya çalışmadı.

Roman tamamen içinden çıktığı toplumun yapılanmasına bağımlıdır. Romanı diyalektik bir tür olarak anlamak ve insan muhayyilesine katkısını kavramak, romanın dünyayı belirlemek için sarfettiği çabaların biçimsel gerçekçilik tekniklerinin kullanımına bağlı olduğunu da anlamaktır. Don Kişot' un şövalye romanlarının kahramanlarına benzeme teşebbüsünün gülünçlüğü sadece model imkânsızlığı ışığı altında kavranabilir. Tam bu noktada Kemal Tahir'in önemi belirir. Zira Türk romanında bu meselenin taşını kaldıran ilk romancıdır. Romanları, Osmanlı Devleti'nin XIV. yüzyılda kuruluşundan XX. yüzyıla kadar Türk toplumunda bir Osmanlı sürekliliği arayışıdır.

Toplumsal gerçekçi çizgide sürdürdüğü yazarlık yaşamında eserlerinde yalın bir dil kullandı. Bilhassa Orta Anadolu Türkçesini dilinin odak noktasına koydu. Diyaloglarla zenginleştirdi, karizmatik karakterler yarattı.

Roman

Esir Şehrin İnsanları (1956) -1

Esir Şehrin Mahpusu (1962) -2

Yol Ayrımı (1971)-3

Yediçınar Yaylası (1958) -1

Köyün kamburu (1959) -2

Büyük Mal (1970) -3

Hür Şehrin İnsanları (1974)

Sağırdere (1955) - 1

Körduman (1957) -2

Rahmet Yolları Kesti (1957)

Kelleci Memet (1962)

Yorgun Savaşçı (1965)

Bozkırdaki Çekirdek (1967)

Devlet Ana (1967)

Kurt Kanunu (1969)

Namusçular (1974)

Karılar Koğuşu (1974)

Damağası (1977)

Hikaye

Göl İnsanları (1955)

Senaryo

Haremde Dört Kadın (1965, Halit Refiğ ile birlikte)

Mektup

Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar (Nazım Hikmet'le yazışmaları)

Kemal Tahir Kitapları - Eserleri

  • Yorgun Savaşçı
  • Devlet Ana
  • Kurt Kanunu
  • Esir Şehrin İnsanları
  • Yol Ayrımı
  • Biz Böyle Delikanlılar Değildik!

  • Bir Mülkiyet Kalesi
  • Hür Şehrin İnsanları
  • Büyük Mal
  • Damağası
  • Bozkırdaki Çekirdek
  • Karılar Koğuşu
  • Esir Şehrin Mahpusu

  • Biz Böyle Delikanlılar Değildik : Tefrika Romanlar Cilt 2
  • Gangsterler Kraliçesi
  • Ecel Saati
  • Derini Yüzeceğim
  • Dutlar Yetişmedi
  • Rahmet Yolları Kesti
  • Kelleci Memet

  • Köyün Kamburu
  • Sağırdere
  • Körduman
  • Yediçınar Yaylası
  • Göl İnsanları
  • Kara Nara
  • Notlar - Sosyalizm, Toplum Ve Gerçek

  • Zehra'nın Defteri
  • Namuscular
  • Yedek Sevgili
  • Merhaba Sam Krasmer
  • Notlar 5
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 3
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 1

  • Notlar - Sanat - Edebiyat 4
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 2
  • Kıran Kırana
  • Halk Plajı
  • Arabacı
  • Aşk Çetesi
  • Kemal'den Piraye'ye Mektuplar

  • Üstadın Ölümü
  • Notlar - Mektuplar
  • Notlar - Batılaşma
  • Notlar - Kitap Notları
  • Notlar - Çöküntü
  • Notlar - Osmanlılık, Bizans
  • Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar

  • Notlar/ Roman Notları 2
  • Notlar 7 - Roman Notları 1
  • Notlar 6
  • Notlar 8
  • Notlar 9
  • Beş Romancı Tartışıyor
  • Notlar/ 1950 Öncesi Cezaevi Notları

  • Notlar/ 1950 Öncesi Şiirler -Ziya İlhan'a Mektuplar
  • Bir Mülkiyet Kalesi 2
  • Bir Mülkiyet Kalesi

Kemal Tahir Alıntıları - Sözleri

  • Şu erkek milletinde neden akıl yoktur hey Allah?.. (Köyün Kamburu)
  • Reşit Hoca geyirip "Hak destur!" dedikten sonra kaşlarını çattı: (Körduman)
  • Bir masal gibi eski günleri sakın açma. (Notlar/ 1950 Öncesi Şiirler -Ziya İlhan'a Mektuplar)
  • İnsanın başına bu memlekette her şey gelir, bunların en önünde akıl almaz alçaklık, en sefil kişisel çıkar, en korkunç aptallık vardır. (Yol Ayrımı)
  • Âhir zaman, gösteriş devri olmuş. (Karılar Koğuşu)
  • Orman ne demiş ?Şuncacık balta,benim hakkımdan gelemez ama,neyleyim ki sapı benden!demiş... (Yorgun Savaşçı)

  • Sabah gün doğmadan kalkar, akşamın yatsı vaktine kadar damda, mutfakta, tarlada, bahçede uğraşır kadın kısmı...Yılda bir çocuk doğurur. Heriften hafta başı sopa yer. Kocar gi­der hitamında ... (Göl İnsanları)
  • Hemen aklınıza cebri götürmek gelir, yani tüfek-tabanca işi... Hep eski fikir. Halbuysa bu zaman, silah zamanı değil. Bugünün silahı iki satır yazı... (Rahmet Yolları Kesti)
  • “Önümüz kış, ne halt edeceksin be adam? Sen hiç canını düşünmez misin?” “İsa Peygamber ne demiş Efe, koskoca İsa Peygamber? ‘Hayatınız için ne yiyeceğinizi ve ne içeceğinizi ve hem dahi cesediniz için ne giyeceğinizi düşünmeyin,’ buyurmuş. İlerisini düşünen serserilik payesine erişemez. Serserilik, maskaralık değil.” (Halk Plajı)
  • Cezaevlerinde sürgüne gitmekte korkuludur, sürgün gelmesi de…Sürgün kısmı, ardında on kardaşı olsa, yitti yiter. Ne denilmiştir? Gözden ırak, gönülden ırak… Başkaca,yaban yerde kim kime olduğundan padişahın şehzadesi olsa,mahpusun parası pul, karısı dul sayılır. (Damağası)
  • Aklı fikri başka yerde bunun... Korkarım okumakta... (Devlet Ana)
  • Dergi tarafından, kendi şartları ve günün imkanları içinde, şu kimselerin bir araya gelebileceği düşünüldü: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kemal Tahir, Mahmut Makal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Talip Apaydın... Yukarıda ismi geçen kişilere yapılan daveti, Yaşar Kemal hariç, hepsi memnunlukla kabul etmişlerdir. Yaşar Kemal, oturumlara katılmamağı prensip edindiği gerekçesi ile, tartışmaya katılmamıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'da daveti kabul ettiği halde toplantıya gelmemiştir. Toplantı, bu iki yazar dışında kalan beş yazarımızla başlamıştır. (Beş Romancı Tartışıyor)
  • Ben kitaplara gömülmüş bir adamla teşrik-i hayat edemem. Zira beni ihmal eder.... (Üstadın Ölümü)

  • Öğretmene sormak... Sıvanır. Gelişigüzel sorar, hiç üstünde düşünmeden... Yeri mi, konuyla ilgili mi, umurunda değildir ama öğretmenin verdiği karşılık ciddi mi, baştan savma mı bunu hemen sezer. Çok üzülür. İlk zamanlar çok yanlıştır öğrenciye sert davranmak... Hele haksız yere... Direnmezler, susarlar ama kinlenirler. En tehlikeli yönleri reaksiyon vermemeleridir bence. Çünkü hemen kaçmakla sonuçlanır bu durum. Bu sebeple onurlarına saygı göstereceğiz, davranışlarını anlayışla karşılayacağız. (Bozkırdaki Çekirdek)
  • ..,okumuşluk iki yüzlü kılıçtır. Çeviremedin mi, senin elindeyken gelir boynunu alır. (Esir Şehrin Mahpusu)
  • Ulan New York şehri... Ulan temeline tükürdüğüm. (Derini Yüzeceğim)
  • Köylü milletinin düğünü bayramı: bolluk... Seferberliği, ölümü: kıtlık… (Köyün Kamburu)
  • "Meğer ne kolay yanılıyormuş insan, en yakınlarında bile..." (Yol Ayrımı)
  • Gerçekçi olmak, gerçeklerin kabuklarıyla yetinmekten utanmakla başlar. (Notlar - Osmanlılık, Bizans)
  • "Bence, iyilik edilenden çok iyilik eden taşımalı yaptığı iyiliğin minnetini..." (Kurt Kanunu)

Yorum Yaz