diorex

Eski Hastalık - Reşat Nuri Güntekin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Eski Hastalık kimin eseri? Eski Hastalık kitabının yazarı kimdir? Eski Hastalık konusu ve anafikri nedir? Eski Hastalık kitabı ne anlatıyor? Eski Hastalık kitabının yazarı Reşat Nuri Güntekin kimdir? İşte Eski Hastalık kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 08.02.2022 21:40
Eski Hastalık - Reşat Nuri Güntekin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Reşat Nuri Güntekin

Yayın Evi: İnkilâp Kitabevi

İSBN: 9789751001818

Sayfa Sayısı: 246

Eski Hastalık Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Eski Hastalık, Reşat Nuri Güntekin'in en usatlıklı romanlarından biridir. Aşk, tutku, sadakat, vefa kavramları çevresinde dönen, çok iyi kurgulanmış, güçlü ve zengin roman kişilikleriyle çarpıcı bir kitap. İstanbul'da, başka bir erkekle birlikte geçirdiği trafik kazasından sonra, genç kadın, kocasıyla birlikte yine taşraya doğru yola çıkar...

(Arka Kapak)

Eski Hastalık Alıntıları - Sözleri

  • "Zaten aşk denen şeyin bu asırda manası kalmamıştı.."
  • "uzun uzun yüzüme baktıktan sonra gülümseyerek; Züleyha, senin ne kadar çok susacak şeyin varmış, dedi.
  • Müzik ve dans dakikaları kadın ve erkek ruhlarının kısa anlaşma dakikalarıdır.
  • ... Zaten aşk denen şeyin, bu asırda manası kalmamıştı. O, eski romanesk zamanlara ait bir efsane, cüzzam gibi mikrobu ihtiyarlamış bir eski hastalıktı.
  • Kafamın içinde bazı şeyler vardır ki, sırası gelince mutlaka hayattan istenecektir.
  • Züleyha, senin ne kadar çok susacak şeyin varmış!
  • Aşık olmak, rastgele bir insandan kendine bir heykel yapıp tapmak, bütün zevki, saadeti onda aramak, onsuz yaşamak kabil olamayacağına inanmaktır...
  • - Yara, her yerde yaradır.
  • Yara, her yerde yaradır.
  • Uzun uzun yüzüme baktıktan sonra gülümseyerek: "Züleyha, senin ne kadar çok susacak şeyin varmış!" dedi.
  • Korkularım artıyor. Daha bir kaç beyhude isyandan sonra, bu hayata alışıp gideceğim, sanıyorum.
  • Senin ne kadar susacak şeyin varmış.
  • Zaten aşk denen şeyin bu asırda manası kalmamıştı..
  • Hiçbir sevgimiz bizi mukadderatımızın yolundan alıkoyacak bir ayak bağı olmamalıdır.

Eski Hastalık İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Züleyha ve Yusuf’un suskunluklarıyla eski bir hastalığa karşı direnmelerini anlatan iç çektiren bir roman… Kitabı bitirince acaba susmasalardı ne olurdu demekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. (Ayşegül HACIFETTAHOĞLU)

Eski Hastalık Reşat Nuri'nin eserleri arasında diğerlerine göre daha az bilinen bir kitap. Kitabı okurken bunun nedenini merak ettim. Çünkü kesinlikle çok güzel ve akıcı bir kitap. Az bilinmesinin kitabın adıyla alakalı olabileceğini düşündüm. Kitabı okurken son sayfalara kadar bu ismin manası anlaşılmıyor. Kitabın sonu demişken kulaktan kulağa yayılıp meşhurlaşmamasının bir nedeni de sonu olabilir ama henüz okumayanlar için kitabın sonu hakkında bu kadar laf bile fazla. Bir de aynı dönemde yazılan diğer bir çok kitapta olmasına rağmen bu kitaba artık kullanılmayan kelimeler için bir sözlük eklenmemiş. Ama bu sözcükler kitabı anlamanıza engel olacak kadar çok değil. Kitabı okumayanlara önerim okuyun. Her yaştan ve farklı ilgi alanlarından insana hitap edecek bir roman. Özellikle Kurtuluş Savaşından başlayıp 1930'lara uzanan olay örgüsüyle çok ilgi çekici bir zaman dilimi sunuyor. Ülkenin kuruluşuna farklı çevrelerden insanlarla beraber tanıklık ediyorsunuz. Ayrıca Reşat Nuri Güntekin'in Anadolu bilgisine yine şaşırmadan edemiyorsunuz. Bu sefer Anadolu'nun kıyı kasabalarında dolaşıyorsunuz ve aynı sınırlar içinde yaşamanıza rağmen oraları bugün gidip bulamayacak olmanıza üzülüyorsunuz. Ayrıca Cumhuriyetle beraber kapatılmaya çalışılan Istanbul ve Anadolu arasındaki uçurumu ve halkın yeniliklerle olan mücadelesine tanıklık ediyorsunuz. 246 sayfalık bu nispeten kısa olan kitapta yukarıda bahsettiklerim satır aralarında okunan bilgiler. Kitabın asıl konusu Yusuf ile Züleyha'nın aşkı. Romanlardaki bütün aşklar gibi kendi imkansızlıkları var. (Adelaide J)

Reşat Nuri Güntekin denilince aklımıza herhalde öncelikle başka meşhur eserleri gelir.Eski Hastalık romanı gerçekten de diğer eserlerinin gölgesinde kalmış bir romanıdır. Eserin günümüzde ön planda olmamasının sebebini dilinin ağır olmasına bağlayabilirsiniz ki birçok arkadaşım bu yönde eleştiri yapmışlar. Fakat şunu belirtmek isterim ki dilinin ağır olduğunu düşündüğüm bu tarz eserler diksiyonumu fevkalâde bir şekile getiriyor benim. Eser Züleyha ve Yusuf'un evlilik, boşanma konuları etrafında döndüğü sanılsa da Kurtuluş Savaşı yıllarının etkisini, toplumun değişimlerini ve bu değişimlerle Anadolu insanının batı karşısında yaşadığı kültür karmaşası -buna yanlış batılılaşma demek yanlış olmaz - gibi hususları açıkça gözler önüne seriyor. Züleyha'nın Paris hayranlığı ile İstanbul'da eğitimini devam ettirmek istemesi ve Anadolu kültürüne bağlı Yusuf arasında yaşanan kültür karmaşası, statü farklılığı bunun sonucunda yaşanan ayrılık adeta size o sancılı dönemleri yaşatıyor. Diğer bir açıdan bakmak gerekirse ben bu eserde "En uzak mesafe, iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan." diyen şairin sözünü bizzat yaşadım diyebilirim. Züleyha'nın duygularındaki her güzel adımı eski bir hastalık gibi adlandırıp gururundan ödün vermeyip hiçbir zaman Yusuf'a doğruları , ona karşı hislerini açıklamaması ve Yusuf'un dipdibe oldukları halde kendisini hiç sevdiğine inanmaması çok acı geldi bana. Evet gerçekten de en uzak mesafe birbirini anlamayan iki kafa arasındaki mesafeymiş. Romanın başından sonuna kadar yan yana olan iki insanın yaşadığı ayrılık şokunu üzerimden atması kolay olmadı desem doğru olur. Yer yer kendimi Züleyha'nın gerçek duygularını pek yansıtmayan , özellikle susmayı kendisine, konuşmaktan çok adet edinmiş yönü ile bağdaştırmış olsam da okuyan herkes gibi ben de Züleyha'ya çok kızdım elbette. Daha romanın başlarında babasının söylediği gibi son sayfayı kapatırken ben de kendi kendime “Züleyha, senin ne kadar çok susacak şeyin varmış!” diyerek bitirdim. Çünkü ben her zaman Turgut Uyar'ın şu sözüne inanırım: "Gizlenen, gösterilmeyen, hissettirilmeyen sevginin zerre değeri yok gözümde. Bu, duvar da beni çok seviyor olabilir.Bilemem." (Sümeyye)

Kitabın Yazarı Reşat Nuri Güntekin Kimdir?

Reşat Nuri Güntekin (25 Kasım 1889;, İstanbul - 7 Aralık 1956; Londra), Cumhuriyet dönemi edebiyatında önemli bir yeri olan Çalıkuşu, Yeşil Geceve Anadolu Notları gibi önemli eserlere imza atmış romancı, öykücü ve oyun yazarıdır.

Hayatı

1889'da İstanbul’un Üsküdar ilçesinde dünyaya geldi. Babası, askeri tabip Nuri Bey, annesi Kars valisi Yaver Paşa'nın kızı Lütfiye Hanım'dır. Reşide adlı kız kardeşi çok genç yaşta hayatını kaybetti, tek çocuk olarak büyüdü. Babası askeri doktor olduğu için öğrenim hayatı boyunca birçok il gezen Reşat Nuri, ilköğrenimine Çanakkale'de başladı. Çocukluk yıllarında dinlediği Fatma Aliye Hanım’ın Udi isimli romanı hayatına iz bırakıp,sanata heveslendiren eserleri arasına girdi. Babasının Çanakkale’deki evlerinde zengin bir kütüphanesinin olması onu kitaplara iten ve yazı yazma kültürünün gelişmesini sağlayan bir araç oldu. İzmir'deki Frerler okulunda bir süre öğrenim gördükten sonra İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde öğrenim gördü. Yükseköğrenimini Darülfünun Edebiyat Şubesi'nde 1912'de tamamladı. Böylece öğrenim hayatını yirmi üç yaşında bitirmiş oldu.

1927'ye kadar Bursa ve İstanbul’da çeşitli okullarda Fransızca ve Türkçe öğretmeni ve müdür olarak görev yaptı. Görev aldığı okulların bazıları Bursa Sultanisi, İstanbul Beşiktaş İttihat Terakki Mektebi, Fatih Vakf-ı Kebir Mektebi, Akşemseddin Mektebi, Feneryolu Murad-ı Hâmis Mektebi, Osman Gazi Paşa Mektebi, Vefa Sultanisi, İstanbul Erkek Lisesi, Çamlıca Kız Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi ve Erenköy Kız Lisesi'dir. 1927’de Erenköy Lisesi’nden yeni mezun olan öğrencisi Hadiye Hanım ile evlendi.

Öğretmenlik mesleğinin yanı sıra edebiyatla uğraşan Reşat Nuri, Halit Ziya’nın eserlerinden aldığı ilhamla hikâye yazma hevesi duymaktaydı . Daha sonra tiyatro edebiyatını benimseyerek bir tiyatro yazarı olmak için uğraştı. Yazı hayatına I. Dünya Savaşı sonlarında başladı. Başlangıçta “Eski Ahbap” (1917) gibi uzun hikayeler, “Hançer”(1920) ve “Eski Rüya” (1922) gibi sahne eserleri, “Gizli El” (1924) gibi romanlar yazan, tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayınlayan sanatçı “Çalıkuşu” adlı romanının 1922’de Vakit Gazetesi’nde tefrika edilmesiyle şöhrete kavuştu.

Güntekin, 1931'de maarif müfettişi oldu ve bu arada Dil Heyeti'yle birlikte bazı çalışmalarda bulundu. Anadolu’yu baştan başa dolaşmasına neden olan müfettişlik görevi sayesinde ülkenin gerçeklerini yakından görme ve tanıma imkânı buldu.

1939'da ise Çanakkale milletvekili olarak TBMM'de bulundu. Bu görevini 1946'ya kadar sürdürdü. 1941’de tek çocuğu olan kızı Ela dünyaya geldi.

1947'de, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Ankara'da yayımlanan Ulus gazetesinin İstanbul kolu olan Memleket gazetesini çıkardı. Güntekin daha sonra müfettişlik görevine geri döndü ve 1950'deBirleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Türkiye temsilciliği ve öğrenci müfettişliği görevleriyle Paris'e gitti. Paris kültür ataşeliği yaptı. 1954'te ise yaşından dolayı bu görevden ayrılmak zorunda kaldı.

Emekliliğinden sonra bir süre İstanbul Şehir Tiyatrosu edebi heyeti üyeliği yaptı. Güntekin'e Akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra tedavisi için Londra'ya gitti ve orada hastalığına yenik düşerek öldü. 13 Aralık 1956 günü, Karacaahmet Mezarlığı'na gömüldü.

Levent’te oturduğu sokağa “Çalıkuşu” ismi, Kadıköy’de ve İzmir’de bir ilköğretim okuluna ve Fatih'te bir tiyatro sahnesine Reşat Nuri Güntekin ismi verilmiştir.

Eserleri Hakkında Bilgiler

Yazar, öykü, roman ve oyunlarıyla edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir. Kahramanları genelde tek yönlüdür. Olay kahramanlarını çevreyle birlikte verir.

Anadolu insanını iyi tanıdığını eserlerinden anlaşılır. Bazı eserlerinde genç cumhuriyetin toplumsal ideallerini işlemiştir. Reşat Nuri Güntekin eserlerine konuşma dilinin zenginliğini zorlanmadan yansıtır.

Çalışma Yöntemi Hakkında

Bütün romanlarının tiyatro halinde senaryoları olduğunu söyleyen Reşat Nuri, Hikmet Feridun'la yaptığı bir konuşmada çalışma yöntemlerini şöyle açıklar:

"Roman ve hikâye yazarken konunun evvela asıl canlı noktası, amudi fıkarisi (belkemiği) gelir. Bu amudi fıkaridir ki bana yazmak arzusunu verir. Bu bazen bir vak'a olur, beni alâkadar eden bir vak'a.. Fakat çok kere pek alakadar olduğum insan tipi. (Şu vak'ayı veya şu insanı, şu tipi yazayım) derim. Bu suretle eserin iki adımı atılmış olur. Mevzuu pek iptidai bir şekilde fikrime gelir. Hiçbir zaman hemen derhal bu mevzunun planını yapıp da yazmağa başladığım vaki değildir. Bulduğum mevzuu zihnimde bir köşeye atarım. Onun francala hamuru gibi kendi kendine kabarması için uzun müddet bırakırım. Çok defa aradan birçok senelerin geçtiği de vakidir. Bu müddet zarfında mevzua bazı ilaveler yaparım. Bazı kısımlarını tayyederim, atarım, çıkarırım. Vakaları retuş ederim. Tipleri develope ederim (geliştiririm).. Yazma işine başladığım zaman da çok muntazam çalışırım. Romanın sonunu nasıl bitireceğimi tayin etmeden yazıya başlamam. Evvela umumi bir şema yaparım. Fakat eser henüz definitif (kesin, belirli) olmamıştır. Ortada şahıslar vardır, vakalar vardır, eserin ana hatları vardır. Fakat yazmaya başladıktan sonra şahıslar ekseriyetle hüviyetlerini değiştirirler, evvelce hiç düşünmediğim vak'alar, yeni şahıslar gelir. (Muhit dergisi, 1933; anan: Muzaffer Uyguner, Reşat Nuri Güntekin, Ağustos 1967) Kişilerine sevgiyle sokulan bir romancıdır Reşat Nuri. Genellikle onların gerçek yaşamlarındaki en belirgin özelliklerini yitirmeden yansıtmaya çalışır. Gözlem yeteneği yaşama çok geniş bir perspektiften bakma imkânını sağladığı için romanları geçiş dönemi yaşayan ülkemizden "insan manzaraları" çizme başarısına ulaşmıştır."

Reşat Nuri Güntekin Kitapları - Eserleri

  • Çalıkuşu
  • Acımak
  • Yaprak Dökümü
  • Anadolu Notları 1-2
  • Yeşil Gece
  • Leyla ile Mecnun

  • Kan Davası
  • Damga
  • Dudaktan Kalbe
  • Akşam Güneşi
  • Bir Kadın Düşmanı
  • Değirmen
  • Kızılcık Dalları

  • Olağan İşler
  • Miskinler Tekkesi
  • Eski Hastalık
  • Ateş Gecesi
  • Gökyüzü
  • Gizli El
  • Harabelerin Çiçeği

  • Sönmüş Yıldızlar
  • Tanrı Misafiri
  • Kavak Yelleri
  • Son Sığınak
  • Hadiye'ye Mektuplar
  • Salgın - Madalyonun Ters Tarafı
  • Eski Ahbap

  • Balıkesir Muhasebecisi - Tanrıdağı Ziyafeti
  • Hülleci
  • Eski Şarkı / Yaprak Dökümü
  • Bir Kır Eğlencesi
  • Gizli El - Sahne Işıkları
  • Bir Köy Öğretmeni
  • Roçild Bey

  • Çalıkuşu
  • Madalyonun Öteki Yüzü
  • Yeşil Gece

Reşat Nuri Güntekin Alıntıları - Sözleri

  • "Ben sevmeyi onların hepsinden daha iyi biliyorum.." (Olağan İşler)
  • Ne bileyim, insan kalbi, öyle anlaşılmaz bir şey ki!.. (Çalıkuşu)
  • — Bu acı, zamanla geçer mi acaba enişte?  — Her yara gibi o da kapanır kızım,.. Bahusus sen, hemen hemen çocuksun... Önünde bütün bir hayat var... izi bile kalmaz...        Bu teselli sözleri onu bilâkis daha ziyade meyus etti.    — Ne fena bir şey söylediniz enişte... - Niçin?     — Çünkü ben, bu yarayı çok seviyorum. (Akşam Güneşi)
  • Fakat hiddet, insana neler yaptırmaz? (Gökyüzü)
  • Uzun uzun yüzüme baktıktan sonra gülümseyerek: "Züleyha, senin ne kadar çok susacak şeyin varmış!" dedi. (Eski Hastalık)
  • Aynı duayı birbirimden habersiz eden iki insan, er ya da geç birbirlerine kavuşurlar. (Çalıkuşu)

  • Tevekkeli dememişler, deli bir kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz diye... (Değirmen)
  • O mesut olursa ben ziyan olan gençliğime acımayacağım. (Dudaktan Kalbe)
  • Atalarımızın "Ar ve hayâ perdesi yırtılmak" diye pek düşündürücü bir tâbirleri vardır... İnsanın öyle şeyleri saklayıp bir anda ortaya çıkardığı oluyor ki... (Kavak Yelleri)
  • " Benim derdim başka... Herkesin bir şeyden şikayeti var; benimki belli değil... Düşünmek, istemek... Hoş bir şey olacağını tahmin ediyorum. Ben, o kadar fukarayım ki..." (Son Sığınak)
  • "Meğer ben seni ne kadar severmişim..." (Dudaktan Kalbe)
  • "Benim asıl davam kendi kendimle.." (Gökyüzü)
  • Gülmesini biliriz biz yalandan. (Damga)

  • Sevda, tatlı şeydi. Fakat ne çare ki vefa ile bir arada yaşayamıyordu. (Sönmüş Yıldızlar)
  • İnsan, sırası geldikçe eğlenmeli, ama bütün aklını da eğlenceye vermemeli! (Kızılcık Dalları)
  • Kurdun çocuğu nihayet kurt olur. (Kızılcık Dalları)
  • Bazı tesadüfler insana elli senede öğrenemeyeceği şeyleri iki dakikada öğretiyor. (Eski Ahbap)
  • İnsanların paradan başka şeylerle de mesut olacaklarına inanarak yaşadım.O kanaatle öleceğim. (Eski Şarkı / Yaprak Dökümü)
  • İlim para ile satılmaz... (Kavak Yelleri)
  • Bu dağ tepesinde bütün dünya ile alakasını kesmiş garip, fakir köylülerin cehaletlerinden başka ne günahları olur? (Salgın - Madalyonun Ters Tarafı)

Yorum Yaz