matesis
dedas

Eskici ve Oğulları - Orhan Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Eskici ve Oğulları kimin eseri? Eskici ve Oğulları kitabının yazarı kimdir? Eskici ve Oğulları konusu ve anafikri nedir? Eskici ve Oğulları kitabı ne anlatıyor? Eskici ve Oğulları kitabının yazarı Orhan Kemal kimdir? İşte Eskici ve Oğulları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 05.03.2022 16:00
Eskici ve Oğulları - Orhan Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Orhan Kemal

Editör: Çiğdem Su

Tasarımcı: Utku Lomlu

Yayın Evi: Everest Yayınları

İSBN: 9789752895034

Sayfa Sayısı: 378

Eskici ve Oğulları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Türk edebiyatının büyük ustası Orhan Kemal, en yetkin kitaplarından biri olan Eskici ve Oğulları'nda ekonomik koşulların nasıl da aile bağlarını zorladığını ele alıyor. Edebiyatımızda her zaman emeğin, umudun, aydınlığın yanında tavır almış olan Orhan Kemal, insan eliyle kurulan çarpık düzenin nasıl da insanın kendini yozlaştırdığını en iyi dile getiren yazarlarımızdan biri. Eskici ve Oğullan, ekonomik zorluklar nedeniyle çözülmenin eşiğine gelmiş aile ilişkilerini tüm canlılığıyla gözler önüne seriyor.

Orhan Kemal'in kitapları bir okurun hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz bırakır, okurunu onun kadar biçimlendirir. Orhan Kemal umudu ve iyimserliği yeniden kazanmamız için yol gösterir bize. Edebiyatımızın en değerli ustalarından biri olan Orhan Kemal'in kitaplarını yayımlamaktan onur duyuyoruz.

(Tanıtım Bülteninden)

Eskici ve Oğulları Alıntıları - Sözleri

  • "Sıcak, sinek, yağmur, çamur, ayaz... Hayat bu. Geçim derdi. Savaşmak lazım, savaşacağız!"
  • Çekildik bakalım, dünya size kalsın!
  • Dünyanın bin bir hali vardı. Mala mülke güvenilemezdi. Yel üfürür, sel götürür, yangın kül edebilirdi.
  • Bozuldu ağa bozuldu, dünya kökünden bozuldu. Üstüne bastığım toprak ayaklarımın altından kayıyor sanki. Bugün dünü arıyoruz, yarın da bugünü arayacağımızdan şüphen olmasın.
  • Yıllar, kırık plaklarda kalmış çok eski türküler gibi geldi geçti.
  • "Bozuldu ağa bozuldu, dünya kökünden bozuldu. Üstüne bastığım toprak, ayaklarımın altından kayıyor sanki. Bu gün dünü arıyoruz, yarın da bu günü arayacağımızdan şüphen olmasın.”
  • Yıllar kırık plaklarda kalmış çok eski türküler gibi geldi geçti...
  • Bozuldu ağa bozuldu, dünya kökünden bozuldu. Üstüne bastığım toprak ayaklarımın altından kayıyor sanki. Bugün dünü arıyoruz, yarın da bugünü arayacağımızdan şüphen olmasın.
  • Bugün dünü arıyoruz, yarın da bugünü arayacağımızdan şüphen olmasın.
  • "Bozuldu ağa bozuldu, dünya kökünden bozuldu . Üstüne bastığım toprak ayaklarımın altından kayıyor sanki. Bugün dünü arıyoruz, yarın da bugünü arayacağımızdan şüpheniz olmasın."
  • Bu dünyada, bu bok dünyada evlat, iyi olmaya imkan var mı?
  • Yıllar, kırık plaklardan kalmış çok eski türküler gibi geldi geçti .
  • Ben diyorum bayram haftası, o diyor mangal tahtası.
  • Sevmek, hem de nasıl. Ah bilse, biliverse nasıl seveceğini.

Eskici ve Oğulları İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Her şeyiyle bir gerçek ve her gerçek gibi acıya gebe!: İkinci Dünya Savaşı sıralarında Trablusgarp'ta bir "gâvur İtalyan" kurşunu sonrası bir bacağını kaybeden Topal Eskici ve onun oğullarını, daha geniş tabiriyle; ailesini, komşularını, dönemin, sosyopolitik, sosyoekonomik yapısını anlatır Eskici ve Oğulları. Almanya mağlup olmuş ve sabun fabrikaları kapatılmaya başlanmış, birçok işçi başka işlere yönelmek zorunda kalmıştır. Ancak Amerika kazanmış ve her yer çabucak kapışılmış, Topal Eskici ve oğullarına küçük bir dükkandan başkası kalmamıştır. Topal, gerçekten de tam bir yoksul anadolu tiplemesi örneğidir. Ne yapacağını bilmez. Allah'a sığınır son çare. Bunun da bir zaman sonra fayda etmediğini görünce içmeye başlar. Dilinden Allah'ı eksik etmez; fakat sinirlerine hakim olmayı da bilmez, küfürler desen diz boyu... Yer yer Allah'la konuşur, hesaplanır, bağırır çağırır; fayda etmez. Eskiden, bacağını kaybetmeden önce, dedesi çok zengin bir adam olan Resul Ağa'nın konakları, arabaları, her bir şeyleri... Fakat gün gelip savaşa gittiklerinde... İşte o zaman... Başlar yoksulluk macerası. Kütlü toplamak, son çare. Fakat ellerinden ne gelir. Sıtma mı olacaklar, dizanteri mı yoksa? Olsunlar! Ya çalışır hayatta kalırlardı ya da çalışmayıp açlıktan ölmeyi beklerlerdi. Bir ailenin nasıl parçalandığını, yoksulluğun neler yol açtığını anlatır bize Eskici ve Oğulları. Öyle gerçek, öyle sahicidir ki..! Yer yer aşk filizlenir, en olmadık zamanda, hem de tam ümitler tükenmişken. Zeynep gelir, Ünal gelir. Daha iyisi olacağına ikna oluruz, olur mu? Olmaz! Döneminin önemli kitaplarından olmasının yanında halen daha bunca okunmasını, çok çeşitli bir kitap olmasına ve bir hikayeden çok realite sunmasına bağlıyorum. Sıtma, pamuk, Çukurova, savaş, yoksulluk, din, mahalle dedikoduları, içki, emek, aşk... Her şeyiyle bir gerçek ve her gerçek gibi acıya gebe! (DETACHMENT)

Güzel Adamsın Orhan Kemal: Orhan Kemal ile ilk tanışmam kitap/bereketli-topraklar-uzerinde--4805 ile olmuştu. Çukurova'ya çalışmaya giden 3 arkadaşın hazin hikayesi anlatılmıştı. Bu kitapta ise söz konusu coğrafya yine Çukurova, hikayenin öznesi ise bir aile. Ekonomik üretimdeki altyapı, düşünsel anlamda üstyapıyı belirler. Ekonomi her şeyin başı ama onun belki de en çok etkilediği olgu zaman zaman ihmal ediliyor: Psikoloji. Bu topraklarda bunu en erken fark eden yazarlardan birisi Orhan Kemal'dir. Karakterleri mutlak iyi değil. Fakirler iyidir romantizmi de yapmıyor. Ekonomik dengeler değiştikçe insanların karakteri de değişiyor. Kahramanları değil anti-kahramanları yazıyor. Kitabın adından anlaşılacağı üzere bir baba var. Zengin konakta büyümüş, savaşta bacağını kaybetmiş, kötü ekonomiden olumsuz etkilenmiş, zamanla değişen ekonomik koşullara da ayak uyduramamış birisi. Onu, kitap boyunca adeta iki karakteri var gibi görüyoruz. Umudu arttıkça, yarına daha güvenilir çıktıkça dünyanın en iyi insanı oluyor fakat parasızlık, yokluk onu bambaşka birine dönüştürüyor. Zaten hep öyle değil midir? Etrafınızda yüzü gülen kaç insan var? Ekonomik buhran dönemlerinde insanın karakterinin silikleştiğini çok meşhur bir kitaptan biliyoruz: kitap/donusum--1310 Bilindiği üzere Gregor Samsa eve ekmek götüremedikçe ailesi tarafından dışlanıyor. Bu kitaptaki Topal Eskici de hali vakti kötüleştikçe mahalleli tarafından çok ciddiye alınmıyor, silikleşiyor. Adı bile geçmiyor. Sıfatlar oluyor onu var eden. Evin büyük oğlu Mehmet de benzer bir gidişata sahip. 3 çocuğuyla ve eşiyle baba evine sığınınca yük olarak görülüyor. Dışlanıyor. Ancak ırgat olarak çalışıp sonra dükkan açma fikrini sundukça, ailesine maddi gelir getirme ihtimali belirince ailesi onun zekasını övmeye başlıyor. Ancak plan başarısız olunca akıbeti Samsa gibi oluyor. Belki sırtına elma atılmıyor ama suratına bir yumruk yiyor, babası tarafından. Fakat babasına isyan etmiyor. Aslında isyan etmediği şey baba figürü ardında saklanan otorite, belki de düzenin ta kendisi. Alfred Adleri'in bir kitabında çok güzel analizi vardır: İlk çocuk, ilgi odağı halindeki yerini kaybettiği için gücün el değiştirmesinden hoşlanmaz ve muhafazakardır, küçük çocuk ise rekabet ile gözlerini açtığı için hem daha isyankar hem de daha rekabetçidir. Ve evin küçük oğlu Ali. Daha isyankar, daha yıkıcı. Ancak babası ona asla toz konduramıyor. Çünkü hala gücü, umudu, yeniliği temsil ediyor. Düzene de karşı babasına da karşı. Fakat kitaptaki tüm karakterler gibi o nefretin altında bir de merhamet var. Her şeye rağmen kaybolmayan merhamet. Aile tüm çabalarına karşın doğaya yenik düşüyor. Çünkü paran yoksa aynı olguyu farklı yaşarsın. Yağmur el ele tutuşarak romantik yürüyüş yapacağın bir hava olayı olmaktan çıkar, ekinini mahveden, seni hastalandıran bir felakete dönüşür. Aileyi vuran da topladıkları pamuğu ıslatan yağmur ve sıtma hastalığı oluyor. Bireysel karakter aileyi, aile toplumu, toplum da insan karakterini etkiliyor. Bir döngü var. Zaten garibanın en yakın dostu bir gariban, en büyük düşmanı da yine başka bir garibandır. Mahalleli bile önce ihtirasa kapılıp bu aileyi dışlıyor ancak aile mecburen geri döndüğünde mahalleli onlara kol kanat geriyor. Acılar insanları birleştiriyor, babası da oğullarının değerini anlıyor. Orhan Kemal kim derlerse bu kitaptır derim. Bu toprakların insanını her iki yönüyle yansıtan, aile bağlarını ve insan karakterini ekonomik koşulları ihmal etmeden anlatan önemli bir yazar. İyi okumalar. (Yorgun demokrat)

-Eskici Ve Oğulları- Yokluğun rengi olur mu? Yokluk görmüş her şeye hemen ulaşamayan insanlar bu soruya hemen cevap verir tahminen. Kimnin çocukken yiyemediği dondurmanın rengidir yokluk, kiminin olmayan arabasının rengi, kiminin evinin belki halısının belki de perdesinin rengi... Bu böyle devam eder işte. Ben çok yokluk görmüş biri değilim. Gecekondu da yaşadığımız zamanlar apartman dairesi bizim için lükstü. Eğer bir renk seçme hakkim olsaydı, evimizin tavanından dökülen kumlarin rengi derim, boyası soyulan duvarınızın altından görünen çimento rengi derim. Kısacası gri derim yokluk için. Acı bir gri. Kaleminin akıcılığına hayran kaldığım bu romandaki konumuzda tam olarak bu işte. Sefaletin verdiği acı bir babaya neler yaptırır onu okuyoruz bu romanda. Romandaki baba karakterine ne kadar çok kızsam da birçok yerde de üzüldüm. Küçük oğlunun direnişini kıramayan anne ile babanın ve kız kardeşinin yolculukları ile ilerleyen kitap acı verici bir son ile bitiyor. Bu hikaye böyle bitmemeli diye sitemler ediyorsunuz adeta. Son sayfadan sonra Orhan Kemal'e hayran olmamak elde değil. Kitabı okuyan insanlara soracağım tek şey sizce yokluğun fakirliğin rengi nedir demek olurdu herhalde. Bana soracak olursanız bu kitapta yokluğun rengi Beyaz derim. Hiç beyaz olur mu demeyin. Kendinize bir iyilik yapıp okumak isterseniz evet beyazımış diyeceksiniz. Kitaplarla kalın.... (Zeynep Evci)

Kitabın Yazarı Orhan Kemal Kimdir?

15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. 2 Haziran 1970'te yaşamını yitirdi. Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi, öykü ve roman yazarı. Asıl ismi Mehmet Raşit Öğütçü. İlk Büyük Millet Meclisi’nde Kastamonu Mebusu olan ve seçildiği Adalet Bakanlığı’ndan 3 gün sonra istifa ettirilip neredeyse tüm İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanan Abdülkadir Kemali Bey’in oğlu. Babasının, 1930’da Ahrar Fırkasını kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla Suriye’ye geçmesi üzerine, ortaokul son sınıfta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşadı. 1932’de Adana’ya döndü. İşçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, katiplik yaptı. 1939'da ilk şiirlerini de yazdığı askerliği esnasında, komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 5 yıl hapse mahkum oldu. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. Bursa Cezaevi'nde Nâzım Hikmetle tanışması yaşamının ve yazarlığının dönüm noktası oldu. 1943'te salıverildikten sonra Adana'ya döndü. Amelelik, sebze nakliyeciliği, Adana Verem Savaş Derneği’nde katiplik yaptı. 1950’de İstanbul’a yerleşti, hayatını yazılarıyla kazandı. 1966'da bir lokantadaki konuşmasında komünizm propagandası yaptığı suçlamasıyla yargılandı, beraat etti. Yaşamının son döneminde Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak, daha çok da tedavi amacıyla Sofya'ya gitti. 2 Haziran 1970’te Sofya'da tedavi edildiği hastanede beyin kanamasından öldü. İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi.

Hece ölçüsüyle Kayseri Cezaevi'nden yazıp gönderdiği ilk şiiri "Duvarlar" 1939'da Yedigün dergisinde "Reşad Kemal" imzasıyla yayınlandı. "Raşid Kemali" takma adıyla yazdığı şiirler Yedigün ve Yeni Mecmua'da çıktı. İlk romanı "Babaevi"nin bir bölümünü oluşturan "Balık" öyküsü, Yeni Edebiyat dergisinde 1940'ta yayınlandı. Bundan sonra çalışmalarını öyküde yoğunlaştırdı. "Orhan Kemal" adını ilk kez 1942'de "Yürüyüş" dergisinde yayınlanan şiir ve öykülerinde kullandı. Öyküleri, Varlık, Seçilmiş Hikayeler, Yeditepe başta olmak üzere dönemin tüm dergilerinde yer aldı. Gazetelere tefrika romanlar ve film senaryoları yazdı. Geçimini sağlamak, para kazanmak amacıyla durmadan yazdı. "72. Koğuş, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı" adlı eserleri tiyatroya uyarlandı. Doğrudan oyun olarak 1964'te yazdığı tek eseri "İspinozlar", "Yalova Kaymakamı" adıyla sahnelendi. Öykü ve romanlarında günlük yaşamın değişik yönlerini işledi. Kahramanlarını çoğunlukla sömürülen, yoksul insanlardan seçti. Bu insanların yaşamlarını, sorunlarını, iç dünyalarını yansıtırken kinsiz, sevecen, umutlu bir yaklaşım benimsedi. "Babaevi"nde çocukluk yıllarını, "Avare Yıllar"da gençliğini anlattı. Eserlerinin hemen hepsinde toplumsal yapıdaki çelişkileri ustaca vurguladı. Güçlü gözlem gücüyle, özgün ve yalın anlatımıyla hâlâ çok okunan ve sevilen eserler yarattı. Eserlerinde hızlı bir olay akışı ve devingenliğin yanısıra "diyaloglara" ağırlık verdiği dikkat çeker. Sanatının olgun döneminde daha çok Adana yöresindeki toprak ve fabrika işçilerini konu aldı. Çukurova'nın toplumsal ekonomik yapısındaki değişimin yöre halkı üzerindeki etkilerini inceledi. Ailesi 1971'den itibaren adına "Orhan Kemal Roman Armağanı" vermeye başladı.

Orhan Kemal Kitapları - Eserleri

  • Eskici ve Oğulları
  • Bereketli Topraklar Üzerinde
  • 72. Koğuş
  • Cemile
  • Murtaza
  • Ekmek Kavgası

  • Baba Evi
  • Hanımın Çiftliği
  • Avare Yıllar
  • Önce Ekmek
  • El Kızı
  • Tersine Dünya
  • Gurbet Kuşları

  • Baba Evi - Avare Yıllar
  • Evlerden Biri
  • Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1)
  • Nazım Hikmet'le 3,5 Yıl
  • Çamaşırcının Kızı - Küçücük
  • Kötü Yol
  • Devlet Kuşu

  • Kardeş Payı
  • Arkadaş Islıkları
  • Kaçak (Hanımın Çiftliği 3)
  • Bir Filiz Vardı
  • Kanlı Topraklar
  • Dünya Evi
  • Müfettişler Müfettişi

  • Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2)
  • Suçlu
  • Sokaklardan Bir Kız
  • Grev
  • Sarhoşlar
  • Yalancı Dünya
  • Küçücük

  • Sokakların Çocuğu
  • İnci'nin Maceraları
  • Oyuncu Kadın - Gavurun Kızı
  • Yüz Karası
  • Serseri Milyoner - İki Damla Gözyaşı
  • İstanbul'dan Çizgiler
  • Yağmur Yüklü Bulutlar - Dünyada Harp Vardı

  • Elli Kuruş Çikolata
  • Kırmızı Küpeler / Babil Kulesi
  • Serseri Milyoner
  • Yazmak Doludizgin
  • Kenarın Dilberi
  • Elli Kuruş
  • Önemli Not!

  • Hanımın Çiftliği
  • Yağmur Yüklü Bulutlar
  • Senaryo Tekniği ve Senaryolar
  • Müfettişler Müfettişi - Üçkâğıtçı
  • Eskici Dükkanı
  • Bütün Oyunlar 1
  • Arslan Tomson

  • Bütün Oyunlar 2
  • Farecik - Uyku
  • Küçükler ve Büyükler
  • Arka Sokak
  • Aslan Tomson - Köpek Yavrusu
  • Kaybolan Romanlar
  • Hanımın Çiftliği

  • Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1)
  • Boyacı
  • Önemli Not! - Orhan Kemal Soruyor
  • İstanbul İstanbul

Orhan Kemal Alıntıları - Sözleri

  • Sabaha karşı arabayı garaja çekip eve geldi, soyundu, vurdu kafayı.  Vurdu ama uyku tutmak ne mümkün? Aşk bu muydu? Aşk buysa çok üzücü, insanı harap edici bir şeydi. Ama içerdeki bir yerlerin tatlı tatlı acıyışı, hayır sızlayışı da çok hoştu. (Kötü Yol)
  • Genç kadın gene çekmedi. (Müfettişler Müfettişi - Üçkâğıtçı)
  • Hiç bitmeyecek mi senin bu okuman? Muhsin usta gözlüğünü çıkardı, Camlarına hohladı, sildi, gözüne takarken: — Bitmeyecek, dedi. — Hiç mi? — Hiç. — Niyetin katip olmak mı yani? — Hayır. — Ya? — İnsan olmak! (Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1))
  • Bütün namuslu insanlar, hırslı insanlar, kursağında haram yutmıyan insanlar böyle efendi... (Eskici Dükkanı)
  • Gökteki ay kirli bulutların gerisinde yüzüyordu sanki. Şehir uykudaydı. Çok uzaklardan berrak gecenin derinliklerinden çalgı sesleri yüzerek geliyordu. Duymuyordu. (Oyuncu Kadın - Gavurun Kızı)
  • Seni neden sevmiyor, istemiyorlar? (Senaryo Tekniği ve Senaryolar)

  • “Bir insan sevildiği yeri bilmeli.” (Bereketli Topraklar Üzerinde)
  • Uzun uzun dikilmişti oracıkta. Evlerinin oluklu çinko duvarlarına dayalı sırtı, göğün derinliklerine kaçıp giden ayın ışıltısı, babasızlığın acısıyla yanan ufak yüreği. (Kaçak (Hanımın Çiftliği 3))
  • Dostunu öldüren erkeğe rastlamak olağandı da, kadın bir parça aykırı geliyordu. (Sokaklardan Bir Kız)
  • "Ne anlayacak? Gezdiği Antep, yediği pekmez!" (72. Koğuş)
  • Yeni bir sigara yaktı. (Kaybolan Romanlar)
  • Yanımda sen olduktan sonra ben de yatabilirim mezarlıkta. (Sokakların Çocuğu)
  • ' Hapishane nasıl yer? ' ' Bırak. İnsanları insanlıktan çıkarmak, vahşi, canavar hale getirmek istersen at oraya. İşsiz, güçsüz, yarı aç bir alay insan. Dört duvar arasında can sıkıntısından birbirlerini yiyorlar. Güçlüysen ne ala, değilsen yandın. (Sokaklardan Bir Kız)

  • Bu dünyadan, bu dünyanın patlamaya hazır mayınlar gibi yaşayan, başıboş insanlarından korkuyorum... (...) İçimin derinliklerinde bir yerleri kemiren dert bu derttir... (Serseri Milyoner)
  • Çıldıracaktım, iş neredeydi? Kime gitsem de iş istesem, aldığım karşılık değişmiyordu: "Yok!" (Arkadaş Islıkları)
  • "Allah bizi fakir yaratmış ! Benim ne kırmızı, ne de mavi mantom var!. Senin annen zengin, alır. Senin annen benim annemden güzel, sen de güzelsin. Benim annem de çirkin Bende çirkinim, daha bir diyeceğin var mı ?" (Çamaşırcının Kızı - Küçücük)
  • Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her seyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlat maya yetmez. (Cemile)
  • Doğanlar hiç ölmese...İnsanlar birbirlerini mi yerlerdi? Sanki yemiyorlar mı? (Çamaşırcının Kızı - Küçücük)
  • Haysiyet, şeref, namus... Evet ama yenir miydi bunlar, içilir mi? (Küçücük)
  • Ne diye geleceklerdi? Kirli yüzleri alelade beyaz kağıtlarla gizlenmeye çalışılmış kerpiç duvarlarını, çatlak aynasını, şeker sandıklarının birleştirilmesinden meydana gelmiş karyolasını görmeye mi geleceklerdi? Yoksa, sakat bacağı tahta parçasıyla kabaca yamanmak istenmiş külüstür masasını mı? Allah göstermesindi! Onlar gelmek istese bile önler, yüz karası zannettiği fakirliğini onlara, o zengin kızlarına asla göstermek istemezdi. (Kenarın Dilberi)

Yorum Yaz