Ev - Nermin Yıldırım Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ev kimin eseri? Ev kitabının yazarı kimdir? Ev konusu ve anafikri nedir? Ev kitabı ne anlatıyor? Ev PDF indirme linki var mı? Ev kitabının yazarı Nermin Yıldırım kimdir? İşte Ev kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Nermin Yıldırım
Yayın Evi: Hep Kitap
İSBN: 9786051923994
Sayfa Sayısı: 456
Ev Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
… hayata tutunmak için inanmaya mecbur kaldığımız bütün yalanlar günü gelince açığa çıkıyor. Ve sonra biz ölmüyoruz. Daha kötü bir şey oluyor. Öğrendiklerimizle yaşamaya devam ediyoruz. Nermin Yıldırım bizleri uzun bir yürüyüşe çıkararak, kendini evinde hissedemeyenlerin, evinden zorla koparılanların, kaçmak zorunda kalanların, hiçbir yere sığınamayanların dünyasına ortak ediyor. Sürprizlerle dolu bu yolu adımlarken, bir yandan bir kere koptuktan sonra artık anakaraya bağlanamayan adacıkların uğultulu sesine kulak veriyor, bir yandan da kendimizi seyrettiğimiz aynaların öbür tarafındakilerle yüzleşiyoruz. Romanlarında okuru aile, toplum ve bellek ekseninde yolculuklara çıkaran Yıldırım, duyarlı sesi, nüktedan ve kıvrak diliyle hafızanın iplerini kâh salıp kâh sararak sımsıkı bir yumak oluştururken, “küçük ve muhteşem hayatlarımız”a bambaşka gözlerle bakmamızı sağlıyor.
Ev Alıntıları - Sözleri
- "Burası dünya" diye fısıldadım. "Hem tatlı hem ekşi, kekre bir rüya. Burada herkes kaşif sayar kendini, birbirinin bahçesine girer, iz bırakayım derken talan eder. Onları sev ama tutunmaya çalışma.."
- Çocuklar bulunmak için saklanır, yakalanmak için kaçarlar.
- Hep kuzeyi gösteren pusula, yorulunca yaslanacağım baston ,nereye gideceğimi anlamak için açıp bakacağım haritaydı. Yolu gösteriyor, aydınlatıyor ve yürürken elimden tutuyordu. Dostluk da bu değil miydi zaten ,ışığı açmak ve elinden tutmak...
- Gerçek bulunmaya hazır olsa köşe bucak saklanmazdı herhalde.
- Bazen o, ölüm yani...yokmuş gibi yaşamayı nasıl beceriyoruz, gerçekten aklım almıyor.
- Eski bir zaaf bu. Kuyruğu dik tutma telaşı. Yenen yumruğu dahi acımadı ki tebessümüyle karşılama inadı. Ne uğursuz tebessümdür o, ne fena histir, kendi cehenneminde zebaniye çevirir.
- Allahım, bir insan halinden nasıl bu kadar memnun olabilirdi! Hadi o olabiliyor diyelim, peki benim gibi beceriksizlerin kabahati neydi?
- Öldürmeyen güçlendiriyor mu bilmem ama güçlendirmeyen öldürüyor sonunda. Güçlü olmaya çalışmaktan yıldım...
- Biz dışarıdan bakanlar, o iç zamanı göremeyiz ki. Herkesin zamanı kendini esir alır, biz o zindanı bilemeyiz ki.
- Hayat sürüyormuş gibi geliyordu da yaşanıyormuş gibi gelmiyordu. Bir şeyler yanlış, başka şeyler de eksikti.
- Ne kadar farklı olabilirdik ki birbirimizden? Dünyanın öbür ucuna yürüsem de kasabalar kasaba, şehirler şehir, insanlar insandı. Ve bunca aynılığa rağmen, insanlar hep, insanlar daima, insanlar her yerde yalnızdı....
- Zihnimden korkuyorum. Kendimden korkuyorum.
- Herkes ayrı tımarhanelik.
- “Bir cesedi öldürmeye çalışmak cinayetlerin en imkansızı.”
- Kaçmak istediği neyse daima ona yakalanıyordu insan.
Ev İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Benim evim, yollar.: Ev, deyince duvarlardan oluşmuş beton yığınları gelir aklımıza değil mi? Oysa, en iyi evi olmayan biri bilir çok daha fazlası olduğunu. Bir evin ev olması için, bir çatıya, bir betona ihtiyaç duymadığını. “Evim sensin.” romantizmine girmeyeceğim korkmayın. Çünkü çok daha fazlasıdır bir ev. Herkese göre tanımı değişkenlik gösteren güvenli bir sığınaktır. Kimine göre ev; içeriye adımını attığı an tüm kaygılardan soyunduğu yerdir. Kimine göre en geniş ovalardan daha özgür olduğu bir yer, tüm yorgunluklarını dindiren sıcak bir ses, dünyanın en güzel yiyeceklerinden daha güzel gelen sıcak bir çorba kokusudur. Dünyanın en zengin insanlarından bahsediyorum, evet. Bir de bunun aksi yerler var: dışardan ev gibi görünen ama insana ıstırap veren mekânlar. Ne kaçmak mümkündür ne de kalmak. Onlar belki de yolda yürürken, kapının eşiğinde beklerken daha çok evinde hissederler kendilerini. Yolda olmayı severler. Çünkü yolda olmak, aramaktır. Bulacağı umudunu taşımaktır. Bu umut, diri tutar onları. Kimilerine göre ise o ev: ölümdür. Yolculuğun sonu oraya çıkacaktır. Çoğu insanın en az aklından bir kez geçen o düşünce. Ne yapsa da bir yere sığamazlar. Yaşamak isterler ama nefes almaktan öteye geçemezler. Bir tek elin saçını okşamamasına düşmandır, tüm insanlara düşman olmaya, sevilmemeye yeter de artar bu. Atılgan, dünyada dayanılacak tek şeyin ‘sevgi’ olduğunu söylerken bu insanlar sevgisizlikten ölüneceğine inanırlar ve evlerine böyle giderler: ölerek. “Denizde boğulmak bir kerelikti, yaşarken boğulmak bitmiyordu.” Güçlü olmak; yaşayarak ölmektir belki de. Ölene kadar aramaktır. Kimilerinin evi, bulamamaktır. Arayış anına kurduğu, umutlarla inşa edilmiş bir çatı, bulabileceği tüm evlerden daha görkemli olabilir. Kimisi de evi çocukluğunda bulur. Küstürülen, savunmasız o küçük çocukla barışarak, ondan af dileyerek kaybettiğine yeniden kavuşur. Kimine göre, bırakmaktır ev. Hiçbir tutamamağı olmamaktır. Vazgeçiştir. “Bir şeyleri elimde tutmak için uğraşmaya inanmıyorum artık. Bırakmaya inanıyorum. Ben artık tutmayayım, sıkmayayım, endişe etmeyeyim, öyle kendi haline bırakayım her şeyi, kalacakları varsa kalsınlar, gideceklerse de gitsinler istiyorum.” Evini arayan Seher’in hikâyesi anlatılıyor bu kitapta. Yazar, hüznü ve mutluluğu harmanlayıp, en akıcı hali ile sunmuş bizlere. Yazarın okuduğum son kitabı olmasından mütevellit hiç bitsin istemedim. Bir Nermin Yıldırım bağımlısı olarak, tavsiye derim. (Sibel)
Bu kitabı okuduktan sonra ikna oldum ki ben evsizmişim. Her şey 2006 yılında üniversiteye gitmek üzere evden ayrılışımla başlamış. Başlamış diyorum çünkü evsiz oluşumun farkına bu kitapla vardım. Evsizim derken on beş yıldır tabiki sokaklarda kalmadım. Aslında ev olmayan ama benim ev sandığım evlerde kalmışım.. Bir minderden diğerine, bir evden öbürüne gidişler, toplanan bavullar, vedalaşılan arkadaşlar, geride kalan şehirler, tren kompartımanları, otobüs koltukları, koridor boşlukları, pencere kenarları, camdaki buğuya yazılan isimler, süzülen yağmur damlaları, gece karanlığında parlayan uzun yol ışıkları, gidişler, gidişler, gidişler... Koparak, sancıyarak, her defasında bir parçayı daha geride bırakarak gidişler ve her varılan yeri yuva bellemek için ısrarlı direnişler. Yeni şehirler, yeni evler, yeni yüzler, yeni açılan bavullar, kurulan odalar , yeni baştan tanışılan arkadaşlar, edinmeyi bekleyen yeni alışkanlıklar, kendini sevdirmek için yeni telaşlar, içinden kışkışlamaya çalıştığın öksüz duygular, içine yeni girdiğin fotoğraflar, her fotoğrafta burnunun direğini sızlatan o misafirlik duygusu, olur olmaz yakana yapışan korkular...Derken çerçeveletecek vakit bile bulamadan apar topar yeniden içinden söküldüğün fotoğraflar, toplanan bavullar, gelişigüzel vedalar, tren kompartımanları, otobüs koltukları, koridor boşlukları, pencere kenarları, camdaki buğuya yazılan isimler..... Herkesin içinde başka türlü bir ev hayali. Bir çatı, bir yuva, bir sevgili, bir dost, bir ben hangi kisveye bürünürse bürünsün, içine girip sığınabileceği, orada kendini güvende hissedeceği, imkansız bir huzur telakkisi. İşte o huzurun terkibi kimimiz için envanterlerde anılmayacak denli tali, ruhi bir reçeteden ibaretti. Tam da böyle olduğu için bazılarımız ısıtmayı beceremeyen evlerimizi yakıyor, bazılarımız da ısınmayı çoktan geçmiş, hiç değilse donmamak için başımızı sokacak bir dam arıyorduk.. Neydi peki ev sahiden? Yeri geldiğinde tren kompartımanlarını, gemi kamaralarını, sokak banklarını, kaplumbağaların kabuklarını, ihtiyarların hatıralarını, çocukların umutlarını yuva yapan neydi? Sığındığımız yer miydi yuva? Gittiğimiz mi, terk ettiğimiz mi, döndüğümüz mü yoksa? Ev dediğimiz, dört duvar değil ki, orada sizi sevecek, saracak biri.. Var mıydı peki? Anladım ki yuvaya çeviremesem de evler kurmuştum, gerçeği söyleyemesem de hikayeler yazmıştım, sarılmayı beceremesem de dostluklar edinmiştim. Ömrüm boyunca kurmuş, yıkmış, sonra başka bir yerde yeniden yapmış, nereye gidersem gideyim ayakta kalmış, o inatçı ayaklarla bir şehirden öbürüne, öbüründen diğerine...Bu da bendim işte. Yapamayan kadar yapmayı bilen de... (B☆)
Hiç bir yazarın zihninizi okuduğunu düşündüğünüz oldu mu? Yazılan cümleler içinde hem kendinizi görürken hem de kaybolduğunuzu hissedip ne yapacağınızı şaşırdınız mı? Ben ne zaman Nermin Yıldırım okusam tam olarak bunları hissediyorum. Ev, kendi çekirdek ailesi ile birlikte yaşayamayan bir kız çocuğunun, başka evleri yurt edinmeye çalışmasını konu ediniyor. Ama nasıl konu edinme! Öyle gürültülü geçimsiz aile hikayelerinden ziyade detaylarla bezenmiş bir kurgu. Çekilen bir aile fotoğrafının, uzatılan bir tuzluğun, okşanmayan bir saçın hikayesi daha çok. Kurgu 3 koldan ilerliyor. Bir yandan bi' şehirden başka bi' şehre yürüyüş yapılırken karşılarına çıkan insanların hikayeleri ile zenginleşirken, bir yandan karakterimiz geçmişindeki bazı anılara dönüyor, bir yandan ise, benim en can alıcı bulduğum, daha önce gitmiş olduğu terapi seanslarını hatırlayarak ilerliyor. Ve bu üç kolun birleşimi sonucu bütüncül bir karakter ve hikaye ortaya çıkıyor. Fiziksel bir yolculuk esnasında, kendi içimize dönebildiğimiz, olayları dramatize etmeden mutluluğun küçük şeylerde saklı olduğunu (dolayısıyla bu küçük şeylerin yapılmadığındaki mutsuzluğunu) anlatan bu kitabı ben çok severek okudum. Sadece yazarın anlatmak istediği derdini yer yer didaktik bulduğumu söylesem de, kurgunun akışına kendimi bıraktığımda bu durum beni çok fazla etkilemedi. Nermin Yıldırım'ın içe dokunan, bir yandan üzerken bir yandan güldüren kalemiyle tanışmanız dileğiyle. İyi okumalar. (Merve)
Ev PDF indirme linki var mı?
Nermin Yıldırım - Ev kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ev PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Nermin Yıldırım Kimdir?
1980 yılında Bursa'da doğdu. Yalova, İstanbul, Ankara ve İzmit hattında büyüdü. 1987 yılında yazar olmaya karar verdi. İki sene sonra, ilk yazılarından ve şiirlerinden oluşan defteri "Yarını Bekliyorum" amcası tarafından daktiloya çekilip fotokopiyle çoğaltıldıktan sonra ciltlenerek kitap haline getirildi. Bu çalışma, kısa sürede ailenin en çok okunanlar listesinin üst sıralarına yerleştiyse de edebiyat dünyasında pek ses getirmedi.
1997 yılında gazeteci olmaya karar verdi; beş sene sonra da Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın Yayın Bölümü'nden mezun olarak İstanbul'a yerleşti. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazdı, reklam ajanslarında metin yazarlığı yaptı. 2010 yılında Barselona'ya yerleşti.
İlk romanı Unutma Beni Apartmanı 2011, ikinci romanı Rüyalar Anlatılmaz ise 2012 yılında Doğan Kitap tarafından yayımlandı.
Sosyal Medya: https://www.instagram.com/nnerminyildirim
Nermin Yıldırım Kitapları - Eserleri
- Rüyalar Anlatılmaz
- Saklı Bahçeler Haritası
- Unutma Dersleri
- Dokunmadan
- Unutma Beni Apartmanı
- Misafir
- Ev
Nermin Yıldırım Alıntıları - Sözleri
- Sahi, ben hâlâ aynı kişi miyim ? (Unutma Beni Apartmanı)
- Hakikat yaşandığı an kadar, hatıra ömür boyunca. (Misafir)
- Ama tabii yine uyandım, çünkü topraklanmamış bütün uykular biter. Yine hatırladım, çünkü acı veren her şey hatırlanmayı seçer. (Misafir)
- Hayat bizden öncekilerin çıkardığı bir hırkadan başka bir şey değildi. Biz giyecektik, bizden sonrakiler giyecekti. Birbirimizin terini kokacaktık. Birbirimizin ayıbını, günahını ve sevabını taşıyacaktık. Hepimiz bir olacaktık. (Saklı Bahçeler Haritası)
- Çocuklar bulunmak için saklanır, yakalanmak için kaçarlar. (Ev)
- "İnsan en çok sevdiklerinden korkar, onları yitirmekten." (Misafir)
- Sakın üzülme. Üzülme ve bil ki dünya dediğin lüzumsuz bahçe, bazen her yer, bazen tek bir yer, bazen de hiçbir yerdir. İnsan dediğin kötü tohum, bazen her şey, bazen tek bir şey, bazen de hiçbir şeydir. Ama tuhaf olan bu değildir Behiye. Bu işteki asıl acayiplik, öyle ya da böyle oluşunun aslında hiç fark etmeyişidir. Ve işte tam da fark etmediğini fark ettiğin o nefti anda, alemin ritmi bozulur, içi boşalır, bir güvercinin karda bıraktığı ayak izlerine dönersin. Sonra azıcık kar yağar, silinirsin. Böyledir. Yani bütün uzun hikayeler bu kadarcıktır aslında. Ne kadar uzun başlarsan başla, sonunda hep kısacık bitersin. Bir rüyadan öbürüne devrilirken birdenbire nefesin kesiliverir. Ne bahçe kalır geriye, ne çiçek ne de tohum. Bitersin. (Saklı Bahçeler Haritası)
- Sakın üzülme. Üzülme ve bil ki dünya dediğin lüzumsuz bahçe, bazen her yer, bazen tek bir yer, bazen de hiçbir yerdir. İnsan dediğin kötü tohum, bazen her şey, bazen tek bir şey, bazen de hiçbir şeydir. Ama tuhaf olan bu değildir Behiye. Bu işteki asıl acayiplik, öyle ya da böyle oluşunun aslında hiç fark etmeyişidir. (Saklı Bahçeler Haritası)
- “ Masumiyet çoktan terk ettiğimiz bir şehir, sadece çocukların bildiği eski bir şiir ... “ (Saklı Bahçeler Haritası)
- Evrendeki en hacimli kalabalığı, yalnızlıktan gebermek üzere olan insanlar oluşturuyor. (Dokunmadan)
- ...bu gemideki herkesin kıyameti kendi içinde. (Misafir)
- Hiçbir ateş sonsuza dek yakmıyor. (Dokunmadan)
- Herkes neden her şeyi bilmek istiyor ki? Halbuki bildiğinin ağırlığıyla ezilir insan. Bildiğine ya teslim olur ya kurban. (Rüyalar Anlatılmaz)
- Kaçmak istediği neyse daima ona yakalanıyordu insan. (Ev)
- ...insan ne isterse onu görürdü.Sadece gelecekte değil,geçmişte de.Hakikat tekti,değişmezdi.Şans,kader,kısmet,bizim elimizde değildi.Ama yine de her şeye rağmen,karar verdiği duyguyu yaşamaya muktedirdi insan.Büyük yıkımlardan güçlenerek çıkanlar da,ufacık talihsizliklerde yok olup gidenler de buna örnekti.İnsan evvela ne istediğine karar vermeliydi.Hayat nasılsa geçiyordu.Onu kahrederek mi tüketecekti,yoksa zevk ederek mi?Çünkü mutsuz olmaya karar vereni,başına değil talih,ebabil kuşu bile konsa,yolundan çeviremezdi.Hayata kahretmeyi tarikat edinmiş olan,her türlü güzellikte bir çirkinlik,her türlü sevinçte bir mahzunluk bulmayı,sadece ve sadece onu solumayı becerirdi....Yaşıyorsak,acı hep olacak.Ama altında ezilmemeyi öğrenebilir insan.Acısında kaybolmadığı günler dileyebilir gelecekten.Yani kimisi mesela,mutlu olmak için özel bir sebep de aramaz.Mutsuz olmadığını fark etmek yeter mutlu hissetmesine. (Unutma Dersleri)
- Demek bir şarkıyı mırıldanamamak, onca sene bir ukde gibi büyüyebiliyor insanın kalbinde. Okunmamış şiirlere benziyordur belki söylenmemiş şarkılar da. Bir şeylerin eksik kaldığını bilmenin kederi, neyi kaçırdığını bilememenin merakına karışıyordur ömür boyunca. (Misafir)
- Hayat hızla değişiyordu ve çevremdeki herkes geçmişi saklamaya değil, bir an evvel unutmaya çabalıyordu. (Saklı Bahçeler Haritası)
- Ne gidebildi, ne dönebildi... (Unutma Beni Apartmanı)
- Yastığın üzerinde uykusuzluk lekesi, kalpte kimliği meçhul ağrı, kursakta bekleyen taş gibi kalır. BENDE DE KALDI... (Dokunmadan)
- Kendi payına düşene razı gelmeye alışkın bir sabırla devam ediyordu yaşamaya. (Rüyalar Anlatılmaz)