diorex
sampiyon

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku - İlhami Algör Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kimin eseri? Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kitabının yazarı kimdir? Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku konusu ve anafikri nedir? Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kitabı ne anlatıyor? Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku PDF indirme linki var mı? Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kitabının yazarı İlhami Algör kimdir? İşte Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 15.08.2022 09:00
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku - İlhami Algör Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: İlhami Algör

Yayın Evi: İletişim Yayıncılık

İSBN: 9789750516832

Sayfa Sayısı: 59

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?" dedi. "Herif rüzgârı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı." "Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku," dedim. Tırsmaya başlamıştım. Haklı olabilirdi. "Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku," dedi, arkasını dönüp gitti. Hikâyeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor... Bülbülün çilesi, yazarın zulası... İnceden sarma bir sigara, inceden bir bardak... Jak Danyel isimli bir şişe, Hicran isimli bir yara, tuhaf isimli bir roman. Kafamız iyi, açmayın kapağı, biz böyle iyiyiz.

İlhami Algör, alelacayip aşkların ve oyunbazlığın, hüzünlü dolambaçların yazarı. Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, İtalyan Yokuşu'ndan aşağı, rüzgâra asılıp Tophane'ye inen roman. Avaramu! 

(Tanıtım Bülteninden)

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku Alıntıları - Sözleri

  • "Aynı kitabı okuyup farklı yerlerin altını çizmişiz."
  • Gözleri, sadece gözleri...
  • “Nereye gidiyorsun çocuk,” dedim içimden, “büyümeye mi?”
  • “Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?”
  • "Müzeyyen," dedim kendi kendime... "çok güzelsin, çok."
  • Ben ne kadar ev haliysem, o o kadar sokak.
  • Anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. Önemsemedim. Yol, bana uygun bir ruh önerebilirdi.
  • “Nereye gidiyorsun çocuk,” dedim içimden, “büyümeye mi?”
  • Biraz şey gibi, rüzgarı kendinden menkul bir uçurtma gibi.
  • - beni niye bırakıp gittin Müzeyyen? - elimde değildi, kendime engel olamadım. ona aşıktım. seni üzmek istemezdim ama kendimden de vazgeçemedim. - değdi mi peki? - mesele bu değil ki, yaşamam gerekiyordu yaşadım. ama biliyorsun işte bitiyor en nihayetinde her şey gibi. - çay için teşekkürler. - gitme. lütfen. diyelim ki gitmedim. seninle beraber olmaya devam ettik. ne değişecekti? - sevişirdik. - başka? - sabahları beraber uyanırdık. ben senden önce kalkardım. senin uyuyuşunu izlerdim. sonra sen uyanırdın. bana gülümserdin. - sonra? - sonra, sabahları çayı tek şekerli içtiğini, günün diğer saatlerinde şekersiz içtiğini biliyor olurdum. o ilk şekeri ben atardım çayına, zarifçe eritişini izlerdim. - sonra? - sonra, en çok boynundan öpülmeyi sevdiğini biliyor olurdum. - güzelmiş. - sonra dışarı çıkardık. dışarıda yağmur yağıyor olurdu. biz şemsiyeyi almazdık. sırılsıklam olurduk. sonra sen bana sokulurdun. ama saçağın altına hiç girmezdik. sonra sen üşütürdün. ayakların buz gibi olurdu. ben sana en sevdiğin o mavi çoraplarını getirirdim. sonra bayramları babaannenin mezarını ziyaret etmeye giderdik. - gider miydik gerçekten? - giderdik. hayatta en sevdiğin kadın için ağlayışını izlerdim senin. hiçbir şey yapmazdım, gözyaşlarını silmezdim, seni teselli etmezdim. orada öylece ağlayışını izlerdim senin. başka insanların mezarlarının arasında dolaşarak, hayatın ne kadar şahane bir şey olduğunu düşünürdüm. sonra hiçbir şey yapmazdık. öylece otururduk. çok bilinmeyenli bu sorunun yanıtını arardık. hayat bizi yalancı çıkarana dek, bulduğumuz cevapları doğru sanırdık. - o zaman, bir çay daha içelim mi? - daha fazla çay içmek istemiyorum ben.
  • Derin bir nefes aldım. Saat kaç olmuştu? Yatsa mıydım? Etrafıma baktım, birinin benim adıma karar vermesini bekledim.
  • Bir şeyin gerçekte öyle mi olduğu yoksa bana mı öyle geldiği konusu her zaman kafamı karıştırırdı.
  • "Nereye gidiyorsun çocuk," dedim içimden, "büyümeye mi?"
  • Bana ait tek kişilik bir iskemle, oda yok muydu bu dünyada?
  • "Rüzgarı kendinden menkul bir uçurtma gibi.."

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kitabı büyük bir heyecan ve hevesle almıştım ve aynı şekilde başladım. benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu. evet, değindiği güzel noktalar oldu fakat beni tatmin eden bir kurgu ve söylev yoktu. ara ara ben ne okuyorum dediğim oldu. kısa bir kitap merak edenler yarım saatte bitirebilir. (Ceyda Özen)

FAKAT MÜZEYYEN BU CRINGE BİR KİTAP: YouTube kitap kanalımda Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim : https://youtu.be/Rclj5apawe4 Cringe = Başkası adına utanmak Ölmeden önce okunması gereken değil, okumadan önce ölünmesi gereken bir kitaptı benim için. Şimdi, bir kitap düşünün. O kitabın içinde küçük bir kız çocuğu için "Orospuyu çok özlemiştim." (s. 36) ve Sadri Alışık için şaka yollu da olsa "hergele" densin. İnanılmaz. Böyle bir kitaba kimse benden mükemmel, muhteşem ya da sarsıcı dememi beklemesin. 50 küsür sayfalık kitabı da salt birkaç kelimeye sığdırarak cımbızlama şeklinde değerlendirmek istemediğimden dolayı gözüme çarpan ana kısımlardan bahsedeceğim. Sanatta "kitsch" diye bir tanım vardır bilir misiniz? Kitsch, bayağı bir tada sahip şeylere ve ticari kaygılarla üretilmiş olan banal, rüküş, sıkıcı ve overrated diyebileceğimiz değerinden fazla abartılmış ürünlere gönderme yaparken kullanılan Almanca bir terimdir. İşte kitap/fakat-muzeyyen-bu-derin-bir-tutku--25729'nun bende bıraktığı tat kesinlikle kitsch bir tat oldu. Şimdi cringe, kitsch, overrated vs. gibi İngilizce ve Almanca kelimelerle dolu sosyal medya jargonu kullanarak bir inceleme yazıyorsun o zaman sen de tam bir kitsch olmuşsun diyebilirsiniz, fakat İlhami Algör'ün kitabı da tam olarak sosyal medya ile ünlü olan, çorbaları, pilavları ve her yemeği birbirine karıştıran pala bıyıklı Baruthane Pilavcısı'nın yaptığı yemeklere benzemiş zaten. 2 Algör bardağı postmodernizm esintisi, 1 Algör kaşığı modern roman malzemesi, biraz yeraltı edebiyatı baharatı, acı şiirsellik sosu, biraz ağdalı ve kasıntı cümle kurulumları, üstüne sürekli yabancı isimler ve kelimeler derken bunu popülist bir üslupla marine edip hafif de sosyal medya edebiyatı ateşinde pişirdiğiniz zaman okurun kitabı okumayı bitirdikten sonra aklında kalan tek soru "Ne okudum ben ya?" hatta "Niye okudum ben bunu ya?" oluyor. Yani sizde duygu, edebi estetik ve katkı açısından hiçbir şey kalmamış oluyor. Edebi anlamda karnınızı veya beyninizi doyurmayacak bir kitap bence bu. Birbirine tepki olarak doğmuş edebi akımların hepsinin bir çorba edebiyatı olarak kullanılması gibi. En azından benim için böyle gerçekleşti. Gelelim cinsiyetçi ifadelere. Farklı olacağım diye başarılamamış postmodern özentisi bir üslup ve gereksiz küfürlerle dolu kasıntı bir dil kullanmayı tercih etmiş olan yazar, kadınları hafifmeşrepleştirmekten de hiç ama hiç kaçınmamış. Küçük bir kıza çekinilmeden -çok özür dilerim- orospu denmiş, kitaptaki kadın karakterlerin yarısı yazarın belirtmekten sıkılmadığı güzel göğüslerle okurunun karşısına çıkmış, kadın algısı sürekli çapkın olan bir gece kadını şeklinde yansıtılmış. Edebiyat gerçekten bu mu? Edebiyat, kadınları küfürlerle tanımlayıp aşağılayan, duygusuz kelime oyunlarıyla ve cinsiyetçi söylemlerle ticari başarı elde etmeye çalışan, bir nevi psikolojik ve içsel yolculuk yaşayan bir karakterin anlatıldığı bir kitap olmasına rağmen neredeyse hiçbir kişilik özelliği ve tasviri barındırmayan, kitap içinde kullanılan resimlerin metinlerle hiçbir ilgisi olmamasını öğütleyen bir özgürlük türü müdür? Eğer bu özgürlükse, benim özgürlük tanımım içerisinde bunlar yok. Yazarlara duygu mühendisleri diyebiliriz bence. Biz okurlar olarak yazarların duygu çeşitlerini kurguya karakter, içerik, yer, zaman ve olaylar eşliğinde nasıl yedirdiğini okuruz. Fakat bu kitapta maalesef profil fotoğrafımda gördüğünüz gibisinden bir duygulanım çeşidi hiç olmadı. İçinden duyguları zorla çekip almaya çalıştım ve bu da kullanılan sıkıntılı kelime seçimleriyle birlikte beni kitaba karşı daha çok yabancılaştırdı. Zaten duygular da bu kadar samimiyetsiz ve zorlama bir şekilde açığa çıkmazlar. Peki bana nefret, sevgi, zevk, acı, korku, gülme, kıskançlık vs. gibi bir tane bile duygu emaresi geçirememiş olan kitabı nasıl pohpohlarım? Kitabın sevdiğim bazı kısımları için verdiğim 3 puanı, bazen kendimin de yapıyor olduğu sesli monologlar, içsel bir yolculuğu hatırlatıcı bazı cümleler ve artık neredeyse etrafta görülen her şeyle konuşma saplantısına düşme durumu için verdim. Sadri Alışık ile ilgili bazı farklı kısımları ya da yabancı film göndermeleriyle oluşturulmuş nadir kurgu parçalarını özgün ve farklı bulduğumu söyleyebilirim. Ayrıca kitabın bu kadar kısa olmasını da sevdim. Zira biraz daha uzun olsaydı hiç alışkın olmadığım şekilde yarım bırakmak zorunda kalacaktım. Sevmediğim kısımlar, sevdiğim kısımları çok fazla geçtiği için düşüncelerim de böyle şekillendi. Bu kitabın popülerliğini hak eden onlarca değerli Türk Edebiyatı kitabı ve yazarı sayabilirim. Bence bu kitabı okuyup 1,5 saat vakit kaybetmektense gidin 1 saat Yaşar Kemal, Yusuf Atılgan, Orhan Kemal ya da Ahmet Hamdi Tanpınar gibi ülkemizin esas edebiyat ustalarını okuyun. İlla çağdaşlardan okuyacağım derseniz de 30 dakika İhsan Oktay Anar, Enis Batur, Murat Menteş, Ayfer Tunç ya da Latife Tekin okuyabilirsiniz. Emin olun her anlamda kendiniz için daha faydalı ve doyurucu bir okuma yapmış olursunuz. Zaten onların kitaplarıyla bu kitabın arasındaki sadelik, doğallık ve samimiyet farkını da net bir şekilde anlayacağınızdan şüphem yok. Çabuk, kendi sevdiği yazarın eleştirilmesini kaldıramayan duygusal okurlar gelmeden... Aaa baksanıza, aslında ben de İlhami Algör tarzında yazabiliyormuşum, hemen bir kitap yazıp filmini çektireyim. (Oğuz Aktürk)

-bitse ne olur, bitmese ne?-: "Ne olmuştu da, "Seninle dünyanın her yerine gelirim, " diyen Müzeyyen, durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı. Nerelere gidiyordu? Gelirken getirdiği bakışlar ne dalgaydı? Hangisi Müzeyyen'di? Ya da Müzeyyen kimdi? İlk tanıdığım kimdi, şimdiki kim?" Konusunu bilmeden başladığım bir kitap Müzeyyen. Kitaba Müzeyyen demeyi uygun görüyorum çünkü adamın tüm düşünceleri tek bir kapıya çıkıyor. Gerçekten kitabı sevdim mi, sevmedim mi bilmiyorum. Tek bildiğim yazarın anlatışına hayran kaldığım. Okuduğum en sıradışı ayrılık hikayesiydi. Yıkarıda eklediğim alıntıda dediği gibi kadın artık yanındayken bile yanında değildi. Kitabı okurken bazen adamın içinden mi yoksa dışından mı konuştuğunu kaçırdığımız yerler oluyor. Ama bu bile bana garip bir haz verdi. Ayna ile olan monolog sevdiğim kısımlardan. Kitabı tavsiye ediyor muyum? Evet. Ama oldukça sıradışı ve değişik bir kitap başlarken bunu göz önünde bulundurmayı unutmayın :) (enime)

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku PDF indirme linki var mı?

İlhami Algör - Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı İlhami Algör Kimdir?

1955'te İstanbul Suriçi'nde doğdu. Yazarın diğer kitapları: Çanakkale Yalı Hanı ve Han Sakinleri (Everest Yayınları, 2007), Karabakal Ötüyor (Everest Yayınlan, 2008), Ma Sekerdo Kardaş? (Doğan Kitap, 2010), Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku / Albayım Beni Nezahat ile Evlendir (İletişim Yayınları, 2011).

İlhami Algör Kitapları - Eserleri

  • Kalfa ile Kıralıça
  • Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku
  • Müzeyyen ile Nezahat
  • Ma Sekerdo Kardaş? N'etmişiz Kardaş? - Dersim 38 Tanıkları
  • Karabakal Ötüyor
  • Çanakkale - Yalı Hanı ve Han Sakinleri
  • Albayım Beni Nezahat ile Evlendir
  • İkircikli Biricik
  • Hisli Kirpi

İlhami Algör Alıntıları - Sözleri

  • hanımefendi siz zah­met etmeyin, ben sizi severim.. (Müzeyyen ile Nezahat)
  • "Ruhlarımız,balkonda asılı ve kurumak üzere iken yaz yağmuruna yakalanmış havlular gibi şişip ağırlaşacaktı.." (Albayım Beni Nezahat ile Evlendir)
  • İnsanın kendini bilinmez bir başkası olarak hissetmesi, kendine tanıması gereken bir yabancı gibi bakması... (Hisli Kirpi)
  • "Niye kapı ağzında oturuyorsun?" "Kapı ağızlarını severim. Her an kaçıp gidebilmek ihtimalini diri tutar," dedim. (İkircikli Biricik)
  • Samimiyet neden sadece an ile mümkün? Niye daha uzun sürmüyor? (Hisli Kirpi)
  • “Her şeyin iyi gittiğini nerden çıkarıyorsun?” (Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku)
  • Unutmak istedikçe hatırlıyorsun. Hatırlarken kıvırıyorsun. Kıvırdıkça, unutamayacaksın. (İkircikli Biricik)
  • "Geçmiş geri geldikçe beni mutsuz ediyor ise geçmemiş midir? Hala burada benimle mi yaşamaktadır? Zaman yolculuğu dedikleri bu mudur? Yolcu , zamanın kendisi de, yolculuk mekanı ben miyim? O esnada kalbim neden yanıyor? Arz ederim." (İkircikli Biricik)
  • “Olabilir, insan bazen yalnız kalır bir hikâyeye sığınır.” (Hisli Kirpi)
  • "Merhaba," dedi Stella, "Hayat nasıl?" "Bilmem," dedim, "hayat hakkında fikrim yok." (Müzeyyen ile Nezahat)
  • Eğer kendisi sandığı kişi değil de başka biri ise, bunca sene kendisi bildiği kişi kimdir? (İkircikli Biricik)
  • Kendi ile konuşmanın yalnızlıktan olduğunu söyleyenler var. Olabilir. Biz işimize bakalım. Varmış gibi. (Hisli Kirpi)
  • Doğrudan bir derdin dolaylı telafisi olur mu? (İkircikli Biricik)
  • Babamın halası kördü. Abbasuşağı'nda evliydi. 38'de bunu atiyler bi evin içine, evi yakiyler, o da içinde yaniy. (Ma Sekerdo Kardaş? N'etmişiz Kardaş? - Dersim 38 Tanıkları)
  • "Loş, karanlık ve kapalı bir alandı..." (Çanakkale - Yalı Hanı ve Han Sakinleri)
  • Eğer siz kocamı o taştan attı iseniz, inşallah gidişiniz olsun, dönüşünüz olmasın. (Ma Sekerdo Kardaş? N'etmişiz Kardaş? - Dersim 38 Tanıkları)
  • "Hislerim, yapılmamış olanı yapmanın kaderim olduğunu söylüyordu." (Albayım Beni Nezahat ile Evlendir)
  • "Aynı kitabı okuyup farklı yerlerin altını çizmişiz." (Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku)
  • Bu köpek yabancıya havlar gibi havlıyor (Ma Sekerdo Kardaş? N'etmişiz Kardaş? - Dersim 38 Tanıkları)
  • "Al bu elmayı Nezahat, sende bu ad oldukça istersen sıfır numara kel, istersen at kuyruklu olurum. İnce bıyıklı, tek dişi altın olurum. Meftun olurum, meczup olurum. Uzaklara bakarım çıtımı çıkarmam. Nasıl söyleyeceğimi bilmem, susarım. Susmak üzerine konuşmak gerekse, beni çağırırlar, oturur susarım. Dolmabahçe Saat Kulesi'yle, Çırağan Sarayı ile konuşurum. Duvarlara yazılar yazarım gizli gizli:''Albayım beni Nezahat ile evlendir'. Sülüs yazarım, kûfi yazarım, Latin yazarım. Gotik yazamam. Yağ satarım, bal satarım, ustamı öldürür ben satarım. Yemeden içmeden kesilir, alık olurum. Adımı sorsan duymaz olurum. Kötü olurum, iyi olmam Nezahat. Ya bu adı değiştir ya da al bu elmayı. Bende sevdiklerince terk edilme endişesi, kafayı yemeye meyyal haller var. Al bu elmayı Nezahat. Yüzünde göz izi var." (Albayım Beni Nezahat ile Evlendir)

Yorum Yaz