Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal - Aytaç Özkan Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal kimin eseri? Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal kitabının yazarı kimdir? Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal konusu ve anafikri nedir? Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal kitabı ne anlatıyor? Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal PDF indirme linki var mı? Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal kitabının yazarı Aytaç Özkan kimdir? İşte Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Aytaç Özkan
Yayın Evi: Yitik Hazine Yayınları
İSBN: 9786055129422
Sayfa Sayısı: 216
Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Fatih Sultan Mehmed'in tarihi kişiliğini bilinmeyen yönleriyle anlatan kitapta özellikle Fatih'in bir insan olarak tarihi şahsiyeti üzerine duruluyor. Padişahın hayatından mühim kesitlerle günümüz insanına önemli mesajlar veriyor.
İstanbul'un Fatih'ini sadece askerî yönleriyle, savaşçı kişiliği ile değil devlet adamlığı, teşkilatçılığı, yönetim kabiliyetleri ve ufkuyla tanımak isteyenler için sıra dışı bir Fatih biyografisi
(Tanıtım Bülteninden)
Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal Alıntıları - Sözleri
- Unlu Alman tarihci Franz Babinger, Venedik arsivlerine dayanarak, daha evvel on dort kez suikasta maruz kalan Fatih Sultan Mehmed' in on besinci tesebbuste zehirlenerek öldürüldügü kanaatindedir...
- Türk askerlerinin her biri Apollon' dan daha becerikli birer okcu idi...
- "Ey Ogul! Senin gibi nice beyleri kapisinda irgat diye kullanan bir padisahin, kus tuyu yataklarda yatmasi munasipken, bir Trabzon Kalesi icin bunca sıkıntı ve mesakkat cekmesine deger mi?"...
- Osmanlı Devleti’nin Rumeli topraklarındaki sınır bölgelerinde örgütlenen, düşman memleketlerine ani baskınlar düzenleyerek yıpratma harekâtında bulunan hafif süvari birliklerine “Akıncılar” denirdi. Bu birlikler sadece akın yapmazlar, aynı zamanda düşmanın durumu, yolları ve kuvveti hakkında bilgi toplayarak bir çeşit istihbarat görevi de üstlenirlerdi.
- Grenard ise “Osmanlıların tarihini kavrayabilmek için, onları Doğu Roma’nın ikinci kurucusu saymak gerekir. Nitekim girişimlerine Rumeli dedikleri Avrupa coğrafyasından başlamışlardır. Osmanlı hanedanı ile yeni bir Avrupa imparatorluğu sahneye çıkmıştır. Osmanoğulları ailesinin Roma imparatorlarının yerini aldığını dile getiren Chalcondyles ve Kritovulos gibi birçok Bizans tarihçisi, Osmanlıları Roma’nın yasal varisleri olarak değerlendirmişlerdir.” demektedir. Doğu Roma coğrafyasına hâkim olduktan sonra sıra Batı Roma’ya da gelmiş ancak Fatih Sultan Mehmed’in ani ölümü bu büyük projeyi engellemiştir. Bu ideal onun halefleri tarafından devam ettirilmemiştir. Bunda tabii ki değişen şartların ve konjonktürün de etkisi vardır. Fatih döneminde Osmanlı sarayında Müslüman nedimlerin yanı sıra İtalyan ve Bizanslı bir danışman kadrosu da göze çarpmaktadır. Bu danışmanlar aracılığıyla padişah, hem Rönesans kültürünü hem de Roma tarihini yakından tetkik etmiştir. Rönesans üzerine önemli çalışmaları olan Paul Faure’ye göre, Rönesans 1453’te İstanbul’un fethiyle başlar. Rönesans döneminin ideal hükümdar tipi olarak idealize edilen Fatih, Avrupa’da olduğu gibi Rusya’da da övülmüş ve yüceltilmiştir. Rusya Tarihi uzmanlarından Akdes Nimet Kurat’ın, Rusya Tarihi isimli kitabında aktardığı üzere; “1560 yılında Rus edebiyatçı Perevetov, Çar IV. İvan’a sunduğu, ‘Sultan Mehmed’e Dair’ isimli kitabında, Fatih’i çara örnek bir filozof, devlet, siyaset ve askerlik adamı olarak göstermiştir.” İngiltere’de 1594-1749 arasında Fatih’i konu alan 6 piyes kaleme alınmıştır. Bizanslı tarihçi Kritovulos eserini Fatih’e takdim ederken; “Allah’ın iradesiyle muzaffer galip, yenilmez, deniz ve karaların efendisi, hükümdarların hükümdarı, imparatorların en büyüğü Mehmed’e” ifadelerini kullanmıştır. Eserlerini Sultan Mehmed’e takdim eden Latin yazarlar arasında Françesco Berlinghieri ve Roberto Balturia da vardır. Ayrıca Stefano Emiliano da sultanın ölümüne bir mersiye kaleme almıştır. Fatih’e takdim edilen şiirlerin en meşhuru ise Giovanni Maria Fielfo’nun 4706 mısralık Latince şiiridir. İtalyan şairler bu gibi şiirlerinde Rönesans’ın büyük mesenlerinden olan Sultan Mehmed’i gönülden selamlamakta ve parçalanmış siyasi yapısıyla bilinen İtalya’yı birleştirecek güçlü bir lidere ihtiyaçlarını dile getirmekteydiler.. Fatih döneminde imparatorluk bütçesinin giderleri ciddi şekilde artmıştır. Fethedilen İstanbul’un yeniden kurulması, şehrin imarı, iskânı, şenlendirilmesi ve kalkındırılması maksadıyla girişilen inşaat faaliyetleri için yapılan harcamalar büyük meblağlara ulaşmıştır. Diğer taraftan, son derece enerjik ve yorulmak nedir bilmez bu padişahın, 30 yıl boyunca giriştiği savaşlar ve seferler de harcamaları büyük boyutlara taşımıştır. Fethedilen bölgelerin korunması için kalelerdeki asker miktarıyla, yeniçerilerin sayısının artırılması, asker maaşlarına yapılan zamlar, ordunun savaş malzemelerinin ve silahlarının devamlı yenilenmesi neticesinde giderler epey yükselmiştir. Tüm bu masrafları karşılamak için yeni gelir kaynakları bulmak mecburiyetinde olan padişah, devletin ve halkın imkânlarını son kerteye kadar kullanmaktan çekinmemiş, bu doğrultuda radikal önlemler almıştır. Onun bu sert tedbirleri, halk arasında derin bir hoşnutsuzluğa sebep olmuştur. Fatih’in gelir artıcı önlemlerini şöyle sıralayabiliriz: Saltanatı süresince yaklaşık her beş yılda bir dolaşımdaki akçeleri toplayarak beşte bir eksiğiyle değiştirmiş, böylece bir nevi nakdî servetleri vergilendirmiştir. Sabun, tuz, mum gibi zaruri ihtiyaç maddeleri üzerinde tekeller oluşturup mukataaya vererek, hazineye çok büyük gelirler sağlamıştır. Vakıf ve mülk toprağı haline gelmiş bulunan eski mirî arazileri, tapularını iptal etmek suretiyle yeniden mirî toprağa dönüştürmüştür. Bu arazileri tımar olarak dağıtıp sipahi sayısını artırmayı amaçlamıştır. Fetihten sonra devlet malı sayılan gayrimenkuller, taşradan şehre göçü teşvik etmek için, İstanbul’a gelen ahaliye bağışlanmış ise de bu emlak üzerine de sonraları mukataa yani kira konmuştur. Merkezî hazineyi güçlendiren bu radikal önlemler geniş halk kitleleri, ulema, tarikat ehli ve tüccarlar arasında derin bir memnuniyetsizlik hâsıl etmiştir. Bu hoşnutsuzluk sebebiyle Fatih Sultan Mehmed’in vefatından sonraki taht mücadelesinde kamuoyu ve devlet ricali, babasının politikalarının takipçisi olarak gördükleri Cem’i değil diğer oğlu Bayezid’i desteklemiştir.
- Osmanlıların Haçlılar karşısında sergiledikleri performans, kazandıkları savaşlar, yapılan fetihler ve İslamiyet’in Balkan coğrafyasında yayılması, İslam dünyasında büyük bir sevinç dalgası oluşturmuştur. Örneğin İbn Ayas’ın nakline göre; İstanbul’un Fethi’ni müteakip hilafetin merkezi olan Kahire’de yapılan kutlama ve şenlikler günlerce sürmüştür. Mehter Bölüğü halka konserler vermiş, Abbasi halifesinin emriyle camilerde şehitlerin ruhuna dualar edilmiş ve Memluk sultanı, Fatih’e elçiler göndererek Konstantiniyye’nin fethini tebrik etmiştir.
- 1204’teki Haçlı Latin istilasından sonra gittikçe nüfusu azalan, fakirleşen ve perişan hale gelen İstanbul’un kalkındırılması, şenlendirilmesi ve mamur kılınması için türlü tedbirler alındı. Kuşatma sırasında evlerinden ayrılan Rumların geriye dönmeleri için güvenceler verildi. Anadolu’dan getirilen Türkmenler şehrin çeşitli yerlerine yerleştirildi. Sonraki yıllarda yeni fetihler yapıldıkça ele geçen şehirlerden sanatkâr ve tüccarlar da İstanbul’a gönderildi. Şehrin ilk büyük camii olarak, Fatih Camii ve Külliyesi inşa edildi. Külliyenin bünyesinde; darüşşifa, tabhane, imarethane, misafirhane, kütüphane ve Sahn-ı Seman Medreseleri bulunuyordu. Ayasofya Medresesi de faaliyete açılarak, komşu Türk-İslam ülkelerindeki ünlü bilim adamları transfer edildi. Örneğin Semerkant Medresesi’nin meşhur matematikçi ve astronomu Ali Kuşçu davet edilerek Ayasofya Medresesi başmüderrisi tayin edildi. Onun hazırladığı ders programları diğer İstanbul medreselerinde de tatbik edilmeye başlandı. Öteki devlet adamlarının, paşaların ve vezirlerin de yaptırdığı sosyal ve dinî müesseseler sayesinde İstanbul, sonraki yüzyıllarda İslam medeniyetinin önemli bilim ve kültür merkezlerinden biri haline geldi. Konstantinopolis’in fethiyle; Doğu Roma İmparatorluğu’nu (395-1453) tarihten silip Osmanoğullarının bu en büyük ve anlamlı zaferini kazanarak “Fatih-i Konstantiniyye” unvanını alan padişah, şehri “Mahrusa-i Saltanat” yani başkent ilan etti. İstanbul’un alınmasıyla, Osmanlı Devleti’nin Anadolu ve Balkanlardaki toprakları birleşti. Boğazların egemenlik altına alınmasıyla, İpekyolu ile Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan ticaret yollarının denetimi Osmanlılara geçti. Bu ise Avrupa devletlerinin ekonomik açıdan Osmanlı’ya bağımlı kılınması demekti. Ancak ticaret yollarının Osmanlıların denetimine girmesi, sonraki yıllarda Avrupalıların doğu ülkelerine ulaşan yeni yollar aramalarına ve Coğrafi Keşiflerin başlamasına sebep olacaktır. Diğer taraftan top teknolojisindeki ilerlemeler neticesinde, şehirleri koruyan surların ne kadar sağlam olursa olsun yıkılabileceği görülmüştür. Bu durum Avrupa coğrafyasında feodalizmin geçerliliğini yitirmesine ve merkezî krallıkların güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Konstantinopolis’ten İtalya’ya giden Bizanslı sanatçı ve bilginlerin Rönesans hareketlerinin başlamasına öncülük ettiği de iddia edilmiştir. İşte tüm bu önemli gelişmelere dayanarak, İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethinin, Orta Çağı sona erdirerek Yeni Çağı başlattığını ileri süren tarihçiler de olmuştur.
- 1291’de Memluklar tarafından Akka Kalesi’nden kovulan Saint Jean Şövalyeleri, Bizans İmparatorluğu’nun elindeki Rodos Adası’na yerleşmişlerdi. Sonraki dönemde ise On İki Ada, Nikarya, Karpatos ve Kaşot adalarını; Bodrum ve İzmir limanlarını da zapt etmişlerdi. XV. yüzyılda Akdeniz’in doğu bölgesine hâkim olan Memluk Devleti, Doğu Akdeniz sahillerinin güvenliği açısından Kıbrıs ve Rodos adalarının önemini idrak ettiği için, bu iki adayı devamlı sıkıştırmıştı. 1424, 1425 ve 1426’ da yapılan üç sefer sonucunda, Kıbrıs kralı Memluklara vergi ödemeyi kabul etmişti. Memluklar 1440, 1443 ve 1445’te Rodos üzerine de seferler yapmalarına karşın adayı ele geçirememişlerdi. Bu seferler esnasında Osmanlı tahtında Fatih’in babası II. Murad oturmaktaydı. Fatih Sultan Mehmed zamanında, Rodos üzerine 1455 ve 1467’de iki kez sefer yapılmasına karşın ada direnmiş ve alınamamıştı. Papa, Rodos şövalyelerini maddi manevi desteklemiş, tarikata yapılan bağışlar astronomik rakamlara ulaşmış, her milletten seçme şövalyeler adanın savunmasına koşmuşlardı. İtalya’yı istilaya hazırlanan Sultan Mehmed, ardında bir çıbanbaşı, sorun oluşturacak bir merkez bırakmak istemediği için, son derece kapsamlı hazırlıklar yaptırarak, kesin fetih emriyle, Mesih Paşa komutasındaki donanmayı Gelibolu’dan harekete geçirdi. Donanma 23 Mayıs 1480 günü Rodos önlerine demirledi. Gedik Ahmed Paşa komutasındaki başka bir Osmanlı donanmasının, İtalya sahillerine asker dökmeye başladığı 28 Temmuz’da, umumi hücuma geçildi. Bu kuşatmada ilk kez kullanılan infilaklı tahrip bombaları ve “zincirden kurtulan aslanlar” gibi saldıran Osmanlı askerleri sayesinde düşmana ağır zayiat verdirildi. Mesih Paşa’nın sancağının kalenin kulesine dikilmesine rağmen, askerle Mesih Paşa arasında çıkan anlaşmazlık sebebiyle ele geçirilen yerler korunamadı. Askerin savaşma isteğini yitirmesi sonucunda, dokuz bin şehit ve on beş bin yaralı veren ordu geri çekildi. 3 Ağustos’ta askeri alan gemiler Rodos’tan ayrıldı. Padişah, bu başarısızlığından ötürü Mesih Paşa’nın İstanbul’a girmesine dahi izin vermedi. Beşiktaş önlerine gelir gelmez onu vezirlikten azlederek, sancakbeyi rütbesiyle Gelibolu’ya gönderdi. Kuşatmanın başarısız olmasının en büyük sebebi, adanın tam abluka edilememesinden ötürü, Avrupa’dan yardım gelmesi olmuştu. Nitekim Kanuni Sultan Süleyman’ın kuşatmasında bundan dersler çıkarılarak gerekli tertibat alınacak ve Rodos Adası, 1521’de fethedilecektir.
- “Kanunname-i Âl-i Osman” Osmanlı Devleti’nin tarihinde Fatih Sultan Mehmed dönemi, hukuk anlayışının gelişimi açısından da son derece önemlidir. Devlet örgütlenmesinde ve hukuk sisteminde yaptığı düzenlemelerle Fatih, merkeziyetçi imparatorluğu kurarak mutlak otoritesini tesis etme yoluna gitmiştir. Fatih’in talimatıyla hazırlanan ilk Osmanlı kodeksi sayabileceğimiz Kanunname-i Al-i Osman, Karamanî Mehmed Paşa’nın sadrazamlığında, Nişancı Leyszade Mehmed Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Kanunname’de, “Bu kanunname atam ve dedem kanunudur. Ve benim dahi kanunumdur.” denmesinden anlıyoruz ki; devletin kuruluşundan itibaren değişik zamanlarda vaz edilen ve Divan-ı Hümayun’da kayıtlı olan hükümler, yeni şartlar göz önünde bulundurulup ikmal edilerek yazıya geçirilmiştir. Osmanlı devlet teşkilatı ve devlet kurumlarının tarihi için, hayatî öneme haiz olan Fatih Kanunnamesi, yüzlerce yıl devlet müesseseleri üzerinde belirleyici olmuştur. Fatih Kanunnamesi üç bölümden oluşur: 1. Merkezdeki ve taşradaki devlet memurlarının protokoldeki yerleri, 2. Devlet ve saltanat işlerinin düzenlenmesi, 3. Suçlar ve cezalar ile devlet ricalinin gelirleri. 4. Fatih döneminden itibaren resmî devlet kanunnamesi olarak uygulanan bu metinler, Osmanlı Devleti’nin hukuk anlayışını aydınlatmakla birlikte dönemin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik karakteri açısından da çok kıymetli bir bilgi kaynağı durumundadır. Esnek bir hukuk anlayışını benimseyen Sultan Mehmed; “Bu kadar ahvali saltanat nizam verildi. Şimden sonra gelen evlad-ı kiramım dahi ıslahına say etsinler.” diyerek, ihtiyaçlara göre yeni düzenlemelere de imkân sağlamak istemiştir.
- Osmanlı kaynaklarınca “Kazıklı Voyvoda”, Ulahlar tarafından “Tepeş” (cellât), Macarlar tarafından da “Drakul” (şeytan) olarak adlandırılan, son derece zeki, atak ve cesur bir kişiliğe sahip olan III. Vlad, liderlik özellikleri ve kabiliyetiyle, kısa sürede kendini kabul ettirmiş, Boğdanlıları yenmiş, hatta Macarları dahi birkaç kez bozguna uğratmıştı. Ülkesinde kendi konumunu sağlamlaştırmasına paralel olarak gittikçe artan özgüveni, son zamanlarda acımasız bir zalime dönüşmesine sebep olmuştu.
Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Türklerin hedefi, Konstantinapolis’i fethetmek ve bir cihan imparatorluğu kurmaktı. Bu hedefi, gölgesinden bile korktukları ve bu yüzden Büyük Kartal diye isimlendirdikleri genç bir sultan, İkinci Mehmed başaracaktı. Feth-i Mübîn’den sonra Fatih ünvanını alan, Doğu’nun ve Batı’nın İmparatoru Sultan Mehmed, devletinin sınırlarını İtalya’ya kadar uzatmak niyetindeydi. Bu hedefle çıktığı son seferinde Venedikliler tarafından zehirletildi ve öldürüldü. FATİH, Büyük Kartal’ın isimli bu kitap; Sultan Mehmed’in fetihlerini ve devletine kast eden doğulu düşmanlarıyla mücadelesini anlatıyor. Okumanızı tavsiye ederim (shrszrs)
Grand Turco: Başlıktaki gibi o bir Grand Turco yani Muhteşem Türk. Peki bu Muhteşem Türkü dört dörtlük anlatan muhteşem bir kitap, film, tiyatro vesaire ortaya koyabildik mi? Hayır... Çünkü hamaset ağzımızda henüz yüreklerimize inmemiş. Daha bugün ismi lazım değil bir youtube kanalında bir devlet görevlisinin Abdülhamidle benzeştirmenin yanlış olduğunu aslında onun Fâtih ayarında biri olduğunu söylüyordu bir zıp çıktı. Biz tarihi arpalık gibi siyasilerin pisliklerini örtmek için kullanıyoruz. Tanımıyoruz büyüklerimizi ve cüce politikacıları öve öve bitiremeyip büyüklerimizle denk tutuyoruz. Yunanlar böyle çürüdü biz de öyle çürüyoruz. Ahlaken bozuk, ilmen zayıf kimselere büyüklük yüklemek milleti uçuruma yuvarlamak demektir. Bunun mamasını anlamıyor, bilmiyoruz. Neyse esere döneyim, istediğimi veremedi fakat yüzeysel okumalarınız için kullanabilirsiniz. Bilmediğim ama buradan öğrendim diyebileceğim sadece bir iki cümlelik malumat var. Mesela Fatihin Hristiyan oldugu konusunda İtalyan dedikodusunun kaynağını bilmezdim bu eserden öğrendim. Sanıyorum ki ben Fatih konusunda Morris Rossabi'nin Kubilay'ı gibi dört başı mâmur bir eser arıyorum ancak hâlâ bulabilmiş değilim. Bu konuda yardımcı olmak isteyen olursa mesajlaşarak yahut incelememin altına yorum yaparak beni bu dertten kurtarsın rica ederim. (Ömer Aybars)
Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal PDF indirme linki var mı?
Aytaç Özkan - Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Aytaç Özkan Kimdir?
Aytaç Özkan Kitapları - Eserleri
- Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal
Aytaç Özkan Alıntıları - Sözleri
- Grenard ise “Osmanlıların tarihini kavrayabilmek için, onları Doğu Roma’nın ikinci kurucusu saymak gerekir. Nitekim girişimlerine Rumeli dedikleri Avrupa coğrafyasından başlamışlardır. Osmanlı hanedanı ile yeni bir Avrupa imparatorluğu sahneye çıkmıştır. Osmanoğulları ailesinin Roma imparatorlarının yerini aldığını dile getiren Chalcondyles ve Kritovulos gibi birçok Bizans tarihçisi, Osmanlıları Roma’nın yasal varisleri olarak değerlendirmişlerdir.” demektedir. Doğu Roma coğrafyasına hâkim olduktan sonra sıra Batı Roma’ya da gelmiş ancak Fatih Sultan Mehmed’in ani ölümü bu büyük projeyi engellemiştir. Bu ideal onun halefleri tarafından devam ettirilmemiştir. Bunda tabii ki değişen şartların ve konjonktürün de etkisi vardır. Fatih döneminde Osmanlı sarayında Müslüman nedimlerin yanı sıra İtalyan ve Bizanslı bir danışman kadrosu da göze çarpmaktadır. Bu danışmanlar aracılığıyla padişah, hem Rönesans kültürünü hem de Roma tarihini yakından tetkik etmiştir. Rönesans üzerine önemli çalışmaları olan Paul Faure’ye göre, Rönesans 1453’te İstanbul’un fethiyle başlar. Rönesans döneminin ideal hükümdar tipi olarak idealize edilen Fatih, Avrupa’da olduğu gibi Rusya’da da övülmüş ve yüceltilmiştir. Rusya Tarihi uzmanlarından Akdes Nimet Kurat’ın, Rusya Tarihi isimli kitabında aktardığı üzere; “1560 yılında Rus edebiyatçı Perevetov, Çar IV. İvan’a sunduğu, ‘Sultan Mehmed’e Dair’ isimli kitabında, Fatih’i çara örnek bir filozof, devlet, siyaset ve askerlik adamı olarak göstermiştir.” İngiltere’de 1594-1749 arasında Fatih’i konu alan 6 piyes kaleme alınmıştır. Bizanslı tarihçi Kritovulos eserini Fatih’e takdim ederken; “Allah’ın iradesiyle muzaffer galip, yenilmez, deniz ve karaların efendisi, hükümdarların hükümdarı, imparatorların en büyüğü Mehmed’e” ifadelerini kullanmıştır. Eserlerini Sultan Mehmed’e takdim eden Latin yazarlar arasında Françesco Berlinghieri ve Roberto Balturia da vardır. Ayrıca Stefano Emiliano da sultanın ölümüne bir mersiye kaleme almıştır. Fatih’e takdim edilen şiirlerin en meşhuru ise Giovanni Maria Fielfo’nun 4706 mısralık Latince şiiridir. İtalyan şairler bu gibi şiirlerinde Rönesans’ın büyük mesenlerinden olan Sultan Mehmed’i gönülden selamlamakta ve parçalanmış siyasi yapısıyla bilinen İtalya’yı birleştirecek güçlü bir lidere ihtiyaçlarını dile getirmekteydiler.. Fatih döneminde imparatorluk bütçesinin giderleri ciddi şekilde artmıştır. Fethedilen İstanbul’un yeniden kurulması, şehrin imarı, iskânı, şenlendirilmesi ve kalkındırılması maksadıyla girişilen inşaat faaliyetleri için yapılan harcamalar büyük meblağlara ulaşmıştır. Diğer taraftan, son derece enerjik ve yorulmak nedir bilmez bu padişahın, 30 yıl boyunca giriştiği savaşlar ve seferler de harcamaları büyük boyutlara taşımıştır. Fethedilen bölgelerin korunması için kalelerdeki asker miktarıyla, yeniçerilerin sayısının artırılması, asker maaşlarına yapılan zamlar, ordunun savaş malzemelerinin ve silahlarının devamlı yenilenmesi neticesinde giderler epey yükselmiştir. Tüm bu masrafları karşılamak için yeni gelir kaynakları bulmak mecburiyetinde olan padişah, devletin ve halkın imkânlarını son kerteye kadar kullanmaktan çekinmemiş, bu doğrultuda radikal önlemler almıştır. Onun bu sert tedbirleri, halk arasında derin bir hoşnutsuzluğa sebep olmuştur. Fatih’in gelir artıcı önlemlerini şöyle sıralayabiliriz: Saltanatı süresince yaklaşık her beş yılda bir dolaşımdaki akçeleri toplayarak beşte bir eksiğiyle değiştirmiş, böylece bir nevi nakdî servetleri vergilendirmiştir. Sabun, tuz, mum gibi zaruri ihtiyaç maddeleri üzerinde tekeller oluşturup mukataaya vererek, hazineye çok büyük gelirler sağlamıştır. Vakıf ve mülk toprağı haline gelmiş bulunan eski mirî arazileri, tapularını iptal etmek suretiyle yeniden mirî toprağa dönüştürmüştür. Bu arazileri tımar olarak dağıtıp sipahi sayısını artırmayı amaçlamıştır. Fetihten sonra devlet malı sayılan gayrimenkuller, taşradan şehre göçü teşvik etmek için, İstanbul’a gelen ahaliye bağışlanmış ise de bu emlak üzerine de sonraları mukataa yani kira konmuştur. Merkezî hazineyi güçlendiren bu radikal önlemler geniş halk kitleleri, ulema, tarikat ehli ve tüccarlar arasında derin bir memnuniyetsizlik hâsıl etmiştir. Bu hoşnutsuzluk sebebiyle Fatih Sultan Mehmed’in vefatından sonraki taht mücadelesinde kamuoyu ve devlet ricali, babasının politikalarının takipçisi olarak gördükleri Cem’i değil diğer oğlu Bayezid’i desteklemiştir. (Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal)
- Türk askerlerinin her biri Apollon' dan daha becerikli birer okcu idi... (Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal)
- 1291’de Memluklar tarafından Akka Kalesi’nden kovulan Saint Jean Şövalyeleri, Bizans İmparatorluğu’nun elindeki Rodos Adası’na yerleşmişlerdi. Sonraki dönemde ise On İki Ada, Nikarya, Karpatos ve Kaşot adalarını; Bodrum ve İzmir limanlarını da zapt etmişlerdi. XV. yüzyılda Akdeniz’in doğu bölgesine hâkim olan Memluk Devleti, Doğu Akdeniz sahillerinin güvenliği açısından Kıbrıs ve Rodos adalarının önemini idrak ettiği için, bu iki adayı devamlı sıkıştırmıştı. 1424, 1425 ve 1426’ da yapılan üç sefer sonucunda, Kıbrıs kralı Memluklara vergi ödemeyi kabul etmişti. Memluklar 1440, 1443 ve 1445’te Rodos üzerine de seferler yapmalarına karşın adayı ele geçirememişlerdi. Bu seferler esnasında Osmanlı tahtında Fatih’in babası II. Murad oturmaktaydı. Fatih Sultan Mehmed zamanında, Rodos üzerine 1455 ve 1467’de iki kez sefer yapılmasına karşın ada direnmiş ve alınamamıştı. Papa, Rodos şövalyelerini maddi manevi desteklemiş, tarikata yapılan bağışlar astronomik rakamlara ulaşmış, her milletten seçme şövalyeler adanın savunmasına koşmuşlardı. İtalya’yı istilaya hazırlanan Sultan Mehmed, ardında bir çıbanbaşı, sorun oluşturacak bir merkez bırakmak istemediği için, son derece kapsamlı hazırlıklar yaptırarak, kesin fetih emriyle, Mesih Paşa komutasındaki donanmayı Gelibolu’dan harekete geçirdi. Donanma 23 Mayıs 1480 günü Rodos önlerine demirledi. Gedik Ahmed Paşa komutasındaki başka bir Osmanlı donanmasının, İtalya sahillerine asker dökmeye başladığı 28 Temmuz’da, umumi hücuma geçildi. Bu kuşatmada ilk kez kullanılan infilaklı tahrip bombaları ve “zincirden kurtulan aslanlar” gibi saldıran Osmanlı askerleri sayesinde düşmana ağır zayiat verdirildi. Mesih Paşa’nın sancağının kalenin kulesine dikilmesine rağmen, askerle Mesih Paşa arasında çıkan anlaşmazlık sebebiyle ele geçirilen yerler korunamadı. Askerin savaşma isteğini yitirmesi sonucunda, dokuz bin şehit ve on beş bin yaralı veren ordu geri çekildi. 3 Ağustos’ta askeri alan gemiler Rodos’tan ayrıldı. Padişah, bu başarısızlığından ötürü Mesih Paşa’nın İstanbul’a girmesine dahi izin vermedi. Beşiktaş önlerine gelir gelmez onu vezirlikten azlederek, sancakbeyi rütbesiyle Gelibolu’ya gönderdi. Kuşatmanın başarısız olmasının en büyük sebebi, adanın tam abluka edilememesinden ötürü, Avrupa’dan yardım gelmesi olmuştu. Nitekim Kanuni Sultan Süleyman’ın kuşatmasında bundan dersler çıkarılarak gerekli tertibat alınacak ve Rodos Adası, 1521’de fethedilecektir. (Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal)
- Unlu Alman tarihci Franz Babinger, Venedik arsivlerine dayanarak, daha evvel on dort kez suikasta maruz kalan Fatih Sultan Mehmed' in on besinci tesebbuste zehirlenerek öldürüldügü kanaatindedir... (Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal)
- “Kanunname-i Âl-i Osman” Osmanlı Devleti’nin tarihinde Fatih Sultan Mehmed dönemi, hukuk anlayışının gelişimi açısından da son derece önemlidir. Devlet örgütlenmesinde ve hukuk sisteminde yaptığı düzenlemelerle Fatih, merkeziyetçi imparatorluğu kurarak mutlak otoritesini tesis etme yoluna gitmiştir. Fatih’in talimatıyla hazırlanan ilk Osmanlı kodeksi sayabileceğimiz Kanunname-i Al-i Osman, Karamanî Mehmed Paşa’nın sadrazamlığında, Nişancı Leyszade Mehmed Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Kanunname’de, “Bu kanunname atam ve dedem kanunudur. Ve benim dahi kanunumdur.” denmesinden anlıyoruz ki; devletin kuruluşundan itibaren değişik zamanlarda vaz edilen ve Divan-ı Hümayun’da kayıtlı olan hükümler, yeni şartlar göz önünde bulundurulup ikmal edilerek yazıya geçirilmiştir. Osmanlı devlet teşkilatı ve devlet kurumlarının tarihi için, hayatî öneme haiz olan Fatih Kanunnamesi, yüzlerce yıl devlet müesseseleri üzerinde belirleyici olmuştur. Fatih Kanunnamesi üç bölümden oluşur: 1. Merkezdeki ve taşradaki devlet memurlarının protokoldeki yerleri, 2. Devlet ve saltanat işlerinin düzenlenmesi, 3. Suçlar ve cezalar ile devlet ricalinin gelirleri. 4. Fatih döneminden itibaren resmî devlet kanunnamesi olarak uygulanan bu metinler, Osmanlı Devleti’nin hukuk anlayışını aydınlatmakla birlikte dönemin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik karakteri açısından da çok kıymetli bir bilgi kaynağı durumundadır. Esnek bir hukuk anlayışını benimseyen Sultan Mehmed; “Bu kadar ahvali saltanat nizam verildi. Şimden sonra gelen evlad-ı kiramım dahi ıslahına say etsinler.” diyerek, ihtiyaçlara göre yeni düzenlemelere de imkân sağlamak istemiştir. (Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal)
- Osmanlı Devleti’nin Rumeli topraklarındaki sınır bölgelerinde örgütlenen, düşman memleketlerine ani baskınlar düzenleyerek yıpratma harekâtında bulunan hafif süvari birliklerine “Akıncılar” denirdi. Bu birlikler sadece akın yapmazlar, aynı zamanda düşmanın durumu, yolları ve kuvveti hakkında bilgi toplayarak bir çeşit istihbarat görevi de üstlenirlerdi. (Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal)
- "Ey Ogul! Senin gibi nice beyleri kapisinda irgat diye kullanan bir padisahin, kus tuyu yataklarda yatmasi munasipken, bir Trabzon Kalesi icin bunca sıkıntı ve mesakkat cekmesine deger mi?"... (Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal)
- Osmanlıların Haçlılar karşısında sergiledikleri performans, kazandıkları savaşlar, yapılan fetihler ve İslamiyet’in Balkan coğrafyasında yayılması, İslam dünyasında büyük bir sevinç dalgası oluşturmuştur. Örneğin İbn Ayas’ın nakline göre; İstanbul’un Fethi’ni müteakip hilafetin merkezi olan Kahire’de yapılan kutlama ve şenlikler günlerce sürmüştür. Mehter Bölüğü halka konserler vermiş, Abbasi halifesinin emriyle camilerde şehitlerin ruhuna dualar edilmiş ve Memluk sultanı, Fatih’e elçiler göndererek Konstantiniyye’nin fethini tebrik etmiştir. (Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal)
- 1204’teki Haçlı Latin istilasından sonra gittikçe nüfusu azalan, fakirleşen ve perişan hale gelen İstanbul’un kalkındırılması, şenlendirilmesi ve mamur kılınması için türlü tedbirler alındı. Kuşatma sırasında evlerinden ayrılan Rumların geriye dönmeleri için güvenceler verildi. Anadolu’dan getirilen Türkmenler şehrin çeşitli yerlerine yerleştirildi. Sonraki yıllarda yeni fetihler yapıldıkça ele geçen şehirlerden sanatkâr ve tüccarlar da İstanbul’a gönderildi. Şehrin ilk büyük camii olarak, Fatih Camii ve Külliyesi inşa edildi. Külliyenin bünyesinde; darüşşifa, tabhane, imarethane, misafirhane, kütüphane ve Sahn-ı Seman Medreseleri bulunuyordu. Ayasofya Medresesi de faaliyete açılarak, komşu Türk-İslam ülkelerindeki ünlü bilim adamları transfer edildi. Örneğin Semerkant Medresesi’nin meşhur matematikçi ve astronomu Ali Kuşçu davet edilerek Ayasofya Medresesi başmüderrisi tayin edildi. Onun hazırladığı ders programları diğer İstanbul medreselerinde de tatbik edilmeye başlandı. Öteki devlet adamlarının, paşaların ve vezirlerin de yaptırdığı sosyal ve dinî müesseseler sayesinde İstanbul, sonraki yüzyıllarda İslam medeniyetinin önemli bilim ve kültür merkezlerinden biri haline geldi. Konstantinopolis’in fethiyle; Doğu Roma İmparatorluğu’nu (395-1453) tarihten silip Osmanoğullarının bu en büyük ve anlamlı zaferini kazanarak “Fatih-i Konstantiniyye” unvanını alan padişah, şehri “Mahrusa-i Saltanat” yani başkent ilan etti. İstanbul’un alınmasıyla, Osmanlı Devleti’nin Anadolu ve Balkanlardaki toprakları birleşti. Boğazların egemenlik altına alınmasıyla, İpekyolu ile Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan ticaret yollarının denetimi Osmanlılara geçti. Bu ise Avrupa devletlerinin ekonomik açıdan Osmanlı’ya bağımlı kılınması demekti. Ancak ticaret yollarının Osmanlıların denetimine girmesi, sonraki yıllarda Avrupalıların doğu ülkelerine ulaşan yeni yollar aramalarına ve Coğrafi Keşiflerin başlamasına sebep olacaktır. Diğer taraftan top teknolojisindeki ilerlemeler neticesinde, şehirleri koruyan surların ne kadar sağlam olursa olsun yıkılabileceği görülmüştür. Bu durum Avrupa coğrafyasında feodalizmin geçerliliğini yitirmesine ve merkezî krallıkların güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Konstantinopolis’ten İtalya’ya giden Bizanslı sanatçı ve bilginlerin Rönesans hareketlerinin başlamasına öncülük ettiği de iddia edilmiştir. İşte tüm bu önemli gelişmelere dayanarak, İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethinin, Orta Çağı sona erdirerek Yeni Çağı başlattığını ileri süren tarihçiler de olmuştur. (Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal)
- Osmanlı kaynaklarınca “Kazıklı Voyvoda”, Ulahlar tarafından “Tepeş” (cellât), Macarlar tarafından da “Drakul” (şeytan) olarak adlandırılan, son derece zeki, atak ve cesur bir kişiliğe sahip olan III. Vlad, liderlik özellikleri ve kabiliyetiyle, kısa sürede kendini kabul ettirmiş, Boğdanlıları yenmiş, hatta Macarları dahi birkaç kez bozguna uğratmıştı. Ülkesinde kendi konumunu sağlamlaştırmasına paralel olarak gittikçe artan özgüveni, son zamanlarda acımasız bir zalime dönüşmesine sebep olmuştu. (Fatih Sultan Mehmed - Büyük Kartal)