diorex
Dedas

Fatma Aliye - Ahmet Mithat Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Fatma Aliye kimin eseri? Fatma Aliye kitabının yazarı kimdir? Fatma Aliye konusu ve anafikri nedir? Fatma Aliye kitabı ne anlatıyor? Fatma Aliye kitabının yazarı Ahmet Mithat kimdir? İşte Fatma Aliye kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.03.2022 12:00
Fatma Aliye - Ahmet Mithat Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Mithat

Çevirmen: Ayşe Aşır

Yayın Evi: Dergah Yayıncılık

İSBN: 9789759957742

Sayfa Sayısı: 96

Fatma Aliye Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Sevgili kızım!

Altı yedi senedir seninle manevi peder ve duhteriz. Sana henüz hiçbir hediye takdim etmemişimdir.

Zihî saygısızlık! Değil mi? Fakat sana layık ne hediye bulup takdim edebilirdim?

Düşündüm taşındım sana hediye olarak yine senden başkasını bulamadım.

İşte bu kitap sensin kızım! Seni sana takdim ediyorum. Kabul etmemezlik edemezsin ya…”

Kadınların eğitiminin önemini her fırsatta vurgulayan, Fatma Aliye Hanım’ın yanı sıra Makbule

Leman, Gülnar Hanım ve Nigar Hanım gibi pek çok kadının edebiyat sahasında kendisine yer

edinmesine yardımcı olan Ahmet Mithat Efendi’nin 1893 yılında kaleme aldığı Fatma Aliye Hanım

yahut Bir Muharrire-i Osmaniyenin Neşeti, Fatma Aliye Hanım hakkında yazılan ilk inceleme olması

bakımından önemlidir.

Fatma Aliye’nin doğumundan edebiyat âlemine girişine kadar olan süreçteki gelişiminin adım adım

izlendiği eser, Ahmet Mithat’ın verdiği biyografik bilgilere ek olarak Fatma Aliye’nin hatıralarını

anlattığı mektuplardan oluşmaktadır.

Fatma Aliye Alıntıları - Sözleri

  • ‘Sevgili Kızım! Altı yedi senedir seninle manevi peder ve duhteriz (baba-kız). Sana henüz hiçbir hediye takdim etmemişimdir. Zihî (ne büyük) saygısızlık! Değil mi? Fakat sana layık ne hediye bulup takdim edebilir idim? Düşündüm taşındım sana hediye olarak yine senden başkasını bulamadım. İşte bu kitap sensin kızım! Seni sana takdim ediyorum. Kabul etmemezlik edemezsin yâ? Ahmed Mithat.’
  • ‘O çocuklar ve oyuncaklarla oynamaktan hiç hoşlanmazdı. O zamanlar, böyle büyük konaklarda, şarkı söyleyen, saz çalan kızlar bulunup bunları yetiştirmek için ustalar gelir ve ‘küme faslı’ adı altında mükemmel fasıllar icra edilirdi. Aliye Hanım, bunlardan da hoşlanmazdı. Onun bir merakı vardı; kitap, kitap okumak.’
  • ‘Fatma Aliye Hanım’ın daha çocukluk döneminden çıkmamış ve henüz genç kızlık dönemine girmemiş oldukları bir dönemde bile, öğrenmeye o kadar hevesi varmış ki: ‘Okumuş olanların artıklarını yemek, insanı okumuş eder’ diye işittiği söze, bir çocuk saflığı ile inanmış. Fakat, okumuş olarak kimi seçecek, kimin artığını yiyecek? Bu hususta bir hayli tereddüt ettikten sonra, nihayet anneleri Hanımefendi’ye ders veren ve konakta ‘Hoca Hanım’ diye saygı gösterilen bir kadını ‘okumuş’ olarak seçmiş ve onun artığını yemek gayretine düşmüş. Bu gayrette o kadar ileri gitmiş ki, Hoca Hanım’a kahvaltı götürüldüğü zaman, artığını yiyebilmek için, uzun zaman sofalarda durur, kahvaltı tepsisini beklermiş.’
  • ‘Kızlar ve kadınlara kötü etki yapan, onların ahlâklarını bozan yalnız romanlar mıdır? Kadınların kendi aralarında yaptıkları saçma sapan konuşmalar... Asıl kötü etkiyi bunlarda aramak gerekmez mi? ‘Bilmem kimin oğlu, uzun yıllar, bilmem kimin kızına aşık olmuş. Nice güçlükleri, engelleri yenerek birbirlerine kavuşmuşlar’ gibi anlatılan hikâyeler, aşk denilen, sevda denilen duyguyu, renkli yönleriyle göz önüne serer. Bu hikâyeleri dinleyen genç kızlar da, gül pembe bir dünya içinde kendilerini arayıp bulacak aşıkların gelip onları bulmasını beklerler.’’
  • ‘Aliye Hanım’ın kimya bilimine de merak sarmasını söylersek her halde buna çok şaşacaksınız. Arı nasıl çiçekten çiçeğe konar bal toplarsa, bu olağanüstü kadın da her bilime, her türlü bilgiye uzanıp onların tadına varmadan yapamaz olmuştu. Birini, ötekine üstün tutmadan her bilime merak sarıp hiç olmazsa niteliğinin ne olduğunu anlamak için can atıyordu.’’
  • ‘Alexandre Dumas, Ojenson vb. gibi büyük ve ünlü romancıların çoğu eserini okumuşlarsa da, bunların içindeki aşk olaylarından ziyade, romanın temelini teşkil eden tarihi ve siyasi olaylara, felsefi ve bilimsel düşüncelere önem verirmiş. Hatta, kimi özel mektubunda yazdığı gibi, okuduğu romanlar, onda, aşkla ve seksle ilgili duyuları uyandıracak yerde, kendisini bir erkeğe yaklaşmaktan ve evlenmekten ürkütür olmuş. O kadar ki zaman zaman kafa dengi olan bir arkadaş ile birlikte, bir çiftliğe çekilip hiç evlenmeden, hayvanlar ve bitkiler arasında ömrünü tüketmeyi düşünürmüş.’’
  • ‘Mesela, Faik Paşa zevcesinin elinde ilk defa olarak roman kitaplarını görünce itiraza kalkışıp, iffetli bir kadının bunları okumasının mümkün olamayacağından bahsetmeye başlamış. Onları yırtıp atmaya kadar bile davranmış. Bu hal Aliye Hanımefendi’nin düşüncelerine uygun düşmemekte ise de pederinden sonra zevcine hürmet ve itaatle kendisini mükellef bilmesinden dolayı, sesini çıkarmayarak, romanları ortadan kaldırmış. Hiç olmazsa öğrendiği Fransızca’yı kaybetmemek için zevciyle Fransızca konuşmak ihtiyaç ve lüzumunu ortaya koymuş, bundan da iki tarafın lisanı eşit derecede bilmemesinden dolayı bir fayda sağlanamamış. Fransızca bakımından üstünlük, eşi Faik Paşa’da olsa Aliye Hanım bunu nimet bilip sevinecekmiş. Aliye Hanımefendi Fransızca’yı pek kolay söylüyor ve okuyor. Her okuduğunu pekala anlıyor. Hatta yazıyor bile. Faik Paşa ise yetersiz, okulda öğrendiği kadarıyla kalmış kendi kendine çaba harcayarak, Fransızcasını ilerletmemiş.’’
  • ‘Aliye Hanımefendi bugün otuz üç yaşındadır ki Allah vergisi hafıza ve zeka gücü ile ‘ilim kim isterse ona verilir’ kuralına uygun olarak, ilimden nasibini almış o yaştaki bir erkek için erişilmesi istenen bilgi düzeyine ulaşmıştır. ‘O yaştaki’ dedik. Öyle ya? Otuz üç yaş! Bu yaşında hâlâ öğrencilik eden erkekler az mıdır? Düzenli öğrenim görüp de vaktiyle diploma almış bir genci düşünelim. Yirmi beş yaşından önce diplomasını alamaz ki. Bu yaşta da insan çocukluktan kurtulmuş demektir. Elde ettiği diploma ise bilimleri öğrenip bitirmiş olduğunu belgeleyen bir diploma değil, bundan böyle, bilimler üzerinde çalışıp ilerleme yetkisini veren bir belgedir. Aliye Hanım’a gelince o, kendisini hâlâ öğrenci saymaktadır. Bilgilerini genişletmek ve öğrenimini ilerletmek sevdasındadır.’’
  • "Sevgili kızım! Altı yedi senedir seninle manevi peder ve duhteriz. Sana henüz hiçbir hediye takdim etmemişimdir. Zihi saygısızlık! Değil mi? Fakat sana layık ne hediye bulup takdim edebilirdim? Düşündüm taşındım sana hediye olarak yine senden başkasını bulamadım. İşte bu kitap sensin kızım! Seni sana takdim ediyorum. Kabul etmemezlik edemezsin ya?"
  • Hele oyundan, oyuncaktan hiç hoşlanmazdım. Bana güzel şeyler söylenmeli ben de onları dinlemeliydim.
  • Başka kimseler "Şu yazılı şey ne demekmiş?" merakıyla çalışa çalışa anlayışlı bir adam oldukları halde Fatma Aliye Hanım, "Şu manayı, şu mefrumu bakalım ne ibare ile yazıp anlatmışlar?" merakıyla okuya okuya anlayışlı bir hanım olmuşlardır.
  • Önümdeki kağıt dahi o kadar müddet kalemime muntazır kaldı. Nihayet canı gönülden bir besmele çekip yazmaya başladım. Ne yazdım? Aklıma ne geldiyse yazdım. Meğer iyi yazılan şeyler hep böyle yazılırmış.
  • Okuduğu romanlardaki aşk serüvenlerini çoğunlukla basit bulur küçümsermiş. Alexandre Dumas, Ojenson vb. gibi büyük ve ünlü romancıların çoğu eserini okumuşlarsa da, bunların içindeki aşk olaylarından ziyade, romanın temelini teşkil eden tarihi ve siyasi olaylara, felsefi ve bilimsel düşüncelere önem verirmiş. Hatta, kimi özel mektubunda yazdığı gibi, okuduğu romanlar, onda, aşkla ilgili duyuları uyandıracak yerde, kendisini bir erkeğe yaklaşmaktan ve evlenmekten ürkütür olmuş. O kadar ki zaman zaman kafa dengi olan bir arkadaş ile birlikte, bir çiftliğe çekilip hiç evlenmeden, hayvanlar ve bitkiler arasında ömrünü tüketmeyi düşünürmüş.
  • el- Emrü fevka'l- edep: "Emre uymak terbiyenin üstündedir." Hz Ebubekir kaidesi
  • ...insanın hevesâtı ne kadar serî'ü'l tebeddül imiş!..

Fatma Aliye İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Fatma Aliye: 50 TL'nin Arka Yüzü: Kitapta Türk edebiyatının ilk kadın yazarı olarak bilinen, 50 Türk lirasının arka yüzünden de tanıdığımız Fatma Aliye'nin hayatının ilk 33 yılı Ahmet Mithat Efendi tarafından kaleme alınmış. Kitabın bir kısmında Fatma Aliye'nin mektuplarına başvuran Ahmet Mithat kendi tabiriyle "yarı biyografi, yarı otobiyografi yepyeni bir tür" meydana getirmiştir. Kadınların hayatlarının ev ve aileleriyle kısıtlandığı bir dönemde Fatma Aliye tarihçi ve bilim insanı Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı olması sebebiyle babası sayesinde iyi bir konak eğitimi almış, Tanzimat ve Islahat hareketleri ile Batılılaşma hareketinin hız kazandığı o dönemde Avrupa tarihi felsefesini de öğrenme fırsatına sahip olmuş Fransızca, Arapça ve Farsça öğrenmiştir. Pek çok farklı alanda yazdığı makalelerinin yanı sıra 5 romanı vardır. Çalışmalarını çok değerli buluyor ve herkesin hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmasını diliyorum. Ayrıca kitabın başındaki Serpil Çakır'ın "Fatma Aliye: Öncü bir kadın, yazar ve felsefeci" yazısını da çok beğendim. (Büşra Anlı)

Nefes bile almadan, iki saat içerisinde bitirdim kitabı. Fatma Aliye Hanım ile tanışıklığımız sadece 50 tl uzatırken göz göze gelmekten ibaret kalmasın. Okuyalım, okutalım, hatta keşke bu hayatın filmini izleyebilsem diye geçirdim içimden kitabı okurken... Şimdi çocuklar için bu değerli Osmanlı aydınını tanıtan bir kitap var mı onu araştıracağım... Şimdiden keyifli okumalar! (Büşra)

Fatma Aliye PDF indirme linki var mı?

Ahmet Mithat - Fatma Aliye kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Fatma Aliye PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ahmet Mithat Kimdir?

Ahmet Mithat (d. 1844; Tophane, İstanbul - ö. 28 Aralık 1912, İstanbul), Türk yazar, gazeteci ve yayıncı. Tanzimat dönemi yazarlarındandır. Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. 1878'de çıkarmaya başladığı ve yayın hayatını 1921'e kadar sürdürmüş olan Tercüman-ı Hakikat gazetesi Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından biri olmuştur.

Yaşamı

1844 yılında İstanbul’un Tophane semtinde dünyaya geldi. Babası Bezci Süleyman Ağa, annesi bekar çamaşırı diken Nefise Hanım idi.[1] Annesinin ilk evliliğinden olma Hafız İbrahim adlı bir ağabeyi ve Halime, Şerife, İsmet ve Şerife adlı kardeşleri vardır.

6-7 yaşlarında iken babasını kaybetti ve ailesi büyük geçim zorluğuna düştü. Ailesi ile beraber ağabeyi Hafız Ağa’nın kaza müdürü olarak görev yaptığı Vidin’e gitti ve bir mahalle mektebinde öğrenim görmeye başladı. Ertesi yıl İstanbul’a dönerek öğrenimine Tophane Sıbyan Mektebi’nde devam etti. 1857-1861 yıllarında Mısır Çarşısı’nda bir aktar dükkânında çırak olarak çalıştı.

1861’de ağabeyinin yeniden Vidin Kasabası’na atanmasıyla Vidin’e, Mithat Paşa’nın ağabeyini yanına aldırması üzerine Niş kasabasına gitti ve 1864 yılında üç yıllık Niş Rüştiyesini bitirdi.

Memuriyet Yaşamı

Mithat Paşa’nın Tuna Valisi olarak atanıp ağabeyini vilayet merkezi Rusçuk’a getirtmesinden sonra kendisi de Rusçuk’ta bir devlet dairesine memur olarak atandı. Memuriyetini sürdürürken bir yandan da Arapça, Farsça ve Fransızcasını ilerlettiği için kendisini takdir eden Mithat Paşa ona kendi ismini verdi. Böylece asıl adı olan “Ahmet”'in yanına “Mithat” da eklenerek, bu şekilde anılmaya başladı.

Bu dönemde memuriyet görevlerine ilave olarak Teşkilat Kanunu gereği çıkartılan Tuna Gazetesi’nin yazıişlerinde yardımcılık yapmaktaydı.

1866’da ağabeyinin yanında tercümanlık göreviyle gittiği Sofya'da ailesinin isteği üzerine evlendirildi. Kısa süre sonra Rusçuk’a dönerek çeşitli işlerde çalıştı. 1868’de Tuna Gazetesi’nde yazar olarak göreve başladı, gazetenin başyazarı oldu. Bu dönemde tanıştığı Muhacirin Komisyonu (Göçmen Komisyonu) başkanlığını yapmakta olan Şakir Bey’in evinde uzun süre konuk olan Ahmet Mithat, onun zengin kitaplığından yararlandı, Şakir Bey’in Romanyalı bir müzisyen olan eşi sayesinde ilk defa Batı sanatı ile tanıştı.

Bağdat yılları

Şura-yı Devlet Reisi olan Mithat Paşa 1869 yılında Bağdat Valiliği'ne tayin olduğunda Şakir Paşa’yı da merkez mutasarrıfı olarak Bağdat’ta görevlendirmesi üzerine Ahmet Mithat, onunla birlikte Bağdat’a gitmek istedi. Bu isteğini kabul eden Mithat Paşa kendisini bir matbaa kurmakla görevlendirdi ve çıkartılacak olan “Zevra” adlı gazetenin başına geçirdi.

Bağdat yolculuğu sırasında ressam Osman Hamdi Bey ile tanışmıştı. Osman Hamdi ile dostluğu sayesinde Batı kültürünü tanımaya başladı. Bağdat’ta bulunduğu sırada Muhammed Zuhavi ve yarı derviş bir kişi olan Şirazlı Muhammed Bakır Can Muattar ile tanışıklığı onun kültürünü genişletti, öğrenme hırsını kamçıladı.

Bağdat'ta hem gazete yönetmenliği yaparken hem de sanat okulu öğrencileri için fen bilgileri kitabı hazırladı. Kitabı Maarif Nezareti’nin yarışmasında ödül kazanıp ders kitabı olarak okutuldu. Devrin Maarif Nazırı Saffet Paşa ile yazışmaları onda İstanbul’a dönme isteği doğurdu.

Yayıncılık ve yazarlık

Basra mutasarrıfı (valisi) olan ağabeyi Hafız İbrahim’in ölümü üzerine 1871 yılında görevinden istifa eden Ahmet Mithat, İstanbul'a dönüp ailesinin geçim yükünü üstlendi. “Ceride-i Askeriye” ve “Basiret” Gazetelerinde çalıştı gibi matbaahanesini de kurup eserlerini bastı. İlk önce kendi evinin altında kurduğu matbaayı kısa süre sonra Eminönü’nde kiraladığı bir odaya taşıdı.[1] Edebiyatımızın ilk hikâye koleksiyonu olan “Letaif-i Rivayat” adlı eseri kaleme aldı. “Letâif-i Rivayat”, “Kıssadan Hisse” ve “Hace-i Evvel” isimli eserlerini kaleme aldı, bu eserlerin satışıyla geçimini temine çalıştı İlk sayıda kapatılan “Devir” ve 13. Sayıda kapatılan “Bedir” Gazetelerinin ardından “Dağarcık” adlı dergiyi çıkardı.

Bu dönemde Genç Osmanlılar ile ilişki kuran Ahmet Mithat, Ebüzziya Tevfik aracılığıyla Namık Kemal ile tanıştı. Kendi bastığı eserlerinin yanı sıra gazetelerde de yazıları yayımlandı. Namık Kemal'in yayınlamaya başladığı "İbret" gazetesinin sürekli yazarları arasına girdi. 1873 yılında kendine ait Dağarcık mecmuasında yazdığı yazılar ve Yeni Osmanlılar'la yakınlığı nedeni ile tepki çekti. Özellikle mecmuanın 4. Sayısında yayınladığı “Duvardan Bir Seda” adlı makalesi nedeniyle dinsizlikle suçlandı. Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre oyununun yarattığı hava içinde Gedikpaşa Tiyatrosu’nda iken 6 Nisan 1873’te Ebüzziya Tevfik ile birlikte Rodos'a sürüldü.

Rodos sürgünü

38 ay süren sürgün sırasında çok sayıda eser yayınladı, Rodoslu çocuklara ders verdi, “Medreseyi Süleymaniye” adlı bir ilkokul açtı. En üretken dönemlerinden birini yaşayan yazar, “Hasan Mellah”, “Hüseyin Fellah” ve “Dünyaya Yeniden Geliş ya da İstanbul’da Neler Olmuş” gibi önemli eserlerini burada yazdı. İstanbul’da çıkan “Kırkambar” dergisi’ne yazılar gönderdi. Abdülaziz'in vefat etmesi ve V. Murat ’ın başa geçmesiyle çıkan genel af sonucu İstanbul'a geri dönmesine izin verildi.

Sürgün sonrası

İstanbul’a döndükten sonra gazetecilik, yayıncılık ve romancılığa ağırlık verdi. İstanbul’a dönüşünden 15 gün sonra “İttihad” adlı gazeteyi çıkardı. Vakit gazetesinde yazar (1877), Takvim-i Vakayi'de müdür oldu (1878). Bu dönemde yazdığı ve sürgüne kadarki hayatı ile sürgün yıllarını anlattığı “Menfa” adlı eserinde Yeni Osmanlılar'ı eleştirdi; “Üss-i İnkılab” adlı eserinde de II.Abdülhamid'in siyasetini överek yeni sultanın gözüne girdi.

Tercüman-ı Hakikat Gazetesi

27 Haziran 1878'de Osmanlı sarayının desteği ile Tercüman-ı Hakikat gazetesini yayımlamaya başladı; gazete, Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından birisi oldu. Başlangıçta gazetenin tüm yazılarını kendisi yazıyordu. Zamanla gazetenin yazarları arasına giren Ahmet Cevdet, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim gibi isimler, bu gazetenin sütunlarında meşhur oldular. 1879’da Matbaayı Amire’ye müdür olarak tayin edildi.

Şair Fitnat Hanım ile aşkı

Rodos sürgününden döndükten sonra Kabataş’ta yeni bir eve taşınan Ahmet Mithat Efendi, burada şair Fıtnat Hanım ile komşu olmuştu. Annesi Nefise Hanım’ın kardeşinin kızı olan Fıtnat Hanım ile aralarında doğan aşk, mektuplarla sürdürüldü. Mektuplaşmaları 1944 yılında kitaplaştı.

Beykoz’a Yerleşmesi

1880 yılında Beykoz bir çiftlik satın aldı. Ona ait araziden kaynayan suya “Sırmakeş” adını verdi ve şişeleyerek içme suyu satışı başlattı. Beykoz kıyısında bir yalı satın alarak sanat ve edebiyat çevrelerinden pek çok kişiyi bu yalıda ağırladı.

1884’te büyük kızı Mediha’yı Muallim Naci ile evlendirdi. Damadı Muallim Naci, 1883’te Tercüman-ı Hakikat’in edebiyat sayfasının yönetimini üstlendi. Ne var ki Ahmet Mithad eski edebiyat alışkanlıklarını savunan damadı ile görüş ayrılığına düştüğü için 2 yıl sonra onu gazeteden kovdu.

1888’de “Gümüş İmtiyaz Madalyası”, 1889’da “Bâlâ Rütbesi” ve ikinci dereceden “Mecidî” aldı. 1888’de Türkiye temsilcisi olarak Stockholm’daki VIII. Müsteşrikler Kongresi (Doğu Bilimleri Kongresi)’ne katıldı. Dönünce gözlemlerinden yola çıkarak “Avrupa’da Bir Cevelan” kitabını yayımladı.

1908’e kadar Tercüman-ı Hakikat’te roman, hikaye ve makaleler yazmayı sürdürdü.

Emekliliği

Yazar, II. Meşrutiyet döneminde yaş haddi nedeniyle emekliye ayrıldı. Yazıları eskisi gibi rağbet görmediği için yazı hayatından da çekildi[1]; Bakanlar Kurulu’nun özel kararıyla Darülfünun’da genel tarih, felsefe tarihi; Darülmuallimat’ta tarih ve eğitimbilim dersleri; Medreset-ül-Vaizin’de dinler tarihi dersleri verdi; ayrıca Darüşşafaka’da gönüllü olarak öğretmenlik yaptı. 28 Aralık 1912 tarihinde Darüşşafaka’da nöbetçi olduğu bir sırada kalp durmasından hayatını kaybetti. Fatih Camii Mezarlığı’na defnedildi.

Eserleri hakkında

Ölümüne dek ikiyüzden fazla eser yayımlayan Ahmet Mithat, Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. En büyük arzusu kitap okuyan bir toplum yaratmak idi. Çoğunluğa hitap etmek, dertlerine tercüman olmak kaygısıyla çok sayıda eser verdi “kırk beygir gücünde yazı makinesi” olarak tanındı.

Eserlerinde Avrupa'nın bilim, sanayi ve çalışkanlığını överken Osmanlı toplumunun ahlaki değerlerinin korunması gerektiğini vurguladı. Genç yazarlara destek verdi, dilde sadeleşmeyi savundu, devlete ve dine itaatsizliği, tembelliği, müsrifliği, özentiliği eleştirdi. Ürünlerini daha çok öykü ve roman türünde vermiştir. Romancılığı ve öykücülüğü, halk öykücülüğünden Batı tarzı öykü ve romancılığına geçiş olarak kabul edilebilir. Ayrıca tiyatro alanında da çalışmalar yapmış, “Açıkbaş, Ahz-i Sar, Ziba” adlı kitaplarıyla dram ve operet türlerinde ürünler vermiştir.

Fransızca’dan yaptığı roman çevirileri, Batı yazınının ilk çeviri örneklerini oluşturur. Romanları, Namık Kemal, Şemseddin Sami ve Samipaşazade Sezai ile birlikte onu ilk Türk romancılar kuşağının bir üyesi yaptı.

Gazeteciliğin dışında tarih, coğrafya ve felsefeye ilgi duymuş; çoğunlukla Batı kaynaklarından yararlanarak kaleme aldığı bu eserleri hem kitap oylumunda, hem de fasikül olarak çıkarmıştır.

Ahmet Mithat Kitapları - Eserleri

  • Felatun Bey ile Rakım Efendi
  • Dolaptan Temaşa
  • Çingene
  • Şeytankaya Tılsımı
  • Henüz 17 Yaşında
  • Dürdane Hanım
  • Esrâr-ı Cinâyât
  • Müşahedat
  • Çengi
  • Jöntürk
  • Ölüm Allah’ın Emri
  • Hüseyin Fellah
  • Felsefe-i Zenan
  • Hasan Mellah
  • Letaif-i Rivayat
  • Kıssadan Hisse
  • Beşir Fuad
  • Musullu Süleyman
  • Bahtiyarlık
  • Fatma Aliye
  • Acaib-i Alem
  • Ben Neyim?
  • Cellat
  • Yeniçeriler
  • Esaret
  • Paris'te Bir Türk
  • Avrupa'da Bir Cevelan
  • Schopenhauer'in Hikmet-i Cedidesi
  • Demir Bey
  • Beliyat-ı Mudhike
  • Ahbar-ı Asara Tamim-i Enzar
  • Diplomalı Kız
  • Cinli Han - Taaffüf - Gönüllü
  • Durub-ı Emsal-i Osmaniye: Şinasi Hikemiyatının Ahkamı
  • Karnaval
  • Daniş Çelebi ve Çengi Sümbül
  • Peder Olmak Sanatı
  • Kafkas
  • Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi
  • Altın Aşıkları
  • Beliyat-ı Mudhike ve Karı Koca Masalı
  • Menfa
  • Aleksandr Stradella
  • Karnaval - Vah
  • Berlin'de Üç Gün
  • Üss-i İnkılap
  • Hikmet-i Peder
  • Avrupa Adab-ı Muaşereti Yahut Alafranga
  • Vah
  • Sevda'yı Sa'y ü Amel
  • Denizci Hasan
  • Arnavutlar Solyotlar
  • Rikalda yahut Amerika’da Vahşet Alemi
  • Amiral Byng
  • Sait Beyefendi Hazretlerine Cevap
  • Evlilik
  • Karı Koca Masalı
  • Musahabat-ı Leyliye
  • Kadınların Felsefesi - Felsefe-i Zenan
  • Cinli Han
  • Sayyadane Bir Cevelan
  • Yeryüzünde Bir Melek
  • Zeyl-i Hasan Mellah Yahut Sır İçinde Esrar
  • Edebiyat Yazıları 1
  • Çerkes Özdenleri
  • Paris’te Otuz Bin Budist
  • Arnavutlar Solyotlar / Demir Bey Yahut İnkişaf -ı Esrar / Fenni Bir Roman Yahut Amerika Doktorları
  • Çocuk Melekat-ı Uzviye ve Ruhiyesi
  • Fatma Aliye Hanım
  • Süleyman Muslî
  • Karı Koca Masalı ve Ahmet Mithat Bibliyografyası
  • Alayın Kraliçesi - Alayın Kraliçesi’ne Zeyl
  • Üss-i İnkilap 2 / II.Abdülhamid Han'ın Cülüsundan Birinci Seneye Kadar
  • Ahmet Midhat Efendi Bütün Eserleri
  • Kamere Âşık
  • Ahmet Metin ve Şirzat
  • Gönüllü
  • Muhaberat ve Muhaverat
  • Çalışma Sevdası
  • Hace-i Evvel
  • Felsefe Metinleri
  • Obur ve Kambur
  • Haydut Montari
  • Müdafaa - 1.Cilt
  • İstibşar
  • İlhamlar ve Ayartmalar
  • Edebiyat Yazıları 2
  • Zübdetü'l-Hakayık 93 Harbi'nin Arka Planı
  • İktisat Metinleri
  • Fazıl ve Feylesof Kızım
  • Her Peygamber’in Müjdesi Son Peygamber

Ahmet Mithat Alıntıları - Sözleri

  • "Tevekkeli her akşam yarım litre rakı içmeksiniz gözlerime uyku girmiyor. Benim rüyalarımı teşkil edecek vukuat neden ibaret olur? Bir kızın aşkıyla suzan olarak kalbimde eser-i aşk yok ki rüyamda muaşakalarla mütelezziz olayım. Tüccar değilim ki rüyamda kendimi zengin mağazalar içinde bulayım. Her kimin işi neyse rüyası o olur. Kah rüyamda o gayretli çilingirle uğraşırım kah katil İtalyan'la boğaz boğaza gelirim. Yarım litre rakı tesiriyle dahi uyuyamayarak uykudan uyandığım ve sabaha kadar uyanık bulunduğum geceler pek çoktur. " (Cellat)
  • Gerçi şu “konak yavrusu” tabiri bugünkü günde âdeta unutulmuş bir tabir hükmüne girdi. “Konak” kalmadı ki yavrusu olsun. (Jöntürk)
  • Fakat dert ne kadar müthiş olursa devası da o kadar güç olur. (Ahmet Metin ve Şirzat)
  • Zira ben Kağıthane'yi tam manasıyla anlatmaya mecbur olursam bir cilt yazarım. (Çingene)
  • Herkes bir ümide hizmet eder. (Dolaptan Temaşa)
  • Söylediğiniz sözleri öyle sert söylüyorsunuz ki kurşun gibi ciğerime işliyor. (Çengi)

  • Parlak bir elmasın üzerine ne kadar toz konsa yine elmastır. (Cellat)
  • Bize derlerdi vakt-i mazide Senden ednaya bak da şükreyle Şimdi aks-i kaziyedir alem Senden âlâya bak da şükreyle (Kıssadan Hisse)
  • Bizi birbirimize birleştirse birleştirse ölüm birleştirecekti.. (Ölüm Allah’ın Emri)
  • Birçok ahvale göre insan adeta çocukluktan çıkamaz. Büyür, ihtiyar da olur, fakat tab'ında hala çocukluk baki kalır. (Diplomalı Kız)
  • Bir de zarif Çerkez süvarisine dikkat ediniz.Hayvanı eşkin yürüttüğü zaman üzerinde o kadar doğru durur ki insan yaya yürüdüğü zaman bile bu kadar doğru durarak bu derece latif bir hırama muktedir olamaz. (Kafkas)
  • “(D)ünyada saadet denilen şey bir nevi hülyadan ibarettir. Hatta dünya dediğin şey bile bir rüyadır.” (Felsefe-i Zenan)
  • İnsan, sevdiği bir kızın aşkından bütün bütün vazgeçebilir mi? (Denizci Hasan)

  • "Kimseye bir ziyanı olmayan meraka hürmet etmeye herkes terbiyeten mecburdur." (Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi)
  • Aşk denilen şey hissiyat-ı fikriye ve kalbiyenin bir nokta üzerinde ya'ni ma'şuk hakkında içtima' etmesinden ibaret olmakla beraber evvel be-evvel (her şeyden önce) hissiyat-ı mezkureyi o nokta üzerine celb ve da'vet eyleyecek bir vasıta ve vesileye ihtiyac-ı zaruri vardır. (Sevda'yı Sa'y ü Amel)
  • İnsanoğlu gerçek mutluluğu tatmak için yaratılmamıştır.Biri geçtikçe diğeri gelen üzüntüler içinde ezilmek için yaratılmıştır. (Hüseyin Fellah)
  • ... âdem evladının istidad-ı mahsusu medeniyetten ziyade bedeviyettedir. (Rikalda yahut Amerika’da Vahşet Alemi)
  • "Düşündüm taşındım, sana hediye olarak yine senden başkasını bulamadım." (Fatma Aliye Hanım)
  • Alemin çarkının ekseni evliliktir ve evlenmenin alemde en büyük bir saadet olduğunu inkar edemem. (Evlilik)
  • "Çocuklarımız ciğerparelerimizdir." (Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi)

Yorum Yaz