Fazilet Eczanesi - Haldun Taner Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Fazilet Eczanesi kimin eseri? Fazilet Eczanesi kitabının yazarı kimdir? Fazilet Eczanesi konusu ve anafikri nedir? Fazilet Eczanesi kitabı ne anlatıyor? Fazilet Eczanesi kitabının yazarı Haldun Taner kimdir? İşte Fazilet Eczanesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Haldun Taner
Yayın Evi: Bilgi Yayınevi
İSBN: 9789754944471
Sayfa Sayısı: 120
Fazilet Eczanesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Konu
Fazilet Eczanesi, Haldun Taner'in, oyun yazarlığının ilk evresinde, "yanılsamacı anlatımla kurguladığı" oyunlarından biridir. "Yaşamın bilincine erememiş, dünyada oynanan oyunun farkına varamamış, kabuğunun içinden çıkamamış, küçük insanların küçük dünyası"nı anlatır bu oyunda.
Özet
Haldun Taner, bu oyunu için şunları söylemiştir:
"Eczaneler sizi de çeker mi bilmem. Eczane bir bakıma sade bir ilaç laboratuvarı değil, bir insan laboratuvarıdır da. Oraya iki ayaklı ne konular gelir gider. Eczane bir mikrokosmostur.
Fazilet Eczanesi yirmi yıl önce yazdığım bir oyun. Bir yaşam dilimi yansıtmak istemiştim bu oyunda. Bizim insancıklarımızla örülü bir yaşam kesiti. Onların bütün kusur ve meziyetleri ile, doğru yanlış bütün koşullanmaları ile, sevinçleri, dertleri, sevgileri, kinleri, şakaları, tutkuları, duygusallıkları ve kalender felsefeleri ile..."
Satış Unsurları
Haldun Taner'in unutulmayan oyunlarından biri.
Defalarca Devlet Tiyatrolarında ve özel tiyatrolarında sahnelenmiştir.
Yeni baskısı ile yeniden okurlara sunulmaktadır.
(Tanıtım Bülteninden)
Fazilet Eczanesi Alıntıları - Sözleri
- Çok enteresan. Bende Brezilya halk şarkıları koleksiyonu var, görmek ister miydiniz?
- Bu gün var, yarın yok, insan dediğin. Ama bak eczane, insanlar ölse de eczane durur.
- Tabiat nereye gitmiş de orayı şenlendirmemiş. Benim hayalimdeki eczane nasıldır biliyor musun evlat ? Ya bir incirin ya bir çınarın altında. Çardaklı kahve gibi. Ortasında fıskiyeli havuzu da olmalı. Şarıl şarıl akan.
- ÜNAL: Nesi hoşunuza gitmedi? MELDA: Feci bir şey. Fark edince nasıl deli oldum? ÜNAL: Çirkin mi idi? MELDA :Yakışıklı bile geçinirdi. ÜNAL: Ahlaki bir kusuru mu vardı yoksa? MELDA: Hayır. ÜNAL: Peki seni tiksindiren ne oldu? MELDA: (Gayet ehemmiyetle korkunç bir şey gibi) Mendilini sekize katlıyordu.
- "Gece kurulan hayaller sabaha dayanamıyor" dedim. "İlk gün ışığı onları soldurup eritiyor."
- REFET: Bakıyorum Amerikalıları sevmiyorsun Sadettin Bey. SADETTİN: Bırak allasen kendi kıtalarını bile başkalarına keşfettirmiş herifler.
- NACİYE: Bir kere de kadın sözü dinle. SADETTİN: Kadın sözü yatak odasından öteye geçmez. NACİYE: Benimki orda bile geçmiyor.
- Ne oldu, dünya onlara da kalmadı işte. Kime kalmış bu dünya ? Hepsi gidecek, hepsi… Kralı da, Karun’u da.
- Hakkı varmış rahmetlinin. İnsanlar yıkılıp gidiyor, hatta imparatorluklar çöküyor da eczaneler duruyor. Eğer temeline insan sevgisi karışmışsa... (Vapur sesi) Evet, Beykoz vapuru. Sizi geç tuttum galiba. Özür dilerim. İyi geceler.
- Şu anda dünyanın dört yanında kim bilir nasıl milyonca yalan söyleniyor. Gözünün önüne getirebiliyor musun? Miami'de, Paris'te, Hong-Kong'ta, hele şu İstanbul'da. Biz insanlar niye bu kadar adiyiz?
- Hayali olmasa nesi var şu fani dünyanın kızım? Hayal ettiğimiz müddetçe kralız. Kara kara düşünmeye başlayınca dilenciden farkımız kalmaz. Sen hayalsiz mi yaşıyorsun sanki? (Romanı işaret ederek) Seninki de bu. Yahut sadakor rengi tişört.
- "Hakkı varmış rahmetlinin. İnsanlar yıkılıp gidiyor, hatta imparatorluklar çöküyor da eczaneler duruyor. Eğer temeline insan sevgisi karışmışsa..."
- “Gece kurulan hayaller sabaha dayanamıyor” dedim. “İlk gün ışığı onları soldurup eritiyor.”
- YUSUF: Kim dedi size burası evlendirme dairesi diye? LEMAN: A Naciye Hanım'ı da burada göstermedik mi Sadettin Bey'e? NACİYE: (Dalgın) Doğru, siz aracı olmuştunuz. MUADELET: Uğurludur bu eczane neme lazım. NACİYE: Artık orasını Allah bilir. LEMAN: Tövbe de Naciye Hanım, Allah'ın gücüne gider. NACİYE: Hiç unutmam. Şurada sizin oturduğunuz yerde oturuyordum. Şöyle bir baktı gözlüğünün üstünden. Tartı biçti. Bu dekora gidip gitmeyeceğimi ayarladı. Kasiyere de ihtiyacı varmış. ki, tamam dedi. O gün bugündür kasada oturuyorum işte. MUADELET: Üstünüze o kadar titrer. NACİYE: Hastalanırsam eczanenin işleri aksar diye.
- Alavere dalavere olimpiyadı yapılsa Allah bilir iyi derece alırdık umumi tasnifte.
Fazilet Eczanesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
“ İnsanlar yıkılıp gidiyor, hatta imparatorluklar çöküyor da eczaneler duruyor. Eğer temeline insan sevgisi karışmışsa.” Eczacı size en yakın sağlık danışmanıdır. Sadece bu mu? Dert ortağınız, nefeslendiğiniz, yeri geldiğinde evinizin anahtarını bıraktığınız en yakın komşunuz. Ve Haldun Taner’in dediği gibi, “ Oraya iki ayaklı ne konular gelir gider. Eczane bir mikrokozmostur.” Canım Ela’mın felidaela “oku, oku” diye ısrarı neticesi alıp “iyi ki okudum,” dediğim kitap #fazileteczanesi 50’lerin Türkiye’sindeki geçiş dönemini anlatan nefis bir metin. Değişen toplumsal sürece değinen, yaşamdan kesit içeren Fazilet Eczanesi, aslında düzene ayak uydurmaya çalışan bir ülkenin hikayesi, eski ile yeni arasında sıkışıp kalan... Ecz. Saadettin Dertsavar mahallenin vazgeçilmezi. Çünkü onların dert ortağı, hastalıklarının dermanı. Sonuna kadar severek ve yutkunarak okuduğum eser çok şey anlatmakta. Şiddetle #tavsiyeederim “ Eczane ilaç ambarı değil, insan laboratuvarı.” (epia)
Haldun Taner, çok beğendiğim oyunları olan bir yazar. Bu oyunu, onlardan değildi. Yine de toplumsal yönü olan sıcak bir oyun. Eski-yeni çatışması bir yönüyle Yeşilçam’ı, Arzu Film’in aile filmlerini akla getiriyor. (Yusuf Atay)
(İnceleme değil bu aslında, unutmamam için kısa bir not. Bu yüzden spoi içerir) Mekan İstanbul'da bir Boğaziçi eczanesi ,1950 yılları. 28,29 ve 30 Ağustos, oyun içinde üç perde için seçilen günler. Günlük konuşmalar arasında nokta atışı eleştirileri var, kanıksamışız haliyle garipsemiyoruz ama hehh tam da öyle diyoruz, "hay ağzın bal yesin" diye tepki verdim okurken. Bir gün bu oyunun sahne aldığını görmek ve tabi gidip izlemek nasip olur umarım. Ben beğendim ve tavsiye de ederim meraklılarına. Sadettin ustanın bu mahalle bensiz ne yapar sorusunun üzerine, oyunun son sahnesinde Yusuf'un konuşmasını duyar gibi oldum, şöyle bir paragraf: Yusuf: Ama mahalle onsuz olabiliyormuş pekâlâ. Ustayı kaybedeli bu mart sekiz yıl bitecek. Rahmetli olduğunu başta söylesem üzülürdünüz değil mi? Evet. Bu resmin çekildiğinden iki yıl sonra öldü. Havan elinde değil, hayır, bilet alırken teslim etti ruhunu. Tam da borçlarını ödeyip rahata ereceği sırada. Ünal bir yıl sonra geldi babasıyla barıştı. Söz aramızda heykelciliğe de pek istidadı yoktu. Gençlik. Melda Tahsin Bey'le barışmadı. Amerikan Hava Yollarında çalışıyor. Yolunuz düşerse biletinizi ondan alın. Tapucu Refet, Recai Beyler iyiler... Neyse, gerisini yazmamaya karar verdim. Beğendim işte Bir de şöyle bir şey var; Sadettin burayı nasıl bırakırım 36 yıldır buradayım, bu benim emeğim diyordu ve savunuyordu yerini, sonra birden vazgeçti satılığa çıkardı dükkanı nasıl olsa oğlu gitmişti devam ettirecek kimse yoktu , umutsuzdu, üstelik yangın çıkmıştı ve borçları vardı. (Tam felaket)Ama ilacın patentini alması için teşvik edilince hemen yeni düzeni inşa etti. Üstelik hayallerindeki gibi, sadece yakın bir mesafeye taşınma gerekliydi ve bunu kurarken zorlanmadığını düşünüyorum (Felaketin ardından toparlanma evresi). Gerektiğinde yıkılan düzen sonrası yaşam, alışılmışın dışına çıkma her ne kadar göz korkutucu olsa da kötülük getirmeyebiliyor demek ki. Tabi mahallelinin bunun için birlik olduğunu da göz önünde tutmalıyız.(rahata erme ve ölüm) (Eda Nur)
Kitabın Yazarı Haldun Taner Kimdir?
Haldun Taner (d. 16 Mart 1915, İstanbul - ö. 7 Mayıs 1986 İstanbul), öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından birisidir. Türkiye'de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür.
1915 yılında İstanbulda dünyaya geldi. Babası Ahmet Selahaddin, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi ve mütareke yıllarında yazıları, dersleri ve nutuklarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındır. Beş yaşında iken babasını kaybetti. Annesiyle birlikte büyükbabasının konağında yaşadı[1].
Vatana hizmeti geçenlerin ve şehit olanların çocuklarına tanınan haktan yararlanarak parasız yatılı olarak girdiği[1] Galatasaray Sultanisi'ndeki orta öğrenimini 1935 yılında tamamladı. Mezuniyetinden sonra devlet tarafından Heidelberg Üniversitesi'nde öğrenim görmek üzere Almanyaya gönderildi. Siyasal Bilgiler alanındaki öğrenimini geçirdiği ağır tüberküloz nedeniyle 1938de yarıda bıraktı ve yurda döndü. 1938-1942 yılları arasında Erenköy Sanatoryumunda tedavi gördü.
Yüksek öğrenimini 1950de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Filolojisi Bölümünde tamamladı. 1950-54 yıllarında üniversitenin sanat tarihi kürsüsünde asistanlık yaptı.
Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. "Töhmet" adlı ilk öyküsü Yedigün dergisinde "Haldun Yağcıoğlu" takma ismiyle 1946'da yayınlandı. New York Herald Tribune Gazetesi'nin 1953'te İstanbul'da düzenlediği öykü yarışmasında "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu" öyküsüyle birinci oldu. 1956'da Varlık Dergisinin araştırmasında yılın en beğenilen öykücüsü seçildi.
Asistanlığı sırasında yazdığı Günün Adamı oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosunda sahnelenmeden yasaklandı[2]. Asistanlığı bırakıp Viyanaya tiyatro bilimi eğitimi için gitti. 1955-1957de Max Reinhardt Tiyatro Akademisinde öğrenim gördü. Viyanadaki bazı tiyatrolarda reji asistanı olarak çalıştı. 1957'de tekrar Türkiyeye döndü. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nde edebiyat ve sanat tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde tiyatro tarihi okuttu Bir yandan da Tercüman Gazetesinde (1952-1960) köşe yazıları yazmayı ve oyun yazarlığını sürdürdü.
1950ler de oyun yazmaya başlayan ve tiyatrodaki ilk eserlerinde dramatik türün başarılı örneklerini veren Haldun Taner, ardından epik tiyatro denemelerine girişmişti. Türk Tiyatrosunda ki ilk epik tiyatro örneği olan "Keşanlı Ali Destanı" adlı oyunu ile dünya çapında tanındı. Bu oyun yurt dışında Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, eski Yugoslavya'nın çeşitli kentlerinde oynandı. Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarıldı (1964). Daha sonraki dönemlerde konularını güncel olaylardan alan siyasal-sosyal taşlamaların ağır bastığı oyunlar yazdı. Epik tiyatro ve kabarenin alanında verdiği yapıtlar çağdaş Türk tiyatrosunun klasikleri oldu. Eşsiz bir arı Türkçe kullanan Haldun Taner, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının ve tiyatrosunun önde gelen yazarları arasına girdi.
Devekuşu Kabare'yi (1967), Bizim Tiyatro'yu, Tef Kabare Tiyatrosu'nu kurdu. Küçük Dergi'yi çıkardı. Fıkra yazarlığını 1973ten itibaren Milliyette sürdürdü. Öyküleri ve yazıları Yedigün, Ülkü, Yücel, Varlık, Küçük Dergi, Yeni İnsan dergilerinde de yayınlandı.
Filme de alınan "Kaçak" (1955) ile "Dağlar Delisi Ferhat" (Lütfi Akad ve Orhan Kemal'le birlikte, 1957) adlı senaryoları sırasıyla Türk Film Dostları Derneği'nin senaryo ödülünü ve Basın-Yayın Senaryo Armağanı'nı kazandı. Sancho'nun Sabah Yürüyüşü (1969) ile Bordighera Uluslararası Mizah Festivali Öykü Ödülü'nü, tiyatro dalında da Sersem Kocanın Kurnaz Karısı (1971) oyunuyla 1972 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü'nü kazandı. Sedat Simavi Vakfı 1983 Edebiyat Ödülü'nü Pertev Naili Boratav'la paylaştı.
Milliyet Gazetesinde "Deve Kuşuna Mektuplar" başlığı altında haftalık köşe yazıları yazan Taner, güncel olayları değerlendirdiği bu yazılarda yaşadığı dönemin bir çeşit edebi belgeselini sundu.
Yazarlığının yanı sıra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsünde ve Edebiyat Fakültesinde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde edebiyat, sanat tarihi ve tiyatro dersleri veren Haldun Taner, Milliyet Gazetesi yazarlığı yaparken 7 Mayıs 1986da İstanbulda hayatını yitirdi.
Adı, İstanbul Şehir Tiyatrolarının Kadıköydeki sahnesine verilmiştir. Bilgi Yayınevi, bütün eserlerini dizi halinde basmıştır. Milliyet gazetesi Haldun Taner anısına 1987den beri her yıl Haldun Taner Öykü ödüllerini düzenlemektedir.
Haldun Taner Kitapları - Eserleri
- Keşanlı Ali Destanı
- Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
- On İkiye Bir Var
- Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
- Ayışığında Çalışkur
- Yalıda Sabah
- Küçük Harfli Mutluluklar
- Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
- Ayışığında Şamata
- Fazilet Eczanesi
- Vatan Kurtaran Şaban
- Sancho'nun Sabah Yürüyüşü
- Onikiye Bir Var - Sancho'nun Sabah Yürüyüşü - Gülerek Ölmek
- Yaşasın Demokrasi
- Çok Güzelsin Gitme Dur
- Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil
- Eşeğin Gölgesi
- Tuş
- Günün Adamı - Dışardakiler
- Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur"
- Kızıl Saçlı Amazon - Tuş
- Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın
- Hak Dostum Diye Başlayalım Söze
- Konçinalar 50 Yaşında
- Çocuklar İçin Mitoloji
- Önce İnsan
- Koyma Akıl Oyma Akıl
- Berlin Mektupları
- Huzur Çıkmazı
- Yaz Boz Tahtası
- Düşsem Yollara Yollara
- Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş
- Bütün Hikayeleri 3
- Yaz Boz Tahtası
- Keşanlı Ali Destanı - Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
- Devekuşu'na Mektuplar
- Hikayeler - Yaşasın Demokrasi - Tuş - Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
- Hikayeler 2
- Günün Adamı
Haldun Taner Alıntıları - Sözleri
- Sanatçı milleti, yazar milleti, bu onur unutkanlıklarına ve yutturmacılarına karşı insanlığın en büyük panzehiridir. Geçmişte ya da bugün, yapılan, yapılagelmekte olan kaypaklıkları hatırlatarak, yansıtarak, vurgulayarak toplumsal işlevini yerine getirir. Sanatçılar toplumun acımasız, ödün vermeyen belleği olmalıdırlar. (Yaz Boz Tahtası)
- Eşeğin gölgesi diyorsun ya. Aslında eşek nedir o da bir zan, bir tasavvur, bir gölge değil mi? Esasen şu dünyadaki bütün varlıklar birer gölge değil mi? Bütün eserler de birer yankı değil mi? (Eşeğin Gölgesi)
- BALTACI — Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, birine bir iyilik etsen, aceb bunda ne fayda me'mul eyledi ki diye teemmül eder. Bunu da şimdi herkes tıynetince tefsir edecek, kimi gaflet delalet diyecek, belki satıldı, rüşvet aldı diyenler çıkacak. Belki senin burada sabaha kadar kalışına başka niyetler yoranlar bile bulunacak. Aldırma Katerina. İcabı insaniyet elbette ki yaptığı her filin alkışını beklemek değildir. Sen demedin mi önce, asıl insanlık ne kaleler alıp bayrak donatmak, ne de aman isteyen düşmana bir tekme daha atmaktır. Asıl mertlik en olmayacak şartlar içinde bile, hiç anlaşılmayacağını, yanlış anlaşılacağını bile bile insanlık icabını yapmak, sonra da bunun encamına katlanmaktır. (Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın)
- Hayat pahalılaştı mı dostluklar ucuzlar. (Koyma Akıl Oyma Akıl)
- Ha denmez, efendim denir. (Keşanlı Ali Destanı)
- Türkiye, batının endüstri uygarlığına benzemeyen acayip bir ülkedir. Türkiye'de ekmeğini kazanmak, başındaki sekiz nüfusu insan altı bir seviyede de olsa besleyebilmek için, gece gündüz, yaz kış demeden, çalışan bir yoksul kitle vardır. Bunların çoğu fiziksel bitkinlik ve maddi olanaksızlık bakımından hafta sonu tatilinden yararlanacak durumda zaten değildir. Sömürü düzeninin kolpları ile büyük firmalar kurmuş , büyük vurgunlar vurmuş açıkgözler ise, filmlerde gördüğümüze benzeyen -kendi deyimleri ile- «Week-End» leri, kararnamenin lütfu olmadan da, haftanın her istedikleri günü istedikleri uzunlukta zaten alabilen mutlu bir azınlıktır. (Hak Dostum Diye Başlayalım Söze)
- "İş yapan eller kirli olmaz evladım. En temiz eller onlardır." (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
- Gerçek kim, biz kim? Ben gerçeği neye benzetirim bilir misin? Güneşe... İkisi de bakanın gözünü yaşartır da onun için... (Huzur Çıkmazı)
- İnsan değil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzediği için severiz. (Konçinalar 50 Yaşında)
- Hâsılı ne söyledikse kâr etmedi. Şuna inandım ki, dünyanın en güç işi, laf anlamayana laf anlatmaya çalışmakmış. (Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur")
- "Peki" dedim, "ya Andon?" Arsız arsız güldü: "Andon'un yüzüğünü dün sabah yolladım" dedi. "Onu zaten sevmezdim. Sadece acırdım." "Asıl şimdi acınacak halde. Kendine bir fenalık yapabilir." "Ne yapalım bey'im" dedi. "L'amour est plus fort que la mort*." —Haspanın Fransızcası da vardır.— *: Aşk, ölümden daha güçlüdür. (Yaşasın Demokrasi)
- Hayatınız hakkında büyük bir karar almak, geri dönülmeyecek önemli bir adım atmak üzere misiniz? Yolculuğa çıkınız. (Düşsem Yollara Yollara)
- kadın kısmı teselli etmesini daha iyi bilirdi. (Tuş)
- Kimi emir olmuş sarayda Kimi şeyh geçinir tekkede Kiminin eli işde gözü oynaşta (Eşeğin Gölgesi)
- Kahramanları hep o üst tabaka insanlardı. Ve de aylaktılar. Bir ödevin peşinde koşmayan, dünyada bir işi üstlenmemiş olan insanlardı. Almanların “Musse” dediği başıboşluk, kopukluk, aylaklık elbet bazı düşünce ve duyguları enine boyuna geliştirmeye elverişli bir zaman lüksüdür. Ama bunu bulmak kaç fâniye nasip olur! (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
- Pek muhterem Kadı Efendi Hazretleri, karşınızdaki adam bir gölge karaborsacısıdır. Bir muhtekirdir. Muhakemeniz kendisine bu görüşünde hak verecek olursa yarın bir gölge stokçusu bile olabilir. Bedavaya ucuza kapattığı gölgeleri talep yükselince dışarıya sürebilir. (Eşeğin Gölgesi)
- Seyirci ne kadar ağlarsa filmcinin yüzü o kadar güler. (Ayışığında Çalışkur)
- ... Evet böyle yazmışım. Çünkü her yaşadığımız dakika önce yaşadıklarımızın birikimini, sonra yaşayacaklarımızında tohumlarını içerir. Her geçen dakika biriciktir. Geri gelmez. İyi ve yoğun yaşanan bir dakikada sonsuzluktan bir renk vardır. Yaşamı, kuru taşlar serpili çamurlu bir yol olarak görenler, ancak taştan taşa sıçrayabilmek kaygısı ile, seke seke, yarım ve ham bir hayat yaşarlar. İnsanların çoğunluğu, anları, haftaları, ayları, yılları bir yerlere varmak için köprü olarak kullanıyor. Oysa her an başlı başına bir amaçtır. (Yaz Boz Tahtası)
- Bizde ne asil sınıfı, ne de burjuvazi vardır. Tarihimiz hep halktan yetişmiş vezirler, sadrazamlar, kumandanlar, ulema ve şuara ile doludur. (Alçak sesle) Hatta padişahlarımızın asaleti bile çok su götürür. Ana tarafından köklerini kazısan ya Kafkasyalı bir esircinin ya da Makedonyalı bir at hırsızının kızı çıkar. (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı)
- "Çiçek kokulu bir rüzgâr alay eder gibi kravatımı uçuruyor. Benim nasibim böyle zaten... Ben ne vakit bir şeye el atsam, ne zaman hoşuma giden bir şarkı dinlemeye kalksam, çat... Hemen düğmeyi kapayan bir el çıkmıştır muhakkak." (Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş)