matesis
dedas

Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca - Yaşar Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca kimin eseri? Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca kitabının yazarı kimdir? Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca konusu ve anafikri nedir? Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca kitabı ne anlatıyor? Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca kitabının yazarı Yaşar Kemal kimdir? İşte Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 16.02.2022 14:00
Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca - Yaşar Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Yaşar Kemal

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750806735

Sayfa Sayısı: 208

Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Türkiye'nin evrensel yazarı Yaşar Kemal YKY'de... Yaşar Kemal Anadolu'nun binlerce yıllık kültüründen beslenerek yazdığı büyük ve modern romanlarla, ABD'den İngiltere'ye, İtalya'dan Tunus'a, Norveç'ten Kanada'ya, dünyanın dört bir yanında tanındı. Yazdıkları doğu ile batı arasında köklü bir kültürün ve verimli bir coğrafyanın yarattığı, çağlar ötesi gür ses olarak kabul edildi, sevilerek okundu; okunuyor. 15 Ocak'ta okurla buluşacak 40 olağanüstü kitabın tasarımında Abidin Dino'dan Avni Arbaş'a, Turan Erol'dan Bedri Rahmi Eyuboğlu'na kadar pek çok Türk ressamın resimleri ve Ara Güler'in fotoğrafları kullanıldı. "Türkiye"nin Evrensel Yazarı. Yaşar Kemal tüm Yapıtlarıyla karşınızda.

Tadımlık

Filler Sultanı'nda bir halk masalından yola çıkılarak güç ve haklılık arasındaki ilişki ele alınmıştır. Filler Sultanı gücüne güvenerek karıncalara savaş açar. Haklı ya da haksız olmak onun için önemli değildir. Gücünü kendinden milyonlarca kez küçük karıncalar üzerinde denemektir niyeti. Ancak karıncalar birleşir ve haksızlığa boyun eğmeden filler sultanlığını devirirler.

"Eğer insan soyunun bu en zaliminin simgesini, benzerini hayvanlar arasında arayacak olsaydım, belki timsahları bulurdum, boa yılanlarını bulurdum. Yok yok, sanmıyorum ki yeryüzünde bu zalimleri simgeleyecek korkunçlukta bir hayvan türü bulabilelim..."

Yaşar Kemal

"Korkusuz bir toplum eleştiricisidir Yaşar Kemal. Ve eşsiz bir şair. Onu okuyan herkes büyüleyici, güçlü anlatım yeteneğine hayran kalır."

Dagens Nyheter, (İsviçre)

"Yaşar Kemal'in özgün, becerikli ya da bilge bir anlatıcıdan çok daha başka bir şey olduğunu kabul etmek gerekir bir kez daha. Kişileriyle anlattıkları arasında hiç mesafe olmaması, belki de yazarlığının sözlü halk edebiyatıyla ilişkili olarak doğmasından kaynaklanır."

Journal de Centre, (Fransa)

Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca Alıntıları - Sözleri

  • Dünya tatlı
  • "Ölüm umutsuzluktur, oysaki en kötü yaşamda bile her gün umut güneş çiçeği gibi açar. "
  • ...biliyorum şu insan yaratığının her bir şeyi berbat ettiklerini.
  • Özgürlük her şeyin başıdır. Bakın insanlara,onlar özgürlüğe, eşitliğe biz karıncalar kadar önem vermedikleri için ve hem de barış hiç istemedikleri için bu hale düştüler.
  • Ben onları bildim bileli nereye burunlarını sokmuşlarsa berbat etmişlerdir. Çok övüngen yaratıklardır, bir yaparlarsa bin övünürler. Soracağıma da kendilerini evrenin kilidi sanırlar. Hepsi de az çok delidirler. Sonra da o insanar var ya, bizim gibi değildirler, onlar ölümlüdürler. Ölümlü olduklarını bilip,ölüm karşısında delirmişlerdir. Bu yüzden doğaya, kendi kendilerine, yıldızlara, her şeye kinle bakarlar. Sevgileri tükenmiş. Sevmeyi unutmuşlar, yaşam sıcaklığını yitirmişlerdir. Şimdi bu sarayı,bu tahtı görseler ya yıkar,boraz,yerle bir ederler, ya da durmadan birbirlerine satarlar.
  • "Biz kazanacağız onlar yiyecek." "Biz çalışıp yoksul olacağız, onlar yan gelip yatacak, zengin olacaklar." "Ölmek bundan daha iyi!"diye bağırdı bir bölük karınca."
  • "Haklı azınlık, haksız çoğunluktan daha güçlüdür."
  • "Olamaz, hiçbir hayvan hiç bir hayvana, hiçbir yaratık insanların biribirlerine yaptıklarını yapamazlar."
  • "Biz kazanacağız onlar yiyecek." "Biz çalışıp yoksul olacağız, onlar yan gelip yatacak, zengin olacaklar." "Ölmek bundan daha iyi!"diye bağırdı bir bölük karınca.
  • ❝Olamaz, hiçbir hayvan, hiçbir hayvana, hiçbir yaratık insanların birbirlerine yaptıklarını yapamazlar.❞
  • "Allah bizi, dünyamızı insanların şerrinden esirgesin.”
  • Uzun, umutsuz bir ağıt, buradan taa dünyanın öteki ucuna kadar yayılıyordu dalga dalga…
  • Böylesi yaşamaya değer mi ?
  • Ölüm umutsuzluktur, oysaki en kötü yaşamda bile her gün umut, güneş çiçeği gibi açar.
  • "Hep iş, hep çalışma, hep açlık, hep yoksulluk, hep gelecek korkusu içinde olacaklar. Bu korkular onları kör, sağır, sersem, beyinleri işlemez yapacak."

Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kitap üzerinden Ülkenin en büyük "sorununa" değineceğim; türk-kürt çatışması. Bazıları kitabın ezen-ezilen ilişkisini anlattığını söyleseler haklıdırlar ama göreceğiniz üzere anlatılan tamamen türkler ve kürtler arasındaki çatışmadır. Kimisi için acı gelecek bir gerçekle başlayayım, Türkiyede türklük ideolojidir, etnik değil. Türkiyede etnik olarak türk yok denecek kadar azdır. ( https://youtu.be/LsJQKbghXNU , http://www.fatihaltayli.com.tr/kose-yazilari/2009/08/25/anadolunun-gen-haritasi ) Türklük ideolojisi yalanlar üzerine temellendirilmiştir. Büyük yalanlardır bunlar; Tarih, dil, folklor, kültür.... Varlıkları yok saydıklarının "yokluğu" üzerine kuruludur. Tabii ki başta Kürtlerin. Kürtler ne kadar "var olursa" türklük ideolojisi o kadar zayıflar, türklük ideolojisi ne kadar güçlüyse Kürtler o kadar yok sayılır. Bu bazılarına abartı gibi gelebilir, ama asıl abartı dünyanın öteki ucundaki Japonya'da Kürtçe dil kursunu devletin engellemeye çalışmasıdır ( https://gazetekarinca.com/2019/04/ankara-rahatsiz-japonyada-kurtce-secmeli-derslerin-kaldirilmasi-icin-girisim-baslatilmis ). Bu öylesine bir girişim değildir. Çünkü Kürtlüğün varlığı, Türklüğün zayıflamasına yol açar, çünkü türklük varlığını, Kürtlüğün yokluğu üzerine kurmuştur. Marksistler her şeyi sınıf sorununa indirger, yani parasal bakarlar. Mesela kadınsan ve paran yoksa ezilir, tecavüze uğrar, baskı altında kalabilirsin ama kadınsan ve paran varsa erkekler kadar olmasa da güçlü olabilirsin. Ya da eşcinsel veya gaysen yine dışlanır, ezilir, zulme uğrayabilirsin ama çok zengin bir gaysen çok rahat sevilir ve benimsenirsin; mesela kerimcan durmaz, bülent ersoy, zeki müren vs. Sınıf sorunu bu açıdan büyük bir sorundur ama tek sorun değil. Ataerkil zihniyet, gerontokrasi (yaşlılar egemenliği) gibi şeyler sınıf sorunundan ayrıktır. Mesela Doug Stanhoup'un da dediği gibi ne kadar zengin bir kadın olursan ol hafta sonu bir gecelik ilişkiyle her türlü "orospu" damgası yiyebilirsin. Sınıf sorunun yok olması bunu çok az değiştirir. Ataerkilliğin yok olması gerek. Konuya döneyim, işte özellikle türkiyede en büyük ve en temel sorun ne ataerkillik, ne gerontokrasi ne de sınıf sorunudur. Türkiyede en büyük ve en temel sorun türklük ideolojisidir. Yani ki bazılarının dediği gibi Kürt sorunu diye bir şey de yoktur, Kürtler Mezopotamyayanın otokton (yerli) halkıdır, başka yerden gelmediler, başkalarını yok saymadılar, soykırıma uğratmadılar... Asıl sorun türklük ideolojisidir. Türkiyenin en zengin adamı Kürtler ve Kürdistan'ın özgürlüğünü savunsa anında hayatı kayar, parası hiçbir şeye yaramaz. Türklük ideolojisinin ana damarı kemalizmdir. Foucault nasıl iktidar her yerdedir diyorsa Türkiyede de kemalizm her yerdedir; sağcısında, solcusunda, islamcısında (bir kısım anarşistlerde bile:), sadece düşüncelerde değil; okulda, medyada, karşı olmama rağmen yukardan dayatılmış, suni olan bir dille yazdığım bu metinde... Kemalizmin kuvveti ve yoğunluğu nedense görmezden gelinir. Ama kemalizme faşizm ya da ırkçılık demek bile o yoğunluğu hafifletmek olur. Soykırımcı, yok edici, aptallaştırıcı vs bir ideolojidir. Ülkeye türklük ideolojisi yok olmadan, özgürlük gelemez. Sosyalist devlet olsa da otoriteryanizmden, ağır bürokrasiden ayrı olarak türklük ideolojisinin kalması gerilimi devam ettirecek demektir. Nedir bu gerilim? Ülkedeki devlet adamları ya da "devlet aklı", sanıldığı gibi sadece bilgisizlik, beceriksizlik ya da iktidar hırslarından değil, başta Kürtler olmak üzere yerli halklar yararlanmasın diye bu özgürlüğü getirmez. Mesela Basın, ifade, yargı, protesto vb. özgürlüğü olursa bundan Kürtler de yararlanacak, o yüzden olmasın, hep bir çatışma olsun mantığı hakimdir. Gramsci'ye göre devrimci olan sadece gerçeğin kendisidir. Şimdiye kadar çoğu sözde radikaller bu gerçeğin etrafından dolanmaktan başka bir şey yapamadı, eğer böyle devam ederlerse, yerlerinde saymaya devam edecekler. Şimdi kitaba geçeyim. Kitapta Filler Türk, karıncalar Kürtler oluyor. Hem de cuk şekilde. Türklerin yalancılığına örnek: filler sultanı, karıncalar şehrini darmaduman ettikten sonra kırmızı sakallı topal karıncaya: "Ben mi, filler mi saldırdı size? Deli misin sen, demirci? Fil ulusu hiç bir ulusa, hiç bir zaman saldırmaz. Fil ulusu barışçıdır, çalışkandır, yiğittir. (Atatürkün türk milleti çalışkandır, zekidir vs sözlerini hatırlayın:) Niçin, ne demeye saldırsın durup dururken karıncalar ülkesine? Şunu böylece bilesin ki demirciler başı, bizler, filler, yalnız kendimizi savunuruz. Sen acıdan, ayağının kopmasından dolayı fillere yüklüyorsun saldırıyı. Şu karşıda gördüğümüz yıkım, toz duman bizim değil, sizlerin, karıncaların saldırısıdır. Bunu bütün dünya böyle biliyor. İlk saldırı karıncalardan geldi, siz, siz, siz karıncalar bizim evlerimizi, kentlerimizi başımıza yıktınız, işte bunun karşılığını da aldınız. Evet, ve de evet aldınız. Barışçı filleri kızdırdınız. Filler de kızınca işte gördünüz olan biteni. Siz kendinize, çoğunluğunuza çok güvendiniz de saldırdınız filler ülkesine. Siz birleşmiş yaratıklar yasasını çoktan çiğnediniz. Filler azlık, sizler çokluksunuz. Ama bilmeliydiniz ki haklı azınlık, haksız çoğunluktan daha güçlüdür." (syf17) Türk devlet aklının Nazizmi, Goebbels'in fikirlerini Sedat Pekerden de duyduğunuz üzere ne kadar benimsediklerini tahmin edersiniz; gerçi nazizm de kemalizmden çok şey almıştır ama o ayrı konu... Bir yalan ne kadar büyükse o kadar iyidir, bir yalanı ne kadar tekrar edersen o kadar inanılır olur gibi mantıkları... Yaşar kemal kelimelerini o kadar iyi seçmiş ki, türk kürt meselesi olduğu o kadar bariz ki, mesela kırmızı sakallı topal karıncanın mesleği bile düşünülmüş; demircilik: bahse varım Demirci Kawa'dan aklına gelmiştir. Ayrıca "devrimci" kelimesiyle benzerliğini tesadüf de saysak güzel bir tesadüftür: "demircilerin hem elleri işler, hem kafaları düşünür. Şu dünyada en tehlikelileri böylesi yaratıklardır. Bir de böylesilerin düşünceleri bulaşıcı mikrop gibi bir anda bütün dünyaya yayılır" (sayfa 56) Tarihçi Mehrdad İzady, Kürtlerin bir kısmı için kendilerini aşağılık görürler, yine bir kısmı için hakim devletler düşüncesini benimsediklerinden özlerini unuttuklarından bahseder. Ve aslında ne kadar saf olduklarını. Büyük yalanların ne kadar benimsenmesine örnek olarak: Karıncalar filler sultanına: "Ağzımızın payını aldık, biz de artık barışsever olduk, bir daha filler ülkesine saldırmak mı, aman allah göstermesin. (...) Bağışla bizi sultanımız." (syf 21) Filler sultanı hüdhüdlerin başına: "Muradım şu ki karıncalar içinde bana bağlı bir karıncalar soyu bulacaksın, o karıncalar bana öylesine bağlı olacaklar ki benim öl dediğim yerde ölecekler, kal dediğim yerde kalacaklar. Bir de öylesine öteki karıncalara düşman olacaklar ki, gözlerinin önünde tekmil karıncalar ulusunu ezsem, oh diyecekler. Bir de bize bağlı çok karınca bulacağız, her tür karıncadan." Syf39 Türklerin Kürtleri birbirine kırdırma ve parçalama politikaları da kitapta mevcuttur: "Bölünmüş karıncalar hiç bir zaman bir güç olamazlar, sonuna kadar da tutsak kalırlardı." (syf43) "Karınca ülkelerinde bizden yana olanlarla bir örgüt kurmak, günü gününe karıncalardan haber almak, karıncaların soluklarını bile dinlemek en can alıcı iştir. Her işin başı budur. Bu içten örgütleme, çürütme işini ele alırsak, insanlar buna beyin yıkama diyorlar, karıncaların beyinlerini yıkayabilirsek, onlara karıncalıklarını unutturabilirsek, her şeyi kazandık demektir. Bu düzen kıyamete kadar sürer, siz de biz de sırtından, onların alın terleriyle cennet bir dünya yaşarız, değil mi? (Syf40) Kardeşlik edebiyatı, yani türklerin kürtlerle birlikte olması gerektiği safsatası da mevcut: "Dünya kurulduğundan beri siz fillerle birlik değil misiniz, söyleyin bakalım, eeey karıncalar..." (syf45) Meksika dağlarındaki zapatistalarda bir mayalının "sömürgecilerimizle kardeş olmak istiyoruz" dediklerini bir düşünün :D Bu arada "sömürge" kelimesine de kitapta özel olarak yer verilmiş: (...) sömürücü sözcüğü sözlüklerden silinecek, hiçbir karınca bu sözcüğü ağzına alamayacak. (sayfa 40) Kürtlerin de aslında Türk olduğu, herkesin türk bayrağı altında yaşayabileceği meselesi de kitapta mevcuttur: "Her karınca bir fildir, bir fildir, bir fildir." Bunu günde yüz kez söyleyeceksiniz. Böyle söyleye söyleye belki siz de fil olursunuz, olmazsanız bile kendinizi sonunda fil olmuş, hiç olmazsa fil kadar olmuş görürsünüz." (syf 46) 90lardaki meşhur kürtler dağ türküdür dağdaki kart kurt seslerinden kürt denilmiş saçmalığı da sanki önceden sezilerek kitaba girmiş: "Aslında da bizler işlediğimiz günahlardan dolayı, filler sultanınca karınca donuna sokulmuş filleriz. Aslımız ceddimiz fildir bizim." (syf 48) Dil ve asimilasyona değinmemesi işten bile olmazdı: "Kötü karınca dilini, kuş dilini unutup, unutturup soylu fil dilini öğrenmek, öğretmek sevinci içindeydiler." (53) "En baştaki sorun dil," dedi sultan. "Bunu unutmayın, ilk önce dillerini unutup karıncalıktan çıkacaklar, fil olmak için can atacaklar. Durmadan fillerle öyküneceklerdir. Her karıncanın içinde bir fil padişahı yatacak. Karıncaların kellelerini kesmektense, dillerini kesmek daha doğrudur (...)" (syf 57) Kitabın ortalarında türk-kürt çatışması, ezen-ezilen çatışmasıyla harmanlanarak genişletiliyor. İzady bir kısım Kürtlerin saflığı ve kopukluğuna değinmişse de, Kürtler buna rağmen politik bilinci yüksek bir kitledir. Çok okumuşluktan değil, yaşanmışlıktan. "Tahakküm ve Direniş Sanatları" kitabında James C. Scott, asyadaki bir kısım kabilelerin güçsüz olduklarından dolayı nasıl direnişlere başvurduklarını araştırmıştır. Doğrudan olmayan, dolaylı yoldan, gizliden, dedikodularla, sürekli memnuniyetsizlik ve mizah gibi dolaylı şeylerle nasıl özlerini korumaya çalıştıklarını anlatmıştır. Eğer Scott Kürdistana bir gezi yapsaydı çok daha fazla materyal bulacağına eminim. Özellikle Kürdistan'da yaşayan bir Kürt doğuştan direnişçi ve politikacı olur. Sokağa bakar farklı, tvye bakar farklı, kendi diline bakar farklı, okuldakine bakar farklı... Kavraması çok güç değildir, bu yüzden Kürtler neredeyse yok edilemezdir. Eliseé Reclus adlı anarşist coğrafyacı dağlı halkın coğrafyanın getirdiği izolasyonla aynı zamanda kadim bir özgürlük, tabiiyetsizlik ve itaatsizlik adeti kazandıklarından bahseder. Yani Kürtlerin kadim geleneği ve adeti, özgürlüktür. Tıpkı Çoğu Kürt liderinin defalarca söylediği gibi Yaşar Kemal de kitabı birlik mesajıyla bitiriyor. Dünyadaki tüm karıncalar birleşip filleri yeniyor. Ve kitap şu sözle bitiyor: "Kıssadan hisse, yeryüzünün tüm karıncaları birleşince... (Boran İncesu)

"Bütün uyuyanları uyandırmaya tek bir uyanık yeter." Malcolm X: Yaşar Kemal’in elime aldığım ilk kitabı, fazlasıyla keyif aldım. Filler, karıncalar ve hüdhüd kuşlarına o kadar derin anlam katmış ki, bir öykü bu kadar ince mesaj içerebilir ancak anlayabilene. Bana göre toplumun gerçek yüzü olarak, ustaca kaleme almış bu eserini Yaşar Kemal. Sömürülen duygular, hainlik, cahillik, birlik ve beraberlik kavramlarının bozulması yozlaşmanın önündeki en temel unsurudur. Bu kitaptaki en önemli sorun karıncaların benliklerini hiçe sayıp kendilerini fil sanmaları ve süre gelen zamanda işlerin tam anlamıyla kördüğüm olması, karıncaların sömürülmesidir. Evet aslında bir fil değildir karınca, ama fil gücünde çalışkandır.Şuanki günümüz politikasına öyle güzel uyarlamış ki Yaşar Kemal, bugün yaşasaydı ben kitaplarımda bunu yazdım derdi muhtemelen.. Okudukça aklıma orta doğudaki emperyalist güçlerin görünmez varlıkları ve kafalarını çalıştırmayan zavallı masum ülkeler geldi. Buna en güzel örnek “ Korkuyu yüreklerine ekip, büyütecek, boy verecek yüreklerinde, kafalarında, gönüllerinde. Fil korkusunu, sel korkusunu, ne bulursanız, nasıl bir korku biçimini yakalarsanız yağmur gibi yağdıracaksınız başlarına. Korku karıncaları felç eder, kıpırtısız kılar, ölümden de beter eder. İsterseniz Allah korkusunu, birbirlerinden korkuyu durmadan durmadan büyütebilirsiniz.” Bu alıntı yeterince herşeyi anlatıyor. Aslında Yaşar Kemal her ne kadar burda hayvanlar üzerinden mesaj vermek istesede biliyor ki filler kötü değil, karıncalar hain değildir. Gerçekte hiçbir hayvan hiçbir hayvana tabiatı gereği dışında zarar veremez. Velhasıl uzun lafın kısası "bütün uyuyanları uyandırmaya tek bir uyanık yeter." Kimsenin kölesi olmadan haklarımızın, sorumluluklarımızın, güçlerimizin bilincinde olmak ümidiyle.. Keyifli okumalar. kitap/filler-sultani-ile-kirmizi-sakalli-topal-karinca--11587 yazar/yasar-kemal (Ali)

Karınca Yuvaları Soğuktur Şimdi: YouTube kitap kanalımda Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca kitabını önerip distopyayı anlattım: https://youtu.be/DNo1wRTFR1g "Kitlelerin ne düşündükleri ya da ne düşünmedikleri, ilgilenmeye değmez bir sorun olarak görülmektedir." George Orwell Günaydın, kitap/filler-sultani-ile-kirmizi-sakalli-topal-karinca--11587 kitabı ile tatlı ve rahat olarak devam eden itaat uykunuzdan uyandırıldınız. İktidarın propagandalarına, umutsuzluk ve korku aşılamalarına sorgusuz ve sualsiz iman etmiştiniz bunca zaman. Ama Yaşar Kemal ile bunlara bir dur demeliydiniz. Kıssadan hisse, yeryüzünün bütün karıncaları -yani sizler- birleşmeye gücünüz vardı. Keza birleştiğiniz zaman da Çin Devrimi'nin Mao'su, Küba Devrimi'nin Castro'su ve Sefiller'in Mabeuf'u olacağınızı geçmiş deneyimlerinizden biliyordunuz. Ol sebepten, Yaşar Kemal bir masal yazdı bizler için. Çocuklarımızı ilk kez uyutmamak için. Masallar, çocukların uyuması içindir bilirsiniz ya. Bu sefer sistemin masalına ara vermek için distopik bir masal gerekiyordu artık karıncalar olan insanlarımızın ve çocuklarımızın uyumayacağı. Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masallarımızı bir yokmuş bir yokmuş diye ütopikleştirmeye gelmişti Yaşar Kemal. Sultanlar sultanı vardı fil denen, diktatörlüğünü bütün dünyaya duyurmuş. Karıncalar vardı insan denen, diktatörlüğe sorgusuz sualsiz iman etmiş. Bir de kırmızı sakallı topal karınca vardı ki, entelektüel, okuyan ve aydın kesimi karşılayan. Aydın kesim sadece manzaranın değiştiğini ve devrin aynı kaldığını, artık her şeyin insanların gözleri önünde ve yine her şeyin onun düşünmesine engel olacak bir oyuncak gibi tasarlandığını da biliyordu. Bütün hırsızlıkların, bütün adam kayırmaların, bütün cahilliklerin halk tarafından görülmeyecek ve akıllarına gelmeyecek bir yere saklanması gerekirdi. Tezgah altı değil göstere göstere sarayı olmasına izin verdi sultanın, karıncalar. Çuval çuval çiçek ve bal özü atıldı içeri ya da gazeteci, yazar, aydın mı demeli? Savaş ganimetinin tanımı evrimleşmişti. Halkına ihanetin tanımı artık karıncaların ceplerinde kalmış üç kuruş paraya göz diken, sırtlarına her zamandan daha çok iş yükleyen, aralarında iç savaş çıkartmadan rahat duramayan diktatörlerle sınırlıydı. Kutsal kitap kıbleyi Kabe olarak belirlemişti fakat filler sultanı, diktatörler kıbleyi para olarak değiştirmişti. Yoksa bir itirazınız mı vardı? İtirazı olan filler sultanı ve onun adamları olan kayırılmış filler ordusunun ayakları altında kalırdı. Hele ki bir birleşselerdi! Sorgulamayız, sual bile sormayız... Sorgusuz sualsiz iman ettik dediler başımızdakine. O ne yapsa doğrudur, dediler. Biz, buna ve sonuçlarına hazırız, dediler. Savaşın barış, özgürlüğün kölelik ve cahilliğin güç olduğunu kabul ettik, dediler. Çünkü iktidarımız buna sorgusuz sualsiz iman etmemizi istiyor, dediler. Dediler de dediler. Kutsal kitap kul ve köle olmayı, ibadeti sadece Allah'a yapılması gereken olarak söylemişti fakat filler sultanı, diktatörler kulluğun ve köleliğin ibadet etmesi gereken yönünü kendileri olarak değiştirmişti. Çünkü yaşamalıydı saltanatları fani hayatlara sahip olmalarına rağmen ölümsüzlük ütopyalarıyla. Otoritenin ölümsüzlüğü için ne kadar köle bulunursa o kadar güç demekti. Farkındayken reddetmenin sonrasında bir distopyanın içerisinde olduğunu bilmene rağmen "Yaşasın adalet!" demenin sebebi de buydu. Çünkü hırsızın sarayına da yine hırsızlar girebilirdi. Karıncayken karıncalıktan çıkıp fil dilini öğrenmeye ve filler gibi davranmaya çalıştın, oysaki sadece karınca olduğunu hatırlamalıydın başından beri. Düşünemedin ama konuştun, üretemedin ama tükettin, sürekli biriktirdin ölümsüzlüğün için. Peki ölümsüzleşebildin mi? Karıncalar açlık, sefalet, iş yükü, bitmek bilmeyen sorumluluklar ve vergiler altında can verirken karınca vergisi yapımı zevküsefayla sarılı sarayının içindeki senin umrunda mıydı bütün bunlar filler sultanı? Karınca diliyle olan konuşmalarımız aslında gayet de senin anlayabileceğin düzeydeyken zamanla anlaşılmaz bir hale gelmesini yine senin sınırsız iktidar ve otorite hırsın sebep olmadı mı filler sultanı? Umut ve güven içinde yaşadığımız ülkede kalplerimize umutsuzluk ve korkuyu aşılayan senin iktidar şırıngan değil miydi filler sultanı? Azla yetinmeyip her şeyin daha fazlasını isteyen gözü doymaz bir canlıya dönüşmüş sen, hayvanların bile birbirlerine yapmadığı şeyleri sen insanlara neden yaparsın diktatörler sultanı? Karıncaların açlıktan ve yoksulluktan kırılıp vergiler altında sırtları kamburlaşmışken sen mi ameliyat edecektin onların kamburlaşmış sırtlarını yalan yanlış sayılar verdiğin haber neşterlerinle diktatörler sultanı? Al karıncalarının kulaklarını tıkayan borazanlarını da, al karıncalarının gözlerini hipnotize eden sinema ve televizyonlarını da, al karın tokluklarını da git başlarından karıncaların diktatörler sultanı! Bu sefer ben sana soruyorum, eeey diktatörler sultanı! Sen kimsin?! Varlık nedenin olan karıncalar olmasaydı sen kim olurdun? Nietzsche bile kıskanırdı içinde yok olduğun hiçliğini! Cebren ve hile ile aziz karıncalar dünyasının, bütün karınca yuvaları zaptedilmiş, bütün yiyecek ambarlarına girilmiş, bütün karınca güçleri dağıtılmış ve memleketin her köşesi diktatörlerce işgal edilmiş bile olabilir. Bu gaflet, dalalet ve hıyanet içinde hüküm süren sultanlığın panzehiri ise yeryüzünün bütün karıncalarının birleşm... (Oğuz Aktürk)

Kitabın Yazarı Yaşar Kemal Kimdir?

Yaşar Kemal (d. Kemal Sadık Gökçeli,] 1923; Gökçedam, Osmaniye), Kürt asıllı Türk romancı, senaryo ve öykü yazarı. Türk edebiyatının en önde gelen kalemlerinden biridir. İlk öykü kitabı Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü ile ilk romanı İnce Memed, Cumhuriyet'te tefrika edildi. İnce Memed, yaklaşık kırk dile çevrilerek yayımlandı ve kitaplarının yurtdışındaki baskısı yüz kırktan fazladır.

Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu'nun efsane ve masallarından yararlanmıştır. PEN Yazarlar Derneği üyesidir. Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilen ilk Türk yazardır.

Çocukluğu

Yaşar Kemal, Nigâr Hanım ile çiftçi Sadık Efendi'nin oğlu olarak aslen Van-Erciş yolu üzerinde ve Van Gölü'ne yakın Muradiye ilçesine bağlı Ernis (bugün Ünseli) köyünden olan bir aileden dünyaya geldi. Kendi anlatımına göre bir Türkmen köyünde tek Kürt ailenin çocuğu olarak doğup büyüyen Yaşar Kemal, evde sadece Kürtçe köyde ise Türkçe konuşurdu. Ailesi, Birinci Dünya Savaşı'ndan dolayı Adana'nın Osmaniye ilçesine bağlı Hemite (bugün Gökçedam) köyüne yerleşti. Beş yaşındayken, babasının camide öldürülüşüne tanık oldu. Orta okul döneminde çeşitli işlerde çalıştı. Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği'nde ırgat kâtipliği (1941), Adana Halkevi Ramazanoğlu kitaplığında memurluk (1942), Zirai Mücadele'de ırgatbaşlığı, daha sonra Kadirli'nin Bahçe köyünde öğretmen vekilliği (1941-42), pamuk tarlalarında, batozlarda ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı.

Sanat hayatı

1978 yılındaki yaptığı bir söyleşide sanat çalışmalarına ilkokula başlamadan önce şiirle işe koyulduğunu ve okula başladığında "yaşlı halk şairleriyle çakıştığını" anımsadığını belirtti. İlkokulun son sınıfındayken arkadaşı Aşık Mecit, çok iyi saz çalarken kendisi annesinden ötürü sazı "berbat" çalmaktaydı. Bunun nedenini şu sözlerle dile getirdi:

"Benim saz çalamamamın sebebi var, anam aşık olacağım da diyar diyar dolaşacağım diye saza, aşıklığa düşman olmuştu. Onun tek çocuğuydum ve gözünden ayırmıyordu beni. Okulda, düğünlerde bayramlarda beni hep Aşık Mecitle çakıştırırlardı. Aşık Mecitle Kadirlide bir kahvede bir gece sabaha kadar çakıştığımı şimdi iyice anımsıyorum."

Ortaokuldan ayrıldıktan sonra folklor derlemelerine başladı ve 1940-1941 yılları arasında Çukurovadan ile Toroslardan derlediği ağıtları içeren ilk kitabı olan Ağıtlar, Adana Halkevi tarafından 1943 yılında yayınladı. 1944 yılında ilk hikâyesi Pis Hikâye'yi yayınladı. Bunu, Kayseri'de askerlik yaparken yazmıştı. Bebek, Dükkâncı, Memet ile Memet öyküleri 1950'lerde yayımlandı.

Kemal Sadık Göğceli adı ile çeşitli yayımlarda yazarken Yaşar Kemal adını Cumhuriyet gazetesine girince kullanmaya başladı. 1952 yılında yayımlanan ilk öykü kitabı olan Sarı Sıcak'ta da yer alan Bebek öyküsü burada tefrika edildi.

1947'de İnce Memed'i yazdı fakat yarım bıraktı ve 1953-54’te bitirdi. Romanı yazma nedeni eşkiya olan ve dağda vurulan amcasının oğlunun vurulması olduğunu 1987 yılındaki bir söyleşisinde belirtti. Ayrıca aynı söyleşide, çocukluğunun eşkiyalığın içinde geçtiğini, dayısının "en büyük" eşkiyalardan biri olduğunu, o çevrede 1936'lara kadar beş yüze yakın eşkiya bulunduğunu ve bunlardan birinin de Kurtuluş Savaşı'nda Kadirli'yi ilk örgütleyenlerden olan Karamüftüoğlu ailesinden ünlü Remzi Bey olduğunu söyledi. Remzi Bey'in kendisine, ilk İnce Memed hikayesinde "Çakırdikeni" diye yer alan diken hikâyesini anlattı ve Yaşar Kemal'le "eşkıyalığın felsefesini" yaptı.

Yaşar Kemal'in dünyada ilk kez yayımlanan seri, Bebek öyküsüdür ve önce Fransızcaya, sonra İngilizceye, İtalyancaya, Rusçaya, Romenceye ve diğer dillere çevrildi.

Siyaset

17 yaşından bu yana sosyalist politikanın içindedir. 1961 Anayasası'ndan sonra kurulan Türkiye İşçi Partisi'ne 1962'de katıldı. Emekçi sınıfının tamamen yönetime gelmesini isteyen Kemal, TİP'te sekiz yıl çalıştı ve yöneticilerden biriydi. 1987'deki bir söyleşisinde Türkiye'de bir Marksist partiye ihtiyaç olduğunu belirtmiştir. Aynı söyleşideki "Nasıl bir sol modelden yanasınız?" sorusuna, şu cevabı vermiştir:

"Her ülke sosyalist modelini kendisi kurar. Sovyetlerin 70 yıldır yaşama geçmiş modelini kabul edemeyiz. Yüzde yüz bağımsızlıktır sosyalizm. Kişi bağımsızlığı, ülke bağımsızlığı, politik bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık, özellikle de kültürel bağımsızlık... Sosyalizmin başka bir anlamı yok benim için. Bu çağa gelinceye kadar kültürler birbirlerini beslemişlerdir, yok etmemişlerdir. Oysa çağımızda, kültürler kültürleri yok etmek için, bilinçli olarak kullanılmışlardır, emperyalistler tarafından. Benim için dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir; bir çiçeğin bile yok olmasını, dünya için büyük bir kayıp sayarım."

TİP'ten ayrılan yazar, nedenini partinin niteliğini yitirmesine, bürokratların eline geçmesine ve emekçilerden kopmasına bağladı. Sovyetler Birliği çökmesinin, sosyalizmin de çökmesi değil, tam tersine dünya sosyalizminin zaferi olduğunu 1993'teki bir söyleşisinde dile getirmiştir.

Temalar

« Halka kim zulmediyorsa, etmişse, halkı kim eziyor, ezmişse, onu kim sömürmüş, sömürüyorsa, feodalite mi, burjuvazi mi... Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım. [...] Ben etle kemik nasıl biribirinden ayrılmazsa, sanatımın halktan ayrılmamasını isterim. Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum. »

Yaşar Kemal'im edebi çalışmalarında halka dönük bir düşünce hakim oldu ve bunu, bir yerde politik düşünce ile birleştirerek yürüttü. Yapıtlarıda halk şiirinde, epopelerde olduğu gibi insan değerlerinden kopmamaya çalıştı. Yaşar Kemal, siyasi görüşü ile sanatının paralel olduğunu, "halk ve doğa"ya inandığını, sanatının proletaryanın çıkarlarının emrinde olduğunu dile getirmiştir.

Yaşar Kemal Kitapları - Eserleri

  • Teneke
  • Çakırcalı Efe
  • İnce Memed 1
  • İnce Memed 2
  • İnce Memed 3
  • İnce Memed 4

  • Ağacın Çürüğü
  • Ağıtlar
  • Ağrıdağı Efsanesi
  • Al Gözüm Seyreyle Salih
  • Yılanı Öldürseler
  • Çıplak Deniz Çıplak Ada
  • Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana

  • Karıncanın Su İçtiği
  • Tanyeri Horozları
  • Demirciler Çarşısı Cinayeti
  • Yusufçuk Yusuf
  • Allahın Askerleri
  • Hüyükteki Nar Ağacı
  • Zulmün Artsın

  • Üç Anadolu Efsanesi
  • Binboğalar Efsanesi
  • Ortadirek
  • Denizler Kurudu
  • Kuşlar da Gitti
  • Deniz Küstü
  • Tek Kanatlı Bir Kuş

  • Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca
  • Yağmurcuk Kuşu
  • Kale Kapısı
  • Kanın Sesi
  • Ölmez Otu
  • Yer Demir Gök Bakır
  • Gökyüzü Mavi Kaldı

  • Sarı Sıcak
  • Yanan Ormanlarda Elli Gün
  • Nuhun Gemisi
  • Peri Bacaları
  • Bir Bulut Kaynıyor
  • Neredesin Arkadaşım
  • Sevmek, Sevinmek, İyi Şeyler Üstüne

  • Baldaki Tuz
  • Bugünlerde Bahar İndi
  • Yolda
  • Yağmurla Gelen
  • Binbir Çiçekli Bahçe
  • Pis Hikaye
  • Kalemler

  • Ustadır Arı
  • Bu Bir Çağrıdır
  • Yüzler
  • Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor
  • Dağın Öte Yüzü
  • Beyaz Pantolon
  • Sarı Defterdekiler

  • Don Quijote ve Roman Sanatı
  • Bu Diyar Baştan Başa
  • Röportaj Yazarlığında 60 Yıl
  • Yeşil Kertenkele
  • İnce Memed
  • Taş Çatlasa
  • Çukurova Yana Yana

  • Teneke, Sarı Sıcak, Pis Hikaye ve Ötekiler
  • Bütün Hikayeler
  • Memed, mein Falke
  • Van

Yaşar Kemal Alıntıları - Sözleri

  • " Keşke zelzelede ölseydik de bu hallere düşmeseydik." (Nuhun Gemisi)
  • İçinden her şeyi bırakıp kaçmak geldi. Yapamadı. (Beyaz Pantolon)
  • Kaçamıyordu kimseden, kendini yitirip gitmişti. (Yılanı Öldürseler)
  • Cehennem yerinde hiç ateş yoktur, herkes ateşini buradan götürür... (Kuşlar da Gitti)
  • Ve sonra Sait Faik… Yeşil, çocuksu gözleri vardı. Onulmaz öfkesi vardı. Hikayeleri kadar da, kendi kişiliğinin tadı vardı. Küfürleri vardı. Ve İstanbul Sait Faiksiz edemezdi. (Peri Bacaları)
  • "Oğlum, diyordu.Sen sen ol görünüşe aldanma. İnsanlar iki yüzlüdür..." (Teneke)

  • Şu insanoğluna akıl ermez. (Ağrıdağı Efsanesi)
  • Yeni yüzler, yeni dünyalar görmek onu kendine çekiyordu. Yeni yeni insanlara, yeni yeni şeyler söylemek. (Üç Anadolu Efsanesi)
  • İnsana ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin, insan umudunu kesmemeli. Yalnız kalmış, umudunu yitirmiş insan yarı ölü bir insandır. Bana kalırsa insan yaratım gücünü hiçbir yerde yitirmemelidir. (Çıplak Deniz Çıplak Ada)
  • Korku, insanın yerleşmiş, büyük duygularından bir tanesi… Bana göre, insanlar korkuyu inkar ettikçe korkuyorlar. (Ağacın Çürüğü)
  • İnsan doğar, büyür ve ölür. Sınıf da doğar, büyür ve ölür. Ama büyük insanlık ölmez. Doğada da böyle bir oluşum var. Doğanın parçaları da doğar, büyür, ölürler. (Binbir Çiçekli Bahçe)
  • Çöplükler, şehirlerin tıpa tıp aynasıdır. (Yolda)
  • insanın katlandığına dağlar katlanmaz. (Bu Bir Çağrıdır)

  • "Benim Ustam," dedi, "benim ustamda böyle yapardı.Emek varsa yemek vardır" (Yağmurla Gelen)
  • “Bir insan ne ka­dar yürekliyse, o kadar korkaktır. Ya da bir insan ne kadar kor­kaksa o kadar yüreklidir. Bunun böyle olduğunu bir insan an­cak seksenine gelince anlar.” (İnce Memed 2)
  • "Bugünlerde öğretmenlik, doğru dürüst vicdanlı öğretmenlik bir kahramanlık değil mi, bu kadar kıyımdan, sürgünden, zulümden sonra… Ve aldıkları para ayın on beşine kadar yetmezken… Baskı, baskı, baskı… Bugünlerde öğretmenlik yapılır mı?" (Baldaki Tuz)
  • Tanışmadan görüşmeden bir insan bir ıssız ada gibidir.. (Tek Kanatlı Bir Kuş)
  • "Susmak sövmektir." (İnce Memed 4)
  • Çok özlem çeken insanlardır çocuklar (Neredesin Arkadaşım)
  • Umutsuzluk,kötülüğe karşı savasma gücünü yokeden, kıran en büyük silahtır. (Taş Çatlasa)

Yorum Yaz