Freud - Cinselliğin Yeryüzü - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Freud - Cinselliğin Yeryüzü kimin eseri? Freud - Cinselliğin Yeryüzü kitabının yazarı kimdir? Freud - Cinselliğin Yeryüzü konusu ve anafikri nedir? Freud - Cinselliğin Yeryüzü kitabı ne anlatıyor? Freud - Cinselliğin Yeryüzü kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Freud - Cinselliğin Yeryüzü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Ali Avni Öneş
Yayın Evi: Broy
İSBN: 97899753980203
Sayfa Sayısı: 288
Freud - Cinselliğin Yeryüzü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Freud, ahlak tarafından kızgın demirle damgalanan libido'nun insan varlığının yıkılmaz bir parçasını oluşturduğunu kesinlikle açıkladı. Bu öğe hiçbir zaman uzaklaştırılamaz, fakat bazı durumlarda, bilince geçişiyle faaliyetinin yararlı kılınması başarılabilir. Eski toplumsal törelerin bir baş tehlike saydığı bu biliçlenmeyi bir çare olarak gören Freud, tam tersine, eski ahlakın iyilik sandığı içe tıkmayı gerçek tehlike olarak ispatlıyor. Eski metodun künk altında tuttuğu şeyi o, gün ışığına çıkarıp yaymak istiyor. Bilmezlikten gelme yerine ne olduğunu anlama, sakınma yerine yanaşma; bakışlardan çevirme yerine derinleştirme istiyor.
Örtme yerine çırılçıplak soyma! Yalnız içgüdüleri tanıyanlar onları disipline sokabilir; iblisleri ancak, uçurumlarından çekip çıkaran ve onlarla yüz yüze bakabilen uysallaştırabilir. Utanmanın estetikle ve filolojiyle ne kadar ilgisi varsa, tıbbın da ahlakla o kadar ilgisi vardır; onun önemli görevi, insanın en gizli sırlarını sessizlik içine indirmek değildir, onları konuşmaya zorlamaktır. Yüzyılın utanma yapmacığı için en küçük bir ölçülü davranma olmaksızın Freud, içe tıkma ve bilinçsizliğin bu sorunlarını çağın tam ortasına atıyor. Bilimin saklı tutmak istediği temel uzlaşmazlığı onun içindeki gizlilikten ayırarak, yalnız sayısız bireylerin değil, ahlakça hasta bütün bir çağın da tedavisine girişiyor.
Freud'un bu devrimci yöntemi, yalnız ruh anlayışımızı değiştirmekle kalmamış, şimdiki ve gelecekteki kültürümüzün başlıca sorunlarına yeni bir doğrultu göstermiştir.
Freud - Cinselliğin Yeryüzü Alıntıları - Sözleri
- Freud rüya psikolojisinde, bilinçli ve kültürlü yetişkin yerine çocuktan hareket ediyor.Çünkü çocuk bilincinde, hayal kurma yetisi henüz az şey yığmıştır, düşünceler çemberi henüz dardır, çağrışım zayıftır, dolayısıyle rüyanın malzemesine kolayca yanaşılabilir. Çocuk rüyası en az bir yorum ister. Çocuk bir şekerlemecinin önünden geçmiştir, ana-babası ona hiçbir şey satın almak istememiştir. O, rüyasında şekerleme görür. Pek tabii olarak, çocuğun beyninde imrenme-görüntü, istek-rüya haline dönüşür. Ağırbaşlılık, utanma, zekânın ya da ahlakın yasaklaması, bütün bunlar onda yoktur. Fiziğini, bedenini çıplak ve utanma bilmez halde herkese yürek temizliliğiyle sergilediği gibi, çocuk, rüya olarak da içten isteklerini açığa vurur.
- Breuer ile Freud bu önemli, hatta kesin sonuçlara birlikte vardılar. Fakat burada yollan ikiye ayrılıyor; hekim Breuer, ruhun alanında, uzmanlığı dışında çalışma yapmasının tehlikelerinden ürkerek, tıbbî yana doğru dönüyor; onu ilgilendiren daha çok isteri’yi iyileştirme ve semptomları giderme yollarıdır. Freud’a gelince, kendinde psikolog keşfetmiş olan o, psişik olayla duyguların başkalaşmasının gidişi tarafından aydınlanan ‘esrarla’ derin bir şekilde büyülenmiştir. Bunların içe tıkılabileceğinin ve yerlerini semptomların alabileceğinin keşfi, daha şiddetli bir şekilde merakmı kamçılamaktadır hâlâ... Bütün psişik mekanizmanın burada olduğunu seziyor. Çünkü, duygular içe tıkılabüiyorlarsa, onları kim içe tıkıyor? Nereye tıkılıyorlar? Hangi kuvvetler yasasına göre psişizmden fiziğe taşmıyorlar ve bilinçli insanın hiçbir şey bilmediği, gelgelelim, bilmeye zorlanınca çok şey bildiği bu kesintisiz deği şimler nerede oluşuyorlar? Şimdiye kadar bilimin henüz içine girmeyi göze alamadığı bilinmeyen bir alan, Freud’un karşısında silikçe beliriyor; yeni bir dünyanın bulutsuz çevre çizgilerini uzaktan farkediyor: Bilinçsizlik bu. Artık, kendini tutkuyla «insan ruhunun bilinçsiz bölgesinin incelenmesine ve recektir. Ruhun derin uçurumuna iniş başlamıştır.
- Tabiata aykırı olan da tabiattandır. Onu her yerde görmeyen, hiçbir yerde görmez. GOETHE
- Demek ki kişiden ahlaklı olması değil fakat öyle görünmesi, ahlaklı bir davranış sahibi olması isteniyor.
- Bilimin işitilmedik ilerlemeleri, aklın bir çeşit sarhoşluğu içine daldırmıştı. Her şey zekânın egemenliğine kölece boyun eğmiş gibi görünüyordu. Her gün, her saat, zihnin yeni zaferlerini ilan ediyordu; zamanın ve mekânın karşı koyan öğeleri gittikçe yeniliyordu; doruklar ve uçurumlar, insan bakışının sistemli merakına karşı sırlarını açığa vuruyorlardı; her yerde, anarşi düzene, düşünüp tasarlayan zekânın iradesine boyun eğiyordu. Akıl, insanın kanındaki anarşik içgüdüleri bastırma, disipline sokma ve kafa tutan kalabalığın tutkularını uysallaştırma yeteneğine sahip değil miydi? Bu ilişki altındaki başlıca görev pek uzun zamandan beri yapılmıştır, deniliyordu ve modem bir insanın, kültürlü bir insanm kanında zaman zaman yanan şey, geçmiş bir fırtınanın en son ve soluk şimşeklerinden, can çekişen eski hayvancıl kalabalığın en son çırpınmalarından başka şeyler değillerdi artık. Daha birkaç yıl, sabırla, yamyamlıktan insanlığa ve toplumsal duyguya böylesine gösterişli bir yükseliş yapmış olan insan türü, bu son ve ‘sefil cürufu’ töre alevlerinin içinde temizleyecek ve yutacaktır: O halde onların varlığını söylemek bile boşunadır. İnsanların dikkatini cinsel şeyler üzerine özellikle çekmeyiniz, onları unuturlar. Söylevlerle, ahlakın demir parmaklıkları arkasına kapatılmış tufan öncesi hayvanını kamçılamayınız; onu sorularla beslemeyiniz evcilleşecektir. Hoş olmayan her şeyin üzerinden bakışlarına çabuk çevirerek geçiniz, her zaman hiçbir şey görmüyormuş gibi yapınız: XIX. yüzyılın ahlak yasası, kısaca budur.
- «Her deha, bir maske taşır» der Nietzsche. Freud, en içine girilmez maskelerden birini seçmiştir: Ağzısıkılığın maskesini...
- Freud, okuyucularını ve dinleyicilerini ikna etmeye, inandırmaya, kandırmaya asla çalışmaz: Açıklar, hepsi bu.
- Nietzsche’nin çekiçle yaptığı gibi, Freud bütün bir ömür boyunca, anatomi bıçağıyla felsefe yapmıştır. Bu aletler gevşek ve yumuşak ellerle asla kullanılamazlar. Gönül okşayıcılığı, hatırsayarlık, nezaket ve acıma; yönü ve görevi yalnız uyuşumların değil aşırılıklarının da meydana çıkarılması olan yaratıcı tabiatının temel düşüncesi ile mutlak surette bağdaşmaz olurdu. Freud’un savaşçı iradesi, lehte olan ya da olmayan ‘açık seçik’i yani ‘evet’i ya da ‘hayır’ı istiyor; ’kim bilir’i, ‘hiç değilse’yi, ‘bununla birlikte’yi ve ‘belki’yi değil..
- Rüya, bizim sık sık kaçındığımız eylemin yerine geçer. İşte bundan dolayı, Platon’un şu: “İyiler, başkalarının gerçekten yaptığını rüyada görmekle kalanlardır.” formülü pek yüce ve kusursuzdur. Rüya bizi, uykumuzu bozmak için ziyaret etmez, tersine, onu korumak için gelir; onun var olmayanı gösteren hayalleri sayesinde, basınç altındaki ruh gerilimleri boşanır. (“Gönlün dibinde biriken, uykuda hapşırır,” der bir Çin halk sözü.) O şekilde ki sabahleyin dinçleşmiş olan vücut, boğulan bir ruh yerine temizlenmiş ve hafiflemiş bir ruh bulur.
Freud - Cinselliğin Yeryüzü İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Psikanalizin kurucusu Freud'un hayatı ve düşünceleri Zweig'in eşsiz kaleminden okuyucuya ulaştırılmış. Kitabın ikinci bölümünde ise Freud'un kendi ağzından hayatı aktarılmış. Konuya ilgisi olanların keyifle okuyacağına inanıyorum. (Muzaffer Akar)
mukkemel bir kitap bence: 474 sayfa bir kitap. freud un tüm kitaplarını bir araya toplayıp özet geçmiş. Cinsellik yani psikanaliz de "libido" denilen şeye deyinmemis ama totem ve tabu ve giriş konferansların bile yazmış. Psikanaliz konferansları kitabını bulamadım bu kitaptan öğrendim. (Zeynep ilgin)
İlk defa Zweig’in bir eserini eski basım olarak okuduğum için çok huzurluyum. Güncel basımlarda 200 sayfaya kadar düşürülen Freud’un eski basımlarda 400 sayfalık yazılıyor olması beni mutlu etti. Zweig’i anlatmak için 200 sayfa gibi bir sayı silmek nasıl onun ruhunu yansıtacak esere. Demek ki her şey para kazanmak adına ama OL-MAZ! Bu felsefeden hareket etmeyen bu eski basımda kitap bittikten sonra yani aslının devamında diyebileceğimiz bölümler ise YAPITLARDAN SEÇMELER adıyla yayımlanıyor. Bu yapıtlar nelerdir diye soracak olursak (sorun sorun) şöyle açıklayabiliriz: Hayatım ve Psikanaliz, Cinsellik Üzerine Üç Deneme, Çocuk Cinselliği, Totem ve Tabu, Psikanalize Giriş, Kusurlu Eylemler ve uzun uzun denemelerinden konuyla ilgili kesitler. Oldukça ayrıntılı bir sözlük, kronolojik tablo ve bibliyografya ile final. Açıkça anlatılmış bir düşünce birikimi aslında. Zweig’in böyle bir konuyu anlatması da anlaşılabilirlik açısından önemli. İyi okumalar dilerim.. (Sadık Kocak)
Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?
Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.
I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.
Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.
Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.
Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.
Stefan Zweig Kitapları - Eserleri
- Satranç
- Amok Koşucusu
- İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
- Sabırsız Yürek
- Dünün Dünyası
- Değişim Rüzgarı
- Geleceğe Güven
- Yolculuklar
- Unutulmuş Düşler
- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Balzac
- Montaigne
- Clarissa
- Macellan
- Rotterdamlı Erasmus
- Amerigo
- Günlükler
- Joseph Fouche
- Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
- Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche
- Marie Antoinette
- Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
- Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
- Ay Işığı Sokağı
- Avrupa'nın Vicdanı
- Amok - Usta İşi
- Ruh Yoluyla Tedavi
- Korku
- Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
- Yarının Tarihi
- Yakıcı Sır
- Mektuplaşmalar
- Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
- Olağanüstü Bir Gece
- Gömülü Şamdan
- Dostlarla Mektuplaşmalar
- Freud - Cinselliğin Yeryüzü
- Mürebbiye
- Mary Stuart
- Korku Ruhu Kemirir
- Buluşmalar
- Karmaşık Duygular
- Alacakaranlıkta Bir Öykü
- Kurşun Mühürlü Tren
- Mecburiyet
- Bir Çöküşün Öyküsü
- Seçilmiş Öyküler
- Hikayeler
- Geçmişe Yolculuk
- Freud - Mutluluğun Mimarı
- Kuş Kapanı ve Dönüşüm
- Kaçak ve Sahaf Mendel
- Dadı ve Leporella
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Geç Ödenen Bedel
- Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
- Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
- Rilke'ye Veda
- Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
- Cenevre Gölü'ndeki Olay
- Kadın ve Manzara
- Nietzsche
- Kızıl
- O muydu?
- Bir Kalbin Çöküşü
- Bizans'ın Fethi
- Gölge Kadınlar
- Zalimce Bir Oyun
- Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine
- Satranç
- Lyon'da Düğün
- Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
- Stefan Zweig'ın Mektupları
- Erika Ewald'ın Aşkı
- Efsaneler
- Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
- Toplu Öyküler 1
- Toplu Öyküler 3
- Toplu Öyküler 2
- Unutulmaz Bir İnsan
- İki Yalnız
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2
- Ormanın Üzerindeki Yıldız
- Leporella
- Aylak
- Emile Verhaeren
- Hayatın Mucizeleri
- Brezilya
- Kitapçı Mendel
- Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
- Stefan Zweig Kutulu Set
- Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
- Leman Gölü Kıyısındaki Olay
- Benimle Dostluk Zordur
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Seçme Eserler
- Hikayeler 2
- Bir Hayat
- Öz Nəğməsini Oxuyanlar
- Novellalar
- Seçilmiş Əsərləri
- Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
- Oradan Uzakta
- Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
- Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
- Stefan Zweig Seti
Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri
- Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
- Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
- Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
- Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
- Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)
- Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
- "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
- ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
- "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
- Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
- Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)
- Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
- "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
- Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
- Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
- Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
- Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
- İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)