diorex
sampiyon

Garip - Orhan Veli Kanık Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Garip kimin eseri? Garip kitabının yazarı kimdir? Garip konusu ve anafikri nedir? Garip kitabı ne anlatıyor? Garip PDF indirme linki var mı? Garip kitabının yazarı Orhan Veli Kanık kimdir? İşte Garip kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 20.03.2022 18:00
Garip - Orhan Veli Kanık Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Orhan Veli Kanık

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750833298

Sayfa Sayısı: 72

Garip Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Bu kitap sizi alışılmış şeylerden şüpheye davet edecektir” kapak şeridiyle çıkan Garip, şiirimizde bir büyük çığır açmıştı. Garipçiler’i yüzüncü yaşlarında sırayla selamladığımız bugünlerde, Orhan Veli’nin öncülüğünde çıkan Garip, bu özel ve tek baskıda yeniden okuruyla buluşuyor.

Garip, bugün artık hiçbirimize garip gelmiyor.

Garip Alıntıları - Sözleri

  • "Ölürüz diye mi üzülüyoruz? Ne ettik, ne gördük su fani dünyada Kötülükten gayri? Ölünce kirlerimizden temizlenir, Ölünce biz de iyi adam oluruz; Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış, Hepsini unuturuz.”
  • Eski bir sevdadan kurtulmuşum. Artık bütün kadınlar güzel.
  • Öyle bir havada gel ki Vazgeçmek mümkün olmasın .
  • Bekliyorum. Öyle bir havada gel ki Vaz geçmek mümkün olmasın.
  • “Ben böyle bir zamanda duymuştum Bir sevdiğimin öldüğünü. Şimdi hafızamda yalnız adı var.”
  • Ve hikayeyi hep gidenler bitirir.
  • Şimdi ne güzel, yeni baştan Yürümeye ve sevmeye başlamak!
  • Şiirlerimde sen olmadığın zaman Onları niçin bitiremiyorum?
  • " Öyle bir havada gel ki Vazgeçmek mümkün olmasın... "

Garip İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Cumhuriyet’in ilanını takip eden dönemde, çeşitli sahalarda, çeşitli değişiklikler olmuştu. Kuşkusuz, bu değişikliklerden edebiyat da nasibini almıştı. Bir değişim-dönüşüm süreci seyreden Türk toplumu, ardında bazı şeyleri bırakmışsa da, elbette yerine daha güzelini koymasını bilmişti. 1936 senesinde Türk Edebiyatında, işte bu değişiklikler göze çarpar haldeydi. Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat adında üç genç, dönemin edebi dergilerinde “Enteresan” “Komik” “Garip” “Ecişbücüş” şiirler kaleme almışlardı. Bunlar, o zamana kadar görülmemiş şekilde vezinsiz << ki bunu Nazım Hikmet denemişti.>> kafiyesiz, ahenksiz şiirlerdi. Tabii, bu şiirler yayımlandıkça edebiyatın diğer kalem başları gençlerle alay etmeye, onlara tearuz etmeye başlamıştı. Zira onlar, bu vakte kadar Osmanlı’nın mirası olan Divan Şiiri ile yetişmişlerdi. <> Aruz ölçüsü, kafiye ve “ahenk” unsurlarıyla terkip olan bu “Üstün zümre”nin daima aynı mazmunlar, aynı ifadeleri kullanarak yalnızca sevgili, padişah, sadrazam yahut meyhane öğelerinden bahseden şiir anlayışı ile bu üç gencin yaptıkları katiyen uyuşmuyordu. Öyle ki 1939’da Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar” adlı şiiri yayımlanınca kıyamet büsbütün kopmuştu. Bu şiiri mısra mısra aşağıya alıyoruz: “Hiç bir şeyden çekmedi dünyada Nasırdan çektiği kadar. Hatta çirkin yaratıldığından bile O kadar müteessir değildi. Ayakkabısı vurmadığı zamanlarda Anmazdı ama Allahın adını Günahkar da sayılmazdı. Yazık oldu Süleyman efendiye.” “Süleyman efendi” şiiri ile birlikte yalnızca vezin, kafiye ve “Ahenk” atılmamış, Edebiyatın o zamana değin mukaddes saydığı konular ve kelimeler de değişmişti. Sözgelimi, “Nasır” ve “Süleyman efendi” sözcükleri, o zamana değin duyulmamıştı. Yanisi, edebiyat artık kahvehanelere, tramvaylara, mahallelere girmişti. Vaziyet böyle olunca yığınla kaza oklarına maruz kalmaları kaçınılmazdı. Şiire bir hakaret olarak görülen bu şiirler, uzun müddet dikkate alınmamış, edebi muhitlerde alay konusu olmuş ve eskiler ile karşılaştırılarak “saçmalıkları” yüzlerine vurulmuştu. Üstelik bu oklardan sanımca en ağır olanı, Hikmet Feridun Es’in “Şu ölümüne ağlanan Süleyman Efendi, sakın Türk Edebiyatı olmasın?” cümlesi idi. Öyle ya, bu cümle önce mizah dergisi olan Akbaba’da karikatür halinde yayımlanmış ve yıllarca, canlı bir şekilde, diğer muhitlerde de varlığını sürdürmüştü. Bunca eleştiri ve alay cümlelerine cevap verilmesini gerektiğini düşünen üç genç, 1941 senesinde “Garip” adı ile <> bir manifesto, bir antoloji, bir kitap yayımladılar. Bu kitap uzunca bir önsözden ve peşine üç gencin şiirlerinden oluşuyordu. Üstelik bu kitap en doğal şekilde, şiirin ne olduğunu açıklamakla başlıyordu : “Şiir, yani söz söyleme sanatı.” Tabii, bu açıklamayı takip eden cümlelerde şiirin unsurları olan vezin-kafiye ve “ahenge” eleştiriler getiriyordu. Kitaba göre kafiyeyi ilk insanlar “ikinci satırın kolay hatırlanmasını temin için yani sadece hafızaya yardımcı olmak” maksadıyla kullanıyordu. Daha sonra “ahenk” unsurunu vezin ve kafiyeye” muhtaç gören anlayışı red ederek, “O ahenk vezinle kafiyenin haricinde ve vezinle kafiyeye rağmen mevcuttur” diyordu. Bir başka taraftan vezin ve kafiyenin, Türkçe’nin nahiv, yani cümle yapısını bozduğunu iddia ediyordu. Öyle ya haksız da değildi. Şu beyit Abdülhak Hamit Tarhan’a ait: “Sevdim seni can ü dilden işte Olsan ne var Eşber’e enişte?” Bu beyitin komikliğini bir tarafa bıraksak bile Hazret’in “Eşber’e enişte olsan ne var?” cümlesini bir kenara bırakamıyoruz. Türkçe’de “Eşber’e enişte olsan ne olur?” yahut “Ne çıkar?” denilebilir; fakat “ne var?” denmez. Tabii şair bu hatayı Türkçeye nefretinden değil, vezne uysun diye yapmış. Dil yanlışları ya vezin güçlüğünden, ya kafiyeden gelmektedir. Neyse, geçelim. Dahası, kitap, hemen yukarda bahsettiğim hataları normal karşılayan şairlerin, bazı şiirlere şöyle eleştiriler getirdiğini söylüyor: “Konuşma diline benziyor” ne garip değil mi? “Teşbihten ve istiareden kaçan, gördüğünü herkesin kullandığı kelimelerle anlatan adamı bugünün münevveri ‘garip’ telakki etmektedir.” Yazımın ilk cümlelerinde Cumhuriyet sonrasındaki süreçte bazı değişimlerin varlığından söz etmiştim. İşte bunlardan biri de “Müreffeh Sınıfların” ortadan kalkmasıdır. Kitap, bu noktaya değinerek “Her şey gibi şiir de onların(halkın, halktan olanın) hakkıdır ve onların zevkine hitap edecektir.” Üst zümreye hitap eden eski şiire bir eleştiri de burada gelmektedir. Yine yazımın ikinci paragrafında bahsettiğim kalıplaşmış ifadelere kitabın getirdiği eleştiri de tadından yenmez güzelliktedir: “Yeni bir zevke ancak yeni yollarla ve yeni vasıtalarla varılır. Bir takım ideolojilerin söylediklerini bilinen kalıplar içine sıkıştırmakta hiçbir yeni ve san’atkarane hamle yoktur. Yapıyı temelinden değiştirmelidir.” Bu noktadan itibaren kitabın getirdiği eleştirilerden birine biz katılmamakla birlikte buraya almak elzemdir: “Şiirde müzik, müzikte resim ve resimde edebiyat bu güçlüğü( Müzik veya resimsiz şiir yazmak) yenemeyen insanların müracaat ettikleri birer hileden başka bir şey değildir.” Fakat insan sormadan da edemiyor, şiirde musiki seviyorsam neden o şiirleri okumayayım? Yahya Kemal’in şiirlerinde musiki boldur ve de güzeldir. Asaf Halet, şiirle resimler çizer de şiirleri mistik bir havaya seyre daldırır bizi. Kitabın getirdiği son eleştiri bütünde güzellik bahsidir: “Şiirde hücüm edilmesi lazım geldiğine inandığım zihniyetlerden biri de mısracı zihniyettir…[…] Şiir öyle bir bütündür ki bütünlüğünün farkında bile olunmaz.” diyerek şu teşbihe girişiyor: “Tuğla güzel değildir. Sıva güzel değildir. Fakat bunlardan terekküp eden mimari eseri güzeldir. Buna mukabil agat, helyotrop, gümüş gibi maddelerden bir bina yapılabileceğini farzedelim. Eğer bu bina, elemanlarının taşıdığı güzellik haricinde bir güzelliğe malik değilse san’at eseri sayılmaz. Su götürmez şekilde güzel bir teşbihtir. Zira eski şairlerin ilmek ilmek işlediği kelimeler, beyitlerde bir anlam ifade etse de bütünde bir güzellik taşımıyordu. Kuşkusuz bu eleştiri de yerindedir. Önsöz burada, getirdiği eleştiriler ile biterken kitap o güzel şiirlerden seçmelere geçiyor; elbette biz de sonuca: Bir dönüm noktası yaratarak Türk şiirinin gidişini değiştiren bu üç genç sanımızca muhteşem bir işi başarmıştır. Öyle ya “Tarihin beğenerek andığı insanlar daima dönüm noktalarında bulunanlardır. Onlar bir an’aneyi yıkıp yeni bir an’ane kururlar.” Onları Türk Edebiyat Tarihi daima beğenerek anacaktır. Onlarla birlikte, Türk şiiri bambaşka bir gökyüzünde, yeni bir soluk almıştır. Onlar, edebiyatı, uçsuz bucaksız bir sahada kalem oynatabilecek hale getirmişlerdir. Onları takip eden diğer şairlere enfes bir miras bırakmışlardır. Günümüzde de yeni şairlerden, Türk şiirine yeni bir nefes aldırması ve vezin-kafiye düşmanlığı zincirinden de kurtarılmış bir şiir peyda etmesi beklenmektedir. Umulur ki bunlar, Basra harap olmadan gerçekleşir. Muhammed Nurullah Yiğit (Muhammed Nurullah Yiğit)

Garip¿: Garip akımı Modern Türk şiirinin oluşumunda en önemli kırılmalardan biri olmuştur. Altı yüz yıllık şiir geleneğini ortadan kaldırma söz konusudur. Orhan Veli bu eski edebiyatı "Ana'ane" olarak isimlendirir. Garipçiler üç canciğer arkadaştan oluşur: yazar/orhan-veli-kanik yazar/melih-cevdet-anday yazar/Oktay-Rifat İsimleri aklınızda tutmak için OMO olarak kodlayabilirsiniz. Küçük yaşlarda tanışan üç şair edebiyatta büyük bir değişim ve tartışma yaratmıştır. Yeni bir edebi hareket getiren üç arkadaş ismini hâlâ yaşatmakta ve yaptıkları yeniliğin etkisi hâlâ devam etmektedir. Kafiye, vezin vs. eski edebiyatı silip yerine serbest ve her konuda işlenecek şiir getirmek istemişlerdir. Toplumun unutulmuş kişilerini şiirlerine almışlar. Şiirin konusu genişlemiş ve sıradan şeyler de şiirin konusu olmuştur. Orhan Veli bir yazısında bu yeni oluşumu şöyle anlatır: "Yirmi yaşımızı dolduralı bir iki seneden fazla olmamıştı; beylik kalıplar. Beylik oyunlar, beylik dünyalar, içinde bunalmış kalmış olan şiire yeni imkânlar arayalım dedik. Şiire yeni dünyalar, yeni insanlar sokarak yeni söyleyişler bularak şiirin sınırlarını biraz daha genişletmek istedik. " Garipçiler küçük insanı ve onun sınırlı hayatını şiire sokarak Türk şiirini o güne kadar ihmal ettiği bir kitleyi edebiyatın konusu haline getirmiştir. Orhan Veli ve arkadaşları her ne kadar vezin, kafiye, heceye karşı olmuşlarsa da şiirlerinde bunları görmek mümkün. Şiirin estetik tarafını kaldırmak asıl amaçları olmuştu. Gerek görüşleriyle ve gerek şiirleriyle dönemlerinde garip / tuhaf görülen üç şair isimlerini Garip olarak belirlemişlerdir, ayrıca yayınladıkları kitabında adı olmuştur. Garip mukaddimesi dokuz bölümden oluşmuştur. Her bölüm şiirle ilgili bir bahsi tartışmaya açmaktadır. Kimi zaman haklı, kimi zaman haksız, kimi zaman kendisiyle çelişen bir yazı olmuştur. Okuyacağınız kitap, ilk olarak Garip Mukaddimesine yer veriyor daha sonra sırasıyla üç arkadaşın bazı şiirlerini içeriyor. Orhan Veli ve Garip akımının amacını, düşüncelerini anlamak adına okunabilir bir eserdir. Sizin de katılıp katılmayacağınız yönler olacaktır. Bence Orhan Veli şiirini okumadan önce okuması gereken bir yazı. Anlatacak o kadar çok şey var ki ben sadece minik bir bilgilendirme yaptım. Okuyacaklar için keyifli okumalar dilerim. (Duhâ)

“Bayram” şiirinden (sayfa 54) konuşmak istiyorum. Kargalar, sakın anneme söylemeyin! Bugün toplar atılırken evden kaçıp Harbiye Nezaretine gideceğim. Söylemezseniz size macun alırım, Simit alırım, horoz şekeri alırım Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar, Bütün zıpzıplarımı size veririm. Kargalar ne olur anneme söylemeyin. Bu şiiri anlamak için o zamana gitmemiz gerek. Orhan Veli 1912 yılında doğmuştur. 1919 yılındaysa Kurtuluş Savaşı başlamış ve 1923 yılında tamamen sonlanmıştır. Orhan Veli Kurtuluş Savaşı bittiğinde sadece on bir yaşında küçük bir çocuktu. ‘…Bugün toplar atılırken evden kaçıp/ Harbiye Nezaretine gideceğim…’ buradaki Harbiye Nezareti de bizim için çok önemli. Çünkü Harbiye Nezareti hapishane değil tam tersine savaş işlerine bakmakla görevi bakanlıktı. Şimdiki Milli Savunma Bakanlığı diyebiliriz. Kısacası yazar küçükken o top atışlarını duyunca işgal altında olduğunu düşünüp o küçük yaşta gidip orada savaşmak istemiş. Annesinin o yaşta savaşa gitmesine çok üzüleceğini bildiği içinse güvenilmeyecek kişilerden (kargalardan) savaşa gittiğini ona söylememelerini istiyor. Ama başlık neden ‘Bayram’ diye düşünüyor olabilirsiniz. Çünkü o top atışları orayı işgal ettikleri için değil Ramazan bayramı olduğu için atılmış. Bu yüzden ‘Bayram’ diye başlık koyduğunu düşünüyorum. Ve onlara sevdiği şeyleri verirse korktuğu şeylerin başına gelmeyeceğini düşünmüş. (horoz şekeri, macun, zıpzıp ve simitle tahminen yazarın en sevdiği şeyler bunlardı.) Gerçekten de küçüklüğümüze insek kötü bir olayı yaşamamak için sevdiği şeylerden feragat etmeyi düşünmemiş bir çocuk bulabilir miyiz? kitap/garip--29464 yazar/orhan-veli-kanik yazar/melih-cevdet-anday yazar/Oktay-Rifat (Elif Nergiz Oğurlu)

Garip PDF indirme linki var mı?

Orhan Veli Kanık - Garip kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Garip PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Orhan Veli Kanık Kimdir?

Orhan Veli Kanık (d. 13 Nisan 1914, İstanbul - ö.14 Kasım 1950, İstanbul), daha çok Orhan Veli olarak bilinen Türk şair. Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte yenilikçi Garip akımının kurucusu olan Kanık, Türk şiirindeki eski yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayarak sokaktaki adamın söyleyişini şiir diline taşıdı. Şair 36 yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı.

Yeni bir zevk ortaya çıkarabilmek için eski olan her şeyden uzak duran Orhan Veli, hece ve aruz ölçülerini kullanmayı reddetti. Kafiyeyi ilkel; mecaz, teşbih, mübalağa gibi edebi sanatları gereksiz bulduğunu açıkladı. "Geçmiş edebiyatların öğrettiği her şeyi, bütün geleneği atmak" amacıyla yola çıkan Kanık'ın bu arzusu şiirinde kullanabileceği teknik olanakları azaltsa da şair, ele aldığı konular, bahsettiği kişiler ve kullandığı sözcüklerle kendine yeni alanlar oluşturdu. Yalın bir anlatımı benimseyerek şiir dilini konuşma diline yaklaştırdı. 1941 yılında, arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları Garip adlı şiir kitabında bu fikirlerinin örnekleri olan şiirleri yayınlandı ve Garip akımının doğmasına sebep oldu. Bu akım özellikle 1940-1950 yılları arasında Cumhuriyet dönemi şiirinde büyük etki bıraktı. Garip şiiri hem yıkıcı hem de yapıcı özelliği ile Türk şiirinde bir mihenk taşı kabul edilir.

Kanık, şiire getirdiği bu yenilikler yüzünden önceleri büyük ölçüde yadırgandı, çok sert eleştiriler aldı ve küçümsendi. Geleneklerin dışına çıkan eserleri, önce şaşkınlık ve yadırgama, daha sonra eğlenme ve aşağılamayla karşılansa da hep ilgi uyandırdı. Bu ilgi ise kısa zamanda şaire duyulan anlayış, sevgi ve hayranlığın artmasına yol açtı. Sait Faik Abasıyanık da Orhan Veli'nin bu yönüne dikkat çekerek onu "üzerinde en çok durulmuş, zaman zaman alaya alınmış, zaman zaman kendini kabul ettirmiş, tekrar inkâr, tekrar kabul edilmiş; zamanında hem iyi hem kötü şöhrete ermiş bir şair" olarak tanımladı.

Her ne kadar Garip döneminde yazdığı şiirleriyle öne çıksa da Orhan Veli "tek tür" şiirler yazmaktan kaçınmıştı. Durmadan arayan, kendini yenileyen, kısa yaşamı boyunca uzun bir şiir serüveni yaşayan Kanık'ın edebiyat hayatı farklı aşamalardan oluşmaktadır. Oktay Rifat bu durumu "Orhan Fransız şairlerinin birkaç nesillik şiir macerasını kısacık ömründe yaşadı. Türk şiiri onun kalemi sayesinde Avrupa şiiriyle atbaşı geldi." ve "Birkaç neslin belki arka arkaya başarabileceği bir değişmeyi o birkaç yılın içinde tamamladı." sözleriyle açıkladı.

Orhan Veli Kanık Kitapları - Eserleri

  • Şevket Rado'ya Mektuplar
  • Bütün Şiirleri
  • Hoşgör Köftecisi
  • Yalnız Seni Arıyorum
  • Beni Bu Güzel Havalar Mahvetti
  • Sakın Şaşırma
  • Nasrettin Hoca Hikayeleri
  • Garip
  • Sevdaya mı Tutuldum?
  • Seçme Şiirler
  • Şairin İşi
  • La Fontaine'in Masalları
  • Fransız Şiiri Antolojisi
  • Bütün Yazıları
  • Bindiğimiz Dal
  • Denize Doğru
  • Batıdan Şiirler
  • Karşı
  • Vazgeçemediğim
  • Destan Gibi
  • Bütün Şiirleri
  • Çeviri Şiirler
  • Sanat ve Edebiyat Dünyamız
  • Nesir Yazıları
  • Çocuk Yüreklerde Orhan Veli Kanık Şiirleri
  • Şiirler
  • Çeviri Tiyatrolar
  • Mektuplar Anketler Mülakatlar
  • Hikâyeler
  • Bir Takvim Yaprağında
  • Baharın Etkileri
  • Bütün Hikâyeleri
  • Şiirler
  • Şiirler
  • İstanbul’u Dinliyorum
  • Ben Orhan Veli
  • Yazılar ve Konuşmalar
  • Yaprak
  • İnsanları Uyandırmak
  • Dünyalar Vardır
  • Birdenbire
  • Yazılar
  • İşsizlik
  • Nasrettin Hoca Hikayeleri
  • Şiirde Aydınlık
  • Hoşgör Köftecisi

Orhan Veli Kanık Alıntıları - Sözleri

  • Nasrettin Hoca bir gün rüyasında şeytanı görmüş. Görür görmez de sakalına yapışmış ve var gücüyle çekiştirmeye başlamış. Şeytan acıdan feryat figan bağırmış, Hoca ise, "Bu hissettiğin acı, doğru yoldan çıkardığın ölümlülere çektirdiğin acının yanında hiç bir şey" demiş. Daha da kuvvetli çekmeye başlamış. Sakalı öyle bir çekmiş ki can acısından bağırarak uyanmış. Ancak o zaman, elinde tutmakta olduğu sakalın kendi sakalı olduğunu anlamış. (Nasrettin Hoca Hikayeleri)
  • Sa­adet ne­dir? Her­kes sa­ade­ti ta­nı­mış mı­dır bu dün­ya­da? (Hoşgör Köftecisi)
  • Tuvalete koyduğu bir abajurun üstüne de Refik Halit'in Bir Avuç Saçma adlı eserinden bir parça yazmış. Güzel bir buluş, değil mi? Gelgelelim Şinasi memnun değil. Diyor ki : " Her içeriye giren Refik Halit'in yazısına dalıyor. Dışarıda da bir sürü insan sıra bekliyor. " Şinasi'nin ticari bakımdan hoşnutsuzluğuna sebep olan bu hal edebiyat namına [adına] beni sevindirdi. Demek ki halkımız edebiyatla da meşgul oluyor [uğraşıyor, ilgileniyor] . (Sanat ve Edebiyat Dünyamız)
  • İSTANBUL'U DİNLİYORUM İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Birşey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum.   Orhan VELİ (Şairin İşi)
  • Bir gün bıkıp uzanıp kurbağalar, Demokrat bir şekilde yaşamaktan, hep bir ağızdan haykırıp ağlar başlarına bir kral isterler tanrılarından gökyüzünden cansız kocaman bir kral düşer pek büyük bir gürültü çıkarır düşerken de öyle ki kurbağalar üçer beşer korkudan ödleri kopmuş bir halde kaçışırlar deli olmuşçasına Gölün içindeki kamışlar, sazlar, kolluklar, bataklıklar arasına uzun zaman kralın yüzüne bakamazlar Onun korkunç bir dev olduğunu zannederler Oysa aksine tamamen sulhperver İlkin fazlaca korkarlarsa da sonra sonra İçlerinden biri cesaretlenir kovuğundan çıkmaya niyetlenir Yavaş yavaş yaklaşır krala peşi sıra bir tane daha sonra bir daha meydana gelir kocaman bir katar sonunda iyice yüz göz olurlar Kral ile omuzlarına başına çıkarlar iyi kalpli Kral gık bile demez sabreder Kurbağalar "bize kımıldayan Kral gönder bunu istemeyiz" derler o zaman Tanrı zalim bir turna kuşu yollar havadan turna kuşu bunları teker teker aklına estikçe yakalayıp yer Kurbağalar yine şikayet eder o vakit tanrıları der ki "siz çok oldunuz hep keyfinizle mi iş göreceksiniz? Pekala bir hükümet kurmuşsunuz onu muhafaza edeceksiniz, etmediniz! Hiç olmazsa ilk kralınız ne halin Selim kraldı Yetinnmediniz ya siz şimdi buna razı olun yine düşmemek için daha beterine (La Fontaine'in Masalları)
  • Hiçbirine bağlanmadım Ona bağlandığım kadar. (Bütün Şiirleri)
  • Ve ihtimal sen Yine beni sevmeyeceksin. (Vazgeçemediğim)
  • Her şey birdenbire oldu. Birdenbire vurdu gün ışığı yere; Gökyüzü birdenbire oldu; Mavi birdenbire. Her şey birdenbire oldu; Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan; Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire. Yemiş birdenbire oldu. Birdenbire, Birdenbire; Her şey birdenbire oldu. Kız birdenbire, oğlan birdenbire; Yollar, kırlar, kediler, insanlar... Aşk birdenbire oldu, Sevinç birdenbire. (Birdenbire)
  • Yok maddedeki değişiklik yetmezmiş de ruh değişikliği gerekmiş, yok şapka giymek iş değilmiş de gerçekten Batılı olmak gerekmiş; biz kulak asmıyoruz bu sözlere şapka giymeseydik, çarşafı atmasaydık, latin harflerini almasaydık, o harfleri aldıktan sonra dili türkçeleştirmenin şart olduğunu anlamasaydık, medreselerle tekkeleri kapatmasaydık, okka yerine kiloyu, arşın yerine metreyi kabul etmeseydik, okullarda din derslerini kaldırmasaydık -ne çare ki yeniden kondu- bugünkü yaşayış seviyesine ulaşabilir miydik ? (Şiirde Aydınlık)
  • Ölürüz diye mi üzülüyoruz? Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada… (Destan Gibi)
  • Açsam rüzgâra yelkenimi; Dolaşsam ben de deniz deniz Ve bir sabah vakti, kimsesiz Bir limanda bulsam kendimi. (Karşı)
  • Ama za­man za­man ben de ken­di­mi me­sut san­sam ne çı­kar? Bü­yük sa­adet­ler­den hiç­bir va­kit na­si­bim ol­ma­ya­ca­ğı­na gö­re bun­lar­la avu­na­yım ba­ri. (Hoşgör Köftecisi)
  • Deli eder insanı bu dünya;  Bu gece, bu yıldızlar, bu koku, Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç. (Sevdaya mı Tutuldum?)
  • İşim gücüm budur benim, Gökyüzünü boyarım her sabah, Hepiniz uykudayken, Uyanır bakarsınız mavi. (Çocuk Yüreklerde Orhan Veli Kanık Şiirleri)
  • Bekliyorum Öyle bir havada gel ki, Vazgeçmek mümkün olmasın... (Sakın Şaşırma)
  • Bu öyle bir şey ki anlamak istemediğin vakit kitaplar yazsam faydası yok. Anlamak istediğin vakit de tamamen aksine... (Mektuplar Anketler Mülakatlar)
  • Bugün, Avrupa'da tanınan bir tek şairimiz var: Nâzım Hikmet. O da bize rağmen tanınıyor. Biz, " Aman kimse duymasın! " diyoruz. Ama faydası yok; duymuşlar. Nazım Hikmet'i bize onlar kabul ettirmeye çalışıyorlar. Adını, lehimize değil aleyhimize kullanıyorlar. Bizi, büyük şairler yetiştiren bir millet olarak değil, büyük şairleri hapislerde süründüren bir millet olarak tanıtıyorlar. (Şairin İşi)
  • Sevişmek! hep sevişmek! akıp giden saatin Kadrini bilmeliyiz! İnsan için liman yok; sahil yok zaman için, O geçer, biz göçeriz! (Fransız Şiiri Antolojisi)
  • Korkum şu ki artık bir hatıradan, Bir resimden başka bir şey değilim; Yahut arta kalmış, bir maceradan; Bir kokuyum belki, bilmem ki neyim? (Batıdan Şiirler)
  • "Yüz kelimelik bir şiirde yüz tane güzellik arayan insan vardır. Halbuki bin kelimelik bir şiir bile bir tek güzellik için yazılır." (Şairin İşi)

Yorum Yaz