diorex
life
Dedas

Gece Dersleri - Latife Tekin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Gece Dersleri kimin eseri? Gece Dersleri kitabının yazarı kimdir? Gece Dersleri konusu ve anafikri nedir? Gece Dersleri kitabı ne anlatıyor? Gece Dersleri kitabının yazarı Latife Tekin kimdir? İşte Gece Dersleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 28.02.2022 06:00
Gece Dersleri - Latife Tekin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Latife Tekin

Yayın Evi: İletişim Yayınevi

İSBN: 9789750511134

Sayfa Sayısı: 191

Gece Dersleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Vicdan azabıyla zehirledim ciğerlerimi. Yüce sınıfından nefret eden kötü bir evlat olduğum için.. Ne acıklı bir çocukluk, iç kanaması dindirilemeyen senin küçük kızınınki.. Suçluluk duygusuna nasıl da kaptırdım yüreğimi.. 'Ah devrim tanrıları, kurtların önüne atılmaya razıyım, bağışlayan siz olun..'"

Latife Tekin'in çok tartışılan romanı olan Gece Dersleri devrimi, yoksulluğu, yeraltını, parçalanmışlığı, kadınlığı ele alıyor. Politik örgüt içerisinde birey olarak kendisini bulmaya çalışan Gülfidan'ın gitgide kendi içine dönen ve adeta bir sayıklamaya dönüşen hikâyesini anlatıyor. Devrimci çevrenin ruhunda açtığı gedikten kurtulmaya çabalayan, çabaladıkça dibe savrulan taze bir ruhun izini sürüyor. Zengin bir teknikle ve sarsıcı bir üslupla ilerleyen romanı, en iyi kahramanın ağzından dökülen cümle özetliyor: "Ah hayatım, hiç benim olmadın."

"Gece Dersleri... kendimize, birbirimize masalı, söylencenin, büyünün içinden değil, kendi saflığımızla bakmanın üst dili."

-M. Sadık Aslankara-

(Tanıtım Bülteninden)

Gece Dersleri Alıntıları - Sözleri

  • Unutacak kadar eskide ve galibada kaldı hepsi
  • “Unutacak kadar eskide ve galibada kaldı hepsi.”
  • Kırpık kırpık zaman parçalarının, bir sürü cinnet resminin ortasında ne gezinip duruyorum ben. Şuraya bak: Dayak yedikten sonra ikimiz gülme yarışı yapıyoruz. Söylesene vahşi bir hayat değil miydi bizimki!.. Şu kırık dökük eşyalar, tozlu marleyler, arka odadaki kirli yatak, beni evin içinde sürüklenip gördükçe nefretten ağlayacak hale geliyorum. Kırılmaz ve paslanmaz bir zamana sahip olmak için çok mu öfke gerekli bana. Biliyorum "Bizim üstümüze," diyeceksin, "hiçbir zaman öpücükler koşarak düşmedi.." Sık sık geçmişe yuvarlanıp o cinnet resimlerinin arkasından renk renk intikam duygusu çıkardık ve boğa gibi azgın bir hırsla biz kovaladık onları..
  • Bağırıp çağıran bir hayatın üstümdeki kesiklerini göre göre senin kadar kolaycacık sevilmeye layık bulabilir miyim onları?
  • Derbederlik başımı döndürüyor, Mukoşka, şimdi ne bekliyorum biliyor musun? Sakalı ışık yivli yepyeni bir masal dedesi. Halkımızın yüreği daralınca ansızın bir çeşme başında belirenleri var ya.. Epeydir onlardan birini arıyor gözlerim. Bastonunu toprağa vurup kanlı bir savaşın öncülüğünden kurtarsın sınıfımızı.. Gelip şu yükü kaldırsın omuzlarımızdan.. "En ezilenler" üstüne çizilmiş modelleri beğenmeyip yırtsın. Beni incitmeyecek bir yol açsın sihirli bir solukla.
  • İçimin yollarından geri dönüp geçerek ulaşmak istiyordum ilk halime.
  • Kirpiklerimi usulca sol yanıma bükünce denizi görüyorum. Uzakta ikizkenar üçgen gibi donmuş tuzlu sular. Bana ilgisiz ve yabancı kalışlarıyla, bu şehri ilk gördüğüm geceki halden anlar rüyamı hatırlatıyorlar. Gözlerimin alabildiğince yüksek, dikine kurulmuş bir şehir.. Parıltılarla, yanan kırık camlarla kaplı, sokakları gökyüzüne açılan, korkutucu, geçit vermeyen, bitmez bir duvar. Saçlarımın sağ siyah uçlarını izleyince ninemin ölüm atına binip gittiği akşamın alaca bulutlarına gömülüyorum. Bulutların on adım ötesindeyse asfalt yol boyunca yan yana sıralanmış yedi gecekondu mahalleme insan çığlığı taşıyan yedi minibüsüm var.
  • "Başımıza açılan belaların karanlıklar içindeki kaynağına inmeye hazırlanan bu cesaret perisini, niçin vişne renkli bir camdan damlayan sular gibi parıltılı gülücüklerinle uğurlamayı düşünmüyorsun, anlamıyorum.."
  • Bizim üstümüze hiçbir zaman öpücükler koşarak düşmedi. Sık sık geçmişe yuvarlanıp o cinnet resimlerinin arkasından renk renk intikam duygusu çıkardık ve boğa gibi azgın bir hırsla biz kovaladık onları...
  • Dünyanın en güçlü savunma mekanizması nasıl kurulur? Mukoşka, dehşet verici sorulara gülmekten bayılarak verdiğimiz cevapları hatırla ve söyle: Niçin bu kadar bağlıyım geçmiş zamana? De ki, “ Hayatının boşluğa savrulan yüzünden öyle çok nefret ediyorsun ki, seni mutsuz eden bu yüze yıllarca bakmak, ellerinle kavramak ve anlamak istiyorsun.”
  • "Parkamın cebinde devlet ve devrim . "Gözlerimde alev gibi iki bebek. En son çıkan ideolojik marşları söylemeye gidiyordum . "Bir yılını daha başımdan aşağıya devirmiş.olmaktan hayatımın .. _Burjuvazi domuz ! Yaşım da zaten ondokuz .. Saçım başım ıslak. . Kırılmaz kemikten taraklarla tarıyordum sabah ve akşam ... Kabarmış bir yün yumağı gibi yumuşuyor du Kalbim aşktan.. Halkımız için inin inim inliyordum .. Kendimi usulca güneşe tuttum . Kirpiklerimi süzüp bıraktım .. kırık cama benziyordum.
  • Sevgili "M" "Sana bu kısacık mektubu dünyayla aramızdaki o tuhaf açıdan yazıyorum "
  • "Tek tek konuştuğum bütün arkadaşlarda hemen hemen hepsinin gömdügü birer on yıl buldum .. Içlerinden yanlızca biri "bizi şiirle kandırdılar!" diyecek kadar öfkesini diri .. gözlerini buğulu tutuyordu .. "
  • Bir çığlık bile atamadan, yırtık perdeler ve kanlı cam kırıklarıyla aynı hayal içinde geçmişe yuvarlandım yine.
  • O benim aynamdı ve aynımdı. O benim taraklı ayaklarımdı. Serce tırnakları gibi ince parmaklı iki elimdi. Hep içeri bükük utangaçlı boynumdu. Kamer Hala'mın parmak izlerini taşıyan burnumdu. Şeker pembe dilimdi. Taş yanığı, yarali dizlerimdi. Uzun uzun arka odalarda yorganların altında yatanımdı. Ağlayarak uyananımdı. Petoğlan'ımdı.. Ali’mdi. Kötü kızımdı. Ardından küllerin üstünde kederle mırıldandığımı duymadı. Peşinden koşan mahzun bir hayatsızın kalbini kırdı. Ne çok aradım onu karanlık sularda, buldum sonunda bir çamur kuyusunda. Benden ona: Ver elini çekelek. Ondan bana: Ben sana küselek.Benden ona: Ver elini çekelek. Ondan bana: Ben sana küselek. Benden ona: Ben de sana tepelek, tepelek..

Gece Dersleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Olay örgüsünün ağırlığını hissetmeyi seven bir okursanız bu kitap sizi oldukça şaşırtacaktır. Zira bu kitapta bir olay örgüsü yok. Şiirsel bir dili olan bu kitaptaki bazı satırları öyle kolay kolay anlamlandırmak mümkün değil. Okuma akışınız sürekli bozulmayla yüz yüze kalsa da bu durumdan çok da rahatsız olmuyorsunuz. Sizi düşünmeye sevk edecek _acabalarla_ dolu birçok satır var. Hatta bazı cümleleri sesli okumayınca sanki anlamsız kalıyor. Bu kitap konuşuyor olsaydı şöyle söylerdi: "Heyecanlandı ve yüzümde beni anlamayan gözlerinin ışıkları dolaştı. Aynı dilin içinde bir gün boyunca umutsuzca çırpındık." Gerçekten bu kitabı anlamlandırmak için biraz çırpınmak gerekiyor. Zihninizde hangi parçayı nereye koyarsanız oraya oturuyor. Zor okumaları seven bir okursanız sizi yormaz; ancak bir solukta bitirilebilecek bir kitap değil. Kitapta anlatılan bir parçalanma hikayesi. "Sekreter Rüzgar" kod adlı Gülfidan'ın itirafları, acıları, uyumsuzlukları ve kabusları. " Kendine dönmeyi sağlayacak yolu arayan bir Gülfidan hikayesi... (Dünya Drms)

Edebi açıdan güzel bir örnek: aforizmatik: Yazarın çok tartışılan romanı olan kitap; devrimi, yoksulluğu, yeraltını, parçalanmışlığı, kadınlığı ele alıyor. Politik örgüt içerisinde birey olarak kendisini bulmaya çalışan Gülfidan'ın gitgide kendi içine dönen ve adeta bir sayıklamaya dönüşen hikayesini anlatıyor. Devrimci çevrenin ruhunda açtığı gedikten kurtulmaya çabalayan, çabaladıkça dibe savrulan taze bir ruhun izini sürüyor. Edebiyatımızda Büyülü gerçekçilik akımının (gerçeküstü olayın normalmiş gibi aktarımı) önemli saç ayaklarından olan yazarın henüz 29'undayken kaleme aldığı roman, ilki #sevgiliarsızölüm kadar çarpmasa da, yapılan ruh analizleri ve ucu gerçeğe değen betimlemeler ile göz dolduruyor. Zaman cininin saçtığı ışıklar ile babası ve siyah peçeli anımsadığı baskıcı annesinden elmasa benzettiği nefretiyle kaçışı, 19'unda sol örgüte militan olarak katılışı, izinsiz hamile kalışı ve başka tür baskılar Sekreter Rüzgar kod adlı Gülfidan'da yeni sorgular yaratacaktır. Örgütte kaldığı 10 yılda neredeyse tüm gençliğini, oradan arkadaşı Mukoşka'ya yazdığı mektuplarda ve değişik anlatıcılarla büyülü bir havada dile getirecektir. Gülfidan fakir çocukluğunun dini ve örfi saplantıları ile örgütteki hiyerarşik baskı ve fikirleri dogmatik, insani değerlere aykırı bulacak, bu durum da karakterinin parçalara ayrılmasına neden olacaktır. Özü itibariyle güzel ancak fazla katılmadığım sorgular. Edebi açıdan ise, şahaser bir örnek. Sayfa sayısına bakmayın zira pek çoğu tek paragraf yada aforizma tadında kısa diyaloglar: Okuyun... (Hayat Bu)

-"Ah hayatım, hiç benim olmadın." -"Üstümüze düş kuran dostlarım nasıl da yanıldılar.Adanmış hayatlarıyla silahsız bıraktılar bizi.Sözcüklerimizi yağmalayıp yıprattılar." Latife Tekin'in devrimi, yoksulluğu, kadınlığı, parçalanmış bir ruh haliyle ve üslubuyla anlattığı romanı. Kitapta -Sekreter Rüzgâr- kod adlı Gülfidan, bir politik örgüt içerisinde kadın olmayı, kadın olarak birey olmayı sorgular.Bu sorgulama, psikolojisi altüst olmuş bir politik kadın tarafından yapıldığı için ruhsal betimlemelere fazlasıyla yer verilmiş Bu da kitabın kolay akmamasına sebep olmuş. Benim gibi, betimleme (özellikle ruhsal betimlemeler) yoğunluğuna boğulmuş kitapları sevmeyen arkadaşlara tavsiye etmem.Ama "Sevgili Arsız Ölüm" hatrına yine okumaya devam edeceğim bir yazar. (Çiyaye Sor)

Kitabın Yazarı Latife Tekin Kimdir?

Türk edebiyat yazarı.

1957'de Kayseri'nin Bünyan ilçesine bağlı Karacahevenk köyünde doğdu. 1966'da 9 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a geldi. Ortaöğrenimini Beşiktaş Kız Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Telefon Başmüdürlüğü'nde kısa bir süre çalıştı. İlk kitabı "Sevgili Arsız Ölüm" 1983'te yayınlandı. Anadolu'daki köy yaşamı ve insanlarını masalımsı bir atmosferde ve "Yüzyıllık Yalnızlık" (Gabriel Garcia Marquez) tadında anlattığı bu ilk romanıyla büyük ün kazandı. Büyülü gerçekçilik akımına da yakıştırılan bu romanının ardından peş peşe diğer romanları geldi. Eserleri İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Farsça ve Hollandacaya çevrildi. Değişik üslubu ve yaklaşımıyla kuşağındaki edebiyatçıların önde gelen isimlerinden biri oldu.

Latife Tekin Bodrum Gümüşlük`te bir `Ebediyat Evi` projesi başlatmıştır. Garanti Bankası tarafından desteklenen proje, mimar

Hüsmen Ersöz'ün 1998 yılında hazırladığı mimari proje ile inşaata başlamıştır (1999). Ressam Hale Arpacıoğlu'nun, Koç Grubu şirketlerinden aldığı destekle, aynı mimari projenin bir parçası olarak Sanat Evi'nin yapımına başlanmıştır. Latife Tekin, Bodrum Gümüşlük'te, herkesin yazabileceği, tartışabileceği, sanatçıların büyük şehrin dağdağasından uzak eser üretebileceği bir mekanın tamamlanması için çalışmaktadır.Son olarak 2010'da "rüyalar ve uyanışlar" kitabı yayımlandı.

28 Aralık 2011 akşamı Sabit Fikir ve İstanbul Modern işbirliğiyle düzenlenen Sözünü Sakınmadan etkinliğinde usta eleştirmenler Ömer Türkeş ve Semih Gümüş'ün konuğu olmuştur.

Latife Tekin Kitapları - Eserleri

  • Muinar
  • Aşk İşaretleri
  • Sevgili Arsız Ölüm
  • Buzdan Kılıçlar
  • Berci Kristin Çöp Masalları
  • Gece Dersleri

  • Unutma Bahçesi
  • Ormanda Ölüm Yokmuş
  • Rüyalar ve Uyanışlar Defteri
  • Manves City
  • Sürüklenme
  • Altınçayır Vadisi'nin Çocukları
  • Buzdan Kılıçlar

Latife Tekin Alıntıları - Sözleri

  • “Bütün korkumuz, ya uyuyup uyanamazsak!” (Ormanda Ölüm Yokmuş)
  • Kirpiklerimi usulca sol yanıma bükünce denizi görüyorum. Uzakta ikizkenar üçgen gibi donmuş tuzlu sular. Bana ilgisiz ve yabancı kalışlarıyla, bu şehri ilk gördüğüm geceki halden anlar rüyamı hatırlatıyorlar. Gözlerimin alabildiğince yüksek, dikine kurulmuş bir şehir.. Parıltılarla, yanan kırık camlarla kaplı, sokakları gökyüzüne açılan, korkutucu, geçit vermeyen, bitmez bir duvar. Saçlarımın sağ siyah uçlarını izleyince ninemin ölüm atına binip gittiği akşamın alaca bulutlarına gömülüyorum. Bulutların on adım ötesindeyse asfalt yol boyunca yan yana sıralanmış yedi gecekondu mahalleme insan çığlığı taşıyan yedi minibüsüm var. (Gece Dersleri)
  • İki ağacın arasından geçip toz inceliğinde uçuşan bu son damlacıklara yüzünü verenlerin ümitleri boşa çıkmaz, hayalleri gerçek olurdu. (Altınçayır Vadisi'nin Çocukları)
  • Parasızlar her istasyonda donarlar. (Buzdan Kılıçlar)
  • Ben şu anda gücenme kabiliyetiniz olup olmadığını hesaplamıyorum. Çünkü arkadaş olduğumuzu kabul ediyorum. (Buzdan Kılıçlar)
  • Yaşadıkları film değil ki sonu gelsin. (Manves City)

  • “Her şey gibi mekanlar da ölüyor.” (Unutma Bahçesi)
  • - Tulumba, Elmas geline gitsem o da beni taşlar mı? + Taşlar mı hiç, Dirmit kız. - Ama gitmem. + Niye gitmezsin? - Taşlarsa diye gitmem. + Çok mu özledin Elmas gelini? - Çok özledim. + Öyleyse git. - Gitmem. (Sevgili Arsız Ölüm)
  • “Dünyada kuşlar olmasaydı göğe nasıl bakardık bunu hiç bilmiyoruz…” (Unutma Bahçesi)
  • İnsanların hayvanlaştığı, hayvanların insanlaştığı, canavarane dünyada... (Buzdan Kılıçlar)
  • "Evini evlikten, annesini annelikten, kardeşlerini kardeşlikten, babasını babalıktan reddetti. Sokakları evi etti. Ağaçları, duvarları, bulutları, evleri kardeş, denizi anne, göğü baba." (Sevgili Arsız Ölüm)
  • Kendilerine dair olanı kendilerine ait olmayan seslerin yankısını giyinmek suretiyle korudular. (Buzdan Kılıçlar)
  • Dünya birçok insan için karanlık bir mahzenden farksız, hayat çirkef bir katil gibi acımasızdı. (Buzdan Kılıçlar)

  • Gözlerim gözleriyle dolduğu an, sonsuzluktan çıkaran çekici bakışıyla ömrüm işaretlenmiş. (Aşk İşaretleri)
  • İnsan karanlıktan geliyor ama gözlerini ilk kez açıp baktığında ışık onu çalıyor, gün ışığında görünen varlıklar dünyasına katılmasıyla birlikte karanlığı unutmaya başlıyor, geceyi bile aydınlatarak karanlıktan kurtulmak istiyor. Bebekler ışık yüzlerine çarpınca korkup ağlarlar, sonra bunun tam tersi yönde bir gelişme... Yaşlılar niye çok az uyuyor? Gördükleri karşısında insanın gözleri açıldıkça açılıyor çünkü, büyüleniyor, ışığın esiri oluyor... (Ormanda Ölüm Yokmuş)
  • Sevinç gramla, dert kiloyla (Manves City)
  • Gogi'nin deyişiyle kendini ne kadar sakınırsa sakınsın, insan denen canlının içinde dostluk arzulayan nurlu bir kutu vardı. (Buzdan Kılıçlar)
  • Hem ışığa esir olduk diye üzülüyorsun, hem de ışığı kendinde tutmak istiyorsun. (Ormanda Ölüm Yokmuş)
  • Fakir­lerin evi olmaz, yuvası olur. (Manves City)
  • "Su içmeden yaşamak Allaha vergidir!" (Berci Kristin Çöp Masalları)

Yorum Yaz