Gel de Çık İşin İçinden - Ahmed Yüksel Özemre Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Gel de Çık İşin İçinden kimin eseri? Gel de Çık İşin İçinden kitabının yazarı kimdir? Gel de Çık İşin İçinden konusu ve anafikri nedir? Gel de Çık İşin İçinden kitabı ne anlatıyor? Gel de Çık İşin İçinden PDF indirme linki var mı? Gel de Çık İşin İçinden kitabının yazarı Ahmed Yüksel Özemre kimdir? İşte Gel de Çık İşin İçinden kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ahmed Yüksel Özemre
Yayın Evi: Kubbealtı Neşriyat
İSBN: 9789757663836
Sayfa Sayısı: 166
Gel de Çık İşin İçinden Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
''Monsenyör tam kendisine takdim edilen yeni bir pembe şarabı içiyordu ki ben büyük bir cesaretle, ve damdan düşercesine, kendisine: ''Monsenyör' Muhammed, sizce, kendisine Allah tarafından vahyolunan bir peygamber miydi, değil miydi?'' diye sordum... Masadakilerde belirgin bir kıpırdama oldu... Monsenyör mütebessim, gözlerimin içine bakarak: ''Il l'etait bien sur. Dieu Merci qu'll l'etait.'' yani ''Tabii ki öyleydi. Allah'a hamd olsun ki öyleydi'' dedi. Sonra iki eliyle Arşövek elbisesinin göğsünden tutup, bu resmi elbisenin kendisine nasıl bir hapishane olduğunu telmih edercesine, elbisesini salladı: ''Mais que puis-je faire moi?'' yani ''Ama ben ne yapabilirim ki?'' diye ilave etti. O anda Monsenyörün vechinin aslında pek nurani olduğunu teşhis ve tesbit ettim. Kalktım; Kelime-i Şehadet'i bir başka türlü ama şek ve şüpheye mahal bırakmadan beyan ve ifade etmiş olan bu müslüman kardeşime bir ''müslüman şefkati''yle sarıldım.''
Gel de Çık İşin İçinden Alıntıları - Sözleri
- zorla ne muhabbet ne de hörmet olur! ... ~...
- , “ Bir işin sonunu sabırla bekleyen ibâdettedir.” ~Hz. Muhammed (s.a.v) .... ~...
- “ Bir işin sonunu sabırla bekleyen ibâdettedir.” -Hz. Muhammed (s.a.v)
- “Aslında, evladım, Şerîat’a uymak farzdır da Tarîkat Cenâb-ı Peygamber’in ahlak-ı hamîdesiyle ahlâklanmak ve Ledün İlmi denilen ulvî bir ilmi fehmetmeğe başlamak için gerekli mânevi hazırlıkları temin eden bir yol-yordamdır. Bizim vazifemiz, tıpkı Cenâb-ı Peygamber’in bir avuç Ashâb-ı Kirâm’a öğretmiş olduğu gibi, kâbiliyetli tâliblere Ledün İlmi’ni tedrîs etmek ve onların mânevi mertebelerinin yükselmesine hizmet etmektir.
- Nefis insana bir benlik atfeder, ona Rabb’ini unutturup kendini ön plana çıkartır. Beşer, Allah’ın izni olmaksızın bir yaprağın dahi kımıldamasının mümkün olmadığını unutur da her şeyi kendisi yapıyormuş gibi gizli bir şirke düşer. Bu vehim ve tekebbür onu Rabb’inden uzaklaştırır.
- Ahmet Hâşim'den nakledildiğine göre, zâten: "Şiir de mânâ aramak, geceyi şenlendiren bülbülü eti için avlamaya benzer."
- “Evlâdım; ben sana ismini sordum mu? Eğer zâtımı idrâk edememişsen, ismimin sana ne faydası dokunur ki? Zâtı idrâk edemeyene isimler yalnızca dedikodudur, dedikodu! Sen sen ol! Zâtı bırakıp da isimlere, cevheri bırakıp da sıfatlara takılma, e mi! Bunun gibi dedikoduları terkedersen Hakikat da sana olanca yalınlığıyla görünür"
- Ahmet Haşim'den nakledildiğine göre, zaten: "Şiirde mana aramak, geceyi şenlendiren bülbülü eti için avlamaya benzer."
- Ya Rabbi! Bildiğim bilmediğim her türlü şerden, Sana sığınır, bildiğim bilmediğim her türlü hayrı da Senden niyaz ederim. Sen lütf-u kereminle fakir kulunu bugün de hayırlara muhatap kıl!
- Ne zaman bir segâh beste dinlesem, nedense, bulunduğum yere karşı beni bir yabancılık hissi istîlâ eder. ... Ruhum, sanki bir "aslî vatan" özlemi içinde, derhâl tayy-ı mekâna ve tayy-ı zamana müheyyâ oluverir. https://youtu.be/7oQbFzMzVUU
- İnsanın mâruz kaldığı çilelerde sabr etmesi ve işin sonunu beklemesi hayırlıdır; çünkü Hazret-i Peygamber El hayru fî mâ vak'a yâni 'vuku bulanda hayr vardır' buyurmuştur.
- Ruhûm,sanki bir “aslî vatan” özlemi içinde derhâl tayt-I mekana ve tayt-I zamana müheyyâ oluverir.
- zorla ne muhabbet ne de hörmet olur!
- Aah, ah! İçinde ikamet buyurduğunuz şu sakil, şu şahsiyetsiz beton yığınından acaba memnûn musunuz?
Gel de Çık İşin İçinden İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Şu an bu incelemeyi yazarken gözlerimin dolu dolu olduğunu bilmenizi isterim zira Ahmed Yüksel Özemre’ nin o samimi ve sıcacık yazılarını okuduktan sonra birçok kişiyle aynı hissiyatı paylaşacağımızdan eminim. Geçen seneydi sanırım Özemre’nin Üsküdar’da Bir Attar Dükkanı kitabını okumuştum. Kitap sitesinde gördüğümde Üsküdar’a olan muhabbetimden dolayı ilgimi çekmiş, yorumlarda da beğenildiğini görüp almıştım. Önce yazarın Türkiye’ nin ilk atom mühendisi olduğunu, bir dönem Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanlığı yaptığını ve daha pek çok ilmi yönü olduğunu öğrendiğimde oldukça şaşırmış ve kitaba olan merakım artmıştı. Kitaptaki okudukça insanı kendine bağlayan, sıcacık, samimi ve tatlı uslup, beni Özemre’ ye hayran bıraktı. Sonrasında sadece yazarı Ahmed Yüksel Özemre olduğu için bir çok kitap ekledim alışveriş listeme. İşte bu kitap da onlardan biriydi. Kitaba başlar başlamaz sanki çok sevdiğim eski bir dostumla kavuşmuşum hissi sardı beni ve o anlattı ben diledim adeta. Kitapta ilgi çekici ve bir kısmı tasavvufi olan hikayeler mevcut. Özemre'nin kendi yaşamış olduğu olaylarla iç içe olan hikayeler bunlar.Hikayelerin birçoğu görevli olarak gittiği Cenevre, Viyana, Paris ve daha başka şehirlerde yaşadığı ilginç olaylardan oluşuyor. Kendisi bunların gerçek olup olmadığını soranlara canı sıkıldığı için “fantastik hikayeler olarak kabul edin” dediğini önsözünde söylemiş. Fakat ben kalben gerçekten yaşanmış olduklarına inanıyorum. Belki biraz kurgu ilave edilmiş olabilir ama Özemre’nin dervişmeşrep bir insan olduğu aşikar ve bu nedenle bu tip olayları yaşamış olduğuna ben inanıyorum. Sahaflar Şeyhi Muzaffer Ozak’ ın dediği gibi “ Görenedir görene, köre nedir köre ne…” Kitabı bitirdikten sonra Özemre için internette bir araştırma yaptığımda Özemre’nin o nurani ve babacan çehresi çıktı karşıma ve ardından A’mak-ı Vehm-ü Hayal isimli hatırasında anlattığı, kalben izlediğini söylediği kendi cenazesi geldi aklıma. Hemen cenaze töreninin görüntülerini bulup izledim. O güzel kalbiyle 2008 yılında veda etmiş dünyaya. Dedim ya hani en başta, işte aynen öyle çok iyi tanıdığım eski bir dostumu uğurlarcasına izledim cenazesini. Dünyadan bir Ahmed Yüksel Özemre geçmiş, iyi ki geçmiş… (feyza)
Gel de Çık İşin İçinden: Ahmed Yüksel Özemre'yi tanımaya çalışmama vesile olan hatırat kitabıdır. Önsözünde beni de kendinizi de üzmeyin ve bu anlattıklarımı muhayyel fantastik hikayeler gibi telakki ederek okumanızı istiyorum diye belirtmiştir. Yine önsözünde Ahmet Haşim den yaptığı şu alıntıda "şiirde mana aramak, geceyi şenlendiren bülbülü eti için avlamaya benzer" sözünü paylaşmasıyla adeta kitaba bir girizgah olarak kabul ettiğim ve beni daha önsözü ile içine alan bu kitabın, insanın nefsiyle olan mücadelesi ve başka alemlerde gezinip durabilen bir ruha sahip olduğunu düşündüren ve aslında şaşırtıcı olsa da tüm hikayeler aslında hiç de imkansız olmadığını anlayarak noktaladığım bir eser. (Yazara hayran olmuşumdur ve tüm kitaplarını okumaya talibim) (Nihamo)
Gel de çık işin içinden inceleme: Kitap; Ahmet Yüksel Özemre'nin başından geçen oldukça ilginç, merak uyandırıcı ve keyifli anıları konu alıyor. Kitabı okurken kimi zaman bir macera kitabı okuduğunuzu zannederken, kimi zaman da yerinde betimleme ve tasvirler sayesinde kendinizi onlarca yıl geride buluyorsunuz. Kitap, Ahmet Yüksel Özemre'nin anlatımıyla da harmanlanınca her okurun okuyabileceği ve okuması gereken bir kitap olmuş. Bu yüzden kitaba puanım 10 üzerinden 10. (꧁༺TARÇIN ༻꧂)
Gel de Çık İşin İçinden PDF indirme linki var mı?
Ahmed Yüksel Özemre - Gel de Çık İşin İçinden kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Gel de Çık İşin İçinden PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ahmed Yüksel Özemre Kimdir?
1935'te Üsküdar'da doğdu. 1954'te Galatasaray Lisesi'nden, 1957'de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik-Fizik Bölümünden ve 1958'de Fransa Nükleer Bilimler ve Teknoloji Millî Enstitüsü'nden mezun oldu. Bu itibarla, Türkiye'nin ilk Atom Mühendisi'dir.
Pozitif, sosyal ve dinî ilimler konularında 350 kadar makale ve raporu bulunan Prof. Özemre'nin halen kırka yakın tercüme ve telif eseri vardır.
Türkiye Yazarlar Birliği, Prof. Özemre'yi, 1996 yılında Üsküdar'da Bir Attâr Dükkânı isimli eseriyle Hatırat Dalı'nda ve 1998 yılında da Prof. Dr. Toshihiko İzutsu'dan çevirdiği İbn Arabî'nin Fusûs'undaki Anahtar-Kavramlar (3 baskı) başlıklı çevirisiyle Çeviri Dalı'nda "Yılın Sanatçısı" ödüllerine lâyık görmüştür. Üsküdar Belediyesi ise, yazarın Üsküdar'a hizmetlerinden ötürü, 2002 yılında Çengelköy'de inşa ettirdiği bir kültür merkezine Ahmet Yüksel Özemre Kültür Merkezi adını vermiştir. Yazar, İstanbul Üniversitesi'nin altın Hizmet Madalyası ve Beratı'nın da sahibidir.
Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Almanca ve İspanyolca bilen Prof. Özemre evlidir; iki kızı ve bir de torunu vardır.
Ahmed Yüksel Özemre Kitapları - Eserleri
- Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı
- Gel de Çık İşin İçinden
- Üsküdar'ın Üç Sırlı'sı
- Geçmiş Zaman Olur Ki
- Rühan
- Üsküdar Ah Üsküdar
- Hasretini Çektiğim Üsküdar
- Kamil Mürşidlerin Mirası
- Galatasarayı Mekteb-i Sultani'sinde Sekiz Yılım
- Toma'ya Göre İncil
- Vahye Göre Akıl
- Portreler Hatıralar
- Aklın Yolu İlimdir
- Çernobil Komplosu
- Ah, Şu Atomdan Neler Çektim!
- Türkiye'nin Çernobil Çilesi
- Çağdaş İlmi Tefsirde Vehmin Egemenliği
- Akademik Yıllarım
- İlimde Demokrasi Olmaz
- 50 Soruda Türkiye'nin Nükleer Enerji Sorunu
- Kuran-ı Kerim ve Tabiat İlimleri
- Fiziksel Realite Meselesine Giriş
- İslam'da Aklın Önemi ve Sınırı
- Din ve Misyonerlik
- XX. Yüzyılda Fiziğe Yön Verenler
- Muhabbet ve Mücadele Mektupları
Ahmed Yüksel Özemre Alıntıları - Sözleri
- Tûr-i Sinâ'da değil, Hakikat sinendedir Âlem-i Kubrâ sensin! Kalem, Levh, Arş sendedir. Artık derûnuna göç, keşfet bu avâlimi! Buna muvaffak olan ebediyyen zindedir. Ganiyy-i Muhtefî (Kamil Mürşidlerin Mirası)
- Nefis insana bir benlik atfeder, ona Rabb’ini unutturup kendini ön plana çıkartır. Beşer, Allah’ın izni olmaksızın bir yaprağın dahi kımıldamasının mümkün olmadığını unutur da her şeyi kendisi yapıyormuş gibi gizli bir şirke düşer. Bu vehim ve tekebbür onu Rabb’inden uzaklaştırır. (Gel de Çık İşin İçinden)
- Bendendirler halka ne karışırlar. Halktandırlar bana ne gelirler; götürürler getirirler, götürürler getirirler, götürürler getirmezler. (Üsküdar'ın Üç Sırlı'sı)
- Zaman, temkin ve teenni zamanı. (Rühan)
- Annem bayramlık esvaplarımızı yatağımızın yanındaki iskemlenin üzerine geceden sergilemiş olurdu. Ben gözümü açar açmaz bunları görünce, ellerimi açar, Kıble'ye doğru döner, annemin tembihlediği duayı mırıldanarak: "Yâ Rabbî! Lûtfettiğin bütün nîmetler için Sana ne kadar hamdetsem azdır. Beni anneme, babama mutî hayırlı bir evlâd; Sana teslîm hâlis bir kul ve sevgili Peygamberin'in de râzî olduğu ümmetinden kıl! Hatâlarımı, kusurlarımı ört de beni herkese rezil-rüsvâ etme, günahlarımı bağışla!" der ve akabinde de bir Fâtiha okurdum. (Geçmiş Zaman Olur Ki)
- - " (…) Bakın nefisten bütün kötü huylar çıkar da, en son çıkan huy "hubb-i riyasettir" yani "baş olma sevdasıdır..." İnsan yetmiş yaşına gelir. Pîr-i Fânî olur, alnı secdeden kalkmaz. Ellerini açar dua eder: "Ya Rabbi sana ne kadar hamdetsem şükretsem azdır. Sen beni âsî iken ne hâllere getirdin". Ayağı küt diye kayar! Çünkü bu beyânda gizli bir kibir, gizli bir şirk, gizli bir hubb-i riyâset vardır. "Biz ne olduk yâhu?" kabilinden gizli bir hâl vardır. Bu iş incedir ince. Çok incedir. Her babayiğit bu işe soyunamaz. Her soyunan babayiğidi de kabul etmezler..." (Kamil Mürşidlerin Mirası)
- Ebru yapımı, insanın 1. Kevnî âlemdeki hilkatin esrarini ve erenini idrak etmesi 2. Nefsinin oyunlarını teşhis ve tespit edebilmesi 3. Ezel hükmünün edebine riayet edebilmesi 4. Bu aleme daha rahmani bir nazarla bakabilmesi için tekkelerde daima eğitim aracı olarak kullanılırdı. (Üsküdar Ah Üsküdar)
- "... Âlem'i tanıyıp ta kendi nefsinden câhil olan kimse, her (mânevî) makamdan mahrûm olur." (Toma'ya Göre İncil)
- Kurban bayramlarının bir günü muhakkak yağmurlu olurdu. Rahmetli babaannem ise bunu: "Cenâb-ı Hakk'ın kurbanların kanlarını silmek için yağdırdığı rahmet" olarak yorumlardı. (Üsküdar Ah Üsküdar)
- Nikâh için Betül'e çok güzel bir gelinlik aldım. "-Vedat'ım kırkına merdiven dayamış biri olarak gelinlik giymekten utanıyorum" dedi. "-Bunda utanacak ne var bir tânem? Rahmetli ilk eşim de benimle ikinci evliliğini yaparken, ona bile bir gelinlik almıştım" dedim. "-Vedat'ım, sen bana da, âileme de Allah'ın ne büyük bir Lutfusun!" dedi. Güldüm: "-Betül'üm; bu gibi sözlerle şımartılmaya ihtiyâcım var. Lutfen beni pohpohlamaktan vazgeçme!" dedim. (Rühan)
- zorla ne muhabbet ne de hörmet olur! ... ~... (Gel de Çık İşin İçinden)
- Her ülkede araştırma fonları bilim adamları arasında itah ve ihtirâsın artmasına sebep olur. Amaç da daima bu fonlardan en büyük dilimi alabilmektir. Bunun için de bilim adamları ve kurumları arasında kıyasıya bir rekabet hüküm sürer. Bu, akademik geleneği iyice oturmuş olan gelimi ülkelerde belirli kurallara uygun ve iş ayağa düşürülmeden belli bir zâhirî zerâfetle yapılır. Marmara Depremi'nin, depremle ilgilenen bilim adamlarımız ve mensubu bulundukları kurumlar açısından: 1) daha sofistike deprem araştırmalarının yapılmasına, ve 2) bu araştırmalar için Devlet'in dolgun araştırma fonları tahsis etmesine vesile tekil edecek bir imkân olarak algılanmakta olduğu gözlenmektedir. Ekranlarda gördüğümüz asabîyete, sübjektif iddialara, vekar ve zerâfet yoksunu beyânlara, çi ithamlara ve suçlamalara biraz da ite bu paylaşılması gereken pastaya karı duyulan iştah sebep olmaktadır. Marmara Depremi dolayısıyla Medya'nın rating ihtirâsına bilmeden âlet olmuş olan tüm bilim adamlarımızın, âlet edildikleri bu oyunu artık berrak bir biçimde idrâk etmeleri, kamuoyundaki imajlarının daha fazla yara almaması için de, televizyonlarda arz-ı endâm edecek yerde, çenelerini tutarak meseleyi akademik ortamlara taşımaları gerekir. (Ah, Şu Atomdan Neler Çektim!)
- Çocukken babam cevabı evet yada hayır sorularıma bile ancak birkaç dakika sonra cevap verebilirdi. Bunun nedenini defalarca sordum. Annem bir gün baban Hafız-ı Kur'an, sokakta giderken bile hatim indirir. Bir sayfayı tamamlamazsa ayetleri birbirine kavuşturur. Sayfa sonuna gelir Sadak Allah ül Azim deyince ancak cevap verebilir dedi. (Üsküdar Ah Üsküdar)
- Platon, Cumhûriyet isimli eserinde mûsıkî ile astronominin iki karde bilim olduklarını söyler ki, bu, Pitagor-cu geleneğe uygun bir beyândır. Nitekim Pitagor-cu geleneğe göre mûsıkîdeki âhenk göklere de yansımaktadır. İzmirli Teon'dan rivâyet olunduğuna göre, Pitagor-cular için, her biri birer nefs ve akıl sâhibi olan gezegenleri göklerde taşıyan kürelerden Ay'ınki Arz'a en yakın olanı olup, Merkür ve Venüs'ünkiler sırayla ondan sonra gelmektedirler. Güneş'i taşıyan küre dördüncü olup onu Mars ve Jüpiter'inkiler izlemekte, Satürn'ünki ise yıldızlara en yakın ve en son yedinci küreyi oluşturmaktadır. Böylelikle bu yedi semâvî küre ya da yedi kat gök, ikişer ikişer birbirlerini ayıran aralıkların, bir oktavı oluşturan seslerin aralıklarına tekabül etmeleri dolayısıyla(!) lîr ya da çenk denilen yedi telli çalgının da verdiği seslere tekabül etmektedir. Bu itibârla âlem yedi telli çenk misâli olup, Pitagor-cular için mûsıkî gamı da, aslında, kozmik bir olgu ve astronomi de semâvî bir mûsıkîden baka bir ey değildir (İlimde Demokrasi Olmaz)
- İlk ve Orta Öğretim'deki öğretmenlerin ücretleri tatminkâr değildir. Öğretmenler, maişet sıkıntısıyla, çoğu kere ikinci bir iş tutmak zorunda kalmaktadırlar. Bu iş, özel ders vermekten şoförlüğe ve işpoftacılığa kadar uzanabilmektedir. Bu ise öğretmenlerin sınıftaki verimini düşüren, vekarlannı ve kendilerine karşı duymaları gereken saygılarını azaltan bir dizi psikolojik ve idâri sıkıntılara yol açmaktadır. Neticede zararlı çıkan asıl kesimi: daha az ilgi ve daha az tahammül ve sabıra mâruz kalan öğrenci kesimi olmaktadır. 16.11.1994 Tarihli Sohbetten (Aklın Yolu İlimdir)
- Etimolojik olarak Dünya: ednânın ednâsı yani alçakların alçağı demektir. (Toma'ya Göre İncil)
- Vâsıl-ı Cânan olan, tende ağyar istemez. (Üsküdar'ın Üç Sırlı'sı)
- Davranışları ve takındığı tavırlar yüzünden sağduyulu kişiler nezdinde kendisini küçük düşürdüğünü ve gülünç kıldığını temyîz edemeyecek kadar idrâk ve görgü yoksunu ya da nefsine mağlûb olan kimseye zibidi denir. Zibidiler her ülkede ve toplumun her kesitinde rastlanılan marazî bir grup oluştururlar. Önemli olan bunların fert olarak kimler olduğu değil, fakat nasıl tesbit ve teşhis edilebilecekleridir. Zibidinin teşhis edilmesini olağanüstü kolaylaştıran etkenler arasında kendisine yakıştırdığı tavırlarının ve davranışlarının yapaylığını, çiğliğini, zıpçıktılığını ve gerek kendisine gerekse diğer kimselere karşı müraîliğini sayabiliriz. Bütün zibidilerin ortak bir özelliği de kendilerini dev aynasında görmeleri ve dolayısıyla kendilerine hayrân olmalarıdır. Bu bakımdan bütün zibidiler narsisik bünyelidir, yâni kendi kendilerine âşıktırlar. (Vahye Göre Akıl)
- Eski İstanbulda lodosun hüküm sürdüğü günlerde kadılar "Lodos muhakeme kabiliyetimizi bozar da adalete uymayan bir karar veririz" endişesiyle herhangi bir karar vermekten kaçınırlar, kararı poyrazlı bir güne ertelerlermiş. (Üsküdar Ah Üsküdar)
- Dâr-ı dünyâ, ey birâder, köhne mihmânhânedir. (Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı)