Gılgamış Destanı - Jean Bottéro Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Gılgamış Destanı kimin eseri? Gılgamış Destanı kitabının yazarı kimdir? Gılgamış Destanı konusu ve anafikri nedir? Gılgamış Destanı kitabı ne anlatıyor? Gılgamış Destanı kitabının yazarı Jean Bottéro kimdir? İşte Gılgamış Destanı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Jean Bottéro
Çevirmen: Orhan Suda
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750809613
Sayfa Sayısı: 298
Gılgamış Destanı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Gılgamış'ın ölümsüzlük peşinde yaşadığı şiirsel yolculuğun anlatıldığı Gılgamış Destanı, bilinen en eski metin.
Kil tabletler üzerine çiviyazısıyla yazımış/kazınmış bu destan, bir yandan neredeyse "yazı" kadar eski, bir yandan da günümüz insanının evrensel değerlerine ışık tutuşuyla bugün yazılmış gibi taze.
Ünlü Asurbilimci Jean Bottero'nun, destanın yeni kazılarla gün ışığına çıkartılmış tüm parçalarını ilk kez bir araya getirerek Akkadcadan Fransızcaya aktardığı ve dipnotlarla zenginleştirdiği bu yapıt, Orhan Suda'nın usta çevirisiyle Türkçede.
Gılgamış Destanı Alıntıları - Sözleri
- "Hem yaşamı verdi biz insanlara, hem de ölümü, ama ölümün zamanını vermedi!"
- Gilgamis sana bir sır açıklayacağım Tanrıların sırrını açıklayacağım Tufanı kışkırtma hevesine kapildi en yüce tanrılar Yık evini de bir gemi yap Hayvanların her türlüsüyle yapacağın geminin eni boyu eşit olsun Teknene bin ve ambarin kapağını sımsıkı kapat Bir güvercin saliverdim kırlangıç uçtu gitti Ve bir yemek şöleni hazırladım tanrılara dağın doruğunda bir sofra kurdum Tanrılar bu güzel kokuyu alınca sinek gibi üşüştüler Akitu bayramı ; Mezopotamya Asur Babil halkların 1 Nisan gününe denk gelen baharın başlama dönemi
- [Tanrılar] onun suretinde (Onu ilk yaratan bu aynı tanrının suretinde.) yarattılar Gılgamış’ı.
- Kamışlıktaki bir kamış gibi Kırılacaktır insanlık Ölüm alıp götürür Delikanlıların en iyisini Genç kadınların en iyisini Ölüm Hiç kimsenin görmediği Yüzünü Kimsenin fark etmediği Sesini Hiç kimsenin duymadığı Zalim ölüm Yok eder insanları Ebediyen var olacak Evler inşa ediyor muyuz? Sonsuza dek geçerli Sözleşmeler imzalıyor muyuz ? Ebediyen pay edilir mi Bir miras? Sonsuza dek sürer gider mi Kin? Irmak taşar mı sonsuza dek? Birdenbire Hiçbir şey kalmaz geriye Akarsuya karışan susineklerinden Güneşi gören yüzlerden Uyuyan da birdir Ölen de Asla çizilmedi Ölümün sureti Yine de ezelden beri Tutsağıdır onun insan oğlu Ve bir araya geldi Yüce tanrılar Mammetum, kader tanrıçası Onlarla birlikte belirledi Insanların akıbetini Hayat da, ölüm de Bize onlardan vergi Ama bilemeyiz Ne zaman ölecegimizi...
- "Dağ, bana bir düş getir, uğurlu bir düş!" dedi.
- Hiç gitmediğim bir yol. Sonu belli olmayan bir yolculuk. Burada sağ esen kalırsam seni gönlüme göre sevmiş olurum. Kendimi senin zevkine kaptırmak isterim, seni tahtlara geçirmek isterim.
- Yık evini de Bir gemi yap (kendine)! Yüz çevir dünya nimetlerinden İstiyorsan eğer sağ salim yaşamak! Birlikte bin gemiye Hayvanların her türlüsüyle.
- Sen bana seslenmedin Ama uyandım, niçin?
- Akkadlar, kuzeybatıdaki büyük Suriye-Arabistan Çölü'nün kuzey sınırlarından gelmiş Samiler idi; zaten, binlerce yıl boyunca onları, iki ana nehir Dicle ile Fırat arasındaki bu balçıklı ve bereketli ülkenin büyüsüne kapılmış tek tek ya da kitle halinde, ardı arkası kesilmeyen soydaşlar takip edecekti. Sümerler bize çok daha gizemli görünüyor, çünkü hiçbir şey -hatta bize göre, Çince Fransızcadan ne kadar uzak ise Akkadcadan bir o kadar uzak olan ve tamamen yalıtılmış dilleri bile- çıkış noktalarını ve akrabalık derecesini saptamamıza el vermiyor.
- “Kamışlıktaki bir kamış gibi Kırılacaktır insanlık! Ölüm [alıp götürür] Delikanlıların en iyisini, Genç kadınların en iyisini. Ölüm, Hiç kimsenin görmediği, Yüzünü Kimsenin fark etmediği Sesini [Hiç kimsenin duymadığı] Zalim Ölüm Yok eder insanları! Ebediyen var olacak Evler inşa ediyor muyuz? Sonsuza dek geçerli Sözleşmeler imzalıyor muyuz? Ebediyen pay edilir mi Bir miras? Sonsuza dek sürer gider mi Kin? Irmak taşar mı Sonsuza dek? Birdenbire Hiçbir şey kalmaz geriye Akarsuya karışan susineklerinden, Güneşi gören yüzlerden!
- Gılgamış'ı bu başarısızlığa hazırlamaktadır adeta; hangi anlamda kötümser olduğunu göreceğiz. "Ne [geç]ti eline [Kendini] böylesine perişan etmekle? [Eriyip bitersini Üzüm üzüm üzülmekle. K[as]ların sızım sızım sızlar Yorgunluktan, Ve yakla[şırsın] Kaçınılmaz sona! 10' Kamışlıktaki bir kamış gibi Kınlacaktır insanlık1 ! Ölüm [alıp götürür (?)] Delikanlıların en iyisini, Genç kadınların en iyisini. Ölüm, Hiç kimsenin görmediği, Yüzünü Kims[e]nin fark etmediği 15' [Se]sini [Hiç kimsenin duymadığı] Zalim Ölüm Yok eder insanları! Ebediyen var olacak Evler inşa ediyor muyuz? Sonsuza dek geçerli Sözleşmeler imzalıyor muyuz? Ebediyen pay edilir mi Bir miras? 20' Sonsuza dek sürer gider mi Kin? Irmak taşar mı Sonsuza dek? Birdenbire Hiçbir şey kalmaz geriye Akarsuya karışan susineklerinden(? ), Güneşi gören yüzler( den)! 25' Uyuyan da birdir Ölen de! Asla çizilmedi Ölüm'ün sureti: (Yine de) ezelden beri Tutsağıdır (?) (onun), insanoğlu! [ 1 den beri [ ], Ve bir araya geldi Yüce-Tanrılar 30' Mammetum, Kader tanrıçası Onlarla birlikte belirledi İnsanların akıbetini. Hayat da, ölüm de (Bize) onlardan vergi. Ama bilemeyiz Ne zaman öleceğimizi. "
- Ölüm Yatak odama çöreklenmiş! Nereye [adımımı ats]am Ölüm (bekliyor beni)!
- Tut ki beni sevdin Bana da onlara [yaptığını yapacaksın]"!
- ... "Kim için Yoruldu kollarım? Kimin uğruna kanadı kalbim? Bir iyiliğim Dokunmadı kendime: " Toprağın aslanı"na Kaptırdım bitkiyi." ...
Gılgamış Destanı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Milattan önce iki binli yıllardan günümüze kadar azalmadan gelen erkek dünyasının güç tutkusunun ve hayat merakının olağanüstü maceralarla çevrelenerek anlatıldığı dünyanın en eski edebi metni Gılgamış Destanı. Insanoğlunun zavallılığının taşa kazınmış hali. Jean Bottero'nun ufuk açıcı açıklamaları ile okunması tavsiye olunur. (Emel)
Gılgamış Destanı: Gılgamış Destanı insan uygarlığı için, yazıya aktarıldığı ilk zamanlardan günümüze önemini korumuştur, çağlar boyu bu öneminin yönü değişse de. İlk olarak Akkadca yazılmış metin, üslubu, dili ve etkileyiciliği sayesinde etkinliğini yüzlerce yıl sürdürmekle birlikte, çevresindeki dillere çevrilip, kopyaları Mezopotamya çevresine dağılmış. Yeri geldiğinde farklı kültürler destana kendi alışkanlıkları doğrultusunda ekleme çıkarmalarda bulunmuşlar. Bu ise destanın birçok versiyonu olmasına sebep olmuş. Fakat ilk versiyonu 4500 yıllık (bize en yakın versiyonu M.Ö. 250'de yazılmış) olan tabletlerin fiziksel olarak günümüze ulaşması oldukça zor olmuş. Bilinen en sağlam versiyonu Ninova versiyonu olarak adlandırılan tabletler ki bu tabletlerin de neredeyse yarısından biraz fazlası günümüze ulaşabilmiş. Fakat diğer Hitit, Emar, Asur vb. versiyonlarından kalan parçalarla birlikte bütün hakkında bir fikir sahibi olunabiliyor. Okuduğum kitapta ise destanın Ninova versiyonu en bütünlüklü olmakla birlikte, bulunmuş, üzerinde araştırma yapılmış birçok versiyonu bulunuyor, eski versiyon, Hitit, Philedelpia, Yale, Bağdat, Chicago, Berlin ve Londra (tabletler bulundukları yerlerden müzelere götürülmüş) olmak üzere. Kitap uzun bir ön açıklama ile başlıyor. Destanın nasıl okunacağına dair bir kılavuz, Mezopotamya ve versiyonlarla ilgili yaklaşık 60 sayfalık bir önsöz mevcut. Destanın kendisi ise oldukça sürükleyici, üslubu keyifli. Özünde, günümüze göre değerlendirildiğinde oldukça temel, ama bilinçli bir okuyucunun destanın anlattıklarını günümüze göre değerlendirmek gibi bir hataya düşeceğini sanmıyorum. Destanın insani bakışını, o zamanki insan ihtiyaçlarını, kaygılarını, günümüz insanı ile karşılaştırabilir, etrafımızdaki aygıtlar değişse de özünde hala aynı insan olduğumuzu kavrarsınız ya da buna benzer isabetli, farklı çıkarımlar yapabilirsiniz. Destanın içeriği ise bilmeyenler için kısaca şöyle; Gılgamış Uruk kralı; tanrısal bir insan, ama fazlaca aşırılıkları mevcut. Tanrılar Gılgamış'ı dizginleyebilmek için Enkidu'yu yaratmaya karar verirler. Ceylan ve eşekten yaratılan, yabani bir hayvan gibi, ceylanlar ile otlayan, Gılgamış kadar yakışıklı, kaya gibi kasları olan, yiğit Enkidu'yu. Gılgamış ile en yakın dost olan Enkidu, Sedir Ormanına doğru maceralara çıkarlar. Humbaba'yı öldürürler. İştar'ın Gökyüzü Boğası'nı altederler, ama Enkidu'ya kızan tanrılar onun vaktinden önce ölmesi gerektiğine karar verirler ve onu bir yiğite yakışmayacak şekilde hastalanarak ölüme sürüklerler. En yakın dostu Enkidu'nun ölümünden çok etkilenen, burnundan kurtlar düşene kadar cesedini yanında tutan Gılgamış, Enkidu gibi ölmemek için, ölümsüzlüğü bulmak adına kendini çöllere vurur. Günümüzden 4500 yıl öncesine ışık tutan Gılgamış Destanı, destansı özelliklerinin de ötesinde, bize o zamanki insan hallerini anlamak için eşsiz bir belge niteliği taşıyor. (Lemniscato)
Okuduğum en eski tarihli eser olması sebebiyle çok heyecanlıydım. Binlerce yıl önce Mezapotamya’da yaşamış insanların destanlaştırdıkları, sonraki yüzyıllarda farklı uygarlıklar tarafından farklı versiyonlarla kayıt altına alınmış bu efsaneyi okuyabilecek, anlayabilecekmiydim? Akadcadan çeviri yapmış olan yazar, öyle detaylı bir anlatımla sunmuş ki, tüm okuma boyunca yanınızda oturup size sürekli olarak açıklama yapıyor gibi hissediyorsunuz. Bulunmuş tüm tabletlerdeki, tüm versiyonları sınıflandırarak ve zaman zaman dipnotlarda mukayese ederek doyurucu bir aktarım yapıyor. Efsaneye gelirsek, beni gerçekten şaşırttı. Binlerce yılda insanlığın birçok yönünün aynı kalmış olması ilginç geldi. Detaya inmeyeceğim, iyi okumalar dilerim. (Gül Yıldız)
Kitabın Yazarı Jean Bottéro Kimdir?
Jean Bottéro 1914 yılında Vallauris, Fransa’da dünyaya geldi. Papaz okulunda öğrenimini tamamladıktan sonra Dominiken rahipleri arasına katıldı. Kitabı Mukaddes incelemesi, Eski Mezopotamya tarihi ve Sami dilleri üzerinde uzmanlaştı. Hammurabi kanunlarını Fransızcaya çevirdi. Bir süre sonra papazlığı bırakarak C.N.R.S.’te (Bilimsel Araştırma Ulusal Merkezi) çalışmaya başladı, Ortadoğu’da yapılan arkeolojik kazılara katıldı. 1958 yılından itibaren Asurbilim profesörü, daha sonra da Asurbilim kürsüsü araştırma başkanı olarak École Pratique des Hauts Études’de görev yaptı. Çalışmalarından ötürü 1999 yılında Fransız Liyakat Nişanı ile ödüllendirildi. Başlıca yapıtları arasında, Naissance de Dieu (1986, Tanrının Doğuşu), Mésopotamie (1987, Mezopotamya), La Plus Vieille Religion en Mésopotamie (1997, Mezopotamya’daki En Eski Din), Babylone (1994, Babil), II Était Une Fois La Mésopotamie ( 1993, Marie-Joseph Stéve ile birlikte, Evvel zaman içinde Mezopotamya, YKY, 2002) bulunmaktadır. Tevratbilimci ve Asurolog Jean Bottéro 1958'den beri Ecole pratique des hautes études’de (filoloji ve tarih bilimleri bölümü) Asuroloji anabilim dalı başkanıdır. Katıldığı başlıca kazılar Mari (1952-1953) ve Uruk/Varka kazılarıdır (1958-1959; 1962-1963; 1964).
Jean Bottéro Kitapları - Eserleri
- İnancın En Güzel Tarihi
- Gılgamış Destanı
- Evvel Zaman İçinde Mezopotamya
- Tarihte Tanrı Fikrinin Doğuşu
- Mezopotamya
- Eski Yakındoğu-Sümer'den Kutsal Kitap'a
- Kültürümüzün Şafağı Babil
Jean Bottéro Alıntıları - Sözleri
- Asurbilimcilerden biri olan G. Smith olağanüstü bir keşif yaptığını açıklıyordu; bu Asurbilimciler çivi yazısını sökmek için elli yıl gayret ve çaba göstermişlerdi ve artık antik Mezopotamya toprağından çıkan tabletler hazinesinin dökümünü çıkarmaya başlamışlardı. Smith orada Kutsal Kitap'ta geçen Tufan öyküsüne çok yakın bir öykü ve bu konuyla ilgili çok önemli ayrıntılar bulmuştu: Tufan' dan önce olup biten, ama bu olayı açık seçik biçimde esinlemiş olan bir olay. Dolayısıyla Kutsal Kitap evrensel edebiyat akımına dahil oluyordu ve insan düşüncesinin ilerlemesine damgasını vuran özgün yaratım ve ulaşılabilir kaynaklara bağımlılık, yanılgı ve açık seçiklik gibi unsurların birbirine karışmasıyla insanlar tarafından kaleme alınan sonsuz yapıtlar zinciri içindeki yerini alıyordu. (Tarihte Tanrı Fikrinin Doğuşu)
- Sen bana seslenmedin Ama uyandım, niçin? (Gılgamış Destanı)
- Hepimizin bildiği gibi "köken"imizden beri bu milyon yılın yüzde doksan beş, doksan sekizi bitmek bilmeyen bir durgunluk içinde geçmiştir. Evrenin imparatorluğundaki son gelişmemize doğru ağır ve mütevazı adımlar. Bugünkü durumumuzun başlangıcı on bin yıl öncesine gider. İnsanın tam ve yüksek bir uygarlıkla ilk kez tanışması; yaşamın belirsizliğini, küçük gruplar halinde yaşamayı, çeşitli maddeler karşısında güçsüzlüğü ve bir anlamda uzun sürmüş bir hayvanlığı günbegün arkasında bırakarak toplumsal ve siyasal örgütlenmeye, ödev ve hak kavramına, doğaya egemen olmaya, yararlı maddelerin hesaplı bir biçimde üretimine, nesnelerin akıllıca düzenlenmesine ulaşmıştır insan ve bu İÖ 4000-3000 arasında Güney Mezopotamya' da başlamış, çok daha sonra muhtemelen Mısır, Indus Vadisi, Çin gelmiştir arkadan. Bizi bugün bulunduğumuz yere getiren büyük yaşam maceramızın o dönemde ve kesinlikle orada başladığını öğrenmeyi başardık. Kısa bir dönem ama daha önceki yüz binlerce yıla göre ne kadar dolu! (Tarihte Tanrı Fikrinin Doğuşu)
- Aslında çağdaşlarımız yararlı, kar getiren işlerle, birebir hesapla, sayılarla uğraşmaya biraz ara verip, insanın gerçek yüceliğinin, gerçek anlamın zihinsel düzlemde bilgide olduğunu, gerçek bilginin de herhangi bir pratik kullanım peşinde olmadığını bir anlayabilmiş olsalardı, bu muazzam destanın elde ettiğimiz diğer ilerlemelere denk olduğunu anlarlar ve bu zaferi kutlarlardı. (Mezopotamya)
- Ölüm Yatak odama çöreklenmiş! Nereye [adımımı ats]am Ölüm (bekliyor beni)! (Gılgamış Destanı)
- Gılgamış'ı bu başarısızlığa hazırlamaktadır adeta; hangi anlamda kötümser olduğunu göreceğiz. "Ne [geç]ti eline [Kendini] böylesine perişan etmekle? [Eriyip bitersini Üzüm üzüm üzülmekle. K[as]ların sızım sızım sızlar Yorgunluktan, Ve yakla[şırsın] Kaçınılmaz sona! 10' Kamışlıktaki bir kamış gibi Kınlacaktır insanlık1 ! Ölüm [alıp götürür (?)] Delikanlıların en iyisini, Genç kadınların en iyisini. Ölüm, Hiç kimsenin görmediği, Yüzünü Kims[e]nin fark etmediği 15' [Se]sini [Hiç kimsenin duymadığı] Zalim Ölüm Yok eder insanları! Ebediyen var olacak Evler inşa ediyor muyuz? Sonsuza dek geçerli Sözleşmeler imzalıyor muyuz? Ebediyen pay edilir mi Bir miras? 20' Sonsuza dek sürer gider mi Kin? Irmak taşar mı Sonsuza dek? Birdenbire Hiçbir şey kalmaz geriye Akarsuya karışan susineklerinden(? ), Güneşi gören yüzler( den)! 25' Uyuyan da birdir Ölen de! Asla çizilmedi Ölüm'ün sureti: (Yine de) ezelden beri Tutsağıdır (?) (onun), insanoğlu! [ 1 den beri [ ], Ve bir araya geldi Yüce-Tanrılar 30' Mammetum, Kader tanrıçası Onlarla birlikte belirledi İnsanların akıbetini. Hayat da, ölüm de (Bize) onlardan vergi. Ama bilemeyiz Ne zaman öleceğimizi. " (Gılgamış Destanı)
- Dünyayı oldukları gibi yaşıyorlardı, onları bugün özellikle modern kılan da budur. Onlar her şeyi ilk düzeyde algılıyorlardı, bu nedenle bize hem maddeci hem de sihire düşkün görünüyorlar. (Eski Yakındoğu-Sümer'den Kutsal Kitap'a)
- Kurtarıcı olan, dinler değildir, hayata geçirdikleri sevgi ve adalettir (İnancın En Güzel Tarihi)
- “Kamışlıktaki bir kamış gibi Kırılacaktır insanlık! Ölüm [alıp götürür] Delikanlıların en iyisini, Genç kadınların en iyisini. Ölüm, Hiç kimsenin görmediği, Yüzünü Kimsenin fark etmediği Sesini [Hiç kimsenin duymadığı] Zalim Ölüm Yok eder insanları! Ebediyen var olacak Evler inşa ediyor muyuz? Sonsuza dek geçerli Sözleşmeler imzalıyor muyuz? Ebediyen pay edilir mi Bir miras? Sonsuza dek sürer gider mi Kin? Irmak taşar mı Sonsuza dek? Birdenbire Hiçbir şey kalmaz geriye Akarsuya karışan susineklerinden, Güneşi gören yüzlerden! (Gılgamış Destanı)
- Bir anlamda bu dünyanın olaylarıyla tanrılarının yönlendirdiği bir mekanizmayı ve gücü örtüştürmüşlerdir: Bizim inanç dediğimiz de budur. (Tarihte Tanrı Fikrinin Doğuşu)
- Suyun şırıltısı bir kavminin çığlıkları kadar şefaf.. (Mezopotamya)
- Tanrı'yı yaşar kılan, insanların çok ve çeşitli yorumlarıdır, bunun tersi değil. (İnancın En Güzel Tarihi)
- Kamışlıktaki bir kamış gibi Kırılacaktır insanlık Ölüm alıp götürür Delikanlıların en iyisini Genç kadınların en iyisini Ölüm Hiç kimsenin görmediği Yüzünü Kimsenin fark etmediği Sesini Hiç kimsenin duymadığı Zalim ölüm Yok eder insanları Ebediyen var olacak Evler inşa ediyor muyuz? Sonsuza dek geçerli Sözleşmeler imzalıyor muyuz ? Ebediyen pay edilir mi Bir miras? Sonsuza dek sürer gider mi Kin? Irmak taşar mı sonsuza dek? Birdenbire Hiçbir şey kalmaz geriye Akarsuya karışan susineklerinden Güneşi gören yüzlerden Uyuyan da birdir Ölen de Asla çizilmedi Ölümün sureti Yine de ezelden beri Tutsağıdır onun insan oğlu Ve bir araya geldi Yüce tanrılar Mammetum, kader tanrıçası Onlarla birlikte belirledi Insanların akıbetini Hayat da, ölüm de Bize onlardan vergi Ama bilemeyiz Ne zaman ölecegimizi... (Gılgamış Destanı)
- Tut ki beni sevdin Bana da onlara [yaptığını yapacaksın]"! (Gılgamış Destanı)
- Tanrı nın sözü kendi kendine hitap eder.Talmud a göre bu,Tanrı nın sözünün sürekli olarak konuşmakta olduğu ve bazı kişilerin kulaklırını onu işitecek kadar açabilecekleri anlamına gelir. (İnancın En Güzel Tarihi)
- Yunanlıların bilimi bin yıllık bir gelişmenin, mücadelenin, entelektüel düşünce düzleminde aydınlatmaların ve keşiflerin meyvesidir. Yahudilerin bilgeliği bin yıllık bir gelişmenin, mücadelenin, dinsel duygu düzleminde aydınlatmanın ve keşiflerin meyvesidir. (Tarihte Tanrı Fikrinin Doğuşu)
- Dinler insanları, onları Tanrı’yı aramayı ve başkalarını sevmeyi öğretebildikleri ölçüde kurtarmış olurlar. Kurtarıcı olan, dinler değildir, hayata geçirdikleri sevgi ve adalettir, tabi bunu yaparlarsa… (İnancın En Güzel Tarihi)
- Din her şeye rağmen ekonominin bir yüzünden başka bir şey değildir. (Tarihte Tanrı Fikrinin Doğuşu)
- Bitmek bilmeyen edebi üretim süreci içinde -yazının icadından İÖ 3000'lere kadar- Kutsal Kitap hiç kuşkusuz sadece İsrail edebiyatını değil, İsraillilerin özerk yaşamlarının birinci binyılında yazdıklarından seçme parçalar derlemesi gibi bir şeyi temsil eder. Yüzyıllara yayılan değerlendirmelerin bir sonucu olan bu seçim her şeyden önce dinsel düşüncelere dayanmıştır. İçinde yer alan parçaların en eskisinden·en yenisine kadar kutsal kitap literatürü öncelikle bunları kaleme alanların ve aktaranların dinsel düşüncesine bağlıdır. (Tarihte Tanrı Fikrinin Doğuşu)
- O zaman içlerinden Musa diye bir adam çıktı. Bu adam, evrende tek bir Tanrı olduğu fikrini "icat etti" demeyeceğim, ama (din konusunda) yeni bir öğretinin temellerini attı; ve bu öğretide, dört beş yüzyıl içinde, hem olayların hem de olaylar üzerinde düşünmenin çifte etkisi ve itkisiyle "monoteizm" yani tektanrıcılık haline geldi. (İnancın En Güzel Tarihi)
Editör: Nasrettin Güneş