Görünmez Kalp - Russell D. Roberts Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Görünmez Kalp kimin eseri? Görünmez Kalp kitabının yazarı kimdir? Görünmez Kalp konusu ve anafikri nedir? Görünmez Kalp kitabı ne anlatıyor? Görünmez Kalp PDF indirme linki var mı? Görünmez Kalp kitabının yazarı Russell D. Roberts kimdir? İşte Görünmez Kalp kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Russell D. Roberts
Çevirmen: Mustafa Acar
Yayın Evi: BB101 Yayınları
İSBN: 9786059802024
Sayfa Sayısı: 300
Görünmez Kalp Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Adamın biri ölmüş," dedi Sam, "ve kendisini dünyanın en güzel alabalık nehrinin kenarında bulmuş. Gökyüzü masmaviymiş ve adamın elinde en kalitelisinden bir de olta duruyormuş. Önünde bir nehir uzanıyormuş, mükemmel bir alabalık ırmağı, kimi yerde hızlı, kimi yerde yavaş akan bir su kütlesi. Adam bütün ömrü boyunca 'ah balık tutacak biraz vaktim olsa,' der dururmuş meğer. Cennet'te olduğunu düşünmüş. Nehre bir bakmış, dönen bir yer var, bir balık böcek için sıçramış. Tam olması gereken yere oltayı atmış, anında su dalgalanmış, kocaman bir balık suyun yüzüne çıkmış. Sıçradıkça etrafında sular dalgalanıyormuş. Balığın kuvveti ve rengarenk görüntüsü adamı korkuyla karışık bir hayranlığa sürüklemiş. Biraz mücadeleden sonra balığı korkuyla karışık bir hayranlığa sürüklemiş. Biraz mücadeleden sonra balığı yakalamış ve yere uzatmış. Herhalde 5-6 kg. varmış! Renkleri de ne kadar canlıymış. Balığı orada bırakıp yeniden nehre dönmüş. Yine balığın biri, bir böcek için havaya sıçramış. Adam yine tam isabetli bir olta atmış. Yine çok güzel başka bir balık yakalamış. Bu bir mucizeden başka bir şey değilmiş. Adam Allah'a şükretmek için dizleri üzerine çökmüş. Lakin gün ilerleyip de adam her girişiminin sonunda balık üstüne balık destelemeye başlayınca, bilincinin kıyıcığından bir düşünce kendini hissettirmeye başlamış. Bir defa da bilerek kötü bir olta sallamaya karar vermiş. Aynı şekilde korkutmak için başlamış bağırmaya ve üstüne su atmaya. Hiçbir şey fark etmemiş, her olta atışı garanti bir balık getiriyormuş. O anda anlamış ki, orası Cennet falan değil."
Görünmez Kalp Alıntıları - Sözleri
- Televizyon izlemek tam bir zaman israfıdır. Gizli bağımlılıktır. Bizden insani olan her şeyi söküp alıyor. Bizi gerçeklikten kaçmak için kanaldan kanala atlayan zombilere dönüştürüyor.
- "Adamın biri ölmüş," dedi Sam, "ve kendisini dünyanın en güzel alabalık nehrinin kenarında bulmuş. Gökyüzü masmaviymiş ve adamın elinde en kalitelisinden bir de olta duruyormuş. Önünde bir nehir uzanıyormuş, mükemmel bir alabalık ırmağı, kimi yerde hızlı, kimi yerde yavaş akan bir su kütlesi. Adam bütün ömrü boyunca 'ah balık tutacak biraz vaktim olsa,' der dururmuş meğer. Cennet'te olduğunu düşünmüş. Nehre bir bakmış, dönen bir yer var, bir balık böcek için sıçramış. Tam olması gereken yere oltayı atmış, anında su dalgalanmış, kocaman bir balık suyun yüzüne çıkmış. Sıçradıkça etrafında sular dalgalanıyormuş. Balığın kuvveti ve rengarenk görüntüsü adamı korkuyla karışık bir hayranlığa sürüklemiş. Biraz mücadeleden sonra balığı yakalamış ve yere uzatmış. Herhalde 5-6 kg. varmış! Renkleri de ne kadar canlıymış. Balığı orada bırakıp yeniden nehre dönmüş. Yine balığın biri, bir böcek için havaya sıçramış. Adam yine tam isabetli bir olta atmış. Yine çok güzel başka bir balık yakalamış. Bu bir mucizeden başka bir şey değilmiş. Adam Allah'a şükretmek için dizleri üzerine çökmüş. Lâkin gün ilerleyip de adam her girişiminin sonunda balık üstüne balık destelemeye başlayınca, bilincinin kıyıcığından bir düşünce kendini hissettirmeye başlamış. Bir defa da bilerek kötü bir olta sallamaya karar vermiş. Aynı şekilde yine bir balık sıçramış ve adamın oltasına yakalanmış. Adam balığı korkutmak için başlamış bağırmaya ve üstüne su atmaya. Hiçbir şey fark etmemiş, her olta atışı garanti bir balık getiriyormuş. O anda anlamış ki, orası Cennet falan değil."
- İyi yaşam, gerçek olandır. İyi günler ve kötü günlerle doludur, başarı ve başarısızlıkla. Vadilerden yükselirken zirvelerden görülen manzara büyüleyicidir. Her olta atışta balık yakalamak cennet değildir.
- Ancak ölü bir balık akıntıyla beraber yüzer. Hayattaki her değerli şeyin bir bedeli vardır.
- Tehlike ve haz aynı dalda büyürler.
- Kaldı ki hayat, tercih yapmak ve sorumluluk almaktan ibarettir. Yapılan hatalardan ders almak ve büyümektir yaşamak.
- "Tehlike ve haz aynı dalda büyürler."
- Başarısızlığa uğrama ihtimaliniz hiç yoksa şayet, "başarma"nın büyüsü olur mu? Şayet size ömrünüzün kalan bölümünde her yıl bir milyar dolar versem, hiç soru sormadan. Tek şart şu, her yıl bu parayı son kuruşuna kadar harcayacaksınız, yine alır mıydınız? Almış olsanız acaba mutlu olur muydunuz?
Görünmez Kalp İncelemesi - Şahsi Yorumlar
SPOİLER İÇERİR!!! Kitap Sam Gordon isimli bir iktisatçının Edward Lisesi’nde yaptığı 1 yıllık öğretmenlik diliminde geçiyor. Sam Gordon’ın düşünceleri herkesten farklı. Ama bu düşüncelerin altında yatan sebep okudukça mantıklı gelmeye başlıyor insana. Laura Silver İngiliz edebiyatı öğretmeni. O da Edward Lisesi’nde çalışıyor. Düşünceleri bizler gibi. Aslında bir çoğumuz gibi düşünüyor. Kitapta ki olaylar genel olarak bu iki karakter üzerine yoğunlaşmış. Yorumlamaya başlamadan önce bu sebepten dolayı karakterlerle ilgili bilgi vermemim doğru olacağını düşündüm. Kitabı okurken iktisatla ilgili bir çok düşüncem değişti. Sam’in düşünceleri, anlattığı olaylar, verdiği örnekler bunda çok etkili oldu. Kitabın ilk bölümünde Sam’in söylediği ‘Düşünmek, bu dersin amacıdır.’ sözü açıklıyor aslında kitapta düşünce üzerine bir olay döngüsü gelişeceğini. Yine kitabın ilk bölümünde bir dikkatini çekiyor insanın. Petrol rezervleri bitecek mi? Aslında rezervler sınırlı normal şartlar altında bitmesi gerekir ama insanoğlu gelişmeyi sever durum bu olunca bitmeyeceğini anladım. Bu sorunun cevabını açıklamak için bir örnek daha veriyor ‘Antep fıstığı odası’ bu örnek ile herşey pekişiyor. Kitapta da birkaç defa geçen para oyunu var bir de. Sam bunu neden yaptığını açıklayana kadar tam anlamıyla hiçbir olasılık gelmedi aklıma. Neden böyle bir oyunu oynama gereği durdu, oyunun amacı neydi? Hiçbirinin cevabı oluşmadı. Birkaç bölüm sonra yine Laura ile tartıştığı bir sırada söylüyor: ‘Bazı öğrenciler o oyunun amacının, para hırsının iyi bir şey olduğunu sanıyorlar. Oysa amaç hiç de bu değil. Amaç özmenfaatin gücünü göstermek. …’. Özmenfaat… Nedir özmenfaat? Kelime anlamı kişisel çıkar. Sanırım o oyunun amacının bu olduğunu 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi . Kitabın 3.bölümünde Sam ile Laura’nın dilenci üzerine tartışmaları var. Sam 1 dolar vermenin doğruluğunu savunurken, Laura bir paket meyve suyu vermenin doğruluğunu savunuyor. Acaba hangisi doğru düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Laura’ya göre o 1 dolar ile ne yaptığını bilemez insan. Uyuşturucu alabilir. Alkol alabilir. Ben Laura’ya katılmıyorum. Eğer bir dilencinin eline 1 dolar verirseniz eğer açsa yemek alır, susamışsa su alır ama her şartta uyuşturucuya ya da alkole yatırmaz parayı. Tabi her zaman geçerli değildir bu. Ama genel anlamda konuşacak olursak insan neye ihtiyacı varsa onu alır. Sam ile aynı fikirdeyiz bu konuda. Eğer alkol alıyorsa o an ona ihtiyacı vardır. Daha sonraki bölümlerde yardım fonları ile ilgili bir tartışma geçiyor ikisinin arasında. Bu konuda bence ikisinin de haklı olduğu noktalar var. Mesela Sam’in insanların yardımlarını kendi istekleriyle, merhametleriyle yapmak istemelerini gerektiğini söylerken ya da direk yemek kuponu vermek yerine insanları eğitimlerini tamamlayıp onların kendilerini geliştirip kendini geçindirmelerini sağlamayı söylerken, Laura’nın insanların yeme ve barınma ihtiyaçlarını vergilerle karşılamanın doğru olduğunu söylerken haklı. Bunlar kişinin kendi görüşüyle alaklı kesin doğru diyemem bundan dolayı bu yüzden bence ikisi de haklı. Okurken alakasız gelmişti bana kitapla SağlıkNet şirketinin anlatıldığı bölümler. Okudukça aralarında ki bağlantıyı merak etmeye başladım. Sam’in evinin önünede Erica Baldwin gibi bir dosya bırakılınca Sam’in okuldan atılmasının sebebinin bu olduğunu düşündüm ama değilmiş. Bağlantılarının bir dizi olması bana biraz tuhaf geldi. Krauss genel olarak insanların zihnindeki kötü patron tiplemesi idi. Erica Baldwin kötü amaçlara sahip bir şirketin kapatmaya çalışan bir tiplemeydi. İkisi de bence gerçek hayatta rastladığımız karakterler. Krauss şirketi Meksika’ya taşırken her ne kadar kasabadaki halka karşı bir kötülük yapmış gibi gözükse de Meksika’daki halka iş olanakları sunmuş oldu. Kitapta okuduğum kadarıyla kar şirketlerin nihai amacı. İşçilere maaşı kar edebilecek ve işçileri motive edebilecek düzeyde vermek gerek keza çalışma saatleri de öyle ayarlanmalı. Bir de Sam’in dersinde anlattığı hayal makinesi var. 7 saniye için, 10 dakika için zamanın önemi yok kısa bir süre için hayallerini gerçekleştirip ölüyorsun. İnsanlar bunu bile bile neden yapar? Gerçek hayatta bu hayalleri onlara imkansız geldiği için ve o hayallerini yaşamayı gerçekten istedikleri için. Ben o makineye girer miydim? Sanmıyorum. Hayallerimi kendi çabalarımla yaşamak, ona ulaşmak için çabalarken döktüğüm emek bence bunlar daha değerli. O hayalin kıymetini arttırıyor. Sam’in kovulması aslında bu dünyada gerçekten varolan bir sebep. İnsanlar kendi düşüncelerine, yapılarına uymayan insanları sevmezler ve istemezler yanlarında. Sam bunu hak etti mi? Okurlara göre hayır ama senatöre göre evet. Kitapta üstünde durulabilecek bir çok konu, tartışma, söz var. Örneğin; fırıncılarla alakalı kısım, Sam’in Laura’nın erkek kardeşi ile tartışma yaşadığı kısım ve bir çok yer. Altını çizdiğim her kısımda bir çok şey geçti aklımdan not almış olsaydım sayfalar dolusu şey yazabilirdim. Sanırım kitabın bana kattıklarından düşüncelerimi nasıl etkilediğinden bahsetmeliyim. Kitabı okumaya başladığımda iktisat aklımda para ile alakalı bir bölümdü. İktisatın amacı paraydı o zaman bence. Okudukça aslında para değil genel anlamda ihtiyaçlar olduğunu anladım. İktisatçı olmak aslında derinlemesine, her ayrıntısına kadar düşünüp tartmakmış olayları. Sadece tek bir yola değil bir çok yolun var olabileceğini anlamak gerekiyormuş. Sam’in söylediği ‘ Düşünmek, bu dersin amacıdır.’ ve kitapta daha sonra gözlemlediğim kadarıyla bu gerçekten doğru. Ben okuduğum kitaplarda hayatla alakalı öğütler, gerçekler kısaca bir bağlantı ararım kulağıma küpe olacak, zihnimde kalacak. İktisatla alakalı okuduğum bu söz sanırım. Çok uzun bir süre kalacak. İktisat ile ilgili okuduğum ilk kitaptı ve düşüncelerimi gerçek anlamıyla değiştirdi. İktisat; insanların ihtiyaçlarını, sorunlarını sadece bir süreliğine değil, sorunları ortadan kaldırıncaya kadar değiştirmeyi amaçlar. (Rana)
(Spoiler içerir.) Görünmez Kalp; Bir iktisadiyat romanı. Romanın baş karakterleri Sam Gordon ve Laura Silver. Kitap hayatları ve düşünceleri farklı iki bireyin aynı lisede öğretmenlik yapmasıyla başlıyor. Sam lise son sınıf öğrencilerine iktisat dersi vermektedir, Laura ise İngiliz Edebiyatı dersi öğretmenidir. Sam öğretmenliğinin 4. yılındayken, Laura o sene yeni öğretmen olmuş ve bunun telaşını yaşamaktadır. Roman iksatla yaşama; Sam'in ilk derste öğrencilerini sınadığı "petrol rezervlerinin tükenmesi" aldatmacası ile giriş yapmaktadır. Ham petrolün rezervlerini rakamsal olarak verip, öğrencilerini sınamaktadır, ancak tüm öğrenciler aldanırken, Amy adındaki kız Sam'ın oyununa gelmez ve sınıfta iktisada ilk tepkimeyi verir. Laura ise tecrübesizliği nedeniyle heyecanını yenmeye çalışırken, öğrencileriyle kurduğu sıcak iletişim ve edebiyat kitapları üzerine verdiği örneklendirmelerle rahatlamaya başlar. Sam iktisadın hayat biçimi olduğunu söyleyerek, makul derecede mutluluğa ancak iktisat sayesinde ulaşılabildiğini anlatarak kitapta ilk iktisat kavramına giriş yapar, Laura ise öğrencilerine Wordsworth'den örnek vererek edebiyat dışında sosyal yaşamdaki emeğe ve paranın insan hayatında oynadığı rollere değinir. Sam ve Laura'nın yolları bir gün Sam'in öğrencilerine oynadığı "para verme" oyunu ile dolaylı yoldan kesişir. Tüm okulda Sam para dağıtan öğretmen olarak ünlenir ve söylentiler Laura'nın kulağına da gelir. Sam ve Laura bir gün birbirinden habersiz olarak evlerine gitmek için metro istasyonu girişinde karşılaşırlar. Metro girişindeki dilenciye bozuk para verip vermemek konusunda iktisat konuşmaya başlarlar. İlk konuşmalarından zıt iki görüşe sahip oldukları anlaşılır. Sam tercihlerin insanlara bırakılmasını, faydayı kendi istedikleri gibi yönlendirmelerini savunurken, Laura ise işe yarayan faydaların, zorunlu olabileceğini savunur. Birkaç karşılaşmayla beraber Laura ve Sam devamlı iktisadi konularda tartışmaya başlarlar. Kitapta ayrıca kesitli örnekler ve bağlamalar verilmiştir; Örnek olarak sağlıknet isimli ilaç firmasının yaptığı yasak araştırmalar ve oyunlar, işçi kesimini etkileyen yönetim kararları, yolunda gitmeyen işleri, şirketleri takip eden KDS gibi kuruluşlar vs.. Kitabı, muhasebeyi sevmeyen bir muhasebeci olarak çok sevdim :). İktisadın hayatın bir parçası olduğunu düşünürsek, iktisadı ve aynı hayatın içinde yer alan aşkı birlikte güzelce harmanlayarak anlatmış yazar. İktisadı bu tarz bi anlatımla okuyabileceğim ve özellikle sevebileceğim hiç aklıma gelmezdi. Sürükleyici, düşündüren ve öğreten bir kitap. (Gülcan)
Görünmez Kalp: - Kitabın ana karakteri olan Sam Gordon, bir lisede iktisat öğretmeni olarak görev yapıyor. Yardımcı karakter Laura da aynı lisede İngilizce öğretmeni. Kitap, serbest piyasacı Sam ile devlete dayalı ekonomiyi savunan Laura’nın tartışmalarını ve ilişkilerini konu alıyor.- Serbest piyasacı ekonomistler, bir devlet fikrine karşı değillerdir. İnsanların can ve mal güvenliğini koruyan, serbest piyasanın aktörlerinin rekabet kurallarına uyup uymadığını denetleyebilecek güçte, etkin bir kamu gücüne karşı değillerdir. Ancak devlet, piyasaya, iyi niyetle bile olsa müdahalede bulunduğunda, bu kadar karmaşık bir sistemin tüm muhtemel sonuçlarını hesaplayamayacağı için zarar verir. Örneğin, niteliksiz iş gücünü korumak için uygulanan asgari ücret politikaları, iş arzının artmasına ve beraberinde işsizliğe sebep olmaktadır. Kuru temizlemecilerin, kadın gömleklerini temizlemek için erkek gömleklerinden daha fazla para alıyor olmasının önüne bir devlet müdahalesi ile geçmek ister ve ikisinin fiyatının eşit olması gerektiğini dayatırsanız, büyük bir ihtimalle kadın gömleklerinin temizlik fiyatı düşmeyecektir, erkek gömleklerinin fiyatı artacaktır. Bu, piyasaya yapılan müdahalelerin olağan sonucudur, yardım edilmek istenen kesim, genellikle yapılan regülasyonun kurbanı olur. Serbest piyasacılar, devletin sadece asli görevlerini yerine getirmesi gerektiğine, ve bu görevleri yerine getirmek için asgari düzeyde vergi toplaması gerektiğine inanırlar. Devlet büyürse, gereken vergi miktarı artar. Birey aşırı vergi ödemelerine maruz kalırsa, çalışma azmini yitirir, böylece üretim daralır, ya da vergi kaçırma riskini almaya başlar. Daralan üretim, daha az vergi demektir. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, devlet, yürürlüğe soktuğu regülasyonla, istediği sonucun tersini elde eder ve bu sırada da çalışan piyasaya zarar vermiş olur. Serbest piyasacılar toplumun ciddi bir kesimi tarafından vicdansızlıkla, insani değerlerini kaybetmiş olmakla, güçlünün yanında yer almakla veya bencil olmakla suçlanır. Yazar, bu suçlamaları Sam Gordon’a yöneltmiş ve cevapları onun üzerinden vermiş. Bu suçlamalardan bir tanesi kapitalistlerin kar uğruna Dünya kaynaklarını tüketmeleridir, bununla sürekli karşılaşırız. Yazar bu sorunu açıklamaya şu soruyla başlıyor: “Dünya’da 531.000.000.000 varil petrol var, yılda 16.500.000 varil petrol kullanıyoruz. Petrolümüz ne zaman biter?” Bu sorunun cevabını ise başka bir örnekle veriyor: Bir oda dolusu antep fıstığımız olduğunu düşünelim. Oda ağzına kadar dolu ve her içeri girdiğimizde istediğimiz kadar yiyebiliriz, üstelik bedava! Yapmamız gereken tek şey var, o da yediğimiz antep fıstıklarının kabuklarını odada bırakmalıyız. Bu durum, uzun süre bir sorun yaratmayacaktır. Ancak bir süre sonra elimize antep fıstığı kadar boş kabuk da gelmeye başlar, ondan da uzun bir süre sonra, antep fıstığı bulmak için bayağı uğraşmamız gerekir. İşte o zaman karar veririz, gidip bir kilo antep fıstığı almak daha kolaydır. Dünya’daki petrol asla bitmeyecek, çünkü bir noktada petrol çıkarmak o kadar zahmetli ve pahalı bir iş haline gelecek ki, başka enerji kaynaklarına yöneleceğiz, bugün aslında tam olarak bunu yapıyoruz, Dünya elektrikli arabalara yöneliyor. Gösterdiği petrol varili verilerinin de 1970’lerdeki veriler olduğunun altını çiziyor. Bugün, petrolsüz kalmaya 1970’lerden daha uzağız, çünkü piyasa, yeni petrol kuyuları açmanın yanında, petrolü daha verimli nasıl kullanacağını da çözüyor. Öz menfaat olmasa, kişi, kendi karını ve çıkarını düşünmese, çıkardığı petrol devlete gitse ve o nasıl bir iş yaparsa yapsın rekabetsiz bir ortamda aynı maaşı alacak olsa, petrolü daha verimli kullanmanın yollarını arar mıydı? Üstüne düşünülmesi gereken bir soru. Yazar altını çiziyor: “Öz menfaatin gücünü küçümsemeyin.” Biz insanlar özgür yaratıklarız, en azından özgür olmalıyız. Başımızda bir baba figürü durmadan ne yapacağımıza karışmamalı ki büyüyebilelim, gelişebilelim, daha iyi olabilelim. Hayat kendini tanımak ve doğru olanı yapmanın bir yolunu bulmak üzerinedir. Bunu sizin yerinize bir yasa aracılığıyla başka birinin yapması, ne kadar güzel olabilir? Yazar, tam da bu görüşü iktisat görüşü ile birleştiriyor. Sizin yerinize karar veren, sizin için iyinin ne olacağını size söyleyen kontrolcü bir mekanizma aşağılayıcı olmasının yanında anlamsızdır. Kitabın bir bölümünde Sam, alkolik bir dilenciye bir dolar veriyor, ancak Laura dilencinin bu parayla içki alacağını, ona bir meyve suyu vermenin daha güzel bir hareket olacağını söylüyor. Durum gerçekten öyle midir? Dilencinin meyve suyundan alacağı vitamini önemsediğini zannetmiyorum. Önemsiyorsa bile verilen parayla kendine bir meyve suyu alabilir. Yok alkol almak istiyorsa, verilen meyve suyunu satıp alkol almak isteyecektir, veya en azından meyve suyunu günlük yemeğine sayıp, kalan parasıyla yemek almak yerine alkol alacaktır. Bu durumda, dilenciye meyve suyu verenin elleri temiz mi olur? Sizin yerinize düşünen bu el, anlamsız bir iş yapmış olmadı mı? Üstüne üstlük bir sürü de ekstra iş çıkardı. Güvenlik standartları gereği yeni çıkan arabalara hava yastığı konulması zorunlu hale geldi. – Gerçekten de bu kitap, zorunlu kelimesine savaş açıyor. – Ucunda ölüm olabilecek ekstrem bir örnek kullanarak, yazar belki de bir gözdağı veriyor: “Evet, bu örnekte bile haklıyım!” Hava yastıkları, emniyet kemerleri hayat kurtarır. Ama hayatın yegane amacı bunlar değil ki. Hayatın amacı olabildiğince zengin yaşamaktır, ve buradaki zenginlik illa para değildir. Eğer bir kişi, satın alacağı arabaya 1000 dolar daha az para verip hava yastıksız versiyonu satın alarak, o parayla bir dil kursuna gitmeyi ya da bir yer gezmeyi istiyorsa, buna hakkı olmalıdır. Eğer hayatın amacı sadece güvenlikse, metropollerde yaşamaz, uçaklara binmezdik, ama bunları yapıyoruz. Çünkü kafamızda bir risk alıyoruz, “Bu uçak düşebilir ama, İstanbul’a kadar yürümek istemiyorum.” Tüm hayat böyledir, maliyet – fayda skalasında yerine koyduğumuz kimi şeylere karar vererek hayatımıza devam ederiz. Kimsenin Dünya’nın en güvenilir arabasına binmek isteyeceğine sanmıyorum, o maliyeti anlamsız bulurlardı. Bazı insanların bu maliyet fayda ilişkisini akıllıca yönetemeyecekleri söylenebilir, herkes yeterince akıllı değildir denebilir, ancak birisi bize yaklaşıp “Senin iyiliğin ve güvenliğin için kayak yapmanı yasaklıyorum.” dese ne hissederdik? Ya da bir başkası güvenli olmayan bir mahalledeki evimize gelip, “Burası güvenli değil, sen 500₺ daha ver de şuraya taşın.” dese bunu beğenir miydik? Maliyet fayda skalası kişinin kendi özelidir. Eğer kişi daha az güvenli mahallede yaşayıp 500 ₺ ile farklı bir şey yapmak istiyorsa, bunu yapabilmelidir. Öte yandan, yetenekli ve başarılı biri, sistemin kuralları gereği başkalarına da fayda getirir. Çok zengin bir iş adamı iş verecektir, bir mucit yaptığı icat ile zengin olurken insanların hayatlarını kolaylaştıracaktır. Kapitalizmde vasıfsız bir birey, hayal dahi edemeyeceği lükse ve şatafata çok ucuz ulaşmaktadır. Bu düzenin büyüsü budur. Serbest piyasa, sorumluluk mevkiine belirli bir kişi ya da partiyi koymayarak yozlaşmanın önüne geçer. Sistem içindeki herkes yozlaşmış olmadığı sürece, sistemin yozlaşması da mümkün değildir, bu ihtimal de astronomiktir. Çünkü sistemi kontrol eden bir güç yoktur. Ancak gücün tepede toplandığı sistemlerde rüşvet ve torpil skandallarını bolca görmek mümkündür. Kapitalist Abd’de asgari ücret kazananların oranı %5 civarlarında, sendikalıların oranı ise %10. Patronları insanlara fazla maaş vermeye zorlayan bir devlet de yok, o halde neden ücretler sürekli artarken, çalışma saatleri git gide kısalıyor? İş yerleri neden telefonla çalışma, gündüz çocuk bakım evleri, iş yerinde yemek servisi ve spor salonları gibi yenilikler getirmeye çalışıyor? Bir zorunluluk yok ya? Çünkü piyasada rekabet vardır. Nitelikli iş gücünü çekmek istiyorsan rakibinden daha iyi şartlar sunmalısın. Kapitalizmin mottosu “Hadi herkesi sömürelim!” değil, “Daha ucuza daha iyisi.”dir. Uzun vadede başarılı olmak isteyen işletmeler, müşterisini ve çalışanını önemser, en iyi ürünü en ucuza satmaya çalışır, bu da eninde sonunda, herkesi zenginleştirir. “Kar, bir şeyi keşfetmenin ödülüdür, bu ödülü rekabet takip eder ve fiyatlar düşer, kar azalır.” “İşçi cenneti Sovyetler Birliği’nde bir deyiş vardı: “Biz çalışıyormuş gibi yapıyoruz, onlar da bize ücret ödermiş gibi yapıyor.” Kapitalizm, içindeki rekabet faktörü nedeniyle süreli işsizlikler yaratır, sosyalistler de hiç kimsenin işsiz kalmayacağı bir düzen vadederek bunu propagandalarına yansıtırlar. Ancak, gelişim, kimi zaman değişim demektir. Yıllar önce sermaye ve toprak sahipleri, tarım arazilerinde insan çalıştırmak yerine makineleşmeye gidilmesinin çok daha ucuz ve çok daha verimli olduğunu keşfettiler. Eğer o dönem birileri çıkıp, “Bu insanlar sizin kar hırsınız nedeniyle işsiz kalacaklar.” diyip, bu gelişmeyi durdursaydı, bugün doğal besine ulaşma konusunda ne kadar sefil bir durumda olurduk düşünmemiz gerek. Bugün yaşayan torunu büyükbabasının işsiz kalmasına üzülecektir, ama bu devasa nüfusun bir parçası olarak aç kalmadığına seviniyor da olmalı. Kapitalizm, farkında olunmasa da gelecek nesillerin yaşam standartlarını yükseltmekle meşguldür. İş dünyasındaki karmaşıklıklara, sorunlara ya da vicdansızlıklara, devlet zoru seçeneği dışında, daha akıllıca çareler bulunmalıdır. Avustralya’ya Avrupa’dan ilk yerleşenler, çoğunlukla hapishane mahkumlarıydı, ve onları oraya taşıyan gemiler, gemiye aldıkları adam başına para alıyorlardı. Ancak şartların fenalığı yüzünden, onlarcası yolda telef oluyordu. Bu soruna nasıl çözüm getirildi? Acaba başlarına bir devlet memuru mu atandı? Rüşvet ihtimali, adam kayırma ihtimali her zaman gücün olduğu yerdedir. Öyle olmadığını varsayalım, devlet memuru çoğunlukla bu işin uzmanı olmaz, o denizci değildir, olsa bile, denizciliğin hangi alanında uzmandır, kim bilir? Gemiye ne kadar su ve meyve alınacağını, bir fırtınadan dolayı gecikme olursa ek deponun kaç ton olması gerektiğini bilir mi? Ya da bu kadar adamı zorla beslemek zorunda olan kaptan, el altından yolcuları zehirlese, bunu anlayacak ve rapor edecek tıp bilgisi var mıdır? Her şeye burnunu sokan bu memura kaptan sinirlenip, “Fırtınada hayatını kaybetti.” yalanını uydurup onu denize atsa, kim neyi kanıtlayabilir? Olasılıklar sonsuzdur ve aynen bu örnekte olduğu gibi devlet bugün de bütün bu sonsuz olasılıklara memur ve kanun yetiştirmeye çalışmaktadır. Halbuki İngiliz hükümeti çok daha basit bir çare bulmuştu. Kaptanlara gemiye aldıkları adam başına değil, Avustralya’ya sağ salim varan adam başına ödeme yaptılar. Bu sert ve gaddar kaptanların, mahkumların sağlıkları için nasıl detaylı hesaplamalar yaptığını siz düşünün. Öz menfaatin gücünü küçümsemeyin. "Girilen her yol, keşfedilmeden bırakılmış başka bir yol demektir. Bu pişmanlığa yol açabilir, ama tercih iyidir. Bedava ekmeğin olmadığı bir dünyada yaşadığıma minnettarım. Sonuçların ve katlanılması gereken maliyetlerin olmadığı bir dünya, anlamlı bir tercihin olmadığı bir dünyadır. Sorumluluğun olmadığı bir yaşam, yetişkin bir insanın yaşamı değildir. Bu, benden daha iyi bildiğinizi düşündüğünüz anlarda bile, benim tercihlerime saygı duymanız demektir. Ben insanlığın temel bir ilkesinin, başkaları tarafından bize çocuk gibi değil, yetişkin bir insan gibi muamele edilmesi olduğuna inanıyorum." (Ediz)
Görünmez Kalp PDF indirme linki var mı?
Russell D. Roberts - Görünmez Kalp kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Görünmez Kalp PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Russell D. Roberts Kimdir?
George Mason Üniversitesi’nde ekonomi profesörüdür. New York Times ve Wall Street Journal’da yazmaktadır. Roberts özellikle ekonomist olmayanlara iktisat öğretmek üstüne çalışmaktadır.
1994 yılında yayınlanan ilk kitabı olan Tercih: Bir Serbest Ticaret ve Korumacılık Öyküsü, Business Week ve Financial Times tarafından iş dünyasıyla ilgili yılın en iyi kitaplarından biri olarak değerlendirilmiştir.
Roberts, iktisadî içerikli fakat hikâye türünde bir eser olan Görünmez Kalp: Bir İktisadiyat Romanı adlı eserini 2001 yılında yayınlamıştır. Roberts’ın bu kitabı iktisat eğitimi almamış kişiler için, bir iktisat kitabı niteliğindedir. 2008 yılında Roberts’ın diğer romanı Her Şeyin Bedeli yayınlanmıştır. Yazar bu romanında kendiliğinden doğan düzen, fiyat sistemi ve kriz durumunda piyasa ekonomisi gibi belli başlı konulara değinmiştir.
Bunların yanısıra, Roberts, ödüllü bir podcast programı olan EconTalk’un da sunucusudur.
Russell D. Roberts Kitapları - Eserleri
- Görünmez Kalp
- Tercih
- Her Şeyin Bedeli
- The Invisible Heart
- How Adam Smith Can Change Your Life
Russell D. Roberts Alıntıları - Sözleri
- I just want you to understand that there is more than one way to repair the world. (The Invisible Heart)
- "Adamın biri ölmüş," dedi Sam, "ve kendisini dünyanın en güzel alabalık nehrinin kenarında bulmuş. Gökyüzü masmaviymiş ve adamın elinde en kalitelisinden bir de olta duruyormuş. Önünde bir nehir uzanıyormuş, mükemmel bir alabalık ırmağı, kimi yerde hızlı, kimi yerde yavaş akan bir su kütlesi. Adam bütün ömrü boyunca 'ah balık tutacak biraz vaktim olsa,' der dururmuş meğer. Cennet'te olduğunu düşünmüş. Nehre bir bakmış, dönen bir yer var, bir balık böcek için sıçramış. Tam olması gereken yere oltayı atmış, anında su dalgalanmış, kocaman bir balık suyun yüzüne çıkmış. Sıçradıkça etrafında sular dalgalanıyormuş. Balığın kuvveti ve rengarenk görüntüsü adamı korkuyla karışık bir hayranlığa sürüklemiş. Biraz mücadeleden sonra balığı yakalamış ve yere uzatmış. Herhalde 5-6 kg. varmış! Renkleri de ne kadar canlıymış. Balığı orada bırakıp yeniden nehre dönmüş. Yine balığın biri, bir böcek için havaya sıçramış. Adam yine tam isabetli bir olta atmış. Yine çok güzel başka bir balık yakalamış. Bu bir mucizeden başka bir şey değilmiş. Adam Allah'a şükretmek için dizleri üzerine çökmüş. Lâkin gün ilerleyip de adam her girişiminin sonunda balık üstüne balık destelemeye başlayınca, bilincinin kıyıcığından bir düşünce kendini hissettirmeye başlamış. Bir defa da bilerek kötü bir olta sallamaya karar vermiş. Aynı şekilde yine bir balık sıçramış ve adamın oltasına yakalanmış. Adam balığı korkutmak için başlamış bağırmaya ve üstüne su atmaya. Hiçbir şey fark etmemiş, her olta atışı garanti bir balık getiriyormuş. O anda anlamış ki, orası Cennet falan değil." (Görünmez Kalp)
- Modern iş bölümü bir kişinin çok az şey bilip de hâlâ bir dâhi gibi görünmesine imkan veriyor. (Her Şeyin Bedeli)
- Trafik sadece tek yöne doğru akıyor.Amerika'ya. Emekçilerin cennetine girmek üzere, hiç kimse güneye doğru yüzmüyor. Şaşırtıcı değil mi? Sürekli olarak Amerika'nın fakirlerine ne kadar kötü davrandığını işitir dururuz. Oysa Meksika ve Küba'nın fakir insanları, buranın fakiri olmak için ölümü göze alıyorlar. (Her Şeyin Bedeli)
- Başarısızlığa uğrama ihtimaliniz hiç yoksa şayet, "başarma"nın büyüsü olur mu? Şayet size ömrünüzün kalan bölümünde her yıl bir milyar dolar versem, hiç soru sormadan. Tek şart şu, her yıl bu parayı son kuruşuna kadar harcayacaksınız, yine alır mıydınız? Almış olsanız acaba mutlu olur muydunuz? (Görünmez Kalp)
- We look at the world in different ways. (The Invisible Heart)
- İtibarın kime gideceği umrunda olmazsa, başarabileceğin şeylerin sınırı yoktur. (Her Şeyin Bedeli)
- İnsanın hayallerinin sınırı yoktur. (Tercih)
- Başkalarının yeteneklerinden kaldıraç olarak yararlanmak ve kendi kendinize etkin bir şekilde üretemediğinizi satın almak daha iyidir. (Her Şeyin Bedeli)
- Televizyon izlemek tam bir zaman israfıdır. Gizli bağımlılıktır. Bizden insani olan her şeyi söküp alıyor. Bizi gerçeklikten kaçmak için kanaldan kanala atlayan zombilere dönüştürüyor. (Görünmez Kalp)
- Ancak ölü bir balık akıntıyla beraber yüzer. Hayattaki her değerli şeyin bir bedeli vardır. (Görünmez Kalp)
- The tragedy isn't that they earn 30¢ an hour. The tragedy is that 30¢ an hour is their best alternative. (The Invisible Heart)
- “I doubt it. And either way, I don't believe in the law.” “What law?” “Antidiscrimination law. Life is about discrimination.” (The Invisible Heart)
- Sacramento veya San Fransisco ya da Sau-salito'ya taşınmayı planlayabilirsiniz, bilirsiniz ki orada satılık evler olacak. Orada bir konut kralı falan yoktur. İnsanlar her gün şehirlere göç etmekte veya şehirlerden göçmekte iken, hiç kimse her piyasada yeterince ev olsun diye bir plan yapıyor değildir. Ama arz ile talep birbiriyle uyumsuz hale gelince fiyat buna ayak uydurur, ya aşağı gider ya yukarı, bu ise insanlara kendi planlarını yapma imkanı verir. (Her Şeyin Bedeli)
- Kaldı ki hayat, tercih yapmak ve sorumluluk almaktan ibarettir. Yapılan hatalardan ders almak ve büyümektir yaşamak. (Görünmez Kalp)
- "Tehlike ve haz aynı dalda büyürler." (Görünmez Kalp)
- A divorce is the product of a thousand misused moments. (The Invisible Heart)
- Fakat sanırım bugün zengin ile yoksul arasındaki uçurum, bugünün yoksulları ile dünün yoksulları arasındaki uçurum kadar büyük değil. (Her Şeyin Bedeli)
- Life’s not a race. It’s a journey to savor and enjoy. (How Adam Smith Can Change Your Life)
- Yes, we are all animals with a deep potential for violence inside us. (How Adam Smith Can Change Your Life)