matesis
helpyetim

Gülce - Ömer Lütfi Mete Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Gülce kimin eseri? Gülce kitabının yazarı kimdir? Gülce konusu ve anafikri nedir? Gülce kitabı ne anlatıyor? Gülce PDF indirme linki var mı? Gülce kitabının yazarı Ömer Lütfi Mete kimdir? İşte Gülce kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 26.04.2022 16:00
Gülce - Ömer Lütfi Mete Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ömer Lütfi Mete

Yayın Evi: Timaş Yayınları

İSBN: 9789752635593

Sayfa Sayısı: 160

Gülce Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Uçurumun kenarındayım Hızır

Ulu dilber kalesinin burcunda

Muhteşem belaya nazır

Topuklarım boşluğun avucunda

Derin yar adım çağırır

Dikildim parmaklarımın ucunda

Bir gamzelik rüzgâr yetecek

Ha itti beni, ha itecek

Uçurum kenarındayım Hızır

Civan hazır

Divan hazır

Ferman hazır

Kurban hazır

Ömer Lütfi Mete'den leylaya, Mevla'ya ve dünyaya dair şiirler...

(Tanıtım Yazısından)

Gülce Alıntıları - Sözleri

  • Dışı tenha insanın, içi mahşer
  • Dışı tenha insanın, içi mahşer...
  • ‘Uçurumun kenarındayım Hızır.’
  • Ateşten Kalleşten Mızrakla gürzden Dabbetülarz 'dan Deccal'den, yedi düvelden Korku nedir bilmeyen ben Tir tir titriyorum Gülce'den Ödüm patlıyor Gülce'ye bakmaktan Nutkum tutuluyor, ürperiyorum Saniyeler gözlerimde birer can Her saniyede bir can veriyorum
  • Sonsuza aşık, sonsuz aşık Özler durur Özler durur
  • Uçurum kenarındayım Hızır Civan hazır Divan hazır Ferman hazır Kurban hazır
  • Çöl vaktime kar yağıyor...
  • Gönlümün uçurumlar açan depremi...
  • Benim annem yüz mevsim açar. Yüzü de güzel, Kan ağlasa gülücük saçar.
  • Uçurumun kenarındayım Hızır Ulu dilber kalesinin burcunda Muhteşem belaya nazır Topuklarım boşluğun avcunda Derin yar adımı çağırır Dikildim parmaklarımın ucunda Bir gamzelik rüzgâr yetecek Ha itti beni, ha itecek Uçurumun kenarındayım Hızır Civan hazır Divan hazır Ferman hazır Kurban hazırUçurumun kenarındayım Hızır Güzelliğin zulme çaldığı sınır Başım döner, beynim bulanır El etmez Gel etmez Gülce'm uzaktan dolanır Uçurumun kenarındayım Hızır Gülce bir davet Mecaz değil Maraz değil Gülce bir afet Peri değil Huri değil Gülce beyaz sihir Gülce ölümcül naz Buram buram zehir Yar yüzünde infazBir gamzelik rüzgâr yetecek Ha itti beni, ha itecek Güzelliğin zulme çaldığı sınır Uçurumun kenarındayım Hızır Ben fakir En hakir Bin taksir Ateşten Kalleşten Mızrakla gürzden Dabbetülarz'dan Deccal’dan, yedi düvelden Korku nedir bilmeyen ben Tir tir titriyorum Gülce’den Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan Nutkum tutuluyor, ürperiyorum Saniyeler gözlerimde birer can Her saniyede bir can veriyorum
  • Yürek netâme şehri şimdi, şüphe şüphe üstüne.
  • Dışı tenha insanın içi mahşer
  • Anladım ey can, hep çıkacak gibisin Bu dünya senin huyun değil

Gülce İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ömer Lütfi Meteyi uzun zaman önce Gülce şiiriyle tanımıştım kitabını okumak bugünlere kısmet oldu. Leyla bahsi, Mevla bahsi ve dünya bahsi adı altında üç bölüme ayrılmış. Ben en çok tabii ki Gülceyi ve Yiğidi Gam Öldürür şiirlerini sevdim. Tavsiye eder miyim diye sorarsanız aman kesin alıp okuyun demem ama bir şiir kitabı okuyacaksınız gönül rahatlığıyla Gülceyi seçebilirsiniz. (Gamze)

Şiirlerinde tasavvufî ögeler bulunmakla beraber yeni şiir anlayışından çok iz vardı. Leyla, Mevla, Dünya diye üç tane başlık altında şiirlerini toplamış Ömer Lütfi Mete. Asker ile Cemre romanına yazdığım incelemede, Ömer Lütfi Mete için gönül adamı yakıştırmasını yapmıştım. Şiirlerini okuduktan sonra bu yakıştırmanın ne kadar doğru olduğunu anladım. Rahmet olsun gönül adamına... (Furkan Uzel)

Neymiş şu Kurşunlu Mete'lik: Mete'lik yok gibimizde. Nasıl etsek de birkaç kurşun ile örselesek? Türk'ün edebiyatında kekre hışım.. Hemi yüz yıllık gelenek. Bilmem nasıl etsek de törpülesek? Bize böylesi elbet yakışır! Lütfi'yle Mete; durman yarışın.. Ülfet de lütuf, buna kim şaşırır? Bak şahlar damalarında hücum; hele yok mu ki bir kalbe aheste varışın.. Bu gizem genizde denizler taşırır. Benim milletim bu hisle bin yıldır tanışık! Bin yıldır mana alemi semavattan hakikat aşırır. Sorman.. Sorman; son yüzlük bir hayli karışık. Mete'lik ham gibimizde. Yahu gör, gör hele bir bak bu şikar kimin boynunda kerih? Tıksırmak için oburluğunu çüş raddesinde güdüyor bunca herif. Avlak burası. Kurt sofrasında çakalın ziyafeti mi olmuş edibin cemiyeti? Varsıl çilelere talip midir hala, ah ki o mahur andelip? Ve bir an gelip, külün altında pusan o muhteşem kor; saracak tüm civarı. Çünkü külün altında giz'enen o münbit kor, işmar ediyor Lütfi uğraşların emelinde. Ah hele bir ölsün bunca geberik.. Hele bir ölsün! Göreceksin kaç külçelik cevhermiş kurşunlu Mete'lik. *** Ömer Lütfi Mete'nin bir senarist olduğunu, Kuşçu ve Ömer Baba gibi tiplemelerle yer aldığı projelere uhrevi bir takviye yapmayı kendine şiar edindiğini, damarındaki milliyetçilik kanını daima helal kaynaklardan beslediğini ve her şeyden öte; delikanlılığın kitabına mahreçli imzalar attığını hepimiz biliyoruz. Merhum Ömer abimizin şiirini konuşalım. Çünkü bu bizi eserden müellife götürecektir. *** Kainatın tüm ışığı elimdeki bir hüzmelik kandile dolacak olsa; sır arayışımı "aşkın sırrına erme" uğrunda harcardım. Zira şiire düşkün isem; sebebi aşka olan aşkımdandır. Aşkın sırrını arayışımdandır. Benim için şiir, aşk sırrına vasıl kılacak nice yollardan biridir. Ve bu yollar, ulu sırrın sırrından zerre taşımak suretiyle sır sahibidir. Mademki sır, kendini aşikar etmek için ardında bıraktığı kırıntıları bile sırlıyor; öyleyse sırdan paye taşımayan hiçbir şey, kadim sırların işaret levhası olamaz. İşte bu yüzden, bana sırlı mısralar gerek. Üryan şiirin imgelem açlığından boşanan o dev bulaşık nasıl da itiyor beni kendinden. *** Şiirde simgecilik, kapalılık ve gizemcilik; okuru madenci olmaya zorlar. Bu maden damarlarındaki bereket, her darbede daha da genişler ve genişledikçe daha da cezbediyor. Bu tutku ve râm oluş, aşkın vecd makamına işaret ettikçe artırıyor şiddetini. Ve bu uğurda sarf edilen hiçbir emek zayi olmaksızın sunuyor mükafatını. Merhum Ömer Lütfi abimiz de böylece sırlamıştır mısralarını. Ayan-beyan olmak başkalarının işidir ve başka alanlarda erdem gibidir. Gülce şiiri, her saniyede bir can vermenin manasını tek başına giderecek nispette büyüktür. Her saniyede bir can vermek için, her salisede bir can edinmek gerek. Bu can kazanış ve yitiriş yalnızca aşk bahsine mahsus. Çünkü can armağan etmek için tımar edilir. Kabil gibi olmaktan haya edip en sevimli mülkü adayıştır Habil misali. Verilen en müstesna emaneti, en temiz çeşmelerde arı-duru edip gerisin geri sahibine iade ediştir. Leyla bahsi her daim tirendez kalplerin meşrep salahiyeti ve kadim mahzunluk alametidir. Kıymetlidir ve kıymettedir. Fakat Ömer Lütfi abimizin dünya bahsi bir başkaca girmiştir kanıma. Kanımı çekmiştir ve geri vermemiştir. Dünya bahsinde yer alan şu şiir, o yılların kahrını tekellüm etmiştir ve şairin vakanüvislik görevini cüretle göğüslemiştir; "Kahpe kayışında bileniyor bıçak Üç ayak Bir şafak Celep örfü ahkam olmuş Babam kasap vezir Eloğluna bayram olmuş Kuzular sağ erir Üç ayak Bir şafak Ahdetmiş babam beni boğazlayacak Topal tahterevalli hak Fidyeler takas olmuş Binilen dala iner nacak İntihar kısas olmuş Usul bitirim Esas bitirim Kabul bitirim Kıyas bitirim Sarışın değilmişim Kara kaş, kara göz yasak Has anadan gelmişim Öz ocağımda öz yasak Üç ayak Bir şafak Birkaç sefil Gözde nesil Yırtılan nazlı sancak Gözüme bağlı mendil Ben kırk kere İsmail Babam İbrahim değil Babam ortada mutlak Babam adil Babam katil" Ömer Lütfi abimiz bu şiirinde, 80 darbesinin kanlı ellerini tanıtır. Benim "Kahpe kayış"tan anladığım şey, darbeci generallerin palaskasıdır. "Üç ayak" darağacıdır. "Bir şafak" ise idamların yapıldığı o şafak vakitleridir. Celep dediğimiz şey, kesilecek koyunları kasaplara satma işidir. "İdama yürüyen kuzular" dediğimiz şeyin, sırlı söyleyişidir "celep örfi ahkam olmuş" mısraı. Nitekim o kancık idamlar, yasalarla yapılmıştır. Şiirdeki "baba" tasavvuru, devleti işaret etmektedir. Ve o zamanlar babamız yani devletimiz kasap veziri oynamaktadır. Kasap vezir söyleminin bir de hikayesi vardır. Bilmeyenler için; "Bir padişah Hızır (aleyhisselam)’ı görmek istiyordu. Bir gün bunun için tellallar çağırttı: 'Kim bana Hızır’ı gösterirse onu armağanlara boğacağım” dedi. Birçok oğlu olan fakir bir adam bu işe talip oldu. Karısına dedi ki: 'Hanım ben padişaha Hızır’ı bulacağımı söyleyip ondan kırk gün müsaade alacağım. Bu kırk gün için padişahtan size ömrünüz boyunca yetecek yiyecek, içecek ve para alırım. Kırk günün sonunda Hızır’ı bulamayacağım için benim kelle gider, ama siz rahat olursunuz' Adamın karısı kanaatkar biriydi: 'Efendi biz nasıl olsa alıştık böyle kıt kanaat geçinmeye. Bundan sonra da idare ederiz. Vazgeç bu tehlikeli işten' dedi. Ama adam kafaya koymuştu. Padişaha gidip Hızır’ı bulacağını söyledi. Bunun için kırk gün izin istedi. Hızır’ı bulmak için kırk gün zarfında ailesinin geçimi için sarayın ambarından tonlarca yiyecek, içecek ve nakit para aldı. Bunları evine teslim edip kırk gün ortalıktan kayboldu. Kırk günün bitiminde padişahın huzuruna çıkıp her şeyi itiraf etti: 'Padişahım, benim aslında Hızır’ı falan bulacağım yoktu. Ailecek sıkıntı çekiyorduk. Hızır’ı bulacağım diye sizden dünyalık almak istedim.‘ dedi. Padişah buna çok kızdı: 'Padişahı kandırmanın cezasını hayatınla ödeyeceğini hiç düşünmedin mi?' diye bağırdı. Adam, her şeyi göze aldığını söyledi. Bunun üzerine padişah yanında bulunan üç veziriyle görüş alış verişinde bulundu. Birinci vezire sordu: '-Padişahı kandıran bu adama ne ceza verelim?'  Birinci vezir '-Efendimiz, bu adamın boğazını keselim, etini parçalayıp çengellere asalım.' dedi. Bu sırada ortaya çıkan nurani bir çocuk, vezirin sözleri üzerine söyle dedi: 'Küllü şey in yerciu ila aslihi.' Padişah ikinci vezirine sordu: -Bu adama ne ceza verelim? İkinci vezir '-Hükümdarım bu adamın derisini yüzüp içine saman dolduralım.' Biraz önce ansızın ortaya çıkan çocuk yine: 'Küllü şey in yerciu ila aslihi' dedi. Padişah üçüncü vezire sordu: '-Ey vezirim sen ne dersin, beni kandıran bu adama ne ceza verelim?' Üçüncü vezir 'Padişahım bana göre, bu adamı affedin. Size yakışan, sizden beklenen budur. Bu adam önemli bir suç işledi ama sanıldığı kadar da kötü biri değil. Çünkü çoluk çocuğunun rahatı için kendini feda edebilecek kadar da iyi yürekli.' Nurani çocuk yine söze karıştı: -'Küllü şey in yerciu ila aslihi' Bu defa padişah o çocuğa yöneldi: '-Sen kimsin? İkide bir tekrarladığın o laf ne demektir?' Çocuk cevap verdi: '-Senin birinci vezirinin babası kasaptı. Onun için kesmekten, etini çengellere asmaktan bahsetti. Yani aslını gösterdi. İkinci vezirin babası yorgancı idi. Yorgan yastık, yatak yüzlerine yün, pamuk doldururdu. O da babasına çekti. Üçüncü vezirin ise babası da vezirdi. O da soyuna çekti, büyüklüğünü gösterdi. Benim söylediğim söz 'Her şey aslına çeker' demektir. Vezir istersen (üçüncü veziri göstererek) işte vezir, Hızır istersen (kendini göstererek) işte Hızır, bu adamı mahcup etmemek için sana göründüm, dedi ve kayboldu." Özetle, cuntaların aslı kasaplıktır. Daima can almış ve cana kıymıştır. Öyle sanıyorum ki; Ömer Lütfi abimiz de "kasap vezir" teşbihini bu menkıbeye işaretle kullanmıştır. Sözü uzatmadan.. Bu şiirde benim nutkumu ufuklarda tutan kısım; "ben bin kere İsmail/Babam İbrahim değil/Babam ortada mutlak/Babam adil/babam katil" kısmıdır. "Biz devlete baş koymuşuz lakin devlet başımızı Hakka kurban etmek için değil, katilimiz olmak için almıştır. Ve bunu kanunlara dayanarak yapmıştır." *** Ömer Lütfi Mete dünya bahsinde geçen birçok şiirinde Kenan Evren ve şakirtlerine mertçe çatmıştır. Dedik ya.. Delikanlı adam Vesselam.. Dünya bahsi bölümünde en çok yer verdiği bir diğer mesele de ahlaki yozlaşmadır. Birkaç yerde "incir yaprağı" metaforunu kullanmıştır. "Annen bürünmüş yedi kat çarşafa/Sende bir yaprak incir" İncir yaprağı Hz. Adem ve Hz. Havva'nın avret mahallerinin örtüsüdür. Tamamiyle setretmemekle birlikte, birçok uzuv üryan kalır. Ömer Lütfi buradan hareketle, insanların vücutlarını hunharca teşhir edişine çatmıştır. Öyle ki ahlaki yozlaşmanın en büyük alameti olarak şiirlerinde bu bahsi işlemiştir. Kitabın son kısmını teşkil eden Mevla bahsi; tasavvuf dokusuna haiz. Burada sıkça; "Baba, Şahım, Kurban" gibi tasavvufi terimlere rastlıyoruz. "Sensiz geçen zaman hep densiz geçmiştir." mısraına baktığımızda ise Ömer Lütfi Mete'nin, tasavvufun varlık önemini ve kuşatıcı tasarrufunu vurgulayışını görüyoruz. Tasavvufi metinlerde ve şiirlerde parmak ucuyla yürümek benim boynumun borcudur. Nitekim bu bahis, layık olabilmişlerin harcıdır. Ötesi hadsizliktir. *** Son tahlilde: Ömer Lütfi Mete ciddi bir fikir sahibidir. Şiirinde, nesirinde ve yaptığı işlerde esas aldığı iki olgunun; "Bu necip Milletin Yesevi nefesiyle yoğrulduğu ve Vatan Toprağı'nın namustan öte mukaddesat olduğu" vurgusudur. Bizden biridir ve bize aittir. Bize hep bizi anlatmıştır ve hatırlatmıştır. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.. *** Son Söz: Oldi ağabeyimizin teklifiyle başlayan "Gülce" okuma etkinliği benim için çok kıymetli ve de bereketli geçmiştir. Evvela kendisine, akabinde katılım sağlayan tüm kardeşlerime ve büyüklerime teşekkürü bir borç bilirim. (Oğuzhan Âsım Güneş)

Gülce PDF indirme linki var mı?

Ömer Lütfi Mete - Gülce kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Gülce PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ömer Lütfi Mete Kimdir?

1950 yılında Rize'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini burada tamamlarken özel olarak dini eğitim gördü. Bir süre Kuran Kurslarında hocalık yaptı. Rize Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptı. 1970 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne girdi. Aynı dönemde Babıali'de Sabah gazetesinde basın hayatına atıldı. 1972 yılında İktisat Fakültesi'nden ayrıldı. 1973 yılında Atatürk Eğitim Enstitüsü'ne girdi, 1976'da mezun oldu. Kısa süre edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra tekrar gazeteciliğe döndü. Ortadoğu, Tercüman, Türkiye, Yeni Binyıl, Ayyıldız, Sabah ve Bugün gazetelerinde ve Türk Edebiyatı, Boğaziçi dergilerinde yazdı, Çağrışım dergisini çıkardı. Senaryo çalışmaları yaptı. ANAP ve MHP'den milletvekili adayı oldu, seçilemedi. 18 Kasım 2009 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

Ömer Lütfi Mete Kitapları - Eserleri

  • Gülce
  • Allah'sız Müslümanlık
  • Aşıklar Ölmez
  • Asker ile Cemre
  • İtfaiye Yakıyor
  • 28 Şubat'tan Şemdinliye Derin Çeteler
  • Milliyetçilik Milliyetsizlik
  • Balonya Tüneli
  • Basılı Yakıt
  • Çığlığın Ardı Çığlık
  • Ezan Günü
  • Derin Millet Manifestosu
  • Yerden Göğe Kadar
  • Hacıyağı ile Parfüm Arasında
  • Çığlığın Ardı Çığlık

Ömer Lütfi Mete Alıntıları - Sözleri

  • Bir kaleyi fethederken çok sevdiği yakınlarını kaybeden cihangirler gibi mutsuzdu. (Asker ile Cemre)
  • İnciteceksin diye sevdiklerinden kaçma. (Aşıklar Ölmez)
  • Allah'ın bir bildiği vardır. Ona güvenmek ve tevekkülle boyun eğmekten başka çarem yok. (Allah'sız Müslümanlık)
  • Kazanmıştık , çünkü farkındaydık. (Çığlığın Ardı Çığlık)
  • Kendisini Tekin Batur'un Özel Kalem Müdürü olarak tanıtan kişi, toplantıya katılıp katılmayacağımı öğrenmek istediğini söylerken vurgulaması ve üslubu ile aba altından sopa göstermeyi becerebilecek yetenekteydi. (İtfaiye Yakıyor)
  • Özelleştirme, evdeki buzdolabını satarak soğuk gazoz almak gibi bir iştir......................................... Aynı kafa ile gidersek, liberalizm dini adına bu özelleştirme farzını uygulamada nihayet evin kendisini satıp kiraya çıkma aşamasına geleceğiz. (28 Şubat'tan Şemdinliye Derin Çeteler)
  • Tevekkülün, gayret ile sabrı eşit güçte dengeleyen bir mekanizma olduğuna, olması gerektiğine inanıyorum. (Allah'sız Müslümanlık)
  • Ona göre Türkiye'de sağlıklı bir sermaye piyasası olmadığı ve güçlü sermaye bulunmadığı için teknoloji ithalatından başka bir çözüm henüz yoktu. (Asker ile Cemre)
  • "Aşkın yarısı bozgundur be Yusuf'um! Hem şarabı içeceksin hem de başın dönmeyecek. Var mı öyle bolluk?" (Aşıklar Ölmez)
  • İşkence nedir biliyor musunuz? İşkence ademoğlundan ölümü bile esirgemektir. (Çığlığın Ardı Çığlık)
  • İnsanlık tarihin en utanç verici barbarlık uygulamaları Batı’nın imzasını taşır. Bütün bunlardan sonra kalkıp da “Batı, demokrasi kültürü sayesinde şahlanmıştır” demek, pek gerçekçi ve namuslu bir değerlendirme olmaz. (Allah'sız Müslümanlık)
  • Osmanlı’nın kokuşmuş kadroları ve girişimcileri devletin yeni merkezine üşüşmüş durumdadırlar. Oralardan bugüne nice servetin mayası haramdır, bugün yedikleri de, arttıkları da haramdır. Onun için hiçbir sermaye tamamen temiz değildir. (28 Şubat'tan Şemdinliye Derin Çeteler)
  • ... Sonra gördüm ki ne kadar dirensem boşuna; medyamızın ezberinden vazgeçebilme becerisi yok! (İtfaiye Yakıyor)
  • Bir kaybın telafisi olacağını farzetmek, kaybetme kabiliyeti demektir. (Çığlığın Ardı Çığlık)
  • Öyle ağızlar barış dedi ki; kuduracağım. Öyle ağızlar sevgi dedi ki; tiksindi lağım! (Balonya Tüneli)
  • Kimse kimsenin yerinde değildir zaten. Allah'ın insan nüshaları sonsuz. Bizim ürettiğimiz nesneler gibi seri numaralarıyla ayırt edilebilen, çok çok fazla ama gene de sayılı tekrarlar değil ki. (Asker ile Cemre)
  • Bu yüzden asırlardır sürdürülen silkinme çabaları ile yeniden güçlenme hareket ve tasarılarına rağmen sağlıklı başlangıçlar bile gerçekleştirilememektedir. Çünkü ortada, Müslüman bireyin kendi diniyle ilgili temel bir yanlış algılaması ve yönlenmesi vardır. (Allah'sız Müslümanlık)
  • Yusuf: Eee söyle, ne işi var erik dalında üzümün? Kuşçu: Herkes bundan ne anlar bilmem ama ben şöyle anlıyorum: Âşık adamın gıdası sevdiği değildir. Gıda sevmenin kendisidir. Onun için şimdilerde kendilerini âşık sananlar sevgiyle beslenmiyorlar. Ya ne ediyorlar? Sevgililerini yiyiyorlar. Âşık dediğin sevgilisini yer mi? Sevgilisini yiyen hayvandır. Onun için sevgilisini yiyenler ölür ama âşıklar yaşar. Ölen hayvandır, âşıklar ölmez. Yusuf: ... Kuşçu: Nereye ayaklandın hemen? Yusuf: Bu ağır bir ders Kuşçu, biraz silkelenmem lazım. Kuşçu: Haydi bakalım. (Aşıklar Ölmez)
  • Kendini karanlıkta değil de yoğun bir sis içinde buluyordu şimdi. Yarı belirsizlik veya yarı belirlilik... (Asker ile Cemre)
  • İnanmadığın bir şeyi söylüyordun; o da bunu biliyordu, ama gene de mutlu olmuştu. (Asker ile Cemre)

Yorum Yaz