Hacı Aga - Sadık Hidayet Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Hacı Aga kimin eseri? Hacı Aga kitabının yazarı kimdir? Hacı Aga konusu ve anafikri nedir? Hacı Aga kitabı ne anlatıyor? Hacı Aga kitabının yazarı Sadık Hidayet kimdir? İşte Hacı Aga kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Sadık Hidayet
Çevirmen: Mehmet Kanar
Orijinal Adı: حاجی آقا
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789753638081
Sayfa Sayısı: 105
Hacı Aga Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Hidâyet bu romanında 1940'lı yılların İran'ında sermaye çevrelerinin ve dini bile çıkarlarına alet etmekten çekinmeyen yüzsüz politikacıların ipliğini pazara çıkarıyor. Hacı Aga'nın kahramanları, "kuyruk sallayan", "sürekli vezirlik", "şeriatin rehberi" gibi anlamlara gelen "manidar" adlarıyla, bizim de yabancımız değil; tabii en başta Hacı Aga. Onları tanıyacaksınız...
Hacı Aga Alıntıları - Sözleri
- Ezelden beri dünyanın düzeni böyledir zaten; kimisi açlıktan ölürken kimisi de tokluktan dolayı çatlar.
- Bir memleketin başındaki adam çalmaya başladı mı bakanlar da çalar mebuslar da onların yardımcıları da polis şefleri de çalar.
- “Ezelden beri dünyanın düzeni böyledir zaten; kimisi açlıktan ölürken kimisi de tokluktan dolayı çatlar.”
- Dünyadaki bunca suç, bunca katliam, bunca yağma din adına yapıldı, yapılıyor da.
- Okuyandan bir dua umarım, Çünkü ben kulunuz günahkârım.
- Tarihin öyle kötü bir devrindeyiz ki bu dönemi zemzem ve kevserle yuğsalar bile yine de temizlemek kabil değil.
- Ne hayatın ne olduğunu biliyordu ne de bedeni onu terk edip gidiyordu. Acısını peşinden sürüklüyor ama ölmeyi de hiç istemiyordu.
- Ne çekersem, şu vicdanımdan çekiyorum
- İnsan çabuk unutur....
- İmam osursa, cemaat sıçar. Zorbanın tekini getirdiler, eldeki avuçtakini teslim ettiler. Bir avuç şakşakçı yağdanlık da kıçını yaladı! Bizi bu günlere düşürdüler.
- Siz bu memleketteki eşraf tabakasını, ileri gelenleri tanımazsınız. Hepsi geri zekâlıdır.
- Hacı kısık bir sesle: -Murat! İmdat! Yetişin!
- Eskiden adam gibi yaşamıştık! Hey gidi günler hey!
- Ne zevk var, ne sanat, ne de mutluluk. Hep hırsızlık, hep üçkâğıtçılık, hep ağıt yakma. Kokuşup parçalanıyoruz. Sufisiyle, dervişiyle, yaşlısıyla, genciyle, esnafıyla, dilencisiyle hepimiz para ve makamın büyüsüne kapılmışız; hem de en utanç verici ve çirkin şekliyle.
Hacı Aga İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Hacı Agalanmak ya da Hacılanmamak?: Hacı Agalansak da mı Hacılansak, Hacılanmasak da mı Hacı Agalansak? Efendim? Peki, peki yeterince anlaşılmadı farkındayım… Biraz daha açık olmakta fayda var... Kitaba tam 35 alıntı yapmışım. Daha fazlasını pek ala yapabilirdim. 105 Sayfalık bir kitap nasıl bu kadar anlam yüklü olabilir, nasıl bu kadar halimizi ve ülkemizi anlatabilir size tam olarak bunu anlatmaya çalışacağım. İncelemelerimi bildiğiniz üzere, kitap kritiği yapmıyorum. Bana ne verdiyse, ne hissettirdiyse sizlere onu aktarıyorum. Biraz alıntılardan yararlanıp sizlere ufakta olsa bir fikir veriyorum. Kesinlikle spoiler yok, gönül rahatlığıyla okuyup, kitabı alıp almamaya karar verebilirsiniz. Kesinlikle kitabın çizgisinin dışına çıkmayacağımı bildireyim. Hazırsanız, nasıl güdülüyoruz, nasıl kandırılıyoruz, nasıl inançlarımızla dalga geçilmesine izin veriyoruz bir bakalım. Bakalım ki, belki kafamız da birkaç soru işareti oluşturur, acaba dedikten sonra bir şeyleri araştırma yoluna gideriz. Sadık Hidayet’in okuduğum ikinci kitabı. İlk Kör Baykuş’u okumuş, istediğimi alamamıştım. Ama bu kitapta düşündüğümden de fazlasını aldım. Bana neler hissettirdi, neleri hatırlattı bir bakalım. Baştan uyarayım, eyyam yapmadan ve hiç kimseden çekinmeden “Gaddar” bir inceleme yapacağım. Günümüz: Türkiye - 27.06.2018 18:00 En çok yakındığımız şeylerin başında ne geliyor? Dinin, devlet işlerine karıştırılması ve Din üzerinden maddi-manevi kazanç sağlanması. Mustafa Kemal Atatürk 1930 yılın da “Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna izin vermeyeceğiz.” demiştir. Hacı Aga işte bu sözün tam olarak karşılığıdır. Kısa bir tanımlama yapalım; - Parayı çok sever, - Din ile ilgisi yoktur, - Borç verir faizi ile alır, - Kaçak mal satar, - Kumar oynar, - Şarabı çok sever, - Birden fazla kadına sahiptir, haremi var desek yeridir, - 80 yaşını geçmiş olmasına rağmen sokaktan geçen kadınları keser, - Aşırı derece de cimridir, - Dönem adamıdır. Kim iktidardaysa, o fikre bukalemun gibi bürünür, - Bilgi eksikliğine rağmen, kendisini bilgili gösterir, - Yaydığı yalanlar ile geçmişi nüfuslu biri olarak bilinir, - Rüşvet alır, - Rüşvet verir, - Etrafındakilere gram para koklatmaz, erik çekirdeğinin hesabını yapar… Bu tanımlalar uzar da gider. İşte bu çerçeve üzerinden ve günümüze uyarlayarak Hacı Agaların ülkemiz de ne kadar fazla olduğunu sizlere anlatmaya çalışacağım. "Vazifemiz halkı ahmak bırakmak. Böylece başları önde olur ve birbirleriyle didişir dururlar." Sy.96 Her sakalı olanın, her cübbesi-takkesi olanın bir ilim, bir bilgi yaydığı sanılır toplumumuz da. Cemaatler oluşur, tarikatlara evrilir, topluluklar oluşur ve bir lider seçerler kendilerine. Bu liderler, el etek öptürür, yalan ile bir şeyler yaptığına inandırır, tam bağımlı müritler yaratır, onların oyunları ile insanları kandırarak “Şifacı” bile olurlar. Tek şifaları uçkurdur bilinenin aksine. Bu Hacı Agalar, Din’i kullanarak insanları korkutur, Kur’an-ı Kerim dışında kendi vahiylerini aktarırlar. Birçoğu gizliden gizliye başladığı bu durumu, daha sonra müritlerinin artması ile aleni olarak yapar. O öyledir, bu böyledir, şu şöyledir demeye başlarlar. Kadınların sadece evde oturması gerektiğini, istedikleri kadar kadına sahip olabileceklerini aktarırlar. Cennet ‘te şarap bahçelerinin onları beklediğini, 100 erkek gücünde olacaklarını ve kendilerine ait haremlerinin olacağını anlatırlar. Bu söylemlerimin hayali olduğunu sanmıyorsunuz değil mi? Tabi ki değil, onca video var. Her gün bir yenisi ekleniyor, her bir yeni görüntü de yerin dibine bin kez daha giriyoruz. Bu topluluklar insanları bilime yönlendirmezler. Tam tersi bilim düşmanı olurlar. Televizyon Şeytan icadı derler, evlerinde en büyük ekranlarda neler neler izlerler? Dünya genelinde bu hacılar her zaman para ile desteklenir. Yerli ya da yabancı fark etmeksizin bu yapılır. Halkın cahil olduğu ve sorgulamadığı her devlet istediği başarıya ulaşır. Cahillik bulaşıcıdır ve fanatizm doğurur. Bu kimseler, toplumda söz sahibi olurlar. Sözleri ile kitleleri harekete geçirebilirler. Din üzerinden verebilecekleri en alakasız söz ile, insanları isyana, ayaklanmaya sevk edebilirler. Arka planda ise; paracıklar, paracıklar, paracıklar… Şimdi sizden bir ricam var ve söylediklerimi Kafanızda bir canlandırın. Bu tarz işleri yapan birkaç isim var ama adlarını vermeyeceğim tabi ki. Bilinenin aksine az bilinen medyatik olanları bir düşünün. Bu Hacı agaların hangisi fakir? Hangisi zorluk çekiyor? Hangisi kötü bir muhitte yaşıyor? Hangisi Mercedes’le BMW ile gezmiyor? Ama durun, dış görünüşleri çok basit? Basitlikten kasıt, bir kavuk, bol bir şalvar, üstte bol bir gömlek vs, ayakta ise genel olarak kara lastik. Şimdi bu görünüşe bakarsanız, ne kadarda halkın içinden ve doğal değil mi? Değil! İşte ilk olarak toplumu kandırdıkları nokta görünüşleri. Tam bir Hacı Aga motto’su. Ne kadar basit giyinirsen, o kadar az paran olduğunu sanırlar. Senden borç para istemezler tam tersi para vermek için yarış ederler. "Para ayıpları örter. Para çalıntı ise helale çevirebilirsin; ananın ak sütü gibi helal olur. Öbür dünya için de namazı, orucu, haccı satın almak mümkündür." Sy.51 Hacı Agalar, Dünya üzerinde en lüks yaşayan kimselerdir. Dışarıya gösterdikleri fakir edebiyatı, içeri de ise bambaşka bir şeye dönüşür. Fakir fukaranın parasını yerler ve hiçbir şekilde hak, hukuk düşünmezler. Onlar düşünmez düşünmesine de, buna izin veren toplum neden düşünmez? Neden, Hoca dedi, Hacı dedi yapmamız lazım derler. Soruyorum efendim, Neden KUL’a, KUL olur bu millet? Bu insanlara KUL olmamaları, hür düşünmeleri için bir Cumhuriyet hediye edilmedi mi? Neden Eğitimi, Bilimi rehber edinmezler de, şarlatanların peşinden koşar ve çocuklarının beyinlerini de bu şarlatanların yıkamasına izin verirler? Hristiyan olsun, Müslüman olsun, Yahudi Olsun… Bu dinleri eleştiren yazarlar, düşünürler hep bunlardan gem vurmaz mı? Kutsal kitaplar üzerinden bir dine vakıf olan bu insanlar, neden bu dini kitapları okumaz da, bu şarlatanların her kelimesine inanır? Çünkü böylesi daha kolaydır. Çünkü elinde sopası olan birine itaat etmek daha kolaydır. Neden dini değer ve bilgileri değil de, Papaz’ı, Hoca’yı, Haham’ı kendilerine rehber edinirler? İnsanlar birileri tarafından yönlendirilmekten ve sorgulamadan itaat etmekten aşırı derecede haz duyarlar. Bunları reddeden ve kendisini bu basit topluluklardan arındıran insanlar ise doğru inanmanın nasıl olduğunu öğrenir ve maneviyatı nasıl yaşayacağını bilir. Dini öğretileri, doğru ve gerçeğe en yakın şekliyle öğretir. Ama diğerleri? Gerçekleri öğretmek bir kenara, tek kelam etmezler. Çünkü bilirler ki, kul korkusunu değil de, Allah korkusunu öğretilerse kendileri hiçbir şey elde edemezler. Toplumumuz cahil bir toplum. Çok gerilere gitmeyin, Cumhuriyetimizin “gerçek” kuruluş aşamalarını iyi bir şekilde araştırırsanız, tam olarak bu Hacı Agaları öğrenmiş olursunuz. Günümüzde ise, yer altında, kıyı da köşe de olanlar, yakın zaman da inlerinden çıktı ve gayet te pişkin bir şekilde yalan dolanla insanları kandırmaya, bir şeylere düşman etmeye ve bu işten parasal olarak karlı çıkmaya başladılar. İki konu var. PARA ve KADIN! İnanın başka hiçbir şey yok. Bu ikisini çekip alın, geriye hiçbir şey kalmıyor. Asla ellerini sürmezler. Desinler, aylık asgari ücrete bu bilgileri yay, yaymazlar. Kıllarını bile kıpırdatmazlar. Bu topluluklar, kendilerine çıkar sağlarlar ve en ufak bir köşeye sıkışma durumlarında en yakınından olmak üzere hemen herkesi satar ve diğer tarafa yakın olurlar. PARA bu işin ana PAROLASI’dır. Para varsa varlar, yoksa yoklardır. Bir televizyon programına çıkıp, halkı aydınlatmanın bedeli 500 Bin TL olabilir mi? Ne yaptı da 500 Bin TL? Emeğin karşılığı mı bu? Nerede din? Nerede iman? Nerede Hak, Hukuk? Nerede fakir insanların yaşam şekli? Nerde komşusu açken yatamama ilkesi? Hepsi hikaye değil mi? Tabi ki hikaye, iki masal anlat, paralar cukka, ondan sonra ise evde cukka cukka. Efendim maalesef, bunlar gerçekler. Gerçekler acıtır. Din, istismarın ana parçasıdır. İnsanları sömürmek için kullanılan en moda konudur ve hiçbir zaman modası geçmemiştir. İşin arka planını göremeyenler, sadece düşünemeyen ve sorgulayamayan insanlardır. Her insanın kendi aklı vardır. Çok rahat kullanabilir, üstelik bedavadır. Bu örnekler kabile hayatı yaşayan, balta girmemiş ormanlarda yaşayan insanlar için değildir. Bu örnekler, her zaman bilgiyi edinebilecek imkanı olan ve bunu reddeden kişileredir. "Fazla okumak lazım değil. İnsanı delirtir ve hayatın gerisinde bırakır. Ama matematik dersinde dikkatli ol. Dört işlemi bilmen yeter. Para hesabını becerebilirsem kazıklanmazsın, anladın mı? Hesap önemli; en kısa zamanda hayata atılman lazım. Gazeteyi okuyabiliyorsun ya, kâfi." Sy.50 Ne demiştik? Her şey para… Bizim Hacı Agamız, aşırı derece de Kadın düşkünü. "Hacı'nın evlilik bilançosu kabarıktı. Altı karısını boşamış, dört kadının başını yemişti? Hayatta olan diğer yedi karısı onun ailesini oluşturuyordu." Sy.43 Doyumsuzluk.. Paraya ve Kadın’a sonsuz bir doyumsuzluk!! 1k Özel mesajları gibi?! 300 Yıl önce de durum buydu, günümüzde de durum bu. Nedir bu uçkura düşkünlük? Nedir bu salya akma durumu? Hacı Aga’nın kadınları gördüğünde salyaları akıyor, neden? Bunların hepsi, kendilerine bu doyumsuzlukları hak görmeleri ve maalesef ki kadınların buna izin vermeleri. Gelişmiş bir toplum, bilinçli bir toplum buna izin verir mi? Keser atar efendim. Neyi mi? Lütfen… Biraz hayal gücü… Anlattıklarım bilinmeyen şeyler değil, ama halı altına süpürülen şeyler. Yakın zaman da olanları unutmadınız değil mi, yurtlarda ki çoluk çocuğa tecavüz olaylarını? Bu olayları savunanları ve oy çokluğu ile aklandıklarında gülücükler dağıttıklarını? Sanıyorsanız ki sadece biz de oluyor. Hayır efendim. “Spotlight” filmini kesinlikle izlemelisiniz. Hacı Aga’nın dini yoktur. Sadece topluma ulaşması yeterlidir. Film gerçek bir öyküdür ve Amerika’da yer yerinden oynamış, Dünya’ya sıçramıştır. Papazların kız-erkek ayırt etmeden çocukları nasıl cinsel olarak kullandıklarını ortaya çıkarmışlardır. Bu cümle her ne kadar basit olsa da bu haberin yapılması ve kanıtlanması bir o kadar zor. Bizim ülkemiz de basit bir şekilde geçiştirilen olaylar, o dönem de Dünya’yı sarsmış ve müthiş bir av başlatmıştır. Filmi kesinlikle izleyin, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Ülkemiz de neler yapılıyor? Din istismar ediliyor, siyasete alet ediliyor. Hocalar camiler de OY propagandası yapıyor, cemaate sesleniyor. VİCDAN üzerinde yaşanması gereken DİN Özgürlüğü, şarlatanların ellerinde ve dillerinde yaşanıyor. Bir çok hücre tipi evlerde, gerçek değil yalan öğretiliyor. Cumhuriyet bir düşman gibi lanse ediliyor. Kurucuları düşman ve şeytan olarak tanımlanıyor. Kadınlar aşağılanıyor, örtülü olmayanlar günahkar ilan ediliyor. Kadınların evde kalması dışarıya çıkmaması söyleniyor. Çocuk yaşta evlilikler normal görülüyor ve teşvik ediliyor. Resmi nikah ile değil dini nikah ile bir den fazla eş almaları söyleniyor. Aldıkları rüşvet ile iş yerleri açıp, ticaret yapıyorlar. Bu işler büyüyor ve söz sahibi oluyorlar. Bu tipler, yeni bir nesil yetiştirmek için finanse ediliyorlar. Bu nesil CAHİL ve YOBAZ düşüncenin ürünü olarak, dışarıda gezerken, dondurma yiyen çocuğa vaaz veriyor, şort giyen çocuğa günahlardan bahsediyor. Kızlı erkekli birilerini gördüklerinde bir şeyler demeyi kendilerine hak görüyorlar. Örtünmeyen kadınları Şeytan olarak görüyor ve söylemekten kaçınmıyorlar… Şimdi bunlar böyle yapıyor da her toplum ya da ülke tamamen bunlara mı inanıyor ya da ayak uyduruyor? Asla? Öyle bir şey olamaz. Bu küçük topluluk, yer altı örgütü gibi. Sadece belirli bir kitleye hitap ediyor ve zehir bulaştırıyor. Bu kitle bazen, bazı konularda etkili oluyor. Ama düşünebilen toplumlar her zaman bunun üstesinden geliyor ve çekinmeden TOKAT atıyorlar. TOKAT sonrası kaçacak delik arıyorlar. Tam olarak HACI AGA’nın yediği tokat gibi…. Kitabı okuduğunuz da ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. “Hitler'in müslüman olduğu söyleniyor. Kolunda "Lâilaheillallah" yazıyormuş.” Sy. 37 Yazıyor tabi neden yazmasın. Her Cuma Cami de görüntülenirmiş. Tek amacı Üstün Alman ırkı değil, üstün Müslüman toplumunu ortaya çıkarmakmış. Hatta Himmler ile birlikte Müslüman Kardeşleri ilk kuran kişidir. Efendim, Hacı Agalar gerçeği saptırarak, yalanlar üzerinden GÜÇ ile işbirliği yapmaya çalışırlar. GÜÇ onların limanlarıdır ve her zaman sığınacak bir liman bulurlar. Bu limana demir attıkların da ise işte böyle yalanlar üreterek toplumu kandırırlar. Hitler i sevmesinin tek nedeni ise Bolşevimz in işlerini yok edeceğine inanmasıdır. Hitler Müslümanmış, tabi tabi Stalin de Müslüman dı, Mussolini de zaten Vahdettin i sever sayardı, o da Müslümandı çünkü... Neyse,,, Şu ana kadar okuduysanız teşekkür ederim. Bilginiz olsun, tam olarak 5 word sayfası okudunuz. İncelemeyi yavaş yavaş bitireyim. Her toplumda, her ülke de din üzerinden istismar vardır. Olmayan ülke yoktur. Bazıları sadece bu topraklarda var sanıyor, hayır. Amerikan tarikatları çok daha pistir. Araştırınız derim. Bu topraklarda sadece GÜÇ çevresinde toplanırlar. GÜÇ olmayınca yeraltına inerler ve fırsat kollarlar. Bu şarlatanlar her dönem, birilerinin ADAMI olurlar. İsimler değişse de fikirler ve yapılanlar değişmez. Kendinize sorunuz, Devletin yaptığı cami de, Devletin bolca maaşlı memuru, neden sürekli bağış toplar? Bu bağışlar nereye gider? Kimin cebine gider? Kim hangi fikirleri yaymak için kullanır? Çıkar şimdi içimizden birileri hayır için kullanılıyor der. Biz onlardan bahsetmiyoruz güzel insan, biz yapılandan çok yapılmayandan bahsediyoruz. Takdir et ki, düşündüğün gibi olan az, diğer türlüsü daha fazla. Bir gün babam demiş Hoca Efendiye “Her Cuma para topluyorsunuz, Çatıyı yaptıracaktınız, kaç yıl oldu yaptırmıyorsunuz, bu paralar nereye gidiyor?” Hayır işlerinde kullanıyor der…? Hocamız arka bahçeden çıkardığı Mercedes le öğle yemeğine gider. Neyse!!! Hayır işi yahu…!!! Genelleme yaptım, Genellemenin de haklı olduğunu biliyorum. Ne demişler, istisnalar kaideyi bozmaz. Maalesef bu istisnalar kötü değil de iyi istisnalar. Kaideyi bozmayan da kötü örnekler... İncelemenin başında Gaddar davranacağımı söylemiştim. Birilerini kızdırdıysak, lütfen kusura baksınlar. Olacaksanız Allah’ın KULU olunuz, İnsanların değil… Özgür düşünün. İnancınızı vicdanlarda yaşayınız. Cami de fotoğraf çektirmekle, inançlı olunmaz, unutmayınız. Sağlıcakla kalınız! Kitabı kesinlikle öneriyorum! İyi okuma ve aydınlanmalar!!! (Murat Ç)
Tüm "Hacı" larımıza gelsin: Uzun zamandan beri inceleme yazmadım, kısmet bu kitabaymış. Çok uzun bir inceleme olmayacak zaten, sıkmayan, çabucak bitecek bir yazı olacak. Neyse geçiyorum.. "Hacı Aga", "günümüzdeki" meşhur, kendini din alimi, din profesörü zanneden insancıkları anlatan bir kitap bana göre. Tam anlamıyla anlatan, ne eksik ne fazla. İnsanların, çıkarları için yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığını, bunların en başında da dini duyguların sömürülmesinin geldiğini anlatıyor. Hatta bir yerde açık açık yazıyor, okuyan insanlarla baş edilemeyeceğini. Uyuyan bir insan güruhu istediklerini, bunun için de her yolun mübah olduğunu söylüyorlar. Dediğim gibi ne eksik ne fazla. Beni sinir eden şey, insanların bunlara hâlâ inanıyor olması. Uyumak istemesi, itaat etmek istemesi, uyarılınca karşısındakini kâfirlikle suçlaması. İtaat edeceğime kâfir olmayı tercih ederim şahsen! Kitabı okumanızı tavsiye ederim. Biraz sinirlerinizi bozabilir, çünkü tamamen gerçek hayatın yansıması anlatılıyor. Tabii ki bunların hepsi "Milletimizin refahı için." öyle değil mi Hacı Aga? (Yazgı Yurdaarmağan)
UYARI : İncelemelerimde spoiler yoktur .. Bu platformda okuduğunu anlamayan ve yazdıklarımı spoiler sanan bir takım "ÇOK AKILLI" insanlar vardır !!! Ben spoiler olduğunu düşünmüyorum ama sen olduğunu düşün ve ona göre oku .. İRANLI AZİZ NESİN ... Zaman yetersizliğinden ötürü birbiri ardına yazmak zorunda kaldığım incelemeler kervanından bir kez daha merhabalar pek sevgili kabak çiçekleri ve işsizlik müdavimleri =)) Zamanımız kısıtlı o yüzden hemen girizgah yapalım .. Konu oldukça hassas .. Pek istemiyorum bunları yazayım ... Bir kısım arkadaşımız belki bana kızacak ve sertçe eleştirecektir .. Kendilerince haklılar mıdır ? Belki evet belki hayır .. Önemli olan doğru düzgün tartışabilmek .Seviyeyi korumak .. Öncelikle istiyorum ki yazardan başlayayım .. Sadık Hidayet tabiri caizse elit ve kalburüstü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş .. Ebeveynlerimiz gibi doğup büyüyeceğimiz toprakları da seçme hakkına sahip değiliz .. Bu bağlamda kendisi de hayata 5-0 yenik başlayan bir şahıs.. 1903' te İran' da doğmuş olmasına karşın varlıklı ailesi vasıtasıyla eğitimine yurtdışında , Avrupa ' da devam etmiş ..Belçika ve Fransa ' da yaşamış .. Yazım hayatına dair ilk deneyimleri de yanlış hatırlamıyorsam Fransa ' da vuku bulmuş.Ondan öncesinde dişçilik ve mühendisliğe ilgi duymuş ama kesmemiş olacak ki sonrasında yazarlığa yönelmiş .. Anton Çehov (buraya çok dikkat!!) , E.A. Poe ve Kafka ile ilgilenmiş ..İran mitleri ve folkunu araştırmış.. Beethoven ve Çaykovski seviyor ki bu romantik erayı kendine yakın bulduğunun bir göstergesi..Sürekli tekrar eden intihar girişimlerinin altında yatan sebeplere dair bir ipucu olabilir bizlere ..Beethoven da bir dahi olarak yaşamış bir fani gibi ölmüştü.. O da bir dönem intiharı seçti..Pek tabii sebep sonuç ilişkisinde bağdaştırılamaz belki ama niçin seviyor olduğu , kendine niçin bu denli yakın gördüğü bence çok açık ..Anton Çehov ' un Martı' sını da aklınıza getirin .. İntihar olgusu salt kendinden kaynaklı değil ama çevresinde uğraştığı işlerden hep bir iz bırakmış ona .. Afyon bağımlılığını da eklersek sonuç sanırım ki hiçbirinizi şaşırtmaz .. Bu kadar bio verdiğin yeter artık sadede gel kardeşim diyenler .. Etkinlik kapsamında Sadık Hidayet' in ilk okuduğum kitabıydı Hacı Ağa..İlk 30 - 35 sayfa sonrasında birşeyler oldu ..Kitap resmen şaha kalktı ... Sanırsın bir Aziz Nesin kitabı okuyorum .. O denli zevk aldım ki bitirip 2 kere daha okudum .. Tespitler , çıkarımlar ve verilen örnekler o denli nokta atışı ki anlatamam .. Sanki Aziz Nesin yazmış bu öyküyü de al demiş sen yayınla arkadaş.. O derece ikizi .. Sanırım bu kitabı Avrupa dönüşü memleketindeyken yazmış Sadık Hidayet.. Ve ülkesinin geri kalmasının sebebi olarak gördüğü monarşik düzenle, bu kitaba konu olan HACI AĞALARI yani ruhban sınıfını kıyasıya eleştirmiş .. Niçin ruhban sınıfı diyorum ? Çünkü islamiyette ruhban sınıfı yoktur ..İslam dininde kulun kula üstünlüğü yoktur .. Üstünlük ancak ve ancak TAKVADADIR.. işte burda yine zurna konçertosunun kürdi peşrev allegro resitaline tırmandığı dönemece geliyoruz .. Nasıl kuruluyor bu üstünlük dediğim anda Hacı Ağalar devreye giriyor .. Dedim ya Aziz Nesin okudum sanki diye .. Kimdi onun ustam dediği isim ? ANTON ÇEHOV!! Neyle uğraştı o? En azılı düşmanları , ona en çok saldıranlar kimlerdi ? Onu yakmaya çalışanlar ? Alın o tayfayı koyun bu novellanın içine zerre sırıtırsa gel yanıma .. Bu o kadar öyleki , 2. dünya savaşı sırasında Türkiye' nin almanlardan yana olmasını isteyen sarıklı cübbeli hocalara varıncaya dek aynı yahu!!! Paralel evren desen bu denli benzemez .. Okurken baya güldüm ..Kah acı acı , kah katıla katıla gözümden yaş gelinceye dek ( özellikle basurla yollarının kesiştiği dönemler canımdan can aldı ) . Bakın Mine Söğüt bir röportajında ne diyor .. "İnsanların hayatını dini referanslarla düzenlemeyi düşünüyorsanız onlara büyük korkular aşılamanız gerekir. Tabii korku da çok büyük bir güç.. Böylelikle kadınları ve çocukları ve aslında erkekleri de korkutarak çok silik , çok aşşağıya düşmüş bir toplum yaratırsınız ." Kim bunu yapanlar ? Efendim ? Demek gelmedi aklına .. Peki devam edelim ...Bakın ne diyor Yaşar Nuri Öztürk ... "Yobazlık, kendini geliştirip büyütmek yerine, dini "YOZLAŞTIRIP" küçültmeyi yeğleyen hasta psikolojilerin dışa vurumudur." "Allah ile aldatanların gerçek Tanrısı paradır, maldır, dünyalıktır." Yine mi tık yok ? Friedrich Nietzsche ile devam edelim .. "Kim namus ve ahlâk şövalyeliği yapıyorsa, bilin ki en namussuzu o' dur." Şu 4 cümleyi bir araya getirdiğinde KARŞISINDA BELİREN kesişim kümesidir işte Hacı Ağalar .. Ne demiş onlar için Mevlana ; "İslamı yobazlardan koruyun, aksi takdirde dünyayı İslamdan koruyun." Biz yakından tanıyor muyuz onları bilemem =) Cevabı size bırakıyorum ! Etkinliğe beni de dahil eden sevgili nigra ' a ve mahmutcayir ' a da bu vesileyle teşekkürlerimi iletiyorum .. Hacı Ağalar için gelsin : İsveç' te var 4 ÇİYAN !! https://www.youtube.com/watch?v=Z3bWi6CmziM (Tuco Herrera)
Kitabın Yazarı Sadık Hidayet Kimdir?
Sadık Hidayet (Farsça: صادق هدایت) (17 Şubat 1903, Tahran - 9 Nisan 1951, Paris), modern İran edebiyatının önde gelen düzyazı ve kısa hikâye yazarı.
17 Şubat 1903 tarihinde Tahran'da dünyaya geldi ve bu kentteki Fransız Lisesi'nde eğitim gördü. 1925 yılında eğitimini sürdürmek amacıyla Avrupa'ya gitti. Bir süre diş hekimliğine ilgi duyduysa da mühendislik okumak için diş hekimliğinden vazgeçti. Fransa ve Belçika'da geçirdiği dört yılın ardından İran'a döndü ve kısa sürelerle çeşitli işlerde çalıştı.
İlk hikâyelerini Paris'teyken yazdı. 1936'da Hindistan'a giderek Sanskritçe öğrendi. Buradayken Budizm'i inceledi ve Buda'nın kimi yazılarını Farsçaya çevirdi.
Sadık Hidayet sonunda tüm hayatını Batı Edebiyatı çalışmalarına ve İran tarihi ile folklorunu araştırmaya adadı. En çok, Guy de Maupassant, Çehov, Rilke, E.A. Poe ve Kafka'nın eserleriyle ilgilendi. Hidayet birçok hikâye, kısa roman, iki tarihi dram, bir oyun, bir seyahatname ile bir dizi yergili komedi ve taslak kaleme aldı. Yazıları arasında ayrıca birçok edebiyat eleştirisi, İran folkloru ile ilgili araştırmalar ve Orta Farsça ile Fransızcadan yapılmış çeviriler yer alır. Sadık Hidayet, İran Dili ve Edebiyatını uluslararası çağdaş edebiyatın bir parçası haline getiren yazar olarak kabul edilir.
Sonraki yıllarda, zamanın sosyo-politik problemlerinin de etkisiyle, İran'ın gerilemesinin sebebi olarak gördüğü monarşiye ve ruhban sınıfına yoğun eleştiriler yöneltmeye başladı. Eserleri aracılığıyla bu iki kurumun su-i istimallerinin İran milletinin sağırlığının ve körlüğünün sebebi olduğunu gösterme çabasına girdi. Çevresine, özellikle de, çağdaşlarına yabancılaşan Hidayet, son eseri Kafka'nın Mesajı'nda ancak ayrımcılık ve baskı sonucunda yaşanabilecek bir melankoli, umutsuzluk ve ölüm halinden bahseder.
Sadık Hidayet'in en tanınmış eseri 1937 yılında Bombay'da yayımlanan Kör Baykuş'tur.
Beethoven ve Çaykovski dinlemeyi seven ve afyon tiryakiliği bilinen Sadık Hidayet, resimle de uğraştı. Günümüze kalabilen resimleri Hassan Qa'emian tarafından bir araya getirildi. Kimileri bu eserlerde sanatsal bir değer bulmazken, kimilerine göre de bunlar geleceğin resimleridir.
Ölümünü yirmi beş yıllık arkadaşı Bozorg Alevi şöyle anlatır: "Paris'te günlerce, havagazlı bir apartman aradı, Championnet caddesinde buldu aradığını. 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. Tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerin kalıntıları, yanıbaşında yerde duruyordu."
Yılmaz Güney'in de yattığı Père Lachaise (okunuşu: per laşez) mezarlığında gömülüdür.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Sâdık_Hidâyet
Sadık Hidayet Kitapları - Eserleri
- Kör Baykuş
- Aylak Köpek
- Üç Damla Kan
- Alacakaranlık
- Vejetaryenliğin Yararları
- Hacı Aga
- Diri Gömülen
- Hidayetname
- Hayyam'ın Teraneleri
- Seçme Eserler
- Guldesteyek Ji Çîrokên
- Moğol Gölgesi
Sadık Hidayet Alıntıları - Sözleri
- Pisagor, hayvanları öldürmenin doğal bir şey olduğunu düşünenin, insanları da kolayca öldürebileceği kanısında olacağını biliyormuş. Platon, Devlet adlı diyaloğunda, hayvansal besinin insanlar arasında savaş çıkmasına ve kan dökülmesine neden olduğunu, yırtıcı ve savaşçı olmaları için sadece askerlerin hayvansal besin almalarının uygun olduğunu belirtir. Senek, Plutark ve bütün filozoflar, etoburluğun insan beyninde kötü etki bıraktığı yolunda görüş birliğindedirler. Kant ve Jan Jak Ruso da bu konuda görüş birliğindedirler. Ruso "çok et yiyenler diğer insanlardan daha sert mizaçlı ve vahşi olurlar. Bunun deneyi her yerde ve her zaman yapılmıştır" demiştir. Kendini beğenmişlik daha çok et ve kanla beslenen kişilerin ahlakıdır. Kan dökücü canlılar, parçalamak ve pençe atmak dışında uyanmazlar. Konan Doyl der ki: "Etiyle beslenmesi için bir insanın ahlaksal açıdan bir sığırı kesme ya da bir balığı öldürme izni yoktur. İnsan onlara can vermemiştir. Artık hiçbir çaresinin kalmadığı zaman dışında onları hayattan mahrum bırakmak için Tanrı'dan izin almamıştır." Tolstoy et yemekten kaçınmayı insanın gerçek ilerleyişi yönündeki ilk adım olarak değerlendirmiştir. Nietzsche de vejetaryenliği şu şekilde över: "Sanırım vejetaryenlik, uzak durma ve kendini kısıtlama sayesinde, tüm ahlaksal öğelerden daha çok etkili olmuştur. Bu konuyu abartılı bulmayın. Kuşkusuz gelecekte öğretmenler daha katı kurallar konulmuş bir besin tarzını uygun göreceklerdir." (Vejetaryenliğin Yararları)
- Jiyan li ber çavên min reş bûye... (Guldesteyek Ji Çîrokên)
- "Olmaz olsun! O ölmüş, ben sağ kalmışım, neye yarar?" (Kör Baykuş)
- “Ne güzel olurdu, araba hiç durmayıp hep gitseydi, saatlerce, günlerce, yıllarca bulutların arasında!” (Hidayetname)
- Tırnaklarımızı aslan pençesiyle karıştırmamalıdır. İnsanın eti kemiksiz olarak yemesi, kemiği ayırdıktan sonra yediği kasların doğal bir yiyecek olmadığını gösterir. :)) (Vejetaryenliğin Yararları)
- “Hep gözünüzün önünde duran ölümü unutuyorsunuz.” (Aylak Köpek)
- Şimdi her şeyi biliyorum ama hiçbir şeyim. (Üç Damla Kan)
- İnsanoğlunun uygarlık tarihi yiyecek üstüne kurulmuştur. Kargaşalar, saldırılar, savaşlar, göçler, sınıflararası kin güdüşler, ülkelerde baş gösteren ayaklanmaların temel nedeninde hep besin sorunu yatar. (Vejetaryenliğin Yararları)
- Dünyanın sonu gelmeyecek. Sadece insanlık sonra erecek. O da kendi eliyle. (Alacakaranlık)
- "Lakin tek korkum: Yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan." (Kör Baykuş)
- Hayat baştan başa kıssadır, hikâyedir. (Kör Baykuş)
- ...cisim yok olduktan sonra gölgesi kalmaz. (Alacakaranlık)
- Bu insan soyu nasıl bir canavar! (Hidayetname)
- Sözün kısası halk fakirlik ve mutsuzluk içinde yaşıyordu. (Diri Gömülen)
- Gece karanlık, dalgalar korkutucu, girdap ürkütüyor Sahilde yaşayanların nasıl haberi olur halimizden? (Seçme Eserler)
- Karanlıkta kaybolan tüm korkular uyanır ve gerçek hayat o zaman başlar. (Aylak Köpek)
- Âdem Baba: Buradaki hayat koşuşturmalı, vurdulu kırdılı olsa da, cennetteki tekdüze, tatsız tutsuz hayattan iyidir. Ben cennette boğulur gibi oluyordum. Yemek ye, yat; böyle tembelce bir hayat daha çabuk yoruyor. Bu melekler nasıl oldu da cennette kaldı, bilmiyorum. Havva Ana: Bizi cennetten kovulmaları aslında çok iyi oldu. Hiç olmazsa burada nöbetçi yok; başbaşayız, huzur içindeyiz. Âdem Baba: Yaklaştı dudaklarını; yaratılışın amacı bu. (Seçme Eserler)
- "Yaşam bir zindandır, türlü türlü zindanlar. Ama kimileri zindan duvarına resim çizer ve bununla oyalanırlar. Kimileri kaçmak ister, boşuna ellerini yara bere içinde bırakırlar. Kimileri de yas tutar. Fakat işin aslı, hep kendimizi aldatmalı, hep kendimizi aldatmalıyız. Ama bir zaman gelir, insan kendini aldatmaktan da bıkar..." (Üç Damla Kan)
- Ölümümüzden sonra yerde arama türbemizi Bizim mezarımız arif insanların göğüsleri. (Seçme Eserler)
- Kötü eğitiliyoruz biz. Bütün sakatlıklar, daha çocuk yaşta beyinlerimize doldurulan, herkesi öbür dünyaya yönlendiren hurafelerden kaynaklanıyor. Bu dünyayı bırakıp mevhum bir fikre yapışmışız. Öbür dünyadan dönüp de bize haber getiren var mı acaba? Anamızdan doğduk mu, ölene kadar ahiretimiz için ağlıyoruz. Yaşamak mı denir buna? (Alacakaranlık)