diorex
Dedas

Hay bin Yakzan - İbn-i Sina Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Hay bin Yakzan kimin eseri? Hay bin Yakzan kitabının yazarı kimdir? Hay bin Yakzan konusu ve anafikri nedir? Hay bin Yakzan kitabı ne anlatıyor? Hay bin Yakzan kitabının yazarı İbn-i Sina kimdir? İşte Hay bin Yakzan kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 18.02.2022 02:48
Hay bin Yakzan - İbn-i Sina Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: İbn-i Sina

Yazar: İbn Tufeyl

Çevirmen: Babanzade Reşid

Çevirmen: Şerafettin M. Yaltkaya

Derleyen: N. Ahmet Özalp

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789753634755

Sayfa Sayısı: 168

Hay bin Yakzan Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

9. yüzyılda Yunancadan Arapçaya çevrilen "Salaman ve Absal" öyküsü, başta İbn Sina'nın "Hay bin Yakzan'ı olmak üzere, birçok İslam düşünürünün yapıtlarına kaynaklık etti. Genellikle alegorik öyküler ya da öykümsü anlatılar olan bu yapıtlardan sadece biri, roman boyutlarına ulaştı ve bütün benzerlerini gölgede bıraktı: 12. yüzyılda Endülüslü İşraki düşünür İbn Tufeyl'in yazdığı "Hay bin Yakzan" ya da "Esrarü'l-Hikmeti'l-Meşrikiye".

Bu ilk "felsefi roman" ve ilk "robinsonad", Tanpınar'ın deyişiyle 'Müslüman aleminin tek romanı', 14. yüzyıldan başlayarak bellibaşlı Avrupa dillerine çevrildi; Defoe, Bacon, Spinoza ve More gibi pek çok düşünür ve sanatçı üzerinde etkili oldu. Doğu, özellikle Osmanlı ise İbn Tufeyl'e ve yapıtına ilgisiz kaldı: Üzerindeki "Hay bin Yakzan" etkileri özel çalışmalara konu olan "Robinson Crusoe" defalarca Türkçe'ye çevrildiği halde, "Hay bin Yakzan, dilimize kazandırılmak için 1923 yılını, kitaplaşabilmek için de 1985 yılını bekleyecekti.

Bu yeni ve genişletilmiş baskıda, İbn Tufeyl'in "Hay bin Yakzan"ına ek olarak -M.Şerefeddin Yaltkaya'nın çevirisi ve İslam dünyasında alegorik öykü geleneğinin tarihçesini ve düşünsel arkaplanını aktardığı giriş yazısıyla İbn Sina'nın "Hay bin Yakzan"ı da yer alıyor.

Hay bin Yakzan Alıntıları - Sözleri

  • "..bütün amacı mal toplamak, yemek içmek, cinsel isteklerini doyurmak, içindeki kin ve nefreti başkalarını ezerek yatıştırmak, mevki ve makam isteğinde bulunmak, öğretinin buyurduğu yükümlülükleri insanları aldatmak için yerine getirmek gibi aşağılık ve değersiz şeylerden öte gitmeyen insandan daha çok ziyanda olan kimse düşünülebilir mi? "
  • Eski ruhbilimciler, insandaki dış duyulardan başka, beş de iç duyu kabul ederlerdi. Bunlar: bellek (hafıza), sezgi (vahime), imgelem (muhayyile), anımsama (müzekkire), düşünme (müfekkire), idi. Bu beş duyu, bir ortak duyuda (hiss-i müşterek) birleşirdi...
  • “Bilgiyi ve krallığı, yetkin ve tam olan yücelerden iste… Eksikliler, yalnız eksiklikleri verebilirler!..”
  • Aydınlanma, beklenerek elde edilebilecek kolay bir ödül değildir. Bilâkis o, muazzam ahlâkî ve fikrî gayretleri içeren uzun bir çabanın sonunda mümkün olabilen birşeydir.
  • Eğer yazıyla, sözle açıklanmaya kalkışılırsa, hakikat değişir.
  • Hakikat dairesi öyle geniştir ki her şeyi kuşatır. Fakat onu kuşatmak imkânı yoktur.
  • Bu dünya ile öte dünya, iki kuma gibidir. Hangisinin gönlünü yapsan diğerini gücendirmiş olursun.
  • Anlatamayacağım hâller yaşadım Hayra yor ve nasıl olduğunu sorma.
  • Hay bin Yakzan, Batıda birçok sanatçı ve düşünürü etkilemiş, onların sanat ve düşüncelerinin oluşmasına katkıda bulunmuştur. “Batıda tesiri çok büyük oldu. Onun birçok taklitleri yazıldı,” diyen Hilmi Ziya Ülken, bunların en tanınmışlarından birisi olarak çağdaş Batı felsefesinin kurucularından olan Francis Bacon’u ve eseri ‘Yeni Atlantis’i anmaktadır.. Rousseau’nun Emile’sine, Thomas More’un Ütopya’sına, Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe’suna Hay bin Yakzan’ın çocuğu gözüyle bakanların sayısı hiç de az değildir...
  • Biber tanesi de siyah, ay yüzlu sevgilinin beni de siyahtır. Her ikisi de can yakıcıdır, ama bu nerede, o nerede...
  • Burası harap ve çorak bir iklimdir. Fitneler, kargaşalıklar, düşmanlıklar ve çatışmalarla doludur. Sevinç ve mutluluk, buraya uzaktan eğreti olarak gelir.
  • Fransız düşünür Garaudy, Hay bin Yakzan’ın anlam ve önemini şöyle dile getirir: “Felsefe ve tasavvufun bütünlüğü içinde düşünce ile hayatın, ilim ve imanın birliğini gösteren İbn Tufeyl’in felsefi romanı, insan - tabiat - Allah arasındaki ilişkilerin bilincine varılması ve yaratılması hususunda, felsefeye Heraklit ve Empedokles’den bu yana 16 asırdan beri Batı’da kaybetmiş olduğu bütün boyutları iade ediyor...”
  • Birçok araştırmacı ve yazar gibi, Carra de Vaux da Daniel Defoe’nun İbn-i Tufeyl’den etkilendiğini söylemektedir. Vaux, ‘Les penseurs de l’İslame’ adlı eserinde, bu husustaki düşüncelerini söyle dile getirir: ‘Robinson’daki fikirler, ahlak anlayışı, sistemler, her şey apaçık kanıtlıyor ki, Daniel Defoe, İbn Tufeyl tarafından yazılan romanın Latince tercümesinden esaslı biçimde etkilenmiş ve esinlenmiştir...”
  • Leibniz’in, “Arapların öyle filozofları var ki, onların uluhiyet hakkındaki his ve fikirleri en yüksek Hristiyan filozofların fikirleri kadar yüksektir. Bunu Pococke’un Arapçadan tercüme ettiği ‘Philosophus Autodidactus’ (‘Kendi kendine felsefe, Hay bin Yakzan) eserinden anlamak mümkündür”, diye kendince onurlandırdığı İbn Tufeyl, 1186 yılında Marakeş’te hayata veda etti...”.

Hay bin Yakzan İncelemesi - Şahsi Yorumlar

HAY BİN YAKZAN; kendini ve hakikatı arayışın hikayesi...: Orijinal adı: Hayy bin Yakzan, Arapçası: حي بن يقظان "Uyanık Oğlu Hay" demektir. Latince: Philosophus Autodidactus "Kendi Kendini Eğitmiş Felsefeci". Hay=diri; Yakzan=uyanış, akleden insan, Kısacası Türkçe tercümesi: Ruhun, aklın dirilişi.. Elimde tuttuğum yaklaşık 1000 yıllık bir başyapıt! Bu değerli eser 9. yüzyılda Yunancadan Arapçaya çevrilen Salaman ve Absal öyküsü, başta İbn Sina’nın Hay bin Yakzan’ı olmak üzere, birçok İslam düşünürünün yapıtlarına kaynaklık etti. Endülüs'de İbn-i Tufeyl tarafından yazılan aydınlanma ve felsefi romandır. Dünyada felsefî romanın olduğu kadar Robinsonad (adasal roman) türünün de ilk örneği olarak kabul edilir. Türkçe çevirisi ise 1923 yılında Babanzade Reşid tarafından yapılmış ve Mihrab dergisinde tefrika edilmiştir.. Felsefe ve tasavvufi öğretileri sembolik bir dille ifade ederek daha iyi kavranmasını sağlamak düşüncesi ile yazılmış olan ve İbn-i Tufeyl'in sistemini oluşturan, ana fikirlerin yer aldığı en önemli eseridir. İbn-i Tufeyl bu romanıyla döneminde tartışılan üç önemli soruna çözüm getirmeyi amaçlamıştır. Bunlar: 1. İnsan kendi başına, hiçbir eğitim almadan sadece doğayı gözlemleyerek ve düşünerek "insan-ı kâmil" seviyesine ulaşabilir. 2. Gözlem, deney ve akıl yürütme yoluyla elde edilen bilgiler, vahiy ile çelişmez. Başka bir deyişle din ile felsefe ve daha dar olarak da bilim çelişmez. 3. Mutlak bilgiye ulaşmak bireyseldir ve bunu herkes başarabilir.. Kitabın konusu: Romanın üç karakteri vahşi Hayy, mistik Absal, sosyal Salaman'dır. Bütün ömrünü kimsesiz bir adada geçiren Hayy, bir ceylan tarafından beslenip büyütülmüştür ve hiçbir toplumsal bağı olmayan bir münzevidir. Elli yıl içinde evreni gözlem ve deneylerle, kıyaslamalar ve akıl yürütmelerle çözer, varoluş nedenlerini, anlamlarını, Tanrı ile olan bağıntılarını kavrar. Diğer bir adadan gelen ve vahye dayalı inancı, dini simgeleyen Absal'la karşılaşması, kendisinin tek başına ulaştığı yaratıcı olgusu ile Absal'ın inancının örtüşmesi ve bunun üzerine ikisinin birlikte Absal'ın adasına giderek yüce gerçeklikleri anlatmaya çalışmaları anlatılır.. Bu değerli eseri mutlaka okumanızı ve anlamanızı isterim... (Funda Usta)

Hay Bin Yakzan (حي بن يقظان): Hay: Diri Yakzan: Uyanış, akleden insan (Ruhun, aklın dirilişi) “Garaudy, Hay bin Yakzan'ın anlam ve önemini şöyle dile getirir: “Felsefe ve tasavvufun, bütünlüğü içinde düşünce ile hayatın, ilim ile imanın birliğini gösteren İbn Tufeyl’in felsefî romanı insan, tabiat ve Allah arasındaki ilişkilerin bilincine varılması ve yaratılması hususunda felsefeye Heraklit ve Empedokles'den bu yana 16 asırdan beri Batı'da kaybetmiş olduğu bütün boyutları iade ediyor.” (S.62) Yeryüzünün ilk felsefik romanı, robinsonad/adasal roman türünün ilk örneği ve alegorik (sembolik) tarzda yazılmış bir metin olan kitap/hay-bin-yakzan--124456 birçok dünya dillerine çevrilmiş ve Batılı filozoflara ilham kaynağı olmuş, dilimize ilk olarak 1923 yılında çevrilmiş ancak günümüz türkçesiyle çevrilmesi kitaplaşması 1985 yılında olmuştur. (Ne acı ne büyük bir kayıp...) ~ Üzerine hayatımızın her döneminde saatlerce konuşabileceğimiz, bol bol tefekkür ettirip ufkumuzu genişletebilecek, “İnsan hiçbir dış etken olmadan akılla ‘kamil insan’ mertebesine ulaşabilir mi?” sorusuna yanıt arayan bir şaheser kitap/hay-bin-yakzan--124456 . Küçükken çizgi filmini izlemiş çok sevmiş, etkilenmiştim. O zamanlar kalbimde yer edinen Hay yıllar sonra tekrardan ama bu sefer derinlemesine hayatıma girdi. 170 sayfa bir çırpıda bitirilebilecekken, hemen bitmesini istemediğimden tane tane okudum ilerledim, içine aldı beni geri çıkmak istemedim. Yaşadığım bu duygulara binaen, yazmaktan çok araştırmayı düşünmeyi seven İbn Tufeyl’i kendime örnek alarak ben de burada uzun uzun yazıp eserin içeriğinden bahsetmek yerine sizleri Doğu edebiyatının incisi olan ve ülkemizde değerinin pek bilinmediğini düşündüğüm bu eseri okumaya anlamaya, üzerinde tefekkür etmeye davet ediyorum. Kelimelerle ifade edemeyeceğim anlardan birini yaşıyorum ve böyle bir eserin, okuyan kişiyle birebir iletişim hâlinde olduğunu dış etkenlerin (ben) buna izin vermemesi gerektiğini düşünüyorum. O yüzden içerik olarak bahsetmekten ziyade önemine vurgu yapmak istedim beni mazur görün, ve bu değeri okumaktan, irdelemekten düşünmekten kendinizi mahrum etmeyin... ~ Bilhassa da gençlere öneriyorum. ~ SONSÖZ “Bu kitapta Hay bin Yakzan, Absal ve Salaman’ın öyküleri çerçevesinde hiçbir kitapta bulunmayan, olağan konuşmalarda duyulamayacak ve ehli dışındakilerden gizli tutulan bilgileri içeren önemli konulara ilişkin açıklamalar yaptım. Bu bilgileri ancak Tanrı bilgisine ehil kimseler anlayabilirler. Şeytanın ayarttığı, Tanrı’ya karşı mağrur kimseler ise bu bilgilerden yoksun kalırlar.” (S.169) ~ İlimle kalın... (BEYZA)

Kendini bilen Rabb'ini bilir. Nefsini bilen Rabb'ini bilir, hayır hayır, Nefesini bilen Rabb'ini bilir. Öz'ü bilen töz'e ulaşma gayreti içinde olan Öz'e varır. Gece vakti ayak ucunda akıl yürütmeler yapalım biraz; Özlemek nedir? Sözcüğün kökeni öz. Peki insan kimi özler? İnsan evvelden bildiğini özler, salt yakınlık duyduğunu özler. Özlemek, bütünlemek; eksikliği tamamlamak manasına da geliyor. Sana yakın olanı, senin yakın olduğun O zat'ı bilmek, özümlemek, özlemek, özütlenmek... İşte bir biçimde özlemek. Bir biçimde diyorum zira herkes çok başka yollarda arıyor özünü. Bu dünya sahnesinde malayani işlerle saniyelerimizi dakikalara, dakikaları saatlere ve onları güne; ömre yayıp zayi ediyoruz. Fikretmediğimiz, "fam" etmediğimiz bazı mühim müşkiller var; başta bir öz var. Evrende bulunan bileşikler, karışımlar, moleküller ve atomlar, hüveler, kuarklar ve daha nicesi bir bir yalnız Bir'i tesbih ederek varlığının ispatı oluyor. Cem'i zıddeyn muhaldir, buna lafz-ı latife göre öyleyse denebilir ki bir şey ya yaratılmış yahut kendi kendine türemiştir. İkisi bir arada bulunamaz. Peki ya "karanlık" öyleyse aydınlığın zıddı değil midir? Küçük bir izah olması bakımından p ise q önermesine varacak, p, q ise q da p'dir önermesine yol alacağım. Aristo mantığına başvuracağım. Değillemeyi seçeceğim burada bilhassa. Karanlık, aydınlığın zıddı değil; ışığın yokluğudur. Vurgulamak istediğim nokta " aydınlık kaynağının" yokluğu değil, aydınlığın yokluğu olması. Karanlık, ışığın yokluğuysa; cem'i ziddeyn muhaldir önermesini avam diliyle ispatlamış olduk. Nefesini bilen'e dönmek istiyorum. Evrenin ilk arkhesi kabul edilen "hava"ya. Hava, yaşam kaynağı kabul edilerek özün bir formu kabul edildi Antik Yunan'da. Çok da kadim bir inanış olarak hala bir itibarı vardır. Tek bir an bile nefes almaması düşünülemeyen; katman katman hava içeren bu küçük gezegeni algılama biçimimiz işte bu kadar mikro boyuttaydı. Mikrodan makroya; tikellerden tümellere varmaya çalışıyorduk. Tümel'i, tümellerin bilgisini bilenin, bilginin, hakikatin peşinde oradan oraya sürüklenmemiz de bundan. Bilme; insanı ayakta tutan ara sıra sarsan çokça yoran enerjisi büyük istek. Kitapta tam da bu manada bir girişimi görüyorum. Bir bilme gayreti, manayı "öz"ümseme gayreti. Daha ilk sayfalarda İbn Sina'nın yazdığı sayfalarda şöyle düşünmeye başladım; gölgeler. Gölgeler ne çok hayatımızı karartmış Allah'ım?! Ne kadar boğulmuşuz vahdeti ararken kesrette. Bu da imtihan elhamdülillah. Eh, biraz mağara alegorisini burada anlatmanın vakti geldi. Normlarımız, cehaletimiz, sanrılarımız, yaşadım bildim diye bunların zerreleriyle yetindiklerimiz; gölgelerin gölgesi. Karanlığın en şatafatlı en kör eğlencelisi. Zincirlerine bağlı iman özünü yakalayamamış dünyevi zevk ve safahat içinde yaşayan biz biçareler; acizler, fakr kokan cesetler. Sayımızın artışıyla gölgelerimiz esasen kof kirlilik olan gölgeler, içi boş eğlencelerimiz; kendimizi tatmin etme isteğimiz. Eğlencelerinden kurtulmak istemeyen anut nefslerimiz. Yaka silkip asla kovmaya kıyamadığımız belki bizatihi ahiretine kıymalarımız. Ne yârdan ne serden geçmezliğimiz. Korkularımız, kabuğuna ve belki mağaralarına; inlerine saklanmış cesareti olmayan kokuşmuş üstü safî şeytani kokularla örtülü giysilerimiz; çevremiz; mağaramız. Dışarıdan gelen hakikat sesine kulak tıkamışlığımız; gözleri açamayacak kadar karanlığa alışmışlığımız, Güneş'i yok saymışlığımız; bizi bilene, bizi görene sırt çevirmişliğimiz ve kahrolası bir nefsimiz var. Tebliğ ediciler, mesaj göndericiler, Hakk'ı Bir bilip bıkıp usanmadan zincirlerimizin kilidini açan bizi üzmeden, tenimizi; gönlümüzü acıtmadan, kırmadan mağaradan çıkarmak için uğraşan binlerce sese yönelme istidadı olan bir ulu vechimiz var. Kitap özelinde birkaç şey eklemek istiyorum; İbn Sina'nın ve İbn Tufeyl'in aynı isimli iki eserinin bir arada basımı olan bu kitapta İbn Sina'nın teşbihlerini maalesef yetersiz buldum. Bir zıtlık, ikirciklik durum oluşturma gayretini haddim olmayarak kadın-erkek -zahiri- üzerinden ilerletmesini maalesef yersiz buldum. İbn Tufeyl'in Hay Bin Yakzan'ı ise tek kelimeyle "enfes"ti. Baştan sona akla yatkın teşbihler, yerinde yararlanılmış Kur'an ayetleri, esinlenmelerin hakikatli bir isnadının olması mükemmele yakındı. İbn Tufeyl'e hayranlık duyma sebebim. İbn Tufeyl'in Hay Bin Yakzan'ında çok oturaklı bir kombinasyon, çok yerli yerinde bir kronoloji de yer alıyor. Birçok peygamberin yaşantısından misallerin uyarlanması, Hz. Âdem, Hz. Musa hele ki Hz. İbrahim'in arayışına olan o latif göndermeler... Habil Kabil meselesi, ilk ar duygusunun peydah oluşu peyderpey ifade edilişi. Benim gibi öz'e, asl'a hakikat'e çok meraklı olanların okumasını da salık veririm. Etimolojik sözlük kullanarak Kur'an okumaları yapanların ne demek istediğimi daha iyi anladığını biliyorum. İyi ki okudum dediğim bir eser. "Uğrumda mücahede edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz."( Ankebut, 69) Allah mücahede eden, tefekkür edenlerden eylesin. (nosthalgia)

Kitabın Yazarı İbn-i Sina Kimdir?

İbn-i Sina (Farsça: ابن سینا) veya Ebu Ali Sina (Farsça: ابوعلی سینا), Batılıların söyleyişiyle Avicenna (/ˌævɪˈsɛnə, ˌɑːvɪ-/; y. 980 – Haziran 1037), İslam'ın Altın Çağı'nın en önemli doktorlarından, astronomlarından, düşünürlerinden ve yazarlarından biri olarak kabul edilen Fars polimat ve polimerik erken tıbbın babası.

Buhara yakınlarındaki Efşene köyünde (Özbekistan) 980 yılında dünyaya gelmiş ve Hamedan şehrinde (İran) 1037 tarihinde ölmüştür. Tıp ve felsefe alanına ağırlık verdiği değişik alanlarda 200 kitap yazmıştır. Batılılarca modern Orta Çağ biliminin kurucusu, hekimlerin önderi olarak bilinir ve "Büyük Üstat" ismi ile tanınır. Tıp alanında yedi asır boyunca temel kaynak eser olarak süre gelen El-Kanun fi't-Tıb (Tıbbın Kanunu) adlı kitabı ile ünlenmiş ve bu kitap Avrupa üniversitelerinde 17. asrın ortalarına kadar tıp biliminde temel eser olarak okutulmuştur.

İbn-i Sina, Kuşyar isimli bir hekimin yanında tıp eğitimi aldı. Değişik konular üzerine 240'ı günümüze gelen 450 kadar makale yazdı. Elimizdeki yazıların 150 tanesi felsefe 40 tanesi de tıp üzerinedir. Eserlerinin en ünlüleri felsefe ve fen konularını içeren çok geniş bir çalışma olan Kitabü'ş-Şifa (İyileşme Kitabı) ile El-Kanun fi't-Tıb'dır (Tıbbın Kanunu). Bu iki eser Orta Çağ üniversitelerinde okutulmuştur. Hatta bu eser Montpellier ve Louvain'de 1650 yılına kadar ders kitabı olmuştur.

Samanoğulları sarayı kâtiplerinden Abdullah Bin Sina'nın oğlu olan İbn-i Sînâ (Batı'da Avicenna adıyla tanınır), babasından, ünlü Bilgin Natili'den ve İsmâil Zâhid'den ders aldı. Geometri (özellikle Öklid geometrisi), mantık, fıkıh, sarf, nahiv, tıp ve doğabilim üstüne çalışmalar yaptı. Farabi'nin el-İbane's aracılığıyla Aristoteles felsefesini ve metafiziğini öğrenip, hastalanan Buhara prensini iyileştirince (997) saray kütüphanesinden yararlanma olanağına kavuştu. Babası ölünce Gürgan'da Şirazlı Ebu Muhammed'den destek gördü (Tıp Kanunu'nu Cürcan'da yazdı.). Çağında tanınan bütün Yunan filozoflarının ve Anadolu doğacılarının yapıtlarını incelemiştir.

İbn-i Sînâ, İslam'ın Altın Çağı olarak bilinen ve Yunanca, Farsça ve Hintçeden eserlerin çevirilerinin yapılıp yoğun bir şekilde incelendiği dönemde önemli çalışmalar ve yapıtlar gerçekleştirdi. Horasan ve Orta Asya'daki Samani Hanedanı ve Batı İran ile Irak topraklarındaki Büveyhiler bilimsel ve kültürel ilerlemeye çok uygun bir ortam hazırlamışlardı. Bu ortamda Kur'an ve hadis çalışmaları çok ilerlemişti. Felsefe, fıkıh ve kelam çalışmaları İbn-i Sina ve çağdaşlarınca oldukça geliştirilmişti. Râzî ve Farabi tıp ve felsefe alanında yenilikler sağlamışlardı. İbn-i Sînâ; Belh, Hamedan, Horasan, Rey ve İsfahan'daki muhteşem kütüphanelerden yararlanma olanağı elde etmişti.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/ibn-i_Sina

İbn-i Sina Kitapları - Eserleri

  • Hay bin Yakzan
  • Hayy bin Yakzan
  • Metafizik
  • Mantığa Giriş / Kitabu'ş-Şifa
  • Oluş ve Bozuluş / Kitâbu'ş-Şifa
  • Felsefe Risalesi

  • El-Kanun Fi't-Tıbb
  • Arifler ve Olağanüstü Hadiselerin Sırrı
  • İşaretler ve Tembihler
  • Ruh Üzerine Bir Özet
  • İhlas Suresi Tefsiri
  • Aşkın Mahiyeti Hakkında
  • Mutluluk ve İnsan Nefsinin Cevher Olduğuna İlişkin On Delil

  • En - Necat: Felsefenin Temel Konuları
  • Tanımlar Kitabı
  • Fizik I / Kitabu'ş Şifa
  • Şifasız Hastalık Yoktur İrade Eksikliğinden Başka. Değersiz Bitki Yoktur Tanınmamasından Başka
  • Nefsin Halleri
  • Kategoriler
  • Aşk Risaleleri

  • Sofistik Deliller
  • Sema ve Alem
  • Yorum Üzerine / Kitabu'ş-Şifa
  • El-İşârât ve't-Tenbîhât
  • Ariflerin Makamları Makamatu'l-Arifin ve Esraru'l- Ayat
  • Risaleler
  • Görüntülər

  • Topikler / Kitabu'ş Şifa
  • Avicenna
  • Metafizik II / Kitabu'ş-Şifa
  • Kategoriler / Kitabu'ş-Şifa
  • Poetika / Kitabu'ş Şifa
  • Danişname-i Alai
  • Ahvalu’n-Nefs

  • A Treatise on the Canon of Medicine of Avicenna
  • Musiki
  • Fizik II / Kitabu'ş Şifa
  • İlahiyat
  • İlahiyat
  • et-Ta‘likat
  • II. Analitikler

İbn-i Sina Alıntıları - Sözleri

  • ... Bu, ince ve latif bir yiğit olması için, kendisine ustalık kazandırır. Bu yüzden, ince ve bilge kimseler arasında anlayışlı olanlardan âşık olma yoluna girmeyenler yok gibidir. (Aşkın Mahiyeti Hakkında)
  • “İtimada layık en büyük şey, akıl ve iyi ahlâktır.” ― İbn Sînâ (İlahiyat)
  • ''Teorik felsefede amaç, gerçeği bilmektir. Pratik felsefede amaç ise iyiyi bilmektir.'' (Mantığa Giriş / Kitabu'ş-Şifa)
  • Mide dolu iken alınan banyolar, midede ve karaciğerde kısmen olgunlaşmış besin maddesinin emilmesini artırarak, şişmanlık oluşturur ve bu yolla ince damarlarda kan birikmesine ve tıkanmalara zemin hazırlar; şişmanlığa yatkınlığı artırır. (El-Kanun Fi't-Tıbb)
  • " Zihin, nefsin ilim elde etme yönüne özgü kılınmış bir kuvvetidir. Zeka ise hads (sezgi) için istidat alan bir kuvvetidir. " (En - Necat: Felsefenin Temel Konuları)
  • ALLAH,her cevher'in örneğini insanın vücuduna yerleştirmiştir ve İnsanı bütün alemin örneği yapmıştır. İşte bundan sebep on sekiz bin alem insanda mevcuttur derler. (Felsefe Risalesi)

  • İnsanların taklitten hoşlanmalarının bir delili de (dışarıda, canlı olarak) görseler kendilerinden rahatsızlık duyacakları, tiksinilen ve çirkin görülen hayvanların nakşedilmiş resimlerini/suretlerini temaşa etmekten haz almalarıdır. Demek ki burada insanların hoşuna giden ne resmin kendisi ne de nakşedilen şeydir; aksine bir şeyin iyi bir şekilde taklit edilmiş olmasıdır. (Poetika / Kitabu'ş Şifa)
  • Hakikat her gelen yol olmaktan münezzehtir. Ona ancak ender kişiler ulaşabilir. Bundan dolayı bu ilmin içerdiği şeyler, habersiz kimse için gülünç iken elde eden kimse için ibrettir. Her kim onu duyup da tiksinirse suçu nefsinde arasın. Belki onun nefsi, bu ilme münasip değildir. Herkes ne için yaratılmışşa ona kolaylıkla ulaşabilir. (Arifler ve Olağanüstü Hadiselerin Sırrı)
  • "İnsan konuşan, ölümlü bir cevherdir." (Tanımlar Kitabı)
  • "..bütün amacı mal toplamak, yemek içmek, cinsel isteklerini doyurmak, içindeki kin ve nefreti başkalarını ezerek yatıştırmak, mevki ve makam isteğinde bulunmak, öğretinin buyurduğu yükümlülükleri insanları aldatmak için yerine getirmek gibi aşağılık ve değersiz şeylerden öte gitmeyen insandan daha çok ziyanda olan kimse düşünülebilir mi? " (Hay bin Yakzan)
  • Hayal etmek bir şeydir ve hayal etmenin bilincinde olmak da başka bir şeydir. (İşaretler ve Tembihler)
  • Eğer (insan) mebde (başlangıç) ve meadı (dönüş yerini-ahireti) tamamıyla bilemez ve kendisini tanımazsa; kendi hakikatinin ne olduğunu ve surette, özellikte ve adetteki bu ihtilafın ne için olduğunu bilemez. (Felsefe Risalesi)
  • Önce var olmayıp sonra var olan her şey, kendinden başka bir şeyle belirlenir. (Ruh Üzerine Bir Özet)

  • Bir ülkeyi aydınlatmak istiyorsanız, bir medeniyet ve kültür şehri kurmayı düşünüyorsanız, oraya mutlaka iyi bir kütüphane kurunuz. Çünkü kitaplar bir mıknatıs gibidir, onun ilgilenecek zeki insanları kendine çeker. (Şifasız Hastalık Yoktur İrade Eksikliğinden Başka. Değersiz Bitki Yoktur Tanınmamasından Başka)
  • Kılıç, demir olduğu için değil, keskin olduğu için kesmektedir ki bu onun biçimidir, buna karşılık biçimi nedeniyle değil, demir olması nedeniyle pürüzlenir. (Ruh Üzerine Bir Özet)
  • " Oluş aracılık olmaksızın bir anda olan bir durumdur. " (Oluş ve Bozuluş / Kitâbu'ş-Şifa)
  • Kadîm olan sadece yüce Allah'tır. Çünkü O, kendinden önce yokluk olmayan ve varlığını başkasından almayandır. Yaratılmış (hâdis) olan ise, O'nun dışındaki her şeydir. Çünkü yaratılmış olandan önce bir yokluk vardır, O'nun varlığı 'İlk (evvel)' iledir. O'nun kudreti ne büyüktür! (Risaleler)
  • Zorunlu Varlık, her şeyi ancak tümel bir tarzda akleder. Bununla bi rlikte, hiçbir tikel şey O'na gizli kalmaz. 'Göklerde ve yerde zerre ölçüsünde hiçbir şey O'na gizli değildir.' Bu, tasavvuru büyük bir lütfa gerek duyan sırlardandır. (Metafizik)
  • Zira O’nun fiilleri sıfatlarının sonucudur, sıfatları da zatındandır. Zat ise ebedi olarak zorunlu kılıcıdır. (Risaleler)
  • Bir şeyden alınan estetik zevk elde edilen yararla kıyaslanamaz. Faydasız güzel, güzel olmayan faydalıdan üstün değildir. (Sema ve Alem)

Yorum Yaz