Haydut - Robert Walser Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Haydut kimin eseri? Haydut kitabının yazarı kimdir? Haydut konusu ve anafikri nedir? Haydut kitabı ne anlatıyor? Haydut PDF indirme linki var mı? Haydut kitabının yazarı Robert Walser kimdir? İşte Haydut kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Robert Walser
Çevirmen: Cemal Ener
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750729966
Sayfa Sayısı: 192
Haydut Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Haydut, burjuva toplum düzenine uyum sağlamayı beceremeyen bir iflah olmazın hikâyesidir. Romanla aynı adı taşıyan kahramanı, kendini keşfetme yolculuğunda daldan dala konan bir bohemdir. Beş parasız bir avare, gönül çelen bir densizdir; uğruna kadınlar ölür.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından herkesin mutluluğu aradığı 20’lerin tam ortasında, uçarılığın ve havailiğin altın çağında yazıldı Haydut. Ne ki dünya edebiyatındaki yerini, yazarının ölümünden sonra yayımlandığında alabildi. Robert Walser, Haydut’u minyatür bir elyazısıyla kâğıt parçaları üzerine yazmıştı ve önce mikrogram adı verilen bu yazının deşifre edilmesi gerekiyordu.
İsviçreli yazar Robert Walser’in Haydut’u, bugün modern edebiyatın önemli kilometre taşlarından biri olarak değerlendiriliyor.
Haydut Alıntıları - Sözleri
- "Aşk tepeden tırnağa bağımsızdır. İnanç muhtaçtır. Umut dilencidir."
- "Ayaklara kapanmalar, önünde eğilinenlerden ziyade yere yığılanlara güzel gelir."
- "Aşk, inanç ve umut topraklarıyla sadece sınır komşusu olan başlı başına bir krallıktır."
- Tepeden bakan, azametli pozlar takınmaya nasıl da bayılıyoruz hepimiz. Duygusuz varlıklar böyledir işte.
- İçimde insanı dehşete düşürebilecek miktarlarda sevme gücü stoklanmış ve ne zaman sokağa çıksam, derhal herhangi bir şeye ya da herhangi birine kanım kaynıyor, bu nedenle de her yerde karaktersiz bir insan olarak görülüyorum, ki buna biraz gülmenizi istirham ederim naçizane.
- “Sevgili hemşerilerim, birbirinizin değerini bu kadar kolayca küçültmeyin. Sadece kusurlardan söz etmeyin, onlara gerçekten anlayışla yaklaşın. Eğer bunu yaparsanız, çok daha fazla sayıda itibarlı, dolayısıyla da mesut ve çalışkan erkek ve kadın vatandaş kazanırsınız. İnsan hizmet ederken hızlı ama yargılarken, emrederken ve yönetirken yavaş olmalıdır. Bir yönetim ne kadar özenli olsa azdır. Yönetmek ve komuta etmek farklı şeylerdir ayrıca. Taltif ederken de, küçük düşürürken de dikkatli olunmalıdır."
- ...aşıklar felakete sürüklenseler de, o felaket onların saadeti olacaktı çünkü aşk mutluluktan çok ama çok daha fazlasıdır;aşk bir mülktür,bir insanın kendiliğidir,bir başka-türlü- yapamama halidir tatlı bir mecburiyettir,muazzam bir önemsizliktir...
- Dehşet verecek kadar doğru bir anda öldü; ne çok erken ne de çok geç...
- Ama kolay bir evlilik asla zor bir evlilik kadar güzel değildir. Bir şairin de pek güzel ifade ettiği gibi, hafifliğin ruhunu en iyi ağır bir kalp anlar.
- Uykuya dalmak için çaba göstermemek gerekir. Aşık olabilmek için de, aşık olmamaya gayret etmeli. O zaman birden aşık olur insan. Saygıyı öğrenmek için, bir süre saygısızlık etmeli, sonunda saygı gösterme ihtiyacı kendiliğinden doğar. Size bu muhteşem tavsiyeleri tamamen ücretsiz veriyorum.
- Sağlıklı insanlara aşağıdaki çağrıyı yöneltmek isterim: Şu sağlıklı kitapları okuyup durmayın yalnızca, hastalıklı diye anılan edebiyatla da daha yakından tanışın; belki de bu edebiyat ruhunuza hatırı sayılır bir gıda sağlar.
- Birbirimizi karşılıklı huzursuz ederiz; çünkü hepimizi huzursuz eden bir şeyler vardır. İntikam hislerini keyifsizlik kadar besleyen bir şey yoktur. Yani insan kötülüğünden değil, keyifsizliğinden ötürü intikam alır ve aramızda keyifsizlik çekmeyen hiç kimse yoktur.
- Alıklar, bir suskunluğa hiç kimsenin başaramayacağı kadar inatçı bir hırsla sarılırlar; görgülü davranma hevesinin ustalarıdır onlar. Görgülü tavırlarını, sanki inatlaşırcasına, adeta meydan okur gibi sergilerler ve kendilerine yaşatılan hayal kırıklıklarının acısını sarsılmaz bir görgüyle lokma lokma tüketirler. Sözüm ona alıkların bu konudaki yetenekleriyle kimse boy ölçüşemez. Yoksa onlar kendi acılarına mı aşıktırlar?
Haydut İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Budala Bir Bohem: Robert Walser, birçok yazarda olduğu gibi, eserleri öldükten sonra tanınan bir yazar. İsviçreli yazarın hayatının en dikkat çeken yanıysa, psikolojik rahatsızlıktan dolayı ölümüne kadar olan son 27 yılını Psikiyatri Kliniklerinde geçirmiş olması. Bu dönem içerisinde mikrogram adı verilen minyatür elyazısıyla kâğıt parçaları üzerine metinler yazmış. Bu metinler ancak o öldükten sonra anlaşılıp deşifre edilebilmiş. Haydut da bu deşifre sonucu doğan bir eser. 1956’da ölen yazardan 16 yıl sonra 1972 de ilk kez basımı yapılmış. Eserleri; yazarları ve yazarlarının hayatlarından bağımsız düşünemeyeceğimizin gerçekliğine yaslanarak kitaba bakarsak; Haydut’u; gittikçe daha bohem bir hayata saplanan yazarın, psikiyatri kliniğinde kendiyle baş başa kalarak derin düşüncelere daldığı zamanda yazıldığından ve yazarın yaşamıyla koşutluklar içerdiğinden, Walser’in araya mesafe koyarak kendini anlatma çabası olarak değerlendirebiliriz. Roman, Haydut diye isimlendirilen başkarakteriyle bir bohem hayat anlatısı sunuyor. Bu anlatı, düzensiz parçaların yığılarak bir bütünü oluşturmasından meydana gelmiş gibi. Düzensiz bir laf kalabalığının üzerinize geldiğini düşünebilirsiniz. Bazı bölümlerde ilginç tespit ve güzel sorgulamalar yer alırken, durmadan soluksuz devam eden ve daldan dala atlayan bir anlatı, okuru yoruyor hatta kimi zaman bunaltıyor da. ‘Ustaca yapılmış dilsel bir başıbozukluk’ olarak nitelenen bu tarzından dolayı kitap, herkese hitap etmiyor. Laf kalabalığını sevmeyen, belirgin-doğrusal bir kurgu bekleyen, bir paragraf uzunluğundaki tek cümlelerden uzak duran, uzun bir anlatımdansa okuduğu kurgunun belli bölümlerle ayrılmasını isteyenler bu kitaba zor tahammül ederler, kitabı tamamlayabilirler mi? Şüpheli. Haydut için bohem, ayran gönüllü, serseri, hödük diyebilirsiniz, romanın çeşitli yerlerinde de bu nitelemelerin bazısı geçiyor zaten. Ama ‘budala’ sözcüğünün onu epey karşıladığını düşündüm okurken. Nasıl doğru iletişim kuracağı üzerine pek düşünmeden hareket eden ve küstahça yaklaşımlar gösteren Haydut, kadınlara olan ayran gönüllü ilgisi ve bohem yaşamıyla tam bir ‘aylak adam’ figürünü gözümüzde canlandırıyor. Kitabın son sözünde çeşitli yabancı kaynaklardan yapılan alıntılarda soğuk ve sağlıksız iletişiminden dolayı Haydut için; kendini anlamaktan âciz bir ‘ahmak’, bir ‘budala’, ezelden dangalak bir gönül böceği, ağzıkalabalık gibi nitelemeler kullanılmış. Bu haliyle bakarsak; Haydut karakterinin, anlatıcının kitap sonundaki ‘hoş biri olduğu, tanınması ve selamlanması gerektiği’ yönündeki beyanına rağmen o kadar da sevilmediğini görebiliriz. Romandaki Haydut ile yazar Walser’ın hayatları arasında birtakım benzerlikler olduğundan bahsetmiştik. Son sözde, Walser’ın toplumsal dışlanmışlık ve damgalanmışlığa maruz kaldığı yazıyor. Sonrasında da kendine kalan iki miras sonucu iyice insanlardan kopuk, bohem bir yaşam sürmeye başlıyor. Sonunda ise Psikiyatri Kliniği’ne yatması gerekiyor. Eserde de burjuva toplum düzenine uyum sağlayamayan Haydut’un, amcasından kalan miras ile daha bohem bir yaşamı tercih ettiğini görüyoruz. Sonları aynı olmasa da Haydut, Walser’in kendi öznesini nesneleştirerek kendi perspektifini bizlere sunduğu bir karaktermiş gibi geliyor. Böyle bir yaşam üzerinde düşündüğümüzde, onun bize hatırlattığı da şu oluyor: Sosyal bir varlık olarak yaratılan insan, kimseye ihtiyacı kalmayacak bir maddi güce eriştiğinde asosyalliğe, insanlara sırt dönmeye meylettiğinde ruhsal rahatsızlıklar geçirerek iyice kendi içine düşüyor. Maddi güce erişmesi insanın muhtaçlığını gidermiyor. “İnsan, insanın kurdu” denmiş olsa da yine insana, insan iyi geliyor. Hareketlerin pervasızlaşması, başkalarının varlığını gözeten ölçünün kaybolması insanın kendi felaketinin de başlangıcı oluyor. Çevrenizde ayrık otları yerine güllerin bitmesi büyük talihtir. Böyle bir durumda elde iki seçenek var: Bahçeden vazgeçmek ya da sadeleşmeye gidip ayrık otlarını temizlemek. Büyük resimde yapacağınız tercihe göre sonuçlar daha ağır oluyor elbette. Peki Haydut’un durumu nasıl ve nedenleri ne? Biraz Haydut’u anlamaya çalışalım: Toplumla anlamlı bir ilişki kuramayan ve topluma bir faydası olmayan beş parasız Haydut, miras sonrası bohem yaşamında bile hala daha düşünce reflekslerinde, çevresindekilerin sürekli ‘kendine yazık ettin’ biçiminde tepkiler vereceklerinden çekiniyor. Yazacağı romanı “böyle derler, şöyle derler” diyerek hor göreceklerinden kaygılanıyor. Onun bu vardığı pervasızlığında, bohem yaşamı seçmesinde; yaşadığı kötü tecrübeler, toplumla uyum sağlayamamış olması rol oynuyor. Bu, kendini değersiz hissetmenin, sürekli beğenilmemiş olmanın, kendinde kusur bulunmasının izleri. Hiçbir sonuç nedensiz doğmaz. Haydut bir de gittiği doktora: “belki de benim hastalığım… çok fazla sevmekten ibarettir. İçimde insanı dehşete düşürebilecek miktarlarda sevme gücü stoklanmış ve ne zaman sokağa çıksam, derhal herhangi birine kanım kaynıyor, bu nedenle de her yerde karaktersiz bir insan olarak görülüyorum…” diyor. Bu hiç sevilmemekten dolayı olabilir mi mesela? ‘İçinde insanı dehşete düşürecek bir sevgi stoku’ olması durumu da bu özlemden dolayı. Ama Haydut sevilmediği gibi nasıl seveceğini de bilmiyor. Yani içinde böyle bir ateş varsa da onu doğru biçimde dışarı çıkaramıyor. Hep yüzeysel ya da patolojik boyutta kalıyor. Bunun bir nedeni de sağlıklı iletişim kurmaktan uzak bir asosyal olması. Böyle oldukça da daha fazla toplumdan ayrışarak kendi marjinalliğini pekiştiriyor. Başka bir yerde neden Haydut olduğu üzerineyse şunlar yazar: “Babası iyi kalpli ama yoksul biri olduğu için. Ve heyhat zaman zaman bu nüktedanlığından başka hiçbir araca başvurmadan zalimleri tepeden tırnağa yırtıp parçalıyordu… Haydut büyük bir vicdana sahip olmak için fazlasıyla ince yapılıdır; onun sadece çok hafif ve küçük bir vicdanı var; onu hissetmiyor bile ve bu vicdan öylesine kılcal ve esnek ki, kendine hiç azap çektirmiyor ve bu da onu fazlasıyla memnun ediyor tabii.” Yani bu sayede de bohem yaşayabiliyor rahatlıkla. Kitabın anlatımında dikkat çeken yanı; sık sık tekrar eden ‘sonra anlatırım, sonra değineceğiz’ tipi vaat kalıplarının kullanılmış olması. Daha ikinci cümleden başlayan bu vaatler, okuyucunun dikkatini çekiyor. Her vaat haliyle beklenti doğuracağından, anlatıcının o ucundan söylediği şeyleri anlatmasını bekliyorsunuz. Ancak bu vaat borçları ödenmek şöyle dursun yerine yenileri gelmeye başladıkça, tekinsiz bir anlatıcıyla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. Bir yerden sonra artık onu bu konuda ciddiye almıyoruz. Bu anlatı biçimi, bir deliliği bize çağrıştırdığı gibi, akla, normal hayatta konuşmayı seven geveze arkadaşın anlattıkça dallanan meseleyi, yeni olayların girizgahını yaparken ‘onu sonra anlatırım’ tipi dönüşlerle aralık vermeden daldan dala atlayarak anlatımını sürdürmesi geliyor. Anlatıcının güven vermeyen bu tekinsizliği ve sanki çoğul bir gruplarmış da Haydut’u da içlerine dahil etmişler tipi konuşmaları bir yerden sonra bu hikâyeyi bir deliden dinliyormuşsunuz hissini veriyor. Ya da şöyle diyebiliriz: çok kişilikli birinin, diğer kişiliği üzerinden bir kişiliğini anlatması gibi. Sonuç olarak Haydut; okuruna ilginç bir deneyim sunan ve okurunu biraz zorlayan bir roman. Bir sürü altı çizilecek cümle (özellikle de ortalarında, yoğunlukla), üstüne düşünülecek sorular ve ilginç tespitler var. Katılmayacağınız fikirler de olacaktır elbette ancak o söylemin sizi üzerine düşündüreceği, sorgulatacağı da kuvvetli bir ihtimal. -7.5/10- (Emin K.)
Sanırım ilk defa bir kitabı bitirmeden inceleme yazıyorum. Bir kitap ancak bu kadar mı sıra dışı olabilir. Sizden bu kitabı okumadan bütün bildiklerinizi unutmanızı isteyeceğim. Okuyunca bana hak vereceksiniz. Bu kadar kesin konuşmam bu kitabın bir sanatoryumda yazılmasıyla alakalı olması değil elbette ama yazar 23 sene sanatoryumda tedavi görmüş ve ister istemez bu psikolojisini etkilemiş. Bunu bazı sözlerinde fazlaca hissettim. Kitabı okuduğum ilk yirmi otuz sayfa içinde ters yüz oldum diyebilirim. Kitaba dönecek olursak kitapta belli bir olay örgüsü yok. Yani olay zinciri birbirine bağlı değil. Bana daha çok bilinç akışı tarzında yazıldığını izlenimi bıraktı. Romanda bir konu var bir baş karakter de var ismi Haydut ve bir de Wanda var. Genelde olgular bu iki karakterin üzerine oturtulmuş. Yazarın kitabı yazarken mikrogram denilen küçücük (okumak için büyüteç kullanmışlar) kendine has el yazılarıyla kağıt parçalarına yazılmış olması kitabı daha da ilgi çekici kılıyor. Robert Walser kesinlikle nev-i şahsına münhasır bir edebiyat dahisi. Sözleri hayatınızda ciddi değişiklikler yaratabilir. Bu yüzden kitabı oldukça etkileyici buldum. Ve bildiğiniz her şeyi unutun dedim. Kitapta altını çizdiğim çok kelime var ancak hepsini alıntı olarak paylaşmadım. İşin zevkini kaçırmak istemedim. Kitabı okuyarak kendinizde bir çok altılı çizili noktalar oluşturabilirsiniz. Herkese ilginç ve vurucu gelen kelimeler farklıdır sonuçta. Son olarak yazarın kendine has felsefesi kitabı oldukça çekici kılıyor. Bu kitap her kütüphanede olmalı dedirtecek kadar hemde. Yalnız başta dediğim gibi akışkan bir konu beklemeyin. Her sayfası bir roman zaten. :) Kitabı okuduktan sonra: Ciddi anlamda ızdırap veren bir roman olduğunu söylemek sanırım hiç zor değil. Ancak aralara serpiştirilen hayat dersleri ve sözler bu romanı okumaya değer kılıyor. Son sözünde yardımıyla bazı şeyleri daha iyi anlamış olacağınız kaçınılmazdır. Kitapta sürekli bu konuya daha sonra değineceğiz vaatlerinin gerçekleşip gerçekleşmediğini okuyunca anlarsınız. :) Kitap sizde sanki içgüdülerin sıraya dizilmesiyle oluşturulmuş gibi bir his uyandırıyor. En azından benim için öyle olduğu kesindi. Felsefi derinliği çok fazla olan bu roman Musil, Joyce, Proust, Kafka severlerin ilgisini çekeceği şüphesizdir. Son olarak sabırla okumayı sevenlere tavsiyemdir. Ben aslında çok sabırlı değilimdir ama bu kitabın içindeki o sıra dışı sözleri bulup çıkarmak için kitabı sonuna kadar okudum. Ama başkası bu sabrı gösterir mi onu bilemem :) İyi okumalar.. (BLACK JACK)
Haydut / Robert Walser “Buruşmuş eğitiminizi ütülemenizde yardımcı olacak bir roman vermek isterim size.” diyerek ayar veren... "Baştan sona, hayat hakkında hiçbir şey bilmeyen yığınlar için yazılmış bir kitap bu; çapsız zihinlere kibir tohumları eken ve maalesef sayıları hayli kabarık kitaplardan biri." diyerek kışkırtan... “Size yalnızca edepli şeyler anlatacağımdan emin olabilirsiniz. Zira kendimi kibar bir yazar olarak görüyorum. Belki de araya pek kibar olmayan birkaç şey de karışabilir yani” diyerek de esprili bir dille baştan çıkaran bir roman... Romana adını veren kahramanımız Haydut; toplum tarafından biçilen rollere uymayan bir “uyumsuz”, burjuvaziye ve kapitalizme bayrak açmış bir “anarşist”, normlara uymayan yapısıyla da bir “toplum düşmanı” Hem roman, hem başkahraman, hem anlatıcı, hem de yazar… Neresinden bakarsam bakayım, bu kitapla tanışmak benim için her açıdan sıradışı bir deneyim oldu. Kitabı benim için ilginç kılan çok şey var ama önce yazardan başlayayım; Ömrünün son 57 yılını bir psikiyatri kliniğinde geçiren Robert Walser, yazılarını, ölene dek kapılarını kimseye açmadığı gizli sığınağında, “kurşunkalem bölgesi” diye adlandırdığı bir yerde yazan aykırı bir kişilik. Asıl dehşet yazarın ölümünden sonra fark edilir. Çünkü Walser yazılarını, dergi küpürleri, gazete sayfaları, mektup zarfları gibi eline geçirdiği her türlü kağıt parçasına yazmıştır. Bununla da kalsa yine iyi, minyatür bir el yazısıyla yazılan bu yazıları okumak mümkün değildi ve zaten uzunca bir süre okunamadı. Nihayetinde Köln Üniversitesi’nde Robert Walser üzerine bir tez hazırlayan doktora öğrencisi Jochen Greven, bu elyazması mikrogramların (526 sayfa) mercek yardımıyla okunabileceğini fark eder ve bu metinlerin gizli bir yazıyla değil de boyutları aşırı küçültülmüş harflerle yazıldığını fark eder. Uzun uğraşlar sonucunda bu edebi taslaklar ve el yazıları için inceleme iznini alır ve gizemi yavaş yavaş çözmeye başlar. Bu çalışmalar uzun yıllardan sonra, içlerinde Haydut’un da olduğu eserleri, Walser’ın ölümünden çok sonra da olsa bizlerle buluşturur. Kitaba dönersek; matrak bir anlatıcı var. Birçok bölümde “buraya yine döneriz, belki de dönmeyiz, bir ara bu konuya yine göz atalım, ileride bu konuyla ilgili bazı şeyler anlatacağım” gibi bildirimlerde bulunuyor. Bazen hikayeye müdahale ediyor, bazen de bizlere ayar veriyor. Hayatla ilgili tavsiyelerde bulunuyor. Velhasıl başlı başına ilginç bir tip. :) Anlatıcı, Haydut ve Walser’ı araştırınca görüyorum ki yazar da işin içinde, yani üçü arasında geçiş/benzerlikler var. Haydut’ta; sıradışı bir metodoloji, toplum dışı başkahramanımızın yaşadıkları ve inceden inceye felsefe var. Ezber bozan Haydut’umuzun yaşadığı hastalıklı ilişkiler yumağını çözmenin keyfi de cabası. Negatif uyarılara aldırmayın, okuması o kadar da zor gelmedi bana. (19 tane “ve” bağlacı kullanılan bir cümle vardı) o kadar kolay okunası bir kitap yani :) (DESTİNA ÖYKÜ)
Haydut PDF indirme linki var mı?
Robert Walser - Haydut kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Haydut PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Robert Walser Kimdir?
Robert Walser, 1878’de İsviçre’nin Bern şehrinde doğdu. Şiirleri ve kısa oyunları ilgi topladı. İlk kitabı Rilke ve Hofmannstal’ın yayıncı tarafından basıldı. Dönemin prestijli dergilerinde yazdı ve ciddi sanat çevrelerine kabul edildi. Ama büyük şehir entelektüel olmaya bir türlü alışamadı. Bu çevrelerden koptu. Son yıllarını bir akıl hastanesinde geçirdi. 1956 yılında öldü. Tamamen unutulan Walser, Carl Seelings’in çabalarıyla tekrar gündeme geldi ve XX. yüzyılın önemli edebiyatçılarını etkiledi. "Geschiwister Tanner", "Der Gehülfe" ve "Geschichten" diğer önemli romanlarıdır.
Robert Walser Kitapları - Eserleri
- Jacob Von Gunten
- Haydut
- Tanner Kardeşler
- Gezinti
- Yardımcı
Robert Walser Alıntıları - Sözleri
- " Mütevazı olmak," " bazı insanların hayattaki son sığınağı değil de nedir? " (Yardımcı)
- Bunun gibi kötürüm bir sözcük hiç de öyle dostça bir okşama gibi gelmiyordu kulağa. (Yardımcı)
- " İnsan de ediğin iki ayrı unsurdan oluşmaz, öyle olsaydı bu dünyada yaşamak fazlasıyla kolay bir iş olurdu. " (Yardımcı)
- " Siz " hayat tarafından ihmal edilmeye mustehaksınız. " (Yardımcı)
- Saatimi tütün alabilmek için sattım. Saatsiz yaşayabilirim ama tütünsüz asla. (Jacob Von Gunten)
- Çekici ve oyalayıcı bir okumanın iyi tarafı, bize birbirini rahat bırakmayan, kötü, kavgacı insanlar olduğumuzu bir süreliğine unutturmasıdır. (Gezinti)
- "Ayaklara kapanmalar, önünde eğilinenlerden ziyade yere yığılanlara güzel gelir." (Haydut)
- " İnsanın aklına estiği gibi girip çıkabildiği, kendine ait müstakil bir evi olması çok cazip ve huzur veren bir şeydi. " (Yardımcı)
- ... ben şimdiki zamanın gelecek olduğuna inanıyorum... (Tanner Kardeşler)
- Kraus sadece adil ve iyi olanı yapmak istiyor. İnanın ki abartmıyorum. Asla kötü emelleri yok. Gözleri, ürkütecek kadar iyi bakıyor. Hile, kibir ve yalanla dönen şu dünyada Kraus gibi bir insan nasıl yaşar? İnsan Kraus'a baktığında ister istemez alçakgönüllülüğün nasıl da kurtarılamayacak derecede kaybolduğunu görüyor. (Jacob Von Gunten)
- Hayatın, benim için o kadar da parlak olması gerekmez, bu haliyle de yeterince kamaştırıyor gözlerimi. Çoğu zaman güzel buluyorum hayatı ve ona çirkin diyen ve bu yüzden verip veriştiren insanları anlamıyorum. (Tanner Kardeşler)
- Ben hissetmediğim bir memnuniyeti, bir kıvancı, bir mutluluğu yalandan göstermeyi şimdiye kadar öğrenmedim ve bundan sonra öğreneceğimi düşünenler yanılırlar sanıyorum. Ben hile karlık ve riyakarlık yapamayacak kadar zayıfım ve ne kadar katı düşünürsem düşüneyim, yalancılığı haklı çıkaracak bir neden de göremiyorum. (Tanner Kardeşler)
- Neler geride kalıyor bu dünyada. İnsan yaratmak, yaratmak ve yine yaratmak zorunda, bunun için varız, başkalarına acımak için değil. (Tanner Kardeşler)
- "Aşk tepeden tırnağa bağımsızdır. İnanç muhtaçtır. Umut dilencidir." (Haydut)
- Artık güzel ve mükemmel bir şey yok. Güzel, iyi ve dürüst olanı sadece hayal edebilirsin. Söyle bana, hayal etmek nedir biliyor musun? (Jacob Von Gunten)
- Uykuya dalmak için çaba göstermemek gerekir. Aşık olabilmek için de, aşık olmamaya gayret etmeli. O zaman birden aşık olur insan. Saygıyı öğrenmek için, bir süre saygısızlık etmeli, sonunda saygı gösterme ihtiyacı kendiliğinden doğar. Size bu muhteşem tavsiyeleri tamamen ücretsiz veriyorum. (Haydut)
- " Şu kadınlar insanın kalbini ve huyunu okumayı ne kadar iyi beceriyorlardı. Tek bir kelimeyle , hayretler içinde kalan insanın ruhuna işleyecek en doğru ve en isabetli kelamı etmek konusunda ne kadar yetenekliydiler. " (Yardımcı)
- Şu hayal gücü de ne hoş, alımlı, mutluluk veren bir varlıktır ama! (Gezinti)
- ...aşıklar felakete sürüklenseler de, o felaket onların saadeti olacaktı çünkü aşk mutluluktan çok ama çok daha fazlasıdır;aşk bir mülktür,bir insanın kendiliğidir,bir başka-türlü- yapamama halidir tatlı bir mecburiyettir,muazzam bir önemsizliktir... (Haydut)
- Senin kafan yakında bana kendi kafam gibi gelecek artık, öylesine içindesin kafamın... (Tanner Kardeşler)