diorex
life
Dedas

Heba - Hasan Ali Toptaş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Heba kimin eseri? Heba kitabının yazarı kimdir? Heba konusu ve anafikri nedir? Heba kitabı ne anlatıyor? Heba kitabının yazarı Hasan Ali Toptaş kimdir? İşte Heba kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 11.03.2022 22:00
Heba - Hasan Ali Toptaş Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Hasan Ali Toptaş

Yayın Evi: Everest Yayınları

İSBN: 9786051850313

Sayfa Sayısı: 376

Heba Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

İnceldiğinde, çeşitli sebeplerle delindiği de olur uykunun. Ne

bileyim, bazen zihnimizdeki sivri uçlu bir hatıra deler onu; bazen

henüz hazmedemediğimiz bir sözün acısı, bazen kolu bacağı

aklımızın dışında kalan bir düşünce yahut bir duygu, bazen de

etrafımızda olup biten, bizim fark edemediğimiz meçhul bir şey deler.

İşte o vakit delinen yerden içerisi görünmez ama dışarısı görünür.

Hakikat oradan gerçekte olduğu gibi görünmez tabii; uykunun sisi yüzünden, kendisinin biraz berisinde yahut gerisinde görünür.

Sise benzemeyen tuhaf bir sisin içindeydi şehir. On dokuzuncu katın hizasında ben gerçeğim diyen bir güvercin kanat çırpıyordu. Binnaz Hanım'ın tombul elleri vardı. Ucu bucağı görünmeyen bir boşluğa düştü Ziya. Hışır hışır öten naylon şeritler. Te ilerde Suriye! Kaldır başını! Huoop! Yüzü çilli bir çocukluk. Efil efil tüten bir pişmanlık.

Hiç işte, hiçbir şey olmadı. Şikâyetçi misin? Değilim Komutanım.

Kolonya, limontuzu ve su. Bakma öyle karanlıkta Mensur. Aynalı

kahve. Güzel Nefise. Kim o uzaktaki adam? Tufana emanet bir dünya.

Her kötülük, bir iyiliğin içine akıyor işte...

Heba, göz gözü görmez insafsızlığın, doğruya benzemeye muvaffak olan yalanın, utanmazlığın, lincin, kıstırılmışlığın romanı.

Edebiyatın kirişlerini çatlatan büyük bir yazardan yalnızlığın, pişmanlığın, askerliğin, heder olmuş bir ömrün romanı. İpek kadar yumuşak ve ipek kadar sağlam.

Sadık okurları için yeni keşifler sunacak, yeni tanışanları sadık

okurlara dönüştürecek bir Hasan Ali Toptaş romanı...

(Tanıtım Bülteninden)

Heba Alıntıları - Sözleri

  • ...sen şehir insanısın, bu sebeple dişlerin zamanla körelir burada. Çünkü, diye devam etti ihtiyar; insanoğlu dişlerini kendi benzerinde biler. Ben bunu bilir, bunu söylerim.
  • ...bu akraba meselesi içinden çıkılmaz bir şeydir. Bazen için kopar dışın bağlı kalır mesela, bazen de için bağlı kalır ama dışın kopar.
  • Kuralsızlığı örtmek için kurallardan daha kalın bir örtü bulamazsın.
  • Bilirsin, zihnimizde karanlık bir ezber odası vardır ve şartlar oluştuğunda orada uyuyan ezberler dilimizden yahut hareketlerimizden dökülür de biz hiç hissetmeyiz onların böyle dökülüverdiğini…
  • "Bilirsin, zihnimizde karanlık bir ezber odası vardır ve şartlar oluştuğunda orada uyuyan ezberler dilimizden yahut hareketlerimizden dökülür de biz hiç hissetmeyiz onların böyle dökülüverdiğini..."
  • Gerçek fazlasıyla hissedildiğinde insana her vakit gerçek değilmiş gibi gelir.
  • İnsan bir kez lafa başladı da birazcık yol aldı mı, kendi sesiyle kendisini şımartıyor galiba. Şımarmak da, biliyorsunuz, çocukluğumuzdaki ruha misafirliğe gitmektir.
  • Şu yeryüzünde göz göze gelmenin bile bir hatrı yok mudur, dokunmanın bir hatırı yok mudur, öpüşmenin bir hatırı yok mudur diye kendi kendime söyledim durdum ve söylendikçe de ona daha çok kızdım.
  • Bir insanın, kendisine zulmedene gülümsemeye mecbur bırakılmasından daha beter bir zulüm olamazdı yeryüzünde.
  • "Şu yeryüzünde kötüler bazen iyilerden daha iyi görünebiliyorlar Ziya Bey."
  • “Kelimelerin kudreti içimi dökmeye yeter mi?”
  • Çünkü insan içindeki canavarı öldürürse çöle dönüşür.
  • "Bilirsin, insan dediğimiz muammanın seyrettiği felâketi ballandıra ballandıra anlatmak gibi bir yanı vardır."
  • Bilirsin, zihnimizde karanlık bir ezber odası vardır ve şartlar oluştuğunda orada uyuyan ezberler dilimizden yahut hareketlerimizden dökülür de biz hiç hissetmeyiz onların böyle dökülüverdiğini...
  • Atacağımız bir sonraki adım değil, o anda ayağa fırlamış olmamız ayakta tutuyordu bizi.

Heba İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bu eseri ile Hasan Ali Toptaş benim için bitmiştir... İki eserini okudum, İkisi de mi tat vermez arkadaş. Emeğe saygım elbette sonsuz. Ya ben iyi kitaplarına denk gelemedim ya da okuma zevkim yerlerde sürünüyor... 150. sayfayla birlikte aha kitap şimdi başlıyor dedikten 10 sayfa sonra yanıldığımı anladım, 290. sayfa ve sonrası ikinci yanılgım... İncelemelere, puanlamalara falan aldanmamak lazım, Bunu bir kez daha yaşayıp gördüm... Kendime verdiğim saçma sapan ( bi daha asla bir kitabı yarıda bırakmayacağım) sözden ötürü kitabı istemeye istemeye bitirmek zorunda kaldım. "Olur böyle şeyler, Her kitap okuyucusunun başına gelir, Dert etme, Biz bugünlere ne saçma sapan kitapları okuyarak geldik ahhh bi bilsen, Daha sen hamsın biz gibi pişmene epey var "diyen arkadaşlarıma da saygılar:) Eyvallah İyi okumalar, Güzel paylaşımlar... (M.G)

İlk Kitap Tercihi Olmamalı: İlk defa okuduğum yazar, kitabın konusu itibari ile çok da ilgimi çekmedi ama anlatım dili çok güçlü. Her yazara üç kitap hakkı tanıdığım için okumaya devam edeceğim. Bence ilk kitap olarak bu eseri tercih etmeyin. (Uğur Çintan)

Pazar günü sahafta otururken elime Richard Burgin’in Borges ile Söyleşi kitabı geldi. Karıştırmaya başladım haliyle.(Borges’e ilgisi olanların edinmesi gereken bir kitap kesinlikle.) Bazılarınız kızabilir ama Borges şunları diyordu bir sayfada: “Size şunu söylemek istiyorum; insanlarda edebiyat duygusu hiç yok. Bu yüzden, bir edebiyat parçası hoşlarına gitse, hemen karmaşık nedenler aramaya koyuluyorlar. “İyi bir şiir olduğu için veya ilgimi çeken bir hikâye olduğu için, okurken kendimi unutup içindeki kişileri düşündüğüm için seviyorum,” diyeceklerine içinde gerçek kırıntıları, semboller, olmayan neden-sonuç ilişkileri aramaya başlıyorlar. “Hikâyenizi beğendik, ama ne demek istediniz bu hikâyeyle?” diye soruyorlar. Cevap şu: “Hiçbir şey demek istemedim. Anlatmak istediğim, sadece hikâyenin kendisiydi…” Hikâyenin kendisi zaten kendi gerçeğidir, değil mi? Ama insanlar bunu kabul etmiyor. Yazarların gizli amaçları olduğuna inanıyorlar.” İncelemeye böyle başlamamın sebebi Heba’nın derinliğinin yüzeyde saklı olması. Hasan Ali Toptaş söyleşilerinde özellikle Bin Hüzünlü Haz’dan itibaren bu çabayla yazdığını belirtiyor. Derinliğin yüzeyde saklı olmasından kasıt içine girilmesi zor gibi görünen bir romanın çok kolay okunması ya da anlatılması. Borges de bunu sözüyle doğruluyor. Yani Heba’yı okurken çok çok derinlerde bir şey aramayın.(Bazı arkadaşlar kitabın çok katmanlı olduğunu söylemişler. Ama bir rüya ya da hayallere dalıp gitmeyle bir roman çok katmanlı olmuyor. Umarım bu sözlerim bunu söyleyen kişiye ukalalık gibi algılanmaz.) Sizi ilk vuran düşünce kitabın da kendisini oluşturuyor. Bu aralar yazacaklarımı içime yazmayı daha çok tercih ediyorum. Düşünceler anlaşılınca heba oluyorlar çünkü. Onun için kitap hakkında fazla şey söylemeyeceğim. İçerik ve kitap hakkında güzel incelemeler var. Heba en kolay okuduğum Toptaş kitaplarından biri oldu. Bunda dilin yumuşak olması tabii bir neden ama en önemlisi kitapta acının insana ilik ilik işlenmesiydi. Bugün dizi izlerken şu söze denk geldim: “İnsanların aslında yaptığı sadece iki meslek vardır: Öğrenmek ve çare bulmak.” Madem öğrenmek yaptığımız mesleklerden ilki, insan da bir şeyleri en iyi acıyla öğreniyor. Bize güzel gelen bazı şeyler gözümüzü gönlümüzü kapıyor, duyarsızlaştırıyor ama bunun farkında bile değiliz. İş işten geçtikten sonra farkına varıyoruz. Hangi insan yaşadığı güzel şeyleri tekrar yaşamak istemez, kendini kandırdığı halde? Ama acı öyle mi? Gözünüzü kapatın ve düşünün, kim yaşadığı bir acıyı tekrar yaşamak ister? Düşünün. Heba da bir daha yaşamak istenmeyecek acıların ama sürekli yaşanan acıların içine sürüklüyor bizi. Özellikle kitabın Sınır adlı bölümünde içiniz nefret, acıma, dile getirilemeyecek düşüncelerle doluyor. Ziya ve Kenan’ın askerlikte yaşadığı olaylar(en ufak hatada tekme tokat dalmalar, ana avrat küfür etmeler, ağır cezalar vermeler, ki bunlar gerçekte de var) ne yalan söyleyeyim insanı askerlikten değil ama insan olmaktan soğutuyor. Kitabın ana temasını bu yüzden çekilen sıkıntılar ve acı oluşturuyor. İkinci bir mevzu ise Ziya’nın insandan ve şehirden taşraya kaçmasıyla ilgili. Kitap Ziya’nın eski ev sahibesi Binnaz Hanım’a anahtar teslim etmek istemesiyle başlıyor. Burada Binnaz Hanım sözü ağzına bir alıyor ve bölümün sonuna kadar neredeyse bırakmıyor. Benim dikkatimi çeken şey burada Toptaş’ın ‘Tristram Shandy’vari(bizden Mahur Beste’yi örnek verebiliriz) bir şekilde lafı sürekli farklı boyutlara taşıması oldu. Binnaz Hanım konudan konuya zıpladı durdu. Ziya’nın kaçışına geri dönersek, Ziya aslında şehir hayatından mı kaçıyordu yoksa kendinden mi hala şüphelerim var. Ama şu da bir gerçek ki insanın olduğu bir yerde kaçıştan söz edemiyoruz. Fazla uzatmayacağım dedim ama en kısa bu şekilde ifade edebilirdim Heba’yı. Ya da kendimizi. Ben Hasan Ali Toptaş’ın romanlarını iki farklı döneme ayırmanın doğru olduğuna inanıyorum. İlk dönem romanlarını Sonsuzluğa Nokta, Gölgesizler, Bin Hüzünlü Haz, Kayıp Hayaller Kitabı, Uykuların Doğusu olarak sıralarsak son dönem romanlarını da Heba ve Kuşlar Yasına Gider olarak sıralayabiliriz. Bunu da 2005’te yayınlanan Uykuların Doğusu ve yedi yıl yedi ay sonra yayınlanan Heba’nın arasındaki süreye göre sıralıyorum. İlk dönem romanlarında Toptaş’ın daha çok dilin peşine takılarak bizi farklı evrenlere sürüklediğine şahit oluyoruz. Ya da inci gibi dizilmiş cümlelerin arkasına tutunup sürekli bir arayış içinde kesinliğinden şüphe edilecek karakterlerle tamamlanmayan mekânlar içinde romanlarını yaşamaya çalışıyoruz. Mekân demişken, okuyanlar da hak verecektir şüphesiz, mekânın varlığından söz edebiliyoruz ama net bir tasvir yok. Köy ama nasıl bir köy ya da şehir ama nasıl bir şehir? Bunlar ilk dönem romanlarında gördüğüm(üz) en belirgin özellikler. Son dönem romanlarında, daha çok Heba’yı dikkate alarak söyleyeceğim bunları, dilin yumuşadığı, daha günlük bir dile indirgendiğini görüyoruz. Özellikle küfür nasıl günlük hayatımıza işlemişse romanın diline de öyle işlemiş. (Bu durumun abes gelmeyeceğini düşünüyorum. Kendiniz küfür etmeseniz bile şahit olmuşsunuzdur biri ederken.) Ve dilin yerini daha çok konu almaya başlıyor. Toptaş bir söyleşisinde bir yazarın üslubunun değişmeyeceğini ama dilinin farklı yerlere evrilebileceğini söylüyordu. Bunu da Heba’yla görüyoruz. Mekân konusu da ilk dönem romanlarına göre daha net ama yine tam bir tasvir yok. Heba’yı uzun zamandır kütüphanemde bekletiyordum. ***Hasan Ali Toptaş ve Diğer Güzel Kitapları Okuma Etkinliği***( gonderi/25037122 ) için nasip oldu. Etkinliğin kendim için yoğun geçtiğini söyleyemem. Dünyalık işler yüzünden her şey aksıyor. Ama etkinlikte çok güzel incelemelere ve yorumlara şahit olduk. Bu bence sitedeki okurlar için büyük kazanım oluyordur. Etkinlik kapsamında kitap okuyup destek veren herkese teşekkür ediyorum. Keyifli okumalar. (Murat Sezgin)

Heba PDF indirme linki var mı?

Hasan Ali Toptaş - Heba kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Heba PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Hasan Ali Toptaş Kimdir?

Hasan Ali Toptaş, 1958 yılında Denizli’nin Çal ilçesinde doğdu. İlk öykü kitabı "Bir Gülüşün Kimliği" 1987’de, ikinci öykü kitabı "Yoklar Fısıltısı" 1990’da yayımlandı. "Ölü Zaman Gezginleri" adlı öykü dosyasıyla 1992 yılında Çankaya Belediyesi ile Damar edebiyat dergisinin düzenlediği yarışmada birincilik ödülü aldı. Aynı yıl "Sonsuzluğa Nokta" adlı yayımlanmamış romanıyla Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği yarışmada mansiyon aldı ve Sonsuzluğa Nokta Kültür Bakanlığı tarafından yayımlandı. 1994’te "Gölgesizler" adlı yayımlanmamış romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü’nü, 2013'te ''Heba'' romanıyla Sedat Simavi Edebiyat Ödülü'nü 2016'da ''Kuşlar Yasına Gider'' Romanıyla Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü'nü aldı. "Bin Hüzünlü Haz" adlı romanı ise 1999 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü. Yazarın ayrıca "Yalnızlıklar" adlı şiirsel metinlerden oluşan bir kitabı, "Kayıp Hayaller Kitabı" adlı bir romanı, "Ben Bir Gürgen Dalıyım" adlı bir çocuk romanı vardır.

Hasan Ali Toptaş Kitapları - Eserleri

  • Harfler ve Notalar
  • Kayıp Hayaller Kitabı
  • Gölgesizler
  • Ben Bir Gürgen Dalıyım
  • Sonsuzluğa Nokta
  • Uykuların Doğusu
  • Yalnızlıklar
  • Bin Hüzünlü Haz
  • Ölü Zaman Gezginleri
  • Heba
  • Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız
  • Geçmiş Şimdi Gelecek
  • Kuşlar Yasına Gider
  • Bir Gülüşün Kimliği
  • Yoklar Fısıltısı
  • Gecenin Gecesi
  • Absürd Öyküler
  • Beni Kör Kuyularda

Hasan Ali Toptaş Alıntıları - Sözleri

  • "Hem konuşmaktan fenâ hâlde korkuyor, hem de hararetli bir şekilde hiç durmadan konuşuyormuş gibi susmuşlar." (Uykuların Doğusu)
  • ...bu akraba meselesi içinden çıkılmaz bir şeydir. Bazen için kopar dışın bağlı kalır mesela, bazen de için bağlı kalır ama dışın kopar. (Heba)
  • Ortalığı, kaybolan şeylerin varlığını hatırlatan derin bir sessizlik kapladı. (Kuşlar Yasına Gider)
  • "Sen diyorsun ki, kötüler gelip bize kötülük edinceye kadar iyidirler, başımızın üstünde yerleri vardır." (Beni Kör Kuyularda)
  • ''...içindeki öykünün içindesin,” (Ölü Zaman Gezginleri)
  • ...ağrısı sızısı gamı kasaveti olmayanlar uyudu.. içimden geçen şeyi izah etseydim şimdi.. (Beni Kör Kuyularda)

  • "Şu yeryüzünde kötüler bazen iyilerden daha iyi görünebiliyorlar Ziya Bey." (Heba)
  • Kendim giderim ben, herkes gibi! (Bir Gülüşün Kimliği)
  • "Şunu da unutma ki, yeryüzünde gecikmişliğin ilacı yoktur." (Gölgesizler)
  • İşte böyle her şeye benzeye benzeye tıpkı bir mıknatıs gibi her şeyin ruhunu ruhunda toplarmış da, zaman zaman hiçbir şeye benzemezmiş tabii. (Uykuların Doğusu)
  • Keşke insan istediği zaman başka bir yaratığa dönüşebilse... (Kayıp Hayaller Kitabı)
  • Kendimi herhangi bir yere ait hissetmiyorum. Ne bir şehre, ne bir ülkeye, ne de dünyaya. Yeryüzüne susmaya gelenler sınıfındanım. (Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız)
  • ''Kendimi herhangi bir yere ait hissetmiyorum. Ne bir şehre, ne bir ülkeye, ne de bir dünyaya. Yeryüzüne susmaya gelenler sınıfındayım.'' Hasan Ali Toptaş (Gölgesizler)

  • Kuralsızlığı örtmek için kurallardan daha kalın bir örtü bulamazsın. (Heba)
  • içim hüzünler evi. (Bir Gülüşün Kimliği)
  • "İçinde bulunduğum dünyanın çeşitli köşelerine, işarete benzemeyen çeşitli işaretler gönderen uzak ve esrarengiz bir dünyanın fotoğrafına bakar gibi bakıyordum." (Uykuların Doğusu)
  • Sesler azalıyordu artık içimde. (Bir Gülüşün Kimliği)
  • Yalnızlık alıp karşına kendini, öteki kendinlerle konuşmaktır. (Yalnızlıklar)
  • Bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor. (Kuşlar Yasına Gider)
  • "Bir insanı tanıyabilmenin hiç mi hiç mümkün olmadığını düşünüyorum." (Sonsuzluğa Nokta)

Yorum Yaz