Heidegger'de Varlık ve Zaman - A. Kadir Çüçen Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Heidegger'de Varlık ve Zaman kimin eseri? Heidegger'de Varlık ve Zaman kitabının yazarı kimdir? Heidegger'de Varlık ve Zaman konusu ve anafikri nedir? Heidegger'de Varlık ve Zaman kitabı ne anlatıyor? Heidegger'de Varlık ve Zaman PDF indirme linki var mı? Heidegger'de Varlık ve Zaman kitabının yazarı A. Kadir Çüçen kimdir? İşte Heidegger'de Varlık ve Zaman kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: A. Kadir Çüçen
Yayın Evi: Asa Kitabevi Yayınları
İSBN: 9789758149018
Sayfa Sayısı: 291
Heidegger'de Varlık ve Zaman Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Martin Heidegger yirminci yüzyıl düşüncesinin en fazla etkide bulunan felsefecilerinden birdir. Yaşamı boyunca 'varlığın anlamı nedir?' sorusuna yanıt aramış, düşüncesini bu soru çerçevesinde yoğunlaştırarak felsefe tirihini sorgulamıştır. Gözden geçirilmiş ikinci baskısıyla elinizdeki çalışmanın amacı Heidegger'in felsefesini temel görüş ve kuramlarıyla tanıtmaktır. Bu nedenle en büyük eseri olan Varlık ve Zaman, çalışmanın Birinci Bölüm'ünde ayrıntılı olarak irdelenmiştir. Heidegger'in bilgi, ibilm, teknoloji ve tarih görüşleri çalışmanın diğer bölümlerinde ele alınarak felsefesindeki tuturlık korunmuştur.
Heidegger'de Varlık ve Zaman Alıntıları - Sözleri
- Heidegger, kaygı fenomeni hakkındaki Antik mitoloji görüşünü yeniden yorumlayarak, Dasein'ın yasadigi sürece kaygi duvan varlık oldugunu ileri sürer. Antik mitolojide Dasein'ın kendini kaygı olarak yorumlaması şöyledir: "Bir gün Kaygı (CURA), bir nehirden geçerken balçık yığınını görür. Bir parça balçık alarak ona şekil vermeye başlar. Yaptıgı işin üzerinde düşüncelerini yoğunlaştırıp tam bitirmek üzereyken Jüpiter yanına gelir. Kaygı, Jüpi- ter'den yaptıgı yaratığa ruh vermesini ister ve Jupiter de ona ruh verir. Fakat ne zaman Kaygı ona isim vermeye kalksa, Jupiter buna karşı çı karak, ismin kendisi tarafından verilmesi gerektigini ileri sürer. Kaygı ve Jupiter kimin isim vermesi gerektigi konusunda tartışırken, Toprak (Dünya) gelir ve tartışmayı keserek Kaygı'nın şekillendindigi ve Jüpiter'in ruh verdigi yaratıgın maddesinin kendisinden bir parça oldugunu soyleyerek isim vermenin ona bırakılması gerektigini ileri sürer. Böylece tartışma üçü arasında geçmeye başladığında hep birlikte Saturne danışmaya karar verirler. Satürn yargıç yaparlar. Satürn kararını şöyle açıklar: jupiter sen yaratığa ruh verdiğin için, yaratık öldükten sonra ruhunu sen alacaksın. Dünya sen ona vücut verdigin için sende oldukten sonra vücudu geri alacaksın. Kaygı, sen onu şekillendirdigin için o yaşadığı sürece senin egemenligin altında olacak şu an aranızda isim vermeden dolayı bir tartışma var gelin ona homo diyelim; çünku o humus tan (balçıktan) yapıldı. Bu mitolojiden çıkarılan sonuç şudur: Kaygı, önsel-varoluşsal karakter olarak insan Dasein'ını yaşamı boyunca belirler. Kaygı vücut ve ruha göre önsel kaynaktır. Ayrıca Satürn'ün kararı yaratığın zamansallıgına göre alındığına göre, Zaman, Varlığı anlamlandırmaktadır.
- Zamanı geçirmek, zamanı ittirip ilerletecek şekilde sıkıntıyı sürüp atmaktır.
- Hayat hikâyedir. Birini ya da bir şeyi sevmek onun hikâyesini sevmektir...
- "Hiç kimse diğerinin ölümünü ondan alamaz."
Heidegger'de Varlık ve Zaman İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Çok okunabilir ve anlaşılır bir çeviri.: Çeviride aynı paragrafta 2 farklı anlamda çevrilmiş, ya da biri çevrilmiş biri çevrilmemiş kelimeler görünce başlangıçta tepkiyle okuduğum, fakat bitirince çok açık anladığım bir çeviri ve yorum. Yine de farklı yazarlardan aynı kelimeleri farklı çevirmiş olması biraz garip. Fakat çevirmen okuyucuya güvenmeli, okuyucuyu saf, cahil, hiç bir şeyi anlamaz biri olarak kabul etmemeli. Bir kelimenin sözlükteki anlamında kullanılmadığını çeviri okuru da anlayabilir. En kötüsü bir adet dipnot ta da arkada sözlükte kelimenin metindeki anlamı belirtilebilir. Bunu yapmak yerine yeni kelime uyduran çevirmenlere sinir oluyorum. Yeni kelime üretme yeri çeviriler değildir. Yeni bir düşünce ortaya çıkarırsın, kendi kitabında yeni kelime üretirsin. Çeviride biraz okura güvenmek lazım. (Alper Tarik)
Heidegger'de Varlık ve Zaman PDF indirme linki var mı?
A. Kadir Çüçen - Heidegger'de Varlık ve Zaman kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Heidegger'de Varlık ve Zaman PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı A. Kadir Çüçen Kimdir?
Prof. Dr. A. Kadir ÇÜÇEN, 1961 yılında Erzurum'da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini İzmit'te tamamladı. 1985 yılında Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi, Felsefe Bölümü'nü bitirdikten sonra yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Amerika Birleşik Devletleri'nde tamamladı. Doktora çalışmasını Alman felsefeci Martin Heidegger'in varlık kuramı üzerinde yaptı. 1993 yılında Türkiye'ye döndü. 1995'de yardımcı doçent, 1997'de doçent ve 2003'te de profesör oldu. Yazarın Mantık (Asa Kitap Evi, 2. Baskı 1999), Heidegger'de Varlık ve Zaman (Asa Kitap Evi, 2. Baskı 2000, 3. Baskı 2003), Orta Çağ Felsefesi Tarihi (İnkılâp Kitap Evi, 2000), Felsefeye Giriş (Asa Kitap Evi, 3. Baskı 2003, 4. Baskı 2005), Liseler İçin Mantık Ders Kitabı (Fil Yayın Evi, 2001) ve Klâsik Mantık (Asa Kitap Evi, 2004) adlı kitapları vardır. Yurt içinde çok sayıda sunduğu bildiri ve yazdığı makalelerinin yanı sıra Rusya ve ABD'inde Heidegger üzerine sunduğu iki bildirisi; Rusya, Fransa ve ABD'inde yayınlanmış birer makalesi bulunmaktadır. 1999 yaz dönemi TÜBA burslusu olarak ABD'nin Duquesne Üniversitesi'nde "teknoloji felsefesi" üzerine araştırma yaptı. Hâlen Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Evli ve bir çocuk babasıdır.
A. Kadir Çüçen Kitapları - Eserleri
- Felsefeye Giriş
- Varoluş Filozofları
- Bilgi Felsefesi
- Klasik Mantık
- Heidegger'de Varlık ve Zaman
- Mantık
- Bilim Felsefesine Giriş
- Orta Çağ ve Rönesans'ta Felsefe
- Felsefe Tarihi 1
- Miletli Filozoflar - Thales, Anaksimandros ve Anaksimines
- Klasik Mantık
- İnsan Hakları
- Metafizik
- Ortaçağ Felsefesi Tarihi
- Metafizik
- V. Mantık Çalıştayı
A. Kadir Çüçen Alıntıları - Sözleri
- Varlık Felsefesi: Ontoloji olarak da adlandırılan varlık felsefesi genelde varlığı kendisine konu yaparak, var olmanın doğasını, kaynağını ve sınırlarını araştırır. Var olanın yapısının ne olduğu sorusu üzerinde durarak, var olma türlerini sorgular. Metafizikle yakın bir ilişki içinde olan varlık felsefesi uzun süre metafizik olarak anlaşılmışsa da, varlık felsefesi metafizikten yararlandığı gibi, bilgi felsefesinden de yararlanır. Değişmez ve kalıcı varlığın ne olduğunu araştırırken, varlığın ilk nedenini göstermeye çalışır (Bilim Felsefesine Giriş)
- Atinalı kadının yaşamı (evli ve zengin olanların) kocasından başka kimsenin girmesine izin verilmeyen bir odada geçiyordu. Kadının yaşadığı bu oda, onun dünyasının da sınırlarıydı. Kamusal alandan tamamen dışlanmışlardı. Tek başlarına dışarı çıkmaları yasaktı. Kız çocukları erkek çocukları ile aynı eğitimi almıyordu. Onlara verilen eğitim cinsiyet üzerinden kendilerine empoze edilen ev kadınlığı ve de annelik ile ilgiliydi. Kızların iyi bir hayat için güzel ve de iyi olmaları yeterliydi. Atinalı kadınlardan farklı olarak, Spartalı kadınlar spor ile de uğraşıyorlardı ki, bu da zaten onların sağlıklı çocuklar doğurmaları bakımından önemseniyordu. Kadının var-oluşunun anlamı kocasının beğenisi ile doğrudan orantılıydı. Kocanın beğenisinin sonu, kadının sonu anlamına geliyordu. (Miletli Filozoflar - Thales, Anaksimandros ve Anaksimines)
- Zaman öyle bir andır ki, geleceğe uzanırken, geçmişin içinde uzaklaşır. Zaman, bir şeyin oluşu ama henüz bitmemiş bir şeydir. Bu aynı var olmamak gibidir. O zaman biz, zaman şudur diye nasıl söyleriz? (Felsefe Tarihi 1)
- Aklı olanın mucizeye ihtiyacı yoktur. Mucize, belki de aklın kendisidir! (Felsefe Tarihi 1)
- Sartreye göre Tanrı yoksa varoluşun özden önce geldiği düşünülmek zorunda kalır dolayısıyla kişi kendi değerlerini kendisi yaratır. (Varoluş Filozofları)
- Bilme güçleri kendi içlerinde bir hiyerarşik sırayı takip ederler. En üst bilme gücü anlamadır. En alttaki ise, duyumlardır. Üst alttaki güce sahipken, alttaki üstün gücüne sahip değildir. Boethius bunu şöyle ifade eder: "Nitekim duyumlar maddenin dışında hiçbir şey elde edemez."Boethius'a göre, bilgideki bu hiyerarşik düzen, varlık sıralamasında da vardır. Varlık sıralamasında üst sıradaki varlık alt sıradaki varlığın bilme gücüne sahiptir; fakat alttaki varlık, üsttekinin bilme gücüne sahip değildir. Hareket etmeyen canlılar yalnızca duyumlara; hareketli canlılar duyu ve imgelemeye; insan ise duyu, imgeleme ve akla sahiptir.Tanrı saf anlamaya sahiptir. (Bilgi Felsefesi)
- "Bilgi nedir?" sorusunu temele alan bilgi felsefesine, epistemoloji adı da verilmektedir. Epistemoloji, Yunanca episteme (bilgi) ve logos (bilim, açıklama, kuram) kelimelerinin birleşmesinden oluşur ve bilgi kuramı anlamına gelir.Episteme, sanı, inanç ve kanı bilgisinden farklı olarak, doğru bilgi,bilimsel bilgi veya sistematik bilgi demektir. Platon'a göre, episteme bilgisi en aydınlık bilgidir ve ilk ilkelerden hareketle kanıtlanabilir ve zorunlu olanı verir. Deneysel ve duyusal bilgiden farklı olarak, kavrayışla, yani aklın doğrudan bir kavrayışla asıl gerçeklik üzerine verdiği apriori, zorunlu, genel-geçer, tümel, değişmez bilgisidir.Logos', doğru söz, konuşma, düşünce, us, anlam, açıklama, yöntem, neden, ilke ve bilim anlamlarına gelir. Felsefe tarihinde ilk defa Herakleitos, logos'u felsefesinin temel ilkesi yaparak evreni, yani varlığı bu ilke ile açıklamıştır. Herakleitos'la başlayan ve stoacılara kadar olan süreçte her ne kadar logos farklı içeriklerle tanımlansa da, genelde logos,evrendeki ussal düzen ve bu ussal düzenin yaratıcısı olan evrensel akıl olarak anlaşılmıştır. Çağımıza da ise, incelenen bilgi alanlarının sistemliliğini, dizgeliğini ve düzenliliğini veren bilim anlamına gelmektedir (Bilgi Felsefesi)
- Kendi varoluşunu sorgulamayan ve kendi seçimlerini yapmayan her insan bir benlik değil sadece insan türünün herhangi üyesinden birisidir. İnsan olmaktan benlik olmaya giden yol ancak seçimlerle mümkündür. (Varoluş Filozofları)
- Çoğu İslam mantıkçısı, müsellematla ilgili olarak Hz. Muhammed’in miraca çıkışını reddeden bir Hristiyan’a Hz. İsa’nın göğe kaldırılışını örnek verir. (Klasik Mantık)
- İyon kentlerinin zaman içinde ticaretle zenginleşmeleri sonrasında diğer bir dizi antik kent gibi Milet de M.Ö. VIII. yüzyılda Karadeniz kıyılarında ilk kolonilerini kurmaya başlamıştır. Miletos bu alanda diğer tüm kent devletlerini geride bırakmış, M.Ö. VIII - M.Ö. VI. yüzyılları arasında sadece Karadeniz kıyılarında değil, aynı zamanda Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi kıyılarında da yer alan otuzdan fazla koloni kenti kurmuştur. M.Ö. VI. yüzyılda Miletos kentinin toplam kolonisi 80 sayısına ulaşmıştır. Başlangıçta dönemin diğer önemli kentleri Ephesos ve Kolophon'un aksine sınırlı miktarda tarım arazisine sahip olması sonucu, Miletos bu doğrultuda çok sayıda koloni kenti kurarak, bu kentler aracılığı ile geniş kapsamlı ticari faaliyetler içine girmiştir. Deniz ticareti konusunda oldukça gelişmiş bir sistem kuran Miletos, bu sayede dönemin pek çok önemli diğer kentlerinin aksine uzak ülkelerde kapsamlı haklara kavuşmuştur. Mısır'da sadece Miletos'dan gelen tüccarlara ait özerk bir alanın yer alması bu ayrıcalıklara güzel bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. (Miletli Filozoflar - Thales, Anaksimandros ve Anaksimines)
- Çelişmezlik ilkesiyle kurulan önermelerin konulma evresi artık yalnızca “A” ile sınırlı değildir. Bu evrene “~A” lar da eklenmiştir. A-olmayanlar AA’nın dışında kalan her şey olduğu için artık konuşma evreni özdeşlik ilkesiyle kurulmuş bir önermede olduğu gibi tek bir şeyle sınırlı değildir. Evren “A” ve “A-olmayanlar” olarak birdenbire sonsuz alanı kapsamıştır. (Klasik Mantık)
- Rönesans’la başlayan doğa bilimlerine yöneliş ve yeni buluşlar Aristoteles’in mantığının bilimsel yöntem için yetersiz kaldığını ortaya koymaya başladı. Çünkü Aristoteles’in mantığında kanıtlama yöntemi olarak kullanılan kıyasların aslında yeni bilgi vermediği yalnızca öncüllerde gizli olanın sonuçta tekrarından başka bir şey olmadığı Rene Descartes (1591-1650) tarafından ortaya konuldu. Böylece Modern felsefe ile birlikte Aristoteles mantığı da bilimsel yöntem olmaktan çıktı. (Klasik Mantık)
- Felsefe düşünmeyi öğreten bir sanattır. (Felsefeye Giriş)
- Birey ya da insan, bir doğaya ya da öze sahip değildir. Özü olmayan insan, zorunlu olarak özgürlüğe mahkumdur. Sartre’a göre, insan bu dünyada özgürlüğe mahkumdur. O halde, bu özgürlüğünü de özgürce kullanma sorumluluğuna sahip olmalıdır. Sartre, “varoluş özden önce gelir.” diyerek varoluşçuluğu formüle etmiştir. (Varoluş Filozofları)
- Problem ortaya koyarak yapılan felsefe öğretimi, öğrenciyi düşünmeye; yani felsefeye bir giriş yapmaya çağırır. (Felsefeye Giriş)
- Antik Çağ'ın ve felsefe tarihinin en ünlü filozofu Sokrates hiçbir şey yazmamıştır. Fakat Platon'un kaleminden hocasının düşüncelerini okurken bir kadına rastlarız... Antikçağ komedi yazarları tarafından aşağılanan, alay edilen ve suçlanan bir kadına rastlarız... Bu kadın filozofun adı Aspasia'dır. Onun düşünceleri ve entelektüel yaşamına ilişkin kesin bilgilere ve kanıtlara sahip değiliz. Bununla birlikte onun yaklaşık olarak M.Ö. 460-401 yılları arasında yaşadığı genel olarak doğru kabul edilir. Onunla ilgili hiçbir özgün görsel materyal bugüne ulaşmamıştır. Aspasia'nın anlamı "sevinçle karşılanan güzel" demektir. Aspasia çok iyi eğitimi görmüş, Aksiokos'un kızıydı. Nedeni bilinmemekle birlikte, onun yirmi yaşlarında, M.Ö. 450 yılları civarında Atina'ya geldiği ve kendinden 20-30 yaş büyük olan Perikles'i tanıyıp evlendiği söylenir. Ardından da hemen hetaira olduğu eklenir. Hetairalar, almış oldukları çok iyi eğitimleri ve büyük bilgi birikimleri nedeniyle oldukça saygı gören kültürlü kadınlardı. Aspasia'nın hitabet sanatı (retorik) üzerine derin bilgisi olduğu kabul edilir. Ayrıca felsefe hakkında da çok bilgili olduğu söylenir. Atina'da ilk defa hem erkeklerin hem de hanımların katıldıkları bir kültür merkezi açmıştır ve yönetmiştir. Filozoflar, sanatçılar, devlet adamlar, örneğin Sokrates, Anaksagoras, Sophokles ve Perikles gibi, sürekli buraya geliyor; Sokrates öğrencilerine burayı öneriyordu. Bu toplantı merkezi Aspasia'nın kendi adıyla anılıyordu. İlk kez Atina'da bir kadın böyle bir adım atmıştı. (Miletli Filozoflar - Thales, Anaksimandros ve Anaksimines)
- Gazâli’ye göre, bilgi konusunda Platon ve Aristo’dan başlayıp, Fârâbî ve İbn Sîna ile devam eden görüşün başlıca yanlışı, akılla inancı uzlaştırma çabasıdır. Akıl bilgisi nedensellik ilkesini temele almaktadır. Fakat Gazâli’ye göre, bir olayın şimdi böyle olması onun ileride de aynı olmasını zorunlu kılmamaktadır. Çünkü nedensellik ilkesinin değişmeyen yasaları Allah’ın iradesini bağlayamaz. Aklı eleştiren Gazâli, akla dayalı bir metafizik görüşünü de yadsır. Akıl ve inanç arasına bir sınır koyarak, akıl bilgisinin sınırlı olduğunu göstermeye çalışır. Gazâli aklın iki yönü olduğunu söyleyerek, bilimleri ve felsefeyi kuran akıldan farklı olarak, inancın da temeli olan akıldan söz eder ve aklın bu ikinci yönünü ortaya koymaya çalışır. Bu akla da, kalp veya aklın iç yönü demektedir. (Felsefeye Giriş)
- Heidegger, kaygı fenomeni hakkındaki Antik mitoloji görüşünü yeniden yorumlayarak, Dasein'ın yasadigi sürece kaygi duvan varlık oldugunu ileri sürer. Antik mitolojide Dasein'ın kendini kaygı olarak yorumlaması şöyledir: "Bir gün Kaygı (CURA), bir nehirden geçerken balçık yığınını görür. Bir parça balçık alarak ona şekil vermeye başlar. Yaptıgı işin üzerinde düşüncelerini yoğunlaştırıp tam bitirmek üzereyken Jüpiter yanına gelir. Kaygı, Jüpi- ter'den yaptıgı yaratığa ruh vermesini ister ve Jupiter de ona ruh verir. Fakat ne zaman Kaygı ona isim vermeye kalksa, Jupiter buna karşı çı karak, ismin kendisi tarafından verilmesi gerektigini ileri sürer. Kaygı ve Jupiter kimin isim vermesi gerektigi konusunda tartışırken, Toprak (Dünya) gelir ve tartışmayı keserek Kaygı'nın şekillendindigi ve Jüpiter'in ruh verdigi yaratıgın maddesinin kendisinden bir parça oldugunu soyleyerek isim vermenin ona bırakılması gerektigini ileri sürer. Böylece tartışma üçü arasında geçmeye başladığında hep birlikte Saturne danışmaya karar verirler. Satürn yargıç yaparlar. Satürn kararını şöyle açıklar: jupiter sen yaratığa ruh verdiğin için, yaratık öldükten sonra ruhunu sen alacaksın. Dünya sen ona vücut verdigin için sende oldukten sonra vücudu geri alacaksın. Kaygı, sen onu şekillendirdigin için o yaşadığı sürece senin egemenligin altında olacak şu an aranızda isim vermeden dolayı bir tartışma var gelin ona homo diyelim; çünku o humus tan (balçıktan) yapıldı. Bu mitolojiden çıkarılan sonuç şudur: Kaygı, önsel-varoluşsal karakter olarak insan Dasein'ını yaşamı boyunca belirler. Kaygı vücut ve ruha göre önsel kaynaktır. Ayrıca Satürn'ün kararı yaratığın zamansallıgına göre alındığına göre, Zaman, Varlığı anlamlandırmaktadır. (Heidegger'de Varlık ve Zaman)
- Mantığın menşei problemini toplum hayatında arayan Fransız sosyologlarından Levy-Buhl ‘İlkel insanların düşünüş şekline veya zihniyetine ilkel zihniyet demek daha doğru olur.’ diyerek düşünüş biçimlerini ikiye ayırır: 1. İlkel Zihniyet 2. Modern Zihniyet Bu ayırım mantığın geliştiği görüşüyle de uyum içindedir; çünkü toplum geliştikçe düşünüş biçimi de Bu ayırım mantığın geliştiği görüşüyle de uyum içindedir; çünkü toplum geliştikçe düşünüş biçimi de değişmektedir. Levy-Buhl için iki zihniyet arasında derece farkı değil bir öz farkı vardır. İlkel düşünce kollektif düşünce üzerinde temellenmiş mistik düşünme biçimi olarak bir tür prelojiktir. İlkel zihniyet mistiktir; çünkü böyle bir zihniyet olayları tamamen fiziksel olgulara bağlamaz; onlar için fizik ve fizik-üstü bir aradadır. İlkel zihniyet, herhangi bir nesneyi bizim gibi algılamaz, nesne büyülü bir nitelik içinde ve mistik anlamda algılanır, ilkel zihniyetin prelojik olduğu görüşünün büyük eleştiriler almasıyla, Levy-Buhl da bu görüşünü daha net bir biçimde açıklamaya çalışır. Prelojik olarak ilkel zihniyetler bizim (medeni zihniyetler) gibi düşünmezler; onlar bizden farklı düşünürler; çünkü onlar çelişkiden hoşlanmamalarına rağmen çelişkiden kurtulmaya da çalışmazlar. Modern (medeni ve mantıklı) zihniyette önerme önceden yapılmış mantıklı bir çalışma sonucu elde edilirken prelojik düşüncenin önermeleri belli kural ve sırayı takip etmezler.[12] İlkel zihniyetin çelişmezlik ilkesine tabi olmamasının en önemli nedeni, onun özdeşlik ilkesi kapsamında bir şeye veya gruba katılma eğilimi göstermesidir. Örneğin; bazı kabileler kendilerini suda yaşayan hayvanlar olarak görürler. Burada katılma ile birebir özdeşlik kurulmuştur. Bu nedenle kendilerini olduklarından farklı görmeleri onlar için bir çelişme değildir. İlkel zihniyetin nedensellik ilkesini kullanma şekli medeni zihniyetten yine farklıdır. İlkel zihniyet, nedenselliğe mistik bir anlam yükler. Nedensellik belli bir sıra ile olmaz, İlkel için nedensellik doğrudandır. Örneğin; bir zehirlenme ile gelen ölümü araştıran medeni zihniyet ile ilkel zihniyet arasında özce fark vardır. İlkel ölüm nedenini mistik bir anlamla doğrudan bir nesneye veya bir şeye bağlarken; medeni zihniyet nedenler zincirini takip ederek asıl nedeni bulmaya çalışır. İlkel zihniyet düşünüşünde tabiat üstü ve mistik bir alemin varlığını kabul ederek olgusal deney yerine, mistik deneyi yaşar. (Klasik Mantık)
- Diğer bilgi türleriyle desteklenen bilim ve teknolojinin değeri daha da artacaktır. Bilimsel bilginin dışında evreni felsefe, sanat ve dinle de anlayabiliriz. Bu bilgilerle ilişki içinde olan bir bilim, kendini daha da geliştirebilir. Böylece ortak sonuçların çıkacağı br durum, çoğunluğun istediği ve arzuladığı şey olacaktır. (Bilim Felsefesine Giriş)