diorex
Dedas

Hikayeci - Jodi Picoult Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Hikayeci kimin eseri? Hikayeci kitabının yazarı kimdir? Hikayeci konusu ve anafikri nedir? Hikayeci kitabı ne anlatıyor? Hikayeci PDF indirme linki var mı? Hikayeci kitabının yazarı Jodi Picoult kimdir? İşte Hikayeci kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.04.2022 02:00
Hikayeci - Jodi Picoult Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Jodi Picoult

Çevirmen: Ergin Kaptan

Orijinal Adı: Storyteller

Yayın Evi: April Yayıncılık

İSBN: 9786055162313

Sayfa Sayısı: 528

Hikayeci Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Sage Singer yalnız bir kadın, günleri fırında ya da evli sevgilisiyle kaçamak buluşmalarla geçiyor.

Josef Weber'in kasabaya gelmesiyle birlikte hayatı değişiyor, artık bir arkadaşı var.

Bir gün Josef, Sage'den bir iyilik istiyor: Onu öldürmesini.

Devamında karanlık sırrını açıklıyor: Geçmişinde bir Nazi subayıydı,

Sage'in büyükannesi ise soykırımdan kurtulan 'şanslı'lardan.

En iyi dostunuzun geçmişinde bir katil olduğunu bilseniz ne yapardınız?

Affetmenin sınırlarını kim çizer?

İntikam ve adalet birbirinden ne kadar uzakta?

Jodi Picoult'nun tüm romanları arasında polisiye yönü en ağır basan, felsefi sorgulamalarla ve hesaplaşmalarla örülü bir modern zaman destanı: Hikayeci.

"Güçlü ve sürükleyici, çoğu zaman yürek sızlatan bir roman."

-Booklist-

"Bu yıl daha etkileyici başka bir romanla karşılaşacağınızı sanmıyorum."

-Huntington News-

"Jodi Picoult'nun son romanı okuru geri dönülmez ve unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor. "

-Miami Herald-

(Tanıtım Bülteninden)

Hikayeci Alıntıları - Sözleri

  • -Geçmişte yaşamak biraz tehlikeli değil mi? -Bugünde yaşayıp geçmişe kıyasla hiçbir şeyin değişmediğini fark etmekten daha tehlikeli değil.
  • “Güç, senden zayıf olanlara korkunç şeyler yapmak değildir. Güç, korkunç şeyler yapabilecek durumdayken bunu yapmamayı tercih etmektir.”
  • Geçmişte yaşamak biraz tehlikeli değil mi? Bugünde yaşayıp geçmişe kıyasla hiçbir şeyin değişmediğini farketmekten daha tehlikeli değil.
  • Cennette ve cehennemde insanlar harikulade yiyeceklerle dolu ziyafet masalarında otururlarmış, ancak hiç kimse dirseğini bükemezmiş. Cehennemdeki herkes aç kalırmış çünkü yemekleri kendileri yiyemezlermiş. Cennettekilerin karnı ise tıka basa doyarmış çünkü yanındakine yedirebilmek için dirseği bükmek gerekmeğinden herkes yanındakine yedirirmiş."
  • Güç, senden zayıf olanlara korkunç şeyler yapmak değildir. Güç, korkunç şeyler yapabilecek durumdayken bunu yapmamayı tercih etmektir.

Hikayeci İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Sara Singer, yüzündeki yara izinden dolayı insanlardan kendini soyutlamış, yalnız yaşamayı tercih eden ve 3 yıl önce ölen annesinin yasını hala tutan genç bir kadındır. Yakınlarını kaybetmiş kişilerin katıldığı terapi grubunda 95 yaşındaki Josef'le tanışır. Terapi toplantılarında hiç konuşmayan Josef'in, Sara'nın çalıştığı fırına gitmesiyle aralarında bir arkadaşlık başlar. Ve bir gün Josef, Sara'dan ölmesine yardımcı olmasını ister. Eski bir Nazi subayı olduğunu ve yaşamaya artık daha fazla katlanamadığını itiraf eder. Josef'in itiraflarını dinlemek Sara için hiç de kolay değildir. Çünkü Sara'nın yıllarca sessizliğini koruyan büyükannesi, soykırımdan kurtulmuş bir Yahudi'dir. Kitap, Sage ve diğer kahramanların anlatımlarıyla bölüm bölüm ilerliyor. Her kahramanın anlattığı bölüm farklı yazı karakteriyle yazılmış. Takip açısından güzel bir ayrıntı bu. Ayrıca Sage'in büyükannesi Minka'nın Nazi zulmünden önce yazmaya başladığı hikaye de bölümler halinde paylaşılıyor. Romanın ana konusunun alegorik bir anlatımı olarak bu hikayeyi de "acaba bir sonraki bölümde ne olacak, nasıl bitecek?" diye ilgiyle takip ediyorsunuz. (Tülay)

Affetmek deyince bir suçluyu mu yoksa kendini affetmeyi mi anlıyorsun? Bu kitap iki affedişi de kapsıyor. Her cümlesi hayat binanızda bir tuğla değerinde olacak. Her cümlede düşüneceksiniz. Konusu Sage, 25 yaşında ateist Yahudi kökenli bir kızdır. Her akşam eski bir rahibenin işlettiği fırında, mis kokulu ekmekler pişiriyordur. Evli bir cenaze levazımatçısıyla birlikte ve yüzünde,annesinin ölümüne sebep olduğunu ona hiç unutturmayacak bir yara iziyle geçinip gidiyordur. Annesinin ölümünün yarattığı depresyona, katıldığı grup terapilerinde çare arıyordur. Bir gün terapi arkadaşı Josef ona geçmişte Nazi Subayı olduğunu, ölmek istediğini söyler. Kanseri bile atlattığını ama bir türlü ölemediğini, onu Sage’nin öldürmesini istediğini de ekler. Josef’in doksan beş yaşında olması söylediklerinin doğru mu,kurgu mu olduğu konusunda Sage’yi kuşkuya düşürür. Yetkili kişileri arar ve bu konuyu araştırmak için görevlendirilmiş Leo ile tanışır. Josef’in Auschwitz toplama kampındaki subaylardan olduğunu öğrendiklerinde, babaannesi Minka’nın o günlere ait kötü anılarını dinlemek isterler. Minka, Auschwitz toplama kampından sağ kurtulmuş biridir. Ama hikayesini dinledikçe bir insan her gün nasıl ölür ve sonrasında nasıl hayatta kalır içiniz acıyarak öğreneceksiniz. Nazilerin insanlık dışı işkencelerini ne zaman okusam bunların yaşandığına inanmakta zorluk çekiyorum. Maalesef hepsi yaşanmış ve gerçek. Geçen okuduğum “Doğu Kartpostalları” romanında ismi geçen subaylardan birini bu kitapta okudum. Aynı günleri iki farklı ağızdan dinlemiş gibi oldum. Sağ gösterip sol vuran bir kitap.Sürprizli de…Her cümlesi mi insanı düşündürür, hayran kaldım. yazarın beş altı kitabı vardı, eksikleri de tamamladım. Çok geç kalmışım onunla tanışmaya. İyi ki okumuşum. (pinarliyorum)

Hikayeci'yi tek bir kelimeyle tanımlayın deselerdi benim için o kelime "harikulade" olurdu. Gerçekten harika bir kitap okudum. Cengiz Aytmatov'un Toprak Ana eserinde yer verdiği cümlelerden biri olan "Söyle bana Toprak Ana gerçeği söyle: İnsanlar savaşmadan yaşayamazlar mı?" cümlesi kitap boyunca zihnimde dolandı durdu. Bir taraftan da insanların, toplumların savaşmadan, birbirlerine, dünyaya zarar vermeden duramadıkları, duramayacakları gerçeği belirdi düşüncelerimde, ne yazık ki... Yazıya savaş olgusunu kullanarak başlamamın nedeni Hikayeci'nin İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan soykırımı ele alıp bugün ve o dönem arasında köprü kurması. Hikayeci'nin konusu kısaca şöyle: Ekmek fırınında çalışan Sage Singer insanlarla bağ kuramayan bir kadın. Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki arkadaşlarından biri Josef Weber isimli, doksanlı yaşlarında bir adam. İkisinin arasındaki dostluk bağı giderek güçlenirken Josef Sage'den kendisini öldürmesini istiyor. Bunun nedenini ise geçmişinde bir Nazi subayı olması ve yaptıkları nedeniyle acı çekmesi olarak açıklıyor. Bunları Sage'e anlatıyor çünkü Sage Yahudi bir aileden geliyor, daha da önemlisi büyükannesi bizzat toplama kamplarında bulunmuş ve bu kamplardan kurtulabilen şanslı(!) kişilerden. Jodi Picoult'la Kız Kardeşim İçin adlı kitabı ile tanışmıştım. Kız Kardeşim İçin'i çok beğenmiş ardından yazarın diğer kitaplarını okumaya karar vermiştim. Hikayeci uzun zamandır elimdeydi ancak bir türlü başlama fırsatını yakalayamamıştım. Kitabı bitirdim, şimdi ise neden daha önce okumamışım diye düşünüyorum. Gerçekten çok fazla şeye geç kaldığımı hissettim. Küçücük bir Alman çocuğunun bir canavara nasıl evrildiğini, yine küçük Polonyalı, Yahudi bir kızın elindeki her şeyi birer birer yitirirken hayata nasıl tutunduğunu türlü duygular içinde okudum. Kitapta Sage'in büyükannesi Minka'nın torununa savaş yıllarını anlattığı kısımlar benim için en etkileyici kısımlardı. Bu bölümleri okurken insanoğlunun en büyük düşmanının yine kendisi olduğu gerçeği insanın yüzüne defalarca çarpıyor. Yazarımız Jodi Picoult belli ki bu kitap için detaylı araştırmalar yapmış. Çünkü sonuçta kitapta ismi geçen yerler gerçekten var olmuş yerler, yani Hikayeci kurgu olsa da sonuçta birileri oralarda, o yıllarda gerçekten bu tür şeyler yaşadı. Bu durum kitabın beni daha çok etkilemesine neden oldu. Kitapta da adı geçen Auschwitz ve Bergen-Belsen toplama kamplarında insanların neler yaşadıkları sorusu aklımda dönüp durdu. Hattâ daha önce sadece kitabının ismini duyduğum Anne Frank'in, Bergen-Belsen kampında henüz on altı yaşındayken öldüğünü öğrendim ve Anne Frank'in Hatıra Defteri'ni de okumaya karar verdim. Jodi Picoult Hikayeci'de okurun duygularına hitap etmeyi çok iyi bildiğini göstermesinin yanında okuyucuyu şaşırtmayı da başarıyor. Cidden bu kitabı okurken binbir türlü duyguya bürünmeniz olası, en azından benim için öyleydi. Kiitabı okurken ben olsaydım ne yapardım sorusunu defalarca kendime sordum ancak net bir sonuca ulaşamadım. Adalet-intikam arasındaki o ince çizgiyi aşmamak o kadar zor ki... Kitapta altı çizilecek mükemmel cümleler, tekrar tekrar okunacak harika paragraflar da mevcut. Kısacası ben ilk sayfasından son sayfasına, başından sonuna çok güzel bir kitap okudum. Bu kitabın zihnime hayatıma, duygularıma bir şekilde değdiğini; bana daha önce de hiç bakmadığım bir bakış açısı kazandırdığını düşünüyorum. Zaten benim için en önemlisi de buydu. İnsanların kendilerinin seçemedikleri şeyler nedeniyle ölüme gönderilmeleri, bunun sadece o dönemle sınırlı kalmayıp dünya üzerinde hâlâ yaşanıyor ve hattâ yaşanacak olması gibi acı verici gerçekler ve bu kitap özelinde, bir babanın, kızıyla birlikte gözleri önünde başından vurularak öldürülen insanların beyin parçalarının kızına aldığı çizmelere sıçraması sonucu kızına "Söz veriyorum Minka başından değil göğsünden vurularak öleceksin." demesi... İnsana bizimki de dert mi, sıkıntı mı dedirten nice üzücü olay. Hikayeci'yi mutlaka okuyun, okutun... (Damla)

Hikayeci PDF indirme linki var mı?

Jodi Picoult - Hikayeci kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Hikayeci PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Jodi Picoult Kimdir?

1966 yılında, Nesconset Long Island'da doğdu. Beş yaşındayken yazmaya başladı. Princeton Üniversitesi'nden mezun. 

Jodi Picoult Kitapları - Eserleri

  • Kız Kardeşim İçin
  • Cam Çocuk
  • Yapboz
  • Ayrılık Vakti
  • Hikayeci
  • Taş Kağıt Makas
  • Anlaşma
  • Abra Kadabra
  • Küçük Muazzam Şeyler
  • Eve Dönüş Şarkısı
  • Bir Daha Bak
  • Ev Kuralları
  • 19 Dakika
  • Beim Leben meiner Schwester
  • Wish You Were Here

Jodi Picoult Alıntıları - Sözleri

  • Zekânın en büyük göstergesi, etrafınızı sizden daha bilgili insanlarla doldurabilmektir. (Eve Dönüş Şarkısı)
  • Düşmek, uçmayı öğrenmenin ilk adımıdır. (Yapboz)
  • Bu dünyada sevgiyi bulmak, hayata getirilişinizin bir nedeni olduğunu size hissettirecek birilerine sahip olmak öyle zordu ki. (Taş Kağıt Makas)
  • Gerçek dostlarınızın kim olduğunu ancak başınıza b.ktan şeyler gelince anlıyordunuz. (Anlaşma)
  • Olmadığınız biri gibi davranmak her zaman eğlencelidir. (Kız Kardeşim İçin)
  • Belki de empati de tüm kullanılmayan kaslar gibi köreliyordu. (19 Dakika)
  • Bu dünyada o kadar fazla acı var ki; hepimiz sabahları uyanabilmeyi nasıl başarıyoruz merak ediyorum (Taş Kağıt Makas)
  • İnsanlar çığlık duyduğu zaman ters yöne koşmaya başlar. (Eve Dönüş Şarkısı)
  • Geçmişinin üstüne kaç kat boya çekersen çek, alttaki ilk fırça darbeleri her zaman gözükecekti. (Cam Çocuk)
  • Bazı günler kalktığımda yüzüme bir maske takıp başka biri gibi hayatımı sürdürmenin içimdeki her şeyi öldürdüğünü ona açıklayamam. (Bir Daha Bak)
  • Gerçeği avuçlarınızın içine alıp bunun ne kadar kıymetli bir armağan olduğunu görebilirsiniz. (Anlaşma)
  • Sen ruhundaki yarayı görmüyorsun diye ruhunun acı çekmesi beklenemez. Ruh sürekli yaralanır ama iyileşir. (Anlaşma)
  • Annelik, tıpkı mitolojik kahraman Sisifos gibi boşa kürek çekmek demek. Tam bir gediği kapatıyorsun, başka bir yerden patlak veriyor. (Ev Kuralları)
  • Her şeyin birbiriyle kusursuz uyum içinde olduğu durumlarda mutlaka bir kusur vardır. (Yapboz)
  • Mutlu olmanın iki yolu vardı: gerçekliğinizi iyileştirin ya da beklentilerinizi azaltın. (19 Dakika)
  • Sevmenin ne demek olduğunu biliyorum. Seveceğiniz insanı bulduğunuz da, kafanızda çanlar çalar ve havai fişekler patlar, söyleyecek söz bulamazsınız ve hep onu düşünürsünüz. Seveceğiniz insanı bulduğunuzu onun gözlerinin içine bakınca anlarsınız. (Ev Kuralları)
  • “Hayatın boyunca, aynaya bakıp kendi yansımanı tüm berraklığıyla gördüğünü sanmak akıl almaz bir yanılgı.” (Küçük Muazzam Şeyler)
  • Alice Metcalf, New England Fil Barınağı'nda çalışan bir doğabilimci ve araştırmacıydı.16 Haziran 2004 günü, saat 22.00 sularında, bir fil tarafından çiğnenmiş barınak görevlisi bir kadının vücudunun bulunduğu yerin yaklaşık bir buçuk kilometre güneyinde baygın halde bulunmuştur. Boone Heights, New Hampshire'daki Mercy United Hastanesi'ne yatırıldıktan sonra, Alice saat 23.00 civarı kendine gelmiştir. Kendisini son gören kişi, 23:45'te tansiyonunu ölçen Hemşire dir. (Ayrılık Vakti)
  • Farklılıklar her zaman saygıyla karşılanmaz... (19 Dakika)
  • Sen dünyanın en iyi babasısın. Ama... Ama bir anne değilsin. (Cam Çocuk)

Yorum Yaz