diorex
Dedas

Homo Faber - Max Frisch Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Homo Faber kimin eseri? Homo Faber kitabının yazarı kimdir? Homo Faber konusu ve anafikri nedir? Homo Faber kitabı ne anlatıyor? Homo Faber PDF indirme linki var mı? Homo Faber kitabının yazarı Max Frisch kimdir? İşte Homo Faber kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 14.09.2022 11:00
Homo Faber - Max Frisch Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Max Frisch

Çevirmen: Sezer Duru

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750702495

Sayfa Sayısı: 224

Homo Faber Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Max Frisch’in ünlü yapıtı Homo Faber, romanın kahramanı Walter Faber’in kişiliğinde ayakları ‘hep’ yere basan, salt akla inanan, dünya görüşünü yalnızca teknoloji ve matematiğin verileri üstüne kuran modern insanın trajedisini sergiler. Yaşamın ‘öte yanını’ yadsımayı yaşam ilkesi olarak benimseyen Faber, sonunda bir dizi rastlantının kurbanı olur; bu rastlantılar Walter Faber’i insanlığın yaradılışından bu yana günahların en korkuncu sayılmış bir günahın kucağına itecektir. (...) Sanatçı kişiliği, Thornton Wilder ve Bertolt Brecht’in belirgin izlerini yansıtan Frisch’in bu kitabı, XX. yüzyılın roman yazınının başyapıtlarından biridir.”

AHMET CEMAL

“Sizin toplumunuzda insan geberebilir,” dedim, “siz farkına bile varmazsınız geberdiğinizin, dostluk diye bir şey bilmezsiniz, toplumumuzda geberir insan!” diye bağırdım, “Neden sanki birbirimizle konuşuyoruz?” diye bağırdım, “Neden (kendi sesimi kendim de duydum), haberiniz bile olmadan biri ölebilirse neden bu topluluk bir arada?”

Homo Faber Alıntıları - Sözleri

  • Satrancı çok severim çünkü saatlerce bir şey konuşmadan vakit geçer karşısındaki konuşsa bile insan bunu dinlemek zorunda değil...
  • Birbirimizi görmeden de aynı yerde bulunmuş olabilirdik.Neden alın yazısı? Bambaşka da olabilirdi her şey.
  • Kadın, dış görünüşü ne kadar alımlı olursa olsun yaratılışın proleteridir bugünün dünyasında...
  • ... erkek (diyor Hanna) kadını sır olarak görmek ister ki, kendi anlaşılmazlığı böylece hoşuna gidip onu heyecanlandırsın. Erkek yalnız kendini anlar (Hanna'ya göre), bunun için de bir erkek tarafından anlaşılmak isteyen kadının hayatı ancak başarısızlıkla sonuçlanır. Hanna'ya göre erkek kendini dünyanın efendisi olarak görür, ka dını da ayna olarak. Efendi ezilenlerin dilini öğrenmek zorunda değildir, kadınsa zorunludur buna ama efendisinin dilini öğrenmek ona yararlı olmaz, tam tersine, kendini daima haksız çıkaran bir dildir öğrendiği.
  • ...aslında unuttum yani istemediğim zaman hiç hatırlamam.
  • Dur! dedi: Sen orada durunca Venüs daha güzel görünüyor...
  • Olağanı olmayanın denenmiş bir gerçek olarak gösterilmesinde mistiğe gerek yok matematikle de açıklarım ben bunu.
  • Onu bekledim, darılmadan
  • Bir öğretmen gibi konuşuyor, gülümsediğinde korkuyordum.
  • sevilmeye değer demek istiyorum

Homo Faber İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Olasılıkların Ötesinde: İlk durak ve son durak. Yollarda biçimlenen bir hikaye var elimizde;  dışa akan reel bir yolculuğun  kaderin elinde şekillendirdiği iç yolculuğa dönüşüm hikayesi. Bu eserin incelemesinde anahtar sözcüğümüz kader oluyor, birkaç farklı kombinasyondan geçse de her dönemeçte anahtar kelime ışıldıyor : "Kader" Eserde bir diyalektik anlatısı ile karşı karşıyayız: olasılık-gerçeklik, teknik- doğa, kadın-erkek (Sanat Perisi- Homo Faber), Amerika-Avrupa körlük-görmek, hastalık-yaşam-ölüm, geçmiş- gelecek şeklinde  ve KADER- TESADÜF Yazar anlatıcıya hem sözcülüğünü yaptırıyor hem onu yargılıyor: Ben- anlatıcımızın adı : Walter Faber. Onun bir lakabı var: Homo Faber. Araçlar yapan varlık, teknik düşünen teknik bakan olasılık hesaplayan duyguları hesaba katmayan kişi anlamında. Bu tanımlama çok önemli çünkü ana karakter tamamen bu mizaçta her şeyi matematiksel düşünen yaşayan duygu mahrumu biridir. Karakterimizin karşıtı ise; anaç duygusal ayakları toprağa basan dik duruşlu Hanna ve Hanna'nın hamurundan yoğrulmuş Elisabeth'tir. Faber’in yaşam  yolculuğuna  eşlik eden şeyler var: Fotoğraf makinesi, tıraş makinesi ve Hermes Baby adını verdiği daktilosu. Bunlara değinmek istiyorum . Fotoğraf makinesi  doğa ile bağını kuran tek şey; onunla güzellikleri çeker, ama bu güzellikleri yaşamaktan ve ruhunda  hissetmekten çok onu makinesinde depolar. Her gün kullandığı tıraş makinesi,  tıraş olma durumu,  bir leitmotiftir. Kendi doğasına sürekli karşı gelir sakallarına tahammülü yoktur burada da fotoğraf makinesinde olduğu gibi,  doğalın teknoloji ve modern insan tarafından hapsedilişi anlatılmaktadır. Hermes Baby ise o fark etmese de alın yazısının, yazgısının şahididir,diyebilirim. Bu tanıtmalardan sonra kronolojik yazılmasa da kronolojik olarak olay örgüsünden bahsetmek gerekir. Faber, UNESCO’da geri kalmış ülkelere teknik destek sağlayan bir mühendistir;  hava şartlarından dolayı üç saat gecikmeli kalkan uçak yolculuğunda,  Alman Herbert'le tanışır.Onun  kendisi ile iletişim kurma biçimine  tahammül edemez .Faber, insanların yorucu olduğunu düşünür  ve  uyku  numarasıyla iletişim kurmaktan kendini korur. Yolculuğun ilerleyen saatlerinde uçağın  birinci motorunun arızalanması üzerine Faber, istatiksel hesaplarla diğer motorların çalışmasından dolayı vaktinde ulaşacağını düşünür ne var ki hesaplamaları tutmaz, Mexico’da bir çöle acil iniş yapmak zorunda kalırlar. Dört gün  çölde Herbert ile satranç oynayarak zamana ve koşullara sabreder. Bu arada Herbert’in,  üniversiteden arkadaşı olan Joachim Hencke’nin kardeşi olduğunu,  Joachim’in tek aşkı Hanna ile evlendiğini, bir kızlarının olduğunu fakat sonradan boşandıklarını öğrenir. Faber böylece unuttuğu aşkının anılarında zihinsel bir yolculuğa çıkar. Sanat tarihi okuyan gençlik aşkı Hanna yarı Yahudi bir kadındır ve onun  “Sanat Perisi”dir. Hanna hamiledir fakat evlenmek istemez.Burada yazar, Nürnberg Yasalarına  telmihte  bulunur. Çölde kaldıkları sürede  Hanna ile ilgili bilgiler edinmeye çalışır Faber bu karmaşa sonucu ilk kez plansız bir şekilde hareket eder ve  Joachim’i görmek için Herbert’le Guatemala’ya gider.Fakat onları tatsız bir olay beklemektedir. Daha sonra Faber New York’a geri döner. Havaalanında kendisine çölde iken ayrıldığını bildiren mektup yazdığı, çünkü konuşarak vakit kaybetmeyi sevmez, sevgilisi Ivy karşılar. Ivy’nin kelime anlamı “sarmaşık”tır. Mektubu okumamış gibi davranan Ivy  evli genç bir mankendir. Faber, Hanna dışındaki  kadınları Ivy karakterinde bütünleyerek onlara  olumsuz bakış açısı yükler. Faber, Ivy'den kurtulmak isterken planları kontrolden çıkar ve kendisini bir gemi yolculuğunda bulur. 50 yaşındadır ve yaşamının iplerini hep elinde tuttuğunu sanmaktadır. Gemide genç bir kız Faber’in dikkatini çeker ve kıza karşı anlam veremediği duygular besler.Bu kız, Hanna gibi  sanata ilgi duyan biridir ve Hanna yine Faber'in aklına üşüşür. Faber adı Elisabeth olan bu kız ile  yakınlaşır. Yolculuklarının son günü  gemide balo düzenlenir ve bir hayli içen Faber sarhoşluğun da etkisiyle Sabeth’e evlenme teklifi eder. Elisabeth müzeleri gezme fikrinden vazgeçmez İtalya'ya gider Bir süre sonra Faber de kendini Elisabeth ile müze dolaşırken bulur ki bu onun yapmayacağı bir şey bir plansızlık ve zevksizliktir. İyice yakınlaşan Elisabeth ve Faber kendilerini Yunanistan'a gider. Hanna da buradadır aslında kader ayrı düşmüş bu can parçalarını birleştirmiş ne yazık ki yanlış ilintilemiştir. Bu kısımdan sonra esere mitolojik okuma yapmamız gerekir. Tıpkı annesi ile bilmeden evlenmesi gibi kaderinden kaçan Odipus'un  kaderin çıkmazına düşmesi, Faber’in  de en büyük çıkmazıdır. Gerçeklerin hissedilmesi sonucu, mantık insanının körlüğü ve Faber’in sürekli kör değilim düşüncesinin iki gözünü kör etme isteğine dönüşmesi de manidardır. Anne -oğul mitini  baba- kız mitine dönüştüren yazar yolculuğu Tanrılar kenti Yunanistan'a kadar bilinçli sürüklemesi ; modern insanın eski dünya karşısında diz çöküşünü sergilemek içindir. Yaşanan bu ensest ilişki intikam tanrıçaları Erinylerin gazabını uyandırır. Elisabeth'in bir yılan tarafından ısırılması ; yılan saçlı , kanlı gözlü , bedenleri kanatlı köpekler gibi olan  ve görevleri doğa yasalarına karşı gelen, kan bağı olan insanları öldüren ya da onlara kötülük yapan insanlardan öç alan intikam tanrıçası Erinyleri çağrıştırır. Tıpkı incir ağacının altında uyumanın uğursuzluğu gibi. Yazar ana karakterini yolculuklarda sürükleyerek ona trajik bir son ve mekan hazırlar. Tesadüflere ve kadere asla inanmayan Faber,  yaşadığı faciayla birlikte hayatı boyunca inandığı her şeyin boşuna bir inanç olduğunu görür, tüm olasılıklar ve istatistikler ölüm karşısında susar, tepetaklak olur ve kader,  gerçeğini en sert tokatla kabullendirir. Kendisi de mimar olan yazar matematiksel uğraşı içerisinde , sindirilmesi zor bir konu etrafından dinamiklerin yer değiştirmesine farklı bir ayna tutmuştur. Sarsıcı ve rahatsız edici.  (Gncokuyor)

Kader - Rastlantı - Olasılık ve İhtimaller...: 1911 yılında İsviçre'nin Zürih şehrinde doğan, çağdaş İsviçre Edebiyatı'nın temsilcilerinden olan ve savaş sonrası edebiyatının Alman dilindeki en önemli yazarları arasında sayılan Max Frisch'in 1957 yılında yayımlanan en önemli eserlerinden biri olan Homo Faber'de zamane insanının durumu sorgulanmış ve romanda temel olarak iki dünya görüşü, iki ana karakterde temsil edilmiştir. Biri romanın anlatıcısı olan mühendis Walter Faber ya da Hanna'nın onu adlandırdığı gibi "Homo Faber", (Latince bir sözcük olan Homo Faber, en basit haliyle "teknik insan" anlamına gelmekte) diğeriyse sanat tarihçisi ve Walter Faber'in eski sevgilisi Hanna Landsberg ya da Walter'ın onu adlandırdığı gibi "Sanat Perisi". Romanın ana kahramanı olan Walter Faber, ellili yaşlarında ve Unesco için çalışan bekar bir mühendistir. Geri kalmış ülkelere teknik yardım götürmenin erdemine inanan ve işine son derece bağlı disiplinli bir teknik adamdır. Herşeyin mantık dahilinde bir açıklaması olduğuna inanan, istatistik, olasılık ve verilerin güvenilirliğini savunan, rastlantıya, kadere ya da yazgıya inanmayan Faber’in, New York’tan Caracas’a yapacağı iş seyahatinin daha başında çıkan teknik aksaklıklar, Faber gibi teknik bir adam için hazmedilemez bir durum olsa da, Faber’in dışsal bir yolculuk olarak başladığı bu seyahat aslında Faber’i zihinsel ve ruhsal olarak değiştirip, içsel bir yolculuğa dönüşecektir. Yolculuğun başlarında yanında oturan yol arkadaşı Herbert ile (ki daha sonra bir "rastlantı" sonucu onun eski ve yakın arkadaşı olan Joachim’in erkek kardeşi olduğunu öğrenir) olan isteksiz sohbetleri sebebiyle kendi iç dünyasına yönelir. İçsel monologları aracılığıyla aklın ve tekniğin üstünlüğüne inanan, makineye insandan daha çok güvenen, insanın aklı ve mantığıyla her şeyi planlayıp kurgulayabileceğine dolayısıyla da yaşamda rastlantıların ve yazgının yeri olmadığına inanan Faber, tam anlamıyla aydınlanma düşüncesinin ürünü olan modern ve teknik adamın 20. yüzyıldaki karşılığıdır. Gördüğünün doğruluğuna sorgusuz inanan, görmediği bir şeyin varlığına asla güvenmeyen bir teknik adamdır ve bu özelliğiyle de övünmektedir. Ancak yolculuk boyunca bitmeyen teknik aksaklıklar, Caracas olarak belirlediği rotasını defalarca değiştirmesine, farklı yönlere farklı şekillerde yaptığı yolculukların ve yepyeni karşılaşmaların ise Faber’i hiç ummadığı bir değişim sürecine sokmasına sebep olacaktır. Bu yolculuklar esnasında yine bir "rastlantı" sonucu gençlik aşkı Hannah ile yakın arkadaşı Joachim'in evlendiğini öğrenen Faber, okuyucuyu flashbacklerle gençlik yıllarına da götürecektir. Yolculuğunu tamamlayıp New York'a dönen Faber, bir başka iş seyahati yapacağı Paris'e gemiyle gitmeye karar verir ve gemide kendisine gençlik aşkı Hanna'yı hatırlatan yirmili yaşlarındaki Sabeth (Elisabeth) ile tanışır ve kıza yakınlık duymaya başlar. Sabeth, Faber’in aksine istatistiklere inanmayan, sezgileri ve duygusal heyecanıyla hareket eden biridir. Ancak kızın kendine has hareketlerinde, düşünüş ve konuşma biçiminde ve sezgisel algılayışında Faber’e tanıdık gelen bir şeyler vardır. Sabeth’le olduğu sürece eski sevgilisi Hanna’yı anımsar Faber. Hanna’nın sıradan bir kadından çok ötede, sezgiselliği, bireysel bağımsızlığını öne çıkaran tutumu, küçük şeylerden duyduğu büyük heyecanı, istatistiklere olan inançsızlığı, yazgıya ve kadere olan inancı Faber’in kafasında döner durur. Tüm bu düşünceler eşliğinde geçen 5 günlük gemi yolculuğundan sonra Paris'te de buluşan çift birbirlerine aşık olur ve birlikte İtalya'yı dolaşmaya karar verirler. İtalya yolculuğu esnasında yine "rastlantı" sonucu Sabeth’in, Hannah'ın kızı olduğunu öğrenen Faber, daha sonra rotayı Sabeth’in annesi Hannah'ın yaşadığı Yunanistan'a çevirir. Bir iş seyahati sebebiyle başladığı yolculuk, Faber’i, Amerika’dan çok uzak bir coğrafyada, küçük bir köy olarak nitelendirdiği Atina’da, tamamen "rastlantı" sonucu eski sevgilisi Hanna’yla karşı karşıya getirmiş ve gerçeklerle yüzleşmesine olanak sağlamıştır. Bütün bu olanlardan şaşkın olan Faber, yaşamının koca bir yanılgıdan ibaret olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalır ve Faber’in dünya algısında büyük bir kırılma olur. Kesinliğini ve netliğini yitirip gider her şey. Gördüğünü sandığı kesinliklerin yalnızca bir yanılsamadan ibaret olduğu gerçeğiyle acılı ve sancılı bir yüzleşmedir bu aslında. Bu anlamda, aklın ve tekniğin girdabına kapılmış, modern insanın kendi özüne yabancılaşmasının trajik bir öyküsü olan Homo Faber, bir bakıma insanın bir makinenin çok daha ötesinde bir şey olduğu ve aksi yöndeki bir algının ölümcül bir yanılgıdan ibaret olduğu gerçeğine de bir övgü niteliğindedir. Teknik ile doğa, bilim ile sanat, akıl ile duygu, kader ile rastlantının karşılaştırıldığı eser, okuyucuyu "Hayattaki her şeyi konrol altına almak mümkün müdür?", "Gelecekle ilgili bütün olacak olayları istatistik, teknik ve matematik yardımıyla hesaplayıp bu "olasılıklar bütünü" yanında kendimizi güvende hissedebilir miyiz?", "Bütün bu hesaplamaların yanında, kader denen bir güç tarafından, hayatımız beklemediğimiz bir hale gelme riskinden kendini koruyabilir mi?" sorularıyla başbaşa bırakıyor. Kitapla kalın... (Nihal Yurtseven)

#1001kitap~~~: "Homo Faber=Teknik İnsan" olasılıkları alt üst edip, 1yandan da siyasi göndermeleriyle ve kadınlara dair yazdıklarıyla etkileyici 1kitap tam anlamıyla, herkesin hayatında 1dönem olasılık olaylarına girdiği vakit olmuştur bilerek ya da bilmeyerek benim çoktur, (oyuzdendir ki yazdıkları beni hep ikna etti sanki, yalnız 1yere kadar...) özellikle ilk atanma dönemimde tüm durumların olasılığını hesaplayıp, bu konuyu gerçekten yaşayarak öğrendiğim doğrudur :-))) hesaplamadığım olasılığın gelmiş olması (tercih dışı:-))) ) insanı düşündürüyor gerçekten, hesaba katmadıklarımızla... Neyazikki hayat istatistiklere bakmıyor robot değiliz ki dünyada 1sonraki olacakları öngörüsün... Hanna, İvy ve Sabeth Walter Faber in hayatına girip, onu etkileyen kadınlar ki hikaye olasılıkları alt üst ederek 1sekilde kesişiyor hayatlar 1yerde, yıllar sonra Hanna yi gördüğünde ve yalnız kaldıklarında hissettiği duygu Kolera Günlerinde Aşkı getirdi aklıma Florentino nun Fermina ya kavuşup 1likte olduğundaki duygu ki Marquezin en sevdiğim kitabıdır, yani hayat sadece matematiksel mantıkla ilerlemiyor hesaba katmadığımız kaderle de ilerliyor... "Homo Faber" ölmeden önce okunması gereken  #1001kitap tan 1idir, ben çok severek okudum, kesinlikle tavsiyemdir, ekstra akıcı diliyle... (Ayşe...)

Homo Faber PDF indirme linki var mı?

Max Frisch - Homo Faber kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Homo Faber PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Max Frisch Kimdir?

15 Mayıs 1911'de Zürih'te doğan Max Frisch, on altı yaşında yazmaya başladı. Alman dili üzerine eğitim görürken, yirmi iki yaşında babasının ölmesiyle gazetecilik hayatına atıldı. Böylece Doğu Avrupa'ya ilk araştırma gezilerini yaptı. Yirmi beş yaşındayken, Zürih Yüksek Teknik Okulu'na girdi ve 1941'de mimarlık diplomasını aldı. İkinci Dünya Savaşı sırasında İsviçre ordusunda görev yapan Frisch'in 1934'ten itibaren pek çok romanı ve tiyatro oyunu yayınlandı. Yazar 1958'de Almanya'nın en önemli edebiyat ödülü olan Georg Büchner ödülünü, 1976'da da Alman kitapçıların verdiği Barış Ödülü'nü aldı. Yapıtlarının tümünde çağının genel toplumsal bunalımlarını ve geleneklere dayalı düzene karşı uyanan kuşkuyu dile getiren Frisch, bugün çağdaş İsviçre edebiyatını dünya edebiyatında temsil eden en büyük isimlerden biridir. 1991'de hayatını kaybetmiş olan Max Frisch'in başlıca yapıtları şunlardır: Homo Faber, Stiller, Locarno'u Eczacının Düşü, Biyografi, Mavi Sakal, Adım Gantenbein Olsun.

Max Frisch Kitapları - Eserleri

  • Sessizliğin Yanıtı
  • Homo Faber
  • Mavi Sakal
  • Stiller
  • Kont Öderland
  • Montauk
  • Andorra
  • Sorular-Sorular-Sorular
  • İnsan Nedir ki
  • Günlükler 1946-1949
  • Don Juan ya da Geometri Aşkı
  • Bidermann Und Die Brandstifter
  • Locarnolu Eczacının Düşü
  • Biyografi
  • Günlükler 1966-1971
  • Günce
  • Adım Gantenbein Olsun
  • Tirbüşon
  • 2 Oyun Kont Öderland - Santa Cruz
  • Sorular Sorular Sorular
  • Cezaevi Günleri

Max Frisch Alıntıları - Sözleri

  • Eğittiğimiz insan zihninin, temelde türün kendi kendini yok etmesi üzerine tesis edildiğine akıl erdirebilir misiniz!?... (Sorular-Sorular-Sorular)
  • "Sevgili ölüm, henüz yaşamadım." (Sessizliğin Yanıtı)
  • ve her şey yerle bir oluveriyor. (İnsan Nedir ki)
  • Dur! dedi: Sen orada durunca Venüs daha güzel görünüyor... (Homo Faber)
  • Niye mutlu bir düş? (Locarnolu Eczacının Düşü)
  • Birileri parayı getiriyor, diğerleri alıp götürüyor. Her gün böyle. Örneğin birileri paraya ihtiyaçları olduğu için çalışıyor, diğerleriyse onların yerine para çalıştığı için kazanıyor. (Kont Öderland)
  • Sevişmeyle geçen gecelere yazık. (Locarnolu Eczacının Düşü)
  • "Dünyadaki silah birikimini kalemimizle yok edemeyiz, ama iki tarafça da savaş yöntemi olarak kullanılan boş laf yığnlarını allak bullak edebiliriz. (Günce)
  • Benim arkadaşa ihtiyacım yok. Kendi kendime düşünürüm. (Mavi Sakal)
  • Neden sizin gözünüzde hak sahibi degilim? Siz hakikatten güçlümüsünüz? (Andorra)
  • Herkes, er ya da geç kendi hayatı sandığı bir hikaye yaratır. (Adım Gantenbein Olsun)
  • Kıskançlık: Başkasıyla kıyaslanmaktan korku. (Günlükler 1946-1949)
  • Duvardaki çatlak gibi bir şey bu. Çatlağı görmemek için duvarı kâğıtla kaplayabilir insan. Oysa çatlak kalır. (Kont Öderland)
  • Ulaşıl­maz bir uçurumda çürüyen bir döşek (İnsan Nedir ki)
  • ...aslında unuttum yani istemediğim zaman hiç hatırlamam. (Homo Faber)
  • sevilmeye değer demek istiyorum (Homo Faber)
  • "Yalan söylemek, yalancılığın aksine gücümüzü tüketir: yalan bir edimdir, şeytani bir edim. Yalan söylemek başka bir bilinci bilinçli olarak gizlemektir, irade gerektirir ve tehlikeli bir girişimdir her zaman; oysa yalancılık sözcük olarak aynı şeyi ifade etse de merttir, ahlaklıdır, huzurludur. Bu nedenle yalancının söylediğini çürütmek mümkün olmaz asla, tıpkı bir tapınağa saygısızlık edildiğinde olduğu gibi öfkelenir insan sadece; onun tapınağı, ona en iyi gelen şeyin , gerçeğin , kendi gerçeğinin değil , asıl gerçeğin sonsuz, değiştirilemez, dokunulmaz, kutsal ve mutlak olduğuna duyduğu güven ve umuttur. (Günlükler 1966-1971)
  • Senin bana özgürlük tanıman gerekmez, gereksinim duyarsam kendi özgürlüğümü kendim alırım. (Stiller)
  • "Beni duyuyormusun? Ben diyorumki: sen korkak değilsin. Eğer diğer Andorralılar gibi olmak istersen, işte o zaman korkaksın..." (Andorra)
  • İnsanın öz-özlüyündə bütöv olmaması dəhşətli bir şeydi! Və onun bütövləşmək arzusu nə qədər güclüdürsə, onu başqa cinsə nökərçiliyə vermiş taleyin lənəti də o qədər güclü olur. (Don Juan ya da Geometri Aşkı)

Yorum Yaz