diorex
Dedas

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup - John Locke Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup kimin eseri? Hoşgörü Üstüne Bir Mektup kitabının yazarı kimdir? Hoşgörü Üstüne Bir Mektup konusu ve anafikri nedir? Hoşgörü Üstüne Bir Mektup kitabı ne anlatıyor? Hoşgörü Üstüne Bir Mektup PDF indirme linki var mı? Hoşgörü Üstüne Bir Mektup kitabının yazarı John Locke kimdir? İşte Hoşgörü Üstüne Bir Mektup kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.06.2022 04:00
Hoşgörü Üstüne Bir Mektup - John Locke Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: John Locke

Çevirmen: Melih Yürüşen

Yayın Evi: Liberte Yayınları

İSBN: 9789756877036

Sayfa Sayısı: 83

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Hoşgörü, insan toplumlarının kalıcı bir barış ve huzur ortamında yaşayabilmelerinin vazgeçilmez şartıdır. Bu sadece bugün böyle değildir. Dün de böyleydi, yarın da böyle kalacaktır. Hoşgörünün iki temel alanı vardır. Birincisi, toplumsal hoşgörüdür. Toplumsal hoşgörünün sosyolojik bir olgu olarak yerleşmesi zaman alır. Hoşgörünün ikinci boyutu siyasal alanla, daha doğrusu devletin toplumsal hayattaki yeriyle ilgilidir.

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup Alıntıları - Sözleri

  • "Kısacası, iyi niyet ve şefkat iddiası ne kadar büyük olursa olsun, insanlar isteseler de istemeseler de kurtulmaya zorlanamazlar."
  • "Devlet, dinin belli bir yorumunu empoze edemez. Şüphesiz, devletin tarafsızlığı sadece dinî inançlar için değil, hayatın diğer alanları için de söz konusudur. Ayrımcılık, her ne gerekçeyle olursa olsun, gayrimeşrudur."
  • Herkes kendi fiillerinden sorumlu olmalı, hiç kimse, başkasının hatası yüzünden şüphe altında tutulmamalı yahut nefret konusu olmamalıdır.
  • Eğer siyasi yönetimin yetkisi böylesine genişlerse, dinin içine yasal bir şekilde neler dahil edilmez ki? Yönetimin otoritesi üzerinde inşa edilen hangi karmaşık ayinler, hangi batıl uygulamalar Tanrı'nın müminlerine (vicdana karşı) dayatılmaz ki?
  • Liberalizm, insanların inançlarını serbestçe yaşamalarına fütursuzca müdahale edilen bir çağda ve coğrafyada, her şeyden önce, tam bir din ve vicdan özgürlüğü vaadi ve hoşgörü talebi olarak yükselir. Bu vaadin nasıl gerçekleştirilebileceğine dair verilen cevap da çok basittir: İnsanların vicdanlarına tahakküm ve tasallut etmeye yeltenmeyin, onların inandıkları gibi yaşamalarının önündeki engelleri kaldırın, insanların önünü açın, sadece ve sadece bunları yapın. Göreceksiniz her şey değilse de (liberalizm, mükemmeliyetçi değildir) çok şey nasıl da düzelecek!
  • Siyasi yönetimin işlerini, din işlerinden kesinlikle ayırt etmeyi ve ikisi arasına âdil sınırlar koymayı bütün her şeyin üzerinde zorunlu buluyorum. Eğer bu yapılmazsa, bir tarafta insan ruhunun çıkarlarıyla ilgilenenler yahut en azından koruduklarını ileri sürenler arasında sürekli ortaya çıkacak olan ihtilaflara son verilemez.
  • "Mutlak özgürlük, tam ve hakikî hürriyet, eşit ve tarafsız özgürlük, ihtiyacını duyduğumuz şeydir."
  • "Dinî cemaat insanların düşünceleriyle duygularını aşırı derecede kaynaştırır, bu yüzden de daha tehlikelidir."
  • Hiç kimse, doğuştan bir kiliseye yahut mezhebe bağlı değildir; herkes, Tanrı indinde hakikaten makbul olan inancı ve ibadeti bulduğuna inandığı o topluluğa gönüllü olarak katılır.
  • "Hükümetimiz, dinî meselelerde sadece taraf olmakla kalmadı; fakat, haklarını ve özgürlüklerini savunmak için yazılarıyla gayret gösterenler de, ancak kendi mezheplerinin çıkarlarına uygun düşen dar ilkelere göre hareket ettiler."
  • Hiç kimse, ne tek tek kişiler, ne kiliseler, hatta ne de devletler, din vesilesiyle birbirlerinin dünyevi mallarına ve sivil haklarına tecavüz etmek yetkisine sahiptirler.
  • Dinî bir topluluğun gayesi, Tanrı'ya toplu olarak ibadet etmek ve bu sayede de sonsuz hayatı kazanmaktır. O hâlde, bütün disiplini bu amaca yöneltmeli ve bütün ruhanî kanunlar da bununla sınırlandırılmalıdır.
  • "Hiç kimse, her ne olursa olsun, kendi dini yüzünden dünyevî zevklerinden mahrum bırakılmamalıdır."
  • "İnsanların vicdanlarına tahakküm ve tasallut etmeye yeltenmeyin, onların inandıkları gibi yaşamalarının önündeki engelleri kaldırın, insanların önünü açın, sadece ve sadece bunları yapın. Göreceksiniz, her şey değilse de (liberalizm, mükemmeliyetçi değildir) çok şey nasıl da düzelecek!"
  • "Eğer bir kere, yasalar ve cezalar aracılığıyla, bir şeyin dinin içine sokulmasına müsaade edilirse, buna koyulacak hiçbir sınır bulunmayacak, fakat, siyasî yönetimin bizzat biçimlendirildiği hakikat kuralına göre her şeyi değiştirmek her hâlükârda meşru olacaktır."

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup İncelemesi - Şahsi Yorumlar

17. yüzyılda yazılmış böyle bir metinle karşılaşmak ve geleceğe muhteşem bir ileri görüşlülükle yazmak büyük bir ustalık gerektirir. Locke bunu başarmış diyebiliriz. Devlet ile din iç içe geçtiğinde devlet dinleşir, dinde devletleşir bu tamamen din ile devletin kendi kuruluş amacından uzaklaşmasına neden olur. Locke muhteşem yazmış kesinlikle okuması tavsiye edilen bir kitap. (Esra Pilgir)

Liberalizmin öncüsü John Locke'un 1689'da Latince yazdığı eser genel olarak hoşgörünün yanısıra dini hoşgorü üzerine yoğunlaşmış. Din ve devlet işlerinin ayrı olmasını ve dinlerin tümüne ve özellikle hıristiyanlığın farklı mezheplerine hoşgörü gösterilmesi gerekliliğini anlatmış. (Ama ateistler hoşgörülmemeli John Locke'a göre) Dini aklın kabulüne göre içselleştiren, 17. yüzyılda liberalizm kavramıyla öne çıkan filozof, insanların kendileri üzerinde kendilerinin karar verme yetisinde olmalarının aksak giden birçok şeyi düzelteceğini savunuyor; "İnsanların vicdanlarına tahakküm ve tasallut etmeye yeltenmeyin, onların inandıkları gibi yaşamalarının önündeki engelleri kaldırın, insanların önünü açın, sadece ve sadece bunları yapın. Göreceksiniz, her şey değilse de (liberalizm, mükemmeliyetçi değildir) çok şey nasıl da düzelecek!" İdeal devlet kavramını; vatandaşların malına ve canına saygı gösterilmesi olarak tanımladığı, dinsel hoşgörüyü savunup, bunu zengin argümanlarla açıkladığı Hoşgörü Üstüne Mektup, zamanında Jonas Proast tarafından bir meydan okuma olarak algılanmış, bunun üzerine Locke, ölümünden dolayı sonuncusunu tamamlayamadığı üç mektup daha yazmış hoşgörü üstüne. John Locke, rasyonel doğduğumuzu, Tanrı iradesinin bir tezahürü olan doğayı akıl aracılığıyla keşfedebileceğimizi, bunun da bizi gerçekten özgür yapacağını savunuyor. Öncüsü olduğu Liberalizm akımını da bu temeller üzerine kurmuş; inanç, akla hiçbir şekilde baskı uygulanmadan, kendi kendini ikna etmesine bağlıdır diyor. Ortaçağ Avrupa'sında, özel olarak da Britanya'da insanların inançlarını özgürce yaşamasına müdahale edilmesi hoşgörü talebinin ortaya çıkmasını kaçınılmaz kılmıştır. Kitabında dinsel hoşgörüsüzlüğü açıklarken, günah ve suç ögelerinin üstünde durmuş, bu iki kavramı örnekleyerek birbirlerinden ayrı değerlendirilmeleri gerektiğini izah etmiş. İyi bir dindarlık ya da iyi bir yaşam John Locke'a göre sivil iradeye, devletlerin yönetimine bağlıdır. Devlet yöneticilerinin şunları yapması gerektiğini açıklamış Hoşgörü Üstüne Bir Mektup'ta da; insanların yaşam hakkını korumak, vatandaşların özgürlüğünü korumak ve ülke ve insanlarının kişisel mülklerini korumak. Hükümetin sorgulanamaz bir mekanizma olarak görülmemesi gerektiğini, aksi durumda vatandaşların ezileceğini, vatandaşlarını ezen ülkelerin de ilerlemeyeceğini anlatmış. Locke'a göre hertürlü çatışmanın sebebi hoşgörünün reddi ama John Locke'un da hoşgörüsünün ulaşmadığı kişiler, topluluklar var; Tanrı'nın varlığını inkar edenler ve topluma, devlet çıkarlarına zarar verenler. Bunlara karşı hoşgörüsü olmayan filozofun, ortaçağın katı kurallarına karşı gösterdiği cesaretin yansıması, Hoşgörü Üzerine Bir Mektup eseri zamanının manifestosu değerinde. Hayatı cezalarla ve sürgünlerle geçmiş (bu eserini de sürgünde, Hollanda'da yazmış) bu kıymetli filozofun zamanına öncülük etmiş, aydınlatmış eserlerinin okunması, sadece fikirsel olarak bile şu an bulunduğumuz noktayla kıyas yapmak açısından önemli. (Ekin)

Liberalizmin kurucusu sayılan Locke'un bu eseri, insanlar arasındaki huzurun tesisine dair vicdani bir rehberliğin başlangıcı sayılabilir. Hoşgörünün özellikle İslam içerisinde de yüceltildiğini biliyoruz. Ancak çağdaş dünyada artık hoşgörü kavramı pejoratif bir anlama sahiptir. Hoşgörü artık "aşağı" bir değer olduğu için rehberliğin ilk adımıdır. Çünkü hoşgörüde hoş görülen bir (karşı) taraf vardır. Bu da hoş görenin tamamen inisiyatifine kalmıştır. Yani istemese hoş görmeyebilir. Buradan çıkan sonuç; hoş görenin, hoş gördüğünden üstün olması, dolayısıyla da bir tür hiyerarşiye yol açmasıdır. Ortaya çıkan bu eşitsizlik ise modern/çağdaş değerlerle bağdaşmaz, ilkel olarak kabul edilebilir ancak. Günümüzde eşitliğin bile hor görüldüğü ve adaletin öne çıktığı bir noktada, eşitsizliği yücelten bu kavram, yani hoşgörü, savunulduğu takdirde artık savunanı (tarafı ya da kişiyi) yüceltmeyen, aksine küçülten bir noktaya götürür. Bu niceliksel bakımdan küçük ancak niteliksel açıdan büyük olan eser, (Günümüz Türkiye'sinde) herkesin mutlaka göz atması gereken bir eser olmaklığını koruyor. (Göksel ONAY)

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup PDF indirme linki var mı?

John Locke - Hoşgörü Üstüne Bir Mektup kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Hoşgörü Üstüne Bir Mektup PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı John Locke Kimdir?

John Locke, Bristol yakınlarında, Wrington'da doğdu. Kumaş ticareti ile uğraşan bir aileden gelmektedir. Babası ticaretle uğraşmak yerine noterliği tercih etmiştir, ibadetle sadelik isteyen Püriten mezhebinin koyu bir taraftarıydı. Locke'un daha sonra öne sürdüğü öğrenim kuramlarında babasının büyük etkisi sezilir. Locke yüksek öğrenimini Oxford Üniversitesi'nde yaptı, en çok tabiat bilimleriyle tıp okudu. Hayata atıldıktan sonra hem yazar, hem de siyaset adamı olarak çalıştı. Önce Brendenburg Dükalığı'nda İngiliz elçiliği katibi olarak bulundu. İngiltere'ye döndükten sonra da 8 yıl Shaftsbury adında bir İngiliz aristokratının yanında özel hekimlik yaptı. 1683'te Shaftsbury'nin Hollanda'ya kaçmak zorunda kalması üzerine Locke da İngiltere'den ayrıldı. Ancak 1689'da İkinci İngiliz Devrimi Başarı kazanınca İngiltere'ye dönebildi. Ancak daha sonra tekrar Fransa'ya iltica etmek zorunda kaldı.

John Locke Kitapları - Eserleri

  • Hoşgörü Üstüne Bir Mektup
  • Yönetim Üzerine İkinci İnceleme
  • İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme
  • Kelimelerin Suistimali
  • Eğitim Üzerine Düşünceler
  • Hükümet Üzerine Birinci İnceleme
  • İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme
  • Tabiat Kanunu Üzerine Denemeler
  • Anlama Yetisinin Yönetimi Üzerine
  • Tolerans Üzerine Bir Mektup
  • Sivil Toplumda Devlet
  • İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme
  • An Essay concerning Human Understanding

John Locke Alıntıları - Sözleri

  • Belirgin ve aşina olduğumuz fikirler hafızamızın zaman ve mekân algısı oluşmadan yerleşse de sıradışı şeyler hakkında o kadar geç fikir sahibi oluruz ki neredeyse herkes onlarla ilk karşılaştığı zamanı hatırlar. (Kelimelerin Suistimali)
  • Ahlaki dürüstlüğü belirlemede göz önünde tutulacak ölçüt insanın kendi çıkarıdır; hayatta yer alan bütün ödevler, insanın kendi çıkarını gözetmek zorunda olduğu gerçeği üzerine dayanmaktadır. (Tabiat Kanunu Üzerine Denemeler)
  • Hiç kimse, sahip olduğundan daha fazla bir iktidarı başkasına veremez. (Yönetim Üzerine İkinci İnceleme)
  • Yargı daha ileri gidebilir ama bu bilgi değildir; kanı olmakla kalır ve bilginin gerektirdiği kesinlikten yoksun olur. (İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme)
  • Mutlak monarşi, sivil toplumla uzlaş(a)maz. Mutlak gücün, insan hakkını ve tabiatını düzelttiğini düşünen birisi, başka bir çağın tarihini okusun. (Sivil Toplumda Devlet)
  • Siyasi yönetimin işlerini, din işlerinden kesinlikle ayırt etmeyi ve ikisi arasına âdil sınırlar koymayı bütün her şeyin üzerinde zorunlu buluyorum. Eğer bu yapılmazsa, bir tarafta insan ruhunun çıkarlarıyla ilgilenenler yahut en azından koruduklarını ileri sürenler arasında sürekli ortaya çıkacak olan ihtilaflara son verilemez. (Hoşgörü Üstüne Bir Mektup)
  • Ve bir insanın sözcükleri aydınlatmadan önce, sözcüklerin anlamı kadar sesleri­ne de karşı gelebilmesi için büyük bir beyne sahip olması gerek­lidir. (Hükümet Üzerine Birinci İnceleme)
  • Başkalarının gözlerindeki perdeyi seviyor olması, fırsat bulduğumda benim kendi perdemi kaldırmama engel midir? (Anlama Yetisinin Yönetimi Üzerine)
  • Herkes gördüğü, duyduğu, hissettiği ya da düşündüğü zaman aslında ne yaptığı üzerinde kendi kendini dinlediğinde algılamanın ne olduğunu daha iyi kavrayacaktır. Zihninde olup bitenleri duyan biri algılamanın ayırdına varabilir. Bu duyumu almayan ne kadar anlatılırsa anlatılsın algılamaya ilişkin tek bir kavrama kavuşamaz. (İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme)
  • Zihinlerimize çi­zilen resimler soluk renklerle bezenir ve ara sıra boyanmazlarsa tümüyle silinirler. (İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme)
  • 8. İnsanın Anlama Yetisi üzerine yaptığım bu araştırmanın doğuşuna ilişkin söylenecek çok şey olduğunu düşünmüştüm. Fakat öncelikle, okuyucumdan, deneme boyunca göreceği üzere, "ide" sözcüğünü oldukça sık kullandığım için özür dilemeliyim. Bana göre, bu terim, bir insan düşünürken anlama yetisinin nesnesi haline gelen şeyleri simgeliyor; bu yüzden de düşünme ediminde zihnin kullanılabildiği imge, kavram, tür ya da başka herhangi bir şey ile denmek istenenin dile getirilmesinde "ide"yi kullandım.32 32 Locke'da ide, insan zihninin iç ya da dış duyu verisi olarak doğrudan kavrayabileceği her şeyi kucaklayan en geniş genellemeye ait bir terimdir. Tam eşanlamlısını bulmak güçtür ancak "görünüş" en yakın anlamdaşıdır. Locke'un ilk işi zihni dolduran bileşik ideler ya da toplu görünüşleri yalın ya da indirgenemez öğelere ayırıp bilinçte belirlemeleri ve kipleşmelerini irdelemeleridir. Algılama, imgelemler ya da hayaller ve soyut kavramlar Locke'un idesinin türleridir ki Plato'nun ide diye adlandırdığı duyular üstü ilk örnekler, Kant'ın aşkın akıl ideleri, Hegel'in mutlak idesi ile karıştırılmaması gerekir. Ayrıca Locke'da ide bilgiyle karşıtlık içerir. Oysa Bay J. S. Mili onları karıştırır. (Mantık, I. Kitap, IV 3) İdeler ya da görünüşler (fenomenler) bilgide ayrılmaz öğedir: Bilginin kendisi de bunların bağıntılarının algısı ya da sezgisidir. Bu algı ya da sezgi olmadan ideler anlaşılmazlar; Ancak soyutlama yoluyla bilgideki bağıntılarından ayrı olarak düşünülebilirler ki Locke ikinci kitabında bu yola gitmiştir. Locke Denemesinin bu parolası ile ne demek istediğini, kendisini yeni ideler yolu çıkarmakla suçlayan Stillingfleet ile tartışmasında açıklar ve savunur. "Düşüncelere sahip olmakla idelere sahip olmak aynı şeydir benim için; ve sözcükleri anlaşılır biçimde kullanan herkes de idelere sahip olduğunun bilincindeyse idelerin zihindeki varlığı dikkate alınmalıdır" diyor. Stillingfleet'in idelerle kesinlik ve olasılığa ulaşma konusundaki sözü, "Böyle yapmamanın yeni bir yolu" şeklindeydi ve Locke buna yanıt olarak, "idelere sahip olmak, yalnızca, kabul ettiğimiz doğru ya da yanlış bir önermeye ilişkin bir anlam yakalamış olmaktır" diyor. Locke'a göre "bu yeni ideler yolu ile eski anlaşılır biçimde konuşma yolu hep aynıydı ve aynı kalacaktır." İdelere karşı çıkışı sözcükler konusunda bir tartışma olarak görüyor. Fakat ideler değil de kavramların öne sürülmesi durumunda bu karşı çıkışın yalnızca kavramın dile getirmek istediğinden daha dar bir kullanım içermesi yönünde olduğu ortaya çıkar, diyor. Locke'un "kavram" terimi karışık modlar dediği ideler sınıfına karşılık geliyor. "Kırmızı ya da bir at kavramı kırmızı ya da at idesi ile aynı anlamı taşımaz; fakat tersini söyleyenlere de karşı çıkmam çünkü sözcükler konusunda o kadar müşkülpesent değilim." (Yanıt, s. 69). Bir şeyin idesine sahip olmak onu algılamak, imgelemek ya da düşünmektir; idesini taşımamaksa hiç algılamamak ya daimgelememek, düşünmemektir. Locke idelerin nesneler olduğu kadar algılar olduklarını da belirtiyor ki her durumda bir ide ya da görünüşün bir kişinin onu algılamasına bağlı olduğunu demek istiyor, böylece. Zihnin bilincinde olduğu her şey bir idedir. Kendi gerçekliği ya da nesnel gerçekliğe uygunluğu kendilerinde düşünülen idelere yabancı düşünceler sokar ki bu ikinci kitabın bakış açısıdır. Yalın ya da toplu, Locke'un idelerinin "her biri tikel varlıklardır; evrensellik onlar için ilineksel olduğundan, tikel ideler bir tikel idenin temsilinden daha fazlasını içerirler. (VI. Kitap, 27. Bölüm, 8). Fantezi, kavram, tür; Locke'a göre, ide ile bir arada var olmaz ama ona bağlıdırlar. Descartes'in ide terimine, Berkeley'in dışduyu sunumuyla sınırladığı ide ile dışduyuyla temsil edilemeyen kavram ya da anlam karşılaştırmasına, ve Hume'un izlenim ya da duyuda sunulan ile ide ya da hayal gücünde temsil edilen ayırımına bakınız. (İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme)
  • Bir meşe ağacının altında topladığı palamutlarla ya da koruluktaki ağaçlardan topladığı elmalarla beslenen insan elbette bunları kendine tahsis etti. Öyleyse soruyorum, onun olmaya ne zaman başladılar? Sindirdiğinde mi? Yediğinde mi? Yoksa kaynattığında mı? Ya da onları eve getirdiğinde mi? Veya onları topladıgında mı? (Sivil Toplumda Devlet)
  • İnsanların bütün Siyasal Toplumlannı Yönetecek Yasalar yapma meşru İktidarı, öylesine aynı şekilde Toplumlann bütününe aittir ki, Yeryüzündeki herhangi bir Prens ya da Hükümdarın, Tanrıdan kişisel ve doğrudan biçimde alınmış bir açık Görevlendirme olmaksızın ya da ilk başta Yasaların üzerinde uygulayacağı kişilerin onayından türetilmiş bir Yetki olmaksızın kendi Yasalannı yürütmesi saf Tiranlıktan daha iyi değildir. Dolayısıyla halkın Tasvibiyle yasa yapılmadıkları sürece bunlar Yasa değildirler. (Hooker Eccl. Pol. lib. i. sect. 10) Dolayısıyla bu noktadan hareketle şuna dikkat etmek zorundayız ki, İnsanlar doğal olarak Siyasal insanlar Çokluğunun bütününü yönetecek tam ve eksiksiz İktidara sahip olmadıklarından sonuçta bizim tam Onayımız olmaksızın, bu tür bir durumda hiç kimsenin Emirlerine göre yaşamak durumunda olamayız. Bu nedenle yönetilebilmek için bir parçası olmak amacıyla önünde onay verdiğimiz Topluma benzer bir evrensel bir anlaşmanın aynısıyla kaldırılmadan önce onay vermemiz gerekir. Dolayısıyla hangi türden olursa olsun İnsani Yasalar onayla olanaklıdır. (Hooker Eccl. Pol.) (Yönetim Üzerine İkinci İnceleme)
  • Sözcükler şeyleri gizlemek için değil, bildirip göstermek için oluşturulmuştur; sözcükler, öğretiyormuş gibi yapan ama başka amaçla kullanan kişilerin eline düştüğünde, gerçekten de bir şey gizlerler, ama gizledikleri şey konuşanın cehaletinden, hatasından ya da safsatasından başka bir şey değildir, çünkü hakikat söz konusu olduğunda altında gizlenmiş başka bir şey yoktur. (Anlama Yetisinin Yönetimi Üzerine)
  • "İkna etmek bir şeydir,emretmek başka bir şeydir. İlki kanıtlarla,ikincisi cezalarla sürdürülür." (Tolerans Üzerine Bir Mektup)
  • Bu düzende biçim bir kez kurumsallaştığında, budalalık ya da beceriden hangisi başlarsa, gelenek onu kutsal kılar ve ona karşı gelmenin ya da onu sorgulamanın yüz­süzlük ya da delilik olduğu düşünülür. (Hükümet Üzerine Birinci İnceleme)
  • "Eğer bir kere, yasalar ve cezalar aracılığıyla, bir şeyin dinin içine sokulmasına müsaade edilirse, buna koyulacak hiçbir sınır bulunmayacak, fakat, siyasî yönetimin bizzat biçimlendirildiği hakikat kuralına göre her şeyi değiştirmek her hâlükârda meşru olacaktır." (Hoşgörü Üstüne Bir Mektup)
  • Eğer öğretmeni küçük görüyorsan yanlış bir seçim yapmışsın demektir.. (Eğitim Üzerine Düşünceler)
  • Si non vis intelligi, debes negligi. ['Eğer anlaşılmak istemezseniz önemsenmezsiniz de."] (Kelimelerin Suistimali)
  • Hiç kimse, ne tek tek kişiler, ne kiliseler, hatta ne de devletler, din vesilesiyle birbirlerinin dünyevi mallarına ve sivil haklarına tecavüz etmek yetkisine sahiptirler. (Hoşgörü Üstüne Bir Mektup)

Yorum Yaz