diorex
sampiyon

İbiş'in Rüyası - Tarık Buğra Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İbiş'in Rüyası kimin eseri? İbiş'in Rüyası kitabının yazarı kimdir? İbiş'in Rüyası konusu ve anafikri nedir? İbiş'in Rüyası kitabı ne anlatıyor? İbiş'in Rüyası kitabının yazarı Tarık Buğra kimdir? İşte İbiş'in Rüyası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 08.03.2022 08:00
İbiş'in Rüyası - Tarık Buğra Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Tarık Buğra

Yayın Evi: Ötüken Neşriyat

İSBN: 9789754371222

Sayfa Sayısı: 240

İbiş'in Rüyası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Osmanlı Tiyatrosunun ünlü komiği Naşit'in hayatından bir bölümü konu edinir. Yazarın zıtlıkları ele alma biçimi her satırda hissedilir. Olay son derece hisli, iki kişi arasında geçen fırtınalı bir aşk atmosferi içinde anlatılır. Konusu tiyatro ve sinemanın ilgisini çekmiştir. Devlet Tiyatroları'nda başarıyla sahneye konulmasına rağmen TRT aynı başarıyı gösterememiştir. Televizyon dizisini izleyenlerin de romanın değerini yeniden keşfetmek adına mutlaka okumaları gereken bir eserdir.

İbiş'in Rüyası Alıntıları - Sözleri

  • Yüzlerce insanın bulunduğu yerde kimse yok demektir.
  • Ne kadar yakın olsak da insanları tanıyamıyoruz Nahit Bey. Bir yanları hep kendilerine kalıyor. Belki kendilerinin bile ortaya çıkana kadar bilmedikleri bir ya da birkaç yanları var.
  • "Değmez" diyemiyor, yürekten yanıyordu .
  • Senden de çok sevdiğim bir şey varsa, o da bu işte pencerede seni beklemek.
  • "Değmez" diyemiyor, yürekten yanıyordu.
  • Zaten o, tanıyanlar için Nahit Bey'di, Nahit Bey ağlamazdı, güldürürdü. Tanımayanlara da.. bu kocaman ve çarpık burunlu, ama tertemiz, üstelik çok şık giyinmiş -çirkin- adam niçin ağlasın?
  • - Senden de çok sevdiğim bir şey varsa, o da işte bu; pencerede seni beklemek .
  • Öyle efendim, öyle.. yanıltıyor aşk. Sonra en ağır, en ciddi... yazık, en güzel duyguları hafife aldırtıyor, kendisinden ayrı bütün güzellikleri, değerleri atlatıyor. Halbuki dünyada bir o yok..
  • "Ben iflâh olmam, vuruldum ben. Kalbimden vurdular beni."
  • Cam kırılır güzelim, can kırılmasın.
  • Ölen insanlar belki dirileceklerdi... ama aynı şey ölen -öldürülen- mutluluklar ve aşklar için de olamazdı.
  • Dünyanın, insanın, bir tek hailesi, dramı var. yalnızlık. Kimi uzun, çok uzun, kimi kısa... hepsi de tek perdelik.
  • Zaman geçer ve insan harcadığı zamanda yalnız kalır.
  • Bir gün dünyada ne kadar lâmba varsa hepsi kırıldı, paramparça edildi ve ne kadar pencere varsa hepsi birden demir kepenklerle sımsıkı kapatıldı. Dünyanın havası kirlendi, tükendi, bir nefeslik bile kalmadı...

İbiş'in Rüyası İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Daha önce Tarık Buğra'nın birkaç kitabını okumuştum ve raflarda gezerken başka kitaplarından birini okumak istedim. Kitabın arkasında yazan Trt ödülünü alması, uyarlanması vs. yazılarından dolayı merakımdan dolayı alıp okudum. Ama diğer eserlerine göre pek beklentimi karşılamadı. Çoğu zaman geçmiş ve şimdi arasında geçiş yapılıyor ve bu yüzden birçok olay arada kaynamış gibi oluyor. Aslında Nahit'in gelişim aşamasını, İbiş oyunun ünlenmesini biraz daha detaylı görmek isterdim. Ayrıca diğer karakterler de yüzeysel anlatılmış. Kitap duygusal açıdan pek bir şey hissettirmedi bana. Diğer ekleyeceğim şey, diğer eserlerindeki gibi az da olsa dönem yansıtılmış. (Sena)

İbiş'in Rüyası: Bu kitabın hem romanı hem de tiyatrosu var. Ancak romanı okumuş, tiyatrosunu izlemiş biri olarak şunu diyebilirim :Romanla tiyatrosu biraz farklılık gösteriyor. Tarık Buğra'nın eşi kendisi de bir hikayeci olan Hatice Buğra bu roman için Türkçenin en güzel aşk kitaplarından biri diyordu. Bence görüşünde haklılık payı çok. Romanı okurken başından itibaren bir hüzün duygusu saracak içinizi. Sonuna kadar da devam edecek bir duygu. Sanat dünyasını özelde de tiyatro dünyasını başarıyla ele alan bir roman. Okuyun ve Türkçenin güzel bir dil olduğunu bir kez daha anlayın derim. (Ümit Çelik)

1970 tarihli roman, 1930'lu yıllarda İstanbul'da geleneksel tiyatro anlayışı ile oyunculuk yapmayı inatla sürdüren bir ortaoyuncunun çileli sanat hayatını ve fırtınalı aşkını anlatır.  Nuran Tiyatrosu idi o ama bütün İstanbul Nahit'in Tiyatrosu derdi. Sonra herkes Nahit'i değil de İbiş'i severdi. Babasıyla beraber izlemişti ilk tiyatro oyununu Nahit ve o günden sonra aklından çıkartamadı tiyatro sevdasını. Bu sevda üzerine ailesini,varlığını,babasını terk etmiş İstanbul'a kaçmış ve tiyatro aşkıyla oradan buraya savrulmuştu. O aslında iyi bir oyuncuydu ama zamanının yakışıklı jön anlayışı yüzünden pek yer edinenemişti. O da sonra bir tiyatro grubuna girmiş daha sonra tiyatro sahibinden tiyatrosunu satın almış ve İstanbul'un en çok talep edilen tiyatro grubuna sahip olmuştu. NURAN tiyatrosu. Tiyatro aşkı Vahide ile evlenmiş bu evlilikten çocukları olmuş mutlu mesut giderken eşinin kıskançlıkları yüzünden ayrılmışlardı. Sonra hayatına Semra girdi siz ona Hatice diyebilirsiniz. Hatice hayatını altını üstüne getirdi Nahit' in. Aslında hayatları zorlukla geçen iki insanın ve bu insanların hayatlarını daha da zorlaştıran davranışları ile karşılaşıyorsunuz kitapta. Tarık Tufan'ın dilini çok beğendim. Kitabı okumamın en büyük sebebi Adile Naşit'tir efenim çünkü Adile Naşit'in hayatını araştırırken babasının İbiş rolüyle tanındığını öğrenince kitabı okumak istedim ama sanırım bu İbiş'in Rüyası o İbiş'in Rüyası değilmiş. Kitap kahramanımız Nahit bahsettiğim İbiş karakterini kendi oyununda farklı ele alıyor ve o zamanın insanları bu İbiş'i daha çok seviyorlar.Yine de az çok anlıyoruz İbiş'in sevdaya ait rüyasını. Şimdi sıra gerçek İbiş'in Rüyası oyununu bulup okumakta. (Taner Şen)

İbiş'in Rüyası PDF indirme linki var mı?

Tarık Buğra - İbiş'in Rüyası kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İbiş'in Rüyası PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Tarık Buğra Kimdir?

Süleyman Tarık Buğra (d. 2 Eylül 1918 – ö. 26 Şubat 1994), Türk gazeteci ve roman, hikâye, oyun ve fıkra yazarı.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının tanınmış yazarlarındandır. Çok yönlü bir yazar olan Buğra, özellikle romanlarıyla tanınır. 1991'de devlet sanatçısı unvanı almıştır.

1918'de Akşehir'de doğdu. Babası, Akşehir'de ağır ceza hâkimi olarak görev yapan Erzurumlu Mehmet Nazım Bey, annesi Akşehirli Nazike Hanım idi. Çocukluğunun geçtiği Akşehir'i eserlerinin çoğunda mekân olarak tercih etti.

İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. Ortaokulda Rıfkı Melül Meriç'in öğrenicisi oldu. 1933'te ortaokulu bitirdikten sonra yatılı öğrenci olarak İstanbul Erkek Lisesi'ne devam etti. İstanbul Lisesi’nde Hakkı Süha Gezgin'in, Pertev Naili Boratav'ın öğrencisi oldu. Yazar olmaya onuncu sınıfta karar verdi. Tarık Nazım müstear ismiyle hikâye ve şiirler yazmaya başladı. Okulun yatılı kısmı kapanınca Konya Lisesi'ne geçti ve 1936'da mezun oldu.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde iki yıl okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne geçti. Parasızlık nedeniyle zor bir öğrencilik dönemi geçirdi ve üç yıl sonra mezun olamadan bu okuldan da ayrıldı.

1942-1945 yılları arasındaki üç yıllık askerlik görevi sırasında devlet memurlarının bıyıklarını kesme kuralını ihlal ettiği için on bir sürgün yaşadı. İlk piyeslerini ve ilk romanını askerliği sırasında yazdı. İlk eseri, Akümülatörlü Radyo başlıklı piyesti. Eser, Şehir Tiyatroları tarafından reddedilince, Yalnızlar başlığıyla roman hâline getirdi.

Askerli hizmetini tamamladıktan sonra İstanbul'a döndü ve 1947'de Edebiyat Fakültesi'ne kaydoldu. Burada Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan'ın öğrencisi oldu. Bir yandan da Şişli Terakki Lisesi'nde muallim muavinliği görevinde bulundu. 1948'de yazdığı Oğlumuz başlıklı hikâyesi Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada ikincilik ödülüne layık görüldü. Bu ödül ona edebiyat ve basın dünyasının kapılarını araladı. 1949'da ilk kitabı olan ve içinde 13 öykü bulunan Oğlumuz'u yayımladı. Çınaraltı dergisini çıkaran Yusuf Ziya Ortaç, kendisine dergiye katılmasını, Sanat Hareketleri başlıklı sütunda her hafta bir öykü yazmasını önerdi. Dergiye gönderdiği ilk hikâye, “Havuçlu Pilav Meselesi” başlıklı hikâyesi oldu. Basın dünyasından da iş teklifleri alan yazar, bu teklifler sayesinde basın hayatına atılmak için cesaret buldu ve Edebiyat Fakültesi’nden mezuniyet tezini vermeden ayrıldı.

1949-1952 arasında Akşehir’de babası Erzurumlu Mehmet Nâzım Bey’le birlikte “Nasreddin Hoca” gazetesini çıkardı. 1950'de Jale Baysal ile evlendi, on sekiz yıl sonra boşanma ile sonlanan bu evlilikten 19 Aralık 1951’de kızları Ayşe dünyaya geldi. 1952'de babasını kaybeden Buğra, gazeteyi elden çıkardı ve İstanbul'a döndü. Aynı yıl, ikinci hikâye kitabı “Yarın Diye Bir Şey Yoktur” yayımlandı.

1952-1956 arasında Milliyet, Vatan, Yeni İstanbul gibi gazetelerde edebiyat tenkitleri ve denemeler yazdı. Gazeteciliğinin bu ilk yıllarında Abdi İpekçi, Reşat Ekrem Koçu ve Peyami Safa ile çalışma imkanı bulduğu bilinmektedir.[5] Bu arada üçüncü öykü kitabı İki Uyku Arasında'yı (1954)'te yayımlayan Buğra, 1955'te Siyah Kehribar başlıklı bir roman yazdı. Dönemin faşist İtalya'sında geçen romanın pek çok eleştirmen tarafından hoş görülmedi ve yazar bir bekleme dönemine girerek uzun süre başka roman yazmadı.

Gazeteciliğe 1956-1957 yıllarında Vatan ve Yenigün gazetelerinde yayın müdürü olarak devam etti. 1958'de Milliyet gazetesi spor sayfası sorumluluğu yapan Buğra, aynı yıl Tercüman ve Yeni İstanbul gazetelerinde de yazarlık görevini sürdürdü. 1959'da önce Tercüman'ın, ardından Yeni İstanbul'un, ardından da Türkiye Spor isimli günlük spor gazetesinin yayın müdürlüğünü yaptı. 1962 yılında ise Yol adlı haftalık derginin yayın müdürlüğünü yaptı. Bu arada Türk Kurtuluş Savaşı’nı konu edinen Küçük Ağa romanını hazırladı.

Küçük Ağa, 1963 yılında Yeni İstanbul'da tefrika edildi ve 1964'te de kitap olarak yayımlandı. Çok olumlu tepkiler alan roman, Mehmet Kaplan tarafından mezuniyet tezi olarak kabul edildi ve böylece Buğra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden diploma aldı.[8] Küçük Ağa'nın ardından dördüncü öykü kitabı Hikâyeler'i, Küçük Ağa'nın devamı olan Küçük Ağa Ankara'da ve ardından da Komik-i şehir Naşit'in hayatını anlattığı İbiş'in Rüyası'nı tamamladı. İbiş'in Rüyası, 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması'nda başarı ödülüne değer bulundu.

Buğra, 1970-1976 arasında Tercüman gazetesinde köşe yazarlığı ve sanat sayfaları düzenleme işini sürdürdü. 1976'da Tercüman'dan emekli oldu ve zamanını bütünüyle edebiyata verdi. Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981) adlı dönem romanlarını yayımladı. Bu romanlarda Cumnuriyet'in çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edindi. Devlet Tiyatroları'nda Edebi Kurul Başkanlığı'nda Edebi Kurul üyeliği yaptı. 8 Eylül 1977'de hikâye yazarı Hatice Bilen ile ikinci evliliğini yaptı.

Yazarın, Ayakta Durmak İstiyorum (1966) ve Üç Oyun (1981) adlarıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi, romanları da TV dizisi haline getirildi. Fıkralarından seçmeleri Gençlik Türküsü (1964), gezi notlarını Gagaringrad (1962), dil ve edebiyat üzerine yazılarını Düşman Kazanmak Sanatı (1979), denemelerini ise Bu Çağın Adı (1979) başlıklarıyla yayımladı.

Tarık Buğra'nın Sakıp Sabancı'nın hayatını anlattığı Patron başlıklı bir piyesi, Mimar Sinan'ın hayatını anlattığı bir senaryosu ile Mehmed Akif'in hayatını ele alan bir romanı da mevcuttur.

Buğra, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş yıllarını anlattığı Osmancık'la (1985) Millî Kültür Vakfı edebiyat armağanı’nı, “Yağmur Beklerken” romanı ile de 1989 Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü'nü aldı. 1991'de devlet sanatçısı unvanı aldı.

1993'teki ani rahatsızlığının ardından kanser teşhisi konan Buğra, tedavi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 26 Şubat 1994'te hayatını kaybetti. Cenazesi Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.

1999-2000 öğrenim döneminde İstanbul'un Pendik ilçesinde açılan bir liseye “Tarık Buğra” adı verilmiş; 2002’de Akşehir merkez Ortaokulu’nun adı "Akşehir Tarık Buğra İlköğretim Okulu" olarak değiştirilmiş ve 2004 yılında Akşehir'e bir Tarık Buğra heykeli dikilmiştir. Ayrıca Ankara’da Millî Kütüphane önünde bir heykeli bulunur.

Tarık Buğra, tarihçi Ayşe Buğra'nın babasıdır. Ayşe Buğra, iş adamı Osman Kavala ile evlidir.

Tarık Buğra Kitapları - Eserleri

  • Osmancık
  • Küçük Ağa
  • Gençliğim Eyvah
  • Yağmur Beklerken
  • İbiş'in Rüyası
  • Firavun İmanı
  • Yalnızlar
  • Dönemeçte
  • Yarın Diye Bir Şey Yoktur
  • Siyah Kehribar
  • Ayakta Durmak İstiyorum
  • Oğlumuz: Yarın Diye Bir Şey Yoktur
  • Düşman Kazanmak Sanatı
  • Bu Çağın Adı
  • Politika Dışı
  • Dünyanın En Pis Sokağı
  • Yüzlerce Çiçek Birden Açtı
  • Bir Ben Vardır Benden İçeri
  • Akümülatörlü Radyo
  • Zafer Gaye Değildir
  • Güneş Rengi Bir Yığın Yaprak
  • Gençliğim Eyvah
  • Hikayeler
  • Güneş ve Arslan
  • Patron
  • Siyah Kehribar
  • Sıfırdan Doruğa - Patron
  • Yalnızlar
  • Düşman Kazanmak Sanatı
  • Gagaringrad-Moskova Notları
  • Üç Oyun
  • İki Uyku Arasında
  • Gençlik Türküsü
  • Sıfırdan Doruğa
  • Bu Çağın Adı
  • Küçük Ağa Ankara'da
  • Tarık Buğra ile Söyleşi

Tarık Buğra Alıntıları - Sözleri

  • En önemli gerçek ve yaşayan tek gerçek geçen günlerdir. (Osmancık)
  • "Ortada fikir yok fikir hürriyeti diye tepinenler sürüyle." (Dönemeçte)
  • Saadet kitaplardadır. (Yalnızlar)
  • Meşhur hikâyeci kağıtların üzerinde öyle bir insan yaratmak istiyor ki; bu insan bütün insanlığın küçülüşlerine, iğrençliklerine teselli olsun. (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)
  • "Bu memleket gramer okutmayan mektepler gördü. Bırakın grameri, lûgatten ne haber?" (Düşman Kazanmak Sanatı)
  • "Bir felaketin birdenbire söylenmesi ikinci bir felakettir." (Firavun İmanı)

  • Siyasi kudreti elinde toplayanlar eninde sonunda başkalarının çıkarları ve oyunları için çalışmaya başlıyor, kuklalaşıyorlardı. Ali Yusuf işte bunu tespit etmişti, cümlesini de buldu: Diktatörler kukladır. (Firavun İmanı)
  • Bana kalırsa bütün gerçekler ilgi çekicidir. Tabii öğrenildikleri zaman... (Yüzlerce Çiçek Birden Açtı)
  • İnsan hâin bir mahlûktur kızım. Bunu böylece bilesin. (Siyah Kehribar)
  • Yıllar, saatler, saniyeler değil, biz nereye gidiyoruz? (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)
  • ..."Arapça hakikat'ın yerine Türkçe gerçek'i kullansak ne kaybederiz?" Cevap çok kısa idi: "Hakikat'ı kaybederiz". (Düşman Kazanmak Sanatı)
  • Yatcez bâdem şekerim. (Yağmur Beklerken)
  • Yıllar geçiyordu. Ama aynı yıllar, çeşitli insanlar için çeşitli şekilde geçiyordu. (Firavun İmanı)

  • Bunu herkes bilir. Ve.. herkesin bildiklerini söylemektense dans etmek saha iyi olmaz mı? (Yüzlerce Çiçek Birden Açtı)
  • Ölüme giden yollar ve gidişler hep aynı değildir. Ölümün ötesi herkes için aynı değildir ki. (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)
  • ‘İnsan yaşayışı ancak ve sadece mantıkla, akılla başarıya ulaştırabilir ve mutluluk da başarının dışında düşünülemez.’ (Dönemeçte)
  • Gerçekte o şimdi bütün dünyaya ve hatta kendisine de düşmandı. (Siyah Kehribar)
  • Dünya bütünüyle ve insanla ilişkisi olan her şey ve hem de en güzel, en üstün halleriyle benim için dönüyor, ben olduğum için olmuş bulunuyordu. (Dönemeçte)
  • Bitiremediğim o kadar çok başlangıcım vardı ki... (Akümülatörlü Radyo)
  • Bir kıta keşfedilmiştir ama keşfedilen cennet de olsa insan tek başına olduktan sonra neye yarar? (Yarın Diye Bir Şey Yoktur)

Yorum Yaz