diorex

İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk - Claude Addas Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk kimin eseri? İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk kitabının yazarı kimdir? İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk konusu ve anafikri nedir? İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk kitabı ne anlatıyor? İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk PDF indirme linki var mı? İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk kitabının yazarı Claude Addas kimdir? İşte İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.06.2022 05:00
İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk - Claude Addas Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Claude Addas

Çevirmen: Atila Ataman

Yayın Evi: Nefes Yayınları

İSBN: 9786059901024

Sayfa Sayısı: 136

İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

​Eserde; tasavvufla tanışması, zamanın velîleriyle karşılaşması, Endülüs ve Şam seyahatleri, Mekke'ye yolculuk gibi İbn Arabî'nin hayatındaki pek çok önemli olay ele alınıyor. Çalışmalarına dair detaylı analizler yapılarak varlığın Bir'liği, Hâtemü'l-Evliyâ, peygamberlik ve velîlik, peygamberlerin mirası, hayal âlemleri gibi ana doktrinlerine derinlemesine bir bakış atılıyor.

Bununla birlikte, İbn Arabî'nin 19. yüzyıla kadarki ana takipçileri ve halifeleri okurlara sunulurken onun hem tasavvuftaki etkisi hem de günümüzde hakkında yapılan tartışmalar da inceleniyor.

İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk Alıntıları - Sözleri

  • " Artık Kararını Vermiş Ve Allah Yolunu Dünyaya Tercih Etmişti..."
  • "Hz. Peygamber güzel sıfatları öyle tamamlamıştır ki, bütün sıfatların zat itibarıyla sahip oldukları güzellik ortaya çıkmış ve eksiklik ve çirkinlik zâil olmuştur."
  • Insan aslı itibarıyla Alah'ın suretinde olduğunu şu veya bu şekilde bilmekte ya da hissetmektedir ve bu yüzden de pek çok durumda balçıktan yaratılmış olduğunu unutur.Halbuki kendisinden yaratılmış olduğu balçık -ki Şeyh-i ekber'in bir çok defa vurguladığı üzere en iddiasız ve en adi maddedir, dolayısıyla da "ubudiyet"i en mükemmel sûrete remzeder- onun mutlak mânâda kul olduğunu kesin olarak ispat etmekte ve hatırlatmaktadır.
  • “Varlık” (vücûd) ve “mahiyet” iki ayrı kavramdır: “At” kavramı atın varlık ya da yokluğunu zorunlu olarak içermez. Ancak “varolanlar” (mevcûdat) onların mahiyetine eklenen bir “varlık” sayesinde varoluyor da değildir. Eğer mahiyet varlığı içermeseydi hiçbir şey olamaz, hiçbir şeye eklenemez ya da hiçbir ekleme kabul edemezdi. Eğer mahiyet varlığı içeriyorsa, öyleyse varlık ona ayrıca eklenmekte değildir. Ve eğer zihnimizde onu varlıktan ayıracak olursak, mahiyet tekrar hiçbir şey haline gelecektir. O halde varlık hiçbir sûrette mahiyetin bir arâzı olarak, hatta mesela beyazlık ya da kürevîlik gibi muhtemel arazlarından daha farklı bir arâz olarak bile kabul edilemez.
  • Meşhur bir hadiste “Allak Adem’i kendi sureti üzere yarattı!’ buyrulmaktadır. O halde insan bütün ilâhî isimlerin tecellîgâhı olmakta, bu isimleri bizzat kendi varlığında taşımaktadır. Ve yine bu sebeple insan Allah’ın yeryüzündeki halîfesi, “locum tenens”i kılınmıştır. “Hilâfet, âlemdeki başka hiçbir varlığa değil ama sadece Hz. Âdem’e verildi, zira o Allah’ın sûreti üzere yaratılmıştı. Halîfe muhakkak hilâfet ettiğinin sıfatlarını taşıyor olmalıdır, aksi takdirde halîfe olamaz.Ama münhasıran insana ihsan edilmiş olan bu iki şeref, yani ilâhı sûreti ve hilâfeti, aynı zamanda onu en korkunç tuzakla da karşı karşıya bırakır: Rubûbiyet vehmi... İnsan asıl itibarıyla Allah’ın suretinde olduğunu şu veya bu şekilde bilmekte ya da hisstemektedir ve bu yüzden de pek çok durumda balçıktan yaratılmış olduğunu unutur. Halbuki kendisinden yaratılmış olduğu balçık —ki Şeyh-i Ekber’in birçok defa vurguladığı üzere en iddiasız ve en âdi maddedir, dolayısıyla da “ubudiyet” i en mükemmel sûrette remzeder- onun mutlak mânâda kul olduğunu kesin olarak ispat etmekte ve hatırlatmaktadır. Hilâfet sıfatı sayesinde sahip olduğu yetkinlik ve iktidar, insanın kendisini vekil değil de asil sanmasına kolayca yol açabilir.
  • Kulluğunun bilinci içinde olan ve bütün müstakiliyet vehimlerinden arman kişinin ulaştığı durumu niteleyecek “velâyet” kelimesinin lafzı da “yakınlık” mânâsındadır. Benlik putunu kıran kişi, muktedir olduğu her şeye ancak Allah’ın kudreti sayesinde muktedir olabildiğini görür...
  • “Kul bütün sıfatlarından soyunduğunda, artık geriye sıfatsız ve isimsiz zâtından başka bir şey kalmayacaktır. Ve böylece mukarrebler arasına dahil olmuştur. (...) Onda ve onunla tecellî eden ancak Allah’tır.” Kendisine nasıl sabahladığı sorulan Bâyezid Bistâmî de ne sabahı ne akşamı olduğunu söylememiş miydi?
  • İhtidasında İsevî olan îbn Arabi, ki Allah yoluna giriş sürecinde Hz. îsâ’ya atfettiği belirleyici rol de bu bilgi ışığında şaşırtıcı olmaktan çıkmaktadır, ardından Musevî verâsete ve daha sonra da bütün diğer peygamberlerinkine ulaşacak, en nihayette de Muhammedi verâsete nâil olacaktır. Burada şu noktayı da muhakkak hatırlatmalıyız: Veli hangi nebinin vârisi olursa olsun, asıl kaynak itibarıyla daima dolaylı ya da dolaysız olarak Hz. Muhammed’in vârisidir.
  • İbn Arabi’nin mallarını terk etmesi ve ölümle arasında kurduğu ilişki basit bir mecazdan ibaret değildir. Bu benzetme, İbn Arabi tarafından anlaşıldığı şekliyle, mâneviyat yoluna girmenin mânâsını dile getirmektedir. Zâriyât Sûresinin 50. âyetinde insanlara emredilmiş olan “Allah’a koşma”... ‘Allah’a koşun!" (Zâriyât, 50) İlâhî hitabı, yolcuyu benliğin mutlak mânâda ölümüne sevk eder. İbn Arabi’nin koyulmaya hazırlandığı yolculuk, tıpkı ölmüş olan kimsenin yolculuğu gibi, hiçbir dönüşü olmayan ve ancak kişiyi bütün vehmi varlıklardan soyunduran mutlak bir çıplaklıkla gerçekleştirilebilecek bir yolculuktur.
  • “Fetâ putları kıran kişidir ve her insanın putu da onun kendi nefsi, kendi benliğidir.” Kuşeyrî
  • Ancak İbn Arabi'nin Mirtuli'de hayran kalacağı şey şiirlerden ziyade yakın çevresine muamelesi olmuştur: "Birinin bir ihtiyacı olduğunda, alacağı parayla bu ihtiyacı gidermek üzere zengin kütüphanesinin kitaplarından birini satardı Ve onun ihtiyacını giderirdi. Hikmeti İlahi ki Bütün Kitaplar tükendiğinde, Mirtulî de vefat etti...
  • Ebû Hasan eş-Şekkaz ise hiçbir zaman "Ben" dememesiyle İbn Arabi'nin zihninde yer etmiştir: "Asla onun bu kelimeyi kullandığını işitmedim.

İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk PDF indirme linki var mı?

Claude Addas - İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Claude Addas Kimdir?

Ibn ‘Arabi ou la quête du Soufre rouge isimli teziyle 1987 yılında Paris Üniversitesi’nden doktorasını aldı. İbn Arabi’ye ait Kitabu Nesebi’l-Hırka metninin tahkikli neşri ve Fransızca tercümesini yaptı. “Kibrit-i Ahmer’in Peşinde” isimli biyografik çalışması, sahasında önemli bir başvuru kaynağı niteliğindedir. Addas, İbn Arabi üzerine çalışmalarıyla tanınan Michel Chodkiewicz’in kızıdır

Claude Addas Kitapları - Eserleri

  • İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk
  • Kibrit-i Ahmer'in Peşinde/ İbn Arabi
  • Ehli Beyti Muhammedi Muhammedi Silsile Tasavvufta Hz. Peygamber’e Muhabbet ve Bağlılık

Claude Addas Alıntıları - Sözleri

  • “Fetâ putları kıran kişidir ve her insanın putu da onun kendi nefsi, kendi benliğidir.” Kuşeyrî (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • “Varlık” (vücûd) ve “mahiyet” iki ayrı kavramdır: “At” kavramı atın varlık ya da yokluğunu zorunlu olarak içermez. Ancak “varolanlar” (mevcûdat) onların mahiyetine eklenen bir “varlık” sayesinde varoluyor da değildir. Eğer mahiyet varlığı içermeseydi hiçbir şey olamaz, hiçbir şeye eklenemez ya da hiçbir ekleme kabul edemezdi. Eğer mahiyet varlığı içeriyorsa, öyleyse varlık ona ayrıca eklenmekte değildir. Ve eğer zihnimizde onu varlıktan ayıracak olursak, mahiyet tekrar hiçbir şey haline gelecektir. O halde varlık hiçbir sûrette mahiyetin bir arâzı olarak, hatta mesela beyazlık ya da kürevîlik gibi muhtemel arazlarından daha farklı bir arâz olarak bile kabul edilemez. (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • Insan aslı itibarıyla Alah'ın suretinde olduğunu şu veya bu şekilde bilmekte ya da hissetmektedir ve bu yüzden de pek çok durumda balçıktan yaratılmış olduğunu unutur.Halbuki kendisinden yaratılmış olduğu balçık -ki Şeyh-i ekber'in bir çok defa vurguladığı üzere en iddiasız ve en adi maddedir, dolayısıyla da "ubudiyet"i en mükemmel sûrete remzeder- onun mutlak mânâda kul olduğunu kesin olarak ispat etmekte ve hatırlatmaktadır. (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • Hakk, kalbinin aynasında tecelli ettiğinde, aynan ancak kendi istidadı muvâzenesinde ve tabiatı mucibince aksettirir. (Ehli Beyti Muhammedi Muhammedi Silsile Tasavvufta Hz. Peygamber’e Muhabbet ve Bağlılık)
  • Ancak İbn Arabi'nin Mirtuli'de hayran kalacağı şey şiirlerden ziyade yakın çevresine muamelesi olmuştur: "Birinin bir ihtiyacı olduğunda, alacağı parayla bu ihtiyacı gidermek üzere zengin kütüphanesinin kitaplarından birini satardı Ve onun ihtiyacını giderirdi. Hikmeti İlahi ki Bütün Kitaplar tükendiğinde, Mirtulî de vefat etti... (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • Kulluğunun bilinci içinde olan ve bütün müstakiliyet vehimlerinden arman kişinin ulaştığı durumu niteleyecek “velâyet” kelimesinin lafzı da “yakınlık” mânâsındadır. Benlik putunu kıran kişi, muktedir olduğu her şeye ancak Allah’ın kudreti sayesinde muktedir olabildiğini görür... (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • Meşhur bir hadiste “Allak Adem’i kendi sureti üzere yarattı!’ buyrulmaktadır. O halde insan bütün ilâhî isimlerin tecellîgâhı olmakta, bu isimleri bizzat kendi varlığında taşımaktadır. Ve yine bu sebeple insan Allah’ın yeryüzündeki halîfesi, “locum tenens”i kılınmıştır. “Hilâfet, âlemdeki başka hiçbir varlığa değil ama sadece Hz. Âdem’e verildi, zira o Allah’ın sûreti üzere yaratılmıştı. Halîfe muhakkak hilâfet ettiğinin sıfatlarını taşıyor olmalıdır, aksi takdirde halîfe olamaz.Ama münhasıran insana ihsan edilmiş olan bu iki şeref, yani ilâhı sûreti ve hilâfeti, aynı zamanda onu en korkunç tuzakla da karşı karşıya bırakır: Rubûbiyet vehmi... İnsan asıl itibarıyla Allah’ın suretinde olduğunu şu veya bu şekilde bilmekte ya da hisstemektedir ve bu yüzden de pek çok durumda balçıktan yaratılmış olduğunu unutur. Halbuki kendisinden yaratılmış olduğu balçık —ki Şeyh-i Ekber’in birçok defa vurguladığı üzere en iddiasız ve en âdi maddedir, dolayısıyla da “ubudiyet” i en mükemmel sûrette remzeder- onun mutlak mânâda kul olduğunu kesin olarak ispat etmekte ve hatırlatmaktadır. Hilâfet sıfatı sayesinde sahip olduğu yetkinlik ve iktidar, insanın kendisini vekil değil de asil sanmasına kolayca yol açabilir. (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • Ebû Hasan eş-Şekkaz ise hiçbir zaman "Ben" dememesiyle İbn Arabi'nin zihninde yer etmiştir: "Asla onun bu kelimeyi kullandığını işitmedim. (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • ... Anladım ki Allah, şefkatle muamele etmem gereken kimselerin iftiralarıyla beni imtihan edecek. (Kibrit-i Ahmer'in Peşinde/ İbn Arabi)
  • İbn Arabi’nin mallarını terk etmesi ve ölümle arasında kurduğu ilişki basit bir mecazdan ibaret değildir. Bu benzetme, İbn Arabi tarafından anlaşıldığı şekliyle, mâneviyat yoluna girmenin mânâsını dile getirmektedir. Zâriyât Sûresinin 50. âyetinde insanlara emredilmiş olan “Allah’a koşma”... ‘Allah’a koşun!" (Zâriyât, 50) İlâhî hitabı, yolcuyu benliğin mutlak mânâda ölümüne sevk eder. İbn Arabi’nin koyulmaya hazırlandığı yolculuk, tıpkı ölmüş olan kimsenin yolculuğu gibi, hiçbir dönüşü olmayan ve ancak kişiyi bütün vehmi varlıklardan soyunduran mutlak bir çıplaklıkla gerçekleştirilebilecek bir yolculuktur. (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • Bizler kirlenmemekle değil, temizlenmekle yükümlüyüz. (Kibrit-i Ahmer'in Peşinde/ İbn Arabi)
  • “Kul bütün sıfatlarından soyunduğunda, artık geriye sıfatsız ve isimsiz zâtından başka bir şey kalmayacaktır. Ve böylece mukarrebler arasına dahil olmuştur. (...) Onda ve onunla tecellî eden ancak Allah’tır.” Kendisine nasıl sabahladığı sorulan Bâyezid Bistâmî de ne sabahı ne akşamı olduğunu söylememiş miydi? (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • İhtidasında İsevî olan îbn Arabi, ki Allah yoluna giriş sürecinde Hz. îsâ’ya atfettiği belirleyici rol de bu bilgi ışığında şaşırtıcı olmaktan çıkmaktadır, ardından Musevî verâsete ve daha sonra da bütün diğer peygamberlerinkine ulaşacak, en nihayette de Muhammedi verâsete nâil olacaktır. Burada şu noktayı da muhakkak hatırlatmalıyız: Veli hangi nebinin vârisi olursa olsun, asıl kaynak itibarıyla daima dolaylı ya da dolaysız olarak Hz. Muhammed’in vârisidir. (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • " Artık Kararını Vermiş Ve Allah Yolunu Dünyaya Tercih Etmişti..." (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • “Endülüs Allah’a Aittir.” Ey Endülüs sakinleri! Ne mutlu size ki sulara, nehirlere, ağaçlara ve gölgelerine sahipsiniz. Cennet bahçesi sizin diyarınızdan başka bir yerde değil ve şayet seçebilecek olsaydım, bu diyarda kalmayı seçerdim. (Kibrit-i Ahmer'in Peşinde/ İbn Arabi)
  • "Hz. Peygamber güzel sıfatları öyle tamamlamıştır ki, bütün sıfatların zat itibarıyla sahip oldukları güzellik ortaya çıkmış ve eksiklik ve çirkinlik zâil olmuştur." (İbn Arabî: Dönüşü Olmayan Yolculuk)
  • Söyle bana, ey dost, seni nereye götürmemi istiyorsun? [...] -Resul'ün şehrine gitmeliyim, nurlu makamı ve kibrit-i ahmer'i bulmaya. ibn Arabi, Kitabu'l-İsra (Kibrit-i Ahmer'in Peşinde/ İbn Arabi)
  • Ruhun hareketi ateşin ki gibidir; yükselirken yaratır kendini. (Kibrit-i Ahmer'in Peşinde/ İbn Arabi)

Yorum Yaz