Ihlamur Ağacı - İpin Ucu - Vüs'at O. Bener Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ihlamur Ağacı - İpin Ucu kimin eseri? Ihlamur Ağacı - İpin Ucu kitabının yazarı kimdir? Ihlamur Ağacı - İpin Ucu konusu ve anafikri nedir? Ihlamur Ağacı - İpin Ucu kitabı ne anlatıyor? Ihlamur Ağacı - İpin Ucu kitabının yazarı Vüs'at O. Bener kimdir? İşte Ihlamur Ağacı - İpin Ucu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Vüs'at O. Bener
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750808340
Sayfa Sayısı: 168
Ihlamur Ağacı - İpin Ucu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
2003 yılında bütün yapıtlarıyla YKY’ye geçen Vüs’at O. Bener, yazdığı iki oyunla Türk Tiyatrosu’nda önemli bir “sıçrama”yı temsil eder. Bener’in bu iki oyunu yazarın bazı düzeltmeleriyle tek ciltte toplandı. Dost – Yaşamasız, Bay Muannit Sahtegi’nin Notları, Siyah-Beyaz, Mızıkalı Yürüyüş – Kara Tren, Buzul Çağının Virüsü’den sonra, iki oyunu Ihlamur Ağacı ve İpin Ucu ile Vüs’at O. Bener yazını sürüyor.
Ihlamur Ağacı - İpin Ucu Alıntıları - Sözleri
- (Pir Sultan Abdal'dan:) "Kalsın benim davam, divana kalsın."
- Bahanesiz yaşanmaz ki çocuğum.
- Yakınma. Uy bana. Uyumsuzum, zorla mı?
- Tıpkılaşıyoruz, benzemekten öte..
- Haklısın, haklı olduğun kadar da haksızsın, gök gözlüm, koca ozan, büyük usta. Yaşamak, güzelse de, değilse de yaşamak... Ama nasıl yaşamak? ..
- Kendi sesimi duymaktan usandım, doğru. Ama başka seçeneğim var mı? Eğer salt kendi sesimi duyabiliyorsam duyamıyorum demektir. Sen beni duyabiliyor musun? Duyamıyorsun değil mi? Öyleyse ses nedir bilmiyorsun.
Ihlamur Ağacı - İpin Ucu İncelemesi - Şahsi Yorumlar
İlk Vüs'at O. Bener kitabım. Ihlamur Ağacını ödev olarak vermişti hoca okuyun da gelin üstüne konuşalım diye. Ama o kadar, o kadar beğendim ki İpin Ucunu da okudum ve kitabı bitirdim. Yazar hem kendisi hem de değil gibi oyunlarında ki zaten ikinci oyunda sadece kendisi var ama iki karakter olarak. Çok etkilendim. Bana biraz da Yusuf Atılgan'ı hatırlattı. İkisinin karakterini de, kimsesiz gibi aylak bulduğumdan belki. O babanın yalnızlığı, gelinin can sıkıntısı, oğlun annesine değişik bir şekilde düşkünlüğü. Ben böyle yazarlarda nasıl böyle sıradan bir günü bize bir ömür olarak verebilmelerine şaşırıyorum. Bir günlük bir hikaye yazarken bir karakterin nasıl hergününü de anlatabilir hayret doğrusu. Ama anlatmış, anlıyorsun işte. Ama ne yazık ki ikinci oyununu ilki kadar çok beğenemedim daha fikri bir oyunmuş gibi geldi bana. Ne kadar içsel olsa da ki ben içsel şeylere bayılırım, çok tutmadı beni. Zaten aralarında yazım yılı olarak, yıllar olması ile de biraz ellili yaşlar oyunu olarak buldum. Bir hesaplaşma gibi, sürekli değişik rollerle karşılaşan iki kişi ama ikisi de dediğim gibi aslında kendisi fakat çok başka şeyler konuşuyorlar. Yazar bazı yerleri o kadar saklamış ki zaten bu konuşmasını normalde birisi duysa da anlayamayacağı şeyler olduğunun farkında değil gibi. Bazense net bir şekilde şappadanak istediği fikri dümdüz verişi garip. Bana öyle geldi yani, yine de iyi ki okumuşum siz de okuyun! (S.S)
İpin ucu Vüs'at Bener İthafı yargıç Refik Gürel 'e yapmış . Bunu boşuna yapmış olamaz dedim ve İnternete baktığımda karşıma avukat Refik Gürel çıkti. Sanırım o zamanlar Menderes' in avukatlarından biriymiş . Acaba bu o kişi mi? Oyuna Vüs'at Bener Sosyo-Gulduru demiş . Oyunda ''guncel konularda gulduru'' yazdigini soyluyor (sayfa 124-147). Oyun gülünç ama bir o kadar üzücü . Bir kere çok yalnız bir oyun . ''İnsan çok Yalnız'' diyor . AA kendini bölerek A'yi yaratıyor .( Zaten ben senin babanım diyor . ) AA bariton ( kalın ) A tenor (ince) Yani Bu ikili Sadece ses tonları ile birbirinden ayrılabilir . Oyun kendini öldüren AA ile başlıyor . Kendini sırtından bıçaklayan ? İnsan kendini nasıl sırtından bıçaklar . Bu pek olanaklı değil . Sırtından bıçaklamak hain olmayı tercih etmek demek normalde . Üstelik oyunun ilk sayfalarında YAŞAMAK GÜZEL ŞEY diyen SESLER geliyor . Bu Nazim Hikmet' in dizesi . YASAMAK ve ÖLMEK. .. Ölmek için yaşamak gerekiyor ! Vüs'at Bey'in dilini yine görüyoruz . Mesela ''soru '' birçok yerde ayırma işareti ile ayrılmış . 'Bu soru ne?' diye düşünürken Sorunun oyunun en sonunda sorulmuş olduğunu görüyorum . AMA NASIL YASAMAK ? soru bu . Peki Ne zamana kadar yaşamak ? Ölünceye kadar . A buna cevap veriyor : ORASI ÖYLE DE BIRAKMIYORLAR Kİ , DOĞRU DÜRÜST ÖLELİM s.104 Dil meselesine baktığımızda ''onay'' ile karşılaşıyoruz . Onay küçük harfle başlamış ve ayırma işareti ile ayrılmış . Tıpkı soru kelimesi gibi. Onay veren kim ? Tanrı. .. ÖLMEK İÇİN TANRININ ONAYI Mİ GEREKİYOR .... İnsanın kendi ile hesaplaşması ve Yaşam ölüm kavramlari ve ölmek isteyen insanın oyununu okuyoruz .oyun da degil birçok oyunlar var . Kimlikler her tabloda değişiyor . Sürekli bir çatışma hali var. Atışma hali... Günah çıkarma soyleşilerinde din ve inançlar sorgulanıyor. Tanrı isa ilişkisi, Musa, Ali tüm bu inançlar irdeleniyor . Oyunda papaz (sayfa 111 de) ''Amin!''diyor mesela :) Aile ve evlilik de payına düşeni almış . AA karikocalik oyunu oynayalım deyince A ''O oyun değil, kepazelik.'' diyor. Uyumsuz ' u okuduğumu çokça düşündüm : Sayfa 102 -tablo 5 'te AA kurtulduk diye oynamaya başlıyor . Umuttan kurtulduğunu söylüyor . Hatta A tablo 5 -sayfa 99' da ''uyumsuzum, zorla mı? '' diyor . Türkiye ve Türk olmak , 70' ler ve 80 'ler Turkiye'si okullarda,sınıflarda ''sapir sapir'' ölen öğrenciler anlatılıyor . Düşünce suçluları ... AA nin yargic olduğu bölümde (üç isareti yaptığı kisimda) o dava sanırım DENİZ, HÜSEYİN ve YUSUF 'un davasıydi. Oyun yarıdan itibaren Türkiye gerçeklerini anlatıyor . Yerli takılara örnekler verirken mesela en son iki örnek büyük harfle yazılmış : POLİTİKACILAR VE YALANCILAR . Oyunda yine Thomas More Ütopya 'si ve Karl Marx da geçiyor . Vüs'at Bey farkı diyorum buna . Melek Yargıç, A'yi Kimliksiz olduğu için yargilayamiyor . Bu bölümde A'yi Çok fazla İsa olarak görüyoruz. Doğum tarihinin sıfır olması ve ''piç'' olması bize bunu düşündürüyor. Dosyayı aşağıya atar . Dünya'ya galiba . Burda başka bir yargıç yine AA devreye giriyor . A Her türlü yargılanmaya karşı . İnsan kendi kendini yargılamali sonucu ortaya çıkıyor . A'nın suçu düşünmek mi ? Yoksa YASAMAK mi? Her ikisi de aynı şey mi? Ceza verilir: ölüm. ((Tıpkı YABANCI-Camus gibi geldi Bu kısım . Belki hatalı bir düşünce ama böyle )) Son sözü YAŞASIN olmalı . Bunu kim söyler . Haksız yere idam edilenler ve düşünce suçluları . Mesela : yaşasın halkların kardeşliği (deniz , Hüseyin ve yusuf gibi) ya da YAŞASIN çünkü istediği gibi yaşasın demek mi ? A en sonunda ipi boynuna geçirir . Fakat ip kopmuştur . İpin ucunda AA vardır . A yoktur. A'ya ne oldu ? Öldü diyemeyiz . #Ne yasayabiliyoruz ne ölebiliyoruz # Kitapta ipin ucu oyununun epik, seyirlik ve absürd olmadığı Vüs'at Bey tarafından oyun içinde söylenir bize . Peki bu oyun nedir ? Bay Muannit Sahtegi'de olduğu gibi Vüs'at Bey dili diyebileceğimiz bir dil kuran yazar, oyununda da kendine göre Vüs'at Bey oyunu mu kurmuş ? Kurmak istemiş . Çünkü bunu bizden istemiş . Tekrar tekrar okunmalı ... (Hot-ice)
Kendimle savaşım!: Memnun oldum yazar/vusat-o-bener ... Öncelikle ilk incelememi yapıyorum. Kusurlarım olursa affınıza sığınınıyorum. Şöyle başlayacak olursam bu kitap hakkında düşüncelerimi paylaşmak beni bu kitaba karşı sorumlu tutuyor. Öncelikle yazar ile ilgili birkaç noktaya değinmek istiyorum. Vüs'at O. Bener... Çok çok memnun oldum, geç kaldım bu buluşma için hatta. Daha önce karşılaşmalıydık. Dilin akıcılığı, zeka dolu kelime oyunları, gündelik yaşama dair kurgusu ( kurgu mu bilemedim öyle gerçek ki her şey) insanı etkisi altına alıyor. Okumaya devam edeceğim bir yazar, hayatıma hoşgeldin, aslında ben senin edebi dünyanı hoşbuldum... Ve gelelim kitabımıza; Kitap iki farklı oyundan oluşuyor ve çokça perdeden. Kitaptan aldığım bilgiye göre iki oyunu yazma arasında 17 yıl var. Yıllar yani... Doğal olarak bu yıllar süresince insanın kendi de değişebilir, düşünceleri değişebilir, hayata bakış açısı değişebilir. Benim gördüğüm fark ise yazarın geçen 17 yıl boyunca daha alaycı bir üslup edindiğidir. İlk oyunun adı "Ihlamur Ağacı". Burda bize 4 kişilik sıradan bir ailenin dramatik diyalogları eşlik ediyor. Kanımca hepimizin yaşadığı aile içi ilişkilerimizde olan uyum ya da uyumsuzluğu yazar burda bilinç düzeyine çıkarıyor. Aile ilişkilerimiz "gerçekte" ne kadar samimi? Güvenilir mi? Ya da gerçekten uyumlu muyuz? Yoksa takındığımız sahte bir uyum mu bu? Peki ya bilinç düzeyine çıkarılıp gerçekler düşünülünce ortaya bir dram çıkacak kadar acı bir halde mi aile ilişkilerimiz? Üstüne çokça düşünülür... Gelelim ikinci oyunumuza... İtiraf etmeliyim ki bu oyun ilkinden çok daha iyiydi ya da benim için öyleydi. Tam da kendim ile, dünya ile çatışmada olduğum bu dönemde iyi ki rastlaşmışız. Oyunda A ve AA diye iki kişi var, aslında tek kişilik ama iki kişiyle oynanan bir oyun. Nasıl olur diyeceksiniz. Şöyle ki; A, AA' nın kendini ikileştirme(bölme) yöntemiyle yarattığı kişidir. Yani burda kişi aslında sürekli kendi ile bir çatışma içindedir. Fakat bireysel bir çatışmadan bahsetmiyorum. Tepeden inme kurallar ile oluşturulmuş yaşam ele alınıp sorgulanıyor. Yasakların, kuralların mantığı ile bir türlü barışamayan insan mantığının çatışması anlatılıyor. Bütün bunların alaycı bir dil ile ele alınması ve zekice yerinde kullanılan kelime oyunlarıyla daha bir cazip geliyor insana okumak. Bazen bazı gerçekler, aslında hepimizin sustuğu gerçekler, belki korktuğumuzdan belki de bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığımızdan dolayı sustuğumuz gerçekler yüzümüze vuruluyor. Aslında konuşulacak, tartışılacak çok şey var ama sözü uzatmamak gerekir. Birkaç alıntıyı da burda bırakmak istiyorum, yararlanırız belki... "A: Düşünmeyelim en iyisi... Biz yalnız yaşamaya bakalım. AA: Yaşamaya bakalım. A: Ot gibi, kaya gibi, ağaç gibi..." "AA: O değilde ötekiler bela galiba. A: Hangileri? AA: Tank, top, tüfek falan diye sayıp döktün ya... A: Ya, sormayın. AA: Merak ettim, ne işe yarıyor bunlar? A: Birbirimizi öldürmeye. AA: Maşallah yetmiyor demek, salgınlar, depremler, su baskınları, açlık. A: Bilmem, herhalde..." Kitabın basında yer alan bir şarkıyı da buraya not düşüyorum. Keyifli dinlemeler... https://youtu.be/zC7gEVSgf9k Okunmaya değer bir kitap... Yergileriyle, alaylarıyla, dramıyla ve tüm gerçekliğiyle... İyi okumalar... Sevgi ile kalın... (eliff)
Kitabın Yazarı Vüs'at O. Bener Kimdir?
Vüs`at O. Bener, (d. 1922 - ö. 2005) Türk yazar ve şair. Yazar Erhan Bener'in kardeşi, Yiğit Bener'in amcasıdır.
Hayatı
Tam adı, Vüs'at Orhan Bener. 1922'de Samsun’da doğdu. İlk, orta öğrenimini Anadolu’nun çeşitli kentlerinde tamamladı. 1941'de Harbiye Mektebi'ni, 1957'de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
Ticaret Bakanlığı'nda raportör, Karayolları Genel Müdürlüğü'nde hukuk müşaviri olarak çalıştı. Ayşe Bener`le evlendi. Bir sendikanın danışmanlığını yürüttü. Emekliye ayrılıp yazarlıkla geçindi.
1950'de New York Herald Tribune gazetesi ile Yeni İstanbul gazetesinin birlikte düzenlediği öykü yarışmasında "Dost" isimli öyküsüyle üçüncülük kazandı. Bu başarı tanınmasını sağladı. Seçilmiş Hikayeler, Varlık, Yeditepe dergilerinde yayınlanan şiir ve öyküleriyle dikkat çekti.
1 haziran 2005`te hayatın yitirdi.
Eserlerinin Özellikleri
Vüs'at O. Bener, eserleri içinde daha çok özyaşamöyküsel nitelik taşıyan öyküleriyle bilinir. Bener, ham gerçekliği edebi bir temele oturtarak ele aldı. Gündelik olaylarla, bilinçaltında birikmiş yaşam parçalarını birleştirdi. Sürekli yeni anlatım biçimleri arayan yazar, bu yönüyle zaman zaman şematizme düşmekle, dış gerçekleri yanlış yerlere koymakla, hatta bozmakla eleştirildi. Bener'in eserlerinde ölüm izleği önemli bir yer tutar. Bunda yazarın genç yaşta doğum sırasında kaybettiği ilk eşi ve doğumdan sonra yaşatılamayan çocuğunun da etkisi vardır. Bu evlilikten sonra tekrar başından evlilikler geçmesine rağmen Vüs'at O. Bener'in çocuğu olmadı. Okurdan çaba isteyen, ayrıksı bir dili olan Bener'in kişilerinin gündelik hayatın ikiyüzlülüklerini dışavuran bilinçakışlarını, Virgül dergisindeki yazısında, Orhan Koçak "iç konferans tekniği" olarak adlandırmıştır. Öykülerinin yanı sıra Vüs'at O. Bener'in şiirleri, kısa dizelerden oluşan, esprili, ironik ve şaşırtıcıdır.
Ödülleri
Ihlamur Ağacı ile 1963 Türk Dil Kurumu Tiyatro Armağanı
İpin Ucu oyunuyla 1980 Abdi İpekçi Armağanı (paylaştı)
2005 İstanbul Kitap Fuarı Onur Yazarı (Vefatı nedeniyle eşi Ayşe Bener tarafından kabul edildi.)
Vüs'at O. Bener Kitapları - Eserleri
- Kapan
- Siyah-Beyaz
- Bay Muannit Sahtegi'nin Notları
- Havva
- Dost Yaşamasız
- Buzul Çağının Virüsü
- Manzumeler
- Mızıkalı Yürüyüş - Kara Tren
- Dost
- Ihlamur Ağacı - İpin Ucu
- Kara Tren
- Canım Tavşancığım
- Mızıkalı Yürüyüş
- Kurmacasız Bir Yaşam
- Bir Tuhaf Yalvaç
Vüs'at O. Bener Alıntıları - Sözleri
- Çay, sıcak, ağız yakan! Hepsi bu. Bir bardak. Kimsesizler mezarlığına gömdüm imgelerimi. İpileyen sarımsı ışık pırpırlandı, sönmek üzere, sönünce kurtulacağım kendimden –acınası avuntu!–, ödeşeceğiz, kristal yüreklerine sırt çevirdiklerimle. (Havva)
- Ölmek istiyorum Leyla’cığım. Fakat ümit işte. Ümit olmasa. Çoktaaan.. (Dost Yaşamasız)
- Eskiden böyle değildim. Mezarlık korkuturdu. İnsan ölmekten değil ölümden korkarmış. Daha doğrusu unutulmaktan. (Dost)
- Yaşam, bir deha işi değil. Bir sürgün, köle düzeni... (Kapan)
- Önemsemiyorum.Sanki düşünen ben değilim. Düşünmüşsün, düşünmemişsin ne olacak? (Dost Yaşamasız)
- Kattı önüne beni Bir muhalif rüzigâr" (Manzumeler)
- ‘Kurtar beni bu bataktan, boğuluyorum!’ (Buzul Çağının Virüsü)
- Anlamış olmalıydılar yaşamasızlığımı. (Havva)
- -Baba! -Efendim oğlum? -Yaşamak istiyorum ben.(şiddetle aksırır.) -Çok yaşa oğlum. (Bir Tuhaf Yalvaç)
- "Feryad ki feryâdıma imdâd edecek yok Efsus ki gamdan beni âzâd edecek yok." (Manzumeler)
- Oysa, nasıl hala BUDALACA, “BÜTÜNLÜK” peşindeyim! Tam bir ŞEY’E yaklaştığımı sanırken —nasıl çarçabuk!— kendi düşüme, oyunuma geldiğimi, yenilgiye, duymaya ÖYKÜNDÜĞÜMÜ GÖRÜYORUM! (Canım Tavşancığım)
- Saçma korkum, ama korkularım dur durak bilmez hale geldi, en basit olumsuzluk belirtisi, olasılığı, oluşumu yüreğimi daraltmaya yetiyor. Otobüs devrilse de bitse işkence. Oysa ölüm gelmeyebilir, kolum bacağım kopabilir, tekerlekli iskemleye mıhlanabilirim. Örneğin kıçımı kim temizleyecek? (Mızıkalı Yürüyüş - Kara Tren)
- Tümünü tükettin de, kala kala bir ben mi, “yaşama çağını” yora yora tamamlamış bir ben mi, dahası “o çağda” bile “yaşamı duyma” yeteneğinin —yoksunluğu demiyeyim insafsızlaşıp— yetersizliğinden kıvranıp durmuş bir ben mi kaldım ortada, ARADIĞINI verebilecek?! Hem dur bakalım, aramağa ne zaman başladın sen? Tanrım! Yaşama’ya yeni yeni başlayan bu çocuk çıldırmış! “Mutluluk” çağrılarını, şarkılarını hatırlamak neye yarar? O çağrılara kendiliğinden koşma dileği, o şarkıları zorlanmadan söyleme isteği olmalı değil mi insanın içinde, kanında? Sende var bunlar işte! HEM NASIL VAR! (Canım Tavşancığım)
- Efendim, benim de hayatım roman, daha doğrusu gülmece. Neden öyle küçümser bakışlar yerleşti gözlerinize? (Bir Tuhaf Yalvaç)
- "Bugüne değin yapageldiklerimi, yapamadıklarımı, yapmaktan kaçındıklarımı süzgeçten geçirdikçe geriye acınası toz yığını kalıyor." (Kapan)
- İnsan, insanın kurdudur. (Dost)
- bir şey dokunamayacağım kadar bana yakın... (Mızıkalı Yürüyüş - Kara Tren)
- Yanıltacağım onu. Ben yokum bu oyunda, çirkin gururum var! (Bir Tuhaf Yalvaç)
- Kemirgenliğin içimi tüketiyor artık. (Kara Tren)
- Ne yapalım? Bu dünyada yüreksizlerin de yaşadığını kabul et. (Dost Yaşamasız)