İki Dirhem Bir Çekirdek - İskender Pala Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İki Dirhem Bir Çekirdek kimin eseri? İki Dirhem Bir Çekirdek kitabının yazarı kimdir? İki Dirhem Bir Çekirdek konusu ve anafikri nedir? İki Dirhem Bir Çekirdek kitabı ne anlatıyor? İki Dirhem Bir Çekirdek kitabının yazarı İskender Pala kimdir? İşte İki Dirhem Bir Çekirdek kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: İskender Pala
Tasarımcı: Utku Lomlu
Yayın Evi: Kapı Yayınları
İSBN: 9789758950379
Sayfa Sayısı: 212
İki Dirhem Bir Çekirdek Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Anlatımı güzelleştirmek, savunulan fikir ve düşünceyi daha etkili kalmak daha etkili kalmak üzere her dilde kalıplaşmış bazı sözler bulunur. Atasözleri, dua ve temenni cümlecikleri, sövgü ve ilençler, bilmece ve tekerlemeler… Bu tür kalıplaşmış sözler arasında, dilin bünyesinde en sık rastlanılanlar ise deyimdir. Dilin bünyesinde kalıplaşmış ve kökleşmiş olarak değişmeden kullanılan deyimler, hiç şüphe yok ki anlatıma canlılık ve güç katarlar. Bu sayede düşüncelerin ve olayların muhataba daha etkili biçimde yansıtıldığı bir gerçektir.
Bazı kişilerle ilgili anılar ve hikâyeler, tarihten alınmış olaylar, ve. Deyimlerin ortaya çıkış nedenleri arasında ön sıraları paylaşırlar. Bu bakımdan deyimlerin kaynaklarını arayıp bulmak, oldukça meşakkatli bir iştir. Bazen rastgele bir sayfada, bazen bir dipnotta, bazen de hiç ummadığınız bir el yazması sayfasında bir deyimin ortaya çıkış hikâyesiyle karşılaşmak mümkündür.
Deyimlerimizin ortaya çıkış hikâyelerini bilmenin, dilimizin kültüre yansıyan yüzüne bir renk katacağı kesindir. Umarız, bu konuda daha geniş araştırma yapacaklar için bu küçük kitap bir başlangıç olur.
(Tanıtım Bülteninden)
İki Dirhem Bir Çekirdek Alıntıları - Sözleri
- Gecelerin kaç saat olduğunu, var git gam tutkunu olanlara sor!
- Bir gün elbet sevgilinin Eşref saatine rastlarım da şu kırık gönlüm yapılır.
- ve unutmayınız, zalim olmaktansa mazlum olmak daha iyidir
- "Ağaç dikmek geleneğini yitireli çok olmuş; bari ağaç katlinin önüne geçilebilse!.."
- Cihan çoktandır yıkılıp gitmekte; sanma ki bizde düzelir Alçak felek, devleti baştan aşağılıklar eline düşürdü. Şimdi artık istanbul kapılarını dolaşanlar, hep ayak takımı. İşimiz, Allah’ın merhametine kaldı vesselâm!..
- Aşkın, her devrin en geçerli duygusu olduğuna şüphe yoktur.
- Şimdilerde insanlar, bir dalkavuk tutmak yerine çevrelerindeki herkesten dalkavukluk bekliyorlar.
- Öyle ya , bir gecenin ne kadar uzun olduğu, o gecenin karanlıkta geçen saatlerinin niteliğiyle değil, o gecede yaşanılan dakikaların niceliğiyle ilgilidir.
- Edebi edepsizden öğren.
- "Şiir okumak için, öyle her mekân ve zaman uygun değildir. Elbet ki dem gerek, , hemdem gerek."
- Ağaç dikmek geleneğini yitireli çok olmuş; bari ağaç katlinin önüne geçilebilse!..
- Ve unutmayınız, zalim olmaktansa mazlum olmak daima iyidir.
- Başını abaya çekmek: (Mecazen) Ölmek.
- "Eline, beline, diline" düsturu ise hakikat yolcusunun kendine ait olmayan bir şeyi almaması, uygunsuz kelâm söylememesi ve kimsenin namusuna halel getirmemesi demektir.
- İman ve dürüstlük ,menfaat ve nefis ile çarpışınca , genellikle bu ikinci grup galip çıkar: Hele bir de hesap soran yoksa!
İki Dirhem Bir Çekirdek İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Atasözleri ve Deyimlerin asıl hikâyelerini hiç merak ettiniz mi?: İskender Pala yine yapmış yapacağını, Muhteşem bir kitap... Diğer kitaplarına istisnaden bu kitap başka bir tarzda ve konuda.. Atasözleri ve Deyimlerin hikâyesini okuyoruz; o kadar farklı yerden geliyorlar ki bazılarında şaşırmadan edemedim ve gülmeden.. Unutulmaya yüz tutmuş, hatta unutulan bir çok deyimleri de görüyoruz. Çok şey öğretiyor kitap, fazlası var eksiği yok. Kendi değerlerimizi daha yakından daha ayrıntılı öğreniyoruz. Güzel bir şey bu. Sizi sıkmadan bir gün de bitireceğiniz hikâyeler.. Sizi en beğendiğim Deyimin hikâyesini yazmak istiyorum; ELİ KULAĞINDA. İslâmiyet yayılmaya başlayıp da Müslümanların sayısı artınca, namaz için onları bir araya toplamak üzere ezan okunması kararlaştırılmış ve sesi güzel olduğu için de Habeşistanlı eski köle Hz. Bilal, bu vazifeye seçilmişti. Ne var ki Medine'deki müşrikler ve diğer dinlere mensup olanlardan bazı tahammülsüz insanlar, ezan okunurken sesi duyulmasın diye gürültü yapmaya, çocukları toplayıp Bilal-i Habeşî ile alay ettirmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Bilal, ellerini kulaklarını tıkayarak ezan okumaya başladı. Bilâhare müezzinler, ellerini kulaklarını tıkamayı bir tür Bilal-i Habeşî sünneti gibi gördüler ve ezanı öyle okudular. Eskiden birisi yanındakine, - Ezan okudu mu, dediğinde, eğer vakit çok yakın ise, - Okunmadı ama (müezzinin) eli kulağında; dermiş. ✿ ✿ ✿ (Mervé)
Evet arkadaşlar, eğer ‘’afyonunuz patladıysa’’ ‘’Çıkarıyorum ağızımdaki baklayı’’. ‘’Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derlermiş’’ bendeniz keçi. Amma ve lakin sizler ‘’Ahfeş’in keçisi’’ olmayınız!! Zira sizler ‘’mürekkep yalamış’’ insanlarsınız. Aman ha beni ‘’ali kıran baş kesen ’’ zannetmeyin bu ‘’laf-ü Güzaf’’larıma bakarak. Söylediklerim ‘’zerdeyle zırva’’ dan başka bir şey değil. Ama ‘’maval okuyorum’’ da zannetmeyin, biraz ‘’molla kasım’’ lık yapıyorum diyebiliriz. Hepsi bu!! Aslında bu işin ‘’püf noktası’’ ‘’rahmet okutmak’’tır. Tabi aramızda ‘’kös dinleyenler’’ de oldukça fazla olduğundan bu çaba beyhude de olabilir. Aranızda ‘’diş bileyenler’’ olduğunu sezinliyorum. Hatta içinizden; şuna da bak ‘’Münasebetsiz Mehmet Efendi’’ yi aratmıyor, dediğinizi de duyar gibiyim. Ama ne yapalım ‘’kırk yıllık kani olur mu yani’’. Yanlış anlamayın beyler sizinle ‘’matrak geçmiyorum’’ veya ‘’goygoyculuk’’ da yapmıyorum. ‘’hacı mandalın mührü’’ gibi doldurdukça dolduruyorum. Umarım siz okuyucuların ‘’eşref saatine’’ denk gelmişimdir, yoksa ‘’kaş yaparken göz çıkarmış’’ olabilirim. Neyse arkadaşlar ‘’lafla peynir gemisi yürümüyor’’ ‘’hoşafın yağı kesilmeden’’ ‘’kabak tadı vermeden’’ ‘’ipin ucunu’’ kaçırmadan sözlerimi sonlandırsam iyi olacak. E, siz de ‘’sabır taşı’’ değilsiniz en nihayetinde. Tırnak içerisinde yazdıklarım deyimlerden oluşmaktadır. Ve bu eserde bu deyimler ve daha fazlasının tarihçesini bulacaksınız. :) ufak bir harmanla cümle içinde kullanarak sunmaya çalıştım ‘’Altı kaval üstü şeşhane’’ olmuş gibi dursa da ‘’turnayı gözünden vurduğumu’’ düşünüyorum. :) Deyim: Anlatımı güzelleştirmek için, savunulan fikir ve düşünceyi daha etkili kılmak üzere kullanılan kalıplaşmış sözlerdir. iyi okumalar :)) Kültür ve kültürün birikimleri bizi yüceltir. Manevi anlamda... ben buna inanıyorum... (Harun mert)
Deyimler Kitabı: Deyimlerin nereden nasıl geldiğini ve nasıl değiştiğini anlatıyor. Okudukça iyi bildiğimiz deyimleri bile yanlış kullandığımı anladım. Dildeki bu deyimleri unutarak değiştirerek dili yozlaştırdığımızı bir kere daha anladım. Kesinlikle yatırım tavsiyesidir. (YT)
Kitabın Yazarı İskender Pala Kimdir?
İskender Pala, 8 Haziran 1958 tarihinde Uşak‘ta Kayaağılı köyünde doğmuştur. Uşak Cumhuriyet ilkokulunda okudu. Kütahya Lisesi’nden mezun oldu. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Lisans tez çalışması Câmiu’n-Nezâir’dir. Yine İstanbul Üniversitesi’nde “Aşkî, Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı” konusunda Doktora çalışması yaptı. 1983 yılında Doktorasını tamamladı.
1983 yılında Divan edebiyatı dalında doktor, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi‘nde doçent ve 1998 yılında Kültür Üniversitesi‘nde profesör oldu. Ortaokul ve liseler için Türkçe ve Edebiyat ders kitapları yazdı. Denemeler, hikayeler, fıkralar ve edebiyat araştırmacısı olarak çeşitli ansiklopedi ve dergilerde bilimsel ve edebi makaleler yayımladı. Düzenlediği Divan Edebiyatı seminerleri ve konferansları geniş kitleler tarafından takip edildi.
1979-1982 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji seminer kütüphane memurluğu yaptı. Hayatının ilerleyen dönemlerinde çeşitli sebeplerden dolayı askerlik mesleğini tercih eden İskender Pala, öğretmen subay olarak 1982 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığına girdi. 14 yıl 7 ay görev yaptıktan sonra 1996 yılında TSK‘dan ihraç edildi.
1982-1984 yılları arasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Deniz Lisesi Komutanlığı’nda teğmen, 1984-1986 yılları arasında Üsteğmen olarak görev yaptı.
1986-1987 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi’nde part-time Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi olarak çalıştı.
1987-1994 yılları arasında Yüzbaşı olarak, Dz.K.K.lığı Tarihi Deniz Arşivi kuruluş ve faaliyetleri görevinde çalıştı.
1994-1996 yılları arasında Tarihi Deniz Arşiv Araştırmaları ve Dz.K.K.lığı yayın faaliyetlerinin yürütülmesi görevinde çalıştı.
1996-1997 yılları arasında Öğretim yılı, MSÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Eski Türk Edebiyatı öğretim üyesi ve İSAM redakte kurulu üyeliği yaptı.
1997 yılında Öğretim yılında İstanbul Kültür Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Aynı zamanda Uşak Üniversitesi öğretim üyesidir.
İskender Pala, 1980 yılında F. Hülya Avcı ile evlendi. Hilye Banu, Elif Dilasa adında iki kızı, Alperen Ahmet adında bir oğlu vardır.
Ödülleri :
1989 – Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülü, (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
1990 – AKDTYK Türk Dil Kurumu ödülü, (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
1996 – Türkiye Yazarlar Birliği inceleme ödülü, (Şairlerin Dilinden)
2001 – Aydınlar Ocağı Kayseri Şb. Yılın Edebiyat Adamı ödülü,
2001 – YTB Uşak Halk Kahramanı ödülü,
2003 – “Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk” Yılın Romanı Ödülü
2013 – Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü,
Türk Patent Enstitüsü Marka Ödülü
İskender Pala Kitapları - Eserleri
- Şah ve Sultan
- Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk
- Od
- Kitab-ı Aşk
- Aşkname
- Aşina Güzeller
- Ah Mine'l-Aşk
- ... Ve Gazel Yeniden
- Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü
- Atasözleri
- Ayine
- Katre-i Matem
- Boğaziçi'ndeki Mücevher
- Divan Edebiyatı
- Divane Güzeller
- Dört Güzeller - Toprak, Su, Hava, Ateş
- Düşte Kalan
- Efsane Güzeller
- Gözgü
- Gül Şiirleri
- Güldeste
- İki Darbe Arasında
- Hayriyye
- İki Dirhem Bir Çekirdek
- Kadılar Kitabı
- Kahve Molası
- Kırk Ambar
- Kırk Güzeller Çeşmesi
- Kırkıncı Kapı
- Kudemanın Kırk Atlısı
- Leyla ile Mecnun
- Mir'at
- Muhteşem Şair Muhibbi
- Müstesna Güzeller
- Perişan Gazeller
- Perî-şan Güzeller
- Su Kasidesi
- Şair Fatih: Avni
- Şairlerin Dilinden
- Şiirler Şairler Meclisler
- Şir-i Kadim
- Tavan Arası
- Akademik Divan Şiiri Araştırmaları
- Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi
- Aşka Dair
- Mevlana
- Efsane
- Hoş Sadâ
- Kırklar Meclisi
- Lale Devri
- Mihmandar
- İstanbulcunun Sandığı
- Bülbülün Kırk Şarkısı
- Şahane Gazeller 1
- Üstatlar konuşuyor
- Fetih ve Fatih
- Nurundandır Bütün Nurlar
- Mesela
- İstanbul Bir Rüya
- Karun ve Anarşist
- Şahane Gazeller 2
- Şahane Gazeller 3
- Uzmanlar Konuşuyor
- Barbarossa
- Tarihimiz Konuşuyor
- Türk Dili ve Kompozisyon
- Yunus Emre
- Şahane Gazeller 1- Fuzuli
- Nabi
- Naili
- Namık Kemal'in Tarihi Biyografileri
- Necati
- Nedim
- Nef'i
- Şeyh Galip
- Aşkî
- Baki
- Fatih Sultan Mehmet
- Fatih'in Şiirleri
- Abum Rabum
- İtiraf
- Kalp
- Akşam Yıldızı
- Şiirin Sultanları
- Ortaöğretim için Divan Şiiri
- Ahmed Paşa
- Jennifer’ın Düğünü
- Darbe: Kan ve Sultan
- Aşk Bir Zamanlar
- Neyzen Tevfik
- Vali Hanım
- Süleyman
- Leyla ile Mecnun
- Nizamülmülk
- Kılıçarslan
- Kervan
- Düşte Kalan
- Güldeste
- Mevlanâ Celaleddin
- Ah Mine'l Aşk
- A-71
- Şehir ve Kültür İstanbul
İskender Pala Alıntıları - Sözleri
- Aşk da, âşıklık da en güzel meslektir bize. Ve Sevgili'nin yüzü yoksa eğer gözümüzde, aşk da haramdır bize, âşıklık da. (Mevlana)
- "Sevgilinin Mahallesinde âşık kavgası hiç eksik olmaz,hatta sevgilinin Mahallesinin köpekleri onların kanları ile beslenir." (Şir-i Kadim)
- Hak kulundan intikamın yine abdiyle alır Bilmeyen ilm-i ledünni anı kul yaptı sanır (Şiirler Şairler Meclisler)
- İlk aşk günahı cennette işlenmiş, onun için aşk cennet duygusudur. Aşk cennetten çıkarıldığı için insana bu kadar fedakarlık yaptırır. (Ortaöğretim için Divan Şiiri)
- Mutluluğun zevki paylaşılarak çıkar küçüğüm, lakin üzüntü tek başına yaşanır. (Abum Rabum)
- Mezarlık bir ibrethanedir. İnsanı duaya sevk eden esrarlı sessizliklerin en muhteşem mabedidir o. (Tavan Arası)
- Âşıkın ciğeri yandıkça, gözü yaş (su) döker. (Ah Mine'l Aşk)
- Göz... Savaşı başlatan haberci. Bakış... Elde olmayan kader; ilahi kaza. Ve Aşk... Kalple göz arasında kutlu bir hadise... (Kitab-ı Aşk)
- Dilberin eziyeti, rakibin düşmanlığı, ayrılığın ateşi ve gönlün zafiyeti... Meğer Allah beni bunca türlü dert için yaratmış. (Şiirin Sultanları)
- 21. Derecelenme ve zıtlıklar olmayınca âlem yıkılır. Nitekim cahil de âlimin yerini tutamaz. 22. Su, ateşin yaptığı işi yapamadığı gibi; toprak da rüzgarın görevini yere getiremez. 23. Demirin işini altın beceremez; tuzun tadını ve çeşnisini de mücevher veremez. 24. Elin yaptığını ayak başaramaz; kalem de kılıcın çıktığı makama ulaşamaz. 25. Gözün yaptığını kulak yapamadığı gibi fare, akıl edip de zehiri düşünemez. 26. Çiftçinin yerini kuyumcu tutamaz, dülger de ayakabıcının işinden anlamaz. 27. Efendinin işini nasıl köle bilmezse, sultan da halkın işini bilemez. 28. Sıcak soğuğun yaptığını yapamazken; kuru hiç yaşın sonunu bilebilir mi? 29. Gölge güneşin eserini ne anlasın? İçki de Cemşit'in neşesini anlamaz ki zaten.. 30. İşte her şeyin bir zıddı vardır. Artık yaratılışındaki kabiliyet ölçüsünde bunu anlayıp hisseni al. (Hayriyye)
- Mihr-ü mah ister cemalinden zekat Failatün Failatün Failat.. (Ey sevgili! Güneş ile ay (bile, sana hayranlıklarından dolayı) güzelliğinin zekatını isterler.) (Hoş Sadâ)
- Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâdır bu Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafa’dır bu NÂ Bî (Nabi)
- Dahi mecâz u hakîkat ne olduğunu bilmez Hevâ-yı aşk sanır bir dil-i harâbım var |Nailî Benim, aşka tutulduğunu zanneden harabeye dönmüş bir kalbim var ki henüz neyin mecaz, neyin gerçek aşk olduğunu bile bilmiyor. (Şahane Gazeller 2)
- Kişi kalbinde olanı Allah'tan başkasına bildirmeye mecbur değildir. (Kervan)
- Geçmiş zamanın puslu hatıralarıdır kimlikler giydiren ruhlarımıza ve geçmiş zamanlar neşeli ve sevinçleriyle, hüzünleri ve acılarıyla en çok tavan arasında saklanırlar. (Tavan Arası)
- Hamdım, piştim, yandım... (Mevlana)
- Yıkılıptır şu cihân sanma ki bizde düzele Devleti çerh-i deni verdi kamu mübtezele Şimdi ebvab-ı saadette gezen hep hezele İşimiz kaldı heman merhamet-i Lemyezele İkbali / Cihangir (Şiirin Sultanları)
- Ölüm... Acı olduğu kadar mecbur, ürkütücü olduğu kadar alışılmış, aykırı görüldüğü denli doğal ve kovulmak istendiğince kucaklanmış. Hayatla birlikte var; insanla birlikte yok. (Mir'at)
- gel, yine gel, ne olursan ol yine gel (Mevlanâ Celaleddin)
- Sevmek, tanımakla başlar. (Müstesna Güzeller)
Editör: Nasrettin Güneş
Ziyaretçi
08.01.2024 / 19:35ÇOK KÖTÜ OLMUŞ HİÇ BİŞE ANLAMADIM
Ziyaretçi
08.01.2024 / 19:34BİZ BU KİTAPLA BERABER 5 KİTAPTAN SINAV OLCAZ İNŞ İYİ GEÇER
Ziyaretçi
08.01.2024 / 19:33BİZ BU KİTAPLA BERABER 5 KİTAPTAN SINAV OLCAZ İNŞ İYİ GEÇER