diorex
life

İkinci Adam Cilt: 3 - Şevket Süreyya Aydemir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İkinci Adam Cilt: 3 kimin eseri? İkinci Adam Cilt: 3 kitabının yazarı kimdir? İkinci Adam Cilt: 3 konusu ve anafikri nedir? İkinci Adam Cilt: 3 kitabı ne anlatıyor? İkinci Adam Cilt: 3 PDF indirme linki var mı? İkinci Adam Cilt: 3 kitabının yazarı Şevket Süreyya Aydemir kimdir? İşte İkinci Adam Cilt: 3 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 19.05.2022 15:00
İkinci Adam Cilt: 3 - Şevket Süreyya Aydemir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Şevket Süreyya Aydemir

Yayın Evi: Remzi Kitabevi

İSBN: 9789751400376

Sayfa Sayısı: 568

İkinci Adam Cilt: 3 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Şevket Süreyya Aydemirin İkinci Adam isimli serisi, elinizde bulunan bu üçüncü ciltle tamamlanmış bulunuyor. Bu üç ciltlik büyük eser, İnönünün hayat mihveri etrafında bir devrin hikayesidir. Öyle bir devir ki, yakın tarihimizin en hareketli, en manalı ve neticeleri itibariyle sosyal ve siyasal hayatımızın, milli kaderimiz üzerinde en etkili olaylarını içine alır.İkinci Adam, Şevket Süreyya Aydemirin gene üç ciltlik Tek Adam isimli diğer büyük eserinin adeta bir bütününü teşkil eder.

İkinci Adam Cilt: 3 Alıntıları - Sözleri

  • “Samimiyetle dindar olan vatandaş kütlelerinin duygularını, en küçük siyasi hesapları uğrunda istismar etmek gayreti, iktidardan düşme korkusuyla girişilen mezbuhane bir teşebbüstür. İktidardan düşme korkusu ile başvuracağı hiç bir tertip, kendisini mukadder akıbetinden kurtaramayacaktır..."
  • bir sahne ki, sanıyorum hiç bir ihtilâl öncesinde bunun bir misali yoktur. Hulâsa o gün Kızılay'da bir Hükümet Reisi, kendine karşı ayaklanan dalgalara karşı tek başına ve kendi yumrukları ile kendini ortaya attı. Sahne hakikaten dokunaklı düşündürücüydü... Menderes bu mücadelenin ortasındayken Bayar ve arkadaşları arka sokaklardan meydanı terk etmişlerdi. Menderes'i de nihayet ve adetâ zorla, orada sıkışan bir otomobile soktular. Üstü başı karmakarışıktı...
  • Yeni Anayasaya gelince, bu Anayasa devleti 2. maddesinde şöyle alır: «Madde 2 - Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir." Bu, geniş ve muhtevalı bir maddedir. Filhakika sosyal devlet, sosyolojik mânası ile değil, aynı zamanda sosyal müesseseleri ile çağdaş demokrasinin devletidir. Böyle bir hükmün Anayasaya girişi önemliydi. Bu sosyal devletin nitelikleri ise, aynı maddede yer alır. İş, bu müesseselerin, Anayasa metninde de sayılmasına ve teminata bağlanmasına kalıyordu. Yeni Anayasa bu alanda, eskisi ile kıyaslanamayacak kadar ileri bazı kurallar ve kurumlar getirmiştir: İki Meclis, Anayasa Mahkemesi, Yüksek Hâkimler Kurulu, insanın temel hakları, grev hakkı, toplu sözleşme, sendikacılık, basın teminatı, üniversite muhtariyeti, rejim emniyeti vesaire, yeni Anayasada ayrı ayrı yerlerini buldular. Yeni Anayasanın bu bakımdan Türkiye'de, bilhassa sosyal hareket, neşriyat ve mücadelelere karşı geniş imkânlar açtığını, bir dönüm noktası olduğunu belirtmek icabeder
  • Demir Kırat adını ben ilk defa bizim Kayaş vadisinde köylüden işitmişimdir. 1950 seçimleri günüydü. Oranın Ortaköyünden Koca Hüseyin beni yolda arabasına aldı. Yüzü üzgündü: -Oldu gayri olan efendi. Bugün Paşa babayı bıraktık, köycek Demir Kirata kâğıt attık... Seçim vadide hareketli geçmişti. Hoca Zeynelâbidin vâdi köylerinde gece gündüz kolaç atıyordu. Bütün kozu, yakınımizdaki Hasanoğlan köy enstitüsünün kominist, dinsiz olduğuydu. Ona göre kızlar oğlanlar, alt alta, üst üsteydi. Enstitünün binaları da, havadan bakılınca Orak Çekiç şeklindeymiş. Hoca yanında «Gazi Osman Paşanın bayraktarı» diye göğsünde bir de Osmanlı nişanı taşıyan bir zavallı gezdiriyordu. Herifin yaşı Gazi Osman Paşanın Bayrakdarı olmasına yeterli değildi ama, Zeynelabidin Hocaya göre, Moskoflara saldıran işte bu yiğitti. Yalnız anlaşılıyordu ki, demokrat kelimesi şekil değiştirmiş, Demir Kırat olmuştu. Hoca Zeynelâbidine seçim bitince galiba pek yüz vermediler ama, Demir Kırat, o gün bu gün sahnededir...
  • Aile hayatında huzur, mutluluk hatırası ile doluyum. Aile içinde dar zamanlarımı genişleten, kasvetli günleri aydınlığa yönelten başlıca desteğim, Eşim Bayan İnönü olmuştur. Siyasi hayatımın bütün üzüntülerini sabırla ve cesaretle karşıladı. Hiç bir sarsıntı ânından ürkmedi. Aile içinde geçimimiz daima anlaşmalı olmuştur. Biz bunun tılsımını şu usulde bulduk: Bir olaydan hangimiz şikayetçi olur ve ilk söze başlarsa, ötekimiz susar ve hak verir. Ve fırtına ne kadar sürse, mutlaka sütlimani olarak biter.
  • kabul etmek lâzımdır ki 27 Mayıs İhtilâli, bir Halk Hareketi değildi. Ve bu hareket; eğer ihtilâlden önce yaklaşan normal seçimlerde C.H.P. nin bir şansı var idiyse, o şansı da sarsmıştı. Yassıada davaları, eski iktidar adamlarını, nice köy ve mahalle kahvelerinde birer kurban, birer kahraman haline getirmişti. Öyle ki, Menderes'in kutsal ve kanatlı bir Kırat üstünde Eyyüp Sultan semalarında uçarken görüldüğüne dair haberler, bilindiği gibi basına kadar düşmüştü. Hattâ Menderes’in, Yassıada'ya yüzlerce vasıta ile hücum edilip kurtarılacağına dair haberler bile dalgalanmıştı. Gürsel, bu haberler üzerinedir ki, Yassıadayı yerle bir edeceği yolunda garip beyanlarda bulunmuştu. Demek ortada bir D.P. ve Menderes Mistiği vardı. Hulâsa artık iş işten geçmiş ve ortada yapılacak şey ihtilâlin ihtilalleştirilmesinde ibaret kalmıştı. İşte bu yapılamadı.
  • Demokrasi çok güç bir rejimdir. Para ile, saygısızlık ve terbiyesizlik ile vatandaşın ahlâkını bozan bir rejimdir.
  • "İkinci Dünya Harbine, benim Paris'ten çektiğim telgraf üzerine girilmedi" sözleri bu tarihteki konuşmalarındandır. İsmet Paşa bu sözleri hoş bir şekilde cevaplandırdı: -Kendisi Paris Sefaretimizde memurmuş. Bize bir telgraf çekmiş. İkinci Dünya Harbine girmemişiz, kendisine teşekkür ederim.
  • -Arkadaşlar! Yarın Hükümeti devireceğiz, İhtilâl yapacağız! İsteyen gelir, harekete karışır, isteyen gelmez. Fakat gelmek istemeyenleri dışarıya bırakmam. Burada kalırlar. Gelmek istemeyen var mı?...
  • Adnan Menderes'e gelince, o da anlamsızlıklar içindedir. Hem kendisi, hem hükümet sözcüleri ile o da çelişir durur. Hulâsa, denebilir ki, o günlerde hükümet havadadır. Çaresizlik içinde mutlaka bir mesul arar. Ama, öyle bir mesul olsun ki, kimse onu görmesin, yakalayamasın. Yani, gayri mevcut olsun. Halbuki mesuller sahnededirler. Ama, bizzat mesuller, hep mesul aramak için konuşurlar.
  • İnönü İhtilâlin olacağını sezmiş miydi? Elbette. Zaten Başkent’te, az çok uyanık olanlardan bunu sezmeyen yoktu? Hattâ ihtilâl günü için tarihler bile belirtiliyordu. Bu arada, siyasetle hiç ilişiği olmayan yaşlı bir aile kadınının, ihtilâlden az önce: 26 Mayısta ihtilâl olacakmış... sözlerini ben de hatırlarım. Sonra anlaşıldı ki, ihtilâl için evvelâ, hakikaten 26 Mayıs tarihi seçilmişti! İnönü'nün sezgileri tabiî esaslıydı. Ama onun bazı endişeleri de vardı. Metin Toker İnönü'nün bir gün dalgın ve düşünceli şöyle konuştuğunu yazar: “—Asker ihtilâl hazırlıyor. Bunu görmemek imkansız. Fakat hareketi Mehmetçiği kullanmadan yapmak lâzım. Bakalım onu nasıl tertipleyecekler?...”
  • Gürsel 28 Mayısta bir de basın toplantısı yaptı. Kendisine çeşitli sualler soruldu. Bazı sual cevapları verelim: -Bu hareketi yaparken İsmet Paşa ile mutabakatınız oldu mu? -Asla... Bütün memleket bilmelidir ki, hiç bir Politikanın esiri olmayacağım. Esasen şu kanaattayım: İsmet Paşa'ya daha evvel bu meseleyi açsaydım: -Yapma! diyecekti.
  • Artik Gong çalmıştı. İhtilâl başlamıştıHattâ buna bu hali ile, İhtilâl bile denemezdi. Belki bir Beyaz İhtilâl! Hattâ belki de sadece geçici bir Hükümet darbesi... Ama şu da olmuştu ki, artık eski İktidar yoktu ve başlayan gelişmenin nelere gebe olduğu hakkında ise, hiç bir şey söylenemezdi...
  • “Dinin, siyasete en yaldızlı şekilde alet edilmesi yüzünden memleketin iki defa battığını görmüş olan benim gibi bir adamın, Din istismarcılarının zararı karşısında duyduğu heyecanlı hassasiyeti, vatandaşlarımın anlamasımi isterim. Bu hakkımdır...”
  • çok Partili Demokrasilerde nizam, Tek Adam nizamı değil, Halk Adamı nizamıdır. Halk, insanüstü kahramanlar değil,kendi sözcülerini bekler. Ama bu Halk Adamı da nihayet, Devlet Adamı Vasfında bir üstün adam olacaktır. Yoksa bu gibi ortamlarda, Halk Adamı ile Demagok arasında mesafe bir zar kadar incedir.

İkinci Adam Cilt: 3 İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İkinci adam: Ulusal Kurtuluş Savaşı kahramanlarından, bugün bu topraklarda, kendi devletimizde özgürce yaşıyorsak bunu borçlu olduğumuz bir avuç Kuvayi Milliyeci'nin en önde gelenlerinden ve her şeyimizi borçlu olduğumuz Ata'mızın can dostu; günümüzde kendilerine yakıştırılan çirkin ifadeyle, "İki Ayyaş" dan ikincisi İsmet Paşa'nın bir rüzgar gibi geçen fırtınalı hayatını 15 gün gibi bir sürede okudum. Üç ciltten oluşan kitabın birinci cildi İsmet Paşa'nın doğumu, okul yılları, birincilikle bitirdiği Harp Akademisi sonrası asker olarak Osmanlı Ordusu'nda görev yaptığı yıllar, katıldığı savaşlar ve sonrasında başrolünü oynadığı ulusal kurtuluş savaşımız, yıkılan imparatorluğun yerine kurulan genç cumhuriyetimiz ve Atatürk'ün ölümüne kadar olan sürede katıldığı Lozan Anlaşması mücadelesi ve başvekil olarak görev yaptığı yılları kapsıyor. Günümüz siyasetinden bakıldığında milliyetçi-muhafazakar-dinci kesimin pek hazzetmediği ve yoldaşı Atatürk ile beraber din düşmanı, din karşıtı gibi gösterilmeye çalışılan, dönemin gereği tek partili dönemlerin yaşandığı genç cumhuriyetimizin emekleme yıllarında, “Ebedi Şef”, “Diktatör” olarak yaftalanan İsmet İnönü’nün yaşadığı fırtınalı yılları okumayanların ne kadar yanıldığını anlatmaya kalksam buradaki satırlar buna yetmeyecektir. Nitekim aynı kesim Atatürk için de putlaştırılıp tanrısal özellikler yüklenmesi ve yine o dönemleri gereği olarak vatan hainlerinin cezalandırıldığı İstiklal Mahkemeleri nedeniyle, “Eli kanlı diktatör” demeye varacak kadar haksız yakıştırmalar yapmıştır. Bu yakıştırmaların hiçbiri zerre kadar umurumda değildir, olmayacaktır. Kitabı okumaya başlayıp sayfalar ilerledikçe bu insanların yaşadıkları yıllardaki teknoloji, ulaşım ve iletişim imkanlarını da düşününce ne kadar zor bir iş başardıklarını ve o dönemin okuma yazma dahi bilmeyen cahil bırakılmış bir avuç insanıyla nasıl bir destan yarattıklarını çok daha iyi anlıyorsunuz. Hele ki kendi içlerinden muhalefet yapan vatan hainlerine karşı yaşadıkları zorlukları da katınca işin zorluğu katbekat artmaktayken. Kitabın ikinci cildi Atatürk’ün ölümü sonrası “Milli Şef” in devlet başkanlığına gelişiyle süregelen tek parti dönemiyle ülkeyi yönetirken Avrupa’da patlayan İkinci Paylaşım Savaşı ile birlikte ülkenin girdiği sıkıntılı durumlar ve savaşa girmemek için dönemin Nazi yanlısı hainlerine karşı verdiği direnç ve mücadele çok güzel anlatılmış. “Hiç bir millet yoktur ki içinden bu kadar hain çıkarsın” lafını da bu dönemde söylemiş olsa gerek. Yakasına yapışıp, savaşa girilmediği için “Bizi ekmeksiz bıraktın!” diye feryat eden bir vatandaşa, “Sizi belki ekmeksiz bıraktım ama çocuklarınızı babasız bırakmadım” diye verdiği cevabı tarih altın harflerle yazmıştır. Kitabın bu cildinde İsmet Paşa’nın kafasında oluşmaya başlayan çok partili hayata geçiş ve tek parti döneminin sona ermesine dair görüşleri ve girişimleri de veriliyor. Üçüncü ve son cilt, artık emekleme aşamasını geçirmeye başlayan cumhuriyetimizin İsmet Paşa’nın girişimleriyle çok partili hayata geçişi, serbest seçimler, Demokrat Parti’nin doğuşu, ülkeyi 27 Mayıs İhtilali’ne götüren siyasi iklim ve elbette bu fırtınalı dönemin baş aktörü İsmet Paşa’nın verdiği mücadele anlatılmaktadır. Demokrat Parti’nin ezici üstünlükle kazandığı 1950 seçimleri sonrası Türk toplumunda oluşan değişim, askerin konuya bakışı, 27 Mayıs’la birlikte başlayan ihtilaller dönemi ve artık yaşlanmış olan Paşa’nın ölümüne kadar kendi partisi içinde de verdiği mücadele ortalama bir insanoğlunun kaldırabileceği bir hayat değil; satırları okudukça nefes nefese kalıyorsunuz. Şevket Süreyya Aydemir 1950 yılında Demokrat Parti’nin seçimi kazanması sonrası başlayan dönemi “Kahramanlar döneminin sonu” olarak niteler. Türk milletinin değişmez iki kahramanı Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’yü birbirinden ayrı düşünmek imkansızdır. Sayfalar ilerledikçe, milletin “Tek Adam”ı ile onu bütünleyen “İkinci Adam”ın ortak serüveni birinci cilt ile sona ererken sonraki ciltlerde yola tek başına devam eden Paşa’nın Atatürk ilke ve inkılaplarından asla şaşmadığını ve o ilkelerin oluşmasında -beraber bir ülke kurma çabasını da düşünürsek- neredeyse eşit emek verdiklerini görüyor, hissediyorsunuz. Yaşadığımız dönemde yaptıkları siyaset ve iktidarda kalma çabaları gereği sürekli din satan tüccarların yönettiği ülkemizde, hala Türkçe ezan konusuna ve Atatürk’ün içtiği iki duble rakıya takılıp kalmış bu güruha Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’nün yıllarca verdiği mücadelenin değerini elbette ki anlatamazsınız. Zaten anlamazlar, anlasalar da yine siyasetleri gereği anlamazdan gelirler. Bu bakış açısı umurumda değildir, hiçbir zaman da olmayacaktır. Kitabın dili yazıldığı yılları düşünürseniz günümüz okuruna biraz ağır gelebilir. Şevket Süreyya Aydemir edebi bir eser oluşturma çabasında olmamış. Devrik cümleler, bir takım deyimlerin o dönemde kullanım farklılıkları, oldukça fazla dipnot, yine o dönemi anlayabilmek için ihtiyaç duyulan tarihi bilgi altyapısı kitabı okumayı zorlaştıran diğer unsurlar ama bunlara ilk cildin ortalarına doğru alışıyor kendinizi tarihin içine bırakıveriyorsunuz. Yazarın CHP milletvekilliği yapması kitabın üçüncü cildindeki Menderes-İnönü kavgalarını anlatırken tarafsız kalmamasına neden olmuş. Her konuda İnönü yüzde yüz haklı, Menderes yüzde yüz haksız diye bir durum elbette mümkün değildir. Bu nedenle özellikle yakın tarihimize meraklı okurların bu kitabı okurken farklı kaynaklardan da yararlanması tavsiyemdir. Ayrıca yıllar önce Mehmet Ali Birand tarafından hazırlanan “Demirkırat” belgeselini de eş zamanlı olarak izledim. Belgeselin hazırlanmasında bu kitaptan da faydalanıldığı o kadar belli ki kitaptaki bazı cümleler neredeyse aynı şekliyle alınmış ve kullanılmış. Son olarak; İsmet Paşa’nı hayatı ekseninde yıkılan bir imparatorluğun küllerinden doğan cumhuriyetimizin demokrasiye geçme çabalarını da içine alan yaklaşık 80 yıllık bir bölümünü merak edenlere, öncesinde yazarın “Tek Adam” adlı eserini okumaları kaydıyla “İkinci Adam” adlı bu eşsiz eseri şiddetle öneriyorum. (Cevat Bayhan)

“Şahsiyet”: İkinci Adam serisini bitirmiş bulunmaktayım.Üç kitapta da görüşlerimi değiştiren bakış açımı farklılaştıran birçok izahat edindim.İsmet paşaya karşı hep yürütülen muhalefetin bu kitapta o kadar mantıklı izahlarını gördüm kanıksadım.İsmet paşaya karşı benim de muhalif olduğum konularda Yazarın objektif anlatımı birçok konuda haksız olduğum düşüncesi uyandırdı.Paşanın evvela tam bir devlet adamı olduğunu bir kez daha Anladım.Bir asker olarak büyük bir saygı duyduğum şahsiyetin demokrasi yolundaki çileli ve mihnetli günlerinin tanığı oldum.Gerektiğinde çekilmesini bilip hiçbir egoist tavır göstermeden hedefine odaklanan bir insan portresi olacak karşınızda.Şimdi kanıksadığımız seçim sisteminin ne tür zorluklarla yerleştirildiğini ismet paşanın çileli demokrasi mücadelesinde görüyoruz.İktidarının en zirve konumundayken seçimi kaybedip iktidarı bırakan kaç devlet adamı vardır?Büyük bir halk desteği alan iktidar karşısında 30 milletvekili ile muhalefet görevini üstlenen,türlü hakaretlere maruz kalan kaç devlet adamı vardır?Uğruna girdiği demokrasi mücadelesinde askerlerin darbe hazırlıklarına kati bir suretle karşı gelip önleyen kaç devlet adamı vardır?Bütün dünyanın savaşta olduğu bir dönemde ülkesini hiçbir menfaat odağına sokmadan savaş dışı tutan kaç reisi cumhur vardır?Kısacası hatalarıyla sevaplarıyla İnönü bir şahsiyettir.Hala da eleştirilir Bunun nedeni artık daha iyi anlayabiliyorum.Bizim tenkit anlayışımız hiçbir zaman dönemin şartları düşünülmeden yapılmakta ve kesin yargıya varılmaktadır.Bu üç kitabın bende uyandırdığı akisleri Umarım bütün okuyanlar hisseder.Mutlaka okunması gereken bir eser.Şevket Süreyya’nın muhteşem anlatımını Birand’ın belgesellerini izleyerek pekiştirebilirsiniz.İyi okumalar. (Ahmet)

Şevket Süreyya Aydemir İkinci Adam kitabının 3. cildinde İsmet İnönü'nün son yıllarını anlatmaktadır. Demokrat Partinin iktidara geldiği yıllardan itibaren CHP ile Demokrat parti arasında yaşanan kavgalar sık sık kitapta yer almış, ülkenin içinde yer aldığı karışıklık yazar tarafından tarafsız gözlemlerle sunulmuştur. (seher)

İkinci Adam Cilt: 3 PDF indirme linki var mı?

Şevket Süreyya Aydemir - İkinci Adam Cilt: 3 kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İkinci Adam Cilt: 3 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Şevket Süreyya Aydemir Kimdir?

1897'de Edirne'de Balkan göçmeni, topraksız bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Babası Mehmet Ağa, Bulgaristan'ın Deliorman yöresinde toprak sahibi varlıklı bir kişi iken servetini kaybetmiş biriydi, Edirne'de bahçıvan olarak çalışmaktaydı. Annesi aydın bir kişi olan Şaziye Hanım idi. Okuma yazmayı annesinden öğrendi. Mahalle Mektebi'nden sonra askeri rüştiyeye devam etti. Küçük yaşlardan itibaren siyasetle ilgilendi. Henüz on bir yaşında iken İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu. Balkan Savaşları öncesinde annesini ve bir ağabeyini kaybetti. Edirne işgale uğrayınca katliamdan kurtulmaları için İstanbul'a gönderilen çocuklar arasında yer aldı. Kuleli Askeri Lisesi'ne kaydoldu ancak Edirne'nin geri alınması ve bir oğlunun daha asker olmasını istemeyen babasının çağırması üzerine geri döndü; Edirne Rüştiyesi ve Öğretmen Okulu'nda (bugünkü Edirne Lisesi) öğrenim gördü. Bu yıllarda Turancı görüşleri benimsedi. Diğer ağabeyinin Sarıkamış'ta hayatını yitirmesi üzerine I. Dünya Savaşı'nda gönüllü olarak savaşa katıldı; ağabeyin şehit edildiği Kafkasya Cephesi'nde çarpıştı, yaralandı. Cephedeyken okuduğu Müfide Ferit'in Aydemir adlı romanı onu çok etkiledi. İleride Soyadı Kanunu çıktığında Aydemir soyadını seçmesi bu romanın etkisiyledir.

Geri çekilme emri üzerine Edirne'ye dönen Şevket Süreyya, öğretmenlik eğitimini tamamladı. Edirne'nin Yunanlar tarafından işgali üzerine bir süre yerel direniş hareketlerine katıldı. Azerbaycan'da kurulan hükümetin İstanbul hükümetinden öğretmen istemesi üzerinde Nuha kentine (bugünkü adıyla Şeki) öğretmen olarak atandı ve 1919–1920 yılları arasında Azerbaycan'a geçti. Ermeniler'e karşı kurulan gönüllü birliğin kumandanı oldu ve bir halk kahramanı haline geldi. Ancak Kafkasya'nın çok etnikli yapısını görünce eski Turancı fikirlerinin doğruluğunu sorgulamaya başladı. Bakü'de toplanan Doğu Halkları Kurultayı'na Nuha Delegesi olarak katıldı. Bu kongreye katılması onun komünizme merakını arttırdı. Kurtultay'dan 10 gün sonra yine Bakü'de gerçekleşen Türkiye Komünist Fırkası'nın toplantısına da katılan Şevket Süreyya, merak ettiği ideolojiyi öğrenmek isteiği ağır basınca Milli Mücadele'ye katılmak yerine Nuha'ya dönmeyi tercih etti. Bir süre amaçsızca gezen Şevket Süreyya, Batum'a gittiğinde Komünist Parti'ye girdi. Yine Batum'da bir öğretmen arkadaşının kızkardeşi ile evlendi ve bu evliliği ömrünün sonuna kadar sürdürdü. Batum'dan sonra Moskova'ya giderek bir çok Türk öğrenicinin de öğrenim gördüğü Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'ne (KUTV) kaydoldu. İktisadi ve Sosyal Bilimler Okulu 'nda ekonomi eğitimi aldı. 1923 yılında Türkiye'ye geri döndü.

Şevket Süreyya, Türkiye'ye döndükten sonra Aydınlık Dergisi'nde komünist fikirleri yaymaya çalışan yazılar yazdı. 1924 yılında Sadrettin Celal Antel ile beraber hazırladığı Lenin ve Leninizm adlı kitabı yayımladı. 1925'te TKP'nin üçüncü kongresinde yedi kişilik Merkez Komite'nin üyesi oldu. Türkiye İşçi ve Çiftçi Fırkası'nın 1 Mayıs'ta "Dünyanın Bütün İşçileri Birleşiniz" yazılı broşür dağıtması nedeniyle gerçekleşen "1925 tevkifatı" sonucu dergi kapatıldı ve Aydemir de Ankara İstiklal Mahkemesi'nde devrin bir çok ünlü komünistiyle beraber yargılanarak 10 yıl hapse mahkum oldu. Muasır Türkiye'nin İktisadi İnkişaf İstikametleri adlı kitabını mahkumiyeti sırasında yazdı fakat bu eser yayımlatamadı. Afyon Cezaevi'nde geçirdiği bir buçuk yıldan sonra 29 Ekim 1927'da ilan edilen genel aftan yararlanarak hapisten çıktı. 1927 Tevkifatı sırasında yeniden tutuklanıp yargılandı fakat beraat etti. Bundan sonra komünizm çizgisinden ayrılıp bir nevi milliyetçi komünizm anlayışını savunmaya başladıysa da Türkiye için geçerli düşüncenin Kemalizm olduğu görüşüne döndü. Vedat Nedim Tör'le birlikte TKP'den ayrıldı. Partiyi polise ihbar etmekle suçlandı.

1928'de Bürokrat olarak Ankara'da çalışmaya başladı. 1951 yılında kadar eğitimci ve iktisatçı olarak çeşitli devlet görevlerinde bulundu. Yüksek Teknik Öğretim Umum Müdür Yardımcılığı, Ankara Belediyesi İktisat Müdürlüğü, Ankara Ticaret Mektebi Kurucu Müdürlüğü, İktisat Vekaleti Sanayi Tetkik Heyeti Reisliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Üyeliği yaptı.

1932 yılında Atatürk'ün isteği üzerine Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile birlikte Kadro Dergisi'ni çıkarttı. Dergi kapatıldığında Ankara Ticaret Mektebi'nde müdür olan Aydemir, bu görevi 1936'ya kadar sürdürdü. İki yıl Ankara Belediyesi İktisisat Müdürlüğü yaptıktan sonra İktisat Bakanlığı'nda çalışmaya başladı ve İsmet İnönü'nün güvenini kazandı. Komünist geçmişi nedeniyle çok eleştirilse de başarıları nedeniyle yükseldi. Bir dönem Ekonomi Bakanlığı'nca İsmail Hüsrev Tökin'le birlikte bir kalkınma planı hazırlamakla görevlendirildi. Fakat İsmet Paşa bu planı kabul etmedi.

1951'de Vekiller Heyeti kararıyla emekli edildikten sonra kendisini yazarlığa verdi. Hayatı boyunca çok sayıda eser veren Aydemir, Tek Adam adlı eserinde Atatürk; İkinci Adam adlı eserinde İsmet İnönü 'yü yazdı. Bunun dışında Menderes'in Dramı, Enver Paşa (kitap) gibi biyografiler ve Suyu Arayan Adam gibi otobiyografik denemeler dışında Toprak Uyanırsa ve Kahramanlar Doğmalıydı adlı romanları yazdı. 27 Mayıstan sonra oluşan yeni düşünce ortamında kurulan sosyalist eğilimli Devrim ve Yön gibi dergilerde yazıları yayınladı. 12 Mart Muhtırası sonrası Yön Dergisi kapatılınca yazılarına Cumhuriyet Gazetesi'nde devam etti. 25 Mart 1976'da Ankara'daki evinde hayatını kaybetti. Ankara Belediye Başkanı'nın emriyle tabutu, Türk bayrağına sarılı olarak defnedilmiştir. Adı, Ankara'da yıllarca oturduğu sokağa verildi.

Şevket Süreyya Aydemir Kitapları - Eserleri

  • Suyu Arayan Adam
  • Tek Adam - Cilt 1
  • Tek Adam - Cilt 2
  • Tek Adam - Cilt 3
  • İkinci Adam Cilt: 1
  • Menderes'in Dramı
  • İkinci Adam - Cilt 2
  • Toprak Uyanırsa
  • İkinci Adam Cilt: 3
  • Enver Paşa - Cilt 1
  • Enver Paşa - Cilt 2
  • Enver Paşa - Cilt 3
  • Tek Adam Mustafa Kemal
  • İhtilalin Mantığı
  • İnkılap ve Kadro
  • Kırmızı Mektuplar ve Son Yazılar
  • Lider ve Demagog
  • Kahramanlar Doğmalıydı

Şevket Süreyya Aydemir Alıntıları - Sözleri

  • 530 esir, Yılanlı Ovası'na indirilir. Görürler ki kendilerini esir alanlar bir avuç köylülerdir. Ama Menil'in başka bir derdi daha vardır: Genç ve güzel karısı Bilemedik'te çalışıyordu, acaba ne oldu? Düğüm çabuk çözülür: Bilemedik'te de Fransızlar yenilmiş ve Bayan Menil esir edilmiştir. Esir Bayan hiçbir hakeret görmemiştir. Türk çetelerinden gördüğü üstün insanlık muamelesini heyecanla kocasına anlatırken, Çukurova'da Fransızlarla Ermenilerin yaptıklarını çok iyi bilen Menil'in başını utanarak önüne eğdiğini etrafındakiler görürler. Tarih 28 Mayıs 1920'dir. (Tek Adam - Cilt 2)
  • ...Biz Anadolu köylüsünü dindar , mutaassıp bilirdik.Halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler. (Suyu Arayan Adam)
  • ''Eğer takdir seslerini, dostlarımızın alkış sadalarından değil de, düşmanlarımızın kin ve garaz dalgalarından duyabilirsek, yolumuz çetin, fakat yolculuğumuz yaşanmaya değer olacaktır...'' (İkinci Adam - Cilt 2)
  • Kumandan muharebeyi, harp meydanında değil, kafasında kaybederse, bu yenilgi, tam yenilgi olur. Savaş, kumandanın kafasında kaybolmadıkça, yenilgi tamamlanmış ve savaş sona ermiş değildir. Milli Mücadele'de biz savaşı, hiçbir zaman kafamızda kaybetmiş duruma düşmedik... (Tek Adam - Cilt 2)
  • Mustafa Kemal’in cevabı kısa ve kesindir: “Bir gün de, geldikleri gibi giderler”. (Enver Paşa - Cilt 3)
  • Bize göre ise, bu büyük tezadın halli için her şeyden önce, sanayici memleketlerle sanayiden yoksun memleketler arasındaki ekonomik bağımlılığın kalkması lazımdır. Yani, dünya üzerine bugün kurulmuş olan iktisadi iş bölümünün değişmesi şarttır. Büyük üretim vasıtalarının, yani sanayinin ve ulaştırma vasıtalarının dünya üzerinde yeniden ve daha rasyonel bir şekilde dağılışı şarttır. Bu tasfiye ve dağılış, elbette ki, sanayici ülkelerin sanayisiz ve geri kalmış milletler ve halklar tarafından yağması suretiyle değil, fakat haysiyetli bir milli bağımsızlık savaşı ile, kurucu inşacı ve planlı bir milletler ve halklar kalkınması, yani kısacası Milli kurtuluş yolu ile olacaktır. (İnkılap ve Kadro)
  • Asırlar boyunca Şarktaki (Doğu memleketlerindeki) bütün sokak ayaklanmaları, din bayrağı altına sığınmıştır. Dinin değil ama geriliğin davalarını gütmüştür. (Enver Paşa - Cilt 2)
  • Polatlı, Anadolu' nun önemli bir ilçesidir. (Toprak Uyanırsa)
  • yolumuzu biz mi tayin ederiz? yoksa birtakım eller , çıktığımız yolculukta bizi kendi şartlarına ve kanunlarına göre , bu şartların çezildiği istikametlere doğru mu iterler? bu , bütün çağlar boyunca insanoğlunun serüveninde bir problemdir ki , bu problemi ne bizden öncekiler çözebilmişlerdir , ne bizden sonrakiler çözebilecekler .. && uyumak ve unutmak? bazen uyku ve unutuş , ne kadar da kurtarıcıdır önümüzde ise aşılacak daha nice yollar var .. && kendine dön , kendine inan ve yalnız kendinde olanı ara .. (Suyu Arayan Adam)
  • İkinci Meşrutiyet için mücadele eden İttihat ve Terakki, aydın öncülerin çalışmalarında, meşrutiyet genel mefhumundan başka, doktriner bir anlayış bulmak mümkün değildir. (Enver Paşa - Cilt 1)
  • Sovyetler Birliği, devletler arasında bir ahlak siyaseti değil, bir rejim ve doktrin mücadelesi yürüten bir ülkeydi. (İkinci Adam - Cilt 2)
  • Atatürk'e ve hatırasına bağlılık, elbette ki Atatürk'ü putlaştırmak değildir. Kahraman putlaştırıldığı zaman ölür. (İhtilalin Mantığı)
  • "Sizin gibi ruh temizliğine ve değerlerine inandığım beş on kişimiz daha olsa, bu talihsiz vatan, elbette kurtulur." (Enver Paşa - Cilt 2)
  • "Monarşi , bir kimsenin, herhangi bir sorumluluk veya denetim olmaksızın dilediğini yapabilmesi demektir.Böyle olunca da sağlam bir ahlak sisteminin içine nasıl yerleştirilebilir ? Böyle bir mevkiye yükseltilen insanların en iyisi bile kötüleşir." (İhtilalin Mantığı)
  • Devrim; Halkın faydasına olanları, halka rağmen, fakat halk için, halka getirme işidir. (İnkılap ve Kadro)
  • Şarki Buhara’ya geçiyorum. Kazanırsak Gazi, kazanamazsak Şehit olacağız. Yol gösterecek Türkmenler, artık bizi beklemesinler… (Enver Paşa - Cilt 3)
  • Namık Kemal bir bayrak adamdır. Ve bayrak adamlar tarihte pek fazla yetişmezler... (Enver Paşa - Cilt 1)
  • Tarihte öyle zaman olur ki, milletin iradesini, hatta tek bir kişi bile şahsında temsil edebilir. Mesela Tek Adam, yani Mustafa Kemal böyle bir temsilciydi. (Menderes'in Dramı)
  • Gerçek şudur ki, Mustafa Kemal, şu atalar sözü gereğince: "Ya devlet başa ya kuzgun leşe!" diyerek evvelâ Erzurum'da kelleyi koltuğuna almıştır. (Tek Adam - Cilt 2)
  • Pazara inmeyen erkeğin, ev halkının gözünde hiçbir kıymeti yoktur. (Toprak Uyanırsa)

Yorum Yaz