diorex
sampiyon

İkinci Yarısı - Ece Temelkuran Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İkinci Yarısı kimin eseri? İkinci Yarısı kitabının yazarı kimdir? İkinci Yarısı konusu ve anafikri nedir? İkinci Yarısı kitabı ne anlatıyor? İkinci Yarısı kitabının yazarı Ece Temelkuran kimdir? İşte İkinci Yarısı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 07.03.2022 00:00
İkinci Yarısı - Ece Temelkuran Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ece Temelkuran

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750733208

Sayfa Sayısı: 296

İkinci Yarısı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Aynı kavşakta yazının ikinci yarısına da geçiyorsun.Fazladan söylenmiş süslü sözcükleri cahil bir gevezelikten, budalaca bir gösterişten saydığın, giderek bu türden laf kalabalığına tahammül edemez olduğun ikinci yarısı bu. Yazının sükûta doğru giden yarısı.Bunlara vakti olmayan insanları anlıyorsun; sen de onlardan birisin artık çünkü, biliyorsun.

Yazmak, yazarın bir yandan kendi yaşamını da dokuması, kurgulaması, bir metin gibi kurmasıdır. Edebiyatçılık ile gazetecilik kimliğini ustalıkla birleştiren Ece Temelkuran, bu yazılarında çok az yazarın cesaret edebileceği bir içtenlikle kendi dünyasının yazılış sürecini açıyor okura. Bir yandan ömrün ilk yarısını geride bırakmanın hesabını toparlarken bir yandan da yazmakla kendini var eden genç bir kadını izliyor ve okuruna izlettiriyor.

İkinci Yarısı Alıntıları - Sözleri

  • Her şeyi görebilecek kadar yakında, günü gelince çekip gidebilecek kadar uzakta durmayı iyi bilirim.
  • Git kendine bir kuş bul, taze bir bahar ya da gamlı hazan. Böyle yaşayıp gidiyoruz çünkü. Yılıyoruz ve sonra yeniden ayağa kaldırıyor bizi bize benzeyenler. Sanki yeniden düşmeyecekmişiz gibi değil, öyle bir söz hiç vermeden. Ama hayat küçük bir şey zaten. Sen, ben ve senin gibi kuşlar. O kadar. Gerisi çoğu kez gaflet ve dalalet.
  • İnsan tanrısal bir şey biliyor musunuz? Yaratıyor. Yaratıyoruz durmadan. Sevgiyi, erkeği, ilişkiyi... Hepsini biz yaratıyoruz aslında.
  • Yalnız ölmekte bir numara yok da hangimiz yalnız ölme fikriyle yaşayabilecek kadar çelikteniz?
  • Haksızlık edilmiş bir kız çocuğu var karnının içinde; silahsızken yakalanmış.
  • Bu dünyanın tek yangın merdiveni şiirdir. Çünkü şair kişi, “Ben hiç kimseyim!” deyip üzerinden insan ağırlığını alabilendir.
  • Hiç kimsenin birbirine, hatta çoğu kez kendine bile inanmadığı bir çağda, hayatını biriyle birleştirmek, umut adına bir inattır.
  • Sevmeyen sevmese, sevene olmamış ülkeler sunsan. Seven onlarla yetinse, bir de, “Su getirsene,” demese. Bütün öfkelerin içinde kuş yuvaları gibi delik delik ve cik cik kıvranmasa, dışarı salsan. İstemediğin hiçbir şey yapmasan. Katlandığın bir şey olmasa, bedelini de ödemeye hazır olsan. Katlanmadan, buruşmadan yaşasan.
  • Yeni bir başlangıç yapmak için önce boşlukta durabilmelisin. Boşlukta "kalmaktan" korktuğun zaman, işte tam o an, bir daha yeni bir şeye başlayamayacak kadar ihtiyarlar, çökersin.
  • Çünkü kalbinin götürdüğü yere gitmelerin bir de dönmeleri oluyor kös kös. Hansel ile Gretel masalında olduğu gibi dönüş yolu için bıraktığımız ekmek kırıntıları çoktan yenmiş olduğu için orman kuşları tarafından, hep yolumuzu kaybederek.
  • Çünkü paldır küldür kırılmaz kalp. Çıt eder, eski, renkli cam kadehler gibi. Sonra alıp o kırık parçaları yerini yapıştırmaya çalışmaları yok mu? Kaba saba durur artık her çaba, kalp bir kez çıt edip çatlayınca.
  • Bence biz… Söylemeyeyim diyordum ama söyleyeyim gitsin: Ağırlığı düşmesine yetmeyenleriz. Kanatlarımız küçüklükten dermansız. Yaslarını yok sayanlarız biz.
  • İki hayat verseler bize işler ne kolay olacaktı. Var olmak bu kadar dayanılmaz ağır olmayacaktı. Birini emniyet içinde, işimizle gücümüzle geçirecektik belki. Diğerini "Ah! Minel hayat"a bırakacaktık. Sonuna kadar savrulmak üzere, yaprak yaprak rüzgâra verecektik ikincisini. Şimdi, elimizdeki tek bir hayatla olmuyor bu iş. Çünkü "kalbinin götürdüğü yere gitmelerin" bir de dönmeleri oluyor kös kös.
  • Sıkış tepiş egolar arasında ya da botokslu benlikler kenarında bazen boğuluyorsan eğer, üstüne yığılıyorsa o *ben! ben! ille de ben ve özetle ben!ler.. Bu dünyanın tek yangın merdiveni şiirdir. Çünkü şair kişi, ‘Ben hiç kimseyim!* deyip üzerinden insan ağırlığını alabilendir.
  • Korkusuz kadınlar okulu olsa, iki gözüm. Kızlarımızı göndersek. Dünyayı devirebileceğini öğrense kızlarımız. Öyle kızlarımız olsa, korkusuz kızlarımız. Artık. Biz artık korkusuz kızlar doğursak. Çoğalsak.

İkinci Yarısı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ne diyeyim önyargılarımı deldi geçti bana müthiş bir deneme deneyimi yaşattı.Bütün kadınlara ve kadınları Anlamak isteyen erkeklere öneriyorum.Kadınları anlama hatta insanları anlama kılavuzu. Gerçekten bugüne kadar okumadığım için kendime kızdım diğer eserlerini bilmem ama bu kitabı kalbimin üzerine oturdu. (yerkuşağı)

Kitabı 30 yaşımdan önce okumuştum bir de 33 yaşımda okumak istedim.Gerçekten içimizdeki suçlanan,kırılan,kendini ispat etmeye çalışan kız çocuğunu fark ettiriyor.Yaptığımız inceliklerin bile bizim DNA'mıza işlenmesinin sebebi hep takdir edilmeye çalışmamız belki de.Yavaş ağır bir şekilde okuyorum.Roman gibi değil günce gibi her satırından bir anlam çıkaracak şekilde okuyorum tekrardan. (Zeynep Çiçek)

Her yazıda kendinizden bir parça bulacağınız buram buram samimiyet kokan bir kitap. Ömrün ikinci yarısına yaklaşan ben, bazı yazılarda kendi hayatımı sorgulama fırsatını yakaladım. Okuyun derim :) (sibel murat)

Kitabın Yazarı Ece Temelkuran Kimdir?

1991 yılında Bornova Anadolu Lisesi'ni, 1995 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1993 yılında Cumhuriyet Gazetesi'nde gazeteciliğe başladı. İlk yazıları Patika dergisi'nde yayınlandı.

Kadın hareketi, siyasi tutuklu ve hükümlüler, Güneydoğu sorunu üzerine çalıştı, röportajlar yaptı. Almanya'da kadın hareketi üzerine bir araştırma yaptı. Ardından avukatlık ruhsatnamesini aldı ancak bu mesleği henüz icra etmedi. Yurtiçinde ve dışında çeşitli dergilerde yazılar yazdı, CNN Türk'te muhabirlik yaptı. Dünya Sosyal Forum sürecini izlemek için 2003'te Brezilya'ya, 2004'te Hindistan'a gitti. Venezüella'daki sosyalist devrimini ve Arjantin'de ekonomik krizden sonra oluşan halk hareketini inceledi. Bu harekete ilişkin yazıları "Buenos Aires'te Son Tango" adı altında yazı dizisi olarak Milliyet'te yayınlandı. Milliyet gazetesinde "Kıyıdan" adlı köşesinde yazdı. Habertürk Gazetesi'nde 8 Şubat 2010 gününden itibaren yazmaya başlayan Temelkuran'ın yazı günleri Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi oldu. Ancak 4 Ocak 2012 tarihinde Temelkuran'ın işine son verildi.

Her yıl Dünya Sosyal Forumu'nu yerinde izlemeye devam ediyor.

Ece Temelkuran, Aslı Erdoğan, Ümit Kıvanç, Bejan Matur, Beliz Güçbilmez, Murat Uyurkulak ve Şamil Yılmaz ile birlikte Son Bir Kez oyununun yedi yazarından biridir.

17 Ekim 2010 tarihinden itibaren Habertürk TV kanalında her pazar yayınlanmaya başlanan "Kıyıdan" adlı bir programı hazırlayıp sundu.

Girişimci ve yazar Metin Solmaz ile 1996 yılında evlenip 1998 yılında boşanmıştır. Bir suikaste kurban giden Uğur Mumcu ile CHP İzmir Milletvekili, TBMM Başkan Yardımcısı Güldal Mumcuçiftinin oğlu Özgür Mumcu ile 2007 yılında evlenip 2009 yılında boşanmıştır. (Özgür Mumcu, Sorbonne Üniversitesi’nde hukuk doktorası yapmış ve şu anda Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesinde asistanlık yapmaktadır.) Ece Temelkuran, film yönetmeni İnan Temelkuran'ın ablasıdır.

Ece Temelkuran Kitapları - Eserleri

  • Kayda Geçsin
  • Muz Sesleri
  • Ağrı'nın Derinliği
  • Biz Burda Devrim Yapıyoruz Sinyorita
  • Düğümlere Üfleyen Kadınlar
  • Bütün Kadınların Kafası Karışıktır

  • İç Kitabı
  • Kıyı Kitabı
  • İkinci Yarısı
  • İçeriden - Kıyıdan Konuşmalar
  • Dışarıdan - Kıyıdan Konuşmalar
  • Devir
  • Ne Anlatayım Ben Sana!

  • Oğlum Kızım Devletim
  • Kahramanlar Kitabı
  • İyilik Güzellik
  • Olmayan Kuşlar Ansiklopedisi
  • The Insane And The Melancholy
  • How to Lose a Country : The 7 Steps from Democracy to Dictatorship
  • Bu da Geçer

  • Hepberaber Kalpsiz Bir Dünyaya İnat

Ece Temelkuran Alıntıları - Sözleri

  • Her kuş her insana bir parça uçmak hediye eder çünkü. (Olmayan Kuşlar Ansiklopedisi)
  • Türklerden acılarının tanınmasını, tarihin kabul edilmesini beklemeyen bir tek Ermeni bulamazsınız. Dünyanın hiçbir yerinde bulamazsınız bunu. Ermenistan'da da. Ama Türkiye bu ihtiyacımızı 'milliyetçilik' olarak göstermeye çalışıyor, toprak istediğimizi, bu yüzden soykırım konusunda sert politikalar güttüğümüzü düşünüyor. Bunlara inanıyorsunuz, çünkü başka bir şey duyma şansınız yok." Siyaset Ağrı’nın Derinliği, Ece Temelkuran (Ağrı'nın Derinliği)
  • "Direniyor olmak, bunca acıya karşın ayakta duruyor olmak, onlara bile şaşırtıcı geliyordu. " (Oğlum Kızım Devletim)
  • "Biz namuslu yaşadık Tilda. İyi insanlar olduk." Bu, en uzun cümlesidir Türkçe'nin. Yaşar Kemal'in ölen eşi Tilda'nın mezarı başında söylediği. En uzun romandan daha uzun, en ağırından daha taş. (Dışarıdan - Kıyıdan Konuşmalar)
  • Ağırlık yapmayan her şey hafif değildir aslında. (Kıyı Kitabı)
  • Bizim işçi kesimi gibi. Toplu sözleşme yapılıncaya kadar Kızılay Meydan'ında devrimcidir, hıyarla domatesi alıp piknik yapar gibi eylem yapar. Toplu sözleşme yapıldıktan sonra Kızılay'da bir tek işçi göremezsin. (Ne Anlatayım Ben Sana!)

  • Dünya artık ne yapacağını bilmeyen bir dükkân ve üzerinde "Patron çıldırdı!" yazıyor. (Hepberaber Kalpsiz Bir Dünyaya İnat)
  • "Kayda geçsin" çünkü; bu zamanlar o zamanlar. (Kayda Geçsin)
  • Biz ölünce, siz susuyorsunuz ya, biz ondan ölüyoruz işte, ölünce biz, karşısında durup susacağınız kimse olmayacak... (Bütün Kadınların Kafası Karışıktır)
  • "Hep bir kuş ölümüyle biter Kalp ve kanat eksiltmelerinin sonu.." (Kıyı Kitabı)
  • Hicret, yalnız evdeki zalimden kaçmak için değil, ruhumuzun derinliklerine ulaşmak için de yapılır. (Kayda Geçsin)
  • Kendi dinamiğini taşa çarpa çarpa çoğaltan, ezene karşı bir feryat bu! (Ne Anlatayım Ben Sana!)
  • Seslerimizden daha yüksek yaptılar sarayların duvarlarını (Bu da Geçer)

  • Bu ülkenin derhal ve hızla sevilmeye ihtiyacı var. Bu halkın derhal ve hızla kendi kendini sevmesi, kendini bilmesi gerekir. Çünkü bu ülke, evde bulgur kaynatırken dolar kuru kovalayan adamlardan, televizyonda yaratılan mafya tiplerine benzemeye çalışan genç çocuklardan, işyerlerinde, koydukları seccadelerle vicdanlı olduğunu gösterip kurnaz tüccarlık yapan "Müslüman işadamlarından", ülkesini sevdiğini söyleyip genç çocukların üzerine çullanan milliyetçilerden, kadınlarını çok sevdiğini söyleyip öldüren adamlardan ibaret değildir. Bütün bu boz bulanık kalabalık içinde bir şeyin uykuya yatmış olması, uyandırılmayı bekliyor olması gerekir. (Biz Burda Devrim Yapıyoruz Sinyorita)
  • "...Biz, dünyanın geri kalanı gibi insanları masumlar ve suçlular diye ikiye ayırmıyoruz. Washington'dan, IMF'den söz ediyorsunuz... Bizim bunlara öfkelenmeye vaktimiz yok. Biz burada devrim yapıyoruz Sinyorita!" (Biz Burda Devrim Yapıyoruz Sinyorita)
  • Benim ülkemde de camilerin minareleriyle devletin diktiği seküler anıtların boylarının birbirini geçmemesine azami özen gösterilir. Hatta bu yüzden İstanbul'da sırf yüzlerce yıllık camilerin minarelerini gölgeleyebilsin hırsıyla görülmemiş çirkininde Atatürk anıtları inşa edildi son yıllarda. (Muz Sesleri)
  • Aşağılananların failini kurtarıcısı olarak selamladığı bir dünya. (How to Lose a Country : The 7 Steps from Democracy to Dictatorship)
  • İnsan ancak sevilince öğreniyor kendini sevmeyi. (Düğümlere Üfleyen Kadınlar)
  • İnsanın da eşyanın da huylusu güzel. :) (İyilik Güzellik)
  • "İnsan nasıl sevmeli ülkesini? Düğünlerde sıkılan kurşunlarla çocuklar öldüğünde mesela... Bir grup insan toplanıp üç-beş genci düşüncelerini açıkladıkları için linç etmeye kalktığında... Gecekondu yıkımlarında yoksul bir adam, çocuğunu pencereden tek kolundan sarkıttığında... Yalınayak gezen çocukları hastayken, kapıcı gidip kendine son model bir cep telefonu aldığında... Kızlarını sokağa çıktığı için kafasına kurşun sıkarak öldüren babalar, erkek kardeşler, taşra şehirlerinin hemen dışındaki otellerde başkalarının kızlarıyla para verip seviştiğinde... Bir öğretmen öğrencisini döverek öldürdüğünde... Bilmedikleri bir dilde ezberledikleri dualarla adamlar, yaktıklarında çocukları... Askerler, cezaevlerinde açlık grevi yapan kendi yaşlarındaki gençleri yakmaya,yıkmaya gönderildiklerinde ve yanık kızlar kameralara bağırdığında, ertesi gün kimsenin sesi çıkmadığında... Kadınlar sokaklarda sezonu açılmış av hayvanları gibi ürkek yürüdüklerinde,tecavüze uğradıklarında,katlediklerinde..." (Biz Burda Devrim Yapıyoruz Sinyorita)

Yorum Yaz