diorex
Dedas

İmkansız Takas - Jean Baudrillard Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İmkansız Takas kimin eseri? İmkansız Takas kitabının yazarı kimdir? İmkansız Takas konusu ve anafikri nedir? İmkansız Takas kitabı ne anlatıyor? İmkansız Takas PDF indirme linki var mı? İmkansız Takas kitabının yazarı Jean Baudrillard kimdir? İşte İmkansız Takas kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 11.04.2022 06:00
İmkansız Takas - Jean Baudrillard Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Jean Baudrillard

Çevirmen: Ayşegül Sönmezay

Orijinal Adı: L' Echange Impossible

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9789755394749

Sayfa Sayısı: 157

İmkansız Takas Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Eserleri ve düşünceleri dünyada olduğu kadar Türkiye'de ilgi ve merakla izlenen Fransız düşünür Jean Baudrillard, İmkansız Takas'ta yaşadığımız çağın ve tek tek hayatlarımızın lanetli yanları üzerinde düşünmeye yöneltiyor bizleri...

Her şeyin bir sona doğru evriliyor gözüktüğü bir dünyadaki sınır-durumlar üzerine sorular soruyor ve cevaplar arıyor Baudrillard. Dünyanın yerine ne koyabiliriz? Düşüncenin, duygunun, arzunun yerine ne koyabiliriz? Yaşamı neyle takas edebiliriz? İnsanlık olarak, takas edilemezsin, imkansızın sınırına dayandığımızın işareti İmkansız Takas.

Bu evreye niçin ve nasıl geldiğimizi bize açıklayan Baudrillard, her şeyin bu İmkansız Takas'a bağlı olduğu üzerinde duruyor. Ekonomi, teknik gibi alanlardaki sözde gelişmelerin, baş döndürücü atılımların ötesine bakmaya cesaret edersek, sözde-gerçekliklerin örtbas edilmeye çalışılan çatlaklarına gözümüzü dikebilirsek, insanlığın icat ettiği tüm rasyonel sistem ve değerlerin tek mutlak eşdeğerinin Boşluk olmasından başka bir Gerçek çıkmaz karşımıza. Ve Boşluk takas edilemez bir şeydir. Tanrının sembolik ölümünün ardından başlayan modernite süreci içinde insanlar önce tüm yaşamı teknikleştirdiler, giderek de bu teknik dünyanın yerine sanal olanı, hiper-gerçeği koydular. Böylece kendi boş gerçekliklerinden kurtulup "gerçekten daha gerçek", "doğrudan daha doğru" bir gerçeklik bulmayı umdular. Sonuç: Hüsran!...

İşte bu noktada, makinenin egemenliğinden ve tahakkümünden, sanalın ve aynı'nın zorbalığından bunaldığımız anda, bizi biz yapan şeye işaret eder Baudrillard. Haz, yaşam zevki ve sarhoşluğu ile ironi duygusudur bu... Sistemin zaferinde delik açacak ve belki de tüm akışı tersine çevirecek olan şey işte budur!

İçinde yaşadığımız sistemin ölümcül nihilizmine, eli kulağında felaketine bir direniş ihtimali için okunmalı İmkansız Takas...

(Arka Kapak)

İmkansız Takas Alıntıları - Sözleri

  • “Rastlantı dünyanın en eski ilahi gücüdür, birine rastlamanız bazen bir ödüldür bazen de bir ceza.”
  • "Rastlantı dünyanın en eski ilahi gücüdür, birine rastlamanız bazen ödüldür, bazen ceza."
  • Rastlantı dünyanın en eski ilahi gücüdür, birine rastlamanız bazen bir ödüldür bazen de bir ceza....
  • Var olan her şey, aynı zamanda var olmamayı da sürdürür.
  • "Rastlantı, dünyanın en eski ilahi gücüdür. Birine rastlamanız bazen bir ödüldür bazen de bir ceza."
  • “Rastlantı dünyanın en eski ilahi gücüdür, birine rastlamanız bazen bir ödüldür bazen de bir ceza.” .
  • Bin köleyi özgürleştirmektense, tek bir özgür insanı yumuşaklıkla köleleştirmek yeğdir.
  • Dünyanın belirsizliği, hiçbir yerde eşdeğerinin olmamasından, hiçbir şeyle takas edilememesindendir. Düşüncenin belirsizliği, ne hakikatle ne de gerçeklikle takas edilebilmesindendir.
  • Fedakârlıklarıyla böbürlenip başkalarına daha büyük fedakârlıklar dayatırlar.
  • Ahlâki yasalara ve kurallara itaat etmemeyi becermek, başkalarına itaat etmemeyi becermek özgürlüğün işaretidir. Ancak kendine itaat etmemeyi becerebilmek özgürlüğün son evresidir.
  • Birbirlerine en yakın olan düşünceler çoğunlukla sonunda birbirlerinden en uzak noktaya düşerler.
  • Rastlantı, dünyanın en eski ilahi gücüdür. Birine rastlamanız bazen bir ödüldür bazen de bir ceza.
  • Herhangi Bir Şey değil de Hiç niçin var?
  • Oyun, bizi baskılardan değil, özgürlükten kurtarır.

İmkansız Takas İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bir reklam vardı bizleri manipüle eden, hatırlayacaksınızdır, "Alın verin ekonomiye can verin!" sloganını... İşte bu slogan kurulu sistemin nasıl işlediğinin kısa özeti gibidir. Sistem içerisinde hatta sistemin kendisi bile takasa açıktır. Yeter ki alış veriş gerçekleşsin... Her şey değeri bazında vardır ya da yoktur. Bu mal ve metada olduğu gibi insanlar arasındaki ilişkilere de yansımış durumda artık. Sistem içinde olan her şey ne denli takas edilebilir ve bir fiyatı varsa, hepsi nasıl ki tüketmek için anlamlıysa sistem dışında kalan, yasanın dışında kalan her şey de bir o kadar değerli oluyor maddi anlamının dışında. Keza ekonomi öyle bir yutan eleman ki günümüzde sistemin dışı bile bir pazar alanı, bir takas alanı oldu artık. Dolayısıyla ekonomik sistem kendi doyum noktasına ulaştı diyor Baudrillard. Her şeyi alıp satabilen ekonomi sadece kendini alıp satamamaktadır. Çünkü ekonominin üstünde ya da dışında bir alan yoktur. üst-meta alanının olmadığı bir yerde ekonomi mutlak bir yutan elemandır der. Bu takas zincirinin imkansızlığını da böyle anlatır Baudrillard... Sistem her şeyin muadilini, kopyasını, bir örneğini mutlaka yaratmıştır. Bu yolla ekonomik döngünün sürekliliğini sağlama amacı güttüğünden muadilini oluşturamadığı şeye büyük bir güçle saldırır ve sonunda onu da yener. Keza ele geçiremediği, muadilini yaratamadığı insanı da günümüzde artık tamamen ele geçirmiş ve hem psiko sosyal alanda hem de sosyal medya denilen en basite indirgenerek oluşturulmuş benzer karakteristik kimliklerin gerçekliğe atfedilerek ortaya çıkarılmasıyla insanın da muadilini çoğaltmaya başlamıştır artık. Bu noktada kitabın o muazzam bölümünü paylaşmasam olmayacak; "O(tanrı), oğulun fedakarlığı sayesinde insanı borçtan kurtarmakla, borçluyu da bu borcu ödeyemez hale getiriyordu, çünkü alacaklı borcu çoktan ödemişti - böylelikle tanrı, bu borcu sonsuza dek dolaşıma sokma imkanı yaratıyordu ve insan bunu, ömür boyu üstleneceği bir hata olarak omuzlarında taşıyordu. İşte tanrının kurnazlığı. aynı zamanda sermayenin kurnazlığı; bir yandan dünyayı giderek artan bir borca sokarken diğer yandan da onu ödemeye çalışıyor; böylelikle, bu borç hiçbir zaman bitirilemeyecek ve hiçbir şeyle takas edilemeyecek hale geliyor." Nietzsche'nin sözünden alıntılayarak bahsettiği bu imkansız takas. Bu bölüm anlaşılamadığı belirtilen bu kitabın özeti niteliğindedir. Baudrillard'ın bu muazzam eseri günümüz toplum ve insan profilini öyle güzel anlatıyor ki, kitaba aşık olmamak mümkün değil. Mutlaka okuyun derim bu eseri. (Uğur De Molinari)

Dikkat, ilerleyen satırlarda kitap hakkında ön bilgi veya alıntılar bulunabilir! İnsan türü, yer yüzünde hatırı sayılır izler bırakmaya başladığından beri biliyoruz ki belirli nesnelere, şeylere değer yüklemiş, anlamlandırmış ve kullanmıştır. Bu anlamlandırış 'sahip olmak' hegemonya isteğini oluşturdu. Ve bu oluşum, sadece değeri anlamlandıran muhtelif bireyin kendisine mahsus ve mutabık olmayacak kadar lanetliydi. Çünkü bireyler, bireylerden oluşan kitleler ve en nihayetinde kitlelerden oluşan toplumlar bu cezbedici olanaktan 'faydalanmak' istedi. Faydalanma eyleminin fonksiyone edilebilmesi için ise, post-modern çağda attığımız her adımda ensemize oturan 'takas' zihniyeti vuku buldu. İşte Jean Baudrillard, kitabında bu isteğin bizde oluşturduğu sahte, yeri doldurulamaz materyalist değişimleri ve bu maddesel değişimlerin algı dünyamızdaki yanılsamalı sirayetlerini ele alıyor. En basite indirgeyecek olursak, termodinamik yasaları gereğince bile bir 'takas' sırasında yüzde yüz bir verim, dönüşüm, kazanç sağlanamaz. Bu bir doğa yasasıdır. İnsan, yakın tarihte doğadan kopup, en derin içkinliğinde tekrardan egosantrik bir yapı kurduğu için temeli unutmuş olsa gerek. Nasıl doğal kaynakları bizim 'var olmamız' için birer 'köle' haline getirdiysek, insanda tersinir bir biçimde kendisini 'köleleştirdi' ki 'var olduğunu' sansın. Nasıl paradigma ama... Sonuçta doğada çıplak bedeni ve tuhaf zihinsel aktiviteleri ile hayatta kalmaya çalışan, en kudretli silahı kafasındaki enformasyon-sarkastik düşünce karışımlarının 'işleyişi' olan zavallı bir tür, Tanrı'nın da sembolik ölümü ve ardından da post-modernizemin gelişiyle toplumun büyük çoğunluğunu felç insanın 'anlamını' ve 'işleyişini' bildiği anlamsız 'anlam takas' ı anlayışı. Yazarında dediği gibi, tek bir dünya, var tek bir ekonomi var. Bunlar değişilemez, satılamaz; ancak bunların içerisinde barınan parçalar buna kadirdir. Bir bütün olarak değil. Bütününde üstünden bir meta yaratamayız. Yarattığımız takdirde 'sanal' olur, ve bu camiayı benimseyebilmek adına 'gerçek' ten ödün verme girişimleri baş gösterir. Çünkü sanalda, gerçekte fiziksel olarak bulunan 'şeylerin' değerinin atanması, veyahut muadilinin oluşturulması gerekir. Bu da bizi metanın soyutlanması ve sonuç olarak sanal evrenin (metaverse) doğmasına olanak sağlar. 'Sahip olma' ve 'görünüyorsam öyleyse varım' seviyesine gelen insan da, kapital yapılanmanın içerisinde, her zaman verecekli konumda olmaya mahkum oluyor; çünkü düzen onları seviyor. Onlarda düzeni... Aynı ütopya, aynı optik yanılsama. Son olarak kitaptan üzerine düşünülmesi gereken bir pasaj bırakıyorum. Kitabın bir bölümünde şöyle diyor yazar, "O(tanrı), oğulun fedakarlığı sayesinde insanı borçtan kurtarmakla, borçluyu da bu borcu ödeyemez hale getiriyordu, çünkü alacaklı borcu çoktan ödemişti - böylelikle tanrı, bu borcu sonsuza dek dolaşıma sokma imkanı yaratıyordu ve insan bunu, ömür boyu üstleneceği bir hata olarak omuzlarında taşıyordu. İşte tanrının kurnazlığı. aynı zamanda sermayenin kurnazlığı; bir yandan dünyayı giderek artan bir borca sokarken diğer yandan da onu ödemeye çalışıyor; böylelikle, bu borç hiçbir zaman bitirilemeyecek ve hiçbir şeyle takas edilemeyecek hale geliyor." (Tuğberk Günel)

Rastlantı, dünyanın en eski ilahi gücüdür..: "İnsan önyargısızdır: İster canlı olsun ister cansız, tıpkı dün­yanın geri kalan bölümüne yaptığı gibi kendini de kobay olarak görür. Tıpkı diğer türlerin kaderinde rol aldığı gibi, kendi türünün kaderini de keyifle oynar. Kör bir istekle daha fazlasını bilmek iste­diği için, diğer türler karşısında gösterdiği kayıtsızlık ve yırtıcılıkla kendi sonunu programlar. Onu aşırı bencil olmakla suçlayamayız. O güne dek doğal kadere teslim olmuş diğer türler için hazırladığı, sonu bilinmez deneysel bir kadere adar kendini. Kendini koruma içgüdüsü gibi bir şey bu doğal kaderin parçasıyken, yeni deney­sel kader buna benzer bütün kavramları silip süpürür. Böyle bir durum, özlemle ve pişmanlıkla ilgili, korumaya ve muhafaza etmeye yönelik ekolojik takıntının ardında bulunan bambaşka bir eğilimin üstün geldiğine işaret eder türün, sınırsız bir deneylemeye kurban edilmesi eğilimi." yazar/Jean-Baudrillard , kitap/imkansiz-takas--13292 adlı bu kitabında, sanal gerçekliğin neredeyse dünyanın yerini alarak takas edilmeye çalışıldığını ancak dünya takasının imkansız olduğu(nu düşündüğü) için de insan türünü değişik tehlikeleri beklediğini anlatıyor. Sanal gerçeklik; cinsiyeti, zamanı, bedeni, ölümü ve hatta sanatı dahi evreninin(tanrının) süreksizliğini yok ederek gerçekliği ve insanların sınırlarını tartışma haline getirmiş ve her şeyin kendi kopyasıyla takas edilmeye(klonlama) çalışıldığında "gerçeklik sonununa" ve ona anlam verme hevesimize de son vermiş olacağımızı belirtiyor.. bu görüşlerini de yazar/Georg-Wilhelm-Friedrich-Hegel , yazar/friedrich-nietzsche , yazar/baruch-spinoza gibi düşünürlerle örneklendiriyor. "O halde insanın ve insandışının sınırları giderek siliniyor; üst- insanlığa ya da değerlerin dönüşümüne doğru değil, alt-insanlığa, insanlık ötesine, türün kendi simgesel niteliklerinin yok olması­na yöneliyor bu süreç. Nihai olarak Nietzsche’yi haklı çıkaracak; Nietzsche, kendi ellerine teslim edilmiş insan türünün kendini kopyalamaktan ya da yok etmekten başka bir şey yapamayacağını söylüyordu." (s.39) "Gerçekliği tartışma konusu yapan da, artık felsefi düşünce değil, Sanal Gerçeklik ve onun teknikleri. Eskiden düşünce, düşünce orta­mında gerçeğe son veriyordu, oysa şimdi yeni teknolojiler gerçeğe gerçekten son veriyorlar. Düşünce, gerçekliğin sonlanmaması için uğraşırken, Sanal, gerçeğin sonlanması ve nihai çözüme kavuşması için uğraşıyor." (s.45) (Élûriel)

İmkansız Takas PDF indirme linki var mı?

Jean Baudrillard - İmkansız Takas kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İmkansız Takas PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Jean Baudrillard Kimdir?

Jean Baudrillard (Jan Bodriyar) (d. 27 Temmuz 1929, Reims - ö. 6 Mart 2007), Paris), ünlü Fransız düşünür/sosyolog. Medya teorisi, Postyapısalcı felsefe ve postmodernizm üzerine olan çalışmalarıyla ünlenmiştir.

Hayatı

Fransa'da bir devlet memurunun çocuğu olarak doğdu. Sorbonne Üniversitesi'nde Almanca okudu, ailesinde üniversiteye gitmiş olan ilk kişiydi.

Mezun olduktan sonra bir süre eğitim kurumlarında Almanca öğretmiştir. 1950-1960lardaki bu dönemde, Cezayir sorunu yaşamını ve düşüncesini fazlasıyla etkilemiştir. Almanca öğrettiği bu dönemde doktora tezine de (sosyoloji üzerine) devam etti. 1966'da doktora tezini bitirdi, tezinin başlığı "Thèse de troisième cycle: Le Système des objets" idi.

1966 yılının Eylül ayında Université de Paris-X Nanterre'de (Nanterre Üniversitesi - Paris-X) asistan oldu. 1968'deki öğrenci eylemlerinin etkisinde kaldı,Yapısal Marksizm ve medya teorileri ile ilgilendi. 1972'de aynı üniversitede, profesör olarak, sosyoloji öğretmeye başladı. 1987'dan 1990'a kadar Université de Paris-IX Dauphine'de (Dauphine Üniversitesi - Paris-X) görev aldı.

"Eski Yugoslavya'daki Müslümanların maruz kaldığı soykırım, Yeni Avrupa Düzeni'nin evrim sürecinde bir aşamadır. 'Etnik temizliğin' infazcısı olan Sırplar, yeni biçimlenen bir Avrupa'nın öncülüğünü yapıyorlar." (Lettre dergisi, Kış 2005)

Çalışmaları

Bugünün siyasi ve ideolojik akımlarını reddetmesi ününün artmasına neden olmuştur. Bugüne kadar birçok önemli çalışmaya imza atmıştır.Simülasyon kuramını oluşturmuş, kitle zihni üzerine çarpıcı satırlar yazmıştır. Tüketim üzerine düşünceleri ve yapıtları ise onun ününe ün katmıştır. Medya ve kitle iletişim araçlarına dair eleştirileri de diğer düşünceleri kadar çarpıcıdır. Birinci Körfez Savaşı üzerine yaptığı açıklamalarla, Körfez Savaşı'nın oluşumunu ve etkilerini entelektüel bir açıdan farklı bir şekilde yorumlamıştır.

Simülasyon evreninin ortaya çıkışı II. Dünya Savaşının sonuçlarıyla bağlantılıdır. Baudrillard'a gore II. Dünya Savaşı sonrası sağ, solun işlevlerini yerine getirmeye başlamış; yâni, sosyal devlet ilkesi ortaya çıkmıştır. Ayrıca sanayi ve tarım sektörlerinin belirleyiciliği iletişim ve hizmetler sektörlerinin belirleyiciliğinin ardına düşmüştür. Bu veriler batıda bir çeşit durağanlığa sebep olmuş ve batı kendi ekseni etrafinda dönmeye başlamıştır. Bu kendi etrafında dönüş süreci kavramların içlerinin boşaltılması sonucunu doğurmuştur. Artık her kavram televizyonlardan akmakta, insanlar teknolojinin onlara sağladığı bu rahatlık sayesinde herhangi bir şeyi derinlemesine düşünememektedir ve iletişimi sağlamak adına yaratılan cansız kitle iletişim araçları kendilerine yüklenen işlevden, yani aracı olma konumundan çıkıp bağımsız bir kendilik haline gelmiştir. Birey ise bu durumu çaresizlik içinde izlemektedir; herseyin farkındadır, fakat rahatlığından da taviz vermek istememektedir. Baudrillard'ın örneğine bakacak olursak: Birey televizyonda Sudan iç savaşını, herhangi bir tuvalet kağıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izlemektedir. Televizyonu kapattıktan sonra Sudan'daki iç savaş devam etse bile onun için bitmiştir. İşte bireyin yaşadığı bu evren simülasyon evrenidir. Her şey görüntülerden ibarettir ve cansızdır.

Jean Baudrillard Kitapları - Eserleri

  • Simülakrlar ve Simülasyon
  • Tüketim Toplumu
  • Sessiz Yığınların Gölgesinde: Toplumsalın Sonu
  • Kötülüğün Şeffaflığı
  • Neden Her Şey Hala Yok Olup Gitmedi?
  • Karnaval ve Yamyam
  • Baştan Çıkarma Üzerine
  • Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği
  • İmkansız Takas
  • Kusursuz Cinayet
  • Sanat Komplosu
  • Foucault'yu Unutmak
  • Can Çekişen Küresel Güç
  • Cool Anılar 1-2 (1980-1990)
  • Nesneler Sistemi
  • Amerika
  • Cool Anılar
  • Tam Ekran
  • Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm
  • Anahtar Sözcükler
  • Tekil Nesneler (Mimarlık ve Felsefe)
  • Cool Anılar 3-4 / 1990-2000
  • Bir Parçadan Diğerine
  • Cool Anılar V
  • İlahi Sol
  • Siyah Anlar
  • Çaresiz Stratejiler
  • Üretimin Aynası Ya da Tarihi Materyalist Eleştiri Yanılsaması
  • Gösterge Ekonomi Politiği Hakkında Bir Eleştiri
  • Baudrillard'ın Simülasyon Kuramı Üzerine Notlar ve Söyleşiler
  • Çaresiz Stratejiler
  • L'autre par lui-même

Jean Baudrillard Alıntıları - Sözleri

  • "Gerçek bir daha asla geri dönmeyecektir." (Simülakrlar ve Simülasyon)
  • Katıksızdan da daha katıksız olan şey, herhangi bir yolla sonun ötesinde yaşamaktır. (Cool Anılar 1-2 (1980-1990))
  • Bizler bu tekelleşmiş küresel ağların içinde yüzen rehineleriz. Aynı zamanda hem kurban hem de suç ortağı konumundayız. (Karnaval ve Yamyam)
  • "Anlamla saldıranı, anlamla öldürürler." (Simülakrlar ve Simülasyon)
  • Her şey uydulaşıyor, beynimizin bile artık bizde olmadığı sayısız Hertz'lik dalga birimleri ve devreler halinde dalga halinde etrafımızda dalgalandığı söylenebilir. (Kötülüğün Şeffaflığı)
  • Varım, buradayım değil; görülüyorum, bir imajım; bak bana, bak! Narsisizm bile değil bu; sığ bir dışadönüklük, herkesin kendi görünüşünün menajeri haline geldi­ği bir tür reklamcı saflığı. (Kötülüğün Şeffaflığı)
  • Tüm abartılmış özellikler, kendi kendilerini aşmaya -hakiki olandan daha hakiki, güzelden daha güzel, gerçekten daha gerçek- mahkûm edilmiş olup, her türlü içerik ve nitelikten bağımsız bir şekilde kendilerinden geçmeye zorlanmakta ve günümüzde kendisine tutkuyla bağlandığımız tek alana benzemektedirler. (Çaresiz Stratejiler)
  • Burada sokaklarda tek başına düşünen,tek başına şarkı söyleyen,tek başına yiyip kendi kendine konuşan insanların sayısı ürkütücü.Ama yine de bir araya gelmiyor;tersine birbirlerinden kaçıyorlar. Ancak belli bir yalnızlık var ki başka hiçbir yalnızlığa benzemiyor.Herkesin önünde, bir duvarın,bir arabanın motor kapağı üstünde,bir parmaklık boyunca yemeğini tek başına hazırlayan adamın yalnızlığı... (Amerika)
  • Tarihe yabancılaşan bir evrende tarihin ne söyleyecek bir sözü olabilir ne de kendi varlığını kanıtlayabilir. İşte bu yüzden bizden önceki tüm dönemleri, tüm yaşam biçimlerini, tüm zihniyetleri kendi tarihlerini yazmaya ve varlıklarını belgelere dayanarak kanıtlamaya zorluyoruz. (Çaresiz Stratejiler)
  • Oysa halk aptal değil. Kendisini yalnızca kendisinden daha zeki olanların kandırmasına izin veriyor. (İlahi Sol)
  • Tüketim ideolojisini tüketimin kendisi gibi algılayan bir toplumbilim çoğu kez bir süreci diğeriyle karıştırıp onun suç ortağı olmaktadır. (Gösterge Ekonomi Politiği Hakkında Bir Eleştiri)
  • "Dehşete düşme pahasına dünyanın gizini çözmek ve dolayısıyla ona ilişkin ilk yanılsamayı yıkmak zorundayız. Ne boşluğa, ne gize ne de arı görünüşe katlanabiliriz." (Kusursuz Cinayet)
  • Sahte ve hakikatin sınırları da dahil olmak üzere, çiğnemediğimiz yasak kalmadı. Gerçekten de her şeyin ötesine geçmiş durumdayız. Bundan böyle iktidar düş gücü, ışık ve zekanın eline geçmiştir. Kusursuz bir toplumsal yapıya sahibiz ya da kısa bir süre sonra sahip olacağız. Bütün ütopyalar gerçekleşti. Bir zamanlar parlak bir geleceğe benzeyen şey bugün yavaş çekim bir felaketi andırıyor. Paranın tadını aldık, yabancılaşma döneminin temel düsturu sayılan şeffaflık, günümüzde türdeş ve terörist bir görünüme sahip. Artık bir hiperhaber, hipergörünürlük evrenin de yaşıyoruz. Yasal duygusallık dönemi sona ermiştir. Kıyamet gününü beklemenin bir anlamı yoktur; çünkü biz farkına bile varmadan, kıyamet sonrası bir yaşam sürdürmekle meşgulüz. Olanlar oldu, hepimiz cenneti boyladık. İllüzyonlar dönemi sona erdi. Dünyanın başlangıcından bu yana gerçeğin yakasına yapışıp onu frenlemeye çalışan illüzyon bile sonunda dayanamayıp ortadan kayboldu. İllüzyondan yoksun bir dünyada her şeye bir gerçeklik kazandırılmaya çalışılıyor. (Çaresiz Stratejiler)
  • Derinlik, o eski derinlik değil artık. (Cool Anılar)
  • Sokakta hakiki bir deliye rastladım nihayet - kendi kendine konuşmak için cep telefonuna ihtiyaç duymayan birine. (Cool Anılar V)
  • Eskiden yolculuk yapmak başka bir yerde olmanın ya da hiçbir yerde olmamanın yoluydu. Bugün, bir yerde olma duygusunu hissetmenin tek yoludur. Kendi evimde, her türlü enformasyonla ve bir yığın ekranla çevrelenmiş olarak, hiçbir yerde değilim artık; ama yine de dünyanın her yerindeyim, evrensel sıradanlığın içindeyim. (Kötülüğün Şeffaflığı)
  • Zamandan söz ettiğim sırada onun varlığını hissedemiyorum... Zamandan söz ettigim sırada akıp geçmiş oluyor. (Neden Her Şey Hala Yok Olup Gitmedi?)
  • "Zenginliği bir başka şekilde dağıtma yolu bulunmadığı sürece toplumsala düşen görev: Düzeni çökerterek, tahammül edilmesi olanaksız bir ütopik duruma neden olabilecek bu zenginliğin fazlasını emip, temizlemektir." (Sessiz Yığınların Gölgesinde: Toplumsalın Sonu)
  • Gerçek bir genellemedir oysa dünya özgün bir yerdir. (Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği)
  • 1544 yılı, Paris'te ilk düşkünler evinin açıldığı tarihtir. Serseriler, deliler, hastalar, toplumun dışladığı ve bir kalıntıya dönüşmüş olan herkes, o sırada henüz yeni doğmuş bulunan toplumsal tarafından bakıma alınmışlardır. Bu bakım 19. yüzyılda Sosyal Yardım, 20. yüzyılda da Sosyal Sigorta'ya dönüşecektir. Toplumsalın gelişmesiyle birlikte doğru orantılı olarak neredeyse toplumsalın bütünü de kalıntılaşmış ve kendisine bir halka daha katılarak boyutları genişletilmiştir. Artıklar tüm bir toplumu kapsadığındaysa kusursuz bir toplumsallaşmayla karşı karşıya kalınmaktadır. Herkes bunun hem dışında hem de içindedir. Herkes hem tümüyle dışlanmış hem de toplumsallaştırılmıştır. (Sessiz Yığınların Gölgesinde: Toplumsalın Sonu)

Yorum Yaz