diorex
Dedas

İngiliz Edebiyatı Tarihi - Mina Urgan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İngiliz Edebiyatı Tarihi kimin eseri? İngiliz Edebiyatı Tarihi kitabının yazarı kimdir? İngiliz Edebiyatı Tarihi konusu ve anafikri nedir? İngiliz Edebiyatı Tarihi kitabı ne anlatıyor? İngiliz Edebiyatı Tarihi kitabının yazarı Mina Urgan kimdir? İşte İngiliz Edebiyatı Tarihi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 25.02.2022 04:00
İngiliz Edebiyatı Tarihi - Mina Urgan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Mina Urgan

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750806643

Sayfa Sayısı: 1833

İngiliz Edebiyatı Tarihi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kırk yıla yakın İngiliz edebiyatı üzerine ders verdikten sonra, bu kitabı yazmayı bir görev bildim. Üniversitelerimizde İngiliz dili ve edebiyatı okuyanların ve genellikle edebiyatla ilgilenenlerin başvurabilecekleri, İngiliz edebiyatı üzerine Türkçe yazılmış bir kitabın bulunmayışı, bu konuda çaba göstermemi nerdeyse zorunlu kıldı.

İngiliz Edebiyatı Tarihi Alıntıları - Sözleri

  • Phoenix her beş yüz yılda bir Heliopolis'e, yani güneş beldesine uçup, orada kendini yakar, sonra kendi küllerinden yeniden doğarmış. Putlara tapanlara göre güneşin bir simgesi olan Phoenix, Eski İngiliz şiirinde, öldükten sonra dirilen Hazreti İsa'nın ya da ruhun ölümsüzlüğünün bir simgesine dönüşür.
  • On evil days fallen and evil tongues; In darkness, and with dangers compast round And solitude... (Kötü günlere düştüm ve kötü dillere; Karanlıkta kaldım, beni çepeçevre saran Tehlikeler içinde yapayalnız...
  • Fransızca, İspanyolca gibi latinceden türeyen dillere İngilizce'de "romance languages", Fransızcada da "langues romanes " denildiği için, bu dillerde şiirle ya da dünyazıyla yazılan öykülere "romance " ya da "roman" adı verilirdi. Gerçeklere daha bağlı kalan uzun öykülere "roman", gerçeklere uymayan, heyecan verici ve romantik öykülere de "romance" denildi zamanla.
  • İngiliz edebiyatının ilk örnekleri, bugün konuşulan İngilizcenin kaynağı olan, ama neredeyse başka bir dil sayılması gereken Anglo-Saksonca’yla yazılmıştır. Eski İngilizce’nin yalnız sözcükleri ve dilbilgisi kuralları değil, kimi harfleri bile Latin alfabesinin harflerinden farklı olarak Germen alfabesinden gelir. Öyle ki, çok iyi yetişmiş, üniversitede edebiyat okumuş bir İngilizin bile, özel bir eğitim görmeden öz dilinin ilk metinlerini okumasının yolu yoktur.
  • (Eski İngilizler) iki ayrı sözcüğü birleştirerek yapılan benzetmelerle de şiirlerini süslerlerdi. Örneğin; kılıç yerine "battle-lightning" (savaş şimşeği), karanlık yerine "night-helmet"(gece miğferi), beden yerine "bone-house" ( kemik evi), kan yerine "war-sweat" (savaş teri),....
  • Puta tapanların yarattıkları metinlerde Hristiyanlığın izleri görüldüğü gibi, insanlar eski inançlarından vazgeçemedikleri için,Hristiyanlık benimsendikten sonra yazılan metinlerde de putlara tapmanın izleri görülür. Hatta bu izlerin bugüne değin sürdüğünü söyleyebiliriz. Örneğin; Noel yortusunda Hristiyanların evini süsleyen Noel ağaçları, puta tapanlardan kalma eski bir gelenektir aslında.
  • Blake, The Marriage of Heaven and Hell’in “cehennem atasözleri” nin birinde, “ prisons are built with stones of law, brothels with bricks of religion” (Hapishaneler yasa taşlarıyla, kerhaneler din tuğlalarıyla yapılır) der
  • İngiliz edebiyatının ikinci dönemi olan Orta Ingilizce (Middle English) çağı, Büyük Britanya tarıhinin en önemli olayı bilinen Norman lstilası'yla l066'da başlar ve Rönesans'a kadar sürer. Normanlar, tıpkı Angle'lar, Saxon'lar ve jute'lar gibi, Germen soyundandılar. Zaten "Norman" sözcüğü " North-Man" yani "Kuzey Adamı" sözcüğünden türemiştir.
  • ''İngiliz edebiyatının ilk önekleri, bugün konuşulan ingilizcenin kaynağı olan, ama neredeyse başka bir dil sayılması gereken Anglo-Saksonca'yla yazılmıştır. Eski ingilizce'nin yalnız sözcükleri ve dilbildisi kuralları değil, kimi harfleri bile Latin alfabesinin harflerinden farklı olarak Germen alfabesinden gelir. Öyle ki, çok iyi yetişmiş, üniversitede edebiyat okumuş bir ingilizin bile, özel bir eğitim görmeden öz dilinin ilk metinlerini okumasının yolu yoktur.
  • Eski ingiliz şiirlerde ölçü vardır, ama uyak neredeyse hiç yoktur. Eski İngilizler, iki ayrı sözcüğü birleştirerek yapılan benzetmelerle de şiirlerini süslerlerdi . Öğrneğin, Kılıç yerine ''battle-lighting'' (savaş şimşeği) Karanlık yerine ''night-helmet'' (gece miğferi) beden yerine ''bone house'' (kemik evi) kan yerine ''war-sweat'' (savaş teri) deniz yerine ''whale-path'' (balina yolu) demekten hoşanırlar. Aslında birer eğretilme olan bu sözcüklere ''kenning'' adı verildi .
  • ...birbirine oldukça aykırı düşen iki şeyi, yani Yunan mitolojisiyle Kutsal Kitap'ı bilmeden, İngiliz edebiyatını anlamamızın yolu yoktur.
  • ''Shakespeare oyunlarını yayımlamak zahmetine girmemiştir. Bu oyunların yazılı metinleri de elimize geçmediği için, bir tek satırının bile tam onun yazdığı gibi olup olmadığını bilemeyiz.''
  • ''Elizabeth Çağı tiyatro yazarları, okunsun diye değil, ancak sahnede oynansın diye oyun yazarlardı. Tiyatro oyunlarını hiç kimse gerçekten değerli edebiyat örnekleri saymadığı için, bunlar genellikle yayımlanmazdı. Shakespeare'in oyunlarının elimize geçmesini bir çeşit mucize saymak gerekir aslında. Bu mucizeyi Shakespeare'in ölümünden yedi yıl sonra iki oyuncu arkadaşının Birinci Folio'yu yayımlamalarına borçluyuz.''

İngiliz Edebiyatı Tarihi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Üç yıl gibi bir süre içerisinde bitirdim, inceleme yapacak kadar hakim olduğumu veya detay hatırladığımız söyleyemem. Fakat bana okulda çok yardımcı oldu, İngiliz edebiyatı öğrencilerinin işine yarayacaktır, şüphesiz. (Yerdeniz Gökay Sarı)

Sanki bir akademik bir kitap değil de bir roman okuyor muşsunuz gibi yazarın kalemi çok iyi insanı hiç sıkmıyor ve resmen kitaba gömuluyorsunuz İngiliz edebiyatı ni benim gibi merak edenlerin severek okuyacağı bir kitap (Aydın Onur Cebeci)

Üniversite yıllarımda, her zaman yatağımın baş köşesinde duran tek kitap. Mezun olduktan sonra ise kitaplığıma koymak yerine çalışma masamın üzerinde duruyor. Nükteli dili ile öyle bir güzel bilgilendiriyor ki insanı, okurken hiç akademik bir kitap okuyormuş gibi hissetmiyorsunuz. (Dora)

Kitabın Yazarı Mina Urgan Kimdir?

İngiliz edebiyatının en önemli eserlerini Türk edebiyatına kazandırdı. Thomas Malory, Henry Fielding, Balzac, Aldous Huxley,Graham Greene, William Golding, John Galsworthy ve Shakespeare’in eserlerini çevirmenin yanı sıra yazdığı Bir Dinozorun Anıları ve Bir Dinozorun Gezileri isimlerindeki iki kitabıyla da okuyucudan büyük ilgi gördü. Urgan, “Elizabeth Devri Tiyatrosunda Soytarılar” adlı çalışmasıyla doçent ve 1960'ta profesör oldu. Aynı yıl, Türkiye İşçi Partisi'ne girdi ve İngiliz edebiyatı profesörü olarak sürdürdüğü öğretim üyeliğinden 1977 yılında emekli oldu. Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin kurucu üyeliğini yaptı. 15 Haziran 2000 günü, 85 yaşında vefat etti. Çalıştığı İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü onun anısına her yıl bir öykü yarışması düzenlemektedir.

Mîna Urgan'ın tiyatrocu Cahit Irgat'la olan evliliğinden Mustafa Irgat ve Zeynep Irgat adında iki çocuğu oldu. Ancak Urgan daha sonra boşandı.

Hayatı

1 Mayıs 1915 tarihinde İstanbul'da dünyaya geldi. Şimdiki adı Robert Kolej olan Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ndeki öğreniminden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Filolojisi bölümünü bitirdi. Aynı fakültenin İngiliz filolojisi bölümünde doktorasını da yapan Urgan, "Elizabeth Devri Tiyatrosunda Soytarılar" isimli çalışmasıyla 1949'da doçent ünvanını aldı. 1960 yılında ise profesör olarak öğretim üyeliği görevine devam eden yazar, 1977'de İstanbul Üniversitesi'nden emekli oldu.

Urgan, çevirmen ve yazar olarak vasıfları, geniş bakış açısı, Türkçe ve İngilizce'ye hakimiyeti, edebiyata kazandırdıkları ile duayen olarak görüldü. İlk cildi 1986'da 5. ve son cildi 1993'te kitap raflarındaki yerini alan İngiliz Edebiyatı Tarihi adlı çalışması başta olmak üzere, Thomas More, Shakespeare, Virginia Woolf üstüne yaptığı incelemelerle düşünce dünyasında çıtayı yükseltti. Türk edebiyatını birçok önemli başvuru kitabıyla tanıştıran yazar, özellikle "Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas More" adlı çalışmasıyla hayatı özgürlük ve barış teması çerçevesinde yorumladı ve bu çalışma büyük ses getirdi.

Yazarın 1995'te Virginia Woolf, 1997'de D. H. Lawrence İncelemesi isimli kitapları yayınlandı. Ancak Urgan'ın, eserlerinin ve Türkiye için öneminin geniş bir okuyucu kitlesi tarafından keşfedilmesi ancak 1998 yılında anılarını yazdığı zaman gerçekleşti.

Bir Dinozor'un Anıları ve Gezileri

Urgan'ın seksen üç yıllık bir ömrün anı ve tanıklıklarını bir araya getirdiği ve yakın tarihi anlattığı Bir Dinozorun Anıları 74 baskı yaparak çok satan romanlar arasına girdi. Ardından Urgan yeni kitabı Bir Dinozorun Gezileri'ni kaleme aldı ve bu kitap da büyük ilgi gördü. Bir Dinozorun Anıları, anıların eksenine Mîna Urgan'ı oturmakla birlikte Atatürk'ten Halide Edip'e, Necip Fazıl, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, Sait Faik ve Yahya Kemal'den Ahmet Haşim'e sayısız tanıklık ve bu tanıklık aracılığıyla çizdiği panoramayla da çok önemli bir belge niteliği kazanmıştır. Bir Dinozorun Gezileri'nde ise, başta Mavi Yolculuk ve Bodrum olmak üzere, Anadolu, Paris, İngiltere, İtalya, Sovyet Rusya ve Amerika'ya "dinozorca" (az parayla) yaptığı yolculukları, eksilmeyen yaşama sevinci ve gülümseten izlenimlerle aktardı. İki kitabı da büyük satış rakamlarına ulaşmış olan yazar, bu durumu ironik biçimde şu şekilde açıklamıştı:

"Kitaplarımın nasıl bu kadar sattığını anlamadım, hala da anlamıyorum. Nasıl satar benim kitabım. O kadar aykırıyım ki bu topluma. Çok satıyorum, acaba çok mu bayağı yazıyorum. Acaba yanlış bir şey mi yaptım?"

Mina Urgan Kitapları - Eserleri

  • Bir Dinozorun Anıları
  • Bir Dinozorun Gezileri
  • Virginia Woolf
  • Shakespeare ve Hamlet
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi
  • D. H. Lawrence

  • Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas More
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi - I
  • Macbeth
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi - III
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi - II
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi - V
  • İngiliz Edebiyatı Tarihi - IV

  • Bir Dinozorun Anıları

Mina Urgan Alıntıları - Sözleri

  • Hiçbir Avrupalı yazarın, insan ruhunun karanlık derinliklerine Dostoyevski kadar inmediğini söyler. Dostoyevski’nin bizi çok derin uçurumların en dibine atıp atıp, sonra gün ışığına çıkarmasını, her şeyi gerçekten ve anlayışla görmemizi sağlamasını, belki Virginia Woolf’tan başka hiçbir eleştirmen bu kadar iyi kavrayamamıştır. (Virginia Woolf)
  • Puta tapanların yarattıkları metinlerde Hristiyanlığın izleri görüldüğü gibi, insanlar eski inançlarından vazgeçemedikleri için,Hristiyanlık benimsendikten sonra yazılan metinlerde de putlara tapmanın izleri görülür. Hatta bu izlerin bugüne değin sürdüğünü söyleyebiliriz. Örneğin; Noel yortusunda Hristiyanların evini süsleyen Noel ağaçları, puta tapanlardan kalma eski bir gelenektir aslında. (İngiliz Edebiyatı Tarihi)
  • "I am I, My soul is a dark forest. My known self will never be more than a little clearing in the forest. ( Ben, ben'im. Ruhum karanlık bir orman. Benim bilinen kimliğim, bu ormanda ancak küçük açık bir meydan kalacaktır her zaman.) (D. H. Lawrence)
  • Yalnızlıkların en kötüsü, başkalarının arasında çekilen yalnızlıktır bence. (Bir Dinozorun Anıları)
  • Yeryüzündeki bütün milletlerin, bütün soyların, bütün etnik grupların birleşip kaynaşmasını isteyen bir enternasyonalist olarak, şu "Türk Kimliği" , "Kürt Kimliği" laflarına da hiç aklım ermiyor. Herkes kendi anadilini konuşacak elbette. Ama benim tek amacım; dünyanın bütün insanlarının ancak ve ancak "insan kimliklerinin" bilincine varmaları. (Bir Dinozorun Gezileri)
  • Akıllarıyla değil ki gözleriyle seviyorlar.... (Shakespeare ve Hamlet)

  • Geleceğinizi berbat etmemesi için konuşmanızı bir parça düzeltin. (Shakespeare ve Hamlet)
  • Bir insanın sevmeye hakkı olduğu gibi nefret etmeye de hakkı vardır. (Bir Dinozorun Gezileri)
  • Dert sevince döner, sevinç dertlenir. Dünya hep dönecek değil ya, elbet bir gün duracak. Öyleyse sevginin bitmesine insan neden üzülsün? Kader mi kovalar sevgiyi, sevgi mi kaderi? Daha kimseler çözemedi bu bilmeceyi. Büyük adam öldüğünde, sevdikleri kaybolur gözden, unutur onu. Züğürt zengin olunca düşmanları dost olur. Ama başı derde düşmesin bir, dost bildikleri kesiliyor birer düşman... (Shakespeare ve Hamlet)
  • “Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin..." (Shakespeare ve Hamlet)
  • Okumak bir çeşit organik gereksinimdir bende. (Bir Dinozorun Anıları)
  • Geleceğinizi berbat etmemesi için konuşmanızı bir parça düzeltin... (Shakespeare ve Hamlet)
  • Platon'a göre, demokrasi, "Görünüşte düzenlerin en güzelidir. Türlü renklere boyanmış bir kaftan gibi.. Bu devlet de göze hoş gelebilir. . Birçok kimseler de, en güzel devlet budur diyebilirler. Ama bu devlette bir düzen arayıp bulabilirsen, ne mutlu sana." Platon'a bakılacak olursa, demokrasinin, er geç düzenlerin en kötüsü olan zorbalığa dönüşmesi de engellenemez: "Demokrasi, alabildiğine hürriyet içip sarhoş olur. . Bu doymak bilmeyen, başka değerleri küçümseyen hürriyet isteği, demokrasinin değişmesine ve zorbalık yolunu tutmasına sebep olur." Demokrasiye ınanmayan Platon, doğal olarak insanların eşitliğine de inanmaz. Utopya'nın sınıfsız bir toplum olmasına karşılık, Platon'un Devlet'inde üç sınıf vardır: "Yönetenler, savaşanlar ve para kazananlar". (Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas More)

  • İstanbullular, kentlerinin dışına hiç mi hiç çıkmazlardı eskiden. Kendi ülkelerini, yani Anadolu’yu görmek akıllarının kenarından bile geçmezdi. Parası olanlar, İstanbul’un sayfiye yerlerine giderlerdi yaz aylarında. Yolculuk deyince de sâdece Avrupa gelirdi akıllarına. (Bir Dinozorun Gezileri)
  • Karpuzu kestin, baktın ki kabak.Gene de zorla yiyecek misin o karpuzu? .. (Bir Dinozorun Gezileri)
  • İnsan, ölümü bile göze alarak, her çeşit zorbalığa karşı vicdanının özgürlüğünü korumak zorundadır. (Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas More)
  • "Kaldı ki insanlardan uzaktan nefret etmek kolaydır da onları kendi gözümüzle yakından görünce nefret etmek pek o kadar kolay değildir." (Bir Dinozorun Anıları)
  • Çünkü herkesin ara sıra yoğun mutluluk anları vardır ama, sürekli olarak kişisel mutluluk peşinden koşmak, bir kepazelikten başka bir şey değildir. Böyle bir dünyada, bunca felaket, bunca yoksulluk, bunca haksızlık ortasında, ancak inekler kadar kafasız ve duyarsız olanlar -yani gerçekten insan sayılamayacak yaratıklar- kişisel açıdan mutlu olabilirler. "Bana ne dünyanın şurasında burasında, hattâ kendi ülkemde kanlı savaşlar varsa; benim evimde yok ya" derler böyleleri. "Bana ne Afrika'da çocuklar açlıktan ölüyorsa; benim çocuklarım açlıktan ölmüyor ya" derler böyleleri. "Bana ne ülkemin yoksulları oğullarını kızlarını okutamıyorsa; benim oğullarım, benim kızlarım en pahalı okullara gidiyorlar ya" der böyleleri. Ve dünyaya, hattâ en yakın çevrelerine kulaklarını tıkayarak , gözlerini kapatarak-o ne biçim bir mutluluksa- mutlu olurlar bõyleleri "Her koyun kendi bacağından asılır,", "gemisini kurtaran Kaptan",Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı de", "bükemediğin eli öp" bana dokunmayan yılan bin yaşasın" gibl, İğrenç bulduğum bazı değişleri, kendilerine hayat felsefesi yapmış bunlar. Başkalarına sokan yılanın günün birinde onları da sokabileceğiniz mi hiç düşünmezler bu geri zekalı "bana ne" ciler. (Bir Dinozorun Anıları)
  • Beni mezarımdan çıkarmakla kötülük ediyorsun bana sen mutlu bir ruhsun. Ama ben, kendi gözyaşlarımın bir kurşun gibi yaktığı ateşten bir tekerleğe bağlıyım. (Shakespeare ve Hamlet)
  • İnsan, ölümü bile göze alarak, her çeşit zorbalığa karşı vicdanının özgürlüğünü korumak zorundadır. (Edebiyatta Ütopya Kavramı ve Thomas More)

Yorum Yaz