diorex
Dedas

İpek ve Bakır - Tomris Uyar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

İpek ve Bakır kimin eseri? İpek ve Bakır kitabının yazarı kimdir? İpek ve Bakır konusu ve anafikri nedir? İpek ve Bakır kitabı ne anlatıyor? İpek ve Bakır kitabının yazarı Tomris Uyar kimdir? İşte İpek ve Bakır kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 24.02.2022 18:00
İpek ve Bakır - Tomris Uyar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Tomris Uyar

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750803307

Sayfa Sayısı: 96

İpek ve Bakır Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

1965-1970 yılları arasında yazılmış on yedi öyküden oluşan İpek ve Bakır, daha baştan kendini yinelememeyi ilke edinmiş usta yazar Tomris Uyar'ın ilk öykü kitabı.

Yıllar sonra yeniden okuduğunda, kitaptaki öyküler için, "Bu yaşta' tıpatıp öyle yazmazdım onları belki; biraz daha mı damıtırdım, bazı sözcükleri mi değiştirirdim, yoksa biraz daha deneyim yükleyip o genç-öyküyü yokuşa mı sürerdim, bilemem. Zaten hepsinin altına imzamı gönül rahatlığıyla bugün de atabileceğime göre, farketmez" diyen yazar; bir çocuğun yalın dünyasına, evde kalmış bir kızın kırgınlığına, gösterişli düğünlere, bir esnaf ailesinin yaşamına, ihtiyar bir kadının yalnızlığına, şiirsel bir dil ve ayrıntılara dayalı bir kurguyla sokuluyor. İnsanın hallerini yeniden düşündürmek; dahası kimsenin "İpek"ten ve "Bakır"dan yoksun kalmamasını sağlamak için... 

İpek ve Bakır Alıntıları - Sözleri

  • - Sen çay seversin, diyorum. İki şeker, değil mi? - Nasıl hatırlıyorsun? diye şaşırıyor. Pes doğrusu! Hatırlamak değil, diyorum, başka bir şey. Unutmamak bel­ki, diye ekliyorum usulca.
  • Bu evden artan neyim varsa kesmek, budamak isterdim. Kanasa da. Yeter ki bir erinç: ödün değil bu, düpedüz yaşama uyma.
  • Bir şeylerin dışındayım biliyorum. Daha doğrusu bir şeyler bensiz sürüp gidiyor.
  • ..yalnızlıklarına çekildiler. Birlikte ve ayrı ayrı.
  • Birbirimizden ne beklediğimizi bilirdik, buydu önemli olan, yeterdi. Dürtüklenmeyen, kendine dayalı bir şey. Saatlerce konuşamazdık da..
  • Herkesi hoşnut edemezsin ki..
  • İstediğimiz gün bıraktığımız yerden başlayabilirdik.
  • " Bu çocukluğun var ya, hiç yitirme onu, bazıları yitirmezler. Sen öyle bir çocuğa benziyorsun. Korun. "
  • Yıllardır temiz tutmaktan, gönül almaktan yorulmadım değil. Şeytan diyor çek kapıyı ya da ne bileyim evdeki bütün patlıcanları kızart gitsin, düşünme.
  • Kırıklar, zamanında onarılmadı mı büsbütün kırılıyor, durmadan kırılıyor.
  • Susarsam bir boşluk çünkü, konuştukça bir eksilme.
  • Nasıl da eksilmeden gülümsüyor..
  • Onun gülüşlerine benzemiyor. Her zamanki gülüşlerini çok iyi bilirim. Sevinç, ansızın değil usul usul açılır onun yüzünde..
  • -Çiçekler sizin mi¿ -Benim. -Hepsi mi¿ - Hepsi. -Ne yaparsınız bu kadar çiçeği¿ - Satarım. -Peki, ya beğenmezlerse¿ -Beğendiririm. Neden beğenmesinler¿ Bunca ter döküyorum. Bak: her akşam geniş bir kova alırım. Çiçeklerin çürümüş saplarını, kararmış yapraklarını ayıklarım. Köklerini biraz keserek kovadaki suda dinlendiririm. Yüzlerine sık sık su serperim. Sabaha dirilirler. -Demek siz çiçek dirilticisisiniz¿
  • -Neden bayılıyor acaba doktor¿ -Sara..

İpek ve Bakır İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Tomris Uyar'ın ilk öykü kitabı İpek ve Bakır. Bunun bilincinde olmak gerekli ilk olarak. Henüz yirmili yaşlarında yazdığı öyküleri okuyoruz. Ben ilk ve son öyküleri oldukça beğensem de ortada kalan aşağı yukarı 6-7 öykünün vasatı aşamadığını düşünüyorum. Kitapla ilgili söylemek istediğim bir diğer şey ise bazı öykülerde bağlantı olduğu. 1-2-3-4 diye numaralandırılmış öyküler evet biraz birbiriyle ilintili ama esas bağlı öyküler, kitabın ilk öyküsü "çiçek dirilticileri" ile son öyküsü "sarmaşık gülleri". Çarpıcı iki öyküydü. Beğendim. Tomris Uyar, karakter seçiminde oldukça bonkör davranıyor. Bazen bir kız çocuğu, bazen bir adam, bazen yaşlı bir kadına eğiliyor. Hepsini de başarıyla tasvir etmeyi beceriyor. Tavsiye edebileceğim ve Uyar'ın potansiyelinin hissedildiği bir eser. (Burak Kuşcu)

İpek ve Bakır, Tomris Uyar'ın ilk öykü kitabı. Kitaplarını okudukça (bu dördüncü) daha fazla anlıyorum Tomris Uyar'ın usta kaleminin gücünü. Öyle ki, her öyküde başka bir yön buluyor insan. Kitabın arka kapağında da bahsedildiği gibi, kendini yinelememeyi ilke edinmiş bir yazar Uyar. Bu eserinde ne gibi "yinelememeler" vardı kısaca bahsetmek isterim. Çocuklardan, çocukluktan bahsetmiş genel olarak bana göre yazar. Bir çocuğun evde sürekli birşeyleri beklemesi ve bu bekleme sırasında yaşadığı yalnızlık. Kendisi onun yalnızlık olduğunun farkında mı? Bilinmez. Fakat alışmış o adlandıramadığı şeye. Sırf bu yüzden utangaç ve arkadaş edinemeyen biri olacak belki de. İşte bu "çocuk yalnızlığını" anlatmış Uyar, bir çocukmuş gibi. "Birşeyleri beklemesi" dedim, daha ilk öyküde, ilk sayfada dahi üç kere "baban birazdan gelir" cümlesi geçiyor. Beklemeyi, beklemenin getirdiği yalnızlığı ve beklemeyle büyüyen çocukların renksizliğini anlatıyor yazar. Küçük bir çocuğun bizlere anlamsız gelen ancak kendisine, bize anlamsız geldiği kadar anlamlı ve korkunç gelen o korkularını da dile getirilmiş. İleride o çocuk da hatırlayıp gülecek o korkuları; herkesin yaptığı gibi. Çok da masumanedir ama bu korkular. Hayalleri dahi uysallık içinde iken korkuları nasıl masum olmasın çocukların? Çocukluğumuzu özetliyor Uyar. Öyle ki, çocukluk korkularımıza dönmek pahasına (oysa o zaman için nasıl büyük bir korkudur bunlar) çocuklaşmak istiyoruz. Hayallerimizi istiyoruz. Sınırlı gibi gözüken aslında sonsuz olan çocukluk hayallerimizi. Bir yemek masasının altına girip orada kurduğumuz hayalleri örneğin. Hayal etmemizi sağlayan şey sadece o masanın altına girmemizdir fakat nasıl sonsuzdur o hayaller. Sadece çocuklardan mı bahsediyor İpek ve Bakır? Hayır. Az bir yazıdan oluşup çok şey anlatan öyküler de var İpek ve Bakır'da. Bir ihtiyarın geçmişe özlemi de anlatılıyor ama öyküde "bir ihtiyarın geçmişe özlemi"nden fazlası var. Daha birçok şey var İpek ve Bakır'da. Eskiye özlem; gerek ihtiyarlıkta yaşanan çocukluklarla ile gerekse bu çocuklukların getirdiği anılarla. Çocuklaşan büyükler, büyükleşen çocuklar var. Büyümeyi istemeyecek kadar büyük olan çocuklar var. "Çocukluk" var; yaşı olmayan çocukluk. Kitabın ismi de aslında oradan geliyor bana göre: İpek narindir, çocukları temsil eder, bakır ise sağlamdır, dayanıklıdır büyükler gibi. (Nympheutria)

Tomris Uyar 'ın sonsözünün son cümlesi ile başlayacağım: " (...)Kırılganlığı ve soyluluğu simgeleyen 'ipek' e artık uzakken; inandığın dayanıklı ve kullanışlı estetiği simgeleyen 'bakır'ların(...)" Bu cümlenin öncesi ve sonrası var elbette. Benim vurgulamak istediğim ise ipek kadar kırılgan olan genç kalemi ve bakır kadar yerleşmiş olan olgunluk öykülerini adlandırma biçimi... Bu kitap ilk öykü kitabı. Bundan dolayı da çocukluktan kalma masumluklar ve gençliğin heyecanı, acemiliği öykülere yansımış. Bunları olduğu hali ile bırakmış. Nedeni belli: öyle naif ve güzel yazılmış ki... Yer yer cümleler eksik de kalsa ya da tekrar eden kelimeler de olsa, o başarılı yazarı, o kalemin ışığını hissedebiliyorsunuz. Günümüzde,şairlerin aşık olduğu kimliğinin ön planda olması üzücü gerçekten. Ancak onlardan öyle bir sıyrılmış ve tahta kurulmuş ki gerçekten onun okuyucuları diğer unsurların önemsiz oluşunu anlar. Öykü yazmaya başlamak az buçuk kaleminiz varsa kolaydır. Fakat bunu devam ettirebilmek, üstüne koyarak büyük bir sabırla ve gelişimle, ortaya güzel öyküler çıkarmak, benim için büyük bir yetenek ve cesaret örneği... Yazar da bunun farkında. Kendisinin farkında olmak çok güzel bir şeydir. Bunu kibir ile karıştıranlar var ama bu ondan bağımsızdır. Öykülere gelirsek; gençliğin toyluğu ile çocukluk birbirine harmanlanmış ve ortaya böylece çıkmış öyküler. Çocukların aile içinde büyüklerini anlama çabaları, yaptıkları hareketler ve konuştukları konuşmalara anlam yükleme durumlarını öykülerinde göstermiş. Aile içi ilişkiler anlatılmış. Diğer yandan beklentileri, kalabalıklar içinde yalnızlık duygusunu, derinden derinden ise hayatın olmazsa olmazı sevgiyi hissettiriyor bizlere... Kitap hakkında söyleyeceklerim bu kadarken, ilk öykü benim yaşamış olduğum bir durumu hatırlattı bana. Bunu da paylaşmak istiyorum. Şu ana kadar okuyanlara teşekkürlerimi sunuyorum... 15 yaşlarındayım. Bir bayram günüydü. Birinci dereceden akrabalarımız ile bile bayramdan bayrama görüşüyor, öyle kopuktuk ki... Büyük amcamın karısı olan yengem ile halalarım ve babaannem yıllardır konuşmaz görüşmezler. Nedenini hiçbir zaman anlayamadım çünkü ortada bir neden yok. Amcamın kızları da haliyle ne babaannemle ne de halalarım ile görüşmediler halen de öyle... Neyse bayram günü halalarım ve babaannem bize gelmişti. Aynı anda amcam ve yengem de geldi. Tabiki çocukları da vardı yanlarında.(benden büyük de olsalar çocuklar sonuçta.:)) O an buz gibi bir hava esti. Bir taraf salonda bir taraf oturma odasında oturuyor kapılar kapalı... Ben ne tarafa gideceğimi şaşırdım. Babam nerede oturacağını, annem nereye ne götüreceğini... O an kendimi öyle kötü hissettim ki... Kuzenlerim babaannemin elini öpmeye dahi gelmedi. Amcam geldi mahçup bir vaziyetle bayramlaştı ve geri gitti. Benim nerede kaldığımı da anlamışsınızdır. Çünkü herkes diğer tarafa gitmek durumunda kaldı yengemden dolayı. Bu durum o zamanlar beni çok etkilemişti. Sanki elimde olan bir şey varmış gibi ben kendimi suçlu hissetmiştim. Halbuki onların hiçbirisi kendini bu kadar kötü hissetmezken... Onların normali buymuş benim için de normal oldu artık... Babaannem hariç ama. Hala hayatta ve içinde bu torunlarına olan sevgisi uzaktan da olsa var. Bu buruk üzüntü her laf açıldığında yüzünün düşmesi ile kendini hissettiriyor. Hele bir de sevimli ki... Dışarıdan gören yabancı bir kişi bile ona sevgi duyabilir. Hayatta sevginin eksik olmaması ve hep devam etmesi dileğiyle... (Esther. Sema)

Kitabın Yazarı Tomris Uyar Kimdir?

Tomris Uyar (d. 15 Mart 1941 - ö. 4 Temmuz 2003) Türk öykü yazarı ve çevirmen. İngiliz Kız Ortaokulunda, Arnavutköy Amerikan Kız Kolejinde eğitim gördü (1961). İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine bağlı Gazetecilik Enstitüsünü bitirdi (1963). Papirüs dergisi kurucularından olan Uyar’ın deneme, eleştiri ve kitap tanıtma yazıları Yeni Dergi, Soyut, Varlık gibi dönemin belli başlı dergilerinde yayımlandı. On öykü derlemesinden Yürekte Bukağı ile 1979, Yaza Yolculuk ile 1986 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. 60’ı aşkın çevirisi kitaplaşan Uyar’ın günlükleri, “Gündökümü” genel başlığı altında, yayımlandı. Yürekte Bukağı ve Yaza Yolculuk öykü kitapları ile Sait Faik Hikâye Armağanı’nı aldı. Tomris Uyar, şair Turgut Uyar ile evlidir ve Hayri Turgut Uyar isimli, İTÜde öğretim görevlisi bir oğulları vardır. 2003 yılında kanser nedeniyle vefat eden yazarın kabri Zincirlikuyu Mezarlığındadır.

Tomris Uyar Kitapları - Eserleri

  • Dizboyu Papatyalar
  • Aramızdaki Şey
  • Yaza Yolculuk
  • Otuzların Kadını
  • Metal Yorgunluğu
  • Yürekte Bukağı

  • Gecegezen Kızlar
  • Yaz Düşleri Düş Kışları
  • İpek ve Bakır
  • Sekizinci Günah
  • Gündökümü - Bir Uyumsuzun Notları 1
  • Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi
  • Güzel Yazı Defteri

  • Gündökümü - Bir Uyumsuzun Notları 2
  • Bütün Öyküleri
  • Aşkın Yıpranma Payı
  • Kitapla Direniş
  • Günlerin Tortusu
  • Yüzleşmeler
  • Sesler, Yüzler, Sokaklar

  • Rus Ruleti
  • Yazılı Günler (1985-1988)
  • Bütün Yazıları
  • Dön Geri Bak
  • Tanışma Günleri/ Anları
  • İki Yaka İki Uç
  • Gündökümü 75

  • Ödeşmeler
  • Otuzların Kadını
  • Amerikan Hikayeleri Antolojisi

Tomris Uyar Alıntıları - Sözleri

  • Susarsam bir boşluk çünkü, konuştukça bir eksilme. (Bütün Öyküleri)
  • En güvenilir devrimci kadrolar, ellerine olanak geçtiğinde neden en katı bürokrasiyi oluşturuyorlar ? (Günlerin Tortusu)
  • Edebiyayçılarla yazarlar arasındaki farkı sık sık konuşuyoruz Füsun Altıok'la. Keskin tanımlar yapmadık daha, değer sınıflandırmasından da kaçınıyoruz, yalnız yazması gerektiği ya da yazılması gereken şeyleri yazanlara "yazar", bir tür aşkla, tutkuyla tazanlara, yazmayı bir ikame olarak kullanmayanlara edebiyatçı diyebiliriz. (Sesler, Yüzler, Sokaklar)
  • "..Kim aldırır benim yorgunluğuma? Saat kaç? diyeceğime kendi bileğime bakıyorum. İncelmiş. Çok sıcak bir yaz ikindisinin 3'ü gibi geçmek bilmiyor zaman, hep sürüncemede. Gelmeyenler öylesine kalabalıklaştı ki koltuklar hep boş. Yine de yerlerini sık sık değiştiriyorum ki hiç kimse başkasının eski yerine oturmasın." (Sekizinci Günah)
  • Bu halkın okumadığını, hele siyasetle ilgilenmediğini görmüyorlar mı? Televizyonla gazete yetiyor da artıyor bile onlara. (Güzel Yazı Defteri)
  • Ev, bir çeşit kabuk oldu bana. (Gündökümü - Bir Uyumsuzun Notları 1)

  • En sıcak yaz günlerinde bile, yüreğimize buz gibi çöken o yoklukları, yoksunlukları, kara kışı unutamadık. (Aşkın Yıpranma Payı)
  • Akla yakın bir yorum bulunca, yanlış da olsa, dört elle sarılıyoruz. Karşımızda, hep gölgeleriyle korkutan, karanlıkta sallanan şeyler var da ondan. (Rus Ruleti)
  • Gülümsüyor, aramızda olabilir bir uzaklığı kapatmak için.. (Dizboyu Papatyalar)
  • Bu evden artan neyim varsa kesmek, budamak isterdim. Kanasa da. Yeter ki bir erinç: ödün değil bu, düpedüz yaşama uyma. (İpek ve Bakır)
  • Onun gülüşlerine benzemiyor. Her zamanki gülüşlerini çok iyi bilirim. Sevinç, ansızın değil usul usul açılır onun yüzünde.. (İpek ve Bakır)
  • Kendi hikayemi kendime anlatmaktan, durmaksızın aklımdan geçirmekten bıktım Lin bey oğlum. Artık içimde eskiyor. Dışa vuracak sözcükleri bulamıyorum. (Metal Yorgunluğu)
  • Sevilmemeyi rahatça kaldırabiliyorsun da sevilmek zor geliyor sana, sen de bunu anlamıyorsun. (Bütün Öyküleri)

  • Derin kazın, diyordum kendi kendime, derin kazın. Şu gözlerimden akan yaşları, bu yetmezlikleri, katılıkları, artık gereksiz olan bu hüzünleri, kavrayamadığımız güzel aşkları derin gömün. Hepsi altında kalsın toprağın. (Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi)
  • Nasıl karşı konulabilir kültürlü kültürsüzlüğe? (Aşkın Yıpranma Payı)
  • Ah ne yapsam ne yapsam Ne yapsam da bu kente tertemiz bir düş bulsam... (Bütün Öyküleri)
  • Şimdiyse aralarında kaskatı, birbirlerine değseler ürpertecek kadar soğuktu suskunluk. (Otuzların Kadını)
  • Edebiyata neden tutkun olduğumu sorarsanız, okura ve yazara bir tek insan yaşamının sınırlarına sığmayacak binlerce dünya ve kişilikte yaşama olanağını tanımasından ötürü derim. (Gündökümü - Bir Uyumsuzun Notları 2)
  • Diyorum ki kişinin doğum tarihi pek önemli değil aslında, dünyaya gözlerini açmak daha önemli. (Metal Yorgunluğu)
  • Yaşadığı anı bilerek, tadına vararak yaşayan bir çocuk ya da bir genç göremiyorum ortalıkta. Acaba bu duygu bir güvensizlik, yarına, bir an sonraya güvenememe duygusundan mı çıkıyor, yoksa o anı, o yarını, o kitabı hep elde bir sayma doygunluğundan mı? (Sesler, Yüzler, Sokaklar)

Yorum Yaz