İstanbul Gizemleri - Giovanni Scognamillo (Jean Gennaro) Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İstanbul Gizemleri kimin eseri? İstanbul Gizemleri kitabının yazarı kimdir? İstanbul Gizemleri konusu ve anafikri nedir? İstanbul Gizemleri kitabı ne anlatıyor? İstanbul Gizemleri kitabının yazarı Giovanni Scognamillo (Jean Gennaro) kimdir? İşte İstanbul Gizemleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Giovanni Scognamillo (Jean Gennaro)
Yayın Evi: Bilge Karınca Yayınları
İSBN: 9799758715755
Sayfa Sayısı: 292
İstanbul Gizemleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bu araştırmanın amacı alternatif, belki az bilinen, unutulmak üzere olan, sararmış yapraklarda kaynaklarda kalmış bir İstanbul portresini çizmektir, içinde yaşadığımız bu kentin doğaüstü, düşündürücü ola ki eğlendirici kimliğini saptamaktır, dününü ve bugününü karanlıklarını ve tedirginliklerini başka ve değişik bağlantılarla bağlamak ve imkanların dahilinde resimlendirmek.
İstanbul kendi başına bir gizemdir, bir gizem tarihi ve bir gizemler merkezidir her çeşitinden. Ve İstanbul yüzyıllardan beri süregelen bir arayışın buluşma noktasıdır, ölümsüzlerin, gizli ve bilinmeyen üstünlerin, bilgelerin, gizemcilerin ve de şarlatanların uğrağıdır.
Dünyanın tüm büyük ve eski kentleri, Roma, Paris, Londra, Prag vb her zaman bir merkez görev işlevini gördüler. İstanbul da böyledir bir tarih, kültür, sanat ve düşünce merkezi olarak. Ancak İstanbul'un bir farkı ve bir özelliği vardır, her zaman olmuştur. İstanbul bir kültür, medeniyet, ve bunlardan oluşan bir inanışlar potasıdır. Doğu ve Batının değişmeyen bir buluşma, kaynaşma noktası, bir odak noktası ve ola ki "manyetik" bir alan.
(Arka Kapak)
İstanbul Gizemleri Alıntıları - Sözleri
- "İstanbul’un Kedi Kadınları’ndan söz eden Amerikalı romancı ve senaryo yazarı Guy Endore oluyor, ilk baskısını 1934’de yapan, “Paris’in Kurt Adamı” (The Werewolf of Paris) adlı kitabında."
- "İstanbul, bazı görüşlere göre, bir kehanetler kentidir yani kendiliğinden büyülü bir kenttir kendi büyülerini oluşturan ya da başka, değişik ve çeşitli kaynaklardan edindiklerini kendine göre şekillendiren ve uyarlayan. İstanbul, Roma gibi, yedi tepe üzerinde kurulu, çok eskilere dayanan bir merkez kenttir. Denilecek ki, merkez kentin yedi tepe üzerine kurulmuş olması bir gizem değil de jeolojik ve topografik bir özelliktir. Öyledir de biz, bir başlangıç olarak bu tepeleri bir sıralayalım, anımsatalım: 1. Sarayburnu Tepesi 2. Nuruosmaniye Tepesi 3. Beyazıt Tepesi 4. Fatih Tepesi 5. Sultanselim Tepesi 6. Edirnekapı Tepesi 7. Davutpaşa Tepesi Sıraladıktan sonra da bu tepelerde bulunan bazı yerleri de saptayalım, eski ile bağlantılar kurarak: 1. Sarayburnu Tepesi - Topkapı Sarayı ve Ayasofya 2. Nuruosmaniye Tepesi - Nuruosmaniye Camisi ve Çemberlitaş, 3. Beyazıt Tepesi - Beyazıt ve Süleymaniye Camileri, 4. Fatih Tepesi - Fatih Camisi 5. Sultanselim Tepesi - Sultan Selim Camisi 6. Edirnekapı Tepesi - Tekfur Sarayı, Kariye Camisi 7. Davutpaşa Tepesi - Çukurbostan Sarnıcı (Ermiş Mocius Sarnıcı)
- "1745’te Casanova, İstanbul’dadır, elçilikten elçiliğe ve konaktan konağa geçiyor, Hariciye Nazırlarından İsmail Efendi ile, Ali Bey ile, Venedik Büyükelçisi Francesco Venier ve Humbaracı Ahmet Paşa olarak bilinen Monsieur de Bonneval ile dostluklar kuruyor, Bailes ailesinin yanında kalıyor, aşk ve cinsellik konusunda konuşmalara, sohbetlere dalıyor. İstanbul’a neden geliyor Canasova, sadece merakından dolayı mı? Fransız araştırmacısı Jean-Louis Bernard’a bakılırsa gizemci kişiliğini o yıllarda oluşturmakta olan Casanova ya da kendine yakıştırdığı adla Seingalt Markisi, Doğu’yu görmüş ve Doğu’da yaşamış bir “magus,” bir “sihirbaz” kimliğine sahip olduğunu kanıtlayabilmek için İstanbul’a kadar uzanmayı uygun görüyor."
- "Bizans’ın en eski tarihçilerinden biri olan Hesychius’a göre Bizans öncesi ilk yerleşim yerlerinden biri de Sarayburnu’nda, bölgenin Kralı olan, Barbisius tarafından kuruluyor. Daha sonra kurulan kenti surlarla kapatan ve Barbisius’un kızı Phidelia ile evlenen Byzas, efsaneye göre, denizler tanrısı Poseidon’un oğlundan başkası değildir. Böylece Byzas’ın adını alan ilk Bizans (Byzantion) tanrısal ya da yarı tanrısal bir kimlik ve önem kazanmış oluyor..."
- "Fetih öncesi ve Fetih sonrası İstanbul’u terk eden Bizanslı bilginler beraberlerinde kaynak ve bilgi kaçırıyorlar. İster sonradan bunları başkalarıyla paylaşsınlar, ister paylaşmasınlar. İtalya’ya sığınan Bizanslı Gemiste Phleton, Eflatuncu akademisinin öğretilenlerini meslektaşlarına iletiyor; Verona’lı Guarini ise Bizans’tan iki sandık dolusu el yazması kaçırıyor, birini yolculuk esnasında yitiriyor, ikincisindekileriyse hiç kimseye göstermiyor, açıklamıyor. Bizans’tan kaçıp değerli metinleri, el yazmaları bu ara Eflatun’un başyapıtlarını Batı’ya ulaştıranlar arasında kimler yok ki: Johanes Argyropulos, Theodorus Gaza, Demetrius Chalchondilis, Andronicos Challistos, Marco Musurus, Johannes ve Costantinos Lascaris Kardeşler gibi bilim adamları ve aydınlar..."
- "...Costantin kayınpederi olan Maximus’u öldürtüyor, kayınbiraderi olan Licinius’u boğazlatıyor, oğlu Crispus’u ve yeğeni Lucinius’u katlettiriyor. Derken eşi olan İmparatoriçe Fausta’yı kaynar bir banyoda boğdurtuyor. Costantin’in ailesi de aynı şekilde saltanatını sürdürüyor, daha doğrusu sürdürmeye çalışıyor. Costantin’in iki oğlu cinayetlere kurban gidiyorlar, ikisi hariç (12 yaşındaki Gallus ve 6 yaşındaki Julianus) tüm yeğenleri askerler tarafından öldürülüyorlar. Cinayetleri üstlenen ise İmparatorun son üç oğlu oluyor, yani Constantin, Constant ve Constance. Üçü de kısa süre sonra, trajik şekilde ölüyorlar ve 337 yılında işlenen yeğen katliamından kurtulabilen Julien de fazla uzun ömürlü olmuyor, saltanatı sadece üç yıl sürüyor."
- "Ya nedir kapkara karganın simgelediği? Değişik inançlara göre karga tanrıların habercisidir, kehanetlerde bulunur, yalnızlığın imgesidir ve aynı zamanda ölümün de habercisidir. Kargalar hep acı acı öter. Gel gelelim antik gizemciler, kehanetleri çözenler, kargaların ses tonlarında her biri ayrı bir anlam taşıyan, 64 değişik sesi ayırmayı bilirlermiş. Üstelik karga, siyah rengi ile simyadaki işlemlerde çürüme adını alan sürecin de simgesidir."
- "Ya sütun neyi simgeler? Sütun hayat ağacıdır, bilgidir, gökyüzü ile yeryüzü arasında bağlantıdır, Tanrının gücünü belirtir, evrensel ve tinsel bir simgedir."
- "Altın Post’u ele geçirmek için Karadeniz’e açılan 55 kürekli Argos gemisi geçiyor Boğaz’dan, nice ünlü, kimi bilimci, kimi yarı tanrısal yolcuları ve gemicileri ile. Kimler yok ki, o gemide! Jason var seferi düzenleyen ve yöneten, gemiyi inşa edip ona adını veren usta Argos, Truva savaşlarına neden olacak güzel Helena’nın kardeşleri Castor ve Pollux, erişilmez ozan Orfeus, canavar Minotor’u öldürecek olan Theseus. Ve dünyanın en güçlüsü diye bilinen Herkül bile var, Yunanistan’dan Karadeniz’e kaçırılan kanatlı koçun postunu arayanların arasında. Ayrıca bir dizi macerasever bilim adamı: İdmon, Amphiaros ve Mopsos gibi isimler de bulunmakta. Altın Post’un öyküsü bilinen bir öyküdür: Jason, Medea’nın yardımı ile, postu koruyan ejderi öldürüyor, istediğini elde ediyor ve geri dönüyor. Altın Post’un öyküsü bir arayışın öyküsüdür ancak, dikkat edelim, asıl ilginç olan bu öykünün, bu maceranın izlediği “yol”dur."
- "Dodona Tapınağı’nın kehanetler yağdıran ağacın kerestesi ile inşa edilen Argos gemisi de kehanetlerde bulunuyor, çünkü, “konuşan” bir gemidir. Denize açılan bu konuşan, ses veren gemi bir arayışın aracı oluyor; denizden bir yolculuk yapılıyor, yaşamak ile ölüm arasındaki ince çizgiyi, ayrımı simgeleyen denizden. Denizleri aşarak, Boğaziçi’nden geçerek, Altın Post ya da bilgi yeniden elde ediliyor. Batı’dan çalınan ve Doğu’ya getirilen bilgi geri dönüyorsa da bu bilgiye erişebilmeleri için Jason’ın ve onu izleyenlerin Batı’yı Doğu’dan ayıran ya da Batı’yı Doğu ile birleştiren bir geçitten, bir boğazdan geçmeleri gerekiyor. Jason’ın tehlikelerle (denizkızları, ateş soluyan boğalar, yarı kartal yarı kadın canavarlar) dolu yolculuğu bilgiye sahip olmak isteyen, kaynağına (Karadeniz’e) ulaşan ve aradığını elde eden gerçek bir “giz sahibi”nin yolculuğu değildir. Jason bir ihanet işleyerek bilgiye sahip olabiliyor, cehenneme kadar iniyor, değişimden geçiyor, oysa gerçekten arzuladığı bilgi ve erdem değil servet ve güçtür."
İstanbul Gizemleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Gizemler, sırlar, mekanlar, inanışlar, gizemciler, bireyler, büyüler ve yorumlardan oluşan bir araştırma kitabı. . . Gizemden ve bilgiden daha çok büyücülerden bahsediyor kitap hea batıl inançları da unutmamak lazım. Kapak ve baskı oldukça harika dikkat çekici ama içerik için aynı şeyi söyleyemiyeceğim. Kötü diyemem boş vaktiniz de kafa dağıtmak için okuyabilirsiniz 7\10 (Bir Avuç Huzur ⸙ Mine BJK)
İstanbul'un Dışında Birçok Gizem: Kitabın malesef isimiyle alakası sadece 4 sayfa sürüyor geri kalan kısmı eski simyacılar ve İstanbul'a geldiği varsayılan çeşitli büyücüler. Kitap özellikle varsayımlarla ilerliyor. Bazı kısımlarında yazar aynı metni dönüp dolaştırıp tekrar yazmış oluyor. Sonuna doğru bir çorbanın hazırlanmış olduğunu farkediyorsunuz. Bilimsellikten uzak bir fantastik kitap. Okumak isteyenlere duyurulur. (Eptuk Durak)
İstanbul Gizemleri PDF indirme linki var mı?
Giovanni Scognamillo (Jean Gennaro) - İstanbul Gizemleri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de İstanbul Gizemleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Giovanni Scognamillo (Jean Gennaro) Kimdir?
Giovanni Scognamillo, (d. 25 Nisan 1929, İstanbul) İtalyan asıllı levanten yazar, sinema tarihçisi, araştırmacı, eleştirmen, çevirmen, eğitmen. Scognamillo ayrıca bazı Türk filmlerinde oyuncu olarak rol almış, bankacılık, reklamcılık, dekoratörlük, kitabevi yöneticiliği gibi pek çok farklı alanda da çalışmıştır.
Biyografisi
İstanbullu Rum bir anne ile yine İstanbul doğumlu İtalyan babanın tek çocuğu olarak 25 Nisan 1929'da İstanbul'da doğdu. Elhamra Sineması'nın müdürü olan babası Leone Scognamillo sayesinde sinemayla tanıştı. İtalyan Lisesi'ni bitirdikten sonra 1948 yılında yabancı basın kuruluşlarında sinema yazıları yazarak profesyonelliğe adım attı. 1948-61 yıllarında başta İtalyan, Fransız, ABD, Norveç basını olmak üzere yabancı dergi ve gazetelerde birçok yazısı çıktı. Daha sonra 1961'de Akşam Gazetesi'nde sinema eleştirileri yazmaya başladı. Akşam'la başladığı Türk basınındaki sinema yazarlığını Yön, Sinema 65, Ulusal Sinema, Yedinci Sanat, Yeni Sinema, Ses, Hayat, Bravo, Video-Sinema, Beyaz Perde, TV'de Yedi Gün gibi gazete ve dergilerde sürdürdü.
Bir süre Erler Film ve Ulusal Televizyonda danışmanlık ve çevirmenlik görevlerini de üstlenen Scognamillo ilk iki kitabını 1965'te Agah Özgüç'le birlikte yazdı. Bu kitapların adları "1965 Sinema Yıllığı" ve "Türk Sinemasında Kadın ve Seks" ti. 1973'te yazdığı "Türk Sinemasında 6 Yönetmen" kitabıyla birlikte bugüne kadar 40'ın üzerinde kitap yazmış onlarca kitabı da Türkçe'ye çevirmiştir.
60 yıldır sinema, fantastik edebiyatı, bilimkurgu, korku edebiyatı ve okkültizm üzerine kitaplar ve yazılar yazan Giovanni Scognamillo 1997-1999 yılları arasında sadece dört sayısı çıkan Nostromo bilimkurgu dergisinin de editörlüğünü yapmıştır.
2006 yılında "Beyoğlu'nda Bir Levanten: Giovanni Scognamillo" adında belgeseli de yapılan Scognamillo, halen Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde "Türk Sineması" dersleri vermektedir.
Ödülleri
-1996 8. Uluslararası Ankara Film Festivali Yaşam Boyu Katkı Ödülü
-2000 19. İstanbul Film Festivali Sinema Onur Ödülü
Giovanni Scognamillo (Jean Gennaro) Kitapları - Eserleri
- Mumya’nın Mezarı
- Frankenstein'ın Laneti
- Türk Sinema Tarihi
- Türk Sinemasında Şener Şen
- İstanbul Gizemleri
- Dünyamızın Gizli Sahipleri
- Bir Levantenin Beyoğlu Anıları
- Uzaydan Geldiler
- Mumya
- Beyoğlu'nda Fuhuş
- Batı'nın İnanç Temelleri
- Korkunun ve Dehşetin Kapıları
- Fantastik Türk Sineması
- Beyoğlu Kabusları ve Diğer Öyküler
- Ziyaretçiler
- Erotik Türk Sineması
- Korkunun Sanatları
- Astroloji ve Yıldız Bilimi
- Canavarlar Yaratıklar Manyaklar
- Dehşet Öyküleri
- Cadde-i Kebir’de Sinema
- Dünya Sinema Sanayii
- Bay Sinema: Türker İnanoğlu
- Batı Sinemasında Türkiye ve Türkler
- Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Ruhçuluk ve Reenkarnasyon
- Doğu ve Batı Kaynaklarına Göre Büyü
Giovanni Scognamillo (Jean Gennaro) Alıntıları - Sözleri
- «Beyoğlu denilince» diye yazıyor Rakım Ziyaoğlu: «Dünyaca bilinen ve her yıl kış mevsiminde sokaklarda, caddelerde tekrarlanan karnaval adlı topluca ve acayip kıyafetlerle birkaç gün ve gece müzikli ve oyunlu eğlenceler hatırlanır. Hristiyanların büyük perhizlerinin başlangıç ve sonu ile ilgili olan bayram niteliğindeki karnaval günlerine büyük önem verilirdi. Levantenler, Ortodoks Rumlar hoş giysiler içinde dans, müzik, şarkı, laterna gruplarıyla sokakları, meydanları doldururlardı. Geceleri de bu hareketler sanki fener alayına dönüşürdü. En parlak karnaval geçidi Beyoğlu'nda yapılırdı.Eski Linardi (Çiçekçi) ve Venedik (Balyoz) sokaklarının sermayeleri faytonlan doldurur, en dekolte giysileri ve en kısa etekleri ile (bazen eteklerinin altında, soğuğa rağmen, hiçbir şey giymeksizin ve bunda «Moulin Rouge»un «can-can» yapan çamaşırcı kızlarını taklit ederek) ellerinde şarap, rakı, uzo, mastika, konyak ve - varsa - şampanya - şişeleri ile ortalığı kızıştırırlar. Laf atmalar, karşılıklı iltifatlar, yüksek sesli pazarlıklar, gerektiğinde küfürler, sarkıntılıklar alır götürür ortalığı. Vesikalı ya da vesikasız «hayat kadınları»nın alenen yaptıkları «uygunsuz., teklifler balolarda, dansing ve kulüplerde, gece lokallerinde daha ölçülü, daha «uygun» hatta kibar şekilde tekrarlanır. Gizli aşklar, anlık maceralar, ayaküstü ilişkiler kurulur, yaşanılır ve noktalanır. Karnaval fuhuş değildir, karnaval bir «eğlence»dir (Beyoğlu'nda Fuhuş)
- Afişleri basan kişi yanlış anlamış ve kafasına göre ismi değiştirmiş.Aslında filmin adı 'Mavi Çöl'dü,denizi çağrıştırsın diye koymuştuk.Fakat afişci filmi görmediğinden kendi kendine 'Mavi çöl olur mu yahu,bu işte bir yanlışlık var' demiş.Bize ulaşmaya çalışmış ama bulamayınca da kafasına göre aklınca yanlış olan şeyi düzeltmiş.Filmin adını 'Çöl' olarak basmış yani.Eh,onca afiş ziyan olmasın diye biz de jenerikteki ismi Çöl olarak yeniden yazdık. (Fantastik Türk Sineması)
- Beyoğlu'nun temelinde yatan Pera'yı babamdan değil de Pera' yı iyi bilen annemden ve büyükannemden öğrendim. Babam, ilginçtir, nostaljik bir kişi değildi, eski günlerden pek söz etmezdi, etmek gereksinimini de duymazdı. Ama o bir sinemacı idi ve mesleğinden dolayı kısa sürede ve pratik yoldan Levanten olma kompleksinden sıyrılmıştı. (Bir Levantenin Beyoğlu Anıları)
- "Duymak bildiğini sanmak başka, işin içine girmekse bambaşka birşey." (Frankenstein'ın Laneti)
- Şu var ki, insan yüzünün ifadesi, biraz da insanın karakterine bağlıdır. İyi bir akıl, parlak bir zeka yüz hatlarını zamanla yumuşatır, kendini belli ettirir. Kötü bir akıl da kötü bir yüzü şekillendirir. (Frankenstein'ın Laneti)
- İnsanların peşinden koşmaktansa, düşüncelerin peşine takıl. (Ziyaretçiler)
- "Bugün hayal saydığımız şey yarının gerçeği olabilir." (Dünyamızın Gizli Sahipleri)
- Türk Sinema tarihinde ilk konulu film 1916’da çekimine başlanan ve 1918’de tamamlanan "Himmet Ağa’nın İzdivacı"dır. Himmet Ağa'nın İzdivacı, bir Moliere uyarlamasıdır. (Türk Sinema Tarihi)
- Para ile her şey tedarik edilebilir, herkes artık bunu öyle biliyor. Şu var ki şimdi bilgiyi de paranın kölesi diye saymaya başlarsak ben... ben, evet gelecek için, bilimin geleceği için endişe etmeye başlarım. (Mumya’nın Mezarı)
- Şener Şen'in sinema serüvenini üç aşamada ele almakta yarar var: Arzu Film öncesi, Arzu Film dönemi ve Arzu Film sonrası. Yani kendi ifadesiyle, "ücretsiz" figüranlıktan küçük rollere, küçük rollerden karakter rollerine ve oradan da başrollere uzanan yolun kat edilmesi. (Türk Sinemasında Şener Şen)
- "Ben kendimi ne komedyen, ne dram oyuncusu ne de başka bir şey olarak görüyorum. Kendimi önce oyuncu olarak görüyorum. Ben oyunculuğu becermeye çalışıyorum..." (Türk Sinemasında Şener Şen)
- Fazla düşünmek bu dünyanın temeline karşı kuvvetli bir küfürdür. (Mumya’nın Mezarı)
- Bütün sanatlar insanı anlatır. İnsansız sanat olmayacağı gibi sanatı da ancak insan yaşar. Metin Erksan (Türk Sinema Tarihi)
- Dünyada bu kadar haksızlık olamaz! (Frankenstein'ın Laneti)
- Şu var ki, insan yüzünün ifadesi, biraz da insanın karakterine bağlıdır. İyi bir akıl, parlak bir zeka yüz hatlarını zamanla yumuşatır, kendini belli ettirir.Kötü bir akıl da kötü bir yüzü şekillendirir. (Frankenstein'ın Laneti)
- Kaostan kurtulmak için kaostan geçmek gerekir bazen. (Ziyaretçiler)
- Şener Şen'in insanlarına bazen güler, bazen gülümseriz, bazen de onlara acırız; ama davranış ve tepkimiz ne olursa olsun onları tamamıyla kendimize yakın hisseder, anlar ve dertlerini paylaşırız. (Türk Sinemasında Şener Şen)
- 'Ateş etme Mike, arabamda yumurta var.' (Türk Sinemasında Şener Şen)
- Her olağan günün her dakikasında, mum ışığında, karanlıkta seni severim. (Mumya’nın Mezarı)
- İyi bir akıl, parlak bir zeka yüz hatlarını zamanla yumuşatır, kendini belli ettirir. Kötü bir akıl da kötü bir yüzü şekillendirir. (Frankenstein'ın Laneti)
Editör: Nasrettin Güneş