İstencin Özgürlüğü Üzerine - Arthur Schopenhauer Kitap özeti, konusu ve incelemesi
İstencin Özgürlüğü Üzerine kimin eseri? İstencin Özgürlüğü Üzerine kitabının yazarı kimdir? İstencin Özgürlüğü Üzerine konusu ve anafikri nedir? İstencin Özgürlüğü Üzerine kitabı ne anlatıyor? İstencin Özgürlüğü Üzerine kitabının yazarı Arthur Schopenhauer kimdir? İşte İstencin Özgürlüğü Üzerine kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Arthur Schopenhauer
Çevirmen: Mehtap Söyler
Yayın Evi: Öteki Yayınları
İSBN: 9755841075
Sayfa Sayısı: 120
İstencin Özgürlüğü Üzerine Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Schopenhauer'ın şimdi konu dışında kalan birebir yaşamında olduğu gibi teorisinde de bazı açmazlar ve çelişkilere rastlamak pekala mümkün. Karakterin değişmezliği ve doğuştanlığı hakkıda edinilecek bilginin ampirik verilerden değil insanın ben'imden çıkarılması gerektiğini öne sürüp iddasını savunmak için verdiği örnekleri aziz ya da katillerden seçen, erdem ve dehanın kimseye öğretilmeyeceğini savunup kendisini insanlığın öğretmeni ilan eden aynı kişidir. Yine de taşıdığı bütün çelişkilere rağmen Schopenhauer'ı, felsefe tarihi kitaplarında, öne sürdüğü ayrıksı savlar yüzünden Alman idealistleri arasında hep ayrı bir yere oturtulan bu özgün felsefe adamını ve elbette Nietzsche'nin öncelini okumak herkese keyif verecektir konusundayım.
İstencin Özgürlüğü Üzerine Alıntıları - Sözleri
- "Sen istediğini yapabilirsin ancak hayatının her anında sadece belli bir şeyi isteyebilirsin ve doğrusu ondan başkasını da isteyemezsin".
- "Eğer Tanrı günahları isterse onları yaratır; çünkü şöyle yazılıdır: 'O ne isterse yaratır'. Eğer günahları istemediği halde onlar etkiliyorsa ya Tanrının öngörü sahibi olmadığını ya da merhametsiz olduğunu söyleriz; çünkü o ya kararların nasıl yürürlüğe konulacağını bilmiyordur ya kudretsizdir ya da kayıtsızdır. Filozof der ki: Eğer Tanrı dünyada günahkar eylemler istemeseydi, şüphesiz tek bir baş hareketiyle dünyadan tüm utanç verici eylemleri yok eder ve kovardı. Tanrının istencine aramızdan kim direnebilirdi? Her ahlak dışı eylemde günahkar kişiye eylemi gerçekleştirme gücü sağlarsa suçlar nasıl Tanrının istencine rağmen gerçekleşir? Ayrıca insan kendisini Tanrının istenci karşısına koyarsa Tanrı ona karşı gelen ve kazanan insandan aşağı olur. Bundan Tanrının dünyayı şimdi olduğu gibi istediği ortaya çıkar ve eğer daha iyi bir dünya istemiş olsaydı daha iyisine sahip olurdu." (On yedinci yüzyılın başında yaşamış olan Vanini)
- Kendisinin görgül karakterine dair edindiği kesin bilgi kişiye edinilmiş karakter denilen şeyi sağlar. O kişi iyi ya da kötü kendi özelliklerini ve bu yüzden kendisine ne için inanıp inanamayacağı ya da kendisinden ne beklenip beklenemeyeceğini kesinlikle bilir. Görgül karakteri sayesinde önceden sadece doğallıkla oynadığı rolünü artık artistik ve yöntemli bir şekilde ciddiyet ve kayrayla, söylendiği gibi karakterine hiç vefasızlık etmeden oynar. Kişi ne zaman karakterine sadık kalmazsa kendisi hakkında yanılır.
- Ancak filozofların silahı otoriteler değil nedenlerdir.
- Daha kesin konuşursak, insan kendi vücudunun bilincine bile, istencin salt dışarıda aktif olan organı ve duyarlığın haz ya da acı veren duygulanımlarının mekanı olarak varır.
- Zihin ya da idrak yetisi, güdülerin bir aracıdır. Bu araç vasıtasıyla güdüler, insanın gerçek özünü meydana getiren istemeyi etkilemektedir. Güdülerin bu aracı, normal koşullarda var olduğu, işlevlerini düzenli bir şekilde gerçekleştirdiği ve böylece güdüleri birbirine karıştırmadan onları dış dünyada bulundukları şekliyle istemenin kendisine bir tercih olarak sunduğu sürece kendi doğasına uygun olarak, yani insanın bireysel karakterine uygun şekilde kararını verebilir, yani engellenmeden, gerçek özüne uygun biçimde kendisini dışsallaştırabilir. İşte o zaman insan, entelektüel bakımdan özgürdür.
İstencin Özgürlüğü Üzerine İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kendinize özgürüm mü diyorsunuz? Bunu derken bile özgür olmayabilirsiniz..: Kendisi lisans tezimde kullandığım ana kitap olma özelliği taşımaktadır. Özgürlük tabii ki var diyerek Schopenhauer’a tek başıma karşı çıkmaya karar verdiğimde henüz bu kitabıyla müşerref olmamıştım. Daha sonra kitabı okurken ciddi şekilde ağlamaya başladım. Yanıltmak istemem kitap kesinlikle duygusal değildi. :) Sadece çok haklıydı. Ben özgürlük var derken temellendirmemi inancıma bağlamıştım. Yani eylemlerim, seçimlerim var olmasını istediğim bir ideale bağlı gibi hava atıyordum evrene. Hepimiz bu havayı atmıyor muyuz zaman zaman? Hani şey demiyor musunuz; ''Şimdi şuradan kendimi atsam kim tutabilir beni?'' ya da ''İstediğim filmi izleyeceğim var mı itirazınız, istediğim kitabı okurum kimse karışamaz!'' Tanıdık geliyor mu? Kafa tuttuğumuz deli zamanlarımız :) Geçenlerde Twitter Adalet ve Linç istasyonunda denk geldiğim bir tweette şey diyordu adam, ''Küçük yaşlardaki çocuklara istediğinizi yaptırabilmek için kendi belirlediğiniz iki-üç seçenek arasından tercih yapmasını söylemeniz gerekiyormuş. 30 yaşımdayım ve Allah belamı versin karım bana aynısını yapıyor.'' :D Abi dertli :D Şimdi olaya gelelim bir dakika, sizce evren de bize aynısını yapmıyor mu? Hala özgürüm diyenleri bir adım öne alalım ve şu soruyu soralım onlara, doğduğun aileyi, memleketini, genetik hastalıklarını ve fizyolojini sen mi seçtin? Tamam tamam ailen dostların, memleketin doyduğun yer, genetik hastalık ve fizyoloji için de tıp ne güne duruyor ama; hadi şekerim, seçebildin mi seçemedin mi? Ne diyor pamuk şekeri Camus, ''Ben daha istemeden yerine getirilmiş her şeyim.'' Hay o saçma dağını tırmanan ağzın bal yesin paşam. :D Adam haklı, biz daha istemeden var olan varlıklar iken gözünüzü seveyim ne özgürlüğü be? Lanet yaşamda bize sunulanlar var, aynı beş yaşındaki o çocuğa ve 30 yaşındaki bahtsız abimize sunulduğu gibi, biz de onların arasından ''elay elay eyye eyy umberellleylay'' diye seçim yapıp kendimizi özgür adlediyoruz. Ha kırılamaz mı bu özgürlük duvarları işte bakın burası çokomelli. Wittgenstein ne der biliyor musunuz? Felsefe dildeki hatalar sonucu ortaya çıkmış bir şeydir der (rezil herif) yani bizler, kavramları doğru tanımlayamadığımız için tüm bu anlam ve yaşam curcunası -hoş bu da tartışmalı ya neyse bu başka bir incelemeye kalsın- dolayısıyla biz özgürlük kavramından ne anlıyoruz da ona uygun cevaplar veremiyoruz? Schopenhauer kitapta özgürlüğü tanımlar der ki sizin düştüğünüz hata özgürlüğü salt 'fiziksel özgürlük' olarak tanımlamanızda gizli. Ne demek bu? Yani efendim ben kapıyı itersem kapı açılır, kapıyı itme konusunda özgür müyüm, evet o halde kapıyı itme eylemime bağlı kendimi özgür adledebilirim. Peki özgürlük salt bu mu? Elbette değil, dur daha felsefe yapacağız :D bu fiziki özgürlüğü bir tekmeleyelim şöyle avam avam özgürlüklerle uğraştırıyorsunuz huysuz filozofumu, bizim işimiz felsefi özgürlükle, nedir bu felsefi özgürlük? Aslında insan olarak bizim ilgilenmemiz gereken yegane alan. Bu felsefi özgürlük ise Schopenhauer'a göre ikiye ayrılır; entelektüel ve ahlaki özgürlük olarak. Hele hele ahlaki özgürlük bizim için çok değerlidir, çünkü o 'liberum arbitrium'dur Türkçe meali ile özgür istenç kararıdır. Şimdi yine eğlenceli kısma gelelim hadi sizlere bir soru, ahlaki baskıdan mı çok kapana kısıldınız yaşamınız boyunca yoksa fiziksel baskıdan mı? :D Örneğin neydi sizi sokak ortasında birini vurmaktan geri koyan şey? Fiziksel güçsüzlük mü yoksa ahlaki (suçun getirdiği hukuksal ve toplumsal baskı) güçsüzlük mü? Cevabı çoğumuz biliyoruz sanırım. İşte tam da bu bakımdan bakarsak, Schopenhauer kitapta özgürlüğün aslında ne kadar sınırlı olduğunu ve bunun da tam özgürlük olamayacağını tüm sebep ve temellendirmeleriyle açıklıyor. Çünkü bizler aslında görünmeyen iplerle bağlıyız ve o sonsuz dediğimiz özgürlük alanı bizim hayal ettiğimiz gibi bir varlık alanı değil. Biz daha o rahim sıvısından dünyaya düştüğümüz andan itibaren trilyon tane kordon bağıyla bağlıyız çevremizdeki her şeye. Hele bir de var oluşumuzun temellendirmesini yapamadığımız ontolojik bir sorun var ki düşman başına... Ben kimim? Nereden geldim? Ölünce ne olacağım? VS. :D Tüm bu sorular bir noktada dönüp dolaşıp özgürlük problemine çatar. Schopenhauer'u sevmem, o sakallarını elime geçse yolarım ama adam haklı. Öncelikle özgürlüğün tanımı yeniden yapılmalıydı, özgürlük ona göre istemeyi bırakmaktı. Lakin Schopenhauer burada bir hataya düştü, tabii lisans dönemleri gençtim bu hatayı yakalayamadım yoksa babasını ağlatırdım ama :D hata şuydu, Schopenhauer'a göre insanın karakteri doğuştandı, yani öyle çevresel etkiler falan yok. Bir insan doğuştan bilge, cahil, şerefsiz, haysiyetsiz, müzmin, çekingen, cesur vs. olurdu, öyle sonradan olmazdı bunlar. Yalnızca sonraki deneyimler bu karakteri güçlendirirdi. Şimdi Schopenhauer diyor ki istemeyi durdurabilecek olan yalnızca bilgelerdir ve isteme durursa, yani münzevi bir hayata geçip sadece yaşamda kalacak kadar yaşanırsa o zaman özgür olunabilir. Tamam paşam güzel diyorsun da, e hani karakter doğuştandı, peki bu doğuştan olan karakter de bilge ya da cahil olunacağı belli ise, bir insanın münzevi olması da aslında onun tabiatına uygun davranması dolayısıyla özgür olayım derken paradoksa düşüp özgür olmaması demek değil miydi? Schopenhauer: ''Kadınlar eks..'' Des: ''Sus ulan kazulet!'' (Şlaapppp) :D İşte böylece bir çelişmenin daha sonuna geldik :D Özgür değiliz hadi bir de çocukların anlayacağı şeker bir örnek verelim :) Çok basit bir örnekle önünüzde çikolata ve kek var hangisini yiyeceğinize karar vereceksiniz. Çikolata vazgeçilmeziniz, bu nedenle onu seçtiniz. Şimdi siz özgürce mi seçim yaptınız? Size kötü bir haberim var o çikolatayı siz değil istenciniz seçti, evet istediğinizi yapabiliyorsunuz. Peki istediğinizi isteyebiliyor musunuz? Schopenhauer bu soruya net bir ''Hayır'' der. Ben de hayır diyorum, hatta çikolata bile hayır diyor üç hayırla sizi uğurl.. Şaka :) Zihnimizin için karanlıktır, o nedenle istencimizin kökenini bilemeyiz, dolayısıyla istediğimiz kadar kavramı evirip çevirelim, özgürüz demek için çok toyuz. Wittgenstein şekerim seni de yorduk, yok kavramlar dil vs. :D Felsefe her yerde! Öte yandan özgürüm diyen toylara öneriyorum, tutsaklığınızı görmek isterseniz güzel bir ayna oluyor. Not: Ben yine de özgür olduğumu düşünerek tezimi ona göre yazdım. Ne demişler; “Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın” :) Keyifli okumalar özgürlük yanılsamasındaki kardeşlerim :) (Δες Τινα)
psikanaliz yokken var eden yüce adam Schopeanhauer: Bir insan ancak bu kadar sevilmezken bu kadar kaliteli şeyler yazabilir ve ileri görüşlü olabilir. Çağın ötesinde bir adam ve hala ona ulaşamadık. Schopeanhauer bu eserinde istence ve özgürlüğe dayanır. Ve aslında bahsettiği şey bilinçtir. Bu bilinç biz bir şeylerin farkında varmadan yaptığımız şeyler. Yani kendimiz için bir şey yaparız ve bu yaptığımız şey kendi öz irademizle olduğunu zannederiz ama aslında bunun çok daha derinlerinde bize bu eylemi yaptıran bir fikir vardır ve bu yüzden biz asla özgür olamayız bizi yönlendiren şeyler her zaman fikirlerdir. Ama hemen üzülmeyin insan her zaman başkalarının Fikriyle hareket edecek diye bir şey yok. Bunun çözümü de kendimizi bulmak öz benliğimizi keşfetmek. Peki bu nasıl olur? Doğrusu bunu sadece deneyimle kişinin kendisi bilebilir. Diğer türlü fikirlerin kolesiyizdir. Ben daha da ileri gidip özgürlüğe bir yumruk da ben atacağım. Şöyle düşünün mesela yemek yemek istemeseniz de vücudunuz buna sizi mahkum kılar yemek yemek zorunda kalırsınız ya da ölürsünüz ama özgür değilsinizdir. Ama yinede özgür olabilirsiniz kendinizi açlıktan ölüme bırakırsanız, tabi aç kalmak istiyorsanız. Ama istemeyeceksiniz vücudunuz yemek isteyecek yani size o an beyninize sinyal veren mideniz izin vermeyecek bu sefer midenizin kölesi olacaksınız. Hiçbir zaman hiçbir şekilde özgür olamazsınız. Tek çare kendi hakikarleriniz gerisi yalan. Bir insan öleceğine inandığı zaman gerçekten ölebiliyor. Bu beyin öyle komplike bir şey ki ya siz ona hükmedersiniz ya da o size. Kafanız karıştı değil mi neyse demem o ki hayatımız da ki en ufak düşünceler, inançlar tabular, fikirleri bizi öyle bir yönlendiriyor ki bunların bir kuklası oluyoruz. Evet hayata bir kere geliyoruz ve sahne bizim ama ipler kimin elinde asıl soru burada. Son olarak Schopeanhauer' u aynı benim gibi kendisine akıl hocası bilen Nietzsche nin sözüyle bitirmek istiyorum. "Özgür mü diyorsun kendine? Sana hükmeden düşünceni duymak isterim..." Keyifli okumalar... yazar/arthur-schopenhauer kitap/istencin-ozgurlugu-uzerine--55522 (Ümit Barış Öncel)
Bir nesnenin, bir bireyin kendine özgü olan, onu başkalarından ayıran temel belirti, onun davranışlarını belirleyen, tutumunu şekillendiren ham özellik karakterdir. Bu insani kıstas, kalıtımsal şekliyle sahip olduğumuz, nesneyi ötekinden ayırt edilmesini sağlayan varyasyondur. Bireysel karakter doğuştandır.Bilinç işte bu ham karakterimizin salkım eseridir. Schopenhauer'e göre istenç özgür değil, istenç zorunlu bir nedenselliğin ürünüdür. Bir insan istiyorsa, demekki o insan bir şeyi istiyordur. İstenç edimi ise her daim bir nesneye yönelmiştir, isteğin oluşması karşı nesnenin varlığından ileri gelir. Öznenin istenç edimi, öteki şeylerin bilincine ait bir nedenin sonucu olarak ortaya çıkar. Bu bağlamda istenç edimi nesneye yöneliktir ve nedenseldir. Burada karşımıza çıkan "istencin kendisi özgür müdür?" sorunsalıdır. Doğuştan sahip olduğumuz karakterimiz, görgül karakterimize eklenen tecrübeler, karşımıza çıkan "irade koymamız" gereken olgular bizi özgür seçime yöneltir. İstediğimi yapabilirim ve böylece özgürüm demek bir yanılgıdır. Çünkü istemenin salt kendisi özgür değildir. İnsan ne isterse her zaman onu yapar, lakin bunu zorunlu olarak gerçekleştirir. Anlık, karakter ve görgül bilgi yeteneği güdülerin sadece aracıdır. İstenç kendi doğasına uygun biçimde, daha amiyane tabirle bireyin karakterine göre seçim yapar. Maddesel karaktere göre şekillenmiş bilincimiz, dışşal faktörler ve güdülerimiz eşliğinde, nedenselliğin kucağımıza bıraktığı bir neden-sonuç ilişkisine girerler. İstencin oluşumu bir nedene bağlıdır. Yani determinizm ilkeleri burada da işler. Simon-Pierre Laplace'a göre kainatta elimizde yeteri kadar veri olabilse, örneğin demir paranın havaya atıldığında; hava koşulları(rüzgar,devinim vb), paranın atım kuvveti, yer çekimi gibi verilere bütünsel manada hakim olabilirsek, para yere düştüğünde yazı-tura gelebileceğini yere düşmeden bilebiliriz. İnsan beyninde de bütün verilere şimdilik hakim olamasak dahi, bir eylemi yapabilme noktasında irade mekanizmamız düşüncesel noktaya gelmeden karar vermiş olduğumuz gerçeğini bilim bizlere göstermektedir. Lakin bütün evrenin insanın nuru hatırına yaratıldığını düşünen, cennet ve cehennemin varlığına inanan, ebedi hayata özlem duyan varlığımız, kendisine bu denli özel hisseden insanoğlu saf özgürlüğüde kendisine layık görmüş olması pek doğal. İstenç ya da irade özgür değil ancak zorunlu bir neden olarak tanımlanabilir. Schopenhaur, birey istencini nedensellik ilkesine ve determinizm üzerinden irdelemiş. İstenç özgür bir neden değil, sadece zorunluluk ürünüdür. İnsan özgürlük yanılsamasıyla nedensellik zincirinden sıyrılabileceğiyle avunur. Oysa İrade yetisine Tanrı bile sahip değildir; insanı yaratmak için bir "nedene" ihtiyaç duymamış mıdır? Evrende, determizim tek geçer akçedir. Okuyun işte caz yapmayın. (Anıl)
Kitabın Yazarı Arthur Schopenhauer Kimdir?
Arthur Schopenhauer (d. 22 Şubat 1788, Danzig - 21 Eylül 1860, Frankfurt), Alman filozof, yazar ve eğitmendir. Aynı zamanda Immanuel Kant'ın en çok değer verdiği öğrencisiydi. Schopenhauer, Alman felsefe dünyasındaki ilklerdendir ve dünyanın anlaşılmaz, akılsız prensipler üzerine kurulu nedenselliklerinin olduğunu söyleyerek dikkatleri çekmiştir.Ayrıca Schopenhauer, Nietzsche'nin ilk akıl hocasıdır.
Arthur Schopenhauer Kitapları - Eserleri
- Bilmek ve İstemek
- Düşüncenin Çağrısı
- Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar
- İnsan Doğası Üzerine
- Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine
- Bilim ve Bilgelik
- Felsefe Tarihinden Kesitler
- Hayatın Anlamı
- Aşkın Metafiziği
- Fikirlerin Bilgisi Üzerine
- Eristik Diyalektik
- Akıl Sağlığı
- Ölümün Anlamı
- Din Üzerine
- İdeal ve Gerçek
- Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine
- Güzelin Metafiziği
- Okumaya ve Okumuşlara Dair
- Ölüm ve İçsel Doğamızın Yok Edilemezliği ile Olan İlişkisi
- İstencin Özgürlüğü Üzerine
- Merhamet
- Üniversiteler ve Felsefe
- Hiçliğin Mutlu Sessizliği - Aforizmalar
- Arthur Schopenhauer - Bir Filozofun Huzurunda
- Hukuk, Ahlak ve Siyaset Üzerine
- Hayatın Bilgeliği
- İsteme ve Tasarım Olarak Dünya
- Okumak Yazmak ve Düşünmek Üzerine
- Akıl Zayıflığı
- Varolmanın Acısı
- Aşk ve Cinnet
- Mantıksal Düşünce Doktrini
- Edebiyat Dersleri
- Parerga ile Paralipomena
- Arthur Schopenhauer - Toplu Eserler 2
- Arthur Schopenhauer - Toplu Eserler 1
- Kişilik Oluşumu ve Sorunları
- Yaşamın Bilgece Deneyimleri
- Aforizmalar
- Ruh Görme Üzerine
- Dünyanın Istırabı Üzerine
- İrade Felsefesi
- Mutlu Olma Sanatı
- Kötümserlik Üzerine
- Fikir Mimarları Dizisi 19
- On Women
- Müxtəlif Predmetlər Haqqında Düşüncələr
- The Horrors and Absurdities of Religion
- Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine
- Studies in Pessimism
- Parerga ve Paralipomena 2
- Seçme Yazılar
- Mutluluk Kendi Kendine Yetenlerindir
- Düşünceler
- Kadınlar ve Diğer Konular
- The Art of Literature
- Aklın Yolu
- Writings Of Schopenhauer On Various Themes, Vol. 1
- Aşkın Metafiziği
- Həyat Müdrikliyi Aforizmləri
- Cinsel Aşkın Metafiziği
- Metafizik İhtiyacı
- Doğadaki İsteme Üzerine
- Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar
- Kant Felsefesi Eleştirisi
Arthur Schopenhauer Alıntıları - Sözleri
- les grandes pensées viennent du coeur* Büyük düşünceler kalpten gelir. (Dünyanın Istırabı Üzerine)
- “Her şeyin niçin olduğunun bir temeli vardır.” (Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine)
- Güzelin nadiren yararlı olanla birleştiğini görürüz. Uzun ve narin ağaçlar meyve vermez, meyve ağaçları ufak tefek, bodur ve çirkindir... En güzel binalar, kullanışlı, işe yarar binalar değildir; bir tapınak barınacak bir mesken değildir. (Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine)
- Hafıza düşünülmüş bir şeyi düşünür. (Düşüncenin Çağrısı)
- Okumaksızın geçen boş zaman bir tür ölüm, insanın canlı canlı gömülmesidir(Seneca, 82) (Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine)
- Bir düşüncenin esas yaşamı sadece kelimelerin sınır noktasına varıncaya kadar sürer. Orada taşa dönüşür, donakalır ve hayatı sona erer, fakat hayvan ve bitki fosilleri gibi ölümsüzdürler. Geçirdikleri kısa yaşamları bir kristalin kesilme anına benzer. Çünkü düşüncemiz kelimeleri bulduğu andan itibaren içtenliğini kaybettiği gibi ciddi olmaktan da çıkar. Başkaları için varolmaya başladığı andan itibaren içimizde yaşamaya devam etmesi son bulur, tıpkı bir bebeğin annesinden kopup kendi benliğine adım atmaya başlaması gibi. Şairin de dediği gibi: "Beni itirazla şaşırtmayın! İnsan konuşmaya başladığı anda yanılmaya da başlar." (Edebiyat Dersleri)
- Dünya cehennemin ta kendisidir ve insanlar da bir yandan zulüm gören ruhlar, öte yandan cehennemdeki şeytanlardır (Dünyanın Istırabı Üzerine)
- Dar kafalılık ve ahmaklık her zaman ve her yerde, bütün durum ve koşullarda, anlayıştan, zekâdan ve yetenekten nefret ettiği kadar şu dünyada başka hiçbir şeyden böylesine içten ve yürekten nefret etmez. (Üniversiteler ve Felsefe)
- Kendisinin görgül karakterine dair edindiği kesin bilgi kişiye edinilmiş karakter denilen şeyi sağlar. O kişi iyi ya da kötü kendi özelliklerini ve bu yüzden kendisine ne için inanıp inanamayacağı ya da kendisinden ne beklenip beklenemeyeceğini kesinlikle bilir. Görgül karakteri sayesinde önceden sadece doğallıkla oynadığı rolünü artık artistik ve yöntemli bir şekilde ciddiyet ve kayrayla, söylendiği gibi karakterine hiç vefasızlık etmeden oynar. Kişi ne zaman karakterine sadık kalmazsa kendisi hakkında yanılır. (İstencin Özgürlüğü Üzerine)
- Doyum dilenciye atılan sadaka gibidir, sadaka onu bugün canlı tutar, böylece onun sefaleti yarına uzatılabilir. (İsteme ve Tasarım Olarak Dünya)
- “Yaptığımız her eylemde ilk önce “İnsanlar ne der?” diye düşünmekteyiz. Hayat sıkıntılarının neredeyse yarısı sırf bu yüzden oluşmaktadır.” (Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar)
- Keder içerisinde neşe, neşe içerisinde keder. (Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine)
- Hayat. hayat ismiyle anılır, ama gerçekte ölümdür o. (Hayatın Anlamı)
- Voltaire “Saadet sadece bir rüyadan ibarettir.” der ve ekler:Sinekler örümcekler tarafından,insanlarsa acılar tarafından yenilmek üzere vardırlar. (Merhamet)
- Kavrayışı bir suç, doğumu bir ceza, yaşamı bir iş ve ölümü de bir gereklilik olan bir insan, kendisiyle nasıl gurur duyabilir ki? (İnsan Doğası Üzerine)
- Çünkü her nesne gölge verir; her cisim kesinlikle özgül ağırlığına karşılık gelen bir ağırlıkla düşer... (Ruh Görme Üzerine)
- Hayal gücü mahsulü olan her eser işkenceler içerisindeki insan yüreğinin kasılmalarını ve çırpınmalarını seyrettiğimiz bir gösteri kutusudur. (Hayatın Anlamı)
- Zihinsel bir uğraşı içermeyen boş zaman ölümdür ve diri diri gömülmektir." (Aforizmalar)
- Felsefe, sığınılacak bir limandan çok çıkılan bir yolculuğa benzer. (Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine)
- Bu sıkılma hali varoluşun kendi içinde değersiz olduğunun dolaysız bir kanıtıdır, çünkü sıkılma hali varoluşun boşluğunu algılamaktan başka bir şey değildir. (Dünyanın Istırabı Üzerine)
Editör: Nasrettin Güneş