diorex
Dedas

Kamil Mürşidlerin Mirası - Ahmed Yüksel Özemre Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kamil Mürşidlerin Mirası kimin eseri? Kamil Mürşidlerin Mirası kitabının yazarı kimdir? Kamil Mürşidlerin Mirası konusu ve anafikri nedir? Kamil Mürşidlerin Mirası kitabı ne anlatıyor? Kamil Mürşidlerin Mirası PDF indirme linki var mı? Kamil Mürşidlerin Mirası kitabının yazarı Ahmed Yüksel Özemre kimdir? İşte Kamil Mürşidlerin Mirası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 28.07.2022 11:00
Kamil Mürşidlerin Mirası - Ahmed Yüksel Özemre Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmed Yüksel Özemre

Yayın Evi: Sufi Kitap Yayınları

İSBN: 9789759161286

Sayfa Sayısı: 350

Kamil Mürşidlerin Mirası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Manevi değişimin seyri nasıldır? Manevi mürşid nasıl olmalıdır? Çağımızda tasavvuf ve kapsamı nedir? Tekkeler neden yozlaştı? Beden, nefs ve ruh, vehim ve manevi seyrin dinamikleri nelerdir?

Kavramların birbirine karıştığı, sahte ile gerçeği birbirinden ayırt etmenin güçleştiği, Mevlânâ'nın 'Mide ayranla, kulak yalanla dolu. Kaçıp kurtulmak için bir himmet lazım.' Dediği bir zaman kesitinde aslını arayış içinde olan ruhumuza bir ab-ı hayat çeşmesi. Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre'nin Necmettin Şahinler'le yaptığı sohbetlerin okurla buluştuğu Kâmil Mürşidlerin Mîrâsı, tasavvuf konularında önemli tespitleri ve ufku gösteren açılımlarıyla tüm tasavvuf ilgilileri için güzel bir kaynak.

Kamil Mürşidlerin Mirası Alıntıları - Sözleri

  • ....insan kendi aklını iyice putlaştırıp da ona Kur'an'ı ve Sünnet'i reddedecek bir yetki atfedecek olursa, işte o zaman ayağı kayar.
  • - " (…) Bakın nefisten bütün kötü huylar çıkar da, en son çıkan huy "hubb-i riyasettir" yani "baş olma sevdasıdır..." İnsan yetmiş yaşına gelir. Pîr-i Fânî olur, alnı secdeden kalkmaz. Ellerini açar dua eder: "Ya Rabbi sana ne kadar hamdetsem şükretsem azdır. Sen beni âsî iken ne hâllere getirdin". Ayağı küt diye kayar! Çünkü bu beyânda gizli bir kibir, gizli bir şirk, gizli bir hubb-i riyâset vardır. "Biz ne olduk yâhu?" kabilinden gizli bir hâl vardır. Bu iş incedir ince. Çok incedir. Her babayiğit bu işe soyunamaz. Her soyunan babayiğidi de kabul etmezler..."
  • Hâlbuki insanın bu yolda* mânen ne kadar ilerlerse o kadar sükûtî olduğu ve münakaşa ve cidâlden de o kadar kaçındığı bir vâkıadır.
  • Savaş daima ekonomik sebeplerden çıkar. Savaşın altında ekonomik sebepler vardır. Sadece savaşı diri tutmak zinde tutmak için dini motifler ileri sürülür. Manipülasyon aracı olarak kullanılır.
  • Tedbir takdiri bozmaz.
  • Ahmed Yüksel Özemre: Günlük hayattaki tek fobim: "Cenâb-ı Hakk'ın emirlerine ve Cenâb-ı Peygamber'in rızasına aykırı bir işin benden zuhûr etmesi fobisi"dir. Tek fobim budur. Bundan başka fobim yok. Ne yükseklik fobim var, ne karanlık fobim var, ne de şundan bundan korku fobim var. Sadece ve sadece benden zuhûr eden işlerin Cenâb-ı Hakk'ın emirlerine ve iradesine ve Cenâb-ı Peygamber'in de rızasına uygun olmaması fobisi var. Bu fobi ile doluyum.
  • Eski Istanbul'da benim yetiştiğim Üsküdar'da benim çocukluğumdaki arif zâtlar bir hasta dostlarını ziyarete gittikleri zaman içeri girer girmez: "Esselamü aleyküm ey iki gözümün nûru, inşallah Cenab-ı Hakk bu hastalığınızı günahlarınızın bedeli sayar" diye dua ederlerdi. O hasta da hemen elini kaldırır "inşallah Allah bu duanızı kabul eder" diye hamd ve şükürle duaya iştirak ederdi. İsmi lazım değil, geçenlerde birisine aynı şeyi söyledim. Döndü benim yüzüme bön bön baktı, " ne demek yani benim ne günahım olacak" dedi. Şimdi 50-60 seneden sonra zuhûr eden aradaki bu zerafet farkını görünce, insan doğduğu memleketinde değilmiş gibi hissediyor kendini.
  • Kaç nehire, kaç göle yansımakta dolunay? Bakma sen bu kesrete; Allah: Ahad, Allah: Hayy! Ayın binlerce aksi raksederken sularda, Ay tektir; amma aksi, kesir olur şuurda. Ganiyy-i Muhtefi
  • "Ehli olmayana ilmi vermek, domuzların boynuna inciler dizmek gibidir." Hz. Muhammed (sav)
  • Bir Mürşid-i Kamil Cenab-ı Hakk'ın Rahman ve Rahim isimlerinin de tecelligâhı olduğundan asla lânet okumaz. Çünkü bir Mürşid-i Kâmil Hz.Peygamber'in ahlâkı ile ahlâklanmayı kendisine fazilet addetmiş bir kimsedir.
  • İkincisi: Eğer şeyh diye kapılandığın adam seni haraca bağlıyorsa, "Evlâdım maaşının, bundan böyle, yüzde şu kadarını tekkeye getireceksin" diyorsa bu da onun kâmil bir şeyh olmadığını gösterir.
  • Cenâb-ı Hakk'la bizi ayıran perde vehim perdesidir, vehimdir. Esas itibariyle İlm-i Ledün insandaki vehmi izâle etmeye yönelik bir tedrisattır.
  • Tûr-i Sinâ'da değil, Hakikat sinendedir Âlem-i Kubrâ sensin! Kalem, Levh, Arş sendedir. Artık derûnuna göç, keşfet bu avâlimi! Buna muvaffak olan ebediyyen zindedir. Ganiyy-i Muhtefî
  • Birinci nefs mertebesinde Lâ ilâhe Illallâh zikrinden başlanır. İkinci mertebede Yâ Allâh lafz-ı celâli çekilir. Üçüncü mertebeye gelinince Yâ Hû, dördüncüde Yâ Hakk, beşincide Yâ Hayy, altıncıda Yâ Kayyûm, yedincide Yâ Kahhâr çekilir ve Yâ Kahhâr ile nefsin kötü huyları kahredilir ve insan belirli bir kemâle erişmiş olur.

Kamil Mürşidlerin Mirası İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Her insan kendince bir yola dahil olmak için yanıp tutuşur ve bu sebebe binaen bir Mürşid-i Kâmil arayıp bulmak ister. İşte bu Mürşid-i Kâmil'ler bu aleme birilerinin yol almaya niyet ettikleri esnada onlara yolda yürüdükleri zaman destek vermek için varlardır. Her insan misafir olarak geldiği bu alemden sonra göçüp giderler ve bu gidişten sonra maddi ve manevi miras bırakırlar. İşte Kâmil Mürşit'ler de belli miraslar bırakırlar ve bu miraslar nasipliler tarafından takip edilir... Rabbim nasiplilerden eylesin İnşa'Allah ... (agâh ol !...)

Ahmet Yüksel Özemre'nin de belirttiği gibi, Necmettin Şahinler'in sohbet pişekarlığı sayesinde merak edilen bir çok konu bu eserde soru-cevap şeklinde işlenmiştir. Bu eserde özellikle, İlmi-i Ledün nedir, tevhid mertebeleri neyi ifade etmektedir, insanı kamil kişinin özellikleri nelerdir, günümüz tarikatları neyi ifade etmektedir gibi temel sorulara cevap aranmıştır. Ben şahsım adına merak ettiğim birçok konunun tatmin edici cevabını bu eserde bulabildiğim için şanslıyım. İnsan yayınları, genişletilmiş üçüncü baskı, 2011. (Halaskâr Fedai)

Tükenmiş olması sebebiyle uzun zamandır yeni baskısını beklediğim kitap, Sufi Kitap Yayınları tarafından tekrar genişletilmiş olarak basılmış. Gördüğüm anda çok sevinmiştim ve ilk fırsatta alıp nihayet okuma fırsatı yakalayabildim. Kitap, Necmettin Şahinler’in Ahmed Yüksel Özemre ile yaptığı konuşmaların bir derlemesi. Üsküdar’ da Bir Attar Dükkanı ile tanıdığım mümtaz bir şahsiyet olan Özemre’ nin okuduğum beşinci kitabı bu kitap. Özemre’ nin inanılmaz nazik, nahif, asil ve kimi zaman tonton dedeye dönüşen bir üslubu var ki insanı kendine hayran bırakıyor. Sanıyorum ki İstanbul Beyefendisi diye tabir edilen kişilik tam anlamıyla kendisinde zuhur etmiş. Kitaba dair birkaç kelam etmek gerekirse; kitabın çok doyurucu, aydınlatıcı ve insanı saran konferans ve karşılıklı konuşma metinleri olduğunu söyleyebilirim. Tasavvuf, Şeriat – Tarikat – Hakikat -Marifet terimlerinin açılımının ve insanoğlunun çözmeye çalıştığı ruh – nefs – beden kavramlarının, gayet sarih olarak ifade edildiği bir kitap... Örneğin Kamil Mürşidin özellikleri nelerdir? Rüya alemi nedir? Rüyayı ruhumuzla mı yoksa aklımızla mı görürüz ya da tamamen başka bir mahiyete mi sahip? Nefs mertebelerinden sonra ki mertebeler nelerdir? gibi daha pek çok konunun izahı mevcut kitapta. Kara bulutların tepemde gezindiği, hayata dair karamsar bakış açısına kapıldığım ve moda tabirle tükenmişlik sendromuna kapıldığım şu son günlerde kafamda gezen deli sorulara oldukça tatmin edici cevaplar bulabildiğim bir okuma oldu benim için. Hani kitapların da kaderi vardır ya; galiba insanın kaderine paralel ilerliyor onların da kaderi. Kitaplar, ilmek ilmek hikmetle örülmüş olan yaşamımızda, düğüm olmuş kısımlarını çözmeye yardımcı bir el olabiliyor demek ki bazen. Hasılı kelam bu kitap, “neden, neden?” diye beynimde dolaşan bir kısım sorularımın cevap bulmasına vesile oldu. Genel olarak tasavvuf klasiklerini okumak bende her zaman kalbi bir huzur vesilesi olmuştur. Hikmetten uzaklaşmış bu modern zamanlarda tasavvufi ve kalbi bazı meseleleri genel itibariyle anlayamayabiliyoruz. Yani şahsen kimi zaman anlamlandıramıyorum. Zannımca İslam büyüklerinin kitaplarını okumuş anlamış, sindirmiş ve belki bir mürşit vasıtasıyla hayatına tatbik etmiş kişilerin kitapları, o kadim hikmet ve hakikat bilgisiyle, biz ahirzaman aciz insanları arasında bir köprü olmakta. Bu açıdan yine zannımca tasavvufa ilgisi olanların önce böyle kitaplarla başlaması daha sonra büyük isimlerin kitaplarını okuması daha uygun olur. Tasavvufa fazla ilgisi olmayanların da hiç olmazsa o muhteşem okyanusun kıyısında, bir parça okyanusu seyretmesi açısından bu tasavvufa giriş mahiyetindeki kitapları okumaları daha yerinde olur. Fakat bu sözlerim yanlış anlaşılmasın. Tasavvufu pamuk şekeri kıvamına getirmiş, popülerlik sosuna batırmış, kendini derviş sanan kişilerin ticari kaygılarla yazdığı tasavvuf içerikli kitaplar değil bahsettiklerim. Son olarak kitaptan bazı başlıklar şu şekilde: “ İnsan’ da Manevi Değişimin Seyri” “ Mürşid’i Manevi Nasıl Olmalıdır ” “Tekkeler Neden Yozlaştı” “ Çağımızda Tasavvuf ” “ Vehmini Kesin Bilgi Sanmak” Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür eder, hayatınıza selamet ve kalp huzuru niyaz ederim. (feyza)

Kamil Mürşidlerin Mirası PDF indirme linki var mı?

Ahmed Yüksel Özemre - Kamil Mürşidlerin Mirası kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kamil Mürşidlerin Mirası PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ahmed Yüksel Özemre Kimdir?

1935'te Üsküdar'da doğdu. 1954'te Galatasaray Lisesi'nden, 1957'de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik-Fizik Bölümünden ve 1958'de Fransa Nükleer Bilimler ve Teknoloji Millî Enstitüsü'nden mezun oldu. Bu itibarla, Türkiye'nin ilk Atom Mühendisi'dir.

Pozitif, sosyal ve dinî ilimler konularında 350 kadar makale ve raporu bulunan Prof. Özemre'nin halen kırka yakın tercüme ve telif eseri vardır.

Türkiye Yazarlar Birliği, Prof. Özemre'yi, 1996 yılında Üsküdar'da Bir Attâr Dükkânı isimli eseriyle Hatırat Dalı'nda ve 1998 yılında da Prof. Dr. Toshihiko İzutsu'dan çevirdiği İbn Arabî'nin Fusûs'undaki Anahtar-Kavramlar (3 baskı) başlıklı çevirisiyle Çeviri Dalı'nda "Yılın Sanatçısı" ödüllerine lâyık görmüştür. Üsküdar Belediyesi ise, yazarın Üsküdar'a hizmetlerinden ötürü, 2002 yılında Çengelköy'de inşa ettirdiği bir kültür merkezine Ahmet Yüksel Özemre Kültür Merkezi adını vermiştir. Yazar, İstanbul Üniversitesi'nin altın Hizmet Madalyası ve Beratı'nın da sahibidir.

Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Almanca ve İspanyolca bilen Prof. Özemre evlidir; iki kızı ve bir de torunu vardır.

Ahmed Yüksel Özemre Kitapları - Eserleri

  • Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı
  • Gel de Çık İşin İçinden
  • Üsküdar'ın Üç Sırlı'sı
  • Geçmiş Zaman Olur Ki
  • Rühan
  • Üsküdar Ah Üsküdar
  • Hasretini Çektiğim Üsküdar
  • Kamil Mürşidlerin Mirası
  • Galatasarayı Mekteb-i Sultani'sinde Sekiz Yılım
  • Toma'ya Göre İncil
  • Vahye Göre Akıl
  • Portreler Hatıralar
  • Aklın Yolu İlimdir
  • Çernobil Komplosu
  • Ah, Şu Atomdan Neler Çektim!
  • Türkiye'nin Çernobil Çilesi
  • Çağdaş İlmi Tefsirde Vehmin Egemenliği
  • Akademik Yıllarım
  • İlimde Demokrasi Olmaz
  • 50 Soruda Türkiye'nin Nükleer Enerji Sorunu
  • Kuran-ı Kerim ve Tabiat İlimleri
  • Fiziksel Realite Meselesine Giriş
  • İslam'da Aklın Önemi ve Sınırı
  • Din ve Misyonerlik
  • XX. Yüzyılda Fiziğe Yön Verenler
  • Muhabbet ve Mücadele Mektupları

Ahmed Yüksel Özemre Alıntıları - Sözleri

  • Tûr-i Sinâ'da değil, Hakikat sinendedir Âlem-i Kubrâ sensin! Kalem, Levh, Arş sendedir. Artık derûnuna göç, keşfet bu avâlimi! Buna muvaffak olan ebediyyen zindedir. Ganiyy-i Muhtefî (Kamil Mürşidlerin Mirası)
  • Nefis insana bir benlik atfeder, ona Rabb’ini unutturup kendini ön plana çıkartır. Beşer, Allah’ın izni olmaksızın bir yaprağın dahi kımıldamasının mümkün olmadığını unutur da her şeyi kendisi yapıyormuş gibi gizli bir şirke düşer. Bu vehim ve tekebbür onu Rabb’inden uzaklaştırır. (Gel de Çık İşin İçinden)
  • Bendendirler halka ne karışırlar. Halktandırlar bana ne gelirler; götürürler getirirler, götürürler getirirler, götürürler getirmezler. (Üsküdar'ın Üç Sırlı'sı)
  • Zaman, temkin ve teenni zamanı. (Rühan)
  • Annem bayramlık esvaplarımızı yatağımızın yanındaki iskemlenin üzerine geceden sergilemiş olurdu. Ben gözümü açar açmaz bunları görünce, ellerimi açar, Kıble'ye doğru döner, annemin tembihlediği duayı mırıldanarak: "Yâ Rabbî! Lûtfettiğin bütün nîmetler için Sana ne kadar hamdetsem azdır. Beni anneme, babama mutî hayırlı bir evlâd; Sana teslîm hâlis bir kul ve sevgili Peygamberin'in de râzî olduğu ümmetinden kıl! Hatâlarımı, kusurlarımı ört de beni herkese rezil-rüsvâ etme, günahlarımı bağışla!" der ve akabinde de bir Fâtiha okurdum. (Geçmiş Zaman Olur Ki)
  • - " (…) Bakın nefisten bütün kötü huylar çıkar da, en son çıkan huy "hubb-i riyasettir" yani "baş olma sevdasıdır..." İnsan yetmiş yaşına gelir. Pîr-i Fânî olur, alnı secdeden kalkmaz. Ellerini açar dua eder: "Ya Rabbi sana ne kadar hamdetsem şükretsem azdır. Sen beni âsî iken ne hâllere getirdin". Ayağı küt diye kayar! Çünkü bu beyânda gizli bir kibir, gizli bir şirk, gizli bir hubb-i riyâset vardır. "Biz ne olduk yâhu?" kabilinden gizli bir hâl vardır. Bu iş incedir ince. Çok incedir. Her babayiğit bu işe soyunamaz. Her soyunan babayiğidi de kabul etmezler..." (Kamil Mürşidlerin Mirası)
  • Ebru yapımı, insanın 1. Kevnî âlemdeki hilkatin esrarini ve erenini idrak etmesi 2. Nefsinin oyunlarını teşhis ve tespit edebilmesi 3. Ezel hükmünün edebine riayet edebilmesi 4. Bu aleme daha rahmani bir nazarla bakabilmesi için tekkelerde daima eğitim aracı olarak kullanılırdı. (Üsküdar Ah Üsküdar)
  • "... Âlem'i tanıyıp ta kendi nefsinden câhil olan kimse, her (mânevî) makamdan mahrûm olur." (Toma'ya Göre İncil)
  • Kurban bayramlarının bir günü muhakkak yağmurlu olurdu. Rahmetli babaannem ise bunu: "Cenâb-ı Hakk'ın kurbanların kanlarını silmek için yağdırdığı rahmet" olarak yorumlardı. (Üsküdar Ah Üsküdar)
  • Nikâh için Betül'e çok güzel bir gelinlik aldım. "-Vedat'ım kırkına merdiven dayamış biri olarak gelinlik giymekten utanıyorum" dedi. "-Bunda utanacak ne var bir tânem? Rahmetli ilk eşim de benimle ikinci evliliğini yaparken, ona bile bir gelinlik almıştım" dedim. "-Vedat'ım, sen bana da, âileme de Allah'ın ne büyük bir Lutfusun!" dedi. Güldüm: "-Betül'üm; bu gibi sözlerle şımartılmaya ihtiyâcım var. Lutfen beni pohpohlamaktan vazgeçme!" dedim. (Rühan)
  • zorla ne muhabbet ne de hörmet olur! ... ~... (Gel de Çık İşin İçinden)
  • Her ülkede araştırma fonları bilim adamları arasında itah ve ihtirâsın artmasına sebep olur. Amaç da daima bu fonlardan en büyük dilimi alabilmektir. Bunun için de bilim adamları ve kurumları arasında kıyasıya bir rekabet hüküm sürer. Bu, akademik geleneği iyice oturmuş olan gelimi ülkelerde belirli kurallara uygun ve iş ayağa düşürülmeden belli bir zâhirî zerâfetle yapılır. Marmara Depremi'nin, depremle ilgilenen bilim adamlarımız ve mensubu bulundukları kurumlar açısından: 1) daha sofistike deprem araştırmalarının yapılmasına, ve 2) bu araştırmalar için Devlet'in dolgun araştırma fonları tahsis etmesine vesile tekil edecek bir imkân olarak algılanmakta olduğu gözlenmektedir. Ekranlarda gördüğümüz asabîyete, sübjektif iddialara, vekar ve zerâfet yoksunu beyânlara, çi ithamlara ve suçlamalara biraz da ite bu paylaşılması gereken pastaya karı duyulan iştah sebep olmaktadır. Marmara Depremi dolayısıyla Medya'nın rating ihtirâsına bilmeden âlet olmuş olan tüm bilim adamlarımızın, âlet edildikleri bu oyunu artık berrak bir biçimde idrâk etmeleri, kamuoyundaki imajlarının daha fazla yara almaması için de, televizyonlarda arz-ı endâm edecek yerde, çenelerini tutarak meseleyi akademik ortamlara taşımaları gerekir. (Ah, Şu Atomdan Neler Çektim!)
  • Çocukken babam cevabı evet yada hayır sorularıma bile ancak birkaç dakika sonra cevap verebilirdi. Bunun nedenini defalarca sordum. Annem bir gün baban Hafız-ı Kur'an, sokakta giderken bile hatim indirir. Bir sayfayı tamamlamazsa ayetleri birbirine kavuşturur. Sayfa sonuna gelir Sadak Allah ül Azim deyince ancak cevap verebilir dedi. (Üsküdar Ah Üsküdar)
  • Platon, Cumhûriyet isimli eserinde mûsıkî ile astronominin iki karde bilim olduklarını söyler ki, bu, Pitagor-cu geleneğe uygun bir beyândır. Nitekim Pitagor-cu geleneğe göre mûsıkîdeki âhenk göklere de yansımaktadır. İzmirli Teon'dan rivâyet olunduğuna göre, Pitagor-cular için, her biri birer nefs ve akıl sâhibi olan gezegenleri göklerde taşıyan kürelerden Ay'ınki Arz'a en yakın olanı olup, Merkür ve Venüs'ünkiler sırayla ondan sonra gelmektedirler. Güneş'i taşıyan küre dördüncü olup onu Mars ve Jüpiter'inkiler izlemekte, Satürn'ünki ise yıldızlara en yakın ve en son yedinci küreyi oluşturmaktadır. Böylelikle bu yedi semâvî küre ya da yedi kat gök, ikişer ikişer birbirlerini ayıran aralıkların, bir oktavı oluşturan seslerin aralıklarına tekabül etmeleri dolayısıyla(!) lîr ya da çenk denilen yedi telli çalgının da verdiği seslere tekabül etmektedir. Bu itibârla âlem yedi telli çenk misâli olup, Pitagor-cular için mûsıkî gamı da, aslında, kozmik bir olgu ve astronomi de semâvî bir mûsıkîden baka bir ey değildir (İlimde Demokrasi Olmaz)
  • İlk ve Orta Öğretim'deki öğretmenlerin ücretleri tatminkâr değildir. Öğretmenler, maişet sıkıntısıyla, çoğu kere ikinci bir iş tutmak zorunda kalmaktadırlar. Bu iş, özel ders vermekten şoförlüğe ve işpoftacılığa kadar uzanabilmektedir. Bu ise öğretmenlerin sınıftaki verimini düşüren, vekarlannı ve kendilerine karşı duymaları gereken saygılarını azaltan bir dizi psikolojik ve idâri sıkıntılara yol açmaktadır. Neticede zararlı çıkan asıl kesimi: daha az ilgi ve daha az tahammül ve sabıra mâruz kalan öğrenci kesimi olmaktadır. 16.11.1994 Tarihli Sohbetten (Aklın Yolu İlimdir)
  • Etimolojik olarak Dünya: ednânın ednâsı yani alçakların alçağı demektir. (Toma'ya Göre İncil)
  • Vâsıl-ı Cânan olan, tende ağyar istemez. (Üsküdar'ın Üç Sırlı'sı)
  • Davranışları ve takındığı tavırlar yüzünden sağduyulu kişiler nezdinde kendisini küçük düşürdüğünü ve gülünç kıldığını temyîz edemeyecek kadar idrâk ve görgü yoksunu ya da nefsine mağlûb olan kimseye zibidi denir. Zibidiler her ülkede ve toplumun her kesitinde rastlanılan marazî bir grup oluştururlar. Önemli olan bunların fert olarak kimler olduğu değil, fakat nasıl tesbit ve teşhis edilebilecekleridir. Zibidinin teşhis edilmesini olağanüstü kolaylaştıran etkenler arasında kendisine yakıştırdığı tavırlarının ve davranışlarının yapaylığını, çiğliğini, zıpçıktılığını ve gerek kendisine gerekse diğer kimselere karşı müraîliğini sayabiliriz. Bütün zibidilerin ortak bir özelliği de kendilerini dev aynasında görmeleri ve dolayısıyla kendilerine hayrân olmalarıdır. Bu bakımdan bütün zibidiler narsisik bünyelidir, yâni kendi kendilerine âşıktırlar. (Vahye Göre Akıl)
  • Eski İstanbulda lodosun hüküm sürdüğü günlerde kadılar "Lodos muhakeme kabiliyetimizi bozar da adalete uymayan bir karar veririz" endişesiyle herhangi bir karar vermekten kaçınırlar, kararı poyrazlı bir güne ertelerlermiş. (Üsküdar Ah Üsküdar)
  • Dâr-ı dünyâ, ey birâder, köhne mihmânhânedir. (Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı)

Yorum Yaz