Kamusallığın Yapısal Dönüşümü - Jürgen Habermas Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kamusallığın Yapısal Dönüşümü kimin eseri? Kamusallığın Yapısal Dönüşümü kitabının yazarı kimdir? Kamusallığın Yapısal Dönüşümü konusu ve anafikri nedir? Kamusallığın Yapısal Dönüşümü kitabı ne anlatıyor? Kamusallığın Yapısal Dönüşümü PDF indirme linki var mı? Kamusallığın Yapısal Dönüşümü kitabının yazarı Jürgen Habermas kimdir? İşte Kamusallığın Yapısal Dönüşümü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Jürgen Habermas
Çevirmen: Tanıl Bora
Çevirmen: Mithat Sancar
Orijinal Adı: Strukturwandel der Öffentlichkeit
Yayın Evi: İletişim Yayıncılık
İSBN: 9789754704952
Sayfa Sayısı: 414
Kamusallığın Yapısal Dönüşümü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
... Kitap, modern siyasetin ve toplum kuramının bu temel kavram ve ilişkilerini, tarihsel ortaya çıkışlarını inceliyor. Asıl önemlisi, bunların 18. yüzyıldan 20. yüzyıla geçirdikleri dönüşümü, demokratik meşruiyet ve özgürleştirici bir rasyonalite açısından yol açtığı kaybı tartışmaya sunuyor. Özellikle son yıllarda bu kitap birçok yönden eleştiriye tabi tutuldu - ama bu alanda ne söylenecekse, bu öncü eser ve onun eleştirisi üzerinden söylendi.
'Kamusallığın Yapısal Dönüşümü', çok daha genel bir düzlemde, modern toplumun ve kapitalizmin siyasal tarihi için kuramsal bir çerçeve olarak değerlendirilebilecek bir eser.
Kamusallığın Yapısal Dönüşümü Alıntıları - Sözleri
- İnsan kendini ne yapabileceği değil, ne olduğuyla kanıtlar.
- İnsan kendini ne yapabileceğiyle değil, ne olduğuyla kanıtlar.
- Siyasal işlev gören bir kamu sadece hukuk devleti güvencelerine değil, kültürel geleneklerin ve toplumsallaşma kalıplarının müsait olmasına ve özgürlüğe alışık bir halkın siyasal kültürüne de muhtaçtır.
- Dönemin Gellert tarafından onca methedilen jargonunda mektup, "ruhun yansıması" ,"ruhsal bir gezinti"sayılır; mektupların kan aglanarak, gozyasiyla yazılması makbuldür.
- 17. yüzyılın ortasında çoktandır yaygınlaşmış olan çaydan sonra ,çikolata ve kahvenin de en azından halkın varlıklı kesimlerinin alıştığı içecekler haline gelmesinden sonra,levanten bir tacirin arabacisi ilk kahvehaneyi açtı.
- Fakülteler arasındaki çekişme, alttakilerin daha üstte olanlarla giriştiği eleştirel bir münakaşa olarak gerçekleşir. Üsttekiler, yani ilahiyat, hukuk ve tıp, şu ya da bu şekilde otoriteye dayanırlar. Ayrıca "bilgi tacirleri" olan din adamlarını, hakimleri ve hekimleri yetiştirdiklerinden, devletin denetimi altında bulunurlar. Bunlar bilimi sadece uygularlar. Buna karşılık alttaki fakülteler, saf aklın bilgileriyle meşgul olurlar. Bunların temsilcileri olan filozoflar, hükümetin çıkarlarından bağımsız olarak, yalnızca aklın çıkarları tarafından yönlendirilirler. Zihinlerdeki niyet,"hakikatin kamusal takdimi"dir. Akıl, fakülteler kavgasında alenen konuşma hakkına sahip olmalıdır, aksi takdirde hakikat gün ışığına çıkmaz.
Kamusallığın Yapısal Dönüşümü İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Eskici dükkanı gibi eskileri karıştırıp duruyoruz...kamusallığın yapısal dönüşümünün dönüştüğünü sandığı alan yeniden dönüşüyor...bir fark var... daha önceki yapısal dönüşümün öznesi insan iken şimdi kamusal alan dönüşmüyor... içine çöküyor... bu çöküşte açılan çukur tüm 18. Yüzyıl ilerici terminolojisinin üzerine çöküyor... orta da ceset yok! Ceset yoksa cinayette yok! (Derida)
Bu kitabı henüz okumadım. Okuyacağım kitaplar arasına da bugün ekledim. Yine de bu durum, kitaba inceleme yazmayacağım anlamına gelmiyor çünkü bir kısmı PDF olmak üzere farklı derlemelerinden okuma şansı bulmuştum. Sadece bu kitabında meseleyi nasıl bağladığını bilmiyorum. Bunun dışında, yazar/Jurgen-Habermas ve onun Frankfurt Okulu şahsında hepimize kattıkları üzerinde fikrim var. Kitabın derdinin de neler olduğunu kestirmek bu açıdan zor değil. Her açıdan eleştiriye ve eklenmeye muhtaç bir kritik. Adorno'nun öğrencisi, Frankfurt Okulunun son büyük düşünürü ve Okulun dördüncü dönemini bir başına temsil eden Habermas, teoriyi ıslah ederek rehabilite etme özelliğini bir üst düzeye çıkarmayı da başarmış bir isimdir. Her ne kadar bazen Yeni Marksist olarak tanıtılsa da Amerikan pragmatizmine de hayli yakın çizgidedir. Habermas, daha ilk eserlerinden itibaren Eleştirel Teori ekolüne vereceği katkıyı, dahası, Okulun değerlerine bir tık daha fazla katkıda bulunacağını, bu katkıyı da zıt bir metodu takip ederek vereceğini belli etmişti. Ona göre Adorno ve Horkheimer araçsal akılcılıkla ilgili yanılıyordular. Veya kısmen eksik ve kusurlu görüşler öne sürmüşlerdi. Onlar, rasyonalizasyon süreçlerini özne-nesne ilişkisi üzerinden kavramsallaştırarak ele alıyorlardı. Habermas'a göre bu başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ona göre fenomenleri kavramak için bu yetersizdi, değilse bile, sadece araçsal terimlerle başarılmış olunacaktı. Peki, ne yapılmalıydı? Habermas, çareyi alternatif bir rasyonalite teorisi geliştirmekte bulmuştu. Epey de kararlıydı. Bu kararlılığını da dil felsefesine dayanan iletişimsel eylem teorisi geliştirerek gösterdi. Bilen öznenin kurucu emeği olan bilgi anlayışını reddeder Habermas. Bu red, aynı zamanda Kant'ın konuyla ilişkili görüşlerini de reddetmek demektir. Habermas, bilginin yapısının ancak varoluşun inşası sürecinde aydınlatılabileceği inancındadır. Yani bilginin mahiyeti, türlerin gelişiminin ortaya çıktığı maddi koşullar anlaşılırsa anlaşılabilir. O hâlde maddi varoluşu için araç yapmak zorunda olan insan; bir arada yaşamak için geçerli bir özneler-arası dil oluşturan insan; ve rasyonel eylemde bulunabilmek için özgürleşme çıkarı olan insandan söz etmeliyiz. Habermas, bu noktalarda Frankfurt Okulunun ve değerlerine yetkin bir zıtlıkla katkı sunmuştur. Habermas’ı zıtlıklarıyla anlatmak, sadece zıtlıklarıyla anlatmak, onu sanki hocalarının karşısına dikilmiş birisi gibi gösterir. Durum bu değildir. O da, tıpkı hocaları gibi kapitalizmin ve araçsal aklın özgürleştirici, etik, demokratik değerleri aşındırıdığını düşünür. Bu noktada hemfikirdirler. Aydınlanma, bir çıkmak sokaktır. Nokta. Fakat mesele “akla” geldiğinde, o, akla yeni bir biçim vererek Aydınlanma projesini bütünüyle yerin dibe sokmama yolunu tutar. Işte kamusal alan ile ilgili görüşlerinin ilk nüveleri de buradan oluşur. Aslında kamusal alan tartışması Habermas’ın belki de en önemli çalışmasıdır. kitap/kamusalligin-yapisal-donusumu--54217 kitabı, aslında onun 1960’lardaki doktora teziydi. Sonraki uzun yıllar boyunca bu tezi hak ettiği şöhreti bulamasa da 90’larda bir dizi olayın ardından yeniden, bu kez daha sağlam şekilde keşfedildi. Doğu Avrupa’daki kadife devrimiyle birlikte komünist rejimlere karşı halk gösterilerinin iktidarların sonunu getirebilecek güçte oldukları anlaşıldı. Otoriter devlet iktidarlarına karşı da aynı taktik pekâlâ uygulanabilirdi. Bu ihtimal, kamusal alanın da potansiyelini ifşa etmişti ve bundan yaklaşık yirmi yıl önce bir doktora tezi bu kuvveti keşfetmiş, teferruatıyla birlikte ortaya sermişti bile. Habermas, kafeleri kamusal alanın merkezi olarak görüyordu. Oralarda felsefe, politika, iktisat ve toplumsal örgütlenmeye dair uzun uzadıya konuşmalar yapıldığına inanıyordu. Sıradan insanlar bile oralara gelir, gazeteler ve broşürler üzerine -dolayısıyla doğrudan toplum üzerine- konuşur, örgütlenme gücünü elinde bulundururdu. Aynı zamanda da sivil toplum gücü demekti bu. Sonradan Habermas’ın bu görüşü, kamusal alanı “idealleştiriyor” diye eleştirilere maruz kalsa da, Habermas’ın kendisi, Marx'ın da değindiği üzere, kamusal alanların sanayi kapitalizmiyle olumsuzlaştığını (ciddi bir yargıydı bu) söylüyordu. Dolayısıyla tek ve birleşik bir kamusal alan tanımına kayıtsızdı Habermas’ın kendisini de. On dokuzuncu yüzyıl, kamusal alanlara ekseriyetle zengin ve eğitimli kimselerin girdiği, yoksulların dışlandığı alanlardı. Bu da Habermas’ın “bürgerliche gesellschaft” dediği durumun ta kendisiydi. Yani burjuva birliğinin hedef alınmasının gerekçesiydi. Kamusal alanlar kapitalizmle birlikte “gasp edilmişti” ve bu gasp edilmişlik insanları yaşadıkları toplum hakkında aktif konuşmacılar olmaktan çıkarıp pasif konuşulanlar hâline getirmişti. Kitap, en azından PDF ve hakkındaki diğer makalelere dayanarak söylersem, bu meselenin içerisini tarihsel süreciyle işliyor. (Hüseyin HAKAN)
Eveeet mükemmel bir insanın eseriyle başbaşayız :) Frankfurt Okulu temsilcilerinden Habermas, eleştirel teorinin de temsilcisidir. Adorno,Horkheimer,Marcuse gibi... Spoiler vermeden söylemek gerekirse; kamusal alanın özel alana karşı saldırısından eleştirel şekilde bahsetmiş Habermas. Yani gerçekten de kamusallığın bir dönüşümü söz konusu... Bunlarla birlikte iletişimsel eylem teorisini geliştiriyor. Ve bu teori yoluyla ancak içinde bulunduğumuz kötü durumdan kurtulabileceğimizi söylemekte. Keyifle okunabilcek bir kitap... Kolay gelsin :) (XyZ)
Kamusallığın Yapısal Dönüşümü PDF indirme linki var mı?
Jürgen Habermas - Kamusallığın Yapısal Dönüşümü kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kamusallığın Yapısal Dönüşümü PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Jürgen Habermas Kimdir?
Eleştirel kuram ve Amerikan pragmatizmi geleneğine mensuptur. Kuramında temellendirdiği kamusal alan (public sphere) kavramı ve iletişimsel eylemin pragmatizmi ile tanınır. Çalışmaları bazen Yeni-Marksist olarak adlandırılır. Özellikle, sosyal kuramın temelleri ve epistomoloji; gelişmiş kapitalist endüstri toplumu ve demokrasi analizi; eleştirel sosyal evrimci içerikte yasaların hükmü; ve çağdaş –özellikle Alman— siyaset üzerine odaklanır.
Modern liberal kurumlar içinde gömülü akılcı-eleştirel iletişim ve insanların iletişim, tartışma ve akılcı çıkarlar peşine düşme yeteneklerinde aklın olabilirliğine, özgürleştirilmesine yönelik kuramsal bir sistem geliştirmiştir.
Kasım 2005 ve Haziran 2008 tarihlerinde ABD'den Foreign Policy ve İngiltere'den Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu Dünyanın ilk 100 entellektüeli listelerinde, 2005 yılında 7., 2008 yılında 22. sırada yer almıştır.
Jürgen Habermas Kitapları - Eserleri
- Kamusallığın Yapısal Dönüşümü
- Öteki Olmak, Öteki'yle Yaşamak
- İnsan Doğasının Geleceği
- İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim
- Sosyal Bilimlerin Mantığı Üzerine
- İletişimsel Eylem Kuramı
- Küreselleşme ve Milli Devletlerin Geleceği
- Bölünmüş Batı
- Doğalcılık ve Din Arasında
- Söylem Etiği
- An Awareness of What is Missing
Jürgen Habermas Alıntıları - Sözleri
- Savaşın kaldırılması hedefi, aklın gereğidir. (Bölünmüş Batı)
- Kendini aşma, kendini bilmenin en iyi yoludur. (İletişimsel Eylem Kuramı)
- Düşük-ayrıcalıklı sınıflar, meşru taleplerinin uzun süre dikkate alınmaması durumunda, en fazla ümitsiz bir yıkım ve öz-yıkımla tepki gösterebilirler: böyle bir iç savaşta, ayrıcalıklı gruplarla koalisyonlar gerçekleşmedikçe, sınıf mücadelesinin devrimci başarı şansları yoktur. (İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim)
- Tarihsel bağlamlarda cisimleşen akıl, içkin aşkınlığın gücünü ne derece muhafaza edebilir ya da akıl, dilin dünyayı açığa vuran biçimde vuku bulmasına mahkum mudur? (Doğalcılık ve Din Arasında)
- Ulus bilinci, aslında daha geniş yelpazeli dahil etme ve yeniden soyutlanma (kendi içine kapanma) eğilimleri arasında gidip gelmektedir. (Öteki Olmak, Öteki'yle Yaşamak)
- Bir araçlar evreni olarak teknik, insanın gücünü artırabildiği gibi zayıflığını da artırabilir. Bugünkü aşamada insan belki de kendi aygıtı karşısında her zamankinden daha güçsüzdür. (İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim)
- Unutma imkanından yoksun olmak bazen bir lanet olabilir. (İnsan Doğasının Geleceği)
- Modern anlayışa göre "devlet", hukuksal anlamda tanımlanmış bir kavram olup, nesnel anlamda, içte ve dışta egemen bir devlet gücüne; coğrafyası bakımından, kesin olarak sınırları çizilmiş ülke topraklarına, yani devlet sahasına; sosyal açıdan da, mensupların tümüne, yani devlet halkına işaret eder. Devlet egemenliği, pozitif hukukun biçimleriyle yapılandırılmıştır ve devlet halkı da, devlet sahası içerisinde geçerlik kazanan hukuk düzeninin taşıyıcısıdır. (Öteki Olmak, Öteki'yle Yaşamak)
- ''Metafizik sonrası, postseküler bir dönemde yaşamaktayız. Belirli bir dinin geçerliliği varsayılmaksızın ve aynı zamanda bilişsel içerikleri de toptan yadsınmadan, inanç ile bilgi arasında katı bir ayrımın öngörüldüğü dine yönelik agnostik tutum post-metafizik dönemin temel özelliğidir.'' (Doğalcılık ve Din Arasında)
- “Tarihsel olarak bakıldığında, dindar vatandaşlar seküler çevrelerine karşı, seküler vatandaşların çaba göstermeden sahip olduğu epistemik yaklaşımları benimsemeyi öğrenmek zorundaydı.'' (Doğalcılık ve Din Arasında)
- Kişinin kesinlikle haksızlık yapmayacağı tek kişi kendisidir. (Bölünmüş Batı)
- Zulüm gören bir halkın vahşi bir rejimden kurtarılması yüce bir eylemdir, siyasi hedeflerin en yücesidir. (Bölünmüş Batı)
- En son geçerli apaçıklığın duyusal olarak deneyimlenmesi iddiası, Kant'ın algılamamızın kategorik unsurlarının kanıtlamasından sonra boşa çıkmıştır. (Sosyal Bilimlerin Mantığı Üzerine)
- Kant tarafından formüle edilen akıl yürütme, kapsamlı doktrinlerden bağımsız ve tikelliğin aşıldığı bir gerekçelendirmedir. (Doğalcılık ve Din Arasında)
- İnsan haklarının korunmasında aksayan nokta yine, ulus-devletlerin hükümranlık gücüne gerektiğinde müdahale ederek, genel İnsan Hakları Beyannamesi konusunda duyarlılık kazandıracak bir yürütme gücünün olmayışıdır. (Öteki Olmak, Öteki'yle Yaşamak)
- “Söylemsel” süreçler, eşitlikçi kararları, karar verilmeden önce dile getirilen argümanlara bağımlı kılar (böylece sadece gerekçelendirilmiş, haklı kararlar kabul edilir); bunun ötesinde bu kararlar kapsayıcıdır (böylece söz konusu bütün taraflar kararlara katılabilirler); taraflar karşılıklı olarak birbirlerinin bakış açısını devralırlar (böylece söz konusu bütün çıkarlar arasında adil bir denge kurulur). Tarafsız bir karara varma sürecinin bilişsel anlamı işte budur. Ölçü bu olduğunda, kendi sözde evrensel siyasi kültür değerlerine atıfta bulunan tek taraflı bir icraatın etik gerekçeleri baştan itibaren eksik kalır. (Bölünmüş Batı)
- Paradigma, insan tarafından deneyimlenen dünyayı, farklı parçalarının ve yönlerinin insanlara ifade ettiği anlamlara göre sınırlandırmaktadır. (İletişimsel Eylem Kuramı)
- Her dinsel öğreti dogmatik bir inanç özüne dayanır. (Bölünmüş Batı)
- En eski inanç maddesi, bir özdeşlik olarak Ben' kavramıdır. Bu özdeşlik tüm şeyler üzerine yansıtılır, üzerine özellikler yüklenebilen 'şey' kavramı ilkin böyle ortaya çıkmaktadır - "kendimizi birimler olarak görmeseydik, "şey' kavramını asla oluşturmazdık. (Sosyal Bilimlerin Mantığı Üzerine)
- Toplumsal yaşam bağlamının bütünlüğüne ilişkin dilegetirimlere bugün zaten ideoloji denilmektedir. (Sosyal Bilimlerin Mantığı Üzerine)