Karahindiba Şarabı - Ray Bradbury Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Karahindiba Şarabı kimin eseri? Karahindiba Şarabı kitabının yazarı kimdir? Karahindiba Şarabı konusu ve anafikri nedir? Karahindiba Şarabı kitabı ne anlatıyor? Karahindiba Şarabı kitabının yazarı Ray Bradbury kimdir? İşte Karahindiba Şarabı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ray Bradbury
Çevirmen: Ozan Kayalıoğlu
Çevirmen: Zeynep Kayalıoğlu
Orijinal Adı: Dandelion Wine
Yayın Evi: İthaki Yayınları
İSBN: 9786053754565
Sayfa Sayısı: 360
Karahindiba Şarabı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Temiz, dumansız ve etkili, işte karahindiba şarabı bu."
Düzyazının şairi Ray Bradbury'den, kendi çocukluğundan esintiler taşıyan eşsiz bir cennet tasviri.
Ölümün kaçınılmaz olduğunu bilse de yaşadığının farkına varan, aldığı her nefeste daha da güçlenen on iki yaşındaki Douglas Spaulding, ailesi, zaman makinesi yapmaya çalışan komşuları ve yaz mevsimini doyasıya yaşadığı arkadaşlarıyla birlikte bu benzersiz romanda hayat buluyor. Hayatın büyüsü Douglas'ı etkilerken, yaz mevsiminin tüm güzellikleri karahindiba şarabıyla birlikte şişeleniyor.
Bradbury, yarı-otobiyografik romanı Karahindiba Şarabı'nda geçmişini ve anılarını olmasını istediği gibi yeniden canlandırırken, çocukluğunun büyülü kapılarında bekleyip, okuru kendi cenneti Green Town'da misafir ediyor. Yıllarca fantastik kurgu, bilimkurgu ve korku türünde yazdığı eserlerle tanınmasına rağmen, en iyi eserlerinden biri olan bu romanla yaşamı boyunca yazdığı her cümleye kaynaklık eden bir büyüme öyküsü anlatıyor bize.
Karahindiba Şarabı, Tom Sawyer'ın Maceraları ve Çavdar Tarlasında Çocuklar'la karşılaştırılabilecek güçte olan nadir romanlardan.
(Tanıtım Bülteninden)
Karahindiba Şarabı Alıntıları - Sözleri
- “Milyonlarca kilometre uzaktasın,”
- Unutmamalıyım. Yaşıyorum,yaşadığımı biliyorum;bunu bu gece veya yarın ya da öbür gün unutmamalıyım.
- Yaşam için bir sığınak yok muydu?
- “Bize bir mutluluk makinesi icat et!”
- Bir an bir yabancı, ormandan gülüp geçebilirdi ama sessizlik hakimdi...
- Unutmamalıyım. Yaşıyorum,yaşadığımı biliyorum;bunu bu gece veya yarın ya da öbür gün unutmamalıyım.
- “Mutlu sonlara ne oldu?” “Onları cumartesi matinesinde filmlerde gösteriyorlar.”
- Rüyasında bir tavşanın derin ve yumuşak otlarda koştuğunu, koştuğunu,koştuğunu duydu.
- “Mutlu sonlara ne oldu?” “Onları cumartesi matinesinde filmlerde gösteriyorlar.”
- On yedindeyken her şeyi bilirsin. Yirmi yedindeyken eğer yine her şeyi biliyorsan, o zaman hala on yedindesindir.
- . Hayatta öğrendiğin ilk şey aptal olduğundur. Hayatta öğreneceğin son şey, aynı aptal olduğundur. ...
- “Bazı insanlar henüz çok gençken mutsuz bir insan olurlar…Görünürde özel bir nedeni yoktur ama sanırım bu şekilde dünyaya gelirler.Daha kolay yaralanırlar, daha çabuk yorulurlar, daha çabuk ağlarlar, daha uzun süre hatırlarlar ve söylediğim gibi, dünyadaki herkesten çok daha gençken mutsuz olurlar. Biliyorum çünkü ben de onlardan biriyim.”
- Vaktiyle olduğun gibi davranmaya ne kadar çok çalışsan da, sadece şu anda, burada olduğun gibi olabilirsin. Zaman büyüler.
- Savaş asla kazanılan bir şey değildir Charlie. Sadece her zaman kaybedersin ve en son kaybeden şartları ortaya koyar. Hatırladığım her şey bir sürü kaybediş, üzüntü ve bittiğinde hiçbir iyi şeyin olmadığı.
- Vaktiyle olduğun gibi davranmaya ne kadar çok çalışsan da, sadece şu anda, burada olduğun gibi olabilirsin. Zaman büyüler. Dokuz yaşındayken, her zaman dokuz yaşında olduğunu ve hep dokuz yaşında kalacağını sanırsın. Otuzundayken her zaman orada, hayatın ortasının bu parlak kenarında dengede olduğunu sanırsın. Ve sonra, yetmişini gördüğün zaman, her zaman ve sonsuza kadar yetmişindesindir. Şimdiki zamandasın, eski şimdi veya yeni şimdi arasında tutsak kalmış durumdasın ama görülecek başka şimdi yok.
Karahindiba Şarabı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitaptaki hikaye bir çocuğun ağzından ve biraz da fazla karışık yazıldığından ne okuduğumu hiç anlamadan bilmeden kitaba girmiş oldum başlarda. İlk birkaç bölümü bir yandan okuyup bir yandan da acaba ne anlatıyor diye düşünerek geçirdim bu yüzden. Bir yerden sonra bu dile alışınca okumak kolaylaştı ama sonuç olarak bütün bir kitap bir çocuğun ağzından ve gözünden anlatılınca buna yetişkin bir okur olarak ulaşmak pek kolay olmuyor. Bazı bölümlerde ben de kendi çocukluğumu gözümün önüne getirdim ve Douglas gibi düşündüm, hayal kurdum, bu hayalleri yaşamaya çalıştım ama sanırım daha çok fazla ilerlemeyen yaşımla bile bunun için geç kalmışım. Kitaptaki en sevdiğim bölümler olayları çocukların değil yetişkinlerin gözünden görüp okuduğumuz bölümlerdi. Çocukların anlattıklarından çok yetişkinlerin anlattıkları beni daha çok etkiledi. Yine de çocukların anlattığı birkaç bölüm de güzeldi, kendi çocukluğuma dönmemi sağladı ama yine de genel anlamıyla bana pek hitap etmedi. Son olarak da şöyle söyleyebilirim; Şeker Portakalı'nın biraz daha farklı ve dil olarak biraz daha yorucusu, karmaşığı diyebilirim sanırım en basit haliyle. Doğru bir kıyaslama oldu mu bilemiyorum ama ben kendimce böyle bir benzetmeyi uygun gördüm. (Alper Yazır)
Bradbury'nin ilginç, bir o kadar da merak uyandırıcı kitabı. Douglas isminde bir çocuğun hem hayatını hem hayal dünyasını1928 yaz mevsimi boyunca takip ediyoruz. Yalnızca Douglas değil, onun çevresindeki konu komşuyla ilgili de ufak bölümler var bu kitapta. Bağımsız diyebileceğimiz öyküler. Onları birbirine bağlayan ise Douglas'ın, dolayısıyla Bradbury'nin düşün dünyası. Otobiyografik öğeler içermesi bir yana, bir çocuğun düşüncelerine yönelmiş olması esere masalsı bir çocuksuluk katıyor. Yer yer fantastik yer yer sürrealist, çok tuhaf bir kitaptı. Kırsal yaşamdan taşıdığı izler ise her ne kadar Amerika'da geçiyor olsa da Latin edebiyatını bana anımsattı. Tavsiye edebileceğim, biraz kopuk bir anlatıma sahip olsa da okunabilecek, güzel bir kitap (Burak Kuşcu)
Çeviri Sorunsalı, Edebi Zevk: Bradbury'yi "Fahrenheit 451" ile tanıdık çoğumuz. Kimimiz ise "Mars Yıllıkları" ile tanıdı. "Karahindiba Şarabı" ile tanıyansa çok az insan var sanırım. Türkiye' de bütün kitaplarının basılmaması kötü. Basılan kitapların çevirilerini çarpık olması daha da kötü. Yazarın bu okuduğum ikinci kitabında da "Fahrenheit 451"de olduğu gibi yaklaşık 15 sayfa okuyup hiçbir şey anlayamamıştım. Betimlemeler paragraflarla ölçülüyordu ve cümlenin başını bitene kadar unutuyordum. Ama pes etmedim ve anlayana kadar tekrar tekrar okudum ve yazarın kalemini, şairaneliğini iliklerime kadar hissetmeye başladım. Çeviri tabi ki kusursuz değildi dediğim gibi ama anladığım kadarıyla Fahrenheit'dan bayağı iyiydi. Böyle ilham perisi haline dönüşmüş bir yazar neden iyi bir ilgi görmüyor bunu anlayabilmiş değilim. Neyse artık içeriğe geri dönelim. Douglas ve Tom kardeşler merkezli ana hikaye ve yan hikayelerin kısa ve öz anlatımlı olduğu, betimlemeleri beyin yakıcı olup aynı zamanda edebi zevkin doruklara ulaşabildiği ziyadesiyle harikulade bir yapıt. Konu kısaca; Douglas ve küçük kardeşi Tom'un ayrılık, kayıp ve ölümle tanışması, yaşadıkları yazların saf mutluluk ve eğlence serilerinin bozulmasıdır. Yan hikayeler o kadar sürpriz oldu ki benim için hiç bitmesin istedim, bir yenisi tekrar gelsin tanışayım yaşayanıyla. Spauldingler'in konağından çıkıp sola doğru, henüz sökülmemiş rayların paralelinde tehlikeli yeşil koyağı arkama alarak döndüğüm her köşede bin bir hikayesi olan bir insanlar sürüsü, dostlar, komşular vardır, dedim, hadi Doug git ve sor birine: Bana anlatacağınız, acısıyla barıştığınız hikayeniz yok mu? diye düşündüm, düşündüm. Bitmesin yeter ki bu acıyla tanışsak da huzurlu ama tehlikeli 1928 yazı, dedim. Anılarımız gerçekten bizim mi yoksa o anların mı? Ray dostumuza göre siz şuan kimseniz osunuzdur. Siz hiç 10 yaşındaki küçük bir kız yada oğlan olmadınız. O bir başkası... siz bir başkasısınız. Galiba en çok bu ana fikirli yan hikayeden etkilendim. İstifçi yaşlı kadının zalim derecede inatçı iki kız çocuğunun karşısında bir zamanlar o fotoğraftaki on yaşındaki kızın kendisi olduğunu kabul ettirememesi ve kendini yaşadığı şu andaki benliği olarak kabul etmesi gibi gerçekleri de Bradbury, yaşanılan güzel anları anlattığı, göze gönle soktuğu gibi anlatmış bu şaheserinde. Daha çoğunu anlatmakla bitiremem sanırım. Sadece kitabı satın alın, ödünç alın, bir kütüphane köşesinde henüz parçalanacak, taşıdığı pırlantaları yere saçacak kadar çürümemiş raftan nazikçe diğer pırlantalara zarar gelmemesine dikkat ederek onu alın ve okuyun. :) İşte bu biçim muhteşemdi benim için. Bir Overlook Sakini olarak sanırım bu kitabı bilincimdeki "kusursuz kurgular ama hafif çarpık çeviriler" bölümüne koyuyorum. Kitaba puanım: Çeviri çöp olsa da okurum. (A.Esat Hotalak)
Kitabın Yazarı Ray Bradbury Kimdir?
Raymond Douglas Bradbury, 22 Ağustos 1920 tarihinde, Waukegan, Illinois, ABD.’de dünyaya geldi. İsveç göçmeni bir anne ve telefon hatları çekerek geçimini sağlayan bir babanın oğlu olan Bradbury, gençlik yıllarının çoğunu Waukegan’da bulunan Carnegie Kütüphanesi’nde geçirdi.
Kütüphaneleri çok seven yazar, her gün saatlerini orada geçirirken, bir yandan da ileriki yıllarda yazacağı romanların temellerini atıyordu. 1934 yılında, henüz 13 yaşındayken, ailesinin Los Angeles’a taşınması nedeniyle Waukegan’dan kopan Bradbury, Los Angeles Lisesi’ne kayıt oldu ve 1938 yılında bu okulu başarıyla bitirdi. Çok iyi bir öğrenci olmasına rağmen üniversiteye kayıt olmayan Bradbury, bunun yerine gazete satmayı tercih etti.
..."Beni kütüphane yetiştirdi. Kolej ya da üniversite gibi kavramlara inanmıyorum. Kütüphaneleri seviyorum çünkü çoğu öğrenci üniversiteleri karşılayacak maddi olanaklara sahip değil. Liseden mezun olduğumda depresyonun kenarındaydım ve hiç param yoktu; ben de 10 yıl boyunca haftanın 3 günü kütüphaneye giderek kendimi geliştirdim."...
Flash Gordon ve Buck Rogers gibi erken dönem bilimkurgu kahramanlarından büyük oranda etkilenen Bradbury, 1938 yılından itibaren yazdığı öyküleri fanzinlere satarak para kazanmaya başlamıştı. Los Angeles Bilimkurgu Cemiyeti’ne katılan yazar, Robert A. Heinlein, Fredric Brown ve Jack Williamson gibi ustalarda orada tanıştı.
1938 yılında Imagination! Adlı fan dergisinde Hollerbochen’s Dilemma adını taşıyan ilk öyküsünü yayınlamayı başaran Bradbury, 1939 yılında ise Futuria Fantasia adını taşına bir dergiyi yayınlamaya başladı. Sadece 4 sayı çıkan ve her biri 100’er kopya olarak hazırlanan Futuria Fantasia kısa ömürlü olduysa da, yazarın önünü açması açısından faydası tartışılmazdı.
Bradbury 1941 yılında Pendulum adlı kısa hikayesini Super Science Stories dergisine 15 dolar karşılığında satmayı başardı; bu yazarın edebi yeteneği sayesinde kazandığı ilk paraydı. İki yıl içerisinde tam zamanlı bir yazarak olarak çalışmaya başlayıp bütün diğer işlerini bırakan Bradbury, 1947 yılında ise kısa hikayelerin toplamından oluşan ilk romanı olan Dark Carnival’ı piyacasa çıkarttı.
400’ün üzerinde kısa hikaye ve novella yazan, 50’nin üzerinde antoloji kitabında öyküleri yayınlanan, 20’den fazla tiyatro oyunu, onlarca çocuk edebiyatı, kurgu-dışı hikaye ve t.v. senaryosu kaleme almış olan Bradbury, çağımızın en üretken yazarlarından birisidir. Hayranları tarafından bir bilimkurgu yazarı olarak tanımlansa da bu tanımlamaya katılmayan Bradbury, bu konuda şu açıklamayı yapmıştır;
..."Öncelikle, ben bilimkurgu yazmıyorum. Yazdığım tek bilimkurgu kitabı var; o da Fahrenheit 451. Çünkü o kitap gerçeğe dayanılarak yazıldı. Bilimkurgu gerçeğin tasviridir, fantazi ise değildir. Fahrenheit 451 dışında bilimkurgu alanında verdiğim eser yoktur."...
1947 yılında Marguerite McClure ile evlenen Bradbury, bu evlilikten 4 kız çocuğu sahibi oldu. Los Angelas’da yaşayan yazar, hikayelerini kaleme almaya devam etti. Onlarca eseri çizgiroman, tv dizisi ve sinema filmi olarak uyarlanmış olan yazarın üzerine bir de belgesel çalışması yapılmıştır; Ray Bradbury; Story of a Writer.
Ray Bradbury, 5 Haziran 2012 tarihinde 92 yaşında Los Angeles, Kaliforniya, ABD'de ölmüştür.
Ray Bradbury Kitapları - Eserleri
- Fahrenheit 451
- Eve Dönüş
- Şimdi ve Daima
- Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana
- Deliler Mezarlığı
- Sonbahar Ülkesi
- Yakma Zevki
- Yazın Sanatı ve Yaratıcı Yazarlık
- Karahindiba Şarabı
- Ateş ve Buz
- Fahrenheit 451
- Güneşin Altın Elmaları
- Son Yaya
- Cadılar Bayramı Ağacı
- Ertelenen Aşk
- Resimli Adam
- Mars Yıllıkları
- Dünyalıların Gelişi
- The Velt
- A Medicine for Melancholy and Other Stories
- Gök Gürültüsünün Sesi
- Papa ile Papağan
- Death Is a Lonely Business
- Topraktan Dönenler
Ray Bradbury Alıntıları - Sözleri
- "Sıkıntı şu ki, insanların bize sadece bir noktaya kadar inanmasını sağlamalıyız! Eğer bize haddinden fazla inanırlarsa; çekiçlerini dövmeye, kazıklarını bilemeye, çarmıhlarını kurmaya ve aynalarını asmaya başlarlar. İki ucu boklu değnek. Savaştığımızı belli etmeden nasıl savaşacağız? Fazla net olmadan nasıl aşikâr olacağız? Gereğince gömüldüğümüzü fakat ölü olmadığımızı mı söyleyeceğiz?" (Topraktan Dönenler)
- ”Neşelen, yeğenim. Aslında senin için her şey çok daha renkli. Bizim dünyamız ölü bir dünya. Her yer mezar taşı grisi. Hayat yaşayanlara güzeldir, her bir anı altın kadar değerli!” (Eve Dönüş)
- İnce buzda paten yapmak en iyisidir, hafifçe. Durursaniz, dikkatinizin ağırlığı kabuğu kirabilir. Kabuğun içine batarsiniz, öylesine derin, öylesine uzak derinliklerde bogulursunuz ki, bütün geçmiş orada mezar taşı mermerlerine kazılı durmaktadır. Buzlu su damarlarınıza şırınga edilecektir. Aynanın kenarında mıhlanmışsanız, orada, bakışlarınızı Zaman'ın duzeltmelerinden ayıramadan, sonsuza dek orada kalırsınız. (Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana)
- Bu gece neredesin? Tuzlu bir denizin kenarında, çamur çukurlarının,buharın ve sessizliğin yanında. Güneş batıyor burada. (Eve Dönüş)
- Gün batımı kaybolduğu için sevilir. Çiçekler solduğu için sevilir. Bahçedeki köpekler ve mutfaktaki kediler, yakında gitmeleri gerektiği için sevilir. Başka sebepler de vardır tabii, ama sabah sefalarının ve öğleden sonra gülücüklerinin kalbinde bir veda vaadi yatar. Yaşlı bir köpeğin gri burnunda hoşça kal yazar. Eski dostların yorgun yüzlerinden, dönüşü olmayan uzun yolculuklar okunur. (Topraktan Dönenler)
- Kurtları kovabilirlerdi ama anıları hayır, hayaletleri hayır. (Cadılar Bayramı Ağacı)
- "Hayvan koleksiyonu ile hayvanat bahçesi arasındaki fark ne?" (Deliler Mezarlığı)
- "Güneşin doğmasına çok uzun bir yol vardır, şafak da epey uzaktır, o yüzden hayatının bütün aptalca şeylerini toplarsın, o denli iyi tanıdığın ve şimdi o denli ölü olan kişilerle yapılmış olan aptal hoş şeyleri." (Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana)
- Onlar sadece kendilerine göre alışıldık olan bir akıl hastalığına tahammül gösteriyorlardı... (Mars Yıllıkları)
- "Bir ses bir defa çıkarıldı mı bir daha asla kaybolmaz," diye açıkladı Small. "Hepsi elektrik bulutları halinde saklanmıştır, yerlerini tespit edebilirsek, unutulup gitmiş savaşların gürültüsüne, uzun yaz mevsimlerinin insana miskinlik veren tınısına, tabiatın sonbaharın geldiğini haber veren o hüzünlü sesine bir dokunuşla yeniden erişebiliriz." (Şimdi ve Daima)
- “Çünkü sen onları gerçekten bir kez bile okumadan, Bay Poe'nun bütün kitaplarını yaktın. Onları yakmak ihtiyacında olan insanların sözü üzerine tümünü yaktın. Eğer onları okumuş olsaydın, biraz önce bu kata indiğimizde ne yapmayı planladığımı hemen anlardın. Cahillik öldürücüdür Bay Garrett.” (Mars Yıllıkları)
- Ve bu şekilde koştular. Yıldız ışığında üç hayvan gibi. Siyah bir su samuru. Bir kedi. Bir tavşan. Ben, diye düşündü Will, ben tavşanım. Ve rengi beyazdı ve çok korkuyordu. (Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana)
- "Büyüyünce ne olacaksın Bob?" "Yazar..." "Kararlısın demek... Ama, unutma ki yazar olmak kolay iş değil... Çok uğraşmak gerek..." "Biliyorum. Ama şansımı deneyeceğim. Çok okuyorum." (Ertelenen Aşk)
- "Ne yapabilirim? Berbat ve boş bir hayatı telafi etmek için yapabileceğim bir şey var mı şimdi?" (Resimli Adam)
- Temmuz sıcağına yürek ferahlatan bir serinlik, kış soğuna insanların iliklerini ısıtan bir sıcaklı veriyordu sanki... (Ertelenen Aşk)
- "Şunu açıkca söyleyeyim. İnsanlar her gün psikolojik açıdan ölüyor. Bazı parçaları yoruluyor. Ve bu yorgun parça tüm kişiyi öldürmeye çalışıyor". (Sonbahar Ülkesi)
- Bütün bunlar kocaman bir yanlışlık (Ertelenen Aşk)
- "İnsanlar hep yarın yaşamaktan söz ediyordu, yarın ölmekten değil." (Ateş ve Buz)
- En azından maskeyi görmen gerekir ki darben ardındaki yüze ulaşsın. (Topraktan Dönenler)
- Eğer şevk, zevk, sevgi, eğlence olmadan yazıyorsan yarım bir yazarsındır. Yani bir gözün piyasada, bir kulağın avangart zümrelerdeyken kendin olamıyorsun demektir. Hatta kendini bile tanımıyorsun. Çünkü bir yazarın hissetmesi gereken en önemli şey heyecandır. Duygu ve heves dolu olmalıdır. Böyle bir enerjisi yoksa gitsin şeftali toplasın ya da çukur kazsın daha iyi. Allah bilir sağlığı için daha iyi olacaktır. (Yazın Sanatı ve Yaratıcı Yazarlık)